19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER saygısını esirgemeyen kişiye şükran duymalıdır. Eğer eleştiriden vazgeçilirse, hem yanılgısıyla başbaşa bıraktığımız duşüncesini zenginleştirmeyip kısırlaştırdığımız için o dosta, hem de hukuka (gerçeğe) yan çizilmiş olur. O yüzden yasalar, kararlarda karşıt görüşlerin yayımlanmasını öngörmüştür. Zira diyalektik dinamizm yasasına göre, günun birinde azınlık göriişü çoğunlukça değerlendirilip benimsenebilir. Eğer bir yargı adamı karşıt görüşünu karara yansıtmazsa hukukun ve toplumun gelişraesine katkıda bulunmak şöyle dursun, onun gerilemesi suçuna katılmış olur. Yargı kararları, uyuşmazlığı sona erdirmek açısından tartışılamazlar. Tutaılılık (isabet) açısından ise her zaman tartışılmalan zorunludur. Hukukun gelişmesi, yeni ülkeler fethetmesi buna bağlıdır. Tersi durumunda, hukuk üretmeyen, ödünç alınan hukuku çoğu kez kötü tüketen bir hukukçunun ötesine gecemeyiz. "Daha çok hukuk" diyorsak ve istiyorsak bu kurala uymalıyız. Ayracı kapatıyorum. tşte Doğulu toplumda kalıcı çözümlere ulaşmamanın, günü birlik, yüzeysel geçici çözümlerle yetinmenin nedenleri bunlardır, "Taşı meyveli ağaca atarlar" sözü, Doğulu topluma ve ozanına özgüdür. Çoğumuzun sandığı gibi, yalnızca kıskançhğı; az okuyanlann, az düşünenlerin ortamında yitip gitme tehlikesini anlatmaz bu söz. Doğulunun açıkgözlülüğünü, kurnazlığıru, günübirlikçi benciUiğini, kolaycı çözümleri yeğlediğini, göçebeliğini de yansıtır. Meyveyi taşla sopayla duşürüp karnmı doyuran insan elbette yannını düşünen insan değildir. Yerleşik değil, göçebe bir toplumun adamıdır. O anda karnını doyurmuş, açlığını gjdermiştir, sorununu günü birliğine bencilce çözmuştür. Aynı yerde kalırsa gelecek yıl aç kalmaya yargılıdır. Zira taşladığı ağaç ertesi yıl fîlizleri kor.tuğu için meyve vermeyecektir. O artık taşlayabileceği bir başka ağaç bulmak zorundadır. Bu yüzden de göçebedir. Oysa Batılı insan yerleşiktir. Yarırunı düşünmek zorundadır. Kalıcı ve sürekli çözümler peşinde koştuğu için de ağacı taşlamaz. Meyveyi eliyle koparır. Kopan yalnızca meyvedir. Filizler değil. Gelecek yıl da bu yüzden meyvesini toplar, Batılı insan karnını doyurur. Yeni ağaçlar aramaya gereksinimi olmadığı için o ağacın altına yerleşmiştir. Kimileyin de Doğulu toplum görünüşte yerleşiktir. Gerçekte ise değil. Zira göçebe toplum alışkanhklanm sürdürür. Ağacı hâlâ taşlar dunır. Buna özeleştirici temelinde bir örnek vermek isterim. Ege'nin doğusunda zeytinler sınkla toplamr. lki yılda bir üriin kaldmlır. Batısında ise elle toplanır. Her yıl üriin almır. Her şey, ilerleyen bilimin ışığında yürütülür Batılı toplumda. Uygar yaşamak, bilimsel yaşamaktır. Doğuda ise tersinedir. Zaman zaman, "yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir", "gerçekleri söylemekten korkmayınız" diyen büyük önderler, "Bilim Çin'de de olsa arayınız alıruz", "Bilenle bümeyen bir olur mu?" diyen ulular yetişmiştir. Doğuda bu sözler görkemli binaların alınlarına, yollara yazılmıştır, kimileyin. Ama gelin görün ki, o önderin yokluğunda göstermeliğe dönüşür o sözler. Eylemli olarak kicnse uymaz onlara. Kimse bilimin yol göstericiliğini, aydınlatıcılığım benimsemez. Onun ardından Çine gitmek şöyle dursun, yanı başına getirenleri bile küçümser, horlar. Ummanlar ırmağa bağlandığından eşitlik tersinedir. O yüzden kahırlı bir tepkiyle "ügililer bilgisiz, bilgiler ilgisiz" kalmışlardır. Amacım ne karamsar bir tablo çizmek, ne de Doğuyu yermek değil, gerçekleri dile getirmektir. Sorunu ulusal boyutta görelim. Ancak gurur konusu yapmayalım. Doğru mu değil mi sorusunu soralım ve bunun yarutını bulalım. tnceleyiniz. Doğuda tarih yalnızca övünmek için okunur ve okutulur. Batıda ise, nedensellikleri yakalamak, yannlara ders olmak için okunur ve okutulur. Önemli olan tutulan balık değil, yann balığın nasıl tutulacağıdır. O yüzden her şeyin ölçüsü insandır, Batı'da. Her şey insanın gelişmesi, mutluluğu içindir. Bu düşünce binlerce yıl Batılının demokrasi bilincinde işlenmiştir. Doğuda ise yüzyıllarca insanlar toplumun başındaki tek insan için, despot için çalışmışlardır. 15 HAZİRAN 1988 Batılılık. Doğnlııluk I I özellikle biz hukukçular, Batılı toplumunun bilincini sürgit uyanık tutan diyalektiği iyi algılamak zorundayız. Yargılayan insanlar, sürekli tartışan, diyalektiği yaşayan insanlardır. Ayrıca bilimsel tartışma öncesi, yeni düşünceler, karşı yana bildirilmelidir. Tartışma, gafıl avlamak değildir. Gafil avlamak isteği, düşünce namusuna ve tartışma ahlâkına ters düşer. Amacımız doğru düşünme kurallanna ödünsüz uyarak hukuki gerçeği yakalamakür. Doç. Dr. SAMİ SELÇUK Yargıtay Üyesi "Erasmus cst pro se Erasmus kcndinden yanadır" Epistolar obscurorum virorum, 1515 PENCERE Patronların Patronu... Gazetelerde başlıklar: "Çok ssytda büyük hoiding batmak uzere... Patronlar Sırat Köprüsü'nde.." Kimler var Sırat Köprüsü'nde? Kimler yok ki? Halit Narin, ilgimi en çok çeken kişi oldu. Çünkü "batmaküzere olanlar" arasında adı geçen Sayın Narin, TtSK fTürkiye işverenler Sendikası) Genel Başkanı... Bu nedenle Sayın Halit Narin "Patronların Patronu" diye anılıyordu. Peki, şimdi "Patronlann Patronu" batacak mı? Yok canım... Çok şükür "Devlet Baba" var... Belki Kurtanr. * Sayın Halit Narin, gazetelerden izleyebildiğim kadarıyla ilginç bir kişiliğe sahiptir; işçilerden pek hoşlanmaz. Sendikal haklaria da başı hoş değildir Narin'in, Türkİş Genel Başkanı Şevket Yılmaz'la alay etmekten geri kalmadığı da görülmüstür. Zaten Sevket'in eti ne, budu ne, ağırlığı kaç okka? Ciddiye almaya bile gelmez. "Parrontann Patronu" "ucuz emek"ten yanadır. Ya KİT'ler? KİT'ler işverene göre Turkiye ekonomisinin sırtında kamburdur, enflasyonun kaynağıdır. İşverenlerin iktidarı ANAP, bu görüşte okduğundan, KİTlerin tasfiyesi işini Amerikan Morgan Kumpanyası'na vermiştir; önce en kâriı olanlarından başlanarak KİT'ler özel sektöre devredilecektir. Peki, "Patronlann Patronu" ne olacaktır? Narin kamulaştınlmalı mı? * Başta "Patronlann Patronu" olmak üzere, bütün işverenlerin özçıkarlarını savunmaları doğaldır işadamı kapitalist ideolojiyi ülke siyasetinde geçerti kılmak için elinden geleni yapar; tuttuğu partinin iktidara geçmesi için çalışır. 12 Eylül darbesiyle iktidara geçen MGK'nın siyaseti tarn patrondan yanaydı; alabildiğine sağcı, sermayeci.. Ekonominin yönetimi, patronların temsilcisi Turgut özal'a verildi, artık mutlu günler başlıyordu. Oooooh, ne keyif... İşçilerin hakları ellerinden alındı, ücretler düşürüldü, solcular susturuldu. Faizler serbest bırakıldı. Patronlardan alkış, alkış, alkış... Türkiye köşeyı dönecekti. Sonra ne oldu? * Son günlerde batağa düşen holdingler korosunun bir ağızd? söyledikleri: Faizter çok yüksek, belimızi büküyor, 10 milyaıiık kredı borcu 3 yılda 53 miiyara tırmanıyor. Bu faiz oranlarıyla hiçbir sanayici ayakta duramaz. Doğru söze ne denir? Yüzde 120 oramnda kredi faiziyle hangi yatınm yürür, hangi namuslu işadamı yaşayabilir? Ne var ki en başta "Patronlann Patronu" olmak üzere batık zincirindeki bütün işadamları artık hep bir ağızdan ünlü türküyü soylemelidirler: Kandim ettim, kendim buldum... En iyisi, özel sektöre de yer veren ekonomik devlet planlamasını yeğlemektir; işadamı, hiç olmazsa planda önünü görür; serüvene atılmaz; yerini bilir; tekeici sermaye canavarının lokması gibi yutulmaz, değil mi Patronların Patronu? Geçen yazımda (4 Haziran 1988 cumartesi) aynı konuyu işleyeceğimi belirtraiştim. Sürdürilyorum sözümtt: Batıda eleştinnek bir görevdir. Görevden vazgeçilemez. Oysa Doğu'da eleştirmek, sanki kullanılması zonınlu olmayan bir baktır. Haktansa vazgeçilebilir. Çoğu kcz bu, "neme gerek" anlayışıyla ya çoğunluğa şirin görünınek ya da "akbabalara yaranmak kaygısıyla güvercinleri cezalandırmak: Castiga rindendo mores", Sokrat, îsa gibi güvercinleri zehirlemek, çarmıha gerrnek için yapıhr. O yüzden Doğulu toplumda görünüşte ve yüzeysel bir uyumluluk vardır. Eleştirmeyen ınsan uyurnlu insandır. Aslında geçimlilikle düşüncede uyumluluk, incelik ve kibarlıkla bilimsellik birbirine kanştırümıştır. Gerçekte ise, bu yapısıyla Doğulu toplum ve insan, bilimle ve gerçekle sürgit uyumsuzdur, dahası çatışküıdır. Dost hatın için eleştirme görevinden, Doğulu anlayışıyla hakkından kolayca vazgeçenler toplumunun sonu hiç de iyi değildir. Çünkü eleştiriden vazgeçildiği için toprağa sezsizce ve sinsice birike toplana görnülen gerçekler, günün birinde bomba gibi patlarlar. Toplumun temelinden sık sık sarsılması bundandır. Demokrasinin iyi işlemeyişi de bu gizliliği özendirir. Özgürlüklerin tarn kullarulamaması, demokrasinin güvenlik süpabı olan demokratik boşalmaiardan toplumu yoksun kılar. Bir Hyde Park yoktur, orada. Patlamalar bu yüzden daha da hızlanır. Oysa Batılı toplum, açık toplumdur. özellikle günümüzün Batdı ülkelerinde, artık demokrasiyle yetinilmiyor, "gtin ışığında demokrasiden" söz ediliyor. Alabildiğine açıklık yönetimleri uygularuyor. Bunun çarpıcı ve somut bir örneğini 1984'te Italya1 da görmüştüm. Mesleğimle ilgili araştırmalanm sırasında Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulu'na uğ ramıştım. Kurul, toplantı halindeydi. Beni de toplantıya çağırdıklannda şaşırmıştım. Kurul toplantılarının gün ışığında demokrasinin geregı herkese açık olduğunu söylediler. Görülüyor ki Doğulu toplumun tersine ilerleyen bilimle ve gerçeklerle uyumludur, demokratik Batı toplumu. O yüzden de çağdaştır, çağıyla bütünleştiği için de uygardır. Hukuk üretmeyen, ödiinç alınan hukuk... Burada yerı gelmişken bir ayraç açmak isıerim. özellikle biz hukukçular, Batılı toplumunun bilincini sürgit uyanık tutan diyalektiği iyi algılamak zorundayız. Yargılayan insanlar, sürekli tartışan, diyalektiği yaşayan insanlardır. Aynca bilimsel tartışma öncesi, yeni düşünceler, karşı yana bildirilmelidir. Tartışma, gafil avlamak değildir. Gafıl avlamak isteği, düşünce namusuna ve tartışma ahlâkına ters düşer. Amacımız doğru düşünme kurallanna ödünsüz uyarak hukuki gerçeği yakalamakür. Eleştiriden dost hatın için vazgeçilemez. Dengeli ve ölçülü olmak, özel ilişkilerinde meslektaşlanna elbette saygı göstertnek zorundadır yargı adamı. Ancak hiyerarşik açıdan hukuk gerçeğine daha çok saygı göstermek zorundadır. Aristo "Eflatun hocamdır, saygılıyım. Ancak gerceğe ondan daha çok saygılıyım" demişti. Eğer Aristo, hocası Eflatun'un soylediklerini eleştirmeden benimseseydi, insanlık kültürüne hiçbir katkısı olmayan sıradan bir öğrenci, alalcı değil, nakilci, Batılı değil, Doğulu olarak kalacaktı. Uydu çağının Türk yargıcı 2500 yıl.önceki okyay çağının Aristo'sunun gerisine düşemez. Düşerse küçük düşer. Daha önce söylediğim gibi, eleştirilen düşünce değerlendirildiği için saygıya yakışır görülmüş düşüncedir. Eleştirilen kişi; özene bezene kotarılmış ve kendine sunulmuş bu güzel armağandan sevinç ve onur, kendine ve düşüncesine Sonuç Sonuçta kişilikli yurttaşlar yerine, despotizmin silik kapıkullan yetişmiştir. Doğaldır bu. Zira Montesquieu'nün dediği gibi, "İnsanlar, despotizmde hiç olmak açısından, Cumhuriyette (demokraside) her şey olmak açısından eşittirlerT' Görülüyor ki, Doğululuk, Batüılık bir coğrafya sorunu değil; yaşama, algılama ve düşünme biçimidir. Batıda Doğulu, Doğuda da Batılı olunabilir. Sözgelimi Doğuluca bir yaklaşımla "Ben padişahın ekmeğini yedim. Padişahlığa karşı çıkamam" diyen saray icazetli yurtseverlere karşın, laik Cumhuriyeti kuran Atatürk, Doğuda yaşamış bu büyük Batılıdır. Evet, ilk yazımda da belirttiğim gibi laik devleti kurduk. Ama, henüz toplumumuz, insanımız laikliği yaşam bicimi olarak benimsemiş değil. önemli olan bu. tşte Doğulu insan, işte Batılı insan. Birini seçmek elimizdedir. Hem özlem (nostalji) boyutunda ve yoğunluğunda bir Batılı olmak özlemi hem de Batılı olmanın kurallanna ilgisizlik. Bu beriki Atatürk Türkiyesi değildir. OKT&YAKBAL EVET/HAyiR OKURLARDAN Belediyeciliğimizde yeni hedefler Insanoğlu, gerek ortak ihnyaçlarıru karşüamak gerekse topluluk halinde yaşamamn getirdiği sorunlan çözebilmek için bazı örgütler geliştirmiştir. Bu örgütlerden birisi de, "beldertin ve belde sakinlerinin mahalli mahiyette müşterek ve medeni ihtiyaçlarım tanzim ve tesviye ile mükellef" olan belediyelerdir. Yörenin ve yöre halkmın sağUğtM, huzurunu ve refahını sağlayıp korumak için ayrmtıh yetkilere sahip bulunan belediyeltr, organlarının belde halkınca seçilen kişilerden oluşması nedeniyle de temsili demokrasinin güzel bir örneği olarak karşımııa çıkmaktadır. Bu konumu itibanyla belediyelerin yoğun ilgi alanı olmasını doğal karşüamak gerekir. Ancak son yıüarda belediyelerin, siyasal partüerin geleneksel yerel temsilcileri olan serbest meslek sahibi esnaf grubu dışında, daha değişik çıkar gruplannın Ugisini kazandığı gözlenmektedir. Fakat bu ilginin nedenini, belde ve belde halkma hizmet etmek duygusunun artmış olması ile ya da demokrasi ideallerinin halkanız (!) arasında yaygınlık kazanmasıyla açıklamak doğru olmasa gerekir. İlginin nedenini, belediyelerin eskisiyle ölçüştürülemeyecek ölçüde mali kaynağa sahip olmasında ve imar konusunda yetkili kuruluş haline gelmesinde aramak daha gerçekçi bir yaklaşımdır. Ki bunlar da büyük kârlann ve rantlann yaratılabilmesi ile eşanlamlıdır. Yerel yönetimleri güçlendiren her yasal ve idari düzenlemenin desteklenmesi, bunu azattıcı her girişimin de eleştirilmesi konusunda hassas bir kamuoyu oluşturulmalı; herkes de buna katkıda bulunmahdır. Bu açıdan son yıllarda belediyeler yaranna yapılan yasal değişikliklerin herkes tarafından övgü ile karşılanması gerektiği açıktır. Ancak bu, açık, objektif, üretken ve yolsuzluklardan annmış bir belediyeye nasıl kavuşulacağını tartışmaya engel olmamalıdır. Çağdaş belediyeye ulaşmanın ilk adımı da hakstz kazanç sağlayan ihaleleri ve rant sağlayan imar değişikliklerini, rüşvetleri, bahşişleri, objektif olmayan uygulamalan yazıp söyleyenleri taraflılıkla, yıkıcılıkla, ilerlemeye direnmekle suçlamaktan vazgeçmekle mümkündur. Zira bu tavır çağdaş bir yerel yönetimin düşünce düzeyinde oluşmasını engeUemekten ve haksız kazanç, rant, rüşvet. bahşiş elde edenleri karanlıkta bırakarak yüreklendirmekten başka bir işe yaramaz. Hele hele Amerika Birleşik Devletleri'nde 100 görevliden 98'inin rüşvet aldığını söyleyerek bizde cereyan eden olaylan küçümsemeye kalkışmak, bırakalım daha iyisini, bugünkü belediyeleri bile arayacağımızı gösteren bir düşünce şeklidir. Türk belediyecih'ğinin hedefl, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki rüşvet standardına ulaşmak olmamalıdır. KÂZIM GÜLMEZ Eminönü Belediye Başkanhğı Teftiş Heyeti Müfettişi 1 'inci sınıftan 2 'nci sınıfa tek dersten borçhı geçerek, 2 ve 3'üncü sınıflarda da o derslerden muaf tutulmuşlardır. Buna rağmen öğretmen, öğrenci ve veliler olarak anlaşılmayan bir durumla karşı karşıyayız. Ders kitaplan değişmiştir. Bir yıldır o dersten okulda ne kurs, ne de bir ders gösterilmiştir. Öğrendi 2 ve 3'üncü sınıfta o dersten muaf tutulduğuna ve o dersler de okutulmadığına göre onbinlerce öğrencinin durumu ne olacaktır? Bakanüğın konuya bir açıklık getirmesini bekliyorum. H.ALTAN DÖLARSLAN tstanbul SHP, Güven Partisi mi Olsun? "Memleketin yüksek çıkarian." Bu sözü her duyuşumda irkilirim. Bu 'yüksek çıkarlan' savunmaya yeltenenlere bakanm, gelmişlerine geçmişlerine, dünkü bugünkü davranışlanna; 'muhakkak bir oyun var bu işin içinde' diye düşünürüm. Memteketin yüksek çıkarlarını korumak birkaç kişinin işi midir? O çıkarlan korumak tüm ulusumuzun görevidir, ama belli adamlar arada bir bu 'yüksek çıkarlar adına yol göstermeye kalkışırlar. 'Hürriyet' gazetesinin köşeyazarları bir süreden beri SHP içindekı 'Sol Kanat'ı siyasal yaşamın dışına atmak çabasında görünüyorlar! Oktay Ekşi, daha kapalı, daha kibarca belirtti bunu, oysa Bay Coşkun Kırca açık açık söylüyor: "Yalnız SHP'nin değil, memleketin yüksek çıkartarı SHP'de bu tasfiye ameliyatını zorunlu kılmaktadır". Kim kimi lasfiye1 edecek? Ya da etmeli? "...partinin aklı başında şahsiyetleri, bu arada Sayın Deniz Baykal ve Sayın Ali Topuz..." Bu 'sayın' kişiler sol kanada karşı Vaziyet' almışiar. Öyleyse elbirliğiyie, Sayın inönü'yü de alabilirlerse yantanna alıp, Meclis'teki kırk kadar milletvekilini, Parti Meclisi'ndeki yirmi kadar üyeyi, il kongrelerinde seçilen delege yüzlerce partiliyi SHP dışına itmek!.. Bir 'ameliyat' yaparak SHP'yi 'sol'culardan kurtarmak!.. Bay Coskun'a göre SHP, ANAP'tan, DYP'den oy almalıymış, bunun için de sol kanadı ortadan kaldırmalı, Baykal ve Topuz gibi ANAP'a, DYP'ye, yani sağ seçmenlere sevimli görünen kişilere yonetimi teslim etmeliymiş!.. Bakın ne diyor: "...Eğer SHP sosyaldemokrat bir partiyse bu aşırı sol kanadı en kısa zamanda partinin dışına atmalıdır" Hep yazıyor, soylüyorum. SHP'nin geçen yıl kabul ettiği "Program'ım ne bilen var, ne de doğru dürüst okuyan!.. Bay Coşkun da bu kişilerden birı olmalı ki tutarsız sözler etmekten çekinmiyor. SHP, sosyaldemokrat bir partidir, solda bir partidir, emekten yana bir partidir, pariamento yelpazesinde en solda yer alan bir partidir. Genel Başkan inönü, Programın önsözünde açık açık söylemiş "Emeğe dayanan bir partiyiz" diye; "İdeolojik niteliklerimizi daima göz önünde tutmalıyız" diye... "...Bu ilkeler SHP'ye solda, sosyaldemokrat bir parti hüviyeti veriyor" diye... Kaç kez yineleyelim bunları? Bay Coskun'ların bu programdan haberleri yok mu? SHP'nin 'solda' yer alan bir parti olduğunu biliyorlarsa nasıl oluyor da, programın eksiksızce uygulanmasını isteyen "Sol Kanat"ın partiden atılmasını bu denli açık yazabıliyorlar? "Bay Coşkun'u Tanırsınız" başlıklı eski bir yazımı anımsıyorum. Bay Coşkun, 196167 arasında CHP milletvekiliydi. Feyzioğlu'nun baş yardımcılarındandı. Ne zaman ki CHP, İnönü'nün ve Ecevit'in öncülüğüyle "ortanın solu"na kaydı, sosyaldemokrat bir parti niteliğı kazanmak istedi, o zaman Bay Coşkun ile Bay Feyzioğlu CHP'nin 'aşırı sol'a kaydığını belirterek karşı çıktılar... Karşıtlığı, CHP'den kırk kadar pariamenteri koparmaya kadar götürdüler. Sonunda da Güven Partisi'ni kurdular. Güven Partisi'nin 69 seçiminde ve daha sonraki bütün seçimlerde seçmenden beklediği ilgiyi, sevgiyi görmediğini yazmaya bilmem gerek var mı? Şimdi Güven Partisi kurucusu Bay Coşkun 69'da milletvekili olamayınca Dışişlerine giren Bay Coşkun SHP'yi parçalamak misyonunu üstlenmışe benziyor... SHP'de aşın solcular, Doğulular, Aleviler varmış, hepsini partiden atmak gerekirmiş! Kim bu 'aşırı solcular'? DİSK davasında dört yıl hapis yatıp türlü işkencelerden geçen Başturk mü, Işıklar mı? Bu ünlü sendikacıların 'aşın'lığını kim saptamış? Baştürk, 196977 arasında CHP milletvekiliydi. Işıklar genç bir sendika lideri... Sosyaldemokrat olmak, solda yer almaktır. SHP içindekı sol kanatın ıstediği, savunduğu da yalnızca programın uygulanmasıdır. Coşkun'lar ve onlar gibi düşünenler güçleri yeterse önce programı değistirtsinler; SHP'yi, Güven Partisi haline getirmenin yolunu arasınlar. O zaman SHP sosyaldemokrat bir parti olmaktan çıkacaktır. Ama şimdilik bu parti 'sol'dadır, solda yer alan SHP'yi Güven Partisi biçimine sokmak ise olanak dışıdır. IVME YAP1M SUNAR L Geçen yıl Bakankk, liselerde 2'nci sınftan itibaren öğrencilerin yeteneklerine uygun olarak yönlendirilmeleri hususunda reform niteliğinde yer'mde bir karar almıştır. Lise l'inci sınıftan 2'nci sımfa geçen öğrenciler, eğer edebiyat bölümünü seçmişlerse bazı fen derslerinden veya fenmatematik bölümünü seçmişlerse bazı sosyal derslerden lise 2 ve 3'üncü sınılarda muaf tutulmuşlar ve artık her iki sınıfta da bu derslerin okutulmamasına karar verümiştir. Böylece binlerce öğrenci geçen yıl lise Tek dersten borçlular ne olacak? PTT: Fişleme yok Gazetenizin 31.5.1988 tarihli nüshasının 9'uneu sayfasında yayımlanan "PTT personeli fişleniyor"" başlıklı yazı incelenmiştir. Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan 4.3.1986 gün ve 86/10436 sayıh Güvenlik Belgesi verilmesi hakkmdaki yönetmelik ve 4.3.1986 gün ve 8610438 sayıh Güvenlik Soruşturması Yönetmeliği'ne göre kuruluşumuza yeni ahnacak elemanlara "arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması'' yaptırumakta olup, bunu teminen ilgililere söz konusu formlar tanzim ettiribnektedir. PTT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KEVORK ACEMOĞLU'NU ANMA Türk DışTicaret Bankası A.Ş. YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞl'NDAN SERMAYE ARTIRIMINA KATILMAYA ÇAĞRI 113 Haziran 1988 günü toplanan Olağanüstü Genel Kurul'da Bankamız sermayesinin TL 25.000.000.000.'dan TL 50.000.000.000.'na yükseltilmesine bu meblağın TL 4.000.000.000. 'lık bölümünün ihtiyari yedek akçelerden, TL 1.000.000.000.'lık bölümünün yeniden değerleme nedeniyle oluşan Değerleme fonundan nakil suretiyle karşılanmasına, TL 20.000.000.000.'lık bölümünün ortaklarca nakden ödenmesine karar verümiştir. 2 Sayın ortaklarımızın sermayenin TL 20.000.000.000.'lık bölümüne ilişkin rüçhan haklarını en geç 7.7.1988 günü çalışma saati bitimine kadar kullanmaları ve bu süre içinde rüçhan hakkını kullanacak Sayın Ortaklarımızın Genel Müdürlüğümüze müracaatla 3 nüsha iştirak taahhütnamesi imzalamaları ve taahhüt ettikleri sermayenin %25'ini nakden ödemeleri gerekmektedir. Rüçhan haklarını kullanmayan ortaklarımızın hisselerine ilişkin olarak diğer ortaklarımız fazla taahhütte bulunabilir. 3 Rüçhan hakkı kullanmak isteyen tüzel kişi ortaklarımızın ayrıca üç nüsha Yönetim Kurulu Karar suretini ve imza sirkülerini de en geç 7.7.1988 gününe kadar Bankamız Genel Müdürlüğü'ne göndermeleri gerekmektedir. Ulaşamadığı S0. yıldönümünde KEVORK'un anısını yeniden canlandırmak istedik. Yaşarken bizlerden, varlığından, iç dünyasından, zamanından, yaratıcılığından isteyerek kucak kucak dağıttıklarını derleyen insanların geçmişte oluşturduklan sevgi ve hayranlık dalgalarının yankısını O'nu kaybettikten sonra çevresindeki birçok kişide boşuna aradık. Ama ötede, iyiki sonsuz sevgimizle kucakladığımız O'nun ve bizim gerçek ve can dostlarımız, arkadaşlarımız vardı. Anısını bugün yalnız onlarla paylaşıyonız. 15 Haziran 1988 AİLESİ "Boşuna ölmüyor insanlar Eleklerinde zulmün gezdiği dağtarda Yaşam hiçlenmiyor boşuna ölüm oruçlannda Hele biraz dtişün gülüm!... Neye yeğlenebilir ki ölüm." İnsanlık onuru, siyasal kimlik raücadelesi ve işkenceler karşısında başeğmezliğin, direnişin kırmızı karanfılleri olanlar, ölümü yenerek ölümsüzleşenler; emekçi halkırruzın bilincinde, yüreğinde bayraklasanlaı... Şizleri, ABDULLAH MERAL, HAYDAR BAŞBAC, FATİH ÖKTÜLMÜŞ, HASAN TELCİ... Sizleri Diyarbakır Cezaevi kurbanları... Sizleri, direni; ağacını kanlarıyla sulayanlar... Sizleri saygıyla anıyoruz HAKAN YttJVIAZ DOĞU TÜRKÜLERİ Bütün kaset satıcılarında Yapım:tVME MÖZİK YAPIM ve TİCARET Lld Şll Td. 333 80 75 Gend DaSıtım: ADA YAYINC1LIK ve MÜZİK L l d ŞtL İSTANBUL İMÇ 5 Bbk 5322 UnRapanı Tel 513 00 64 ANKARA S S.K Işhan, 2 Çarşı No 12 Yenışeh.r Tel 132 42 72 Y.ÇÖZÜM Dergisi "ZULMÜN ÖMRÜ AZ OLUR. ONUR HEP YAŞAYACAK!.." püzenlemeler ve Orkestra ezgnn gÛMİÜ^M Umumi arzu üzerine büyüdük AHMET PEHLİVAN (19531984) NECMt KARAGÜLLE (19571984) Osmanbey kitapçınız BIBLIOTHEOUE deepcenter Hahtkârgazi Cad. N o : 307 zemin 2 Toprak Pasajı Osmanbey DIŞBANK TlşBankasıAŞ loifulusudur Siz hep önde gittiniz. ölumlehniz de öyle. Aynlışıruzın 4. yılında sizleri saygıyla anıyoruz. Erzunım Askeri Cezaevi Devrimci Yol Tutuklulan Adını: EKREM DEMİREL ve TEMEL KOÇ KİRALIK EV ARANIYOR Emekli bayan öğretmene 100.000 125.000 TL'ye kadar. Tel: 533 89 63 591 27 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle