Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 HAVA DURUMU Müfeoroloji Genel MudurtüjC nden aJınaı bigiye gSn. butfin M K ) * ™ * ptrçsl yer yar çok bukılkı İç Anadolu'nun doJusu. DoCu KaraJeniz ite Doflu ve Güneydoju AnaJolu bMgeleri yaOmur ve sajan * ya*şt, yer yer gdk gürüflülü saj)anak yafet gBcecek. HAMSCNCUÛ: Baü b » gelerinizde aıUcak, Mtki yerierte deOşmeyecek. HÛZGAR: Yürdun tatı kesımterinde kuffiy ve bat, doOu lesBrterinde auney ve bab yflnlerten hafit. ara sra orta kuvvena, zaman zaman humefll olarak esecek. DENtZLEROE: Marmara. Ege ve Bab Kmdenttie gunbatısı v t karapMen. Akdencve Dofri Karadenirtle gun babsı ve Mostan 35, zaman zaman 6 kuvveMe saatte 1021 zaman zaman 28 Oeniz rnt hota esacek. OENtZ: Mutedil yer yef kaba dalgalı olacak dalga yukseküğı 125 yer 8 8 Y B Y B B 8 Y B B B Bfcc* Btagol Y Y Bitfc B Bokı B Bursa Çarokkaie B B Çonım B Dendı A açıtr HABERLERİN DEVAMI TURKIYE'DE BUGÜN 22° 10" Oyvbakır V 19° 10° Marasa 16° 6°Edime B 16° 6"lt«tara? 18° 8°Eraı<c*ı Y U ° 6°M«3» 13° 3° Erzurum Y 10° P tt#a 11° 2°Eskışehir B 18° 5 ° M B 5 17» PGaziantep Y 19° 9° NîOde 23° 11° uftsun B 12° 8° Ortu 20° 6° Gumu$hane Y 15° 5° Rra 14° 6°Hakttri Y 12° 4°Samsun W° 7° Isparta B 15° 4° Sürt 17° 7°lsOn(>ul B 15° 7°Snop 17° 6°temir B 20° 6°S(vas 13° 5°Kan> Y 12° 2° Itlrintoj) 14° fKas&monu B 14° 4°lratHDn 15° 5°Kays«fi B 16° 6°lurw* 18° 8° KırMarei 8 17° 6° Uşjfc 15° 8°Konya B 16° 4° van 17° 6°KüWıya B 14° 4°Yo2gat 19° 5°HaWya Y 15° 7°Zonguk)ak K kart S sst Y B 19° 6° 8 20° 9° B 23°11° B 17° 3° Y 14° 8° Y 11° 3° B 12° 7° Y 12° 8° B 12° 7° Y 20° 10° B 12° 7° Y V S° B 17° 7° Y 13° 9° Y 12° 5° B 15° 4° Y 14° 8° Y 10° 5° B O ° 6° 22 NÎSAN 1988 DÜNYA'DA BUGÜN Amsffiraam B 19° Lonngrad B 18° Amman A 24° Londra Y 16° A 20° Atna A 14° Matfnd A 24° A 32° Mitano A 21° Morareal B 16° A 14° M o s k M B 9° Basel B 13° A 24° Munh BeJgrad B 19° Bertn B 14° Bonn B 15° Y 4° Briıteel B 17° P»ns Y 16° Budapeste A 17° Y 16° Cenevre A 13° Rjyad A 38° A 22° Cezayir B 26° Roma A 13° A 39° **» CMde A 23° Dubai A 20° B 27° Fraoktun B 16° B 26° B 22° lunus Y 5° Y 15° Kahire A 25° vtenedıtc A 14° Kopentag Y 13° vlyana A 18° B 14° VöshmgtonA 14° K6H B 21° Z M Lfftoşa A 12° ANKARA...ANKA MUŞEKREF HEKİMOĞLU Cadı Kazanı Kaynarken... Körfezde savaşın tırmandığı günlerde Troyalı Kadınlar"ı seyretmek hüzün verdi bana. Yaz aylannda dolaştığım dağları, kıyıları özledim. Eski Yunan yazarlarının özgürlüğunü de... Tarihlerini de güzel eleştiriyor, yargılıyorlar. Ancak tarih de çok az ders veriyor yaşayan kuşaklara. 'Troyalı Kadınlar"ı seyrederken Filistinli kadınlann sesi geliyor kulağıma, İran'lı kadınlann, Irak'lı kadınlann, dünyanın birçok ülkesinde kan ve gözyaşına gömülenlerin sesi deliyor uykularımı. Yücel Erten Davos rüzgârlanna bir başka boyut katıyor "Trovalı Kadınlar"la. Savaşın yıkıntılarını sergilerken barış çağrışımları oluyor seyircide. Perde kapanınca da kalıcı bir barışın koşullan düşunülüyor. Rüzgârı estirmek yetmiyor, ödünsüz çözümleri de üretmek gerekiyor kuşkusuz. "Troyalı Kadınlar"ı VVinsdor'un Şen Kadınlan" izledi Büyük Tiyatro'da. Bu komik operayı seyretmekten çok hoşlandım. önce biraz sevgi, biraz saygıyla soluk bir sanat dalındaki yeşermeyi hissettim. Sonra operamızın filizlendiği yılları anımsadım. Devlet Operası'nın ilk yıldızlarından Mesude Çağlayan, Hilmi Girginkoç da seyirciler arasındaydı. Genç seyirciler belki de onlan tanımıyor. Oysa operamızın tarihini onlar yazdılar. Semiha Berksoylar, Mesuda Çağlayanlar, Orhan Günek öncü kuşak. Sonra yıldızlar panV yor duımadan. Ama bir gün geliyor parlak yıldızlar da soluyor. Nedenlerini yazmaya gerek yok; arabesk ortamda her şey yozlaştı biraz. Şimdi o yoz dönemi aşmaya çalışıyoruz. Her dalda olumlu çabalar göze çarpıyor. Belki bir tepki, çagdışılığa karşı çağdaşlık özlemi, toplumdaki belli birikimleri, beklentileri yansıtmak görevi ve sorumluluğu... Kimi zaman çok ters ve çelişik olaylar da yaşanıyor elbet. Parlamentoda önemli bir bakanlığın bütçesi görüşülürken çıkan düzeysiz tartışmalar, bir parti kongresinde sergilenen olaylar, kimi politikacıların giderek beliren portreleri, demeçleri bir partinin içe dönük savaşlarındaki çarpık çizgiler başkentimizi bir cadı kazınına dönüştürüyor. Kazanın patlaması da kaçınılmaz görünüyor. Ülkemizin gündemindeki olaylan, sorunlan çarpıtmak hayii yapay bir olay çünkü. Bir toplum böylesine bir güven bunalımına uzun süre dayanamaz, bu bunalımı aşmak ister. Doğrusu bu yolda çabalar da var. Geçen hatta Turan Güneş'i anmak için düzentenen bir paneli de bu doğrultuda bir çaba diye yorumluyorum ben. Demokratikleşme sürecinde Cumhuriyet Halk Partisi'ni anlatan politıkacılar CHP'nin tarihini, g6İişmesini, Kurtuluş Savaşı'ndan kaynaklanan ilkelerini anlatırken ilginç saptamalar yaptılar. O ılkeler aşındığı zaman ne olduğunu yaşayarak biliyoruz. Devrımler karşı devrimlerle yozlaştı; çağdaş düzeyi amaçlarken çağın gerisinde kaldık. SHP lstanbul Milletvekili Ali Topuz'un bir sözü beni çok etkiledi o gün. CHP'nin eski yöneticisi Turan Hoca'yı önemli bir özelliği ile tanımladı: Özün, çelişkilerin aşılabilmesi Sayın Güneş'ten alınacaken önemli ders" dedi. Bir politikacı için gerçekten önemli bir özellik. Özünü aşamayanlar yol alamıyor, bir yerde saplanıp kalıyorlar. Örneklerini tanıyoruz. Dün de bugün de... Çelişkileri aşmak, yanlışlarda direnmemek büyük aşama, kişiler için de kuruluşlar için de... ANAP'taki tutarsızlıklar da SHP'deki sancılar da buradan kaynaklanıyor. Çelişkiler aşılmadan toplumdaki beklentiler yanıtlanamıyor. Turan Güneş'i anma töreni panelde sonuçlanmadı; eşi Nermin Güneş'in hazırladığı güzel bir sofrada geç saatlere kadar uzadı Çankaya'daki evterinde. Bence Turan Güneş de aramızdaydı. Çok sevdiği eşine, kızına, damadına gülümsediğini hissettim bir aralık. Böyle bir anmayla sevdiklerimiz ölmüyor, daha çok yaşıyorlar bence, daha güzel, daha gerçek bir boyuta varıyorlar. O gecenin söyleşılerinde bir gerçeği daha iyi anladım. Kişiler arasında da kuşaklar arasında da belli bir kopukluk var; belli bir boşluk, diyalog eksikliği. Kimi duvarlar, korku, kuşku buradan kaynaklanıyor. Oysa belli bir iletişimle duvarlar yıkılabilir, korku ve kuşku sevgiye, güvene dönüşebilir. Suskun bir toplum da konuşmayı, tartışmayı, düşünmeyi, düşünce üretmeyi öğrenebilir. Yalnız anma töreninde değil, hafta başında KentKur'un düzenlediği toplantıda da bu kanıya vardım. Murat Karayalçın ve arkadaşları, konut sorunuyla ilgili çok değişik kişileri bir araya getirdiler, yararlı bir tartışma açarak ortak görüşler ürettiler. Birbirini saygıyla dinleyerek, çelişkileri aşarak. Kamu görevlileri de vardı o toplantıda, yerel yöneticiler, plancılar, mimarlar, ekonomistler de bir noktaya gelince dilleri buluşuverdi... * * * Suna Kan ve Verda Erman da bir müzik şöleni ürettiler geçen gece. Eş düzeyde iki sanatçının güzel diyaloğunu duyurdular. Neredeyse keman ve piyanonun aşkını paylaştık. iki sanatçı da uzun yıllar sahnedeler. Ama hiç eskimiyorlar, çağdaş düzeylerini hiç yitirmiyorlar, halka, sanata sevgi ve saygı içindeler her zaman. Ankara Festivali'nde ünlü orkestralar ve çalgıcılar dinleyerek çok mutlu oluyoruz, ama bizim sanatçılarımızı alkışlamanın mutluluğu başka. Suna KanVerda Erman konserini izlerken koltuğumda doğruluverdim. Başımın dikildiğini, bir ezikliği aştığımı hissettim. Universrte sınavlarına giren başörtülü kızlar geride kaldı, sahnedeki iki çağdaş sanatçıyı kucakladım gözlerimle. Kulakları da gözleri de okşayan iki güzel kadın, tüm çelişkileri aşarak dünyaya sesleniyorlar. Programda yer alan yapıtlardan biri Beethoven'ın Bahar Sonat'ı. O sonatı dinlerken dizlerimin kireci eridi neredeyse. Baharın yeşil soluğunu duydum. Fenerbahçe'den bir sayın okurum, konserlerden söz eden yazılanmda "çalgıcı' deyimi kullanmamı eleştiriyor. Hatta bu deyimi biraz saygısız buluyor. Bana çok ters geldi bu yorum. Bu köşede sanatçılarımıza saygıyla seslenirim her zaman. Dünyamızın onlarla güzelleştiğini yazarım. Karanlığı onlarla aştığımızı, onlarla umutlanıp onlarla onurlandığımızı tekrarlarım. Işte son örnek, son günlerin cadı kazanını da Ankara Müzik Festivali'nde unutuyor başkentliler. Karlı bir nisan gecesinin soğuğunu Bahar Sonatı'yla aşıyorlar. yer 4 metre dofayntfa bukracak. görüş uzaMOı 10 km, Oogn Karadeniz'de yaj>ş amnd» 35 km. dolaymda butunacak Van GMü'nde rava parçaiı çok bukıtfu. yaOmuf ve sajanak yaflçlı geçecek. Rüzgâr ourny ve batı y M e r d m haBt ara sıra orta kuvvette esecek. Gd mutem < M g * obofc. filru» uzakk j ı 10 km yajış anında 35 km dolaymda tauhnacak. Özal: Basınla aram kötü değil AN KARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Turgut Özal, Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in basın konusunda kendisine "daha yumuşak olmayı lavsiye ettiğini" söyledi. Özal, "Basının güç oldugunn kabul etmemenin mümknn olmadığım" belirterek, "Bundan sonn da SEKA'nın fiyaflanna berherhangi bir miidahalemiz mevzubahis degildir" dedi. "Cazele fiyalJanna 50 lira daha zam yapılacağını (ahmin ettiğini" ifade eden Başbakan Özal, "Ben yapmayacaküm. Eger gelip konuşsalardı beraber yapardık. Makul olanı oydu. Zam yapdacaklı. Onu biliyorlardı. Niye berkes hüknmete suç boluyor?" diye konuştu. Basın hürriyetinin yanında olmanın demokrasinin yanında olma anlamına geldiğini belirten Başbakan özal, "Basın hürriyetinin olmadıgını soyleyenin alnını karışlanm" diye konuşan özal, Körfez savaşının "bazen tehlikeli boyutlara doğnı gittiğini" belirterek, "Bizim temennimiz tırmanmanın olmarnasıdır. Türkiye sulh unsunı olmak için gayretini devam ettirecektir" diye konuştu. Havasahasmın Güneydoğu'da bir köşede kapalı olduğunu belirten Özal, "thlal edildiğine ilişkin kendisine bir bilgi gelmediğini" kaydetti. Türkiye'nin "fasit daireyi kırdığını" vurgulayan Başbakan özal, "Hiç künse bu memlekette seçilmişlerin üzerine çıkamaz. Ama biri çıkar silah zoruyla buranın patronuyum derse, onun karşısında oluruz. Demokrasinin yanında olanların benim gibi düşünrneleri lazım" dedi. Başbakan Özal, enflasyonun aralık ayında "aşagıya inecegini", bu inmenin yavaş yavaş olacağını bildirerek "sabırlı olmayı" önerdi. Başbakan Özal, Curahurbaşkaru Kenan Evrenile yaklaşık 1.5 saat süren haftalık olağan görüşmesinden sonra bir basın toplantısı yaptı. Özal, olağan görüşme sonrasında Cumhurbaşkanhğı Köşkü'nde açıklama yapma ahşkanlığını dün değiştirdi. Özal, Başbakanlık Konutu'nda yaptığı açıklamada, "Burası herhalde daha rahat olur. Biraz orası dar geliyordu" dedi. Gülümseyerek başladığı konuşmasında, bu değişikliğin başka türlü yorumlanabileceğini ifade etti. Özal, "Basınla arasını diizeltmek istiyor diyenler olabilir. Aslında benim basınla aram kötü değil. Mesele başka raesele" dedi. Özal, Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e 1988 bütçe görüşmelerine ilişkin bilgi verdiğini, Körfez konusundaki gelişmelerle ilgili "istisarede" bulunduklarını söyledi. Özal, daha sonra gazetecilerin sorulannı yarutladı. Sorular ve yanıtlar özetle şöyle: Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in hükümetin yapbğı kâğıt zammına ilişkin göruşleri nelerdir? ÖZALBen kendisinin görüşlerini söylemeye mezun değlim, Cumhurbaşkanımızın genellikle bu gibi konularda daha karşıhkh yumuşak olmayı tavsiye ettiğini söyleyebüirim. Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu'ndaki değişikliklerle ilgili son dunım nedir? ÖZALBu konu benim hatırımda kaldığına göre bu binaya (Başbakanlık Konutu'na) basın işverenleri, gazete sahipleri gelmişti. Kendileriyle burada bir görüşme yaptık; o görüşme neticesinde kanunlann Meclis gündemine şimdilik gelmeyeceğini, bu arada ilgili iki bakanımızın kendileriyle karşılıklı görüşmeler yapacağını kararlaştırdık; yarın adalet bakanımızın bir seri görüşmeleri olacak. Bu görüşmeler sırasmda ne çıkarsa öyle olacak. Şimdiye kadar şöyle veya böyle yapahrn diye arkadaşlarımızdan bana herhangi bir teklif gelmedi. Görüşmelerden sonra TBMM'de önerge verilip duzeltilecek veya şöyle mi olacak, bu görüşmelerden sonra ortaya çıkacafc. Basınla aranızın kötü olmadığını, bir başka mesele olduğunu söylediniz, bu mesele nedir? ÖZALBelki şöyle düşünmek daha doğrudur, muhtelif tarihlerde yaptığım konuşmalarda dedim ki: Güç odakları bu memlekette vardır, hatta sizler de bu konuda bazı yazılar da yazdınız. Ben isim olarak zikretmedim şimdiye kadar, genel olarak Türk Anayasası milletin olan gücün nasıl dağıtılacağını belli etmiş. Basınm tabiatıyla bir güç olduğunu kabul etmemek mümkün değil. Gerçi anayasada şu veya bu şekilde yazılmamıştır, ama bir güç olmadığım söyleyemem. Yalnız basın hürriyetinin layıkiyle yapılabilmesi için gerekli bir güçtür, yoksa şahsi meseleler için kullanılamaz. Nitekim bu hadisede bir gazete sahibinin yazdığı biraz da şahsi meselesi intibaını bende bıraktı. Meselenin başka bir güç tecrübesi sınaması haüne getirildiğini, insana gayriihtiyari hatırlatıyor. Yani güç odağı ortaya çıktığını söyleyebüirim. Kamuoyunda MİT raponı olarak anılan rapor hakkında Başbakanlık Teftiş Kunılu'nun yaptığı soruşturma sonucu size iktildi, raponın sonucu nedir? ÖZALHayır götürülmedi, tamamlanmadı. Tamamlansa bana gelir. Simavi'nin yazısının şahsi mesele olduğunu söylüyorsunuz. Şahsi mesde dediginiz nedir? ÖZALKâr zarar meselesi o kadar. Ticari bir mesele, bir gazetenin kâr veya zarar etmesi ticari meseledir. Basın hürriyetiyle alakalı degildir. bugün zarar eden gazeteler var. Hürriyet zarar mı ediyor, onu da bilemem. Bir nevi bizim onlan zarara götürme niyetinde olduğumuz gibi bir ifade var. Ve nitekim açıklamamda da ifade ettim. Bizim ticari meselelerle alakamız yoktur ve dikkat ederseniz gazete kâğıdı sektörü, sanayi olarak en az korunan sektördür. Hiçbir sektörde sıfır gümrük yoktur. Burada ne kâr var, ne bir şey. Bunu da gazetelerimizin dünya kâğıt fıyatlanna yakın, tabii Türkiye şartlarında, herkesin tabi olduğu şartlar altında herkesin gazete kâğıdı temin edebilmesi için yaptık. Daha ewel 70 dolar mı, 50 dolar mı fon vardı. Yüzde 70 gümrük vardı, bunların hepsi kalktı. Tabii herkes biliypr, bu bir basın meselesi degildir. Ben hiçbir zaman bir malın çift fiyatla saülmasmdan yana değilim, geçen yıl maalesef oldu. lkaz ettim, bunu yavaş yavaş düzeltmemiz îazım dedim. Getirdiğimiz fıyatlar kim ne derse desin dünyadan ithal edilen fiyatın altındadır. Bunda r sonra da SEKA'mn fiyatlanı herhangi bir müdahaiemiz mes?ubahis degildir. SEKA'nın yönetim kurulu bundan sonra da kendisi KtT gibi karar vennesi lazım. Onlar da kendi fıyatlarını ayarlar. Dünya fiyatlarının altında kalması lazım. Çünkii kalite bakımından dünyadan gelen kâğıdın biraz altında. Dünya fiyatımn biraz altında kalması lazım. Bunlar SEKA yönetiminin bileceği iştir. Hükümet de bundan sonra nasıl demir çeliğe ve Sümerbank'a müdahale etmiyorsa, SEKA'ya da müdahale etmeyecektir. Bu durumda hükümetin loplusözlesmelere de müdahaJe etmemesi gerekir. ÖZALO ayn bir konu, toplusözleşmelere biz işveren olarak müdahale ettiğimiz yok, ama bir kamu işveren sendikası var. Gayet tabii, işçi sendikasıyla karşı karşıya gelir, pazarlık yapar; o doğru. Belli yüzdenin üzerine çıkmak yasak değil. Söyleyebilirsiniz. Sonra oturur konuşulur, o yüzdenin üzerine çıkan bazı haller de vardır. Simavi'nin yazısında hükümetin gazeteleri zarara sokmak değil, batırmak istediği belirtiliyor. Doğru mudur? ÖZALYanlış düşünüyorsunuz, eğer gazeteleri batırmak niyetimiz olsa, başka şeyler yaparız, yani gümrüğü arttırırım. Sanayiyi koruma şeyi vardır. Ortak Pazar'da da eğer özel bir anlaşma yoksa, sıfır olmaması lazım. Ama bir ortak gümrük tarifesi var. Mesela Ortak Pazar bize diyor ki sıfır tatbik edemezsiniz. Biz bunu bile sıfır yapmışız. ANAP ll Kongresi'nde 'Ben kâğıda zam yapmayı bilirim' dediniz. Ayrıca Devlet Bakanı Kitapçı da kâğıda yüzde 3035 zammın kaçınılmaz olduğunu söyledi. Uzun süredir beklenen zammı, gazete zammından sonra niye yaptınız? ÖZALHep âdet olmuş, hep bizi suçluyorlar, diyorlar ki siz yapın, ondan sonra biz yapalım. Ben de dedim ki, bu sefer siz yapın, ben ondan sonra yapacağım. Ve aslında eğer gelip konuşsalardı beraber yapardık, makul olanı da oydu. Aslında olmadı, biz de ondan sonra yaptık, yaptlacaktı zaten onu biliyorlardı, niye herkes hemen hükümete suç buluyor. Tabii yazacaksınız, diyeceksiniz ki hükümet yaptı; biz de yaptık. Gayet basit bir izah tarzı. Şimdi tahmin ediyorum bir elli lira daha zam yapacaksınız, ben yapmayacağım, SEKA ihtiyan varsa yapar, onu söyledim, ama yapmayacağını da biliyorum. Kâğıda zam yapıldığı zaman, çift fiyat ortadan kalkıyor, sonra tekrar oluşuyor, yeniden zam yapılıyor, bu halka nerede duracak? ÖZALOnu SEKA kendisi ayarlayacak, demirde de böyle olmuştur, biz dikkat ederseniz ne Sümerbank ne de demir ayarlamasına karıştık. Bir tek SEKA, o da gazetelerden dolayıdır. Bir yanlışlık yapılmasın. Ama bundan sonra diyorum ki SEKA kendisi ayarlayacak. Daha önce yaptığınız konusmalarda 'gerçek muhalefeti basının yaptığım' söylemiştiniz. Acaba bu sözlerinizle basının eleşlirilerinin size kasıllı olarak mı yapıldığını düşünüyorsunuz? ÖZALBen sadece bu sözu muhalefet hakikaten Mecliste ciddi bir muhalefet yapmıyor, onun için söyledim. Bu doğrudur, bu sizin yayımlarınızdan da anlaşılıyor. Bizim tahminımiz daha evvel 1980 öncesi döneminı hatırlayarak, ciddi muhalefet yapacaklannı sanıyorduk, ama o inancımız tahakkuk etmedi. Dünkü de muhaJefet değildi. Gördüğümüz kadarıyla muhalefete yol gösteren basın oluyor. Dikkat ediyorum, basında bir şey çıkıyor, ertesi gün sözlü soru halinde TBMM'ye geliyor. Ondan da gocunmuyorum, onu da söyleyeyim. Gazete sahiplerinin köşe yazarlannı baskı altında bulundurduğunu soylediniz. Kose yazaıian böyle bir baskının olmadığım ifade ediyorlar. Ne diyorsunuz? ÖZALBaskı altında yazı yazmışlarsa söyleyeceklerini, itiraf edeceklerini sanmıyorum, ama benim bildiğim hadiseler var, söyleraek de istemiyorum." Bu arada, Başbakan Turgut Özal, gazetecilerin sürekli "basınla ilgili soru sormasından" yakınarak, başka soruların da sorulmasını istedi. Türkiye'de bugünkü tablo şöyledir. Geçim sıkıntısı her saat artmakta, A N A P içinde liberalmuhafazakâr tartışması gittikçe büyümekte. hatta bakan, Bakanlar Kurulu'na kadar gitmekte, aynca basınla hükümet arasında ciddi tartışma çıkmaktadır. Basının sürekli hayali tablo çizdiğini öne sürdüğünüze göre siz Türkiye'nin bugünkü tablosunu nasıl çiziyorsunuz? ÖZALŞimdi bu tabloya bir bu tarafından bakış var, prizmaya bakarken, bazı insanlar bir tarafından bakar, biz her tarafından bakmaya çalışıyoruz. Bakın tekrar tekrar söylüyorum. Basınla hiçbir şahsi meselem yoktur. Basın hürriyetinin yarunda olmak demek demokrasinin yanında olmak demektir. Güç odaklarının karşısında olduğumu söyledim. Bunda ısrarlıyım. Hiç kimse bu memlekette seçilmiş kimselerin üzerine çıkamaz. Yani bir milli egemenlik kavramı varsa, bize bir emanet verilmişse biz bunun icabını yerine getiririz. Ama biri çıkar silah zoruyla ya da başka zorla cebren buranın patronuyum, derse biz onun karşısında oluruz. Eıtflasyon 'geçici' dediniz. Ne zaman düşecektir? ÖZALArtık onu geçici de dim, o kadar kabul edin. Aralık sonunda, bu sene sonunda daha aşağı ineceğini göreceksiniz. Daha önceki açıklamanızda siz de biriki ay demiştiniz. ÖZALEfendim düşme derken şunu söylemek istiyorum, diyelim ki yüzde 60'larda belli bir aydan sonra bu rakamlarda azalma görülecektir demek istedim, yavaş yavaş inecektir, biraz sabırlı olun. lsteğe göre yazı yazanı açıklar mısınız? ÖZALBenden siz hepiniz daha iyi bilirsiniz. Ben niye söyleyeyim, Allah AUah. Bütün yazar arkadaşlar, sizi bu ismi açıklamaya davet ediyorlar. ÖZALBen onu söyleyemem, şudur diye, ama birçok misalleri kendim biliyorum, siz de araştınrsanız bulursunuz. Bu pazara zam yapıyormuşsunuz diye duydum, gazeteler elli lira zam yapacakmış, bir sefer de ben haber vereyim. Yazariann baskı allında yazı yazdığını soylediniz. Açıklar mısınız? ÖZALBen tanınmış köşe yazarlanna sordum, patron istediği takdirde aksine hareket eden azdır dedi, bu konuda açıklama yapamam. Dünkü konuşmanızda 1992'de makul seviyeye gelecek dediniz. ÖZALMakul seviye dediğim, yüzde 20'nin altıdır, onu da söyledim. 1992'de yüzde 20'nin altına inecek inşallah. Biraz önce 'her isteyen istediğini yazıyor' dediniz. Daha önce de 'yazarlar baskı altında ber istediğini yazamıyor" dediniz, bunun ikisini nasıl yanyana getireceğiz? ÖZALHer isteyen istediğini yazıyor tabii, doğrudur, istenileni de yazıyor. Böyle söylersem daha doğru olur. KONUTTA KONUŞTU Özal bu kez Köşk çıkışında değil, Başbakanlık Konutu'nda basınla konuştu ve "Basınla arasını düzeltrnek istiyor diyenler olabilir. Aslında benim aram kötü değil" dedi. (Fotoğraf: Rıza Ezer) Ozal basına dava yağdırdı ANKARA (Cumhuriyel Bürosu) Başbakan Turgut Özal, bir gazete sahibi ile üç gazete, bir derginin yazar ve yöneticileri hakkında "kendisine hakaret edildiğini" öne sürerek ceza davaları açılması için cumhuriyet savcılıklarma başvurdu. Ankara ve lstanbul Cumhuriyet Savcılıklarına yapılan başvuruda Hürriyet Gazetesi sahibi Erol Simavi başta olmak üzere; Hürriyet, Cumhuriyet, Günaydın gazeteleri ile haftalık Tempo Dergisi'nden aralannda gazetemiz yazan Cüneyt Arcayürek ve Yazı İşleri Müdürümüz Okay Gönensin'in de bulunduğu 7 gazeteci hakkında soruşturma açılmasını istedi. duyurulmak istenmiş ve böylelikle okuyucu kitlesi üzerinde şahsımın kuçültülmesi gayesi güdülduğü anlaşılmıştır" dedi. Bazı gazeteler, zaman zaman sizin lehinize yazı yazdı, siz de etkili mi oluyordunuz? ÖZALBen nasıl etkili olurum, etkili olsam aleyhime yazı yazılır mı, besleme basın olan ülkelerde oluyor bu, benim bakımımdan yok böyle bir şey. Ama Türkiye'de basın hürriyeti vardır, bunun aksini soyleyenin alnını kanşlanm, bunun ispatı da Sayın Simavi'nin yazısıdır. Tempo'ya dava nde yayımlanan "İcraatın Içine" ve "Yak Anam Yak" başlıklı ya özal, ayrıca Erol Simavi'nin sahibi bulunduğu Tempo Dergisi' GUNEYT ARCAYUREK yazıyor (Baştarafı 1. Sayfada) zılarda kendisine hakaret edildiğini ileri sürerek, yazar Engin Ardıç ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yetkin İşcen hakiannda soruşturma açılmasını istedi. Başbakan Özal'ın eşi Semra Özal da yine Tempo Dergisi'nde Engin Ardıç imzasıyla yayımlanan "Yak Anam Yak" başlıklı yazı nedeniyle kendisine yayın yoluyla hakaret edildiğini ileri sürerek ayn bir şikâyet dilekçesi verdi. Başbakan Turgut Özal aynca Edirne'de İbrahim Serkök, Malatya'da Nevzat Aksüt ve Abdullah Kaya, Viranşehir'de Abdülkadir Odabaşı, Horasan'da Şerafettin Aydemir, Gaziosmanpaşa'da Namık Bostancı haklarında da kendisine hakaret ettiklerini ileri sürerek cumhuriyet savcılıklarına şikâyet dilekçesi verdi. mediği sevecen davranışlarla basın koridorunda. El sıkışıyoruz. Uğur Mumcu geliyor, gazetecilerden bir grup, başlayan söyleşiyi izlemeye başlıyor. Mehmet Yazar bir haberle giriyor konuşmaya: "Medeni Kanun'da hükümetin basınla ilgili yapmayı düşündüğü önemli değişiklıği içeren yasa tasarısının yarın bugün Meclis Genel Kurulu'nda görüşüleceğini" söytüyor. Hükümet tasarısı basına, "getirilmek istenilen sansürün son belgesi" diye nitelenmiş. Hemen her cevre tasarıya karşı. Savcılar, herhangi bir gazetede diledıkleri yayını "başlamadan önce durçjurabilme" yetkisini alacaklar. Özal'ın "olmazı olur" yapmaya yönelen, hele son seçimden sonra basına karşı açtığı savaşımın yasal bölümü bu davranış. Mehmet Yazar, elbet bu tepkileri biliyor, bu tepkilerden esirilenerek hükümet içinde yapılan görüşmelerin vardığı sonucu özetliyor: "Başbakan, bu tasarının yumuşatılmasına razı olmuştu. Adalet Bakanı'na da emir vermişti. İsviçre Medeni Kanunu'ndaki basına yönelik yumuşak hükümlere gidilmesini istemişti." Bizlerde bir duraksama gözetiyor olmalı Yazar, yumuşak ses tonuyla, "Ama, 'son olaylardan sonra' ne düşünüyor, bu kararında kalacak mı, bilemiyorum" diyor. Kısacası Devtet Bakanı; Erol Simavi'nin yaası ile öteki kimi gelişmelerin Başbakan üzerinde ne gibi etkiler yaptığım bilemediğini söylemek istiyor. "Son olaylardan" sonra Özal, yasayı yumuşatma isteğinden vaz mı geçecek, yoksa kırk satır mı kırk katır mı diyecek, belli değil. Bir devlet bakanı, başbakanın hangi uçta karara varacağını bilemediğini açıkça dokunduruyor. Mumcu, "yumuşatma eğiliminin" ANAP grubuna yansıtılıp yansıtılmadığını soruyor. Yazar, "Hayır, henüz değil" yanıtını veriyor. Kısacası, Medeni Kanun'la gelecek basına sansür sorunu, çarşamba günü akşam üzerine doğru askıda. İlgili devlet bakanının dahi bir yargıya varamadığı ortamda, her şey Özal'ın son olaylarla basına duyduğu tepkinin şiddetine bağlı. Ardından Muzır Yasası, kaçakçılara verilen 150 bin liralık para cezalarıyla basına reva görülen 50100 milyonluk cezalar, ahlaksızlığı meslek edinenlere pasaport verilirken siyasal suçlu görülenlerin bu haktan yoksun bırakılmasındaki tezatlar söyleşiye konu oluyor. rasinin temel haklarında, örneğin basın özgürlüğü kurallarında alacağımız mesafe, Başbakan Özal'ın duyacağı clumlu olumsuz tepkiye bağlı. Bir bakanın içtenlikle söyledikleri bu yargının son örneği. Demek ki, bir gazete sahibinin yayımladığı yazıdan, basının bilinen kurallar içinde doğruluğu ya da yanlışlığı kanıtlanabilecek bir haberinden sonra Özal'ın duyacağı öfke; demokrasiyle yönetildtğıne inanmak istediğimiz Türkiye'de, bir başbakana temel hak ve özgürlüklerin dışına taşmaya hak verdirecek nitelikte. Daha doğrusu temel haklar. başbakanın o günkü, o sıradaki tansiyonuyla şöyle ya da böyle bir sonuca bağlanabilir kıvamda. Dün günlerden perşembe. Başbakan Özal, Cumhurbaşkanı ile "haftalık mutad görüşmesini" yaptıktan sonra, "mutadın dışına çıkarak" Çankaya kapısının önünde konuşmuyor, konutta basın toplantısı düzenliyor. Her perşembenin dışında dünkü perşembeye önem verdiğini göstermek istiyor. Başbakanlık muhabirlerinin dışında kalburüstü gazetecıler konuta gidiyorlar. Dönüşlerinde Özal'ı izledikçe hayretler içinde kaldıklarını saklamıyorlar. Geçmişte yadırganmayan üslubunu bırakıp birden sertleşen Özal gifmiş, yerine bir tarıhteki yumuşak, hatta tonton Başbakan gelmiş, izlenimleri böyle. Basınla hiçbir sorunu yokmuş Özal'ın. Herkes dilediğini yazarmış, burası özgür bir ülke. Basınla sorunu yok, ama "çeşitli zamanlarda zikretmiş, bazı güç odaklarından" yakınıcı. Kim bu odak noktalan, söylemiyor. Belki basın değil, başka bir çevre ya da çevreler. Kırk dakika "değişen bir Özal" dinliyor basın. Şaşırmalarına neden olacak bir kaygı, bir kuşku yüreklerinde. Cumhurbaşkanı ile konuştuktan sonra basınla sorunu oimadığını söyleyen Özal'daki bu değişiklik, "uzun vadeli bir yatırım" mı acaba?.. Yoksa, olayları demokratik hakların akışı içinde değerlendirmeyi yine birden kesecek mi? Basındaki islevini Başbakanlığın kapısına taşıyan kimi "uzman danışmanların" ateşe benzin atmasını kışkırtan önerilerinden etkilenmeye bir süre sonra yine başlayacak mı? Kim bilebilir?.. Kişilerle yoğrulan bizdeki demokraside dün dündür, bugün ise bugün! Nitekim kuşkular haklı çıkıyor. Akşam üzeri gelen haber Özal'ın basına dava yağdırdığını bıldiriyor. Yani Özal'da değişen bir şey yok. Hürriyet'e dava Başbakan Özal, 19 nisan salı günü Hürriyet gazetesinde Erol Simavi imzasıyla yayımlanan "Sayın Başbakan . . . " başlıklı yazıda kendisine hakaret edildiğini ileri sürdü. Özal, Hürriyet Gazetesi aleyhine soruşturma açılması için iki ayn dilekçe verdi. Dilekçelerin birinde Erol Simavi'nin Özal'ın "vakar ve şohretine hakaret ettiği" belirtildi. Başbakan Özal imzalı ikinci dilekçede ise aynı yazının bazı bölümlerinde "hükümetin manevi sahsiyetine hakaret edici cümlekr bulunduğu" ileri sürüldü. Şikayet dılekçeleri Ankara Basın Savcıları Hayri Kayhan ve Türkler lçelli tarafından incelenerek Istanbul'a gönderildi. Cumhuriyet muhabirinin edindiği bilgiye göre, Hürriyet gazetesi ve Erol Simavi haklarında TCK'nın 159 ve 480. maddeleri açısından soruşturma yapılacağı öğTenildi. Özal'ın şikâyet dilekçelerinin incelenerek "gerekli göriildügü takdirde" davaların tstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılacağı bildirildi.a Özal'ın başvuru dilekçelerinde Erol Simavi ile Yazı İşleri Müdürü Fikret Ercan haklarında soruşturma yapılması isteniyor. ANKARA'dan YALÇIN DOĞAN Başbakan üç büyük gazeteye ve bir dergiye arka arkaya 7 davayı sıralıyor. Hürriyet'e, Cumhuriyet'e, Günaydın'a ve Tempo dergisine (Hürriyet yayını) davaları açmakta hiçbir sakınca görmüyor. Evren'e verdiği söz açısından, basın karşısındaki durumu açısından, basınla ilişkileri açısından, basınla yumuşama politikasına yönelme doğrultusunda verdiği karar açısından hiçbir sakınca görmüyor. "Basınla yumuşama isteği" Özal'ın Evren'le yaptığı görüşme sırasmda Cumhurbaşkanı'nın "tavsiyesi" olarak gündemin ilk sırasmda yer alıyor. Dünkü görüşme sırasmda Evren konuyu Başbakan'a şu sözlerle açıyor: "Basını demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olarak görüyorum ben. Demokrasilerde, siz de biliyorsunuz ki bu böyledir. Ama, son zamanlarda ortaya çıkan tırmanma ve gerilim, herkes gibi beni de huzursuz etti. Oysa, demokratik sistem basınla iç içe yaşayarak güçlenir. Basınla iktidar arasındaki ilişkilerin karşılıklı sevgi ve saygıyla yürütülmesi gerektiği inancındayım. Dolayısıyla, gerginlik yaratacak tutum ve davranışlardan kaçınmak gerektiği düşüncesindeyim". Evren'in bu sözleri kendisinin basına verdiği önemden kaynaklanıyor. Arkasında bir başka amaç yok. Özal da Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerini onaylıyor ve "tırmanmanın geçici olduğunu" vurguluyor. Daha sonra basın toplantısında söylediği gibi, "basınla kendisi arasında herhangi bir mesele olmadığım" belirterek "mesele bazı guç odakları meselesidir" karşılığını veriyor. Ancak, Evren konuyu sürdürüyor: "Sizinle bir kere konuşmuştuk... Şu kâğıt fiyatları meselesini... Kâğıt fiyatları gerçekten çok (Baştarafı 1. Sayfada) Cumhuriyet'e dava Başbakan Özal, gazetemiz yazarlanndan Cüneyt Arcayürek ve Yazı İşleri Müdürümüz Okay Gönensin haklarında da savcılığa şikâyette bulunarak soruşturma açılmasını istedi. Başbakan, İstaııbul Cumuhriyet Savcılığı'na yaptığı ba^vuıuda, 18 nisan pazartesi günü Cüneyt Arcayürek 'in Demirel'in Bursa gezi izleminlerini aktardığı "Çözüm Yollan" başlıklı yazısında "adından söz etmemekle birlikte Özal'ın ABD'de bir çiftlik satın aldığımn yazıldığım" öne sürerek Arcayürek ve Gönensin haklarında soruşturma yapılmasını istedi. Edinilen bilgjlere göre, soruşturma TCK'nın "hakaret ve sövme cürıimleri" faslında yer alan 480. maddesine göre yapılacak. yüksek ve buna karşı bir formül bulunması gerektiğini bir ara konuşmuşttık. Şimdi nedir o konuda durum?.. Siz ne yapmayı düşünüyorsunuz?" Özal'ın yanıtı yine basın toplantısında yaptığı açıklama. Yani, "belli kitaplarda, kültür yayınlarında hükümetin bir fon kuracağını" bildiriyor. EvrenÖzal arasındaki dünkü görüşmenin önemli bir bölümünü "basın" oluşturuyor. Sanırız, Evren'den gelen "yumuşama isteğinin" de etkisiyle Özal dün sabah saatlerinde basın karşısında "Tontonun Dönüşünü" sahneye koyuyor. Basın toplantısında sorular karşısında zaman zaman çelişkiye düşüyor. Örneğin, bir yandan "basın her istediğini yazar, basın hürdür" diyor. Bir yandan da "basında patronlar yazarları baskı altında tutuyor" yargısına varıyor. Hem bu çelişkı, hem de basında çalışanlarla ilgili 212 sayılı yasa kendisine anımsatılıyor. 212 sayılı yasada basında çalışanlar "düşünce özgürlüğüne ve gazetenin yön değiştirmesine karşı korunuyor". Bu ilke ve çelişki, bir soruyia kendisine anımsatılınca. yeniden "güç odaklarına" dönüyor. Sanırız, Özal bir yandan "basında çalışanlara yumuşama" çabasına girerken, öte yandan da ; "basını kend içinde bölmek" stratejisi uyguluyor. Şöyle bir bellekler tazelenirse, bu tavır daha net anlaşılıyor. "Muhabirler cahil, söylediklerimi anlamıyorlar" sozünden yola çıkıyor Özal birkaç yıl önce. Sonra bazı yazarlara dönüyor ve "sol amigolar.. enişte amigolar.. muhalif amigolar" dönemine giriliyor. Son olarak da "patronlar güç odaklarıdır, patronlar yazarları baskı altında tutuyor" senaryosu... Televizyonun karşısında, dolayısıyla basın toplantısında Özal'ın çok sevdiği birdeyifnle "karşınızda bir senaryo": Basınla sanki al gülüm ver gülüm... Biraz gülücük, biraz hoşgörü, biraz yumuşak ifadeler, biraz tebessüm... İlk anda sanırsınız ki, "Aaaa 'Tonton' dönüyor"... İşte o zaman yanılırsınız. Şimdi basınla Özal arasında yepyeni bir dönem açılıyor. Hayali senaryo suçlamaları geride kalıyor. Yalan haber eleştirileri geride kalıyor. Basının ülkeyi ve iktidarı dünyaya jurnal etmesi gibi ağır suçlamalar artık geride kalıyor. Tam bunları unutmak isterken, "Mazi kalbimde bir yaradır" şarkısını dilinize dolamaya hazırlanırken aniden yeni dönemin eşiğine geliyorsunuz: "Artık basınla Özal mahkemelik"... Özal sabah, "aram kötü değil, aramda hiçbir mesele yok" dediği basına bir günde yedi davayı patlatıyor. 3 v5^ Yalmzca parnıak kaldırmayın Günaydın'a dava Özal, Arcayurek'ın yazısını 19 nisan tarihli nüshasında adlandırarak aktaran Günaydın Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdüni llhan Göksel hakkında da soruşturma yapılması isteğinde bulundu. Bay bakan Özal, lstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na verdiği şikâyet dilekçesinde "Bu tür asılsız haberltrle ileriye matuf ve ozel bir amaçla ABD'de çiftlik aldığı kamuoyuna Başına buyıuk bir gazetecjını Adı**, Nanıık Kı'mal (Uul Alnlulldlıf Pavı Sok b«2lJ M.S....H IST FAKÜLTENİZDE DAĞIT1CIMIZI ARAYIN BARIŞAOZLEM Prof. Dr. Hüsnii Göksel 1000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Turkocağı Cad. 3941 Cağaloğlulstanbul Kısa soyleşıde bir gerçek, bir kez daha somutlaşıyor Demok