19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 13 AĞUSTOS 1988 Bir otobüs dolusu grafıker, iki karikatürcü ile birlikte Orta Avrupa'da altı ülke, sekiz kenti gezdi, tozdu Karikaturistik gezi notları TURİSTDİYE KİME DENÎR? Polonya'da züotamani Sokakta, otelde ya da lokantada hemen yanımzda bitiyorlar, soruyorlar; Change money?" 1 dolara resnti kurun üçdört katım veriyorlar. Ve siz elinizde onca Polonya parasıyla ortada kalıyorsunuz. Bunu harcamanın mümkünü yok. açılmasını bekliyorlar. Bir köşede pilli makinesiyle tıraş olan bir turiste, elinde torbasıyla dolaşan bir Polonyah makineyi göstererek, "kaç para" diye sonıyor. Yanınızda bir arabada lotarya çekilişi yapılıyor. Büyük ikramiye otomobil... Arabadaki torbadan bir kâğıt çekip biraz ilerde bir sehpada asılı duran numaralarla kâğıttaki numaralan karşılaştıran kalabalığın arasından geçerek karnımızı doyuracak bir lokanta anyoruz. Lokantalann önündeki kuyrukları görünce irkiliyoruz. Kuyruksuz bir lokanta aramak için dolaşıyoruz, fakat bulamıyoruz. Sonunda bir otelin kapısından, lokantasında kuyruk olma; düşüncesiyle dalıyonız ve lobide bizimle aynı düşünceyi paylaşan kalabalık bir turist kuyıuğuyla karşılaşıyoruz. Galiba bir kuyruğa girmekten başka çare yok deyip dışarı çıkıp paşa paşa beğendiğimiz bir lokantanın kuyruğuna dahil oluyoruz. Kapıdaki garson boşalan yer sayısına göre birer ikişer insanları içeriye alıyor. Sonunda sıra bize geliyor ve içeriye giriyoruz. tçeride insanlar son derece sakin bir şekilde yemek yiyorlar ve garsonlar hiç paniğe kapılmadan sakin sakin servis yapıyorlar. Biz de sakin sakin sebze çorbalarırruzı içip Polonya usulü yapılmış etlerimizi yiyoruz. Yemeklerin kaliıesi bizde kabarık bir hesap gelecek izlenimini uyandırdığı halde, napalım, atın ölürnü arpadan olsun deyip birer tatlı yemeyi de ihmal etmiyoruz. Sonunda hesap geliyor, adambaşı 1500 ziloti. Yani Türk parasıyla 1500 lira... Şaskın bir şekilde lokantadan çıkıp, vitrinlerdeki fiyatlara şöyle bir göz gezdiriyoruz... Gördüğümüz ucuzluk karşısında şaşırıp cebimizdeki paraları sayıyoruz. Herbirimizin cebinden 6070 bin ziloti çıkıyor... Galiba Polonya'da kaldığımız dört beş gün içinde cebimizdeki zilotileri bitirmek hayli güç olacak. Cüzdanlarımızı elimizde gören temiz giyimli iki Polonyah genç, yanımıza gelip kibarca "change money?" diye soruyor. BuDAPESm KRAKOW VE VARSOVA'DÂ Damda heykel var! Gezdiğimiz Orta Avrupa kentlerinde bina ustlerindeki heykel bolluğu insanı şaşırtıyor. Bir ara gezinin renkli isimlerinden Aydm Boysan, damdaki heykellere bakıp "Sanki çatı onarımına çıkmışlar" diyor. TAN ORAL Turist diye, kendi ülkesinde bulunmayan yeni bir şeyleri görmek umuduyla yollara düşen, gittiği yerlerde ise alışkın olduğu şeyleri bulamadığı için sürekli yakınan insanlara deniyor. Bunlar yine de geri döndüklerinde yolculuklarırun çok iyi geçtiğini yakınlanna heyecanla anlatan ve bu dediklerini kanıtlayabilmek için bol bol fotoğraf çeken, yolculuk öykülerini dinleyecekierin kıskançlıklannı önlemek için de onlara ufak tefek armağanlar getiren hareket halindeki insanlardır. Turistler bu hareketlerini bir rehberin rehberliğinde hızla yaparlar. Biz de öyle yaptık, Behiç Ak'la beraber, Grafıkerler Meslek Kuruluşu'nun düzenlediği bir Doğu Avrupa turuna katıldık. Geçen gün Curahuriyet'te yayımlanan bir araştırmada, Türk insanı tatili evde oturmak olarak anlıyor deniliyordu. Gerçekten de insanın karnı tok sırtı pek ise neden yollara düşsün ki. Sanıyorum bu araştırma bizden önce yapılmış olmalı. Çünkü biz on beş günde otobüsle 5700 km. yol yaptık ve yolculuğumuzun çok çok iyi geçtiğini herkese heyecanla anlatmak hakkıru elde etmiş olduk. Bir sabah erken kalktık, işçi olarak değil de iş olsun diye Avrupa yollarına düştük. Varşova Afiş Bienali ile Varşova Karikatür Muzesi'nin onuncu yılını bahane edip kırk kişilik grafıkerler topluluğuyla, Grafıkerler Meslek Kuruluşu Başkanı Yurdaer Altıntaş'ın önderliğinde bir otobüse doluşup yola koyulduk. Ancak ülkeyi grafikersiz bırakmamak için Bülenl Erkrnen, "Nöbetçi Grafıker" olarak Istanbul'da kaldı ve sabahın köründe üşenmeden gelip arkamızdan bir maşrapa su döktü. Doğu Avrupa'da altı ülke, sekiz kent dolaştık ve gördük ki cola, Marlboro, visky, Nescafe, disco, Adidas, blucin, Lacoste, Atari, dolar ve marktan oluşan yeni ve tek bir dünya ile karşı karşıyayız. yorlar, yolu genişletmek için yıkılmamış da 22 metre raylar üstünde kaydırılarak geri çekilmiş. Budapeşte Hilton Oteli'nden de söz etmeliyim. Kentin en güzel tepelerinden birinde Fishermen Burçlan'nın ve tarihi kilisenin hemen burnunun dibine yepılmış bu otel. Ama dış yuzeyi bakır rengi aynacarala kaplı. Otel gözden kaybolmuş, tarihi yapılarsa oradan yansıyarak iki kez buyumüş gibi. Biz de gıttiğimiz her yeni kentte önce doğru eski kent merkezine yollandık. Belgrad, Budapeşte Krakow, Varşova, Prag, Viyana'da hep oyle. Her kentte ayrı bir rehber bizi bekliyor ve bize kendi kenüni tanıtıyor. Anlatüanlar genellikle sıradan gereksiz ve akılda kalmaz aynntılar. Rehberler arkalarındaki kırk kişinin bir iki saniye içinde iki üç kişiye inmesini hiç anlayamıyorlar. Alıştıklan gibi bir grup değil bu. Bir ara sözü ben aldım; "Şu kaı>ıda gördügünüz duvar 16£4'te Kral VI. Gustav tarafından hasta baldızını riizgârdan korumak için yaptınlmış olup" atıyonım, "Onsekizinci yüzytf başında iki kez tamir görmüş, 1713 depreminde yıkılmış, ancak yeniden yapılarak iistune zamanın iinlii sanatçılanna ısmarlanan he>keller konmuş, ancak bunlar 1791 buyük sel felakelinde kaybolmuşlar... Ama zamanla ele geçirilen heykeller şu yandaki binanın tepesine birer birer yerieştirilmişler..." Binjun tepesine bakıyoruz. Tepedeki heykeller de eğilmiş bize bakıyor. Topluluğumuzun renkli kişilerinden Aydın Boysan dostumuz. "Damlardaki bu heykel bolluğu çatı onarımına çıkmış insanlan andınyor!" diye takılıyor. BEHİÇ AK Bir turla katıldığımız Doğu Avrupa gezisinin ilk durağı Budapeşte. Otele vardığımızda kapıda turun renkli yolcusu Aydın Boysan la karşılaşıyoruz. Saatine bakıp "Nerede kaldınız yahu, yemekleri bu kadar guzel olan bir ülkeye gece 10'da gelinir mi?" diye bize takılıyor. Gerçekten depteldeki yemeklerin azameti karşısında Aydın Bey'e hak veriyoruz. Aynı düşunceyi paylaştığına inandığımız, her biri yüz kiloluk garsonlar, kıra döke servis yapıyorlar ve üzerlerine ikişer yumurta kırılmış biftekleri masamıza ulaştırmayı başarabiliyorlar. Yemekleri bitirip sıra hesap ödemeye geldiğinde, cebimizde forint olmadığı aklımıza geliyor. Otelin garsonlan imdadımıza yetişip, resmi kurun iki misline para bozabileceklerini söylüyorlar ve "paramızı acaba nerede bozdursak?" stresinden bizi kurtanveriyorlar. Sabahleyin kenti dolaşmaya çıktığımızda barok, gotik, Romanasek, art nouveau, modernist, post modernist, neo gotik, neo barok üslupta yüzlerce bina arasında buluveriyoruz kendimizi. Burası bir şehir değil, sanki mimari bir müze. Kenti Buda ve Peşte olmak üzere ikiye bölen Tuna Nehri uzerindeki çeşitli üsluptaki köprülerden modern Elizabeth Köprüsu'nu seçip, Buda kısmına geçiyoruz. Kentin en yüksek tepesindeki neo romanesk üsluptaki Cittedella denilen kaleye varıyoruz. Kalenin önünde, hemen hemen her yerden gözüken, elindeki buğday başağını iki tarafından tutup göğe kaldırmış sosyalist bir kadın heykeli var. Daha sonra evini ziyaret ettiğimiz karikatürist dostumuz Brenner'in bize gösterdiği karikatürlerinden kadının Macaristan'da önemli bir yeri olduğunu anlıyoruz. Özellikle, işçi, köylü, aydın ve Komünist Partili erkeklerin bindiği kızağı tepeye çıkarmaya çahşan Macar kadınmı anlatan karikaturünü görünce, kendi ülkemizle paralellikler kuruyoruz... Citedella'mn arka tarafındaki geniş meydanda orijinal tablolar, küçük hediyelik eşyalar, kartpostallar satan tezgâhlarla karşılaşıyoruz. Meydanın kenarında Matthias Kilisesi ve tarihi çevreyi cephesindeki aynalarla üzerine taşıyan modern bir binayla başlayıp barok bir cepheyle devam edip. modernize edilmiş eski bir kuleyle biten Hilton Oteli var. Hilton Oteli gibi, çevresiyle sessiz ve yumuşak bir şekilde uzlaşmış yeni binalara kentin birçok yerinde rastlamak mümkün. Macarların da genel görüntusü öyle. Sessiz ve yumuşak insanlar. Kentin içinde yiırürken iki de bir kendi sesimizi duyunca, bunu daha iyi fark ediyoruz. Gezimize devam edip Peşteye indiğimizde, yeni açılan Adidas mağazasının onünde uzunca bir kuyrukla karşılaşıyoruz. Kuyruktaki Macarlar, bu>aık bir iştihayla fotoğraflarını çeken turist kalabalığıyla ilgilenmiyorlar bile. Macaristan'da dört onemli gazete çıkıyor. Bunların hepsi devlete bağlı. Birincisi Komünist Parti'nin gazetesi ve hemen hemen partiye üye olanlann sayısı kadar (bir milyon) satıyor. Diğer biri ise içinde muhalif yazıların yer aldığı Macaristan'ın en çok satan gazetesi. Bu gazetede devletin din politikasını eleştiren veya Yeşilci bakış açısıyla yazılmış makalelere rastlamak mümkün. Öbür gazetelerin ise belli bir çizgisi yok. Macaristan'da muhalif yazılara bir yumuşaklıkla yaklaşılmasına rağmen, özel gazete çıkanlmasına izin verilmiyor ve bazı yazarlann kitaplarının çevrilmesi hâlâ yasak. Bunların içinda Orvvel da var. Gece olunca, bir diskoteğe gitmeye karar veriyoruz. Yolda gördüğumüz bir afişteki anti disco kelimesinin esrarıru çözmek için bir taksi tutup yazıh adrese gidiyoruz. Bunun yeni bir diskotek tarzı olduğuna kendimizi tam inandırmışken, taksi Komünist Partisi'nin kapılan kapalı gençlik binası önünde duruyor. Yapacak bir şey yok. "Anli disco"nun, disco kültürünü eleştiren bir eğitim çalışması olduğuna karar verip Buda tarafındaki bir diskoteğe gidiyoruz. Diskotekte ustaca dans eden Macar gençler arasında anü disco bir görüntü oluşturarak dans etmeye çalışıyoruz. Ertesi gün uykulu gözlerle Budapeşte'den ayrılırken, herkeste ortak bir mızırdanma var. "Niye gidiyoruz yahu? Bu kenti çok se\miştik." Karikatür Müzesi Şimdi onuncu yılını kutlayan Varşova Karikatür Müzesi (Muzeum Karykatury) 1978'de kuruldu. Yani bizim Tepebaşı'ndaki Karikatür Muzesi'nin açılışından tam üç yıl sonra. Jaruzelski de 12 Eylül'den bir yıl sonra Polonya'da yönetime el koydu. Ne var ki 12 Eylül fırtınası bizim Karikatür Müzesi'ni silip süpürüp ortadan kaldırırken, Jaruzelski'nin ülkesindeki karikatür müzesinde sergiler, yayınlar birbirini izledi; özgün yapıtlar ve kitaplar müze arşivini ve kitaplığını zenginleştirmeye devam etti. Kozia Sokağı 11 numaradakı bu şirin müze şimdi onuncu yılını uluslararası bir sergi ile kutluyor. Eryk Lipinski Eryk Lipinski Polonya'nın en ünlü ve en eski çizeri. 12 Temmuz 19O8'de doğan Lipinski bugün 80 yaşında ve çizmeyi sürdürüyor. Varşova Karikatür Muzesi'nin de müdürlüğünü yapıyor. Yetmiş beş yaşına bastığında onun için bir kitap yayımlanmıştı. Varşova'ya gittiğimizde ise duvarlarda, üzerinde karikatür portresi bulunan koca koca afişlerle onun sekseninci yaşı ve Karikatür Müzesi'nde açılan retrospektif sergisi duyuruluyordu. Sergiyi izleyenler bu usta kalemin çizgilerinden, altmış yılhk ülke ve dünya tarihini kişileriyle, olaylarıyla ve olanca renkliliği ile bir kez daha önlerinde buluyorlardı. Onun sergide yer alan ilk karikatüründe 1921 tarihi vardı. Lipinski 1974'te Nasreddin Hoca Karikatür Yanşması nedeni ile ülkemize gelmış ve konuğumuz olmuştu. tarihi merkezlerinden biri. Geniş bir otobanla kentin kıyısındaki devasa otelimize yaklaşıyoruz. Otelden içeriye adımımızı atar atmaz lobide karaborsacı "change money"cilerle karşılaşıyoruz. Karadenizli şoförümüz Harun, sanki yıllardır görmediği bir hemşerisini görmüş gibi "Nassümiz hemşenim eyi misinuz?" deyip, yanlarına yaklaşıyor ve günlük kuru öğreniyor. Resmi kurda bir dolar 400 ziloti, "chaage money"cilerde ise 1500 ziloti... Karaborsacılara 50'şer dolar bozduruyoruz. Karaborsacılardan biri dışarıda kurun 1600, 1700 hatta 2000'e kadar yükseldiğini, fakat dısandaki "change money"cilerin tırnakçı olduğunu söylüyor... Eliyle elindeki zilotileri sayarmış gibi yapıp, bize veriyor ve saymamızı işaret ediyor. Zilotileri sayıyoruz 20bin 500ziloti... "Tırnakçılar mahsuslan parayı eksik Glowny isimli Avrupa'nın en buyük tarihi meydanlarından biri var. Meydandaki 14. yy'dan kalma gotik St. Mary Kilisesi'nin kulesinden saat başı acı acı bir trompet sesi geliyor ve ses Tatar işgalini haber verirken, bir okla boynundan vurulan trompetçiyi hatırlatmak için birdenbire kesiliyor. Krakow, onaçağ binaları, Rönesans döneminden kalma kiliseleri ve kalesiyle, ayrıca 1364'te kumlmuş olan ve unlu Polonyah astronom Nicholaus Coperniİc'in öğrencilik yaptığı Avrupa'nın en eski üniversitesiyle tam bir kültür merkezi. Kentin güneyinde yer alan Wavel tepesindeki Rönesans üslubundaki sarayı gezerken sarayın rehberi bütün malla:ı kaçırılmış bomboş saravı her gezdirişinde hüzünlendiğini, Polonya'nın çok dramatik bir tarihi olduğunu söylüyor ve Lehistan'ın yok oldu Şoyle bir kanı var, Türklere Türklerle ilgili bir şeyler göstermek gerek. Budapeşte'de 'Gülbaba'nın türbesini gösteriyorlar, kimse ilgilenmiyor. Sokullu Mustapa Paşa'mn 157O'te yaptırdığı kaplıcayı otobusun penceresinden şöyle bir izliyoruz. Yesil bakır kubbeler, altın yaldız alemler. Hâlâ çahşıyormuş, yıkanıhyormuş. TAırizm, insanları iç içe sokmuş renkli bir dünya çıkmış ortaya. Kitapçılarda insanlar Herkes herşeyle ilgili, kimse kimraflardan kitaplan seyle ilgili değil. Turist çok, ama sepetlere dolduruyorlar. nasü"? Türkiye'de gorduğumüzden çok çok fazla. Kentlerin içinden Migros'tan sebzemeyve geçen nehirler gibi kesintisiz turist alır gibi. Biz de Katoviçe'de bir kitapçıda akıyor her yerde. Turizm çağdaş bir icat. Eskiden yok. O zamanNâzım'ın "Bir Sevdalı lar gezginler var yalnızca. SanıyoBulut"unu görünce rum İkinci Dünya Savaşı'ndan atılıyoruz raflara. sonra, dunyalılar dünyalannı ve birbirlerini taruma telaşına duştuRaflardaki kitaplar bizim ler. Artık herkes her yerde.. Turkotobüste herkese yetmedi lere Türklerle ilgisi ohnayan şeybile. Satıcüar da bu ani ler sunanlar da vardı. Örneğin Visürüme çok şaşırdılar. yana'da varlıklı bir Türkün şatosunda bir Japon tenor Türklere Sayın Ozal, "Batıda ne varsa biz İtalyanca aryalar söylüyor ve gade de var" diyordu. Şimdi ekliyo rip karşılanmıyordu. rum, bizde ne varsa Doğuda da Ya da Varşova'da Lehçe mırılvar! Yine de, nerae lazım deyip danan açık kalmış otel radyosunherkes her gordüğünü satın aldı. da birden nefis bir Muğla zeybeRahat, ferah, Neoplan bir otobüs ği çalmaya baslayınca hoşuna gite fazla koltuklara yayılarak baş diyor insanın. Bazen karşı masalayan turistik yolculuğumuz, geri dan biri kalkıyor ve size otuz yıl gelirken her yandan sarkan paket önce Özbekistan'dan geldiğini anler, çantalar, şişeler ve torbalarla latıyor ve Türkçe "ekmek^tu" di'muhaceret'e dönmüştü! yor "bir, iki, üç, dört" diye sayDikkat etmezseniz ya da dikkat maktan mutlu oluyor. Aslında biederseniz, tüm Avrupa kentlerinin raz dikkat edilirse temiz ve düzbirbirinin aynı olduğunu görürsu gün bir Türkçenin her yerde işe yanüz. Benzerlik kent planından radığına da tanık oluyor insan. Yebaşlıyor. Kıvnlarak kenün içinden terince dil bilmiyorsamz ya da kıgeçen bir nehir. O kıvrırnın kıyı vırabildiğiniz dili karşımzdaki bilsında yuvarlak bir yol ile çevrelen miyorsa, derdinizi düzgün bir miş eski kent merkezi. En dışta da Türkçe ile uzun cumlelerle anlayüksek yerleşim blokları ile yeni tın. Karşımzdaki ne dediğinizi ankent. Ne ilginçtir ki yerli yabancı lamak için tum enerjisini topluyor herkes eski kentle ilgili. Eski kent ve sonunda sizi anlıyor. Kırık domerkezi pırıl pırıl bakımlı, süslü, kuk yabancı dıl ile anlatacağınızboyalı, tertemiz, trafik yok, gürül dan çok daha i>i hem de Ama satü yok, paytonlar dolaşıyor. Kent nınm Karadeniz şivesi daha da alanları, kahveler, mağazalar, ga fazla işe yanyor olmalı. Otobusun leriler insan dolu. Sürekli yenili Karadenizli kaptanı Hanın Birinyor içiliyor. Çalanlar söyleyenler ci, sınır kapılarında çeşitli dillerburada. Turistler burada. Kentin de tartışıhp da çözülemeyen soyerli insanları burada. Kentin çev nınlan iki dakikada Karadeniz ağresinde yeni yapılan yüksek blok zı Türkçesi ile şıp diye sonuçlanlar ise hızla eskimiş, dökülüyor. dınyordu. "köhneieşiyor. Çok güzel örnekler Sıcak beynime geçmiş, Varşova de var elbet. Ne var ki konut so sokaklarında bireysel turizm yarununa her yerde bulunan çağdaş parken boş gördüğum lokantanın çözüm bu, toplu konutlar ve bu, birine girip, beni karşılayan garçağdaş insanı mutlu etmiyor. sona yemek yemek istediğimi söyGönlü hâlâ eski kentlerin dar so ledim. Beni hemen buyur etti, bir kaklannda, sevimli alanlarında. masaya oturttu. Kendi de geçti Çünkü yüzlerce yılhk emeğin bi karşıma oturdu. Hoppala. Eliın rikmesi ile oluşmuş doğal bir de cüzdanına attı dolar mı mark mı ğer ve zenginlik sayılıyor eski değişureceğimi sordu. Yemek yikentler. Varşova'da eski kent mer yecektim deyince, özür diledi kakezi savaşta yıkılmış. Sonradan palıyız dedi. Kabahat bende, aynını yeniden yapmışlar, övunü Türkçe konuşacağıma kötü bir yorlar bununla Bir kilise gösteri (ArkasılS. Sayfada) Szpilki mizah dergisi Szpilki Polonya'nın ünlü mizah dergisi. 1935 yılından beri yayımlanıyor. 1 Ellinci yayın yıh nedeni ile hazırlanan kalınca bir kitaptaki derleme çizgilere bakmak, dergi hakkında yeterli bilgiyi veriyor. Faşizmin, savaş yılları ve sonrası olayların yansıdığı çızgıler, günümüze do 6 ru ekonomik ve demokratik sorunlarla sürüyor.Szpilki bugün klasik görünümlu bir dergi. Son sayısında, perestroykanın.bürokratların altındaki sandalyeyi biçmesi kapak konusu yapılmıştı. Bu derginin çağrısı ve düzenlemesi ile 1975 yılında Varşova'da bir Türk Karikatürleri Sergisi açılmıştı. Bir de yine otuz yıldır yayımlanan 'Karuzela' adlı daha magazin görünüşlü bir mizah dergileri var. Poznan'da yayımlanan 'Satyrykon' adlı mizah dergisi ise bol karikatürlü, çağdaş anlayışlara açık, daha sert mizah yapan bir dergi. Grafık bienalleri Grafik bienalleri birçok kente yayılmış tam bir uluslararası grafik şöleniydi. Krakovv'da özgün baskılar ve klasik Japon grafik yapıtları vardı. Doğrusu sergilenen işler kadar sergileme yöntemlerindeki rahathk da ilgimi çekti. Aynı kentte bir de sinema karikatürleri sergisi gördük. Hangi sergiye gitseniz, kapısında o serginin posteri, kartı, broşürü, kataloğu, rozeti, kitabı vb. Varşova'da 12. Uluslararası Afiş Bienali. Sergi kataloğundan öğreniyoruz, düzenleme komitesinde 30 kişi görev almış. Sergide Yurdaer Altıntaş, Bülent Erkmen, Gülsün Karamustafa'nın işlerini de görüyoruz. Japon grafikerlerin yapıtlarında, belki yenilik değil, ama diğerlerinde artık eksik olan bir 'taze'iik seziliyor. Bir de tüm işlerde mizahi bir yaklaşım var. Kendimi bazen koca koca çizilmiş nefis bir karikatür sergisinde gezermiş gibi duyuyorum. Çekoslovakya'nın Bruno kentinde ise 13. Grafik Çizimler Bienali vardı. Sergi binasına otobüsle tam kapanma saatinde varabildik. Topluca içeri dalıp gişedeki memurlara hep bir ağızdan Türkçe bağırmaya başladık. Neden sonra onların, sergi zaten açık, buyrun gezin, dediklerini kavradık. Burada da Yüksel Çetin arkadaşımızın çalışmaları vardı. ESMİ İLE YENİ Budapeşte. bir mimari müze gibi. Eski olanla yeni olan yan yana, ama hiç rahatsız etmiyor. Burası bir kentten çok, mimari bir müzeye benziyor. verir, sonra lamamlamak için parayı sizden alır" diyor ve paraları elimizden alıp içine 500 daha koyup gözünıuzun önünde sayıyor, "21 bin ziloti deyip" parayı tekrar bize verip saymamızı söylüyor. Parayı sayıyoruz 15 bin 500 ziloti çıkıyor. Adam parayı sayarken paralardan bir kısmını tırnağıyla sıkıştırıp iki kere saydığını aslında 500 korken 5 bini aldığını "tırnakçılık" isminin de buradan geldiğini anlatıyor. Fakat kendisine güvenebileceğimizi, kendisinin namuslu bir karaborsacı olduğunu söylüyor. Tabii Lehçe bilmediğimiz için adamın söylediklerini şoförümüz Harun Kaptan tercüme ediyor. Harun Kaptan'a Lehçe nereden öğıendiğini soruyoruz ve şaşırarak hayatında ilk defa bir Polonyalıyla konuştuğunu öğreniyoruz, "Uyy manyak misunuz siz, Polonyalica pilsem, pu herifin dediklerini anlar miyum?" diyor "Cörmey misunuz herif kelimeleri yutarak konuşaü." Otele eşyalanmızı bırakıp Krakovv'da dolaşmaya çıkıyoruz. 1596'ya kadar Polonya'nın başkenti olan Krakovv, şimdi Polonya'nın en önemli turistik merkezlerinden biri. Butün Orta Avrupa kentleri gibi ortasından nehir akıyor ve kentin ortasında Staıe Miasto dedikleri eski kent yer alıyor. Eski kenıin ortasında ise Rvnek ğu bir dönemde Turklerin Lehistan Büyükelçisi'nin protokoldeki yerini korumasını umutmadıklarını ve bu yüzden Türkleri çok sevdiklerini söylüyor. Saraydan çıktıktan sonra, binlerce turistin dolaştığı, Rynek Glovvny meydanının bir köşesine oturuyoruz. Önümüzden göğüsten aşağı yere kadar bollaşan simsiyah elbiseleriyle ayakları sanki yere değmiyormuş gibi yurüyen iki rahip uçuşarak geçiyor. Meydanın uzak bir köşesinde bir rahibe kilise için yardım topluyor. Ortada bir yerde ise Polonyah ve turistlerin etrafını çevrelediği bir platformun üstünde gençlerden oluşan bir orkestra çılgınca alkışlar alarak Amerikan Country tarzında şarkılar söylüyor. Önlerinde üç Polonyah genç müziğe uymaya çalışarak horona benzer bir oyun oynuyorlar. Beceremeyip ikide bir yerlere yiivarlanıyorlar. Platformun yakınında bir bankta bacak bacak üstüne atmış >aşlıca üç Polonyah kadın, hararetli hararetli bir şeyler konuşuyorlar, bir yandan da müziğin rilmine uyarak ayn: hararetle bacaklarını sallıyorlar. Bir turist, güvercinlerle çevrelenmiş tablasından çocuklara pamuk helva satan satıcının fotoğrafını çekiyor. tlerde bir dukkânın önünde kuyruğa girmiş Polonyalılar. turist kalabalığıyla hiç ilgilenmeden dukkânın " N o " diyoruz. Teşekkür edip, gidiyorlar. Krakovv'da gece bir diskoteğe gitmeye karar veriyoruz. Başanh bir şekilde aydınlattlmış tarihi kentin geniş meydanından geçip kuledeki trorapetçinin hüzünlü borusunu dinledikten sonra, diskoteğin kapısında dans etmek isteyen insanların oluşturduğu bir kuyrukla ve kapısını açmış bir polis otosuyla karşılaşıyoruz. Kapıdaki görevliye içeri girip giremeyeceğimizi soruyoruz. Bize kuyruğu gosterip, eğer içerden çıkan biri olursa kuyruktan bir kişiyi içeri alabileceğini söylüyor. Vazgeçip otelimize dönüp ertesi gün Varşova'ya gitmek için hazırlanıyoruz. Nasıl zilotamanyak oiduk? Varşova, etrafı koyu yeşil bir kuşakla çevrelenmiş ve bu yeşilliğin ortasından büyuk binaların yükseldiği dümdüz bir kent. Ortasından geniş Wısla Irmağı akıyor. 1520 katlı dev toplukonutların arasından geçerek gotik cephesi, şişman melekler yerine, kalın enseli, pazulu, büyük elli ve ayaklı işçi heykelleriyle donatılmış, kentin en yüksek binası olan Palaç Kultury Nauky'nin, kültür merkezinin önünde duruyoruz. Stalin döneminde yapımına başlanan ve tarz olarak da Stalin go(Arkası 15. Sayfada) Ve Polonya Krakovv, Polonya'nın onemli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle