27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER çoğunu öldürdü. Sonradan onlardan biri Ali'yi öldürdü. Ali'nin büyük oğlu ve peygamberin torunu Hasan, yuzu aşkm kadın alıp boşamış. Bu nedenle ona Boşayıcı (Mıtlak) adı takılmış. Giderlerini, kendisine karşı bir eyleme girişmeyeceğine söz alarak, Halife Muaviye karşılarmış. Hasan'ı, eşlerinden biri ağılayarak öldürmüş. Ağılamayı Muaviye'nin düzenlediği söylentisi var. Zincirleme haksızlıklar, çıkarcıhklar... Muaviye'nin oğlu Yezid, Ali'nin ikinci oğlu ve peygamberin küçük torunu Hüseyin'i çocuklanyla birlikte öldürttü. Kerbela olayı adıyla tarihe geçen bu soykırımda da birçok Müslüman öldüriilmüştür. Ali, Hasan ve Hüseyin peygamberin "Ehli beytim: Evimin halkı" dediği beş kişilik ailesinin Uç üyesidir. Allah korkusu, peygamber sevgisi, lslam dünyasının ileri gelenlerini bile onlara karşı savaşmaktan, onlan öldürmekten alıkoyamamıştır. Muaviye'nin kurduğu Emevi devleti çağında kanlı ayaklanmalar sürüp gitmiştir. On binlerce insanı öldurdüğü için zalim (kıyıcı, acımasız) takma adıyla anılan Haccac, Emevi komutanlanndandır. Imamı Azam, önce Emevilerden işkence görmüş sonra da Abbasoğullarınm işkencesi altında can vermiştir. Nedeni, isteklerine boyun egmemek. Egemen güçlerin isteklerine uygun fetva veren din bilginlerini birer birer anlatmak uzun iş. Osmanlı kadılarını topluca ele alalım: Kadılar, lslam türesini (adaletini) yürütmekle görevli din bilginleridir. Daha Osmanlı devletinin gelişme yıllannda rüşvet yemeleri o denli yaygınlaşmıştı ki Yıldırım, çağının bütün kadılannı bir eve doldurup evi yakmaya kalkışmış, çevresindekiler onu caydırmakta güçlük çekmişlerdi. Tarihlerin yazdığına göre bir ara kadıların sayısı o kadar çoğalmış ki hepsine birden görev yeri bulunamaz olmuş. Sıra ile ikişer yıl görevde, ikişer yıl da açıkta tutulur olmuşlar. Onlar da açıkta kaldıkları sürenin giderlerini görevde iken halkı soyarak biriktirme yoluna gitmişler. XVI. yüzyıhn ünlü tarihçisi Gelibolulu Mustafa ÂH bir yapıtında, "BiKnı alanı bozulup başkent kadılan bile riişvet yoluna girince kazaskerler de aynı yolu tuttu...", "Kadılar arunlannı makamlannı para ile satın aMılar" diye yakımyor. Âşık Dertli de sazın içinde şeytan bulunduğunu söyleyenlere: "Kadı gibi haram yemez / Şeytan bunun neresinde?" dizeleriyle yanıt veriyor. Anadolu'nun kimi yörelerinde, bir sorun karışıp içinden çıkılmaz bir duruma girince: "Al parayı git kadıya" deyişi kullarulır. Hıristiyan dünyasının acımasızhklarıyla içlerinde dönen kirli işler, çıkarcı ve kötü papazlar Batı yazarlarınca sergilenir. Tarih, dinin de devletin de bütün yasaklannın, bütün acımasızüklarının yoksul ve güçsüz halk katmanlan üzerinde yoğunlaştığımn örnekleriyle doludur. Din ve devlet korkusu yüzyülar boyunca yalnız onları bağiamakta bir araç olarak kullarulagelmiştir. Din, Ahlak ve Geçmişteki Utanılası Eylender Ahlakın temelinde özgür düşünce ve uygarlık yatar. özgür düşünmesini önleyerek belli bir ereğe yönelmesini sağlamak için sevgiden, sevecenlikten yoksun, baskılı bir yöntemle yetiştirilen insan, hiçbir zaman özgür düşünen uygar bir insan kadar haksever, özgeci, hoşgörülü, kısacası ahlaklı olmamıştır. Günümüzde de ortaçağ kafalı insan, uygar bir insan kadar ahlaklı değildir. Çünkü korku ve baskı gizliliği, dolayısıyla yalancılığı ve ikiyüzlülüğü geliştirir. PENCERE Dinlence., 7 TEMMUZ 1988 CEMİL YENER Emekli Yazın Öğretmeni Felsefe ile toplumbilimin tammlan ne olursa olsun, ahlakın özünde özverinin, hoşgörünün, tutkulara egemen olmarun, kin ve yağılık duygulanna gem vurmanın önemli bir yeri vardır. Demek istediğim, ahlak kurallanna saygı duyan bir insanın acımasızlıktan, haksızlıktan, aşırı çıkarcıhktan kaçınması, davranışlannda ve eylemlerinde başkalarını, bağlı bulunduğu toplumu, toplumun öbür öğelerini de düşünmesi, aşırı bencil olmaması gerekir. anası adıyla anılırmış. Türk halkı da onu "Ayşe anaihız" diye anar. Aişe, Osman'ın öldürülmesinden sonımlu tuttuğu Dördüncü Halife Ali'ye savaş açmıştır. Oysa ayaklananlann başında kendi kardeşi vardı. Savaşın gerçek nedeni Aişe'nin, Ali'ye karşı beslediği eski bir kindir. Peygamberin sağhğuıda Aişe ile Safvan adh delikanlı arasında ilişki bulunduğu yolunda çıkan dedikoduda Aii, H. Muhammed'e Aişe'yi boşamasıru söylemişti. Cemel Vakası (Deve Olayı) adıyla tarihe geçen bu savaşta bir yanda peygamberin amcası oğlu ve güveyisi Halife Ali, öbür yanda Aişe ile Talha ve Zübeyir vardı. Ali, Talha ve Zübeyir, peygamberin bütün savaşlarinda yanında bulunmuş üç yakınıydı. Üçü de uçmaya (cennete) gitmekle muştulanmış on kişi (Aşerei Mübeşşere) arasında bulunuyordu. Ya kadılar!.. Emevi devleti yüz yıl bile yaşamadı. Abbasoğullan kanlı bir soykınmla onları ortadan kaldırdı. Ancak lslam dünyasının birliğini uzun süre koruyamadı. Ayaklanmalar, bölünmeler birbirini izledi. Demek istediğim, Allah korkusu haksızlıkları, çıkarcılıkları önleyemedi. Mezhep kavgalan, iktidar çekişmeleri, soykırımlar yüzyıllardır sürüp gidiyor. Osmanüların, beylikleri ülkelerine katma, doğuya ve güneye doğru genişleme savaşlarinda ölenlerin, öldürenlerin ve ara yerde çiğnenip ezilen halklann büyük çoğunluğu Müslümandı. Kuran, şarabı yasaklamıştır. (Bakara suresi 219. ayet) Böyle iken hemen bütün lslam hükümdarlannın saraylarında şaraptarlar (şaıap yöneticileri) bulunur, içki sofraları kuralurdu. Ancak birçoğunun ülkesinde halkın içki kullanması ağır yaptınmlarla yasaklanmıştı. İçki ve sigara kullanan binlerce insanı öldürten, uyuşturucu ve içki düşkünü IV. Murat'ın, halk arasında ayyaşhk simgesi olan Bekri Mustafa'yı sarayına aldığı söylenir. Buraya değin, kendilerini Islamı korumak ve yaymakla yükümlü sayan kişilerden söz ettik. Biraz da din adamlarından söz edelim. Din ululannın çıkar kavgalan Mehmet Akif Ersoy bir koşuğunda: "Fazilet (erdem) hissi insanlarda Allah korkusundandır" der. Sayın Cumhurbaşkammız Kenan Evren de bir konuşmasında ahlaklı olmayı, "Allah korkusuna" bağlamıştı. Ancak insanlığın geçmişine baktıgunızda dinlerin, özellikle Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi büyük dinlerin ahlak alanmda etkili olamadıklarını, insanlan iyiliğe, erdeme götüremediklerini görüyonız. lslam tarihlerinin reşit (yetkin) diye niteledikleri dört halifenin üçü çıkar çatışmalan yüzünden öldürülmüştür. Peygamberin iki kez güveyisi olan Üçüncü Halife Osman, devletin bütün olanaklannı yakınlanmn yaranna sunmakla suçlanmış, sonunda hileli bir atama yüzünden çıkan ayaklanmada Kuran okurken öldüriilmüştür. Bu olayda elbette haksız olanlar vardı. ölen mi? öldürülen mi? tkisi de mi? Aişe, tkinci Halife Ebubekir'in kıa ve H. Muhammed'in en çok sevdiği eşidir. MUslümanların Hile, kin, ölüm, zulüm... lslarrun kutsal kişileri arasında yapılan bu savaşta Talha ve Zübeyir'le birlikte birçok Müslüman ölmüştür. Ali'nin halifeliğine Aişe'den sonra Şam Valisi Muaviye karşı çıkarak savaş açtı. Yenileceğini anlayınca mızrakların ucuna Kuran sayfalan takarak savaşı durdurdu. Böylece dini politikaya araç olarak kullanmış oldu. Sonra da hileli bir hakem oyunu ile kendi halifeliğini onaylattı. Bu savaşta da çok sayıda Müslüman öldüğü gibi Müslümanlık da üç kola ayrıldı: Ali yandaşları, Muaviye yandaşlan, ikisine de karşı çıkanlar (Hariciler). Ali, Hariciler üzerine baskın yaparak bir Sonuç özetle şunu söylemek istiyorum: Ahlakın temelinde özgür düşünce ve uygarlık yatar. özgür düşünmesini önleyerek belli bir ereğe yönelmesini sağlamak için sevgiden, sevecenlikten yoksun, baskılı bir yöntemle yetiştirilen insan, hiçbir zaman özgür düşünen uygar bir insan kadar haksever, özgeci, hoşgörülü, kısacası ahlaklı olmamıştır. Günümüzde de ortaçağ kafalı insan, uygar bir insan kadar ahlaklı değildir. Çünkü korku ve baskı gizliliği, dolayısıyla yalancılığı ve ikiyüzlülüğü geliştirir. ARADA BİR H. AVNİ USLUOGLU Hukukçu OKURLARDAN .. 29.6.88 tarihli Cumhuriyet'in ikinci sayfasında Sn. Rahmi Kumaş'ın "Parlamento Başkanlanmız" adh değerli yazısını büyük bir ilgi ile okudum. Parlamento tarihimizi ilgilendiren bir yanlışı düzeltmek için bu satırları yazıyorum. Sayın Kumaş, bu yazısında: "... Ama 12 Mart öncesi Sabit Osman Avcı'nm tutumu hiç de böyle olmamıştır. Ancak TBMM yapısı önüne bir Atatürk anıtı yerleştirmeye çahşmıştır" demektedir. Sn. Avcı, 12 Mart sonrasında da Meclis Başkanhğı görevini 1973 seçimlerine kadar sürdürmüştür. Sn. Avcı, Meclis'e bir Atatürk anıtı Pek Çok Ayıptan Biri. Meclis'te Atatürk anıtı... Bir süre önce TürkAmerikan Dernekleri'nin 10. genel kuruluna Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan'ın başarı mesajlarını dinledik, izledik. Ulusları, toplumları yaklaştıran, kaynaştıran benzeri derneklerin de aynı ilgiyi görmelerini diliyoruz, bekliyoruz. Dernek sözcüğünün çağrışımı ile de Barış Derneği'ni anımsadım. Dünyada 134 devlette (ki tamamı dernek kurulabilen devletler) saygın ve etkin, sevilen, desteklenen, korunan barış derneği var. 135. olan bizdekinin öyküsü ise, yöneticilerinin otuz sekiz aya varan tutuklulukları ile düşünme yeteneğini henüz yitirmemiş herkesçe biliniyor... Helsinki Sözleşmesi de, insan hakları da demokrasiye değil yönelmek; adını anmanın, yaklaşmanın doğası ve koşulları da bu öyküyü, derneğin yazgısını önleyemedi. Üzerinde (ülkemizde ve dünyada) çok şey söylenmiş olan 12 Eylül hukukunun övünemeyeceğimiz sonuçlarının Barış Derneğı üzerindeki dünyaca bilinen etkisini, gölgelerini yadsımak olası mı? Sanıklarına vatan haini diyenler dıleriz ki bir gün, 'vatan haini değil, sadece barışsever vatandaşlarımızmış' da dıyebilsinler. Bu yargılama, 38 ay tutukluluk olmadan da olanaklıydı. Bunları, bunu amaçlayarak söylüyoruz. 12 Eylül 1980 gününden önce KİT kuruluşlarından herhangi birisinin memuruna sendika ve siyasi parti üyeliği hariç, hiç bir dernek, sandık, benzeri ve vakıf, oda, baro gibi kuruluşa üye olma, yönetim ve denetim organlarında görev alma yolu kapalı değildi. Memurun, kurumuna emeğini kiraladığı çalışma saati dışında böyle bir kuruluş ile ilgilenmesi anayasadan, Dernekler Yasası'nda doğan bir haktı. Binlerce memur şu ya da bu derneğin, benzer kuruluşun yönetim ve denetim organlarında görevli idi. Kurucularımn sosyal yardım ve dayanışma amacıyla kurdukları dernek, sandık ve benzeri kuruluşlarda ise KİT memurlart bu kuruluşların denetim ve yönetim organlarına seçilmiş iseler, 440 sayılı kanunun 32. maddesinin sondan bir önceki fıkrasının verdiği olanakla kurumuna emeğini kiraladığı çalışma saatleri içinde dahi bu dernek, sandık ve benzeri kuruluşlara hizmet, buralarda çalışma hakkına sahip idiler Bu, çalışma saatlerinde 'derneğe çalış, kurumdan maaş al' yolunu, değindiğimiz 32. maddenin 5. fıkrası düzenliyordu. Çalışma saati ile ilgiliydi. Bu KİT memurlarının öbür devlet memurları gibi çalışma saati zaman kesimi dışında şu ya da bu dernek yönetim ve denetim organlarında çalışmalannı engelleyen hiçbir yasal hüküm yoktu. Örneğin okul yaptırma derneğinde, okul koruma derneklerinde, il ve ilçelerdeki şehir kulüplerinde, Kızılay'da, Yeşilay'da, mesleğiyle ilgili, bitirdiği okulla ilgili derneklerde; çiçek yetiştirme, doğayı koruma, vs. bir dernekte, barolarda, odalarda, vakıflarda yönetim ve denetim organlarına seçilmiş hiç bir memura 12 Eylül 1980'den önce bu 440 sayılı kanunun 32. maddesinin 5. fıkrasından söz edilerek "Başka iş ve hizmet yasağı hükmünü ihlal ettiniz, görevle ilişiğinizi kesiyoruz" denmemiştir. Çünkü ilgisi yoktur. Çalışma saatinin dışındaki zaman kesimine karışmak, sinemaya, tiyatroya gitmesine, yatıp kalkmasına da karışmak olur. 440 sayılı yasanın 32. maddesinin 5. fıkrası çalışma saati zaman kesimindeki dernek faaliyetini başka iş ve hizmet saymama amacına yöneliktir. Durum bu denli açık iken, "Merkezi İstanbul'da olan Banş Derneği'nin yönetim kurulu üyeliğine seçildin ve böylece memur için 'başka iş ve hizmet yasağı' hükmünü ihlal ettin" diye, görev yeri Ankara olan bir memurun görevle ilişkisi 1982 yılının nisan ayı ortalarında kesilebilmiş, hatta görevle ilişkisi kesilecek diye 1982 yılının nisan ayının başında ödenmesinde yasal zorunluluk olan maaşı da suç olacağı biline biline ödenmemiştir. Sadece bu gerekçe ile memuriyetle ilışiğini kes, dernek yönetim kurulu üyeliğine seçildiği güne kadarki maaş ve öbür özlük haklannın iki katını geri alma işlemi tesis et, disiplin cezası olarak bu sonucu sağla, bu süre içinde bir dakika geç gelme olayı dahi vuku bulmamışken çalışarak hak ettiği ve aldığı maaş ve özlük haklannın iki katını öde diye de dava aç!.. "Bu keyfi davranış niye" demek üzücü... Fakat sevindirici bir yön de var. Adli yargı, kesinleşmiş, Yargıtay denetiminden geçmiş karan ile diyor ki: Mesai saati zaman kesimi dışındaki zamana kurumu kanşamaz; Barış Derneği yönetim kurulu üyeliğine seçilme ile bu 32. maddenin ilgisi yoktur... KİT'in hiçbir kuruluşundaki memuruna, emeğinin kiralanmış olduğu çalışma saati dışındaki bir uğraşıya dönük olarak şu ya da bu derneğin yönetim kurulu üyeliğine seçildin diye böyle bir uygulama o güne kadar ve o günden sonra yapılmadığına, tek örnek bu olduğuna göre hemen akla geliyor: Bu dernek Barış Derneği olmasa idi böyle bir uygulama olur mu idi? işte yadırganan, üzüntü duyulan konunun bu yönüdür. Kuruluş mensuplarının sosyal yardım ve dayanışma amacıyla kurdukları dernek, sandık ve benzeri ile uzaktan yakından ilgisi olmayan tüm derneklerin, sandıkların ve benzerlerinin, barolann, odaların, vakıfların denetim ve yönetim organlarına seçilmiş KİT memurlarına 'başka iş ve hizmet yasağı hükmünü ihlal ettin' denilmiyor da; sadece yaşayan, herkesçe bilinen, kapısı herkese açık, yasal Barış Derneği yönetim kurulu üyeliğine seçilen memur mu (merkezi İstanbul'da olduğu için geceleri gıdip çahşması dahi mümkün değilken) bu hükmü ihlal ediyor? Barış Derneği ıçın bu olumsuz ayrıcalık niye? Örneğin bu gerekçe ile 1982 yılının 16 nisan günü disiplin cezası yolu ile Disiplin Kurulunca tesis edilen işlemle görevle ilişkisi kesilen memur, Banş Derneği davasının 38 ay tutuklu kalmış, sonunda beraat etmiş ve beraat karan da kesinleşmiş sanıklarındandır.Memuriyetle ilişkisi sadece bu yüzden kesiimemiş olsaydı bugün baremin 2. derecesinde bir devlet memuru idi! Bu örneği şu ya da bu kişi olarak değil, acı bir olay olarak veriyoruz. yerleştirmeye çahşmak şöyle dursun, böyle bir anıtın oraya dikilmesini elinden geldiğince önleme çabası göstermiştir. Şöyle ki: 14 Ekim 1971'deSn. Cumhurbaşkanı Sunay tarafından senatörlüğe atanışımdan hemen sonra Plan ve Bütçe Komisyonunda, Meclis'e kurucusunun bir anıtınm dikilmesini ya da Etnografya Müzesi önündeki, işlevini artık yitirmiş olan yontunun Meclisin önüne nakledilmesini önerdim. Ama AP'li hem de genç kimi miUetvekillerinin türlü gerekçelerle tepkilerine tanık oldum. Isranm üzerine, yine de Meclis bütçesinin bahçeler faslına nakil için 200.000 TL. ödenek kondu; ama bu yolda hiçbir girişimde bulunulmadı. Sn. Avcı'ya,,bu konuda girişime geçilmesi yolunda uyanda bulunduğumda, Meclis'in miman Holzmeister'in izin vermediğini söyledi. Hemen Holzmeister 'e mektup yazıp Etnografya Müzesi önünde bulunan Atatürk yontusunun Meclis'e nakline izin verip vermediğini sordum. Ünlü mimar verdiği yanıtta, aynen şöyle diyordu (Mektuplar bende saklıdır): "Sizin bildirmiş olduğunuz yere nakledilerek yerleştirilmesi yolundaki düşüncenizi tam ideal bir çözüm olarak bulmaktayım. Kaideye yeni bir biçim vermek için seve seve ve ücretsiz her türlü hizmete hazvnm." Yine de hiçbir girişimde bulunulmadı. Bunun üzerine cumhuriyetin ellinci yılında yontunun Meclis önüne nakledilmesi için yasa önergesi verdim. Buna da, Sn. Inönü, "Anıtlar dikildikleri yerde kalmahdır" gerekçesiyle karşı çıktı ve önerim kanunlaşamadı. Yine de yeni bir anıt yapılması için çabalanmı, sürdürdüm. Heyetler, komisyonlar toplandı, sempozyumlar düzenlendi; uzun ve ancak bir makalede açıklanabilecek çabalardan sonra Başkan Kemal Güven zamanında karar çıktı ve uygulama başladı ve Sn. Karakaş zan.anında uygulama sürdürülerek 12 Eylül döneminde anıtın açılışı yapıldı. Doç. Dr. BAHRİYE ÜÇOK Eski Ordu MilletveKİli Bir yandan günlük politikanm zır zın ve dır dırı, öte yandan Afrika sıcağının bunalımı, yalnız bedeni değil, ruhları da pelteleştiriyor. Sıradan günlük konuşmalar dönüp dolaşıp havadaki nem oranına dayanıyor: Nasılsın? Bitik... Neyin var? Sıcak... Peki, izin alsan, şöyle deniz kenarına kapağı atsan, bir iki hafta... Dur bakalım... Hep böyle olur, "dur bakalım" diye diye geçer yaz, hazan başlar. * Yazın sıcak günlerinde kentler boşalır; hafta tatilinde halk oraya buraya, deniz kenarına, kırlara açılmaya bakar. Yıllık iznini alan da gücü yetiyorsa başını alıp Güney'e doğru kapağı atar dinlenmek için... Ne zamandan beri? Eskiden halk zaten çoğunlukla kentte değil, köyde yaşardı. Dağda, bayırda, ovada, kıyıda, doğanın bağrında yaşayan kırsal kesim insanı için haftalık ya da yıllık tatil ne demek? Nereye gidecek dinlenmek için? Sanayi devriminden önce yalnız dinsel tatil günleri vardı; 'öıntence"mantığı, çalışma yaşamının koşullarından kaynaklanmıyordu. Kentleşme ve sanayileşme, feodal toplum yapısını zoriayıp çatlatınca iş değişti. 1789 Fransız Devrimi'nin ilk işlerinden biri dinsel tatilleri kaldırmak oldu. Bu konudaki yasaya Chapelier Kanunu denir. Ancak bir çalışma düzeni düşünün ki dinsel tatiller kaldınlmıştır; sosyal önlemler de yoktur; işçiler için günlük çalışma 1516 saat... Emekçilerin canına okuyan bir düzen... Çelik Gülersoy'un "yıllık ücretli izin" konusunda ilginç bir incelemesi var. Orada okuduğuma göre ilk kez ingittere'nin tanınmış işverenlerinden H. Ashwort namında bir kişi, 1840'ta kendiliğinden açıklama yapmış: İşçilerim yılda bir kez tatile çıkabilirier, istedikleri gibi gezebiliner, canlan çekerse başka kentferdeki akrabalanna bile gıdebilirier. Patronların bağışına kalan bu tür ücretsiz izinlerden sonra ücretli yıllık tatil için 20' nci yüzyıla dek beklemek gerekiyor; Birinci Dünya Savaşı ertesinde gelişme hızlanıyor; hukuka bağlanıyor. Kuşkusuz kolay olmuyor bu evrim; sekiz saatlik iş günu için ne kanlar döküldüğünü artık bilmeyen yok; emek tarihi acılarla doludur. Acı, uygarlığın tuzu biberidir; bugün Türkiye'deki çekişme, kavga, terör, anarşi, itişme, kakışma nedendir sanıyorsunuz? Demokrasi dediğimiz, üretim sürecinde alınteri döken emekçinin gelir paylaşımında, tüketimde, dinlencede ve güvencede pay istemesinden oluşan bir yaşam biçimidir. • Bizim Türkiye'mizde ücretli tatil Batrya göre yenidir; ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra hem Bineşmiş M//feöe/1n hem Avrupa Konşey/'nin insan hakları belgelerine imzayı bastık. Bu belgelerde ücretli dönemsel tatiller için özel maddeler düzenlenmiştir. Ancak yaklaşım ilginç: "Herkesin dinlenme ve boş zaman hakto vardır" diyor Birleşmiş Milletler insan Hakları Bildirgesi. Eğer konuya bu açıdan bakarsak, ohooo... Ülkemizde boş gezenin boş kalfaları milyonlara ulaşır; ama çalışmadan tatil yapmanın da tadı yoktur ki... Tatilin de hem bir tadı hem bir içeriği hem bir tarihçesi var. Dinlence, ancak alınterinin diyalektiğine bağlandığında anlam kazanıyor. Evrendeki her şey gibi... Değerli hocamız ve sevgili meslektaşımız Devlet Tiyatrosu sanatçısı Sevgili Çalışma Arkadaşımız Devlet Tiyatrosu Sanatçısı MUAMMER ÇIPA'yı yitirmenin acısı içindeyiz. Anısı bizimledir. MUAMMER ÇIPA'yı Elim bir trafik kazası sonucu kaybettik. Başta ailesi olmak üzere tüm arkadaşlannın acılarını paylaşır, merhuma Tanrıdan rahmet dileriz. (1924 19.6.1986) ZEYNEP ÜLGER örnek yaşamınla yine bizimlesin. ölümünün 3. yılında anıların önünde saygıyla eğiliyoruz. Tüm sevenlerin adına çocuklann. HtKMET, AHMET, MÜBERRA, MEHMET, VEDAT, MÜCELLA ANMA DTCF TtYATRO BÖLÜMÜ ÖĞRETİM GÖREVLİLERİ DEVLET TİYATROLAJU, OPERA VE BALESI ÇALISANLARI VAKFI VEFAT Amerikan, Japon ve Türk ortak yatırımı Chemical Mitsui Bank A.Ş., Birinci Menkul Değerler Yatırım Fonu olan Chemi.cal Mitsui Fon'u yakında yatırımcılarımızın hizmetine sunacaktır. Guillaume Ülker ve Anne Elif in babası, Jannick'in eşi RIFAT AÇIKALIN'ı yitirdik. Başımız sağolsan. PARİS'TEKİ ARKADAŞLARI CKMICAL MITSUI FON Türk Sermaye Piyasasfnın en güvenli ve yüksek verimli menkul değerlerinden oluşan, tasarrufçularımız için istenildiği an kolaylıkla nakde çevirilebilen, gerçek bir menkul kıymet yatırım aracıdır. "MAVİ DÜNYA'YA GÖNÜL VERENLER... TEMMUZ 1988 ^ SAYI: 51 "Oenizde ve Evinizde" 0 6K**0vttT u yru toıtn KcıOMm Cad Srt ^*0« ******* S* T« 3393107 BROŞUR ISTEYIN KutsUnnv Bntısft Councıl urafmdın oVunmı$tır IrnsFglco uyesıdrı BIA Ben CKEMICAL MITSUI BMK A.Ş. BENAIANS Sermaye Piyasaları Bırımı Büyukdere Cad. 108A Esentepeistanbul Tel' 175 29 30 (10 Hat) ;umhunyetCa<j 173/1B Elmadağ 80230 Istanbul Hılton Otelı Karşısı İNGİÜZÜSANOKULLARI DANIŞMA MERKEZİ Tel: (1)148 39 7714879431329684 Tix 27498 TUSMTR rax.(l)13ü9/29 turseıtı FULYA ÇİNKAYA 3 yaşıma girdiğimi tüm sevenlerime duyururum. ZAFER DIRENENFILISTIN'IN SELDA CANPOLAT ile Emperyalizmi ve siyonizmi lanetlemek, Füistin Devrimiyle dayanışmamızı bir kere daha göstermek için beraber olalım. FKÖ TÜRKİYE TEMSİLCİSİ, BÜYÜKELÇİ SAYIN ABU FİRAS'IN KONUK OLARAK KATILIMI İLE 8 Temmuz Cuma • 20.00/23.00 Beşiktaş Tarihi Çay Bahçe sinde Yapılacaktır. İARGI ÖNÜNDE SAVUNMA Abdullah Baştürk 2750 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Turkocağı Cad. 3941 Cağaloğluİstanbul Ingilterelsviçre AuPair lisan kursu eğitim kolejüniversite 362 39 59362 40 96543 17 98 NİHAT KANTMAN evlendiler. Kadıköy Evlendirme Dairesi, 5 Temmuz 1988 SATILIK EV Sultanahmet Küçükayasofya'da üç katlı ev acele satılıktır. Telefon: 174 51 14 E M E K Y A Y I N C I L I K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle