17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 MAYIS 19BB KÜLTÜRYAŞAM KİM KİME DUM DUMA BEHJÇ AK CUMHURİYET/5 4h ULUSTARARASI CANNES FİLM SENLİGrNÎNARDINDAN^ Kovboy gözüyle caz kralı Clint Eastvtood, küçuklüğünde, 1947 yılında bir gece Charlie Parker'ı sahnede alto saksından olağanüstü sesler çıkaran kara bir dev olarak görüp dinlemiş. Yıllar sonrasının "maşo" kovboyunun gönlünde, hep bir gün Parker'ın yaşamım beyazperdeye aktarma düşü yaşamış. "Bird", Clint Eastwood'un "hayatının projesi"nin ürunü. ATİLLÂ DORSAY CANNES Clinl Eas>lwoodun evinde hep caz dınlenirmış... Annesı; Fats Walker'a hayranmış. Ve küçuk Clint, 1947 yılında bir gece Charlie Parker'ı sahnede, alto saksından olağanustu sesler çıkaran bir kara dev olarak görmuş, dinlemiş... Bu gorüntu yıllar boyu gözunün onunden gitmemiş... Besteci, yorumcu olarak cazın en buyiik adlarından biri olan, döneminin hetnen butun unlu cazcıları gibi alkol ve uyuşturucu tutkusuna kapılmaktan kurtulamayan, alabildiğine acılı bir yaşamoyküsüne sahip bir müzik dehası... Yıllar boyu Sergio Leone'nin "spagettiwestern"lerinde haşin kovboyu oynarken veya ABD'ye döndukten sonra once bir büyuk star, sonra da kendi fılmlerini yönetmeye başlayan ilgı çekici bir yonetmene dönuşürken, bu sert "maşo" kovboyun gönlünde, hep bir gün Parkerın yaşamını perdeye aktarmak düşü yaşarmış... Eastvvood Parkerın yaşamı üzerine bir senaryonun Columbia şirketinde bulunduğunu öğreniyor. Bağlı olduğu Warner Bros'a baskı yaparak, bu senaryonun satın alınmasını sağlıyor. Ve "hayatımın projesi" dediği filmi ortaya çıkarıyor. Charlie Parker, yakınlannca B l İYİBKBC tYIMCU Cıınt Eastwood'un, ünlü cazcı Charlie Parker1 ın yaşamını konu aldığı "Bird", ilginçliğine karşın, bektendiği kadar başarılı bir caz filrrri değil. Ama filmdeki Charlie Parker rolu, Amerikalı oyuncu Forest VVhitaker'a (ortada) Cannes Rlm Şenliği'nden En lyı Erkek Oyuncu ödülü'nu getirdi. "Yardbird" veya kısaca "bird juse" adıyla çağrılırmış. Eastwood'un da aynı adı taşıyan 2 saat 45 dakikalık dev filmi, bizlere kronolojik olmayan bir sıra içinde bu unlu caz dehasının yaşamından kesitler sunuyor. Delikanlılığı, Dizz) Gillespie'nin yardımıyla ilk kez sahneye çıkması, kadın düşkunlüğü, evliüği, sanatçı egoizmi içinde çok sevdiği halde çocuklarıyla bir türlü gerçek bir ilişki kuramaması, uyuşturucuya alışması, sağlığının gitgide bozularak fizıksel ve ruhsal çökuşe doğru gitmesi... I955'te evinden, ailesinden uzak öldüğünde cesedine bakan adli doktor, "6965 yaşlannda olmalı" diyor. Arkadaşı dehşet içinde, "Ne diyorsunuz siz... Yalnızca 34 yaşındaydı" diye mırıldanıyor... Böylesine kendi kendıni yıpratıp harcayarak, sanki intihara doğru koşan trajik bir müzisyen yaşamı... Peki Eastwood, caz dünyasına unutulmaz biçimde kazınmış bu buyuk addan buyuk bir film çıkarabilmiş mi? Bunu söylemek kolay değil. Cannes'a gelişi Robert Redford'unkine benzer bir büyük olay olan ve bizim de katıldığımız gorkemli bir basın toplantısı duzenleyen Eastwood, filmi yaparken karşılaştığı zorluklan anlatıyor. Çunku "Bird" gerek süresi, gerek türü itibanyla Hollywood kalıplarını zorlayan bir film... Eastwood, klasik bir özyaşam filmi yapmaktan kaçınmış; daha özgür, izlenimci bir anlatımı yeğlemiş. Ancak istediğini tam olarak başaramamış. Değişik zaman dilimlerindc gezinen öykusüne çok egemen olamadığı gibi, film gerek Parker'ın ve döneminin caz müziği, gerek daha genel bir anlamda "cazın rnhu"nu kavramakta ve seyirciye aktarmakta yetersiz kalıyor. Bu açıdan Bertrand Tavernier'nin ünlu "Geceyansı Dolayında" filmiyle kıyaslandığında, Tavernier'nin, ustelik bir Fransız olmasına karşın Eastwood'a fark attığı söylenebilir... Eastwood, basın toplantısında ilginç bir şey söyledi. "Araerikan kültiinı, 20. yiızyılda özellikle 2 özgiin sanat biçiminde kendini göstermiştir: Westcrn ve caz müziği" dedı. Western'den sonra cazı da deneyerek, Eastwood, Amerikan kültüru üzerine araştırma yapmada kendine düşeni yerine getirmiş oluyor. Ancak "Bird" oldukça ilginç olmasına karşın beklendiği kadar başarılı bir caz filmi değil. Yönettiği film sayısı 10'a yaklaşan ve özellikle Fransa'da artık onemsenen bir yöneünen olmaya başlayan "kovboy" Clint'in "Bird"ü, insanın ağzında buruk bir tat bırakan karamsar ve huzunlü bir film. Cazın kimi diğer büyuk adları, örneğin bir iki hafta önce benzer biçimde ölen buyuk Chet Baker düşünüldüğünde, daha da bir boyut ve önem kazanan bir film... Helecaz tutkunlan için, "Bird"ü ne yapıp edip görmenin bir "görev" oiduğu söylenebilir... P İ K N İ K PtYALE MADRA ÇtZGİLİK KÂMtL MASARACI CANNES KULİSİ Oscar şakası Geçen pazartesi günü sona eren Cannes Film Şenliği yalnızca ödüllerin heyecanıyla gecmedi. Bu dev festivalin kırk birincisinde sinema dünyasının sayısız ünlusü bir araya geldi. Birçoğu yeni projeleri için yapımcılarla göruştuler, yeni fılmlerini gercekleştirmenin yollarını aradüar. Festivalin renkli olaylarından biri de, Ingiliz film endustrisinin önde gelenlerinin, Sir David Lean onuruna verdikleri yemekti. Lean onuruna verilen yemekte, Ömer Şerif in anlattığı bir "hikâye" oldukça ilgi çekti: Oscar törenlerinden birinde, David Lean, Ömer Şerif i bir kenara çekmiş, az sonra adının anons cdileceğini, adını duyduğunda sakin bir şekilde yerinden kalkıp sahneye çıkmasını söylemiş. Çok geçmeden Oscar sahipleri açıklanmış, ama aralarında Ömer Şerif yokmuş... TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARKAN İ923'71E BUGUKI, UNUJ AMe&KALl SİMSET V£ DBI/LET APAM/ HBNey Ki£StN6Be(fciSİNCtR) ALMflNYA'M OO6Muçnı. 1928 'OE, yanuDi OLAN Aıcestrce AŞD 'Ne GOÇ BPEN KISSfUGEK, OKADA SİYASAL BİUMLEfS. ÖĞKENıMI YAPMlŞTI ElSENHOU/E&PAN BAŞU/ARAK, ııcrrpA/eA SELSN £AÇMNUt£A cxş stfrtser DA 27 Mayıs MEK/K DIPLOMASISININ YARATICIS/.. f YAPMtf, SoMUNOA NIKOU 'UN Plf /$•(.€£/ BAKAKIt ÛLMUÇrV KIZIL ÇIH VE SOVYErLEI? 8t£it£ı 'YLE A&ISfNPA YUMUÇAMA SAĞLAMAK, fcaZEY V/£7NA\i'LA V OLDUKÇA SAÇA&V POÜr/K eyLEMLE#f YABAÇA&SlZ PE l/A./ePf. YA&47T7Ğ/ Y£N D/PLOMAS/St "AOI \/EB.ıLMİÇT}.. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet . 27 Mayıs 1938 kemiren ağır malı munasebetlerin sebebini ızah eden noktalardan biridir. thtiyatlı Fransız sermayesı, en az emin olduğu Osmanlı maliyesine karşı şuphesiz hususi bir rejim takip edecekti. 2 Devletın başında bulunan adamların çoğu ya cahil, ya menfaat düşkunu veya milletle alakası olmayan yabnncı unsurlardı. Bunlar bazan akılları ermediği için, ekseriya işlerine öyle geldıği için ağır şartlar altında taahhudlere gihşıyorlardı. 3 En muhim sebeb: Devletin butçesi feci bir halde idi. Ondokuzuncu asır zarfında bu butçenin iki ucunu bir araya getırmek Osmanlı devletine bir defa bile nasib olmamtştır. Muhterem hocamız Muammer Raşid Erer'in "La Societe anonym devant la crise economique" adlı son eserinde okuduğumuza göre 1856 dan 1881 e kadar yirmi beş sene zarfmdan Osmanlı devletinin umumı borçlan 106.000.000 altın lirayı aşmıştır. Bugunkü hesabla bir milyar lirayı geçen korkunç bir rakam. Artık çıkmaz bir yola sapan devletin bütün yaptığı istikrazların bilaistisna hepsi menfı gayelidir; 19331988 ıstıkrazı odeyebılmek için yapılan ıstikrazlardır. Bu şerait altında ağır hükümler de, düyun müessesesi de, yabancıların emrine tahsis edilen servet membalarımız da tabii görülmek icab eder. Şımdi gözlerimize manamıyoruz. Bütün bunlar yirmi sene içinde ne çabuk masal oluverdiler. Diyoruz. Cumhuriyet hukumetınin butçesi bugun yeryuzunde pek az devletinkine nasib olan bilen bir sağlamlıkta bulunuyor. Dost devletten temın ettığimiz kredinın butçe ile alakası yoktur. Kredi, memleketin ekonomi ve nafıa sahasındakı inkişafına harcanacak ve elde etmek istediğimiz muvaffak eserleri çalışma kabiliyetimizle mutenasib bir şekilde başarmamıza yarıyacaktır. Neıicenin parlaklığma bütün kalbimizle inanabiliriz. tngiliz maliyesi gibi hesabını bılır, realisı ve kıvrak bir müessesenm pek az devletlere karşı beslediğı itımadı Türkiye Cumhurıyeti hükümeüne karşı gostermesi bu hususta kuvvetli bir faktordur. MADfR NADİ Londra mukavelesi imzalanırken Dikkatli ve uzun çahşmalar neticesinde Ingiltere hükümetiie uzerınde mutabık kaldığımız on altı buçuk milyon lıralık kredi mukavelesi bu satırlar yazıldıği sırada banka direktörlerimiz ve tngilız thracat Kredi müessesesi arasında imzalanmış bulunacaktır. Turk ve tngiliz hükümetlerinin realist bir göruşle vardıkları netıce Avrupa maıbuatmda cıddi bir alaka uyandırmaktan gerı kalmadı. Ekonomi bakımından herkesin yapayalnız bir halde kendi kovuğuna çekildiği ve kimsenin kimseye itimad beslemediği bu devirde iki hukumel tarafmdan varılan samimi anlaşmamn hiç bir akis bırakmadan geçmesi beklenemezdı. Bir kısım fena maksatlı Fransız gazetesinin matbuatmm sinırtendiğini ve ' kıskandığını görüyoruz. Fakat yabancı matbuatın büyuk ekseriyeti netıceden takdır ve memnuniyetle bahsetmekıedır. Bu lakdirler, dunya ekonomisinin geçırmekte olduğu İ 9 n n m j t 2 ^.ri.nzk u a n c t l K*İU Voşida'nın "Onimaru" adlı filmi, 41. Uluslararası Cannes Film « i a | J U İ I y a O U I İ M y d l l ^ U Şenliği'nde Altn Palmiye için Japonya adına yanştı. Yosidanın 2 saat 10 dakikalık renkli filmi, sonuçta bir ödul elde edemese de baa eleştirmenler ve izleyıciler tarafindan ilgiyle karşılandı. Yoşıda, "Onimaru" adlı yeni yapıtında, ortaçağ sonlannda Japonya'nın kargaşalı döneminde gecen carpıcı bir öykuyü anlatıyordu. Her TV'ye 'Barbie' belgeseli Belirli Bir Bakış bölümünde sunulan 20 filmden 7'si ilk fılmdi. Ayrıca 20 yönetmenden 19'u Cannes'a ilk kez geliyordu. Max Ophuls'un oğlu Marcel Ophuls'un "Klaus Barbie ve Zamanı" adlı belgeseli, bütün ülkelerin televizyonlannda gösterilmesinde yarar olan, önemli bir belgeseldi. MEHMET BASUTÇU CANNES Şenlikte ilk filmlere, yanşmalı bölümün yanı sıra yan bölümlerde dc önemli ve geniş bir yer aynlmıştı. örneğın 1978 yılından bu yana durmadan gelişen "Belirli Bir Balas" (Un certain regard) yan bölümünde sunulan yirmi filmden yedi tanesi ilk fılmdi. Aynca bu yirmi yönetmen içinde tam on dokuzu, Cannes'a ilk kez geliyordu. Yirmincisi ise 1984 yümda "Orta Malı" adlı fdnıiyle Cannes'da küçük dalgalar yaratan Andrezj Zularoki'ydi. "Belirii Bir Balaş" bölümünün açılışı, 2ulawski'nin çekimine on yıl önce ülkesi Polonya'da başladığı, ancak resmi engellemeler sonucu tamamlayamadığı filmi "Gümüş Küre"yle yapıldı. Iki buçuk saat süren ve yer yer, olağanüstü bir yaratıcı gücün üriinü olan sahnelerle süslü bu yan politik, yarı felsefı taşlama, Zulavvski sinemasınm tüm özelliklelar"ın tat veren, ilgiyle izlenen bir film olmasına yetmiş bile... "Belirii Bir Bakış" bölümünde sunulan yirmi yapıt arasında, dört buçuk saat süren ve televizyon için gerçekleştirilmiş olan bir belgesel de bulunuyordu. Sinema dünyasının sayılı ünlülerinden Max Ophnls'un oğlu Marcel Opbuls'un gerçekleştirdiği "Terminus Oteli: Klaus Barbie ve Zamanı" adlı bu fîlmde, geçen yıl Fransa'da yargılanan savaş suçlusu Nazi subayı Barbie'nin yaşamı anlatılıyor. Işkence ettiği, toplama kamplanna gönderdiği Fransız direnişçüerin ya da Yahudi çocuklann ağzından, Klaus Barbie'nin nasıl acımasız ve zalim bir insan olduğunu öğreniyoruz. Savaş sonrasında, Amerikan gizli örgütlerinin haberalma semslerinde çalıştırdıklan Alman savaş suçlulannın böylece adaletin elinden nasıl kurtulmuş olduklanm görüyoruz.. Marcel Ophuls'un filmi tüm dünya ülkelerinin televizyonlarında gösterilmesinde yarar olan, önemli bir belgesel. Ömer Kavur'un "Gece Yokuluğu", "Belirli Bir Bakış" bolümünün son günunde izlenen iki filmden biri oldu. "Dolunay" ve "Herşeye Rağmen", Türk sinemasındaki yeni akımlardan iki ilginç örnek getirmişti. "Gece Yolculuğn" bu örnekleri besledi. Kavur, sanatçının sorunlan, bunalımlan, yaratıcılık aşamasındaki ruhsal durumu gibi varoluşçu temalan işlerken, öyküsünü Türkiye gerçeklerinden soyutlamadan anlatıyor. Böylece, insanoğlunun temel sorunlanyla, yerel koşullar ve kültürel boyutlar arasmdaki ilintiyi kurabiliyor. Sinemamızı, toplumsal içerikli ülke gerçeklerinden yerel renklerle söz eden filmlerle tanımış olan yabancılar, Cannes'da izledikleri üç Türk fihni aracılığıyla, Türk sinemasındaki yeni gelişmelere ve canlılığa tanık oldular. Belirli Bir Bakış bölümünde ilk filmler ağır basıyordu müşkul devırlere rağmen beraber çal'ışma ımkanları yaratmasmı bilen Türk ve İngıltz hükümetlerinin her ikisıne de racıdir. Harbden evvei iktisadi buhran yoktu. Avrupanın buyuk mali merkezlerinde biriken serbest sermaye her yerde çalışabüecek bir vazıyette idi. Öyle olduğu halde Osmanlı hükumeti normai şartlar içinde kredi bulamazdı. Bunun sebebleri çok ve derındir. tşte başlıcalan: l Kredilerımizi daha ziyade Paris pazarından temıne çalışıyorduk. Vakıa harbden evvel Paris, dunyanın sarrafı sayılabilecek kadar zengin bir merkezdi.; Çarlık Rusyası da dahil olmak uzere birçok Avrupa ve Balkan devletleri hatta Amerıka Birlesik hükümetleri Parisle iş görüyorlardı. Fakat bızım o zamanki hususi vaziyetimiz iktisadi bünyemize daha uygun merkezler aramamızı icab ettiriyordu. Çünkü meşhur İtalyan ıçtımaıyatçısı Vilfredo Pareton'un soyledıği gibi sermayesı korkak, mutereddid ve ihtiyathdır. Spekülatıf değildir. Bir işe cesaretle teşebbüs edemez. Bu hakikat, harbden evvel Osmanlı devletini SAVAŞ SUÇLUSU ÜSTÖK BELGESEL Sinema dünyasının sayılı ünlülennden Max Ophuls'un oğlu Marcel Ophuls'un gerçekleştirdiği "Terminus Oteli: Klaus Barbie ve Zamanı" adlı belgesel, Nazı subayı Barbie'nm savaş suçlarını, işkence etrjği, toplama kamplanna gönderdiğı insanlann ağzından anlatıyordu. rini, tüm saplantılannı içeriyordu. Başdöndürücu bir hızla devinen kamera, değişik duygu gelgitlerinin çalkantısında, onulmaz bunalımlann pençesinde kıvranan insanlan yakından, çok yakmdan izliyordu yine. "Gümüş Küre", yaşamın temel sorunlannı bilimkurgusal bir senaryo içinde irdeleyen, ancak gözü çok yukanlarda olan, kendini beğenmiş bir yönetmenin yeteneklerini aşan ilginç bir film olmanın ötesine gidemiyordu. "Belirii Bir Bakış"ta, daha sonra bir dizi sevimli film izledik. Her biri belki kalıcı bir iz bırakacak kadar özgün olmayan, ama şenliğin tatsız genel havası içinde, getirdikleri içten solukla dikkati çeken yapıtlardı bunlar. Aralannda Kanadalı yönetmen Francis Mankiewicz'in yönettiği "Dönen Kapılar" da (The Revolving Doors) bulunuyordu. Bir kadın sanatçının Birinci Dünya Savaşı öncesinde başlayan öykusüne, torununun merak dolu, sorgulayan gözleriyle bakan "Uonen Kapılar", yirminci yüzyıl başındaki Kanada toplumuna ilginç bir bakış getiriyordu. Filmin kalıramanı, guzel bir genç kız olan Celeste, yaşadığı kasabamn sinemasmda piyanist olarak çalışmaya başlar. Seslendirdiği filmlerin dünyasına kendisini öylesine kaptınruştır ki, Hollywood'la ilgili tüm haberleri, tüm dedikoduları izler. Ve yıldız oyunculann elbiselerini dikerek, çalıştığı sinemaya bir defileye gider gibi gelir... Başına buyruk, hırslı bir kadın olan Celeste, evlendiğinde kendini sert kurallan olan kentsoylu bir aile ortamında bulacaktır. Kocası pısırık bir adamdır. Babasırun isteğiyle savaşa gönüllü olarak katıhr. Aslmda ölüme gitmiştir... Celeste, bu zor koşullarda doğan çocuğunu terk etmek zorunda kalır. Sonunda torunu, yıllar sonra kendisini arayıp bulacaktır... Francis Mankiewicz'in anlatımı hiç de olağanüstü değil, ama sıcak, insancıl ve sevecen yaklaşımı, "Döner Kapı MARMARİS SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN 1986/536 1987/7 K.H. İRFAN ULUŞ Mehmet oğlu 1950 d.lu. Bursa Merkez Çekirge Mahallesi nüfusuna kayıtlı. Marmaris Karacasoğut köyunde oturur. Suç : 1479 Sayılı Yasanın 80. maddesine aykınlık Suç tarihi : 9.1.1986 1479 Sayılı Yasanın 80. maddesine aykınhk suçundan sanığın hareketine uyan 1479 Sayılı Kanunun 80/1. maddesi uyarınca hafif para cezası 2790 Sayılı Kanuna göre 9 kat arttınlarak 1800? lira hafif para cezası ile cezalandınlmasına, sanığın kararrtamenin tebliği tarıhinden itibaren 8 gun içinde Mahkememize itiraz hakkı olduğuna ilişkin olarak evrak uzerinde CMUK. 386. maddesi uyannca verilen 13.1.1987 gunlu gıyabi hüküm sanığa tebliğ edilemediğinden 7201 Sayılı Tebligat Yasası'nın 28 ve 29. maddeleri uyarınca Uanen tebliğine, aynı yasanın 31. maddesi gereğince ilanın yapıldığı tanhten itibaren 15 gün içerisinde tebligatın yapılmış sayılmasına karar verildi. 26.4.1988. Basın: 19956 Esas No Karar No Davacı Sanık : : : : İLAN KARTAL 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1988/461 esas 1988/473 karar Kartal 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 1986/685 sayılı izalei şuyuu dava dosyasında Kartal Kuçükyaiı 125 ada, 6 parsel sayılı taşınmazda hisse sahibi bulunan Hasan Özkan'ın mirascısı Emsal Sökmen'in adresi bulunamadığı, yapılan zabıta tahkikatında bilinmediğinden, bu davada Emsal Sökmen'in hak ve menfaatlerini korumak uzere husumete yetkili olarak Istanbul Barosu avukatlarından Ruhsar Erten'ın kayyum olarak tayin edildiği ilan olunur. Basın: 5542 YEDEK PARÇA ALIN ACAKTIR. 1 Kapalı teklif alma usulu ile 1980 Model TM 30 Dısel araca muhtelif cins ve mıktarlarda yedek parça satın ahnacaktır. 2 lhaleye katılmak için şartname almak mecburidir. Şartnameler; TEK BOĞAZİÇl ELEKTRİK DAĞIT1M MÜESSESESİ İSTANBULİLİŞLETME MÜDÜRLÜGl) Abdulhak Hamit Caddesi Kat: 6 Oda No: 623 TEL.: 150 83 50/557 TAKSIM'İSTANBUL ıdresinden 3000, TL. (KDV. haric) mukabUinde almabilir. 3 Teklıfler en geç 9.6.1988 Persembe gunu saat 14.00'e kadar aynı adreste zemin kat 3 No'Iu odadakı Genel Evrak Müdurluğü'ne verilmelıdır. 4 Kurumumuz 2886 sayılı Devlet Ihale Kanunu'na tabi olmayıp ihale>i yapmamakıa veya diledığıne kısmen veya tamamen vermekte serbesttir. TEK BOĞAZİÇİ ELEKTRİK DAĞ1T1M MÜESSESESJ İSTANBUL İL İŞLETME MÜDÜRLÜGİJ TÜRKİYE'NEN KALBİ AJNKARA Mehmed Kemal 1000 hra (KDV ıçmde) Çağdaş Yayınları Turkocağı Cad. 3941 Cağaloğiutstanbul MENEMEN OLAYIVE KUBİLAY Kemal Üstiin 3. bası 1000 lira (KDV içinde) Çağdas Yayınları Turkocağı Cad. 39^fl Cağaloğluİslanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle