19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURTYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER maları). Durum böyle iken, 2547 sayılı yasada yapılacak bir değişiklikten, ileriye dönük gerçek anİamda tüm kurum ve birimleriyle çalışan Batılı bir üniversite yapısı çıkacağı düşünülemez. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yine de üniversitelerimizin içinde bulunduğu zor durumlan belirimekte yarar vardır. Yüksek öğretim Kurumu üyeleri ve başkanı bugünkü statüde üniversitelerimizden tamamen kopuk bir şekilde kendi başına masada çalışan bir kadrodan oluşmaktadır. Üniversiteler arasında bir bağlantı kuramadığı gibi uygulanmasını istediği yasanın çelişkili maddeleri nedeniyle periferde çıkan sorunlardan tamamen habersiz kalmaktadır. Bu nedenle sorunları çözememektedir. Yüksek Öğretim Kurumu üyeleri ise bir ihtiyarlar medisi gibi olup üniversitelerden kopmuş ve özellikle bir kısım direkt, doğrudan ya da dolaylı, hayatında hiçbir zaman üniversitelerde çalışmamış kişilerden oluşmaktadır. Bu üyelerin pek çoğu, değil üniversite sorunlarını çözmek, anlamak dunımunda dahi olamazlar ve bunu da doğal karşılaraak gerekir. Sonuçta Yüksek öğretim Kurumu sadece başkan tarafından yönetilmektedir. Üniversite idaresinde, modern üniversite mantalitesinde yetişmiş pek çok aydın bugün üniversitelerimizde ve Türkiyemizde vardır. Bunlar hiçbir surette bu kurum içine alınmamaktadır. Bu çok ciddi sorunun çözümlenmesi, Yüksek öğretim Kurumu'nu üniversitelerde yaşayan, sorunlarla, başarılarla veya başarısızlıklarla birlikte olan, fakülte veya üniversitede meiai arkadaşlarıyla ve ögrencüeriyle bütünleşebilen insanlardan oluşturulmak suretiyle yapılabilir. lışma sistemini engelleyen bu birimlerin behemahal bir an önce kaldınlması gerekir. Işlerliği olan bir sistem olarak dahi kabul edilse, başkanlıklara atanan kişilerin yetersiz olduğu birçok bilim dallanna anlamsız bir şekilde hükmettiği bir ortam yaratümaktadır. Temel görevi eğitim bütünlüğünü sağlamak olmasına rağmen, bugünkü fonksiyonlanna baktığımız zaman eğitim bütünlüğünü parçalayan, kopuklukların husule gelmesine neden olan birer kurumlar olarak görülmektedir. Böyle bir sistem dünyanın hiçbir üniversitesinde yoktur. Bu nedenle de çağdışı bir uygulamadır. Fakülte kurulları ise eğitimi engelleyen ve statik bir şekilde kalmasını sağlayan birer kuruluşlar olarak işlev Rörmektedir. Bu, bir yerde sistemdeki bölüm başkanlıklarırun bir uzantısıdır ve dolayısıyla aksayan ve çahşmayan bir sistemin tüm komplikasyonlarını göstermektedir. Eğitimi bizzat yapan öğretim üyelerinin temsili gücü bu kurumda çok yetersizdir. Faaliyetini yılda bir kez toplanmakla yürütmektedir. Zira yasanın gereği budur. Bunun sonucunda öğrencisiyle, öğretim üyesiyle ve çalışanlanyla, birbirine yabancılaşan kurumlanyla, üniversitelerimiz bir kaos içine itilmiş ve üst kademe yoneticileri de sürekli olarak pembe bir tablo çizerek Türk toplumunu aldatmakta devam etmiştir. 10 AĞUSTOS 1988 YOK tlc İlgOİ Muhtemel Yasa Pegişiklikleri İçin... İiJniversitelerimiz bugün gerek mali, gerek akademik ve gerekse idari yönlerden ve daha da vahimi düşünce özgürlüğü itibarıyla kesinlikle özerk olmadığı gibi adeta işlemiş oldukları bu suçun cezasım ödemektedirler. Yüksek öğrenim Kurumu, Üniversitelere bir psikiyatrist gibi bakmakta ve üniversiteleri de psikiyatrik bir hasta olarak görmektedir. Düşünen insanlann barınması önlenmektedir, başka bir deyişle düşünür ve kendinizi toplum önünde ifade ederseniz, hakkınızda soruşturma açılmaktadır. Prof. Dr. MÜFİT ARCASOY Eylül ve ekim 1984 tarihlerinde 2547 sayüı Yüksek öğrenim Kanunu'nun uygulanmasından 4 yıl gibi uzun bir süre geçmesine karşın üniversitelerimizde izlenen akademik, idari ve disipliner sorunlan dile getirmiştim. O dönemden beri Türkiye'nin ekonomik, siyasal ve idari yapısında birçok değişiklikler yapılmış, sorunlara ivedi çözümler arannuş ve anayasaya karşın o an için gerekli görülen kurallar dogru ya da yanlış uygulanmıştır. Ancak 2547 sayüı YÖK, anayasanınm güvencesi altında hâlâ dimdik ayakta durmakta ve kendi içerisindeki özerkliğini korumaya devam etraektedir. Buna karşın üniversitelerimiz çağdışı bir yönetim sisteraiyle idare edilmekte ve kopukluklar zinciri içinde adeta yuvarlanıp gitmektedir. Bugün bütün çıplaklığı Ue belirgindir ki üniversitelerimiz, yöneticiler ne derlerse desinler, ÖZERK defildir ve emirkumanda zinciri içinde keyfi olarak idare edilmektedir. öte yandan ise YÜKSEK ÖĞRETİM KURUMU gerçekten özerktir ve bu özerklikler sadece kendi üyeleri ve baskanı için geçerlidir. Çağ atlayan bir Türkiye'de hâlâ bu denli çağdışı yasalann bulunması üniversite topluluğu ve Türk aydınlannı hayrete düşürmekte, Türkiye ve üniversitelerimiz açısından geleceğe kaygı ile bakmamıza neden olmaktadır. Aynca sorunlarla ilgili olarak yapılan eleştirilere karşı, hâlâ vurdumduymaz bir davranış içinde bulunulması Yüksek öğrenim Kurulu'nun konulara ne denli gayri ciddi bir şekilde baküğının tipik bir göstergesidir. Üniversitelerimiz bugün gerek mali, gerek akademik ve gerekse idari yönlerden ve daha da vahimi düşünce özgürlüğü itibanyla kesinlikle özerk olmadığı gibi adeta işlemiş olduklan bu suçun cezasını ödemektedirler. Yüksek öğretim Kunırnu, ttniversitelere bir psikiyatrist gibi bakmakta ve üniversiteleri de psikiyatrik bir hasta olarak görmektedir. Düşünen insanlann bannması önlenmektedir, başka bir deyişle düşünür ve kendinizi toplum önünde ifade ederseniz, hakkınızda soruşturma açılmaktadır. Durum bu kadar açıkken hâlâ üniversitelerimizi dünyanın en özerk üniversiteleri olarak tanımlamak, en azından hafıflik olur. PENCERE Enlem ve Boylam Sonuç Yukanda sözü edilen bu çok önemli yasal boşluklar devam ederken, daha sonra akademik kurullar adı altında iştişari karnllar ibdasına gidilmiş, fakat bir karar organı olmadığı için yine aynı çarpık düzen devam etmiştir. Bu tip birimler nedeniyle öğretim üyeleri adeta gruplara bölünmüş, eğitim ise temel çağdaş felsefesinin dışına çıkmıştır. Yasada yapılması düşünülen (pek ihtimal vermiyorum) değişikliklerin bu sorunların ışığı altında yapılması gerekmektedir. Disiplin yönetmeliği tümüyle yeni baştan ele alınmalıdır. Düşünce özgürlüğüne saygıyı getirmelidir. Sosyal ilişkileri pekiştirici mahiyette düzenlemelerle yasa süslenmelidir. Daha da özetlenirse mali konularda, idari örgütlenmede ve eğitim felsefesinde gerçek bir özerklik getirmeli ve her türlü eleştiriye açık, saygı değer bir yasa düşünülmelidir. Kısa süre önceki Eğitim Şurası'nda da bu eleştiriler dile getirildi. Üniversitelerimizden kopuk... Rektör ve dekanlann ise üniversite tabarunı temsil edebilecek güçte olan kişilerden olması gerekir. Bu da ancak, üniversite ya da fakültelerden rektörlük Söylentiye göre 2547 sayılı yasada bazı değişik ya da dekanlık için aday gösterilmesi, yani bir selikler yapılacak ve aksayan yönlerinin düzeltilmesi çim yapılmasıyla mümkün olabilir. Şimdi tercih yoluna gidilecekmiş. Ancak yasanın aksayan yön Yüksek öğretim Kurumu Başkanı tarafından yalerinin ne olduğu, yasayı uygulayanlar tarafından püıp, Cumhurbaşkanı'na onaylattınlmaktadır. bilinmediği gibi, yasa değişikliğini yapacak olan kuBolttm başkanlıklan, fakülteler içinde sadece sorumlar da aksaklıkları hakkında bilgi sahibi değil run çıkaran birer kurum haline gelmiştir. Eğitim kolerdir. Diğer taraftan değişiklik teklifi yapacak Yük ordinasyonunu saglamak yerine, birirnler arasındaki sek öğretim Kurumu ve değişikliği yapacak Tür eğitim bütünlüğünü tamamen ortadan kaldırmışkiye Büvük Millet Meclisi de yasanın iyi olduğunu, tır. Eğitimi yapan ve bizzat sorunlarla karşı karşıen özerk bir yasa olduğunu, üniversitelerin rayına ya kalan öğretim üyelerinin herhangi bir yolla böoturduğunu iddia etmektedirler (1988 bütçe konuş lüm başkanlıklanna ulaşabilmesi olanak dışıdır. Ça OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Hiroşima'lar, Nagazaki'ler... Dün 9 ağustostu, Japonya'nın Nagazaki kentine 'Şişman Oğlan' adlı atom bombastnın atıldığı gün! Hiroşima'dan biraz uzakta güzel bir kent Nagazaki... 6 ağustosta Hiroşima 'yok' olmuştu, 9 Ağustos 1945'te de Nagazaki. Birini Küçük Oğlan, birini Şişman Oğlan adlı atom bombaları hakladı. Sonradan pilotlardan biri Albay Tibbets çıldırdı, akıl hastanesine kapatıldı. Şimdi bilmem nerdedir, öldü mü, canına mı kıydı. yoksa hâlâ hastanede mi? Böylesine korkunç bir insanlık suçunu işleyen bilerek bilmeyerek kendi 'insanlığından' kopmuş olmaz mı? Hiroşima'da üç gün üç gece geçirmiştim 1970"te. Nagazaki" ye de gitmek isterdim. Ama güçtü, uzaktı, hem de elimde yeterince olanak yoktu. Kıt kanaat yaşıyordum. Hızlı bir tren getirmişti beni Hiroşima'ya, başka bir hızlı tren Nagazaki'ye uçurabilirdi. Orada da dostlar bulurdum Gezer görürdüm, yazabildiğim kadarını yazardım. Olmadı, yapamadım. Pişmanlığı şimdi daha iyi duyuyorum, oralara gitmişken niye Nagazaki'ye de uğramadım! Bu iki kent Hiroşima ve Nagazaki insanlık sürdükçe barışsever insanlann belleğinden çıkmayacak. İkisi de birer simge. Yüz binlerce ölüye, her yıl ta o günlerde aldıkları yaralann, o kimi gizli, kimi açık yaralann etkisiyle dünyadan acılar içinde ayrılan binlerce kişinin yarattiğı bir simge... Her yıl 6 ve 9 ağustos günlerinde bu ikc Japon kentinde törenler yapılır. Barışsever insanlar bir araya gelir. Bu korkunç olayların insanlığa bir ders olması gerektiğini söylerler. Bir daha Hiroşima'lar, Nagazaki'ler olmamalı derler. Geçen cumartesi günu de Yeşiller Partisi Ortaköy'de Hiroşima'lar Olmasın töreni düzenledi. Başka partiler, dernekler nedense unuttular bunu. Oysa başta SHR İnsan Hakları vb dernekler 6 ve 9 ağustosu anmalıydı; büyük toplantılarla, şiddete, savaşa, düşmanlığın her türlüsüne karşı çıkmalıydı! 'Kumsalda' filmini anımsar mısınız? Nükleer bir savaşın sonunda Avrupa, Amerika, Asya, Afrika kıtalarında yaşam kalmaz. Yaşam yalnız Avustralya'da vardır, o da bir süre için... Rüzgârlar nükleer bulutlan er geç Avustralya'ya da getirecektir. Filmin bir yerinde dünyayı böylesine kimin mahvettiğini, hangi gücün dünyaya, insanlara kıydığını tartışırlar. Bir fizikçi şöyle der: "Suç Einstein'da, bizde, bilimcilerde." "Yeşiller Partisi'nin cumartesi günü düzenlediği protesto toplantısına ben de çağrılıydım. istanbul dışında olduğum için katılamadım. Yeşiller'i, başta Genel Başkan Prof. Ertuğ'u bu davranışlanndan ötürü kutlamak isterim. "Bugün aktif olmak yarın radyoaktif olmaktan iyidir" demişler Toplantıya katılsaydım, birkaç yıl önce yine böyle bir anma töreninde yaptığım bir konuşmadan şu sözleri yinelerdim: "Nedendir bilmem, 'barış' dendi mi kimileri ürküyor, sanki barıştan yana olmak insanları edilginliğe, korkaklığa, suskunluğa, boyun eğmeye sürüklemekmiş. Niye öyle olsun? Bu ulus en yenilmiş gününde bile haksızlığa, zulme karşı direnmedi mi? Atatürk de savaşı sevmezdi, 'Dünyada Barış Yurtta Barış' demez miydi? Fransız şairi Charies Peguy 'Haklı bir savaşta ölenlere ne mutlu' diye yazar. Bu savaş, sömürgenlere, baskıcılara, emperyalistlere karşı verilen savaştır. Barış için savaşmak başka bir şey.. Bizlere düşen, silahlanmayarışı yasaklansın, insanlığı korkutan nükleer tehlikeler önlensin, uluslararası barışçı anlaşmalar yapılsın, her ülkede barışın yaşamsal önemi anlatılsın diye sesimizi yükseltmektir. Hiroşimalar, Nagazaki'ler artık olmasın diye bağırmak, yazmak, her dilde bunu duyurmak..." Hiroşima'lar, Nagazaki'ler bir daha olmasın demek yeter mi? Yetmez. Dilemekle, dua etmekle hiçbir sonuç alınmaz! Barış için savaş vermek gereklidir. Her ülkede... Yoksa insan türü bir gün tükenecek, tarih öncesi dinozorları gibi yok olup gidecek... Prof. Aydın Aybay'ın bir yazısında dediği gibi: "İlerleme denilen teknolojik gelişme insanlığı bir yol ayrımına getirmiştir. Bunun sonucunun nereye varacağı bellidir. İnsanlık kendini sokup öldüren bir akrep gibi bütünüyle yok olmayı kendine yazgı olarak seçmiş olacaktır." Barış adına girişilen bütün bu çabalar, uğraşlar boşuna değildir. Görüyorsunuz yavaş yavaş olumlu sonuçlar alınmaya başlandı bile... GorbaçovReagan arasındaki görüşmeler. anlaşmalar nükleer savaşın, insanlığı zehirleyen bir 'akrep'ı olduğunun anlaşıldığını göstermiyor mu? "Kafasında akıl, bedeninde can taşıyan insanlar" göz göre göre dipsiz bir uçuruma hem de kendi elleriyle kendilerini atamazlar... Hiroşima'nın, Nagazaki'nin yüz binlerce kurbanını saygıyla anarak... OKURLARDAN Üniversitesi, Üniversite Yönetim Kurulu'nun 28.6.1988 tarih ve 12/1 sayılı kararı Ue bu uygulamayı bir adtm daha Mimar Sinan ÜniversitesVnde ileri götürerek söz konusu kadroların görev sürelerinin araştırma görevlUeri ve bitiminde sınav açılmasına, yardımcı doçentlerin atanmalarına ilişkin işlemlerde açılan bu sınava yeni basvuran adaylarla birlikte yıüardır hiçbir üniversitede ve hatta kurumda çalışanlann da bugüne kadar bu üniversitede katılmalarına ve ancak başarılı de uygulanmayan yeni bir olanlann atanmalarına karar yöntem getirilmek vermiştir. istenmektededir. YÖK'ün yürürlüğe girdiği Yukanda da değindiğimiz gibi, günden itibaren en fazla hiçbir üniversitede görülmeyen dikkati çeken uygulama, onur ktncı bu atama "üniversiteterin fidanhğt" olan yönteminin, zaten gelecek asistan kadrolarımn bir ya da güvencesi ve parasal çekiciliği iki yıllık sözleşmeli araştırma olmayan bu kadrolarda görevlisi kadrolan haline uygulamaya konması belirli dönüştürülmesiydi. Sözleşme birtakım art niyetlerin süresinin bitiminde bölüm bulunduğu izlemini baskanlarımn onayı ile yaratmaktadır. sözleşmeler yenilenmekteydi. tlk ve tek uygulaması MSC'de Ancak Mimar Sinan görülecek bu atama işleminin MSİfde yeni atatna yöntemi yasaüığını ve mantığını yetkililere soruvoruz. MSÜ YARDIMCI DOÇENTLERt VE ARAŞTIRMA GÖREVLtLERt Gösterge tablosu değişmeli 1.5 milyon memurun maaşlannın hesabında dikkate alınan maas gösterge tablosu yıüardır değiştirilmediğinden maas ödemelerinde ağırlık yan ödemelere verilmistir. Bu durum yıllık terfileri anlamsız kılmış, 25 yılda emekliliği çekici olmaktan çıkarmıs, emeklilerin durumunu kötüleştirmis ve asağı derecedeki memurlarla üst derecelerdeki memurlann arasındaki maas farkını yükseltmistir. Konuyu birkaç rakamla açtklamak gerekirse, ömeğin 1215. dereceler arasındaki memurların yıllık terfilerinde maaşlan 333 lira, 10 ve 11. derecelerde 666 lira, 8 ve 9. derecelerde 1000 lira artmaktadır. Ne büyük terfî... Bozdur bozdur harca... Temmuz zammı alt kademelerde 25.000 lira, üst kademelerde 250.000 lira dolayında olmuştur. Farkın bu derece büyük olmasına üst düzey memurlara, bol keseden verilen yan ödemeler neden olmaktadır. Bunlarda ek göstergeler, esas maaş göstergelerinin birkaç katına çıkmıştır. Bugün emekli olsam çalışırken elime geçenin ancak %42'sini alabileceğim. Emeklilerin durumuna değinmiyorum. Çünkü onlar AUah'a emanet. FEHMt SERtM Erzurum MfldBR OZGUN MUZKYAPM SS&M 3 4 ^ * 2 SUNAR Nelson Mandela'yı tanır mısımz? Eğer tammıyorsanız, bir ansiklopediye başvurun: M harfinde göreceksiniz. Ne yapmış Mandela? Güney Afrika'da ırk ayrımına karşı çıkmış. Transkei eyaletinin başkenti Umtata'da doğan Mandela'nın ömrü, bir savaşım sürecinin öyküsünü oluşturuyor. Başlangıçta madenlerde çalışıyor bu savaşım eri, hukuk öğrenimi görüyor, 1951'de bir gençlik örgütünün başkanı seçiliyor; 1952'de sürekli direnişin başını çekiyor; gençler ırk ayrımına ilişkin Güney Afrika devleti yasalarını düzenli eylemle çiğniyorlar Mandela, dokuz ay hapse mahkum ediliyor; ama savaşımını durdurmuyor; 1956'da 155 kişiyle birlikte yeniden tutuklanıyor; "vatana ihanef'ten yargılanıyor; 1962'de halkı Güney Afrika yönetimine karşı kışkırtmaktan bir kez daha tutuklamyor; 1964'te ömürboyu hapis cezasma çarptırıhyor. 1977'de Güney Afrika Cumhuriyeti Adalet Bakanı, koşullu olarak Mandela'yı serbest bırakmak istiyor. Siyah lider, pazarlığı elinin tersiyle itiyor. 1984 yılında mapushanedeki 22'nci yıhnda ve 66 yaşındayken koşullu serbest bırakılmayı yine reddeden Mandela, şimdi 70 yaşındadır. 70'inci yaşını demir parmakhklar arasında kutlayan Mandela, insan onurunun canlı bir anıtı... Ve Güney Afrika'daki ırkçı yönetimin çağdışı kimliğinin kanıtı... * Güney Afrika'daki beyaz yönetimin gelişmişliği, Türkiye'deki ekonomik çapaçulluğun yanında uzay aşamasındadır. Üretimin endüstrileşmesi, bılgisayarlaşma, gökdelenler, kent yapıları, yollar, ülkenin dünya ekonomisindeki yeri ve dışalım satım bakımından Güney Afrika çağdaş görüntüde. Ülkemizin sokaktaki adamı, Güney Afrika deyince Doktor Barnard'ı bilir; dünyada ilk kez kalp naklini gerçekleştiren operatör, ırk ayrımını anayasal yönetime dönüştüren bir devlette tıbbın da geliştiğini vurguluyor. Güney Afrika'da yıllık enflasyon oranı yüzde 10, yıllık dışsatım 35 milyar dolar, dışalım 20 milyar dolar, kişi başına ulusal gelir 3000 dolar, ülkede parlamenter rejim geçerli, ama Nelson Mandela demir parmakhklar arasında yaşadıkça hiç kimse Güney Afrika'ya çağdaş diyemez. Mandela bunu biliyor. Siyah lidere 1979'da Nehru Ödülü'nü, 1983'te UNESCO'nun Simon Bolivar Ödülü'nü verdiler 26 yıldan beri hapıste yaşayan Nelson, ödün vermiyor; çünkü bir siyah için Güney Afrika'da ne hapishanede özgürlük vardır ne de dtşarda... Güney Afrika gökdelenle, lüks otelle, dış ticaretle, liberal ekonomiyle çağdaş olunamayacağını gösteren en çarpıcı örneklerden birisidir * Cumhuriyet'in dünkü sayısında (9 Ağustos 1988) altıncı sayfada bir haber: "8 yıl sonra söz sanıklarda." "Ana DevYbl (Devrimci\bl) davasında 8 yıl sonra ilk kez yan sanıklar savunmalanna başlayacaklar 723 sanığın yargılandığı davada askeh savcı, 74 sanık için idam istiyor. Sanıklann mah me heyetinin güveniliriiğini yrtirdiğine ilişkin dilekçeleri VB yargıç lann reddi yolundaki istemleri de kabul edilmedi" Bir ülkede yasalar kimi zaman çağdaş, kimi zaman çağdışı olabilir. Yargıçlar da ellerindekı yasalara göre sanıkları yargılamak zorundadırlar. Bu bakımdan davanın içeriği konusunda söylenecek bir söz yok. Kim suç işlemiş, kim işlememiş? Bu bir ayrı konu... Ancak 12 Eylül darbesiyle başlayan bir davada tutuklu olanların sekiz yıl mapushanede yattıktan sonra mahkemede savunmaya başlayabilmeleri ne demek? Tutukluluğu cezaya dönüştüren yargı düzeninin anlamı ne? • • Uygariık ve çağdaşlık; İstanbul'a Japonların yapttğı "Fatih Sultan Mehmet Köprüsü"nde değildir; mahkeme salonlannda ve yasalar düzenindedir. Güney Afrika'dan Türkiye'ye kadar her yerde değişmez ölçü bu... ÖZGÜN MÜZİĞİ USTASINDAN DİNLEYİN !... ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİYİ ÇİZMEK Yönetmen: Sezer Bağcan İSTANBUL 18. NOTERLİĞİ'NE KEŞİDE EDEN MUHATAPLAR : AKBANK T.A.Ş. Türbe Şubesi J K. AYTAÇ ERDOĞDU Tersane Cad. Yaprak Çıkmazı Sok. 4/4 Beyoğlu / İSTANBUL Tüm Plakçtlarda MAJÖR PLAKÇILIK Ünkapanıİstanbul Tel: 512 56 32 GAYRİMENKUL AÇIKARTTIRMA İLANI ANTALYA MAHKEME SATIŞ MEMURLUĞUNDAN ESAS: 1988/65 Antalya Sinan Mahallesi Mektep Sokak 5057 ada, 1 parsel Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin kararı gereğince satılacaktır. Satışa konu parsel tapu kaydına göre 359 m ; genişliğınde olup üzerinde 2.024.000 TL. değerinde ev ile 20.000 TL. değerinde ağaçlar mevcuttur. Köşe başı parseli olup blok nizam 5 kat inşaata müsaittir. Mahalli rayiçlere göre m"si 30.000 TL.'den muhammen bedeli 12.814.000 TL.'dir. Satış 13.9.1988 günü Antalya Özel İdare b'inası kat: 5 No: ll'de açıkarttırma sureti ile yapılacakur. Bu satışta muhammen bedelin yüzde 75'ini bulmadığı takdirde 23.9.1988 günü aynı yerde ve aynı saatte ikinci antırma yapılacaktır. Bu satışta ise muhammen bedelin yuzde 50'sini ve mahkeme masraflarını geçmesi şarttır. Satış peşin para ile olup isteyen alıcıya 20 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Satışa iştirak edeceklerin muhammen bedelin yüzde 10 nisbetinde teminat yatırmaları gerekir, başkaca bilgi almak isteyenlerin memurluğumuzun 1988/65 esas sayılı dosyalarına başvurmalan, aynca iş bu ilan ilgili taşınmazda hissedar olduğu halde adresi tespit edilemeyen Şevket kızı NESlBE'ye ilanen tebliğ olunur. Basın: 25792 Muhataplardan Serimler tnşaat Sanayi A.Ş.'den alınan 9.7.1987 tarihli 21.000.000. TL'lık umumi taahhütnameye istinaden senet üzerine Avans (N) kredisi kuUandınlmıştır. Muhataplardan ö . Server Serirn ve K. Aytaç Erdoğdu mevzubahis taahhütnameyi müşterek borçlu mütesselsil kefil sıfatıyla imzalamış olmaları nedeniyle Bankamıza karşı sorumlu bulunmaktadır. Bankamızca görülen lıizuma binaen umumi taahhütnamenin 2. maddesi uyannca 16.5.1988 tarih itiban ile borcunuz olan 27.407.536.TL'sı banka alacağını iş bu ihbar ve ihtarnamenin tebliğinden itibaren 7 gün içinde ödenmesini aksi takdirde haklarında kanuni takibe geçeceğimizi bildiririz. SAYIN NOTER; 16.5.1988 Tarihinde Tarafınıza, Muhataba yukarıdaki ihbar ve ihtarnamenin çekilmesi talebinde bulunulmu; ancak muhatap verilen adresten adres bırakmadan ayrıldığı için tarafınızca tebliğde bulunulamamıştır. Bu defa tebligatın ilanen yapılması hususunda bilgilerinizi rica ederiz. Saygılarımızla AKBANK TÜRK ANONİM ŞİRKETİ Türbe ŞUBESİ Hülya URBAY Zuhal GÜNDOĞDU îşbu ilanen tebliğ altındaki yetkili imzalann şahıs ve hüviyetleri dairemce marufum ve imzalan mahfuz bulunan Akbank Türk Anonim Şirketi Türbe Şubesi adına yetkili olarak imzaladıkları tarafımdan tasdik olunur. Akbank Türk Anonim Şirketi adına yetkili olarak HÜLYA URBAY ve ZÜHAL GÜNDOĞDU'nun yetkili imzalan tasdik olunur. Bindokuzyuzseksensekiz yılı Ağustos ayının sekiz pazartesi günü 8.8.1988 İSTANBUL ONSEKİZİNCİ NOTERİ Basın: 8138 HILTON Irvternational ANKARA ADREStMİZİ LÜTFEN NOT EDİNİZ Hilton International Ankara Tahran Caddesi No: 12 Kavaklıdere 06700 ANKARA Tel:(904) 168 28 88 Fax:(904) 168 09 09 Tlx: 46705 HIATR İLAN İFLAS MEMURLUĞU'NDAN 985/71 Müflis Özsa tnşaat Ticaret A.Ş!nin sıra cetvelinin ilanından sonra yeniden baş vurulara ilişkin ek sıra cetveli iflas idaresince hazırlanıp daireye tevdi edilmiş bulunmaktadır. Sıraya, alacağın miktannı ve esasına alakalıların varsa itirazlarımn ilanı müteakip yedi gün içersinde itiraz ve dava etmeleri lüzumuna aksi takdirde kesin nazan ile işlem göreceği ilanen tebliğ olunur. 3.8.1988 İUDIRiMİ 3pS'TA ii GöMtfk S.ooon cetter roooon M0A/T 7ÇO0O7C İSTANBUL İKİNCİ İFLAS DAİRESİ'NDEN TASFİYENİN TATİLİNE DAİR İLAN Dosya No: 1987/66 Müflisin adı soyadı ve ikametgâhı: TERMİK ISI SANAYtl TAAHHÜT TİCARET A.Ş. Kâğıthane Cad. No: 66 Çağlayan/lst. Yukanda adı ve adresi yazılı müflisin masava ait hiçbir mal varlığı bulunmadığndan İ.l.Klnun 217. maddesi gereğince tasfiyenin tatiline dair karar verilmistir. tş bu ilan tarihinden itibaren (30) gün içinde alacaklılar tarafından (400.000^ TL.) masraf avansının peşin verilerek iflasa muteallık işlemlerin devamı istenmediği takdirde ıflasın kapatılacağı hususu tebliğ ve ilan olunur. 5.8.1988 I T ü şebekemi kaybettim. Hükümsüzdür. ŞERAFETTtN ÖZSU AYHAN BOYLU (DAĞLI) ile HÜSNÜ BOYLU evlcndiler. 8.8.1988 İSTANBUL BTEK2 500TL TRİKO 10000TL O i U i MENKUL SATIŞ İLANI BEYOĞLU 1. İCRA MEMURLUĞU'NDAN 988/806 T. Bir borçtan dolayı satışına karar verilen 10 adet ve 02790280 0281 0282028302840285028602870288 numaralı 20 hisselik ve 100.000 TL.Iık nama yazılı faiz küpürleri tanıam olan 2. tertip hisse senetleri o günkü borsa fıyatı üzerinden 16/8/1988 günü saat 15.0015.15 arasmda Menkul Kıymetler Kambiyo Borsası Karaköy Rıhtım Cad. No: 245 adresinde satılacaktır. Ihale karar pulu, tellaliye ve KDV'nin alıcıya ait bulunduğu ilan olunur. 5/7/1988 • Aps Osmanbey Samanyokj Sok 42/3 Tel (901) 148 65 22 Telex 26031 nıre Ir • Aps Beyazıt Marmara Carşıs No 1 Te. (9C1 > 522 7S 99 • Aps Fabrika Salıs Ver< Alı Nıhat Tarlan Cad DeğnmenycHu Sok No 120 Içerervıöy Tel (9011 361 50 54 Telelax:(9011 361 13 77 Telex 29307 Asplr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle