19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OL .YLAR VE GÖRÜŞLER kistan'a Şurayı Meclis Başkanı'nın çağnsma uyarak gitmesi hiç bağışlanamaz bir davranıştır. Çünkü Şurayı Meclis tıpkı Türkiye'de kuralan Danışma Meclisi gibi bir kuruldu. Yani Pakistan ulusunun oyuyla kurulan bir meclis değildi. Ulusal egemenliğin belirdiğini ileri sürdüğümuz 1983 parlamentosunun başkanı değü, ama Danışma Meclisi'nin Başkanı Sadi Irmak oraya gitmiş olsaydı buna kimse bir şey diyemezdi. Ne yazık ki Karaduman'ın bu gidişine ne parlamentodan ne de Dışişlerinden karşı çıkan oldu. Cumhurbaşkarüığı'na vekillik ederken yasama kurumunda genel kurul başkanlığı da yaparak (3) Refik Koraltan (ikisi de valiydi) çizgisine gelen Karaduman'ın 29 Kasım 1987 genel seçimlerinden önce parlamentoyu olağanüstü toplama zorunluğu varken (4) Turgut özal ve 89 arkadaşının önergesi üzerine olağanüstü toplantı yapması anayasayı değiştirme ya da uygulamanm ANAP'casıydı. O zaman da ister istemez "Karaduman, milletvekili adayları, 2 Eylül 1983 günü Yüksek Secim Kurulu'na verilirken yoktu. Ne zaman ki 22 eylülde Trabzon ANAP birinci sıra adayı albay Prof. Dr. Yusuf Yaacıoğlu veto edildi, 24 Eylül günü Karaduman adı Yüksek Secim Kurulu'na verilerek Karaduman politikaa oldu" diye düşünmekten kişi kendini kurtaramıyor. Hatta "politikayı, parlamento üyeliğini, hele hele parlamento başkanlığını" düşünden bile geçirmiş olmayan Karaduman, özal istediği için başkan olabildi (5) diyor. Parlamentonun ve demokrasinin gerekierini değil ANAP'ın daha doğrusu özal'ın çıkarlannı ölçü alıp parlamento başkanlığı yapan o uygar görünumlü Karaduman'ın içine düştüğü bu açmazı hiçbir politikaa belleğinden çıkarmamahdır derken, hemen 1983 öncesinde Erzincan'da avukatük yapan Yıldınm Akbulut karşımıza çıkıyor, "Ben böyle şeyleri kafamda tutmam" diyerek. Oysa yamlmayı çok isterdik. Her halde Akbulut görev süresini doldurmaya kalmadan öncülünden daha yıpranmış duruma gelecektir! Çünkü o da parlamentoyu hiç anlamamışnr. Kendileri için önemli olan saltanat sürmek ve bunun için de sürekli özal'ın gözüne girmektir. Bunda haksız da değüdir. 17 Ekim 1984 günü Başbakan Turgut özal parlamentoya "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ortaya çıkan olaylar" üzerine bilgi verdiği sırada, başkanlık yerinde Yıldınm Akbulut vardı (Başkanvekili olduğundan). özal kürsöden aynlmca "Sayın milletvekiUeri, bir Başbakan, yüce Meclise açıklama lütfunda bulunduklanndan " diye konuşunca."Ne lütfu?" diye karşı koymalarla karşılaştı; tartışmalar oldu ve sonunda " l ü t u f sözünü geri aldı (6). Ama özal'ın gözüne de girdi ki, aralık 1987'de parlamento toplandığında başkanlığa aday olarak Akbulut'u öneren yazıda Uk imza Turgut özal'ın oluyordu. 1988 bütçesi üzerinde son görüşmeler yapıldığı 20 Nisan 1988 günü SHP sözcüsü Deniz Baykal'ın konuşmasma ikide bir kanş?rak tartışmaya yol açan Başkan Akbulut, sonunda SHP'lUere dönüp: " Şız çoğunluğa, uyacaksınız,... Bunu oğreneceksiniz" (7) derken, azınlığı çoğunluğa uydurmaya çalışıyordu. Dünyanın neresinde görülmüştür parlamentoda ayınlıgın çoğunluğa uyduğu? Bu durumda parlamento kalmaz, demokrasi kalmaz; parlamento azınlık için vardır ve bu kurum gerçekte muhalefete kürsü göreviyle daha çok görünmektedir günümüzde. Ama Akbulut bunu anlamadığı gibi, yabancı basın üyelerine açıklama yaparken parlamento kapatma eylemlerinin haklıhğmı savunur duruma girmiştir (8). Temel sakathk buradadır. Bazüan bizlere diyorlar ki, nerede o Fransız Devrimi sırasındaki Etats Generaux'da konuşan Mirabo! "Gidin lcrala söyleyin: Biz burada halkın istemiyle bulunuyoruz ve biz buradan çıkarsak ancak süngü zoruyla çıkanz". Bu sözleri söyleyen kişi "Biz buradan süngü zoruyla da çıkmayız" dememiştir ya da diyememiştir. önce burada bile bir yamlgı vardır. Kaldı ki daha sonra Mirabo'nun iki yanlı oynadığını ve kralı kommaya çalıştığıru anlayan parlamento "milletvekillerinin bakan olraasını yasaklayan" bir karar almıştır. Süngüye ya da günümüzün yaygın deyişiyle tanka karşı kabadayılık çok zor herhalde. Ama hiç olsun parlamentoyu, ulusal egemenliği darbecUerle birlikte algüayan politikaa bozuntulanndan kurtulmak bile bize çok mudur? 29 HAZİRAN 1988 Parlamento Başkanlarımız... Bir ulus yaraşır olduğu yönetime kavuşur. Bir parlamento da kendisine yaraşık bir başkan bulur. Ama bu başkan hiçbir zaman parlamentoyu oluşturan üyelerin düzeylerinin bileşkesi olmaz. Bu kural, f'ızik biliminde kalmıştır. Şu anda Türkiye'de ise Tlırgut özal'ın kafasının içindeki hesapların bileşkesiyle Parlamento Başkanlığı belirmektedir. Bunu ANAP Grubu üyelerinin çö'zme yetenekleri kesinlikle yoktur. Çünkü bunlar üyeliklerini önseçime değil "özal seçime" borçludurlar. RAHMİ KUMAŞ Hukukçu, Eski Parlamenter 12 Mart ftncesi Başkan Sabit Osman Avcı'nın tutumu hiç de böyle olmamışür.) Ancak TBMM yapısı önüne bir Atatürk amtı yerleştirmeye çalışmıştır. Bu doğru idi. Çünkü bu kurumu Atatürk kurmuştu ve hiçbir zaman da kapatmayı düşünmemişti. Tersine tüm sorunlann çözümünde en temel araç olarak görmüstü. Ne yazık ki Cahit Karakaş bu yönde iki önemli olumsuzluk içinde kalmıştır: İlki, bu anıtın tabanının (kaidesinin) bir holdinge (Kutlutaş) yaptınlışıdır (2). lkinci oıumsuzluk ise birincisinden daha da üzücüdür. 19 Mayıs 1981 günü, anıtın açılışını yapan "beş generalli kuruT'un başkanı, bu anıta emeği geçenlere ödül verirken, olan biteni televizyonun ak cammdan izliyordum. Bu arada "Cahit Karakaş" diye bir ses çıktı. Baktık ki Karakaş bir er gibi adım atarak Evren'in önüne gelrniş, sağ ayağmı sol ayağına topuktan vurarak başını öne eğip selam venniş ve ödülünü alıp yine bir er gibi dönüş yaparak uzaklaşmıştır. O zaman bir iç çekerek "Demek bunu da görecektik. Parlamento Başkanı onu zorla kapatamn elinden ödül alıyor. Vah... vah..." diyemınldanmadan geçemedim. Birkaç yıl sonra da çok Ugi duyduğum anıtın alt yaasını görünce düş kınkhğına uğradım: AmUn altına Atatürk'ün "Bagımsızük ve özgürlük benim örjapımdır" sözü yazUmıştır. Çok güzel, ama daha önce orada Atatürk'ün parlamentoyu yücelten sözlerinden biri yazümalıydı. Sanınm bu, demokrasiyi ve parlamentoyu özümseyen ve güç durumlarda savunabilecek çapta bir başkan eliyle, bir gun gerçekleşecektir. PENCERE Akıntıya Kürek... İletişim, çağımızın en önemli kavramlanndan biri, İletmekten geliyor iletişim. Duygu, düşünce ve bilgilerin başkalarına iletilmesi, sözcüğün kapsamındadır. Bir mektup yazarak postaya atsanız, içerdeki arkadaşmıza gönlunüzden kopan üç dört sevgi sözcüğü yazsanız: Gözlerinden özJemle öperim, tez vakrtte demir parmaklıklar ardından kurtulmanı dilerim. Mektup, zarf, pul, damga bize çok doğal gelen şeylerdir; yazdıklarımızın Anadolu'nun bir yerinde dört duvar ardındaki dostumuza ulaşması için devlet gerekli örgütu kurmuştur; ama, butün bunların ancak üç dört yüzyıllık bir geçmrşi olduğunu düşünebi>' yor muyuz? Telefon ve telgraf gibi buluşlar ise daha dün gibid radyo ile televizyonun dumanı üstünde tutüyor. Ancak iletişim yalnız mekânla sınırlanmıyor ki zaman içinde iletişim, uygarlığı yaratıyor; yüz yıl önce basılmış bir kitap günümüze iletiliyor, yüzbinlerce kişiye ulaşıyor; ellı yıl önce çevnlmiş bir filmi televizyonda milyaıiarca kişi izleyebiliyor. Bilgisayar, iletişim olanağının sınırlarını alabildiğine genişletiyor. Artık kitle iletişim çağıdır. "Bilgi toplumu"na doğru yürüyoruz. • Doçent Dr. Önay Sözer "Sahibi Olmayan Anriar" başlıklı yazısında iletişim çağının yönelişlerine değiniyor. Bildiğimiz kitaplıklar tarihe mi karışacak? Yeni bir sözcük ortaya çıkmıştır. Sayın Sözer yazıyor: "Bilinen, ahfılmış anlamda kitaplıklar, yerierini yakm birgelecekte kitle iletişim • krtaplıklanna, iletilik'lere (Mediatheçue) bırakacak. Geleneksel kitaplıklarda yalnızca kitaplar bulunur. Oysa bundan sonra iletiliklerde kıtaptan çok görüntüler, sesler, veri bankaian yer alacak: Kitaplıklar iletilerin alınıp verildiği yeriere dönüşüyaf' (Cumhuriyet, 25 Haziran 88, İkind Sayfa) İnsanlığın yaşadığı biiimsel ve teknolojik devrim gün gectikçe hızlanıyor. İletişim öylesine yoğunlaşıyor ki dünyanın her yöresinin bilgi, haber, duygu, düşünce bombardımanına tutulması kaçınılmaz oluyor. Peki, bu devrim çağında Türkiye'nin konumu nedir? Biz ne yapıyoruz? Köylerimize otomatik telefon yayılryor, diye övünüyoruz. Oysa Batı uygarlığında icat edilen her oyuncağın butün dünyaya yayılması da kaçınılmaz bir süreçtir. Endüstri toplumunda önce bir aygrt bulunur; ama, "icat" ile o aygıtın sanayide üretimi arasında bir zaman kesiti vardır. Aygıt pıyasaya sürüldükten sonra bütün dünya bir pazardır. Yalnız Türkiye'de değil, şu anda Patagonya'da ve Hotanto'da politikacı halkı kandırmak için köylere telefon götürdüğünü scylemektedir. Oysa politikacı istese de ıstemese de telefon köylere gırecektir; her devlet yönetiminin zorunluğudur telefon, televizyon, telgraf, radyo ve benzerleri... Ancak Türkiye'de iletişim çağıyla ters düşen bir durum var; y^ netim direniyor. ' Neye direniyor? İletişim duygu, düşünce, fikir, bilgi, bilim, sanat, ne derseniz deyin tümünü başkalarına iletmek eyieminden oluşan bir kavramdır. Çağımız iletişim çağıdır; ama, Türkiye'deki yonetim, kimi düşüncelerin, bilgilerin, görüşlerin başkalarına iletilmesini cezayasalanyla yasaklamıştır. Köye telefon götürdüm diye övünen bir siyasal iktidarın fikir suçundan ötürü yurttaşları hapse atması, iletişim çağıyla ne olçüde bağdaşıyor? Nasıl olsa, uygariık gelişecek, biiimsel teknik devrim yüruyecek, iletişim olanakları yoğunlaşacak, yabancı odaklar Türkiye'nin tepesine iletişim uydularını asacaklar; her türlü fikir alışverişinin kapıları açtlacak... Bugünkü iktidartar da işte bu sürecte Türkiye'yi geri bıraktırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Sola kapab çok partili yaşama geçtiğimiz 1946 yıhndan bu yana Pariamtnto Başkanlığı. demokrasimizin gelişmesi açısından önemli olmuştur. Yasama kurulunun çalışmalannı yünltraekle görevli kişinin demokrasi bilincinin yeterli olması gerekir. 19501960 yıllan arasmda Türkiye Büyük MUlet Meclisi BaşkanlığVnı yürüten Refik Koraltan ile yardımcüanndan tbrahim Kirazoğlu'nun Demokrat Parti ya da bununla özdeşleşmiş Adnan Menderes'in bir özel görevlisi gibi çalışmalan, yasama kurumunun çöküşünü hızlandınnıştır. Bu kişilerin parlamento tutanaklanna el attıklan, başta tsmet lnönü olmakttzerekarşıt partili milletvekillerini genel kuruldan haksız biçimde çıkardıklan unutulmamıştır. 1%1 Anayasa yapıcılannın Parlamento Başkanlığı konusunda da yeni yaklaşımlar getirmelerinin nedenlerinden biri de bu olumsuzluklar olmuştur. Sonuç Evet, bir ulus yaraşır olduğu yönetime kavuşur. Bir parlamento da kendisine yaraşık bir başkan bulur. Ama bu başkan hiçbir zaman parlamentoyu oluşturan üyelerin düzeylerinin bileşkesi olmaz. Bu kural, fizik biliminde kalmıştır. Şu anda Türkiye'de ise Turgut özal'ın kafasının içindeki hesapların bileşkesiyle Parlamento Başkanlığı belirmektedir. Bunu ANAP Grubu Üyelerinin çözme yetenekleri kesinlikle yoktur. Çünkü bunlar üyeliklerini önseçime değil "Özal seçime" borçludurlar. özal ise demokrasinin turevi olmaktan çok, Yıldınm Akbulut'un haklüık getirmeye çauştığı darbelerin ürünüdür. Şu anda genel seçirr olsa kesinlikle ^o36 oy alamayacağı (belki de •?b26 da) belli olan ANAP'ın umurunda değüdir. Demokrasi ya da parlamento. Bunlar için önemli olan ulusal egemenlik örtüsü altında kendi egemenUklerini sürdürmektir. O halde her zaman ve her yerde ANAP'ın demokrasiye olan uzaklığını açıkiamak ve onu gerçek yuzüyle halka tanıtmak tüm demokratlann görevi olmalıdır. (1) Cumhuriyet, 8 Mayıs 1966 sayfa: 1 (2) Cumhuriyet, 20 Mayıs 1981 sayfa: 17 (3) TBMM Tutanak Dergisı dönem 17 Cüt 18 s. 246 (1113 Haziran 1985'te Evren Romanya'da) (4) llk Onergeyi lzmir üyesı Vural Ankan ve 103 arkadaji, ikinci öncrgeyi Erdal lnönü, Husamettin Cindonık ve Cahit Karaka; ve 101 arkadası verdiği halde Turgut özal ve 89 arkadaşının Onergesi işleme kondu. (Aynntılar için 2 eylül, 7 ekim gunlü Cumhunyet'e bak). (5) 29 Kasım 1983 Cumhuriyet: "Meclis Baskaoı'nm adı Özal'ın kafasında". 2 Arahk günlOsOnde: özal: "Başkan adayını pazara açıklayacagu." (6) TBMM Tutanak Dergisi dönem 17, Cilt 7 s. 407«8 (7) 60. Birleşim (Tutanaklan henüz basıhnadı) (8) 27 Nisan 1988 günlü Cumhuriyet ve Milliyet 12 Mart sonrası başkanlar Ama ne zaman ki 7 Mayıs 1966 gecesi tçişleri Bakanı Faruk Sükan parlamentoyu basıp milletvekillerinin ve partilerin dolaplannı arattırmıştır, anlaşılmıştır ki önemli olan, kuraldan çok parlamentoya sa)gı, daha doğrusu demokrasi bilincidir. Nitekim Ismet lnönü, Cumhuriyet Halk Partisi TBMM ortak grup toplantısında "Bn gecc eşkıyanıo ne yapacagıoı büemeyiz" (1) demek gereğini duymuştur. Bu korkunç olay karşısında MUlet Meclisi Başkanı Ferruh Bozbeyli ile Cumhuriyet Senatosu Başkanı tbrahim Şevki Atasagun'un başkankk kurullannı toplayıp durumu kınamalan asla yeterli olmamıştır. Çünkü Bozbeyli, CHP'nin MUlet Meciisi'ni olağanüstü toplama istemini geri çevinniştir. Üstelik tam bu sırada Meclis dinlenceye ginniştir. Hem de Cumhuriyet Senatosu'nun toplanmasını Adalet Parüli üyeler engelledikleri halde dönemin anayasası gereği meclisler ayru anda dinlenceye girmekle yükümlüydüler. 19771980 dönemi başkaru Cahit Karakaş ise daha çok üyelerin yaşam kolaylıklan ile Ugilenmiş, demokrasinin tapınağı olan bu kurumu yüceltici davraruşlar gösterememiştir. (Bu yönde betki 19611965 dönemi başkanı Fuat Sirmen caba göstermiştir. Ama 12 Eyliil sonrası başkanlar 19831987 parlamentosunun başkanı olan Necmettin Karaduman, ince bir kişi olmasına karşın bırakalım anıttaki bu eksikliği gidermesıni, Atatürk'ün laiklik devrimini çiğneyerek din sörnürücüleri kervanına katılmıştır, orada cami temeli atarak ve Meclis'te iftar yemekleri düzenleyerek... Karaduman kendisini politikaa yapanlara borcunu ödemeyi sürdürmüştür. Parlamentoyu hem kapatıp hem açanlara gcnül borcu varmışçasına davranmıştır. 7 Arauk 1983 günü Kenan Evren'in parlamentodaki açış konuşması sırasında; aynca 410 Nisan 1984 günleri arasında Pa EVET/HAYIR VEFAT Değerli sınıf arkadaşımız Em. P. Yzb. Oktay AkDal yılliK iznının bir bölümunü kullanacağından yazııarına bir süre ara vermıştir BAŞSAĞLIĞI Birliğimiz Yüksek Disiplin Kurulu üyesi, eşsiz insan, değerli arkadaşımız, ağabeyimiz, VEFAT Üyemiz, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Yardımcısı Dişhekimi Dr. 0OĞAN YÖRÜKÂN'ı (Maden Y. Mühendisi) 27 haziran pazartesi günü geçirdiği bir kalp krizi sonucu kaybettik. Ailesine ve Maden Mühendisleri topluluğuna başsağlığı dileriz. 964/36 23 Haziran 1988 salı günü vefat etmiştir. Cenazesi 29 haziran çarşamba gunü öğle namazından sonra Selimiye Camisi'nden kaldınlacak ve Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Ailesine ve arkadaşlanmıza başsağlığı düeriz. MESUT AFACAN YAKUT ELTUTÂR'ı kaybettik. Acımız büyüktür. Merhuma rahmet, ailesine ve *üm meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz. 946 HARBİYELtLER TÜRK DÎŞHEKİMLERİ BİRLİĞt MERKEZ YÖNETİM KURULU TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI AKTİFBANKACIUK Yeni bir hayat! Bugün Yapı Kredi'ye gelin. "Yeni bir hayaf'a adım atın. Kurulduğu günden beri yenilikçi, öncü ve sınırsız hizmet felsefesini benimsemiş olan Yapı Kredi, yurdumuzda elektronik bankacılığın temellerini ilk olarak Teleİşlem'le attı. Bugün Yapı Kredi'nin sunmaya başladığı Aktif Bankacılık hizmetleri, işte bu elektronik altyapının sağlam temelleri üstünde yükseliyor. Tüm ihtiyaçlannızı anında karşılayacak ve bankacılık hizmetlerinden günde 24 saat, yılda 365 gün yararlanmanızı sağlayacak olan bu yeni sistemin adı: TELE 24. İşte TELE 24 sistemiyle size peş peşe sunulacak hizmetlerden birkaç örnek• TELECARD • Kredi Kartlan • Ferdi krediler • Tatil kredileri • Eşya kredileri • Otomobil kredileri Bugün Yapı Kredi'ye gelin. TELECARD'ınızı alm. Aktif Bankacılık Çağı'mn yenilikleriyle, kolaylıklanyla, olanaklanyla siz de tanışm. Bugün "yeni bir hayat"a adım atın. YAPPCKREDi "hizmette sınır yoktur"
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle