25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sorun uzerinde kamuda oluşan duşünce, kanı" olarak ifade edilmektedir. Öyle olunca, yukarıya aktardığımız Latince atasözünü "Kamuoyu Hakkın sesidir!" diye söylemek sanıyoruz pek de yanhş olmayacaktır. Bu noktayı da böyle saptadıktan sonra şimdi biz de aynı soruyu soralım: Ülkemizde, Batılı anlamda kamuoyu var mı? "Bu soru da fazla insafsız oldu; biraz hafifletin" diyorsanız hay hay, şöyle değiştirelim: Bizdeki kamuoyu, Batılı anlamda etken (müessir) midir? Öyle sanıyoruz ki her iki turnürün lojik (mantıksal) yanıtı da "hayır!" olması gerekir. muoyunun önemi ve basının kamuoyu oluşturmadaki misyonunun algısı içinde olduklannı kanıtlamaktadır. Şu farkla ki iktidar kanadının çabası yapılacak yasal düzenlemelerle bu "önem'Mn azaltılması bu, "misyon" un olabildiğince etkisiz kılınması doğrultusunda olmaktadır. Söz buraya gelmişken, yıllardır içimizde bir ukte olan bir noktaya da değinmeden geçemeyeceğiz: Otedenberi sivil asker ayrımı gözetmeden, aydın kesimin, kamuoyu oluşturma, kamuoyunu kurumlaştırma ve etkili biçimde işletme çabalanndaki katkısını yeterli görenlerden değiliz. Hele ulkenin güvenliğine, ulusal savunmasına ilişkin sonınlarda örneğin, NATO, SEİA (TürkABD Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması), ortak (kolektif) savunma, silahsızlanma/silahlanma, nükleer politika, askeri strateji, Türkiye'nin jeopolitiği... gibi di kalem tutan, ağzı laf yapan ve vaktiyle omuzlarındaki kalabalık yıldızlann gereği olarak askeri hiyerarşinin çok üst kademelerinde büyük sorumluluklar üstlenmiş bulunan emekli askerlerin, deneyim ve gözlemlerine dayanarak, kendi uzmanlıklanna giren konularda görüş ve değerlendirmelerini kamuoyunda sergilemelerini, tartışmalanm ve savunmalarını ve böylece o konularda çok gerekli olan kamuoyunun oluşturulmasına katkı sağlamak suretiyle "hidematı vataniye / vatani hizmetler" dosyalarına bir de emeklilik katkısında bulunmalarını görmeyi ne denli isterdik. Aralarından bir çoğunun üstlendikleri banka, holding yönetim kurulu üyelikleri, KtT danışmanhkları gibi görevlerin, kendilerinin, bu tür soylu çabalara zaman ayırmalannı engeller nitelikte olduğu da söylenemez!.. 28 NİSAN 1988 "Tiirk Kamuoyıı Var ını?" Çok sözünü etmekle beraber, ülke içinde ya da dışında kamuoyu oluşturmada yeterince etkin ve etken olduğumuz söylenemez. Kıbrıs konusunda, NATO'da, Ege sorununda, sözde Ermeni soykırımında, Kürdistan iddialarında, Bulgaristan'daki ve son aylarda da Batı Trakya'daki Türk azınlığının hakları konusunda bu eksikliğimizin acılarını çektik, çekiyoruz da... PENCERE Sağda ve Solda Fıttırmak Ne Demek? CELİL GÜRKAN Emekli General "Vox populı, vox DCT" (Halkın scsi Hakkın sesidır.) Lâtin atasözu. Var ve etkin olsaydı... Hayır! Çünkü gerçekten böyle bir kamuoyu nyvcut ve etken olsaydı: Bir Wiliiam Arkin daha nice Arkinler de var ya! çıkıp da gözürnüzün içine baka baka: "Türkiye'de kamuoyu yok!" diyemez, hatta demek gereğini duymazdı. Hayır! Çünkü gerçekten böyle bir kamuoyu mevcut ve etken olsaydı: Başbakan Sayın Özal'ın, her türlü karar ve icraatındaki akıl almaz layüs'el (soru sorulmaz) davranışlarını, tktidar partisinin, başındaki lidere bu denli hayret verici teslimiyetini, Boş durmaz, iş yapmaz muhaJefetin mutlak etkisizliğini, Parlamentonun, "Özal istemiyor!" diye, anayasal denetim hak ve yetkisini kullanmaktan sık sık ve ısrarla kaçınmasmı, Ülkedeki 29 üniversitenin, rektörleri, dekanlan ve öğretim üyeleri ile YÖK denilen bir kuruluş ve onun başındaki kişi karşısında "Suzerain/VassaJ (derebeylik çağının metbu/tabi) ilişkileri içine gömülüp suskun kalışını, Toplumun sağlam dinamiklerinden birini oluşturduğu kabul edilen entelektüel camianın savaşçıları olmak gibi güçlü konumlarını kolayca terk edip kişisel selametlerini "No comment"çilikte arayan çoğu aydınların suskunluğunu, Yayın politikalannı, beygir gözlüğünün dar perspektifı içinde, ideolojik, maddeci, bağnaz, "arcaique" kriterlere göre saptayıp sürduren çoğu basın organlannın saate karşı yarışmasını, Kimden yana olduklannı ve renklerini belli etmemeyi başarılı sendikacılık sayan sendikal kuruluşların, dinamizmden yoksun, palyatif önlemlerden öteye gitmeyen oyalayıcı davranışlannı, Demokratikleştirilmeye kesinlikle muhtaç bazı güduklüklerle malul bir anayasanın, yasal yollardan ıslahı için, el sürülmezlik rafından bir türlü indirilip parlamento önüne getirilmek istenmemesini ve nihayet, EIli iki milyonun, dayamlmaz geçim sıkıntısı girdabına kapılıp gittiği halde, ıstırabını yeterince dışa vuramayıp, "kan kusup kızılcık yedim!" demek huyundan ve alışkanlığından bir türlü vazgeçemez görünüşünü kolay kolay açıklamak kabil olamazdı. Sağlam ve demokratik bir kamuoyu ve onun demokratik baskı unsurlan oluşturulmadan, "Batı türu demokrasi kurduk, kuruyoruz ya da kuracağız!" iddiası, kum uzerinde temelsiz bina yapmaya benzer. Basınımız, tümü ile olmasa da önemli bir kesimi ile kamuoyu oluşturma çabasına omuz vermektedir. Son günlerde basın yasasında değişiklikler yapma doğrultusundaki Özal hükümetinin aldatmacalı ve şaşırtmacalı çalışmaJarı ve basının da büyük duyarlıkla buna sürekli tepki göstermesi, her iki tarafın, ka Kısa bir anımızı anlatarak konuya girmek istiyoruz: Yıl 1959... tzmir NATO karargâhında göreviiyim. Bartozik adında bir Amerikalı albay var karargâhta. Merkez Dairesi Başkanı. Dostluğumuz da iyi. Bir gün, elinde "Military Review" adlı Amerikan askeri decgisiyle bana geldi: "Yarbay Gürkan, bu dergide bir Yunanlı yarbayın yazdığı Türk boğazlan ve Ege savunması ile ilgili bir rnakale var. llginç bir yazı. Adam: "Türk boğazlarımn, NATO savunması açısından önemi, öyle abartıldığı gibi değil!" diyor. Ege'deki Yunan adaları (tabii bu arada son yıllann NATO forumlannda büyük tartışma konusu olan Limni Adası) sağlam tutulursa boğazlann Sovyet denetimine geçmesinin, ya da geçmemesinin önemi kalmazmış! Belli ki Türk boğazlannın stratejik önemi hakkında NATO forumlannda siz TürkJerin ısrarla savunduğunuz görüşü çürütmek ve dikkatleri Ege denizindeki Yunan adalannın pekleşürilmesine çekip daha fazla yardım koparmak isteyen bir yazı. Civciv yumurtada iken öldürülmeli dostum. Bu tür yayınları küçümsemeyin. Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı) yetkililerini, KongTe çevrelerini, hatta Amerikan kamuoyunu elbette bir ölçude etkiler. Sizin de kendi görüşünüzü dile getiren bu tür makaleler yazıp "Military Review" dergisinde ya da başka dergilerde yayımlamanız pekâlâ mumkün. Kamuoyunu oluşturmaya, etkilemeye bakın. Bunu, görebildiğim kadarı ile çok ihmal ediyorsunuz!" dedi ve dergiyi bana verdi. Makaleyi dikkatle okudum. Yaanın içeriği, AJbay Bartozik'in dediğini doğrular nitelikte idi. Hemen Türkçeye çevirdim. Yunanlı yarbayın dile getirdiği, ama Yunan Genelkurmayı'nın bilgisi ve onayı altında kaleme alındığından zerrece kuşku duymadığım görüjü çürütecek bir makalenin Genelkurmayımız'ca uygun görülecek bir kişiye ya da gerekirse bir kurula yazdınlıp adı geçen dergide yayımlanmasının uygun ve yararlı olacağı yolundaki önerimi bir yazı ile Izmir NATO karargâhında Türk komutan yardımcısına o tarihte tuğgeneral olan emekli Orgeneral Sayın Kemal Atalay'a sundum. O da Genelkurmay Başkanlığı'na iletti. Daha sonralan üzülerek öğrendiğime göre, rahmetli Orgeneral Erdelhun, önerimi yerinde bularak, karşı Türk görüşünu gayri resmi şckilde belirtecek İngilizce bir makale hazırlanmasını emretmiş; ama bu görev kendisine verilen ve Genelkurmay karargâhında iyi İngilizce bilir geçinen bir kurmay albay adı bende saklı "Buna hiç gerek yok... Amerikan askeri dergilerinde her isteyen istediği konuda makale yazar, koşullara uyarsa yayımlarur. Bu yazıya yanıt vermeye kalkmak, Yunanlı yarbayın görüşüne değer verme anlamına gelir!" diyerek savsaklamış. Arkasından 27 Mayıs... Tabii ne Or general Erdelhun ne de iyi İngilizce bilen kurmay albay artık Genelkurmaydadır!.. Etkin olduğumuz söylenemez Çok sözünü etmekle beraber, ülke içinde ya da dışında kamuoyu oluşturmada yeterince etkin ve etken olduğumuz söylenemez. Kıbns konusunda, NATO'da, Ege sorununda, sözde Ermeni soykınmında, Kürdistan iddialannda, Bulgaristan'daki ve son aylarda da Baü Trakya'daki Türk azmlığımn hakları konusunda bu eksikliğimizin acılarını çektik, çekiyoruz ve davaya olan inançlannın ve heyecanlannın pek de güçlü olduğunu söyleyemeyeceğimiz, eskilerin deyimi ile "imanı zayıf mümin" durumundaki kişilerin önderlik ettikleri sözde tanıtma vakıflarına, heyet gezilerine karşın daha da çekeceğiz. Bizi, bu konuya eğilmeye zorlayan, bir süre önce "Cumhuriyet" Gazetesi'nde "Nükleer Baskı Kapımızda!" başlığı altında çrkan Washingtorr kaynaklı haber ve özellikle de o haberin: "Türk kamuoyu var mı?" alt baslığı altında verilen satırlar olmustur. Gazetenin, ABD'deki muhabiri genç ve girişken gazeteci Ufuk Güldemir şöyle yazıyordu: "Türk kamuoyu var mı? Kesin olan bir şey var ki, yeni sistemlerin (orta menzilli nükleer füzeler Uzerinde Reagan Gorbaçov anlasmasından sonra uygulanacak nükleer silah sistemleri kastedilmektedir) seçilmesinde, NATO kamuoylarının dolaylı etkisi büyük olacak. Acaba bu çevrelerde Türk kamuoyu etkili mi? Bu sorunun yanıtım, William Arkin (Washington'da Politika Incelemeleri Enstitüsünün Ulusal Guvenlik Prograrru Müdürü olup, nükleer silah dosyâlarını en az kendüeri kadar iyi bildıği için, Pentagon'daki nükleer planlamacıların korkulu rüyası sayılan, geçen yıllarda da Türkiye'nin nükleer envanteri ile ilgili açıklamaları büyiık yankılar yaratmıs ve üstelik hiçbiri yalanlanmamış olan kişi) şöyle veriyor: "VVashington'da kimse, Türkiye'yi, onun da bir kamuoyu olan ve kendine özgü bir nükleer politikası bulunan ülke olarak düşunmüyor (!)... Washington, Almanya, lspanya veya Ingiltere ile ilgili bir nükleer programda, tasarladığı öneriyi ilgili ülke otoritelerine götürmeden önce bu ülkelerin kamuoyiarını dikkate alıyor. Oysa Türkiye'ye bir öneri götüriırken, kamuoyunu değil, Türk yetkililerinin ne düşüneceğini göz önüne alıyor. Türkiye'nin bu kolayhğı (!) onu, Pentagon'un nükleer niyetlerinin 1 numaralı muşterisi durumuna getirmektedir."Bu konuyu geniş biçirade işleyen Arkin şunu belirtiyor: "Türk hükümeti, Türk kamuoyunun tepkisini böyle bir olgu buiunmadığı için, pazarlık pozisyonu olarak kullanamıyor." Sözcüklerde "kamu" sözcüğü, "bir ülkedeki haJkın bütünü" anlamına gelmekte, "kamuoyu" da "bir Hangi gazetede yazıyordu? Geçende bir öğretmen bakkala gitmiş: Yarım kilo pirinç tart... Tartmam... Neden o? Zahmetine değmez, bir kilo istersen tartayım vereyim, yarım kilo olmaz... Olurdu olmazdı; birbirlerine girmişler, bakkal öğretmeni yaralamış; doktor raporu, karakol, adliye, derken ikisinin de başı belaya girmiş. Ozal hanedanından Orman Bakanı Hüsnü Doğan bu konuda yurttaşa ders veriyor; gazetecilere demiş ki: ' Siz de gidip gördünüz, Avrupa'da hiç kiloyla alışveriş yapanı gördünüz mü? Vatandaş çok yiyor. Herkes geniş evlerde oturunc fiyatlar yükseByor." (Günaydın 23.4.1988) Hürriyet manşet attı: "Yarım kilo devri." "Vatandaş gramla alışverişi benimseyerek'Avrupalı'oldu. Artık çarşıda pazarda kiloyla alışverişi unutuyoruz. Özal,'Avrupa'damey taneyle satılıyor" dememiş miydi!" (Hürriyet, 25 Nisan 1988) •k Sonuç Açıkça söyleyelim, öteden beri biz, Sayın ÖzaJ'ın, çoğulcu, özgürlükçü demokratik parlamenter rejimde, bir ölçüde "sui generis/nevi şahsına münhasır" sayılabilecek "iktidar" ve "çoğunluk" anlayışından fazla kaygı duymuş değiliz. Bütun güdük yönlerine karşın mevcut anayasa ve parlamento bağlammdaki rejim, "Karizmatik lider" olmaktan çok uzak, olsa olsa "hafifçe kültürlu" "pragmatik bir lider" olan bu tür bir başbakanı yasal ve demokratik yollardan belli bir çizgiye getirebilir. Yeter ki: a Ülkede sağlıklı, demokratik ve kurumlaşmış işler bir kamuoyu bulunsun ve bu kamuoyu, parlameritodaki sandalye sayısı ne olursa olsun, devlet olanaklannı bu arada özellikle sayılan yüzü asan fon olanaklarını ne denli kullarursa kullansın iktidarın başı karşısında, burca "teslimiyet" bayrağı çekmiş olmasın. b Muhalefet cephesini oluşturan siyasal partiler, şimdiye kadar üzulerek gözlemlediğimiz gibi "tribünlere oynama" sevdasından vazgeçip, "ağacı seyredeceğim" diye "ormaru göremez" durumdan sıynlmasını bilsinler. c Ülkenin aydınlan, bilim adamlan, aydın olma gururunun ve bilim haysiyetinin "İktidar/Özal" fobisini her zaman yenecek güçte olduğunu unutmasınlar. ç Türk iş hayatının emekçileri, işçi ve işverenleriyle birlikte sendika yöneticileri, en büyük değer olan emeği, fani kişilerin, gelip geçici iktidarların siyasal ihtirasları doğnıltusunda değil, yüce Türk ulusunun refah ve saadeti uğrunda seferber edilmek ve yönlendirilmek gerektiğini gözden kaçırmasınlar. Bizi asıl kaygılandıran şey, ANAP Sayın Genel Başkammn, ülkede, "tek irade, tek ses^' haline geltnek istemesi ve elhak bir öiçüde de gelebilmiş olmasıdır. EVET/HAYIR 18 Nisan 1987 günü değerli bir eğitimcimizi yitirmiştik. Bir yıl akıp geçti işte.. Zaman zaman elim telefona gitti, Ankara'yı bir arayayım, biraz konuşayım, dertleşelim dedim, sonra birden anımsadım ki o artık yaşamda değildir. İnsan sevdiği, saydığı bir yakınını yitirir, ama bir süre sonra unutur onun yaşamda olmadığını! Sanki bir geziye çıkmıştır, uzak bir yere gitmiştir de bir gün dönecektir sanısına kapılır. Böyle sanılar olmasa bu acılarla dolu yaşama nasıl katlanılır! Ahmet Maruf Buzcugil'dir sözünü ettiğim eğitimct dost Öğretmen, müfettiş, M. Eğ. Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı, yazar. Her şeyden önce de dost insan, iyi insan, Atatürk devrimini sürekli savunmuş bir aydın... Arada bir 'Cumhuriyet'te yazılan çıkardi. Eğitim sorunlannı kendine dert edinmişti. Emekli olduktan sonra da savaşımını sürdürdü. 'Öğretmen Dünyası' dergisinin yöneticısi olarak, konuşmaa, yazar olarak... Son günlerinde bana yeni bir yazısını göndermişti. Bu ilginç yazıyı gazetemizde yayımlamak olanağını bulamadan çıktı gitti dünyamızdan... Anısını sevgiyle anarken "Son Şans" adlı yazısını okurlanna sunmak istiyorum. Değerli eğitimci dostum "Son Şans" derken bakın neyi anlatmak, belirtmek istemiş 1987 yılının mart ayında: "Bilime, objektif değerlendirme sonuçlarına, uzmanlık alanlarına saygıU olma, cıddiyet,temsildeyeterlilik, eylemlerinde tutarlılık, başında bulunduğu örgütün kadrosunu oluşturan topluluk uzerinde güven ve saygı uyandırma ve de bu temel kurallarla bağdaşan seckin bir kişilik, bir Bakanlar Kurulu üyesi için yadsınması olanaksız bir zorunluluktur. Nedeni, tüm bu öğelerin, salt o kurumun sağiıklı ışfeti'mesinin ve geliştirilmesinin sağlanması için gerekli koşullan içermesinin yanı sıra, ilgili bakanlığın başındaki o Sayın Bakanlar Kurulu üyesinin, 'devlet adamı' olduğu'devlet adamı' olmadığı yargısını da birlikte getirmesidir Çok açık bir gerçektir ki, 'devlet adamlığı' bu niteliklerden soyutlanamaz. Bugün, işbaşındaki hükümeti oluşturan Bakanlar Kurulu sayın üyelerinden biri için belirtileıı ölçütler göz önünde tutulduğunda, önce 'devtet adamlığı' konusu bütün çarpıcılığı ile ortaya çıkmaktadır. Çağdaş diplomaside, çağdaş demokratik çoğulcu parlamenter düzendeki Bakanlar Kurulu katında, 'devlet adamlığı' olgusu (Arkosi II. Sayfada) Devlet Adamı Olmak... AKBAL Bir gun gelecek zaman bizim olacak bizim Bütün düşünürierini okuyacağız bütün çaglann Butün uslalann bütün lablolarını gdrecegiz Arkadaş olacağız butün kadıniarla Ve bütun insanlara Ögrelecegiz gerçegi SUÇLU OLAN ÇOCUKLARIMIZ DEĞİL, 12 EYLÜL HUKUKUDUR YİTIRME Yaşanacak ömrünün en güzel çağında; arkasında derin acı ve ağır gözyaşı bırakarak; bizi, üniversitedeki sandalyesini, henüz doymadığı beyaz önlüğünü, kalem ve kitaplannı terkederek giden DÜNYA TUTUKLULARIYLA DAYANIŞMA GECESİ Katılanlar: Celile Toyon Hüseyin Başaran Kemal özer Macit Koper Müjdat Gezen Ünal Buyükgönenç Yavuz Top TAYAD korosu TAYAD çocuk korosu TAYAD halk oyunları Sevgili Et, süt, balık gibi konularda Batının beslenme istatistikleri nerede, bizimkiler nerede? Avrupalı iyi beslenir, dengeli beslenir; ister meyveyi taneyle, eti gramla alsın, ister almasın; özgürlükleri güvencede, demokrasisi geçerli, sendikası gerçek, snflasyonu tek sayılı. Türkiye'de gelir dağılımı bozuk; kiminin beslenmekten göbeği patlayacak; kiminin avurdu zayıflıktan çökmüş, beyinsel yetenekleri eksilmiş. Başbakan Özal'ın dayıoğlu Orman Bakanı Hüsnü Doğan bu gerçeği bilmeyecek kadar saf değildir. Peki, niçin "vatandaş çok yiyor" diye inanılmaz bir laf edebiliyor? Öyle sanıyorum ki iş çığnndan çıktı artık. Kimin ne dediği, ne yediği, ne söylediği belli değil. En başta Semra Özal ile papatyalarının gazetelerde sergiledikleri manzaraya bakanlar parmaklarını ısırıyorlar. Fıttırma görüntüleritoplumunher yanını sarmaya başladı, gidiş dörtnala... * Peki solda ne var? SHP'de "CHP'lileşme" tartışması sürüyormuş. Parti ikiye ayrılmış, bir bölük milletvekili CHP'lileşme yanlısıymış, bir bölüğü buna karşı çıkıyormuş. Aklı başında sandığınız nice milletvekili de bu konuda görüş belirtiyor. Anlaşılan bir toplumda tırlatma başladığı zaman salgın bir kesimde kalmıyor, sağa da sola da bulaşıyor. Bir parti düşünün: Başında İnönü... Nereden bu partinin başına geçmiş İnönü? 12 Eylül CHP'yi kapatınca partililer Erdal İnönü'ye gıderek durumlarını acıklı bir dille anlatmışlar: Aman, demişler, biz başsız kaldık, sen başımıza geç! Adın inönü'dür. Güzel... SHP'nin programını açıp okuyorsun, CHP'nin "a/6 ok"u partinin temel ılkelerıdir. Demek ki partinin başında İnönü, partinin programında temel ilkeler CHP'nin altı oku; sonra da birtakım adamlar çıkıyoriar, tartışma açıyorlar: SHR CHP'lileşmelidir. Peki, daha ne kadar CHP'lileşecek? Altı oku on ikiye mi çıkaracak? • Yurttaş besin maddelerini gramla alarak Avrupalı olacak, soldaki politikacılar da akıllarını peynir ekmekle yiyerek siyaset yapacaklar... Toplumun tırlattığının resmidir. ÖZGÜR ERDEM'imiz artık bundan böyle aramızda gözükmeyecek. Ismine yaraşır erdemliğiyle, çalışkan ve dürüstlüğüyle, uluslararası arkadaşseverliğiyle, yüreklerimize işleyen sevecenliğiyle O, hep bizimle yaşayacaktır. O, sadece arkadaşlığımız ve üniversitemiz için değil, engin idealiyle tüm insanlık için bir kayıptır. Onu yaşatacağız. TEŞEKKÜR Sevgili varhğımız 30 Nisan 1988 saat 19.30 Reks S'memasıKadıkoy (Moda Sineması Karşısı/ Biletler TAYAD merkezinde (Tiryakı Hasanpaşa Cad. Na 60/4 AKSARAY) ve Reks Sineması'nda satılmaktadır. TAYAD TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ AİLELERİ YARDIMLAŞMA DERNEĞİ Şair DÜSSELDORF ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ ADINA OKTAY RİFAT'ın ölümu nedeniyle acımızı paylaşan; evimize gelerek, telefon, telgraf, mektup ve gazete ilanlarıyla başsağlıjı dileklerini ileten; cenaze torenine katılan, çiçek ve çelenk gönderen uzak yakın tüm dostlanna içten teşekkürlerimizi sunanz. "....Işıldasın insanların umudu. Bekliyor herkes. Herkesin beklediğini biliyoruz biz. Hiçbir zaman tek başımıza değiliz. Onlar bunu bilmiyor. Sen at ilk adımı. Buluşacaksınız. Hiç kimse tek başına olamaz. Ver elini kardeşim..." Lassa, Noramin, Egenil işçileri 1 Mayıs'ı grev boylarında kutluyorlar. Grevcilerle maddi ve moral dayanışmayı guçlendirelim. T. BRINKMANNHURİYE ŞAHİN BASIN KONSEYİ TEMSİLCİLER KURULU 30 Nisan 1988 Cumartesi^ saat 10.30'da Oagaloglu'ndaki "Istanbul Beklam Sitesi Konferans Salonu"nda toplanacaktır. Bu üan, üyelere çagrıdır. BASKANLIK Eşi: SABİHA RİFAT Oğlu: SAMİH RİFAT İLAN T.C. KARGI İCRA TETKİK MERCİİ HÂKİMLİĞİ Esas No: 1988/5 Kargı ilçesi PTT karşısı No: 10'da konfeksiyon ve elektrikli ev aletleri satışı ile iştigal eden Abdurrahman oğlu Mustafa Faruk Çiçek'e hâkimliğimizce 12.4.1988 tarih ve 1988/5 esas 1988/12 sayılı karan ile llK.'nın 285. ve müteakip maddeleri gereğince İKİ AYLIK KONKORDATO mehli verilmiştir. tlanın yayımlandığı tarihten itibaren 7 gün içinde itirazı kabil olmak ttzere bütün alacaklılara duyurulur. 14.4.1988 Basın: 18363 LASPETKİMİŞ SENDİKASI YÖNETİM KURULU Lassa, Noramin, Egenil grevleri dayanışma hesabı: T. C. Ziraat Bankası IstanbulA ksaray Şubesi Cemal ÇelikYaşar ErsinRefik ÇömlekçioğluAli Akşen Hesap No: 175 917 anıası lanı 1.80x1 3.20x1 qı.,t 4x1 metrelik alanlaj I Reklam ala VSADIKCA PİLSEN Hürrnget BÜYÜK EM BÜYÜK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle