Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ozgür düşünceye, kendimi bulmaya doğru giden yol bende kitaplardan oluştu. Üniversiteyi ilk yıl kazanamayınca bu boşluğu değerlendirmek gerektiğini ve benliksizliğimi fark ettim. tçimdeki dürtüyle Cumhuriyet okumaya başladım. Bununla birlikte düşüncelerimdeki değişmeler, canlanış birbirini izledi. Bilinçlenmeye ilk başladığım bu zamanlarda sağsol kavramının ayırdında değildim. tlk basamaklara baktığımda oldukça aşama kaydettiğırjı hissediyorum. Duyarlığım kuvvetlendi, varlığımın farkına varmaya başladım. Kişiliğim çok yönlü olarak gelişmeye başladı. Resim, müzik, edebiyat üçgeninde elimden geldiğince kendimi yetiştirmeye cabalıyorum. Ama gel gör ki bu bana yetmiyor, yaşamın yüzeyselliğinde kalmak istemiyorum. Çevrenin baskısını üzerimde hissediyorum. İstediğim gibi okuyamıyorum." Bu uzun mektuptan aldığım parçayı burada kesiyorum. Okumak isteyen bir üniversiteli gencin sıkıntıları, yakınmalan... Bilmediğim bir konu değil, ama gene de şaşmaktan, uzülmekten alamadım kendimi. Universite yoğun okuma dönemidir, oysa (demek) bizde bu dönem genellikle okumadan uzak yaşanıyor ve daha da korkunç olarak, okuyanlar garip, deli, hatta belki şüpheli sayılıyor. Umutsuzluğa duşüyorum. Kötuye gıdiyoruz. Okurumuz M.Şevket Erturan, mektubuna, benim şiirlerimden söz ederek giriyor, "Çok uğraşmama rağmen sizin şiirlerinizi anlayamadığımı düşünüriim. Düşünürüm ama yine de okumadan edemem. Her okuyuşumun sonunda bir sürü yeni anlamlar yükler, yeni duyuşlarla donanınm. Belki de sırf bu yüzden olacak şiirlerinizi sıkıldıkça, yorulup soluklanmayı düşundükçe okurum. Onlarla birlikte yeniden düşünür, kurar, durmadan üretirim, kendimi önemserim." Okurumun benim şiirlerimi anlamadan okumasına çok sevindim. Şiir öyle okunur. Anlamadan sevebilirseniz ne mutlu size! Muziği de öyle dinlemiyor muyuz? Neyse, bu konuyu bir yana bırakahm. Okurumuz, mektubunun bir yerinde Marmaris'e ilişkin çok ilginç bir anısını dile getirmiş. Şöyle anlatıyor: "Marmaris'e her yaz sezonu portre ve karikatür sanatçılan gelir, halkla direkt ilişki kurarlar. Bu ilişkilerde sanatçıların ürünlerini diğer meta duzeyinde güncelleştirip kullanıma sokmaları kuşkusuz o sanat dalının alt birimlere (tabii Marmaris düzeyinde) ulaşması şeklinde olumlu bir sonuç doğurur. Ancak bu durumda önemli olan bu iletişimdeki düzeyin niteliği... örneğin geçen yıl gelen bir portre sanatçısı kocaman bir kara tahtaya Turkçe ve yabancı bir dilde, portre sanatı üzfinde açıklamalar yapıp kendi çalışma koşullarına ağırlık veren bir uyarı yazısı yazmıştı. Bu yazıda oldukça üst perdeden verilen genel bilgilerden sonra özellikle '...müşteri olanlar yapılan eseri beğenmemezlik edemez. parasını vererek almak zorundadır...müşterinin isteği eserde belirleyici olamaz'... gibi uyanlar en azından incelik açısından insanın içine işler nitelikteydi. Ben uygun koşullarda yazıya tepkimi sanatçıya ilettim. Öz olarak en azından direkt iletişimde sa natçı olarak sevdirme olayını göz ardı eder olduğunu söylediğimde sayın sanatçı kırgınlıkla, 'Halk cahil, onların kulağından tutup bu yazıyı okutarak onları eğitiyorum. Senin gibi anlamayanlara başka ne yapabilirim? Alınacak bir şey yok bu yazıda..: dedi." Yerim daraldığı için okurumuz A.Erol'un mektubundan ayrıntılı olarak söz edemeyeceğim. Sayın okurumuz başa şöyle yazmış: "Sayın Anday sakın yazımın tümünü okumadan bir kenara atmayın. Ne de olsa ben bir amatörüm. Başta istediğiniz şeyi bulamayabilirsiniz" Bu öneriye uyarak ben de mektubu sonuna kadar dikkatle okudum, ilginç gozlemler ve düşüncelerle karşılaştım. Doğa kirliliği konusundan söze giren okurumuz, "tnsan artık yalnız kendi türü için değil, butun türler ve maddeler için tehlikeli olmuştur. Doğa, kendini savunmak için öncelikle insanı ortadan kaldırmak zorunda kalacaktır" diyerek korkutucu bir bilicilikte bulunuyor. Özellikle "domuz" ustüne söylediklerini dostum Mustafa Ekmekçi'nin okumasını isterdim: "Yahudiler, domuz gibi en güçlü ve yararlı besin kaynağını yasakladıklarından, keçilerin çoğalmasına, böylece Museviliğin ve Museviliğin türevi olan Isiamlığın hüküm surduğu Ortadoğu gibi bölgelerin kemirilip çölleşmesine neden olmuşlardır." 30 EYLÜL 1986 Mektııplar MELİH CEVDET ANDAY Bu yıl 2325 eylül tarihleri arasında yapılacak olan Muğla Kültür ve Sanat Şenliği, referandum nedeniyle 13 ekim tarihine ertelenmişti. Muğla Belediye Başkanı Sayın Erman Şahin'den aldığım son mektupta ise şöyle yazılı: "önce 2325 eylül, sonra 13 ekim tarihleri arasında yapacağımızı bildirdiğimiz 5. Kültür ve Sanat Şenliği, tçişleri Bakanlığı'nın 8.5.86 gün ve 430.32413071 sayılı genelgesi gereği 29.8.88 gunü Muğla Valisi Erol Çakır başkanlığında yapılan toplantı sonucu 2527 Kasım 1988 tarihine ertelenmiştir. Aynca bu toplantıda belediyemizin dört yıldır tek başına yüruttüğü Muğla Kültür ve Sanat Şenliğinin bugüne dek sürdürülen küitürel içeriğine de vilayetçe karşı çıkılmıştır. "9 Eylül 1988 Cuma gunü Cumhuriyet'te yayımlanan "Kral Nerden Çıktı?" başlıklı yazınızda değindiğiniz konuya açıklık getirebilecek bir kaynaktan soz etmek istiyorum. 'Macar Dilinin TarihselKökenbilimse! Söziüğü'ne gore 'kiraly' (kral) sözcuğü Slav kökenli, bu dillerdcn de olasılıkla eski Hırvatça'dan geliyormuş. Frank egemeni Buyük Karl'ın (Carolus Magnus) (768814 yılları arasında egeraen) adının eski biçimi 'Karal, Karl' ve Büyuk Karl'ın Slav tarihinde de önemli bir rolu olmuş. Egemenin özel adının da donüşmesiyle 'kral' sözcüğü ortaya çıkmış. Sezar'm Çar ve Macarca 'csaszar' (çasar) olması gibi. PENCERE Değişmeyen Dil Sorunu... Macarca 'kiraly', 'kiray' okunuyor. Osmanlı egemenliği sırasında son sesleri 'ly' ile biten sözcüklerin 'y' yerine T okunması sonucu Turkçe'ye de Bu durumda 88 Muğla Kültür ve Sanat Şenliği 'kıral olarak geçmiş olabilir" ne belediyemizin kaülması olanaksız gibi görunKonu, böylece daha da aydınlığa kavuşmuş olumektedir. Bu nedenle özür dileyerek daha önce yap yor. Ama öteki bilginlerimizden hiçbir ses yok. mış olduğumuz cağrıyı geri alıyor, bizi anlayışla karşılayacağınızı umuyorum" tlk kez okur mektubu yazdığını belirterek mektubuna başlayan Izmir'de universite öğrencisi bir kıMuğla Kültür ve Sanat Şenliği'ne ta başından beri katıldım, o benim en değerli anılarım arasında yer zımız, uzun uzun içini dökmüş, çektiği sıkıntıları aldı. Şenlığin her yıl nasıl geliştiğini, nasıl halka mal dile getirmeye çahşmış. Bir iki kez okudum, anlar olmağa başladığını ilgiyle ve sevinçle izledim. Ay gibi oldum. Diyor ki, "Bu yozlaşmtş ortamın etkidın ve uygar Belediye Başkanı Erman Şahin'in ile sini, bizler, bireysel çabalarımızla farklı düşünmek risi için neler tasarladığını biliyordum, bu şenlik za isteyen insanlar, daha çok hissediyoruz. Böyle bir manla dünya çapında bir une kavuşacaktı. Valili ortamda çağdaş olma çabasında yirmi yaşında bir ğin bu ilginç girişime neden el koyduğunu anlamak genç kızım. Bu haftaki yazınız beni derinden etkiistemiyorum, ama şunun bilinmesini istenm ki ko ledi. Özellikle 'Şimdi otobüslerde, vapurlarda, minuya ilişkin gelişmeleri çok yakından izleyeceğim, nıbüslerde okuyanlara merakla bakıyorlar, acaip bir görünü ile karşılaşmış gibi bakıyorlar. Kitap okupeşini bırakmayacağım. yanlan paylayanlar da çıkıyor' (genç okurum o ya"Kıral Nerden Çıktı" başlıklı yazımda, bu söz zımdan aldığı parçayı surdürüyor) kısmı yaşadıkciiğün Karl'dan gelme olacağını belirtmiştim. An larımı dile getiriyor. lşletme Fakültesi ikinci sınıf kara DTCF Hungaroloji Anabilim Dah'ndan Dr. öğrencisiyim. Arabesk çevremden kurtulup kendi Vural Yıldırım, bana bu konu dolayısıyla gonder özgür kişiliğimi bulmak için ailemden ayrı eğıtimime devam etmeye karar verdim. diği mektupta şoyle diyor: Bir Festival Ki! Biröpüyor, derken bir daha. Beş mi, on mu, kaç kez... Biröpüşmedır gidiyor Başbakan Özal olımpiyat şampiyonu Naim'i öpmeye doyamryor. Yukarıda, aşağıda, salonda, yolda her yerde iki yanağını öpüyor. Naim de Ozal'ın elinı öpüp başına koyuyor. Derken Bayan Semra devreye giriyor, o da öpüyor ikide bir, Naim de Bayan Semra'nın elini öpüp başına koyuyor. Bir koskoca kamyonu dev bir şampiyonluk kürsüsü haline sokmuşlar Bir de taç kondurmuşlar birincilik kürsüsünün altına. Tepeye el efe çıkıyorlar Bay Özal ve Naim. Çevrelerinde bir gürültü, bir kryamet. Bir kargaşa daha doğrusu. Zeki Müren'in şarkısı 'Sana muhtacım, ellerine, gözlerine muhtacım' millet adına mı bu sesleniş? Kime muhtacız? Yüzde 35 güvenoyu alan Bay Özal'a mı? Naim'in 190 kiloyu kaldırmasından güç almaya çalışan ANAP liderine mi? Geçen pazartesi günü bir festival yaşandı başkentte. Buna Naim festivali mi demeli, yoksa Özal şovu mu? İyi ki uçak bozuldu dediler de bu gelış, karşılanış töreninı halkoylaması ertesine bıraktılar. Tatsız olayların patlak vermesi işten değıldi. Naim'i bir propaganda aracı olarak kullanan ANAP kafası sert bir kayaya çarpabilir, hoş olmayan durumlaria karşılaşılabilirdi. Neydi o izleyicilere kadar gelen konuşmalar! Ahmet nerde, gelsin, o da kutlamak istiyor' Ahmet'in uçağı az sonra iner, bekleyetim' diyordu Bayan Özal. Ahmet kirrr? Herhalde Ozal'ın veliahtı! Her şeye kanşan, her şeyde parmağı olan bir Ahmet bu. Baştakan'ın gerçek yardımcısı, akıl hocası, yol göstericisi, (Arkası 11. Sayfada) OKTAYAKBAL EVET/HAYIR Denizcilik işletmelerinden istek 27 Mayıs 1960 devriminin heyecanı içinde yapılmış olan bazı işler, aradan zaman geçtikten sonra daha başka değerlendirilmeye başlanmış ve son günlerde de bunlann eski tabirle tashihi cihetine gidilmektedir. Bilindiği gibi 30 Ağustos 1988'de açılışı yapılan Devlet Mezarltğı'na eski curnhurbaşkanlan ve lstiklal Savaşı kumandanlanmn kemikleri nakledilirken; o tarihlerde şehit düştukleri gerekçesi ile Anıtkabir'e gömülen Teğmen Ali thsan Kalmaz ve Turan Emeksiz gibi gençlerin kemikleri de çuvallar içinde başka mezarhklara nakledilmiş bulunmaktadır. Türkiye Denizcilik îşletmeleri, bu hususta yurdumuzda en ileriyi gören bir kurum olarak Bahçekapı'da sahibi bulunduğu hanın adını (27 Mayıs Haru) iken (19 Mayıs Ham) olarak değiştirerek ilk adımı yülar önce atmış bulunmaktadır. Ancak Şehir Hatları OKURLARDAN tşletmesi'nin Teğmen Ali thsan Kalmaz ve Turan Emeksiz isimli iki vapurunun, hâlâ bu isimler altında çahşmakta olduğu dikkatleri çekmektedir. Bu durumun en kısa zamanda adı geçen vapurlara da başka isimler verilmek sureti ile tashihi cihetine gidileceğini ümit etmekteyim. • TURGUT TURAN tSTANBUL beklesin, nasıl olsa bekler. Biz bir tur atar gelir bu yolcuları alır gideriz düsüncesindedir minibus şoförleri. Şimdi şu günler sonbahar günleri. Ama kış günlerinde de aynı şeyleri tekrarlıyorlar. Bu durum için ne Gaziosmanpaşa Minibusçüler Derneği ne de Vezneciler noktasında görevli bulunan memurlar bu durumu kanuni işlem yapıtmasmı ve durağa saat 18.00'de gettp de arabaya saat ancak 19.30'da binen vatandaşa biraz kolayhk sağlanmasını rica ederim. MEHMET YILMAZ Gaziosmanpaşa/Istanbul Eğitimde eşitlik VeznecilerGaziosmanpaşa hattında çalışan minibüs şoförleri bu hatta giden yolcuları bezdiriyorlar. Akşam iş saati çıkışlan olan 18.0019.00 arasında bu hattuı durağında uzun kuyruklar oluşuyor. Bu uzun kuyruklann meydana geliş sebebi ise, minibüslerin çoğu durağa girmeyip, durağın hemen 20 metre uzağındaki VeznecilerEdimekapı güzergâhı yolcularını alıyorlar. Tabii burada da bazı yeni kâhyalar türemiş, minibüsü doldurduktan sonra avantasuıı alan. Vezneciler duraiında vatandaş Minibusçüler bezdirdi Bilindiği gibi her yıl 700 bin ktşiden ancak 60 bini merkezi pek algtlamıyorlar. sistemle bir yüksek okula kayıt Gaziosmanpaşa durağının olabihnektedir. Açık öçretim hemen yamnda Kuçükköy, ve meslek yüksek okullan ile Bayrampasa ve 500 Evler bu sayı 140 bini buluyor. duraklan var. Bu duraklarda Geride kalan binlerce kişiyi kimsenin aldırdığı yok. ODTÜ, da yolcular uzun kuyruklar Bilkent, Boğaziçi üniversiteleri, oluşturuyor. • lngilizce eğitim yapmaktadır. Bir vatandaş olarak bir gün diğer universiteler ise Türkçe saat 18.0019.00 arasında durağa girmeyen minibüslerin eğitimi uygulamaktadır. Bence bu eşitsizliktir. Ya bütün plaka numaralarını alıp ilgili universiteler lngilizce ya da yere bizzat müracaat ederek şikâyette bulunacağım ve de bu tüm universiteler Türkçe minibüs şoförleri hakkında ne eğitimi yapsın. Doğu 'daki bir işlem yapılacak? Seferden men lise öğrencisi ile bir Amerikan mi edilecekler, yoksa yaptıklan Kız Koleji öğrencisi arasında kültür bakımmdan çok işleri tekrar mı edecekler? Gaziosmanpaşa Minibusçüler farklılıklar vardır. Doğulu Demeği'nden ve nokta görevlisi öğrencinin herhalde tek suçu Doğu'da doğması. Eğitimde memurlardan dileğim şu: eşitlik istiyoruz. Durağa girmeyip de durak ERStN T. yanından veya noktadan ODTÜ'den atılmış bir öğrenci. dönerek kaçan minibüslere Dil devrimine karşı olan tutucu ve gericilerin öteden beri yineledıkleri bir eski savı, bu kez, 56'ncı Dil Bayramı'nda Cumhurbaşkanı Sayın Evren gündeme getirdi: " Nesillerin birbirini anlamakta güçlük çekmemesi için (dtt~ de) değişiklikierin yedire yedire gerçekleştirilmesinde yarar var? (Hürrıyet, 27.9.1988) • Öteden beri söylenir: Canım, ne duruma düştük!.. Baba ile oğul, ana ile kız birbirini anlamıyor... İki dil oluştu... Birisi uydurmaca, öteki Türkçe... Eski ve yeni kuşaklar birbirini anlamıyor... Oysa Türkiye'de kuşaklar arasında dil ayrılığı hiçbir zaman olmadı. Çünkü bundan yarım yüzyıl önce de Osmanlıca'yı özel eğitim görmüş olanlann dışında kimse anlamazdı. Halk, kendi dilini baba oğul, dede torun konuşur; bürokraside yazışmalar ve okullarda eğitim Osmanlıca yapıiırdı. Osmanlıca, uydurma dilin ta kendisidir. Bugün yetmiş yaşında birisinin önüne Hasan Ali YüceTm 1939'da basılmış "Mantık" kitabını koysak, anlayabilir mi? Lise üçüncü sınıf için yazılmış bu ders kitabından gelişigüzel birkaç satır okuyalım: "Riyazi kıyasta kubralar, daima mevzua, mütearife ve tarif gi umumi ve külli kazıyelerden teşkil edilir Her kıyasta olduğu gibi riyaziyelerde de kübranın neticeyi ve suğralann ise netice ile kübr arasındakı münasebeti tesise medar olan mütevassit haddi hav olması iktıza eder." (Sayfa 99) Sayfa 131'den bir kaç satır: "İhsaslann tekerrüru ve sade cemedilen tecrubeler, zihnimizde, müterafık gördüğümüz hadıseteri sonuna kadar müterafık gö mek hususunda yıkılmaz bir itiyat ve dayanılmaz bir temayül doğurur." Başka örnekler: "Sabit bir noktadan sabit bir müstakime müntehi olan müstakimlerden muntasıf noktalarının mahalli hendesisi matiup olsa b bir mesele teşkil eder." (Sayfa 97). "Bir müsellesin iki mucavir dılının muntasıf noktalarını vasleden hat üçüncü dıla muvazi ve onun nısfına müsavidir" (Sayfa 97 * Örnekleri çoğaltmak kolaydır. O yılların ders kitapları Türk çocuklarına Çince gibi gelirdi. Atatürk durup dururken dil devrimi yapmadı. Evde, çarşıda pazarda kuşakların anlaşması konusunda sürgit bir aldatmaca pazarlanıyor. Yarım yüzyıl önce de evde Türkçe konuşulurdu; bugün de Türkçe konuşuluyor; ama yarım yüzyıl önce de yetmiş yıl önce de kimi Osmanlı şairini veya yazarını anlamak olanaksızdı. Bugünkü kuşaklar Cenap Şahabettin'i ya da Abdülhak Hamit'i okurlarsa anlamazlar. Dil devriminden önceki kuşaklar anlariar mıydı? Kesinlikle hayır Divan edebiyatının şairlerinden kimilerinin yazdıkları, 1920'lerin, 30'ların, 40'ların, genç kuşakları için tam bir bilmetv yeceydi. İlkokulu dil devriminden önce okuyan çocuklar, liseyev geçip Abdülhak Hamit'i tanıdıklarında apışıp kalırlardı. Dil devrimi, kuşaklar arasında anlaşma güçlüğü yaratmış değildir. Cumhurbaşkanı yaşı ve başı bakımmdan bu gerçeğe yabancı kalamayacak anılarla yüklü olmalıdır; ne yazık ki Atatürk'ün hpm Öğretim Birliği Devrimi'ni yıkmakta, hem de Türk Dil ve Tarih Kurumlann\ yok etmekte Sayın Evren birinci derecede rol oynadı. İlerde tarih Kenan Evren'i değerlendirirken Atatürkçü Türkiye'de geriye dönüş çabalarının öncüleri arasına yerleştirecektir; oysa Cumhurbaşkanı bu duruma düşmeyebilirdi. KLASİKTE YENİ BİRÇEŞİTLEME YÜN, DERİ, IPEK. Beymen'e özel yepyeni kombinasyonlar: Yün, deri ve ipeğin mükemmel birleşimi... Renklerde safir, yakut ve zümrütün kadınsı büyüsü... Mağrur... etkileyici! Beymen Kadın. K O M P O Z İ S Y O N Ceket yakut, jad ve siyahtan oluşan kareli kamgarn. Darlaşan beden. Ortaya çıkan bel çizgisi. Eluz saf ipek crepe de Chine. Erkek yaka. Etek deri lambs nappa. Yüksek belli. Anvelop kapanışlı. Eldiven siyah süet Mendil Saf ipek crepe de Chine. BEYMEN BEYMENDE DECİŞMEYENLER: Ynnfiı ftumaş Altmyıldız. %IOOyün. Beymen için özel Kbiye kumaşlar Italya dan. Astar %IOO floş. Almanyadan. Buruşmaz tela Beymen'e özel. Afgan atlarının kılından. Vatkalar %IOO pamuk. Almanyadan. Fermuarlar YKK. japonyadan. Düğmeler Almanya ve italyadan. Ayakkabıda deri ve kösele İtalya dan. Bijuteri İtalya ve Fransa'dan. Eşarplar saf ipek. Beymen için özel.