17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sını çok yakından ilgilendirmektedir. Sağlık Bakanlığımızın da konu üzerinde önemle durması gerekir. Bir örnek olarak Üsküdar yakımndaki Elmalı Barajı ile ilgiü olaylar üzerinde durmak istiyoruz. Elmalı Barajı'nın çevresı, özellikle baraja su gönderen yamaçlar, önceleri tümüyle ormanJa kaplı imiş. Toprak erozyonunu en çok önleyen bitki örtüsü orman olduğundan, yamaçlarda erozyon olmuyor, Elmalı Barajı'na da toprak gelmiyormuş. Baraj kıyısında bulunan Çavuşbaşı köyunün başka yerlere kaldırılması için planlar ve projeler yapılmış fakat hiçbiri uygulanamamış, köy zamanla büyümüştür, kanalizasyonları da baraja akmaktadır. Baraja su gönderen yamaçlardaki ormanlar, 1942 ve 1943 yıllannda ölçülmüş, kadastrosu yapılmış, haritası çizilmiş ve tapuya işlenerek tapusu alınmıştır. Orman arazilerinin devletin malı olduğu böylelikle belgelenmiş, sınırlan da belirtilmiştir. Ümraniye'nin kuzey ve kuzeybatısındaki arazilerin birçoğu, örneğin Aşagı ve Yukarı Dudullu köylerinin birçok kısımları, ormanla kaplı olduklan için, orman sınırları içerisinde kalmıştır. Orman Kadastro Komisyonu, "Bu yöreleri devlet ormanı olarak kabııl ediyoruz. Tapuva işleteceğu" diye ilan yapmış, karşı çıkanların mülkiyet belgelerini incelemiş ve kararlara bağlamıştır. Sonunda hiçbir kimseye ait olmayan ormanlar, devlet ormanı olarak tapuya işlenmiş, Orman Genel Müdürlüğü'ne ve Hazine'ye tapusu verilmiştir. Bu tapulardan birinin tarihi 23 Kasım 1944, cilt no: 40, sayfa no: 81, sıra no: 133'tür. 1937 yılında kabul edilen 3116 sayılı yasanın 43. ve 1956 yılında kabul edilen 6831 sayılı yasanın 23'üncü maddelerinde, "Arazi kayması ve yağmurlarla yıkanması tehlikesine maruz olan yerlerdeki ormanlar... Muhafaza ormanı olarak aynlabilirler" denilmektedir. Elmalı bendinin çevresindeki ormanlara bu belgeler uygulanmış ve Bakanlar Kurulu'nun karanyle 1955 yılında bu ormanlann korunmaya ayrıldığı Resmi Gazete'de ilan edilmiştir. Bu karar, yöredeki ormanlardan Orman Genel Müdürlüğü'nün ağaç kesmesini de yasaklamıştır. Alınan bn kesin karartara karşın ormanlar korunamamış, yerlerini gecekondular doldurmuştur. Son olarak 1980 ylında, yörede 1744 sayılı yasa uygulanmış (15 Ekim 1961 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak yitirdiği, toprak ve su rejimine zarar vermeyen ve köy yapılannın toplu olarak bulunduğu... Muhafaza ormanı rejimine alınan bu yerler, gayesi dışına çıktığından, bnralann tanm ve yerleşim alanı olarak bırakılmasındaki yaran, muhafaza ormanı olarak bırakılmasıodaki yarardan ustün olduğu, Orman Bakanlığımızca da kabul edilerek 22.12.1980 gün ve Kadastro Daire Başkanlığı ifadeli ve bakanlığımızın I sayılı olurlanyle, muhafaza ormanı sınırlan da geri çekilmiştir... Parselin orman rejimi dışına, tapudaki gerçek malikleri adına çıkanlmasına, oy çokluğu ile 20 Şubat 1981) şeklinde kararlar verüerek, birçok orman arazisinin ormanla ilişkisi kesilmiştir. Hazine bu kararlara karşı çıkmış ve "Orman rejiminden çıkarılan yerlerin, Hazine'ye verilmesi gerekir" diyerek davalar açmıştır. Barajlarımız ve Sağlığımız Verilen kararın en önemli noktası, incelenen alanlann ormandan çıkanlması halinde, su ve toprak rejiminin zarar görüp görmeyeceğidir. Komisyon zarar görmez demiş, biz ise tamamıyle aksini söylüyoruz. Yamaçlardaki ormanlar kalktığı, yerleri bina yapmak amacıyla kazıldığı için, toprak erozyonu çok şiddetlenmiştir. Yörede akan suların hepsi çamurludur. Temiz su bulma olanağı kalmamıştır. Yapılan binaların kanalizasyonları da Elmalı Barajı 'na akmaktadır. Prof. Dr. TAHSİN TOKMANOĞLU l.Ü. Orman Fakültesi Bir barajın uzun ömürlü olabilmesi için, baraj havzasında yani baraja su gönderen yamaçlarda, toprak erozyonunun tamamıyle durdurulması şarttır. Yağışlarla gelen sular, yamaçlardan suzülerek aşağılara inerken, beraberlerinde toprak taneciklerini sürükleyip getirecek olurlarsa, barajın dibi dolmaya başlar. Siltasyon denilen bu olay, yıllarca devam ederse, baraj tamamıyle toprakla dolar ve işe yaramaz hale gelir. Cumhuriyetimizin ilk yıllannda yapılan, çocukluğumuzda sık sık adını anarak övünç duyduğumuz Birinci Çubuk Barajı, bugün toprakla dolmuş ve bataklığa dönüşmüştür. Çubuk Barajı'na su gönderen yamaçlardaki erozyon durdunılsaydı, hiç olmazsa azaltılsaydı, Birinci Çubuk Barajı bugünkü haline gelmeyecekti, daha uzun yıllar kullanılabilecekti. Barajı dolduran topraklann, kazılarak başka yerlere taşınması, barajın yenisini yapmaktan daha pahalıya maJ olmaktadır. Bu nedenle daima yenisi yapılmakta, dolanın temizlenmesi yoluna gidilmemektedir. Birinci Çubuk Barajı'nı örnek alarak, öbür barajlanmızın dolmalannı önleyecek çalışmalar yapmalı ve önlemler almalıyız. Bu önlemlerin alınmadığuu görüyor ve üzülüyoruz. Baraja çok yakın yamaçlardaki zehirli maddeler, ömeğin tanm ilaçlan ve evlerden çıkan kanalizasyon atıkları, kısa zamanda baraja iner ve suyun zehirlenmesine neden olur. Böyle bir suyu içenler ya da kullananlaı, hemen ölmezler, fakat devamlı olarak barsak ve miğde hastalıkları çekerler. Barajlar Yasası'nda, baraj gölünün kıyısından itibaren 300 metrelik bir şeridin, koruyucu şerit olarak ayrılacağı, bu şerit içersinde herhangi bir bina yapılmayacağı gibi tanm da yapılmayacağı yazılıdır. Birçok kimse, barajlardan alınan sulann, çok iyi bir şekilde temizlendiğini, içerisinde mıkrop ya da herhangi bir zehirli maddenin kalmadığını söylemektedir. Bu düşünce tamamıyle yanlıştır. Baraj sulannın temizlenmesinde uygulanan yöntemlerin hiçbirisi, tam bir temizlik sağlamamaktadır. Daima bir kirli kısım kalmaktadır. Bu nedenle Barajlar Yasası'na, koruyucu şeridin aynlması için madde konulmuştur. Sonuç olarak: Barajlarımızı hem topraklarla dolmaktan hem de zehirli maddelerden korumahyız. tnsanlanmızın sağlığı ve temiz su gereksinmelerini karşılamak için bunları yapmak zorundayız. 1leri ttlkeler başka bir çözüm yölu bulamamışlar. Bilimin gösterdiği bu yoldan aynlamayız, aynlırsak çok buyük zararlar görürüz. Yamaçlardaki topraklann, erozyonla akıp gitmesı, yamaçlann zamanla verimsizleşmesine, üzerindeki köylerde vasayanlann, gecimlerini sağlamak için başka yerlere özellikle buyiık şehirlere göç etmelerine neden olor. Bu durum sosyal huzursuzluklara ve ülke ekonomisinin olumsuz şekilde etkilenmesine neden olur. Toprak erozyonunun ikinci bir zaran da bu oiaylardır. Sonılu ve Sonınlu PENCERE 24 MA YIS 1988 Sonuç 1973 yılında çıkanlan 1744 sayılı yasanın ikinci maddesinde "15 Ekim 1961 gününden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden, su ve toprak rejimine zarar vermeyen... Yerler orman sınırlan dışına çıkanlır" denilmektedir. Verilen kararın en önemli noktası, incelenen alanlann ormandan çıkanlması halinde, su ve toprak rejiminin zarar görüp görmeyeceğidir. Komisyon zarar görmez demiş, biz ise tamamıyle aksini söylüyoruz. Yamaçlardaki ormanlar kalktığı, yerleri bina yapmak amacıvla kazıldığı için, toprak erozyonu çok şiddetlenmiştir. Yörede akan sulann hepsi çamurludur. Temiz su bulma olanağı kalmamıştır. Yapılan binalann kanalizasyonlan da Elmalı Barajı'na akmaktadır. Su ve toprak rejimi, daha başka nasıl bozulur? Baraj suyunu temizlemek için, bazen içerisine aşın derecede klor konulmaktadır, bunun da başka zararları olmaktadır. 5 Haziran 1986 günü yayımlanan 3302 sayılı yasanın ikinci maddesinde, hangi arazilerin ormandan çıkarılacağı açıklanmış, sonunda, " B u madde hiikümleri muhafaza ormanlannda... Bu nitettklerinin devamı süresince uygulanmaz" denilmişür. Aynı yasanın 23. maddesinde de muhafaza ortnanlannm nasıl korunacağı açıklanmıştır. Bu yasalara karşın, Elmalı Barajı'nın çevresindeki muhafaza ormanının birçok kesimi, bina ile dolmuştur, dolmaktadır. Elmalı Barajı'nın çevresindeki ormanlara zarar verilmeden, başka yerleşim alanlan bulunamaz mıydı? Yazık oldu giizelim ormanlara, yazık oluyor Elmalı Barajı'na ve bu suyu kullananlara!.. İstanbul'a su gönderen barajlann dunımlan Yukanda açıklanan genel bilgjler çerçevesinde, İstanbul'a su gönderen barajlann, ne durumda olduklan ve hangi oranda korunduklan, üzerinde önemle duruıması gereken bir konudur. Çünkü altı milyon insanın sağlığını ve su gereksinmelerinin karşılanma HESAPLAŞMA BURHAN ARPAD OKURLARDAN Teknolojik kalkınma Ülkemizde universite eğitimi gören, görmekte olan kişiler nüfusumuzun küçük bir oranını içermektedir. Bu oran gittikçe artmaktadır. Dileğimiz bu oranın en üst düzeye çıkmasıdır. Universiteyi bitiren bu kitlenin bu yere ulaşmasına karşın, bunların çoğu iş bulamamakta, farklı mesleklere yönelmekte. tş bulanlann durumu ise ortadadır. Mühendis olmuş bir kişi kendi olanaklan ile mesleğiyle ilgili olarak bir imalathane açmaya karar verip gerekli girişimlerde bulunduğunda karşısına bir engel çıkmaktadır. Bu engel, ^ustalık belgesi' engelidir. 1986 yılına kadar meslek liselerinden mezun olmuş kişilere ve sanayi kesiminde işyeri açmış olanlara usialık belgeleri otomatikman verilmektedir. Bir kişinin sanayi dalında bir imalathane açabilmesi için bir ustalık belgesi alması gerekmektedir. Ustalık belgesi yoksa açma ruhsatnamesi alamaz. Mühendis olan bir kişi, açma ruhsatnamesi alamamaktadır. Mühendislik diploması, ustalık belgesinin daha alt düzeyinde görülmektedir. Oysa, eğitimini tamamen teknik bilgilerle yapmış olan bir mühendis, konuya bir ustadan daha çok hâkimdir. İmalathane açmak isteyen bir muhendise, bir başka kişiyle, yani ustalık belgesi olan bir kişiyle sözleşme yapması önerilmektedir. Bu da yasanın kaçamağıdır. Bu şekilde yapılan bir işlemden sonra ruhsat alınabilinmektedir. Fakat bu sefer de karşısına "çırak çalıştıramazsın' diye bir engel çıkmaktadır. Nedeni ise, eğitici ustalık belgesinin olmayışıdtr. Bir mühendis yasaya göre iki yüz işçi çalıştıran bir işletmede, bu işletmeyi yönetebilir, işçileri eğitebilir, onlardan sorumlu olabilir. Fakat bu kişi on sekiz yaşından küçük bir çırağı eğitemez. Bir ülkede teknik konularda eğitim görmüş kişilere değil de, ustalık belgesi almış ustalara güvenilirse, o ulkenin teknolojik kalkınması nasıl olacaktır? Mühendislik diplomasımn imalathane açmada gerekli olan açma ruhsatnamesi için yeterli olmadığı, çırakhk eğitimi için gerekli işlevi yapamadığı çağ atlanan ülkemizde, eğitim kurumlartmızca yetişmiş uzman kişilerle mi, yoksa babadan, ustadan gördüğünü öğrenmiş, hiçbir teknolojik bilgisi olmayan ustalarla mı çağ atlanacaktır? İbrahim Durgut Maden Müh. ESKİŞEHtR Mimarlar Odası Protesto Ediyor... TRT ekranında geçen ay bir açıkoturum vardı. Konusu İstanbulun trafik sorunları ve Boğaz'da üçüncü köprüydü. İlk konuşmayı yapan istanbul Belediye Başkanı Sayın Dalan dışında hemen herkes 3. Boğaz köprüsüne şöyle ya da böyle karşı çıktı. Bakanlık müsteşarından Denizyolları Genel Müdürüne... Türkiye Mimarlar Odası da bu konuda, Oda görüşlerini kamuoyuna duyurmakla görevli Başkan Yardımcıst Oktay Ekinci imzasıyla bir protesto yayımladı. İstanbul'da çok şeyin yitirilmesioe uzun süre seyirci kalmış ya da olumsuz katılmış mimarların sonunda görevierini benimsemiş olması sevindirici olay. Sözünü ettiğimiz protestonun önemli bölümlerinı aktarıyorum: "3. Köprü ve buna bağlı kent içi otoyollar projesi, İstanbul'a tarihinde görmediğı en buyük yıkımları getirecek ve bu "Dünya Şehri" ni yaratan tüm kültürel değerlerı de yok edecektir. Gökdelenleri, iş merkezieri, "plaza"ları, kazıklı yolları, tarihsel silüeti ezen viyadüklerı ve egzoz gürültüleriyle, İstanbul'un ulusal özü boşaltılarak, yerine uluslararası sermaye çevrelerinin ve bu çevrelerle ışbirliği içinde olan "yerli iş dünyamızın" çıkarlarına yönelik bir "büyükşehir" yaratılacaktır. "İstanbul'u Beyrut yapma" planının ürü(Arkası S Sayftuta) Eski kulağı kesik: Aslanım, dedi, bu ülkede Vaşington'un istemediği kişi iktidara geçemez... Peki, biz ne yapıyoruz? Siz gerçeklere kılıf gecirirsiniz. "8u ülkede Vaşington'un istemediği kişi iktidara geçemez" diye yazarsanız, acemilik olur; "dış dengeler"üen söz açarsanız ustalık olur. "Eh" derier, "bu adam da bizden, işin içyüzünü biliyor, ama usturuplu konuşuyor..." Haydi canım sen de!.. "Haydicanım sen de", İsmet Paşa'nın sözüdür 1964te bu sözü, ABD Cumhurbaşkanı Johnson'a söyledi, birkaç ay sonra Vaşington, Ankaraya General Portert yolladı; inönü, başbakanlık koltuğundan teker meker yuvaıiandı. Yerine kim geçti? Süleyman Demirel... O zaman kimse tanımazdı Demirel'i; ama iç ve dış büyük sermaye bir yeni lider bulmak zorundaydı; Celal Bayar'ın defteri dürülmüştü, Menderes asılmıştı. Demirel, "halkm tanırnadığı, iş çevrelerinin yakından bildiğr adam olarak şı diye Adalet Partisi'nin Genel Başkanhğı'na oturtuldu; ardından 41 yaşında başbakanlık koltuğuna... Ama yetenekliydi ve yetkinleşti... Dünyayı yöneten "dış ekonomik çevreler" aptal değil, yetenekli kişileri araştırıp buluyorlar... "Dış ekonomik çevreler" ne demek?.. Vaşington'da odaklaşan emperyalist para babalarının kibarca vurgulanması demek... Kullanılan çoğu ekonomik deyim, gerçeklerin maskelenmesi işlevini görür. Sözgelimi "sömürü" demeyeceksin, "kaynak transferi" minarenin kılıfıdır. "Üçüncü Dünyadan Batıya kayjak transferi" dedin mi halk anlamaz, sermayeci rahatlar, sömürücüler tedirgin olmaz... Peki, Süleyman Bey'in bugünkü durumu ne?.. Sorunlu ve sorulu... Neden? vaşington'da vefa yoktur, para babası acımasızdır, polrtikacıyı kullanır, buruşturur, bir kenara atar. Demirel'in 12 Eylül'le defteri dürüldü; ama Süleyman Bey bu kararı içine sindiremedi, bayrakları açtı. önce 12 Eylül yönetimiyle pazarlığa girmek istemisti, baktı ki olmuyor, "Ben ölmedim" dedi, savaşıma girdi. Doğrusu yaman adammış... Ne olacak bu işin sonu? Süleyman Bey yalnız kişilik savaşı vermiyor. ister istemez "12 Eylül Modeli"ne karşı çıkıyor; çünkü bu modelin içine onu yerleştirmediler, dışladılar. So.ıuçta Demirel, pastadan yeterince pay alamayan sermaye çevreleriyle, sömürülen "kırsal kesim"e dayanmak zorunda kaldı. 1980'ler "tanmdan endüstnye kaynak transferinin" yoğunlaştığı yıllardır; ama bu "kaynak", sanayileşmeye hız veremedı, lüks tuketıme ve yirmi holdingin İsviçre bankalarındaki hesabına gitti... Demirel güçleniyor... öyle görünüyor, 41 yaşında pek talihli bir dönemde ve koşullarda başbakan olmuştu; Hanya'yı Konya'yı düştükten sonra öğrendi; ama belli olmaz... Ne belli olmaz? 12 Eylül modeli çöküyor, Vaşington gelişmeleri izliyor, Türkiye'nin büyük sermayesi işbirlikçıdir, gözlehni Amerika'ya çevirmiş bekliyor. "Ekonomik durgunluk içinde enflasyon" patladı mı nasıl bir çözüme gidileceğini şimdiden kimse kestiremez... Halk ne yapacak? Örgütlenmemiş halk, kalabalıktır. Tek umut, halkın bir sot partide derinlemesine örgütlenmesinde görünüyor... BAŞSAĞLIĞI Mesai arkadaşımız Ayhan Bingöl'ün amcası değerli insan AMERıKADA İNGİUZCE b eyaiette 6 degışık unıversıtede haTfa 25 saat YOĞUN LISAN Kursları TOEFL hazırlığı Acceptance derhal temin edilir. Halaskargazi Cad. 290 Kent Apt. G Blok K.3 80220 SISLI Cem^Uan, MüracMt (Ranctovu II*): 146 17 08140 77 53 The Exp«rlm«nt in intcmational Llvlrtg (Florida, New York, Callfornla, Vermont, Malne) HASAN BİNGÖL'ü kaybettik. Kederli ailesine başsağlığı dileriz. CUMHURİYET ÇALIŞANLARI Yeni bir çiçeklenmenin üstünden elli yıl geçmiş!.. Bankacılığımızda kaynagını halktan alan bir çiçeklenme. Halkbank'ın köklü gövdesi yine tazecik çiçekler açıyor Yurdun heryanına dal budak salmış... ^.vrx Meyvelerini halkımız derlesin diye!.. ^ m HALKBANK Çalışana...üretene kaynak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle