18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nü simgelemektedir. Şunu da sormadan geçmeyelim: Shakespeare ve Cervantes gerçekten kalıcı olmayı istediler mi? Bugünkü yazın bilimi (metin incelemesi) bu soruyu karsılamıyor, karşılamak istemiyor ise de kalıcı yapıtlann kimi yapısal özellikleri üzerine düşündürücü ipuçları verebilmektedir. Yeni bir yaklaşımdır bu, inandırıcı gelmeyebilir ilk bakışta, alıştığımız kültür kavramı uzantıları etkisinde bizi yadırgatabiür de; ama şu üstünde durduğumuz konuda tek elle tutulur dayanağı bu yaklaşım vermektedir bize. Shakespeare'in, Cervantes'in yaşadığı Avrupa'nın genel tablosunu boşuna ele almadık. Aşağı yukarı benzer toplumsal bir gelişim içindeki bu ülkelerde ortaya çıkan yazın yapıtlarmm benzemezliği, her yapıtı kendi başına ve kendi içinde incelemek zorunluğunu doğuruyor, demektir. "Yapısalcıhk"tan söz etmek istediğim anlaşılmıştır sanıyorum. Bu yaklaşım, bu ele alış, bizim yazın çevremizin bir bölümünde nedense çok sert bir tepki ile karşılanmıştı geçen yıllarda. Bu tepkinin zamanla yumuşadığını söyleyebilirim. Metin incelemesi (yapısal eleştiri), tarihsel, toplumsal koşuliarın etkisini tümden dışlamaz, ama bu etkileri bir süre için askıya almıştır, Husserl gibi konuşursak "parantez içine" almıştır. Böylece biz okuduğumuz romanın özyapısı ile yüz yüze geliriz ve kalıcılığın gizini anlama fırsatmı buluruz. Vladimir Nabokov, Türkçede yeni çıkan kitabı "Edebiyat Dersleri"nde (Ada Yayınlan) şöyle tanıtılıyor: "Vladimir Nabokov (18991977) yalnız büyük bir romancı değil, aym zamanda eşsiz bir metin çözumleyicisidir. Tarihsel, toplumsal, psikolojik çözümlemelerin, yapıtın özüyle ilgili hiçbir açıklama getiremeyeceği görüşünde olan Nabokov'a göre, bir romanda aslolan, kurgu, üslup ve yapıdır. Romanın özünü bu ögeler oluştururT Adını verdiğim bu kitabına alınan konuşmalarında Vladimir Nabokov, Don Kişot'tan başka, Madame Bovary, Anna Karenin, Değişim, BabaJar ve Oğullar, Marn gibi dünyaca tanınmış başyapıtları incelemektedir. Bunlar içinde beni en çok efkileyen, hayran bırakan Madame Bovary incelemesi oldu. Bu incelemenin başında Nabokov şöyle diyor: "Çocuğa bir öykü okursunuz, çocuk size 'gerçekten olmuş mu?' diye sorar. Gerçek değilse, çocuk ısrarla gerçek bir öykü ister sizden. Elbette biri kalkar da size Mr. Smith biraz önce hızla geçip giden, yeşil pilotlu mavi bir uçan daire görmüş derse, o zaman gerçek mi diye sorarsınız. Çünkü bunun gerçek olması, şu ya da bu biçimde yaşamımızı etkileyecek, pratik y«şamla ilgili sayısız sonuçlar doğuracaktır. Ama bir roman ya da şiir için 'Gerçekten olmuş mu?' diye sormayın ne olur. Kendimizi aldarmayalım; unutmaym ki edebiyatın hiçbir pratik değeri yoktur. Emma Bovary denen kız hiç yaşamadı: Madame Bovary kitabı ise sonsuza dek yaşayacak. Kitaplar kjzlardan çok daha uzun ömürlüdür" Bir anlatının kurgu ürünü olması onu küçük görmemizi neden sonuçlasın, anlamıyorum. Bu kurgu bize büyük bir keyif \eriyorsa daha ne isteriz! Hiç mi masal dinlemedik çocukluğumuzda? Cervantes reformcu muydu, yoksa iyi yürekli bir Katolik mi? Cervantes'in engizisyon karşısındaki durumu neydi? Bunun gibi dinsel ya da din dışı yorumJarı yanıtlayamazsak bu ünlü romanın tadı mı kaçacak sanki? Yazından tat alma yeteneği başlı başına bir değer, bir gerçek değil midir? Müzik dinlerken aramadığımız şeyleri romandan niçin bekleyelim? SainteBeuve, Don Quijote için "insanlığın kutsal kitabı" demiş... Böyle değil de sadece bir masal olsa gözümüzden düşecek mi? Vladimir Nabokov şöyle diyor: "Cervantes'in iyi ya da kötü bir Katolik olup olmaması, giderek iyi ya da kötü bir insan olup olmaması bile bir şey değiştirmez; günün koşullarına karşı benimsediği tutumu da pek önemsemiyorum. Kişisel olarak ben daha çok bu koşullara hiç de aldırış etmediği görüşünü payJaşmaya eğüimliyim. Bizi gerçekten ilgilendiren şey yapıtın kendisi, belli bir Ispanyolca metnin az çok yeterli bir İngilizce çe\ririsidirf' Flaubert, "L'homme n'est rien l'oeuvre est Tout" (Yazar bir hiçtir, yapıt her şeydir) demiş. tleriye kalan Cervantes mi, yoksa Don (juijote mu? Shakespeare mi, yoksa Hamlet mi? 22 N/SAN 1988 Tuhaf Bir Rastlantı MELİH CEVDET ANDAY Yannki gün, dünya çapında ünlü iki büyük yazarın öldüğü gün; Shakespeare ile Cervantes'in (23 Nisan 1616). Kimi bilginlerin hesabına göre Cervantes ünlü delisi Don Quijote'u yaratırken, Shakespeare Kral Lear'i yaayordu. Lear'i de deli yerine koyarsak (neden koymayalım!), bu iki büyük yazara kaynaklık eden esin perisinın ne bereketli, ama ne güç bir iş başardığını anlanz. Lear de Don Quijote de acınaeak kişilerdir, ikisi de dünyayı anlayamamıştır, ikisi de düşlerrüerınin yapısı altında ezilir. Buracıkta şunu hemen belirteyim, Shakespeare yarattığı kişilerden çok daha ünlüdür, ama Cervantes, ne olsa Don (Juijote'un gölgesinde kalmıştır biraz. Bir yaratıcı için hangisi daha iyidir, bir şey diyemem. Shakespeare adını bilip de onun hiçbir oyununu görmemiş, okumamış olanlar vardır; buna karşılık "Don Kişot"u dillerinden düşürmeyenler içinde Cervantes'i bilmeyenJer çoğunluk oiuşturur. Asıl şaşılacak olan, bu iki ünlü delinin birer kurgu ürunü olmasıdır, gerçeği taklitten doğmamıştır bunlar. Neden bunca benimsendiler? tşte burada sanatın gücü ile karşı karşıya geliyoruz. Başka bir deyişle, yaratıcı aşıyor Yaradan'ı, geçiyor. Ama "Yaradan da onları yaratanı yaratmış" derseniz, zaman ve uzam açısından bunun gizini ortaya koymak hiç de kolay olmaz. Niçin o tarihte ve niçin fspanya ile Ingiltere? Vladimir Nabokov, "Don Quijote"un her İKİ bölümOniin de yaratıldığı yıllarda, 1605 ile 1615 arasında yazın dunyasına çabucak bir göz atmaya değer" dedikten sonra şu görüntüyü seriyor gözler önüne: Avrupa'run her yanını sarmış, nerdeyse hastalığa varan bir sone yazma çılgınlığı, lngiltere'de Elizabeth döneminin göz kamaştıran son panltılarında Shakespeare'in değer biçileraeyecek tragedyalan, Kutsal Kitap'ın Kral Jarnes basımı; Fransa için bu on yıl, ozan Ronsard ile denemeci Montaıgne'in göz kamaştıran renkli döneminin hemen ardından, iki büyük çağ arasında kısa bir düşüş dönemi idi. Şu solgun yüzlü yetkinlikjrftlşkünlen ile ünlü ve etkin Malherbe gibi yetkin uyakçılar, ama güçsüz hayalcilerin elinde ağırbaslı ölümüne gidiyordu. Ne bundan sonraki gerçek büyük ozan La Fbntaine doğmuş, ne de Racine ile Moliere gibi oyun yazarları sahneye çıkmıştı. İtalya, tüm düşüncenin ku«ku altında olduğu, sözün engellendiği bir baskı ve kıyım çağını yaşıyordu. Ozan Torguato Tasso on yıl önce ölmüş, Giardano Bruno daha yeni yakılmıştı (1600). Almanya'da ise bu on yıl süresince hiçbir büyük yazar yoktur. Rusya'da XVI. yy sonunda Korkunç ivan'ın ateşli yazıları ile XIX. yy rönesansından önce tüm Rus yazarların en büyüğünün, başpapaz Avvakum'un doğuşu arasında, uzatmalı bir baskı ve yalnızlık cağında ayırt edebileceklerimiz, ortak peri masallan, destan kahramanlannın yiğkliklerini söze döken türkücülerin tekdüze öyküledikleri uyaksız şiirler. Işte böyle bir Avrupa içinde esin perisi neden Shakespeare ile Cervantes'in yanına koşnı? "Esin perisi" sözü elbette uydurma bir söz, bu periyi gören hiçbir ozan yoktur. Ahmet Kutsi Tecer'e (son yıllannda ki uzun bir zamandır şiiri bırakmıştı) bir gün "Hocam" demiştim (hocamdı), "Esin perisi mi kaçtı?" Rahmetli, "Ah onu bir yakalasam bir daha bırakır mıyım?" diye yanıtlamıştı beni. Kaçan neydi, nasıl yakalanırdı? Nabokov şöyle diyor: "Cervantes ile Shakespeare'in eş değerli olduğu tek durum, yaptıkları etki ve ruhsal uyarıdır; yapıtta yaratılan, ama yapıttan bağımsızca yaşamını sürdürebilen bir imgenin, alımlamağa hazır gelecek kuşaklar üzerine düşmüş uzun gölgesidır. Bu imge sözciığü üzerinde önemle durrnamız gerekiyor. Çünkü bu sözcük bir yazın yapıtının çok daha kapsamlı olan özgünlüğü PENCERE "Patron Hâkimiyeti" Başbakan Özal, başına karşı açtığı savaşın sert rüzgârlarında olmadık sözler söylüyor. Diyor ki: "Türkiye'de hakiki basın hurriyeti, patron hâkimiyetinin ortadan kaldırılması; yani çok ileri ülkelerde olduğu gibi, basında yazı yazanlann, kendi fikirierini açıkça, korkmadan, çekinmeden, işimden ofurum korkusundan sıyrılarak yazmasıdır. İnşallah bu noktaya ge memiz lazım. Basın hümyetinden yanayım, ama patron hürriyetinden yana değilim." Allah Allah... Ne oldu da Başbakan, patrondan yana tutumunu bırakarak çalışanların yanına geidi? Türkiye'de tekelci sermayenin "1 numaralı politikacısı" birden sosyalist mi kesildi? Yoksa işin içinde bir başka bit yeniği mi var? Basın özgurlüğü çok boyutlu bir olaydır; Batı'da da güncelliğini koruyor. Çünkü kapitalizmin ana yurdu sayılan ingiltere'de, bir Avustralyalı işadamı. basın dunyasına dalarak gazeteleri birbiri ardından satın alıyor; sonra "basın kralı" Murdoch cenapları, Amerika'ya da sarkıyor. Fransa'da da bir basın kralı var; Hersant. Yaklaşık basınm yansını denetliyor. Almanya'da ise Axel Springer "basın kralı"dır, egemenliğinin boyutları yüzde 60'a ulaşıyor. Tekelci gelişmelerin olumsuzluğu, Batı demokrasilerinde basının başına beladır; ama o dünyada fikir özgurlüğü geçerlidir, sendikalar aiabildiğine örgütludür, "patron hâkimiyeti"ne karşı, sol, sosyalist, komünist partileri güvencedir. Ya Türkiye'de? Ülkemizde Batı demokrasisi yok, "patron hâkimiyeti" toplumun her kesiminde geçirlidir; işçi sendikalarının sol siyasal partilerte dokusal ilişkilere gecmesı yasaktır; fikir özgürlükleri kelepçelidir. Basının tekelleşme oranı, hiçbir Batı toplumunda görülmemiş yoğunluktadır. Birkaç aile, gazeteleri, dergileri, dağıtım örgütlerini denetim altında tutmaktadır. Holdingleşme korkunçtur. Ne var ki bu sonuca, 12 Eylül'den bu yana "Özal ekonomisi" sayesinde ulaşılmıştır. Türkiye'yi "yakın" ve "gözde" holdinglerle yönetmeyi temel siyaset sayan ANAP lideri, basını da bu yaklaşımla avucuna alacağını ummuştu; ama evdeki hesap çarşıya uymadı. * Sayın Özal işçi düşmanıdır, emeğin karşısındadır, "patron hikimiyeti"nm temsilcisidir. Bu belli.. "Patron hâkimiyeti" bir politikacıyı alır, lider yapar, kullanır. O polıtikacı yıprandı mı, buruşturur, bir kenara atar, taze bir kişilik arar. Bütün dünyada geçerli kural budur. Patronlar, Özal'a büyük umutlar bağlamışlardı; hep birlikte emekçi halkın özgürlüklerine bukağı vurarak, kapitalizmin Türkiye'de yoğunlaşan darboğazını aşrnak istediler. Sayın Özal, hiç kuşkusuz patronlara çok hizmet etti, çok yararlı oldu. Ama iş döndü dolaştı, öyle bir noktaya geldi ki, ekonomik bunalım öylesine yoğunlaştı ki, azınlıkta kalan bir patron grubunun dışında kalanlar da bu gidişle boğulacaklarını anladılar. Artık yalnız emekçi halk değil, patronlar da sıkışık durumdalar. İşte bu yüzdendir ki Özal'ı eleştirrneye başladılar. Uzun yıllar Özal'ı destekleyen nice patron, bugün Başbakanı yerden yere vuruyor. Artık ateş iki yanlı.. Hem emekçi halktan gelen ateş altında Özal hem de patron kesiminden.. Zaten bu yüzden şaşırdı. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL "Her gün yazı yazacak insan varsa onun etrafında da on tane yardımcısı olmalıdır. Olmadığı takdirde bazıları gibi saçmalar." "Milliyet" yazarı, Tv ekranlarının ünlü konuşmacısı, son zamanlarda banka reklamlarında da karşılaştığımız Sayın Mehmet Ali Birand bir derg'ye böyle bir söz söylemiş... "Güneş" yazarı dostum Hasan Pulur da bu konuyu ele almış. Birand, Pulur'a gönderdiği bir açıklamada ise şöyle diyor: "Dikkat ederseniz ben 'herkes saçmalar' demiyorum Ben bazılannın saçmaladığını ileri sürüyorum. Basınımızda her gün yazı yazıp birbirinden güzel makaleler verenlerin yanı sıra saçmalayanlar yok mu?" On tane yardımcı ile yazı yazmak!.. Buna 'yazı yazmak' dememeli, topluca bir konuyu, bir sorunu irdelemek, incelemek, birlikte bir yaptt hazırlamak adını vermeli... Yazıyı bir kişi yazar, yazarlık kişisel bir uğraştır, okurla söyleşmektır. Ozellikle köse yazarlığı tam anlamıyla bireysel bir eylemdir. Güzelliği, etkinliği de burdan gelir. On tane yardımcıyla yapılan iş ise yazarlık değildır, dediğim gibi bambaşka bir çalışmadır. Hem istesek de on tane yardımcıyı nerden bulacağız? Onu bırakın, bir tane yardımcımız bile olmadı bunca zamandır! Eksik olmasın, muhabir ya da arşivci arkadaşlar zaman zaman üzerinde çalışt/ğımız konularda koleksıyonları, kitapları, istatistikleri karıştırarak bizlere gereken bilgileri verirler. Her gün yazan, her gün yüzbinlerce okurun karşısına çıkan kişi büyük bir sorumluluk yüklenmiştir. Ama tek başına yüklenmiştir, yanında istediği kadar yardımcı otsun, ekonomi, hukuk, edebiyat, felsefe vb. alanlarda danışmanlan bulunsun; okur o yazının sahibini bilir, tanır; onu beğenir ya da beğenmez... Demek istediğim, yazıyı bir kişi yazar. Sayın Birand kaç yardımcıyla çalışır, bilmiyorum, ama okur karşısında o da yalnızdır, o da yazdıklarının sorumluluğunu tek başına yüklenmiştir. Herkes değil, 'bazıları saçmalar' sözüne gelince!.. Kim bu 'bazıları'? Sayın Birand on kişilik yardımcı kurulu bulunmayan Pulur, jpekçi, Öymen gibi köse yazarlannı bir yana ayırıyor, onlar için "bir değer yargısında hiç bulunmuyorum" diyor. Peki ya ötekiler? On tane yardımcısı olmayanlar? Birand'a göre, yardımcısız her gün yazı yazıp yayımlayanlar 'saçmalama' suçlamasının kapsamma girmektedirler. Ne demektir saçmalama? Ne dediğini bilmeme, abuk sabuk konuşma, yanlış, ters yorumlar yapma!.. Hasan Pulur bu konuda da doğru sözler söylemiş, diyor ki: "Yazı yazan insana 'saçmalıyor1 demeyin, yanlış yazıyor deyin, ters yazıyor deyin, hata yapıyor deyin, ne derseniz deyin, ama 'sacmalıyor' demeyin. Sadece yazı yazmak bile saygıya değer bir davranıştır." Basınımızda değişik siyasaJ, toplumsal eğilımlerde gazeteler var. Bu gazetelerin birçok köse yazarı var. Yazdıklarını beğeniriz beğenmeyız, doğru ya da yanlış buluruz, ama hepsi 'kendi' görüşlerini ictenlikle dile getirmektedirler. Bu birbirine hiç benzemeyen, apayn düşüncelerı savunan yazarlarm saçmaladıklarını söylemek bilmem ne denli doğru olur? Değişik partiler var, değişik sıyasal tutumlar, görüşler var, bizim tutmadığımız, siyasal eğilimleri, düşüncelerı savunan yazarları olsa olsa yanlış, gerçek dışı şeyler yazmakla suçlayabiliriz. ama saçmalamakla değil... Sayın Birand'ın köse yazarlığı daha çok yeni! On tane yardımcıyla yazıyorsa, yazabiliyorsa ne mutlu ona!.. Ama benim gibi, otuz yılı aşkın süredir hemen her gün yazan kimseler bu işi tek başlanna üstlenmişlerdir. Bunca uzun bir süre, üstelik de en bilinçli okurların izlediği gazetelerde yazanlar, Birand'ın dediği gibi, sık sık 'saçmalarlarsa' köşelerinde zaten tutunamazlar. Bizim gibi düşünmeyenleri ya da yanlış, gerçek dışı şeyler yazanları 'saçmalamak'la suçlamanın , doğrusu ya saçmalamanın ta kendisi olduğunu da söylemek gerekir. 1 MAYK'A ÇAĞRI Her türlü engellemelere rağmen 1 Mayıs geleneğini her koşul altında devrimci özüne uygun bir şekilde yaşatmakta kararlıyız. * Yaşasın 1 Mayıs * Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi AlınteriÇağdaş YolDemokrat Arkadaş Emek DünyasıGençlik DünyasıGelenekGün Giineşe ÇağrıVarınVeni Aşama Yeni ÇözümYeni Öncii 23 Nisan cumartesi günü saat 12.00'de Ortaköy Kültür Merkezi'nde yapacağımız basın toplantısında buluşahm. ANMA Istanbul Valiliği ve Belediye Başkanlığı da yapmış olan emekli Orgeneral, rahmetli Kim Bu "Bazıları"? REFİK TULGA^yı yaşamdan ayrılışının yedinci yılında (bugün) sevgiyle, saygıyla, öziemle anıyoruz. TULGA AİLESt ADINA EŞİ: JALE TULGA ANMA Sekizinci ölüm yıldönümünde yine tüm dostlarının arasındasın, aramızda olacaksın. Ailesi ve arkadaşları adına ÖDUL PLAKÇILIK YILIIN MUZIK OLAYI... SABAHATTİN SEL YURÜYEN ADAM Yakında tüm plak ve kasetçilerde Ödul Plakçıhk İMÇ 6 Blok 6426 Tel: 513 34 66 AHMET TİRYAKİ MEVLÜT İNAN YAZARLARA DUYURU Küllürel sonınlanmız ve son kâğıt zamlan ile ilgili sendikamız göriişlerini açıklamak amacıyla bugün saat 11.00'de Nuruosmaniye Cad. Atay Apt. No. 5'teki Genel Merkeamizde bir basın toplantısı düzenlenecektir. Üyelerimizin hazır bulunmalarını önemle duyururuz. TLRKİYE YAZARLAR SENDİKASI PRIL'DEN ALTIN YAĞMURU Kesinlikle okunması ve unutulmaması gereken bir yapıt ERBİL TUŞALP yazdı: VEFAT ve TEŞEKKÜR Sevgili Babamız NAZIM ÖZAYDIN'ın 14.4.1988 günü vefatı nedeniyle cenaze törenine katılan, çelenk gönderen, Türk Eğitim Vakfı'na bağışta bulunan, bizzat evimize kadar gelerek acımızı paylaşan akraba, dost ve arkadaşlarımıza minnet ve teşekkürlerimizi sunanz. NtMET, SABAHATTİN PAYZIN SAFFET, NAMIK AKSOYCAN KİEAYET, İLTER, OKTAY ÖZAYDIN SEVİM, ZİYA GÖKMEN ESEN, GÜNDOĞAN GÖKÇİN Pril alm, kazanın! EYLÜL İMPARATORLUĞU Doğuşu ve Yükselişi BILGI YAYINEVI: Meşrutıyet Cad. 46/A Ankara Telf 131 8i 22 131 16 65 İü M PRİLALTINInı nasıl kazanacaksınız? İşaretli Sarı Kuponu çıkartıp, zarfın ön yüzüne yapıştırın. Zarfın arkasına isim ve adresinizi yazıp postalayın. Çekiliş tarihi 30 Haziran 1988 Umonb M !• pml j BILGİ DAĞITIM: Babıâli Cad. 19/2lstant>ul 522 52 01 Bütün Kitapçılarda.. PINAR MUZIK Iftiharla Sunar... duru lurizın JEKER BAYRAMICEZİLERİ MÜHLİS^ MUSA .YAVUZ AKARSU # EROĞLU TOP 3 Oev Sanatçının Birlikte Çalıp Söylediği Arnavutluk Yunanistan avrıcd oğle >*>mekıerı. şehır gezııer BEVOGLU HARBIVE 1515960 1 Matl 6 llflkUI Cld 365 '31 90 00 1' Hai KAOtKOV ANKARA ZMIP 1422 Mayıs 88 Vapımcı: RIZAPEDÜK AKARSU MUHABBET6 ÇCJ IDJ N wus« EBOCLU • MSJHUS « U R S U • Yiunız TOP PINAR MÜZİK ÜRETİM VE rAPIMCILIK LTD ŞTI İMÇ 6Blok651l Unkapam Istanbul Tel 512 94 52 ISTANBUL«SELANIK»YANYA TlRAN»USKÜP»FlLlBE»lSTAKBUL 9 Gün; 80.000 TL m SSO DOLAB 9 Gün; 80.000 TL vc 300 DOLAB ISTANBUL»SELANIK»YANYA ATİNA«KAVALA»ISTANBUL ve rehb«rlık hıımctlerımıı dahtldı 34S 4? 10 (6 Haiı 134 4a 44 • 134 46 45 2' S6 94 21 87 0? fAK'N TURt Dahaçok kupon gönderin, daha çok kazanın! Pril, bir "TURYAĞ A.Ş." izmir ürünüdür. UtMINUIMhta* çdüs Şirketimiz merkez bürosu için BAYAN SEKRETER aranıyor. Tel: 345 42 80 Yazıcıoglu tşhanı Kal: 3 No: 53 RjhtımKadıköy
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle