19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER uygulamalarında seçmen tercihini saptıracak zorlamalara fazla itibar edilmediğini gözlüyoruz. Bunun belki de istisnası, seçim sistemiyle % 5'lik bir baraj getiren Federal Almanya'dır. Ancak bunun ardında da ciddi bir Nazizm korkusu yatar. Öteki gelişmiş özgürlükçü demokrasilerde ise bildiğimiz kadarıyla herhangi bir baraj yoktur. Gelişmekte olan ülkelerin özgürlükçü demokrasi çabalarında ise çok farklı uygulamalar olabilmektedir. Bazen "aşın akımlarla mücadele" adına, bazen "istikrar" adına, bazen "güçlü hükümet" adına, hatta bazen de "demokrasi" adına, seçmen tercihleri budanmakta; toplumdaki eğilimlerin parlamentoya yansıtılması engellenmektedir. Aslında yukandaki gerekçelerin tümu "bahane"dir. Amaç, elde bulunan siyasal yetkiyi yitirmemektir. Yapılan tüm planlar ve düzenlemeler bunun içindir. Ama "biz iktidarı çok sevdiğimiz için gitmek istemiyoruz" denemeyeceği içir, bu tür gerekçeler ileri sürülmektedir. Ayrıca burada ilginç bir "çifte standart" uygulamasına rastlanır. Iktidardayken seçmen tercihlerine binbir kısıntı getirmek isteyen kimi partiler, eskaza muhalefete düşerlerse demokrasi havarisi kesilir ve her türlü kısıntıya karşı çıkarlar. Muhalefetteyken kısıntılara karşı çıkanlar ise iklidara geldikleri an fikir değiştirirler. rasi adına kabul edilmesi elbette mümkün değildir. Güçlü bir hükümet, güçlü bir parlamentodan çıkar. Güçlü bir parlamento ise toplumdaki tüm eğilimleri temsil eden bir parlamentodur. Türkiye'nin son yirmiotuz yıllık tarihine baktığımız zaman, yukanda söylediklerimizin acı örneklerini görmekteyiz. Örneğin 1957'de Demokrat Parti mutlak bir Meclis çoğunluğuna sahipti. Ancak toplumda azınlığa düştüğü için "güçlü" olamadı. Zorla güçlü olmaya çalışırken, anayasa ve hukuk devleti kavramıyla oynamaya başladı. Sonunda askeri, kışladan çıkarttı ve etkisini hâlâ yaşadığımız bir geleneği yeniden canlandırdı. Nispi temsil ve milli bakiyeye karşın tek başına iktidara gelebilen Adalet Partisi, milli bakiyeyi kaldırmak isterken tnönü ve Aybar TBMM'de çok çırpındılar. Parlamento yolu kapamrsa sorunların sokağa döküleceğini, bunun kimseye hayretmeyeceğini vurguladılar. Ama dinleyen olmadı. Sonunda 12 Mart geldi. 12 Mart, özgürlükleri koruma adına kısıntıiar getirdi. Siyasal iktidarlar devleti, daha doğrusu devlet içindeki kimi güçleri denetleyemez hale geldiler. Bu durumda demokrasiye sanlmak gerekirken tam tersi yapıldı ve demokrasi dışı güçlere sarılınmak istendi. Devlete sahip çıktığı varsayılanlarla, devlete karşı olduğu varsayılanlar arasındaki kanlı çatışma 12 Eylül'ü getirdi. Denıokrat Olmak. Bir ülkede sağ ve sol uçlar parlamento dışma itildikleri zaman istikrar değil, istikrarsızlık ortaya çıkar. Zira normal siyasal sistem içinde muhtemelen çok üfak bir azınlık oluşturacak olan uç gruplar, illegalitenin puslu havası içinde, çok daha büyük olduklan izlenimini yaratmaya çabalayacaklardır. Böylesi durumlarda da istikrar sağlandığını söylemek çok zordur. PENCERE 25'inci... 2 HAZİRAN 1988 Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ Winston Churchill demokrasiyle ilgili sorunların tartışılmakta olduğu bir mecliste "Haklısınız beyler" ' der, "demokrasi, gerçekten berbat bir rejimdir". Ve . konuşmasını sürdürür. "Fakat rejimlerin en az berbat olanıdır". Gerçtekten toplumların yönetimi konu', sunda "uygun" bir rejim oluşturmak çok zor bir şey. dir. Günümüz devletlerinde milyonlarca insan nasıl yönetilecektir? Kim yönetecektir? Yönetme yetkisi. ni nasıl alacak, nasıl bırakacaktır? Yönetilenler, neden itaat edeceklerdir? Yönetenyönetilen arasındaki iletişim ve etkileşim nasıl kurulacaktır? vb., vb. Aslında bu sorulann yanıtları ve bu yanıtlar çerçevesindeki yoğun tartışmalar, siyaset biliminin ve kamu hukukunun değişik dallarının ana temasını oluştururlar. Biz bu tartışmalara girmek niyetinde değiliz. Ancak şu kadarını belirtelim ki; insanoğlunun yüzyıllar, belki de bin yıllar süren mücadelesinin sonunda, "meşnı" bir yönetimin, ancak yönetilenlerin ' özgür iradeleriyle belirlenen rejim olduğu konusunda bir fikir birliği ortaya çıkmıştır. Yönetenlerin, yönetilenlerin temsilcisi olarak ve yönetilenlerin geçici bir süre için verdikleri yetkiyle davrandıkları rejimler ise en basit bicimiyle özgürlükçü dernokrasilerdir. Yani demokrasi, insanoğlunun ulaşmış bulunduğu en "mantıklı" ve "hakh" yönetim biçimi olarak karşımıza çıkar. Fakat dünya üzerinde herkes demokrasiye inanmaz. Inanrnak zorunda da değildir. Hele az gelişmiş ülkelerin kimi çokbilmiş aydınlanrun, "Efendim, demokrasi çok iyi bir yönetim biçimidir amma.." diye başlayan göriişlerine katılsak da katılmasak da saygı duymak durumundayız. Kimileri de yönetilenlerin özgür iradelerinin belirlenebilmesi için yeterince eğıtim görmeleri, bilinçlenmeleri ve örgütlenmeleri gerektiğine haklı olarak inanırlar. Eğer bunlar mümkün olmazsa demokrasinin işleyemeyeceğini ileri sürerler. Buraya kadar haklıdırlar, ama sonra da bünu bahane ederek totalitarizme çanak tutarlar ki; bu durumda bir çuval incir berbat olur. Nasıl bir seçim tekniği... Gerçekten temsilcinin, yani yönetecek olanın belirlenme biçimi, bunun yetkilerinin sınırı ve denetimi yollan demokrasinin çok önemli bir sorununu oluşturur. Uygulamada, Batının gelişmiş demokrasilerinde bu sorunun "önceden belirlenmiş düzenli aralıklarla yapılan, özgür ve dürüst genel seçimler" biçiminde çözümlendiğini görüyoruz. Ve ne kadar eleştiriye açık yönleri bulunursa bulunsun, bunun başka yolu da yok gibi görünüyor. Ancak mesele bununla çözümlenmiş olmuyor. Nası! bir seçim tekniği kuIlamJmah ki gerçekten seçmenlerin iradelerine uygun bir "yöneticiler ekibi" oluşabilsin? Seçmen iradesini en eksiksiz bir biçimde yansıtabilecek seçim sisteminin, tüm ülkenin tek bir seçim çevresi sayılması ve partilerin, aldıkları oy oranında temsilci çıkartmalan olduğuna kuşku yoktur. Ancak böyle bir sistem, sadece varsayımsal olarak düşünülebilir. Yoksa hiçbir siyasal parti tüm ülke için geçerli olacak, dörtbeş yüz adlık, bir liste çıkaramaz. Bu bakımdan uygulanabilirliği olan en "hakça" seçim sisteminin nispi temsil seçim sistemi olduğunu söyleyebiliriz. Hele "artık oylar" da ulusal düzeyde değerlendirilirse, oluşacak parlamento, ülkedeki eğilimleri tam anlamıyla yansıtabilir. Ancak egemen siyasal güçler genellikle toplumdaki eğilimlerin parlamentolara yansımasından çok, kendi yararlarına olacağını umduklan sistemleri yaşama geçirmeye çalışırlar. Gerekçeleri de çoğu kez itiraz edilmesi zor bir gerekçedir: Siyasal istikrann sağlanması. Fakat ülkelerindeki siyasal tercihleri yansıtmayan, ya da ters yansıtan bir parlamentonun istikrar sağlamasının mümkün olamayacağıru hiç düşünmezler. Aslında gelişmiş ülkelerdeki özgürlükçü demokrasi Biitün eğilimlerin parlamentoya yansıması Bir ülkede farklı siyasal eğilimlerin parlamentoya yansımasının yukanda saydığımız gerekçelerle hiçbir ilgisi yoktur. Örneğin aşırı uçlardaki düşüncelerin siyasal örgütleri parlamentoya giremedikleri zaman, bu örgüt üyeleri düşüncelerini mi değiştireceklerdir? Elbette hayır. Ya parlamento dışında muhalefet yapmaya çabalayacaklar ve çok daha zararlı olacaklardır; ya da kendilerine yakın gördükleri sağ, ya da sol merkez partilere sızarak bu partileri kanştıracakiardır. Soruna istikrar açısından bakınca da benzer bir durumla karşılaşırız. Bir ülkede sağ ve sol uçlar parlamento dışına itildikleri zaman istikrar değil, istikrarsızlık ortaya çıkar. Zira normal siyasal sistem içinde muhtemelen çok ufak bir azınlık oluşturacak olan uç gruplar, illegalitenin puslu havası içinde, çok daha büyük olduklan izlenimini yaratmaya çabalayacaklardır. Böylesi durumlarda da istikrar sağlandığını söylemek çok zordur. Aynı şey "güçlü hükümet" gerekçesi için de söz konusudur. "Güçlü hükümet" ne demektir? Eğer parlamentolardaki parti sayısının azalması ortaya güçlü hükümetler çıkartıyorsa, o zaman en güçiü hükümet ler tek partili rejimlerde olur. Bunun ise demok Sonuç 12 Eylül 1t 10'luk bir baraj getirmişti. 12 Eylül'ün iktidarı teslim ettiği sivil iktidar 1987 seçimlerinde bu barajı alabildiğine yükseltti. Kimi seçim çevrelerinde bu baraj % 50 oldu. Kimi seçim çevrelerine ekstra temsilcilikler eklendi. Sonunda oyların üçte birini alan bir parti, parlamentodaki temsilciliklerin üçte ikisini kazandı. İyi mi oldu? Hiç sanmıyorum. Sadece kaybedenler adına değil, kazananlar adına da iyi olmadı. Demokrasi adına iyi olmadı. Kaybedenlerden biri aynı sonucu alsaydı, hiç kuşkusuz aynı derecede kötü olurdu. Kimi meslektaşlarımız "önemli olan seçimlerde kullanılan oylar değil, parlamentoda oluşan dengedir" diyorlar. Kesinlikle katılmıyorum. Özgürlükçü bir demokraside siyasal yaşam, seçimlerin sonuçlanmasından sonra tatile girmez. Her ne kadar toplumdaki örgütlenme olanaklan alabildiğine kısılmış, parlamento dışı legal muhalefet yollan önemli ölçüde tıkanmış olsa da, Türkiye'de özgürlükçü demokrasinin var olduğu söylendiği sürece "siyaset yapılacaktır". Kimse buna karşı çıkamaz. Bu, demokrasinin gereğidir, demokrat olmanın gereğidir. Perulu romancı Mario Vargas Llosa: " Yazarlar" demiş "tehlikeli insanlar olarak görvlürfer; çunku tehlikelidirier; kamuoyunu harekete geçirme olanağına sahiptiıier." Öteden beri ben de böyle düşünurüm; bu yüzden kimi yazarın, şairin, romancının başına gelen belalara şaşmam. Eskiden Avrupa'da, günümüzde Üçüncü Dünya'da pek çok örneği var. Meksikalı yazar Carlos Fuentes, Nikaragua'da en saygın edebiyat ödülünü aldığında ne tehlikeli bir kişi olduğunu sözleriyle vurgulamış: "Nikaragua'nm savunulması, yanmküremizdeki hegemonyacı güce karşı bütün Latin Amerika'nın savunulmasıdır" Cumhuriye 21.5.1988) Fuentes neden dilini tutmamış da böyle konuşmuş? Nobel Ar mağanı sanibi Kolombiyalı romancı Marquez, bu soruyu ispanyol gazetesi El Pais'e verdiği bir demeçte çok açık biçimde yanıtlıyor: "... Latin Amerika'da durvm öyte kritik ki, bu nedenle biz yazaıiar da yalnız yazmakla yetinemiyor ve çabucak başka görevler de üstieniyoruz." Nazım Hikmet işte bu soyağacından bir büyük sanatçıdır; çağının sorumluluğunu bilincinde ışıtmış, iliklerinde duyumsamış bir şair... Mario Vargas'ın dediği gibi: Tehlikeli bir kişi... * 1980'ler Türkiyesi'nde sözcüklerden çok korkuluyor. Güneş Gazetesi'nde (1.6.1988) okuduğum bir haber bu konuda hem gülünç hem acıklı bir örnek: Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Akarcalı, Malatya'nın Sihadiye köyündeki sağlık ocağının açılış törenine katılmış. Vali, belediye başkanı ve öteki yöneticilerin de bulunduğu törende, konukları saygı duruşuna çağıran sağlık memuru Mehmet Mete'nin dili sürçmüş: Ataturk ve devrim şehitieri için.. Derken belediye başkanı atılmış: Devrim kelimesini kullanmaya utanmryor musun? Vali de saygı duruşu için çağrının yeniden yapılmasını istemiş. Olaydan iki saat sonra sağlık memuru Mehmet, yıldırım emriyle açığa alınmış. İnanılmaz gibi görünen bir olay; ama Türkiye'nin güncel gerçeklerine uyuyor. Peki bir sözcükten bu kadar ürken bir yönetim, Nazım'dan nasıl korkmaz? Şairi nasıl tehlikeli bulmaz? Unutturmak ya da yok etmek için elinden geleni ardına koymaz? "Onlar" için ne yazmıştı Nazım: "Onlar istiyorlar ki kara toprağın kalbi durana kadar * bir pazarda kelepir mal gibi satalım kafamızın ışığını, gucünü kolumuzun" '{ • Yarın 3 haziran. Nazım Hikmet'i 25 yıl önce 3 haziranda yitirmiştik. Nazım öldü.. Şiirleri yaşıyor.. Kuşaklar gelip geçecek.. Tutucu ve gerici yöneticiler iktidarda kaldıklan sürece Nazım'ı yasaklayacaklar.. Yöneticiler ölecek.. Nazım'ın şiirleri yaşayacak.. Sonra başka yöneticiler gelecek; eğer gerici iseler onlar da yasakları sürdürecekler.. Onlar da ölecek.. Nazım'ın şiirleri yaşayacak.. Sonunda bir gün.. Türkiye demokratfaşacak, çağdaşlasacak, uygarlaşacak; işte o zaman Nazım Hikmet'in yüce değeri okullardaöğrencilere ders olarak belletilecek. EVET/HAYIR OKTAYAKBAL HASRET KONSERI ölümünün 25'inci yılında Yazmak, Mutluluktur Sabah erkenden uyanırdım. Kulağım sokaktan geten seslerde. Şimdi geldi gelecek! Dayanamaz. alt kata inerdim, sokak kapısını aralardım. Ha şimdi ha şimdi! Annem yukardan seslenir 'Dahaçok erken oğlum, çok erken.' Kapıyı açar sokağın ucuna bakardım. Kimse yok! Ne oldu acaba bugün gazeteler çıkmadı mı? Derken, o görünürdü. Yaşlı gazete dağıtıcısı... Adı neydi? Hiçbir zaman bilmedim. Yavaş yavaş yaklaşır. Biraz hızlı yürüse ya! Gelir gazeteyi uzatır 'Ottu Bey nasılsın' diye güler... Gazeteyi alır odama çıkardım koşarak. Açar bakardım 'hikâye' bölümüne: İşte yazım çıkmış. Koca harflerle adım yazılı... Bir de resim yapmışlar. Benim düşündüğüm gibi değil, ama öyküye büsbutün ters de değil. Yatağa uzanırdım, 'hikaye'mi satır satır okurdum. Sonra dalar, dım hayallere, şimdi bu hikâyeyi kimbilir kaç kişi okuyor; neler duyuyorlar, düşünüyorlar! O İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllan bir masal gibi! Ortaokul, lise sıraları... ilk yazı denemeleri, ilk basılan hikâyelerim! Şoyle böyle tam elli yıl geçti üstunden. Yok korkmayın, elli yıllık yazarlar yet' miş beş sekseninde olur, o kadar değilim elbet. Çocuk yaşında yazmaya, yayımlamaya başlarsanız yarım yüzyıl böyle geçip gider işte! Nail Güreli'nin Gur Yayınlan'nda çıkan "ilk Yazılar" kitabını kanştırırken o uzak günlerde duydum kendimi.. İlk yazılar!. Günün tanınmış yazarlannın yayımladıkları ilk yazılar bir kitapta toplanmış. Bakıyorum, pek çok yazar ilk yazı diye belli bir olgunluk çağının ürününü sunmuş. Ben öyte yapmadım, 1940'ta 'Yeni Sabah'ta çıkan bir öykümü verdim. Daha eski tarihli yazılar da var, ama bulmak zor. Bakıyorum, kitaptaki örnekler arasında benim yazım hemen hemen en eski tarihli olanı... Lisenin ilk sınıfındaydım. Ünlü deyişle polisiye' öyküler yazmaya heveslenmiştim. İçinden zor çtkılır olayları çözümlemeye çalıştrdım. Kimi zaman kendim de işin içinden çıkamazdım. ip Ucu' adlı bu hikâye de o dönemin bir ör. neği... Geçen gün Adapazan'ndaydık Naim Tirali ile birlikte. Cumhuri. yet Kitap Kulübü'nün temsilciliğinde kitaplarımızı imzaladık... Za, man zaman yurdun değişik yerlerindeki dost okurtarla karşı karştya getmek sevindirici, ayrıca da çok yarariı oluyor... İnsan, yıllardır yazan insan, yaraıiı bir iş yaptığını anlıyor, seviniyor. Güzel bir gun geçirdik. Her yerde olduğu gibi Adapazan'nda da genç şair(er, yazarlar karşımıza çıktı. Hep sorarlar 'Benim yazdıklarımı nasıl buluyorsunuz? Bizlere ne gibi öğutler verebilirsiniz?'. Ben de "kimsenin düşüncesini öğrenmek istemeyin, kimseden bu konuda öğüt almayın, kendi bildiğinizden şaşmayın" yanıtını veririm. Kişi, yazarlığı içine sindiren kişi, yojunu kendi çabasıyla bulmalı• dır ki, zaten bulursa yazar olabilir! Ünlü yazarların sözlerini dinle' yerek başarı kazanan bir tek iyi yazar yoktur. Okuyacaksın, çalışacaksın, yazacaksın, kendi yazdıklarınla daha önce yazılanları • karşılaştıracaksın, aradaki ayrımları görebilecek güce erişeceksin, ~ kendince bir anlatım bulacaksın, arayacaksın, kimseden öğüt almadan, kimseden yardım istemeden... ; Lisenin ilk sıralarındayken "ikdam' ve 'Yeni Sabah' gazeteleri; ne durmadan öyküler gönderirdim. İki satır mektupla 'Size hikâyelerimi gönderiyorum, beğenirseniz yayımlamanızı rica ederim' ' diye... Sonra da.dediğim gibi, beklerdim sabahın en erken saatlerinde gazeteyi. Büyük bir umutla,, heyecanla... Bakardım o gün benim yazım yok. Umutsuzlanırdım. Ama bu umutsuzlanma yentden daktilo başına geçip yeni bir öykü yazmama yol açardı. O günlerde ne çok öykü yazardım! Zamanla bu verim azaldı. iyi de oldu. Seçmeyi, ayırmayı bilinoe, belli bir beğeni düzeyine erişince insan hem kendi yazdıklannda hem başkalarının yazdıklarında daha eleştirici oluyor. . Ben hiçbir genç arkadaşa 'şöyie yaz böyie yaz' demem. Kendimde o genç arkadaşı yönlendirme gucünü bulmadığım için... Her yazann beğenisi ayrıdır. Bize yakın bulduğumuz yazıları beğenmemz doğaldır. Oysa her yeni yazar değişik bir beğeni getirmelidir. Getirmelidir ki yazın dunyasında bir yer bulabilsin. Adapazarı gezisinden otobüsle dönerken böyle şeyler düşünuyordı.m. Gür Yayınları'nda çıkan "İlk Yazılar" kitabını okurken bu düşinceleri yeniden yaşadım. Türkiye'nin dört bir yanında nice lise cğrencısi var şiir, öykü yazan. Yazdıklanm yayımlansın diye umıra bekleyen. Onlara bu olanağı sağlamak gerekir. Bunu da dergter verir. İşte Adapazarı'nda 'Sait Faik'in anısına düzenlenen bir şir yanşmasında ikinciliği kazanan lise öğrencisi Neslihan Gülucü iün şiiri, geleceğine umutla bakmamız gereken bir şairi müjdeler gibi: "Hç açmamış gullerin Koklanmamış kokusuyum Hiç doğmamış çunlerin panltısı Hiç sevmemiş kaiplerin ateşi, coşkusuyum H» zaman sizinleyim, yaşamınızın bir parçasıyım." İçnde yazmak, yaratmak dürtüsü olanları ne kimse yolundan çevirabtlir, ne de ona bir şey katabilir. Yazarlık, kâğıtla kalemle yapılarbireysel bir eylemdir. Tek başınıza, yapayalnız, ama tüm dünyayı çinizde duya duya... Nazıın Hikmet'i Esin Avşar Genco Erkal Deniz Türkali Grup Merhaba Su gibi saydam, su gibi duru bir "anı taşı"... ve tüm dostlanyla birlikte anıyoruz. Isa Çetik koleksiyonundan fotoğraflarla Nazım (Slayt gösterisi) RUHİ SU ıçın Şimdi Ruhi Su'nun yattığı yerde su gibi saydam, gölge etmeyen, aldığı ışığı yansıtan bir "cam damlası" var. Feride Çiçekoğlu ve Zafer Aldemirin bu projesi, başta Paşabahçe yetkilileri ve çalışanlarının, sonra dost ve arkadaşlarımızın içtenlikli çaiışmaları sonucunda tamamlandı. 4 Haziran 1988 Cumartesi, Saat 11.00'de Zincirlikuyu Mezarlıgrnda buluşalım; Melih Gevdet Anday'ı, \edat Türkali'yi. Dostlar Korosu'nu birlikte dinleyelim. SıdıkaCT T IlgınOU BİLAR AŞ Aziz Nesin Yönetim Kurulu Başkanı 3 Haziran 1988 cuma saat: 20.00*de tarihi Beşiktaş Çay Bahçesi Davetiyeler: Dünya Sineması, Moda Sineması, Gençlik Kitabevi, Ortaköy Sanat Merkezi ve Istanbul Bilar'dan temin edilebilir. Telefon: 149 42 86 OSMANLI İMPARATORLUĞU'NUN REFORM ÇABALARI İÇİNDE BATIŞ EVRELERI Ahmet Rasim "Günümüz diliyle yayına hazırlayan H.V. Velidedeoğlu" 2000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 3941 Cağahğluîstanbul SOYLEV (Bflgelcr bolumu: Cilt i) tiunumuz dılnle >a\ına ha;ırla>an • Yeni Bir Politik Stratejinin Kaynaklan, Orhan Kerim • Niçin Banş ve Demokratik Yenilenme, Ayşe Giikr • Birbirine Aykırı Sayılmayabilecek, Birbirini Bütünleyebilecek Bazı Sesli Düşünceler, Cavlı Çulfaz • Tarihsel Gelişmede Alternatif Sorunu, Ahmet Kurt • Dış Borç Sorunu, Tanju Tiigel • ÇKP B.Kongresi ve Çin'deki Değişmeler Üzerine, Akgiin Şenler • Büyük Değişiklikler, V.G.Burov Piyerloti Cad.Dostluk Yurdu Sok8 Selim Bey İş HK.2 Çemberlilaşlsl • Hesap No: 2933 Yapı ve Kredi Bankası Çemberlitaş Şblstanbul Döviz Hesap No: 30/00/30498 TC. Ziraat Bankası Çemberlitaş Şb.IstBUĞÇE'mizin kardeşi H.V.Velidedeoğlu )a\ ? bası. 2500 lıra (KDV isınde) ırlün Turk Ocagı Cad 39 i ! CağaktŞlu OLÜM Babamız Piyade Kurmay Yarbay Profesör Dr. Avukat ALTAN GÜNALP Dost, insan, kültür yükü, anlayışlı, eğitimci, yerini kimsenin dolduramayacağı saygın hocamızı kaybetmenin sonsuz üzüntüsündeyiz. HaceüepeBeytepe Kibnslı öğrenciler adına BAHATTİN BÜĞRA YAĞCI'nın do§umunu müjdelcriz. AYŞEMEHMET YAĞCI 28/5/1988İST. A. ZEKİ YALÇINSU'yu 31 Mayıs 1988 Salı günü yitirdik. Cenazesi perşembe günü (bugün) öğle namazını müteakip Levent Camisi'nden kaldınlacaktır. AİLESt Çelenk gönderilmemesi rica olunur. SONER MUSTAFA BAŞSAĞLIĞI Değerli bilim adamı, ülkede sanatın gelişmesine büyük hizmet veren, idealist ve sevgili mesai arkadaşım ACI KAYBIMIZ Genel Kunıl üyemiz, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi ALTAN GUNALP ebediyete göç etmiştir. Acımız büyüktür. Kendisine Tann'dan rahmet, kederli ailesine başsağlığı dilerim. Prof.Dr. ÎHSAN DOĞRAMACI jMARMARA ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ YAYINLARI 1 DOĞAL BOYAMACILIK Dr. NEVİN ENEZ 80 SAYFA 1000.TL. 2 SERAMÎK TEKNOLOJÎSt Doç. ATEŞ ARCASOY 277 SAYFA 2500.TL. SA TIŞ VE ÖDEMELt tSTEME ADRESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTEStDÖNER SERMAYE SA YMANLIĞI KÜÇÜKÇAMLICAACIBADEM CAD. tSTANBUL Tel: 339 25 12'den 15 lngilterelsviçre AuPair lisan kursu Eğilim (ilk, orta, lise) Tel: 362 39 59 362 40 96 tngiltere'de AuPairlik organizasyonu bizim işimizdir. Derin Limited Şirketi. 1 158 53 42 4 213 68 67 Kumburgaz'da satılık veya kiralık mobilyalı villa. Tel: 169 02 63 178 04 69 ALTAN GÜNALP'i kaybettik. Acımız büyüktür. Cenazesi 6 Haziran 1988 Pazartesi günü Maltepe Camii'nde kıbnacak öğle namazını müteakip Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Merhuma Tanrı'dan rahmet, kederli ailesine ve bütün yükseköğretim camiasına başsağlığı dileriz. KONYA LİSELİLERE DUYURU KuhteUf dönemlerde KONYA LlSESÎ'nde öğretmen ve öğrenci oarak bulunanları, eşleriyle birlikte; lisemizin kuruluşunun 99. 'üı sebebiyle 4 Haziran 1988 Cumartesi günü saat 19.30'dan itibaren Türkiye Denizcilik tşlctmeleri Liman Lokantası'nda sohbet ve akşam yemeğine bekliyoruz. KONYA LİSELtLER ADINA Mak. Yok. Müh. BAYRAM CAMCI YÜKSEK ÖĞIUETIM KURULU BAŞKANLIĞI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle