25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ma alışkanlığı, doğal olarak yazma isteğini de birlikte getirdi. Daha öğrencilik yıllarımızdan başlayarak çok sayıda arkadaşımız şür, öykü, roman yazmaya koyuldu. Doğrusu o yılların aydın ve okur gucünden buyuk destek görduk. Çunkü içinden çıkıp geldiğimiz köyden, köylüden söz ediyorduk. Bu konulan daha önceki yazarlardan farklı biçimde yazıyorduk. Daha gerçekçi ve içtenliydik. Elbet acemiliklerimiz, yetersizliklerimiz oluyordu. Ama hoşgörüyle karşılanıyorduk. Çunkü ulkemizin büyük gerçeği köylünün durumu, yaşamı, aydınlar katında çarpıcı bir etki yapıyordu. Bizim halkımızdı bu. Turkiye'nin değişmesini, çağdaşlaşmasını isteyen her aydın insamn içi burkuluyordu. Cumhuriyetin ilk yülarından gelen halka dönuk ilgi ve ortam içinde, biz Köy Enstitülü yazarlar, basın ve yayın çevrelerinde olağanüstü beğeniyle karşılandık. Hemen her dergide yazılanmız, şiirlerimiz yayımlandı. Kitaplarımız üst üste baskılar yaptı. Bazıları yabancı dillere çevrildi. Bol bol övüldük. Bu hava 70'li yıllara kadar sürdü. Gerçi Köy Enstitülerine karşıt eylemler daha 1945'lerde başlamıştı. Gerici çevrelerin ve tutucu iktidarlann, ta o yıllardan beri hedef tahtası olmuştuk. Öğretmenlik yıllanmızda ağır baskılardan geçtik. Köylüyü uyandırmak, bilinçlendinnek, sömüriıden kurtarmak 1950'den sonraki iktıdarların politikası değildi artık. Köy Enstitüleri kapatılmış, eğitim başka bir amaca yönelmişti. Devletin halkçılık politikası rafa kaldırılmıştı. Anayasanın bir maddesinde kalmıştı sadece. Köylere yol yapmak, elektrik bağlamak kalkıruna sanılıyordu. Onun dünya görüşunü değiştirmek, yaşam biçimini yenilemek, kültur düzeyini yükseltmek, sömürüden kurtarmak egemen gücün işine gelmiyordu. Biz bu konulan yazmayı sürdürüyorduk. Köylu insamn dünyasını, zor yaşam koşullarım, hınzırca aldatılmasını, köylünün devletten hakkını alamadığını yazıp ortaya serdik. Yukarda değindiğim gibi yakın yıllara kadar okundu bunlar, ilgi topladı. Bir tarihten sonra kimi aydınlar çevresinde sanatsal eleştiriler almaya başladık. Köy konusunun artık bıkkınlık verdiği, Türkiye'de köyün bittiği, tekdüzeiiğe düştüğumuz falan söylenir oldu. Bunlardan kendimizce uyarılar aldık elbet. Haklı yanlan yok değildi. Bir yazar sürekli kendini yenilemelidir. Kırk yıl önceki gibi yazmak olmaz. Her şey değişiyor, yazın beğenisi de değişecek. Bunları kabul etmek durumundayız. Ama bu tür eleştirilerin bir bolümü de geçerli değil. Türkiye'de köy bitmedi. Bizim ilk yazdığımız yıllarda köylü nüfus, on üç milyondu, bugün yirmi beş milyon. Kentlere göçüp gecekondulara yerleşen on milyondan fazla insan da kentli değil henüz. Yaşam biçimleri, dünya görüşleri ve davranışları ne kadar değişti bu insanların? Öbür yandan yapay bir ayınmla köy romanıkent romanı ikiliğine bizler ta baştan beri karşı çıktık. Bir roman değerlendirmesi olarak yanlıştır bu. Roman insanı anlatır, nerede insan varsa onun romanı yazılır. Romancı hangi insana ilgi duyuyorsa, hangi çevreyi iyi tanıyorsa onu yazar. Son yıllarda okurlarımız azaldı, evet. 1940'h yıllardan bu yana şöyle bir bakınca, uygulanagelen eğitim politikası nasıl bir okur kitlesi yetiştirdi? Köylü, işçi, çalışan insan, kaç kişinin umurunda artık? Bugün okullarda nasıl bir yazın eğitimi yeğleniyor? Dünyaya açılan en başanlı yazarlarımız bile okul kitaplanna giremiyor. Televizyonlarda, radyolarda adlan geçmiyor. Hele son yıllarda kitap tehlikeli bir araç oldu. Adı solcuya çıkmış, kitapları toplatılıp mahkemelere verilmiş bir yazarı kim okumaya cesaret edebilir? Üstelik kitaplar ateş pahası. 1950'lerde iki liraya satılan bir roman şimdilerde üç bin lira. Artık yayımlanamıyor, satılamıyor. Bunun da ötesinde köylü olsun kentli olsun kuçük insamn sorunları, onun yazını artık kimseyi ilgilendirmiyor. Kendini kurtarıcı, köşe döndürücü bireyci eğitim politikası toplumcu yazını çok gerilere itti. Her yandan kuşatıldı toplumcu yazar. Ortadan silinmeye çalışılıyor. 16 NİSAN 1988 Köy Enstküleri \ e Y azm Köy Enstitülerinde ısrarlı verilmeye çalışılan okuma alışkanlığı, doğal olarak yazma isteğini de birlikte getirdi. Daha öğrencilik yıllarımızdan başlayarak çok sayıda arkadaşımız şür, öykü, roman yazmaya koyuldu. Doğrusu o yılların aydın ve okur gücünden büyük destek gördük. Çünkü içinden çıkıp geldiğimiz köyden, köylüden söz ediyorduk. TALİP APAYDIN Köy Enstitüleri, ulkemizin tabanı ve büyük çogunluğu olan köylüyü kendi gücüyle kalkındırmak, yoksulluktan, karanlıktan kurtarmak için açılmıştı. Cumhuriyetin kuruluş yıllanndaki halkçı devlet politikası'nın gereğiydi bu. İmparatorluğun son uç yüz yılında Türk köylüsü fena halde ezilıniş, sömürülmüş, nerden baksanız çağdışı bir yaşam içinde bırakılmıştı. O yıllarda nüfusun yü2de seksenini oluşturan köylü, dünyanın en geri kalmış halklanndan farksızdı. Yoksuldu, okuma yazraa bilmiyordu, en basit sağlık koşullanndan yoksundu. Üretimi, tüketimi yok denecek kadar yetersizdi. Kafası yanlış inançlarla doldurulmuştu. Yüzyıllardır güdülen, sömürulen bir yığın görünüraünde idi. Bu yığını Çağdaş Cumhuriyet yurttaşlan haline getirmek Devlet için bir zorunluktu. Kendine bırakırsan değişeceği yoktu. Devletten hiçbir şey beklememek, yukardan ne buyrulursa yerine getirmek köylünün eski bir alışkanlığı idi. Yüzyıllardır böyle koşullandınlmıştı. "Başırnızdakiler bilir, onlar ne derse doğrudur" tutumu halkın ihklerine işlemişti. Böyle bir halk, padişahın ideal kulları olsa bile Cumhuriyet yurttaşı değildi. Yeni Devletin yöneticileri bundan tedirgindiler. Başta Ataturk, ilk sıralardaki yöneticiler birçok söylevlerinde bu gerçeği dile getirirler; "Cumhuriyet yurttaşından", "yeni insan"dan söz ederler. Uzun deneylerden ve tartışmalardan sonra 17 Nisan 194O'ta açılan Köy Enstitüleri, köylünün kendi gücüyle, kendi yaşam koşullarına uygun bir eğitim biçimiyle, kendi içinden uyanmasını, değişmesini amaçlar ve coşkulu bir çalışma başlatılır. En başta eğitime önem verilir. Köylü çocuklan kırsal bölgelerde, doğa koşullanru değiştirecek üretici bir eğitimle kafalannı, gönüllerini ve ellerini işleterek yeni bir aydın tipi yaratmaya özendirilir. Onlar ilerde gittikleri köylerde aynı çahşmayı sürdürecek, koylulerini uyandıracak, geri kalmışlığın tuzaklannı bir bir kıracak ve köylüyü Cumhuriyet yurttaşı katına ulaştıracaklardır. Devlet arkalanndadır. "Köy Enstitüleri, Cumhuriyetin en sevgili kurumlan" kabul edilmektedir. 1945'lere kadar böylesine önem verildi Köy Enstitülerine. Bugun şöyle bir bakınca çağdaş aydmın, hatta sıradan insamn niteliği nedir? Önce bilimsel düşünce yapısını benimsemek. Demokrat olmak, çalışkan ve üretken olmak. Yaşam sevinci duymak, bunu başkalanna da duyurmak. Belli bir düzeyde sanatsal beğeniyle donanmak. Doğru, gerçek, iyi ve güzel olanı seçebilmek... Köy Enstitülerinde sanat ve yazın eğitimine bunun için ayrı bir önem verildi. Sürekli okumamız yazmamız, okuduklarımız ustünde düşünüp tartışmamız istendi. Okuma alışkanlığı edinmek, yazınsal ürünleri kovuşturmak insamn kendini yenilemesi için çok gerekli. Türk toplumu durağanlıktan ancak bu yolla kurtulabilir. Ders kitaplanyla yetinmek, okul bitince okumayı bırakmak, ergeç bir yerde kalmayı getirir. Okuma beğenisi (zevki) kazanmak çok önemlidir. Okullarda en başta bu alışkanlık verilmelidir. Insan sürekli okuyarak kendini yenileyebilir, eğitimini sürdürebilir. PENCERE Okuldayken tarihten bir türlü tat alamazdım. Ezbercilik üzerineydi derster, anlamsızdı, yavandı, hamallıktı. Bir sürü savaş, ayaklanma, bir sürü kral, sultan, bir sürü ıvır zıvırı belleğimize kazımak için çabalardık. Peki, neydi bütün bunların anlamı? İnsanlığın geçmişi ne idüğü belirsizcatışmalardan, itişip kakışmalardan mı oluşuyordu? Evrende süregelen olayların yasalarını çözmeye çalışıyordu bilim; fizik, kimya, yerbilim, gökbilimde böyleydi de, tarihe gelince işler neden arapsaçına dönüşüyordu? İnsanlığın geçmişinde yaşanan olayların yasaları öteki bilimlerdeki gibi neden araştırılmıyordu? Okul bitti; soru boşlukta sallanıyor, kafama saplanıyordu. Sonradan öğrendim: Meger bu soruya yanıt verebilecek bütün kitaplar Türkiye'de yasak edilmiş, tarihi öteki bilimler gibi yasalara bağlamaya çalışan bilimsel akımlar 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında yoğunlaşmış; ama biz pencerelerimizi kapatmışız. Toplumsal sınıf kavramını öğrenmeden tarih okumak, budalalık idmanı yapmak gibidir. Bugün bile öğrencilerimizin akıllarını karıştırmak ve kısırlaştırmak için tarih okutuyoruz, cezasını da görüyoruz. * 12 Eylül 1980'de Türkiye'de bir askeri darbe yapıldı. O gün komuta kademesinde bulunanlar siyasal arenaya itildiler. Bu darbeden sonra siyasal yetkiyle donatılan paşaların içinde kaçının tarihsel bilinci vardı? Denebilir ki: Canım, ülke iç savaşa sürüklenirken müdahale zorunluydu. Bunun tarihsel bilinçle ne ilgisi var? Var, var... Toplumlar dalgalanmaya ve halklar devingenleşmeye başlayınca, kimileri kendilerini ister istemez tarihsel olayların içinde buluverirler. Eğer bu kişilerde bilinç yoksa, birer araca dönüşebilirler; insan ömrü çok kısa olduğundan yaptıklarının anlamını ilerde yazılacak tarih kitaplarında okuyacak kadar da yaşayamazlar. Mustafa Kemal ne yaptığını bıliyordu, tarihsel bilinci pırıl pırıldı. Ya Cevdet Sunay?.. * Fransız Devrimi 1789'da patladı; yüz yıl boyunca gelgıtlerle sürdü. Cumhuriyet, imparatorluk, krallık ve devrimle karşı devrım salıncağında kuşaklar dalgalandılar. Ama tarihsel olayın ilk beş yılı alabildiğine sıcak ve yoğun yaşanmıştır. 1789 insan Hakları Bildirisi yayımlandı; 1793 Anayasası'yla devrim doruğuna çıktı. Bu anayasa cumhuriyetçi, demokratik ve sosyal içeriğıyle Jakobenizmin ürünüdür; ama hemen ardından tepkisi de gündeme gırmiştir; 1795te yeni bir anayasa hazırlandı, demokratik haklar kısıldı, yürütme gücü de "beş direktör"e verildi. Bu dönemin adı Direktuvar'dır; artık burjuvazi siyasal erki emekçi halkla paylaşmak istemiyordu. bir yandan feodal güçlere karşı önlemler almak, öte yandan halktan gelen baskılan önlemek için güçlü ve merkezıyetçi bir devlete gereksınme vardı. Direktuvar dönemi, Fransa tarihınde sermaye bırikiminin hızlandığı süreçtir. Bu sürede fiyatlar 230 misli, ücretler 63 misli artmıştır; kâğıt paranın değeri alabildiğine düşmüş, hükümet aşırı borçlanmaya yönelmiş, önceki dönemde millileştirilen mallar açık arttırma yapılmadan satılmış, burjuva sınıfının palazlanması sağlanmıştır. • Biraz zaman geçsin, 27 Mayıs Anayasası'nı yıkıp 82 Anayasası'nı getiren beş kişilik "Milli Güvenlik Konseyi" üyeleri ne iş yaptıklarını anlayıp diyecekler kı: Yahu, biz kıme ve neye hizmet etmişiz? Ama şimdiden kime ve neye hizmet ettiklerini biliyorlarsa, bu daha da kötü... Beş Direktör... İşin rengi değişir!.. Biz Koy Enstitülü yazarlar önce köylüyü yazdık. Sonra kentlere geldik, bir ölçüde kentleri de yazdık. Yazar en çok kendi çevresinden, tanık olduğu olaylardan etkilenir ve onları yazar. BizJer sadece köyü yazalım diye bir önyargı içinde değiliz. Her çevredeki, her konumdaki insan yazılır. Bireyin romanı Ja yazılır, hatta bireyci de olunur. Ayıplanacak bir yanı yok bunun. Ama köylü bitti, koy artık yazılmasm deyince işin rengi değişir. Kaç kez söylendi, yinelenmesinde yarar var. Çağımız demokrasileri büyük çoğunluğun, yani sıradan insamn belirlediği bir yönetimdir. O insan çok önemlidir. Yazarlar, okurlar dikkatlerini o insandan ayırmamalıdır. Çünkü aydınların yaşamı ve mutluluğu da o insamn düzeyine bağlıdır. Bu gerçek gözden kaçırılırsa demokrasi asıl rayına oturamaz. Koylü, işçi, gecekondulu sıradan insan ve onların sorunlan, yaşam savaşları roman konusu olmalıdır. Enine boyuna yazılmalıdır. Çok gereklidir bu. Başan nedeni: Okuma alışkanlığı Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin sonraki yıllarda çok büyük baskılara karşın başanlı olmaları, diri kalmaları büyük ölçüde okuma aJışkanlıklarıyla açıklanabilir. Bugün yaşayan hangi Köy Enstitülünün evine gitseniz kuçümsenmeyecek bir kitaphkla karşılaşırsınız. Günlük basını, sanat ve düşün dergilerini kovuştururlar, kitapları, yazınalan tartışırlar. Nice üniversiteler bitirmiş ama diploma alınca okumayı bırakmış insanlarımızdan daha aydın birer kişilik çizerler. Orana vurulursa bu yadsınamayacak bir gerçektir. Köy Enstitülerinde ısrarla verilmeye çalışılan oku EVET/HAyiR OKT4Y AKBAL "Daha solda bir kültüre sahip birisi maceracı değilse gerçekten de o kültürü hazmetmişse SHP'nin daha sola gidemeyeceğini bilir. Onu daha sola çekmenin anlamı da yoktur, yararı da yoktur." SHP İzmır Milletvekıli Kemal Anadol, SHP'yi sosyal demokrat çizgıden daha sola çekmeyı düşünenlere en güzel yanıtı vermiş... SHP'nin yeri, kimliği bellidır. SHP, son olağanüstü kurultayında benimsediği programa sahip çıkacak, o programı uygulamaya çalışacaktır. Bu demek değildır kı SHP'nin solunda başka siyasal örgüt kunjlmasın... Meydan açıktır, anayasanın elverdiğı ölçüde toplumcu partilerin kurulmasına olanak vardır. Günün birinde 82 Anayasası'nda gereken değişiklikler de yapılacak, en az NATO ülkelerindeki kadar sosyalist hatta komünist egilimli partiler de oluşturulabilecektir. Anadol, Nokta'ya verdiği konuşmada, SHP'nin çizgisini şöyle belirlemiş: "Biz planlı devletçılikten vazgeçmeyiz. Türkiye kapitalıstleşme aşamasını tamamlayabılmış değil. Dıs sömürgemız falan da yok. Sermaye bırıkımı sağlayabılmek için Ozal, cumhuriyetin hiçbir döneminde görülmedıği kadar iç sömürü yapıyor." Anadol, parti içindeki hizipleşmeler konusunda da çok açık, çok içten konuşuyor: "Alman Sosyal Demokrat Partisi'nde Schmidt'çi, Brandt'çı falan diye ayrımlar yoktur. Partinin sağ, sol, orta kanadı vardır. Almanya'da sağ kanat sol kanadı partiye sızmaya çalışan gizli bir örgüt gibi görmez. Sol kanat da sağ kanadı sermayenin parti içindeki Truva atı gibi nitelendirmez." Bugünlerde SHP, yurdun dört bir yanında ilçe kongrelerini yapıyor. Mayıs içinde de il kongrelerine sıra gelecek. haziran sonunda da kurultay... Bu kurultayın SHP'yi; programı, ilkeleri çerçevesinde sağlam bir niteliğe kavuşturması beklenir. Anadol'un çok doğru olarak söylediğı gibi partilerin kanatlan vardır, ANAP'ta bile muhafazakâr. liberal, milliyetçi diye tanımlanan kanatların var olduğunu görüyoruz. SHP gibi özgürlükten, demokrasiden, tartışmadan, eleştiriden yana bir siyasal kuruluşta üyelerin birer robot gibi davranmaları beklenemez. En alt kademeden en üst kademeye kadar herkes eleştiriye, tartışmaya açık olmak zorundadır. Bir partinin gücü buradadır. Canlılığındadır. Kimileri 'efendim partiye sızma oluyor; şu mezhepten bu mezhepten, şu kökenden bu kökenden, falan filan anlayıştan insanlar içimize sokulup ön yerlere geçiyor' diye söyleniyorlar! Hatta bu konuda yazılar, konuşmalar bile görüyoruz, okuyoruz. Bir partinin programı vardır, ilkeleri vardır, o partiye üye olan kişi her şeyden önce bu anlayışı, bu çizgiyi benimsemiş sayılır. Kendini, parti çizgisinin çok ılerisinde gören kişinln yeri elbette ki o kuruluşun dışındadır Partinin amacını, ilkelerini benımsedikten sonra kalkıp da daha ileri ya da daha geri birtakım savlarda bulunmak çok yanlış, hatta çok çirkindir. SHP, Türkiye koşullarında sosyal demokrat bir anlayışı temsil ediyor. Parti üyeleri, ancak program kapsamına giren görüşler, istekler, özlemler ileri sürebilirler, ancak bu kapsam içinde eleştiriler, tartışmalar yapabilirler. Hizmet yarışı adı verilen iç çekişmeyi de yine parti programının sınırları içinde verebilirler. Bugün SHP içinde ortaya çıkan bir eğilim var; SHP'yi, yani sosyal demokrat bir programı benimsemiş, toplum karşısında bu programı savunmuş bir partiyi, CHP'nin eski çizgisine çekmek... Sular geriye akmaz; aradan geçen zaman CHP'lileri SHP içinde daha çağdaş, daha bilinçli, daha aydınlık bir niteliğe kavuşturmuştur. SHP'nin başarısı, emegiyle geçimini sağlayan milyonların desteğine bağlıdır. Sayın İnönü'nün parti programının önsözünde dediği gibi "SHP, emeğe dayanan bir kitle partisidir. Amaçladığı özgürlükçü, katılımcı, sosyal adaletçi, üreten ve hakça bölüşen düzeni serbest seçimlerde halktan alacağı oylarla kuracaktır. Program açıklamalarını değerlendirirken, somut çözüm önerileri getirirken bu temel ideolojik nıteliklerimizi daima göz önünde tutmalıyız." SHP ilçe, il kongrelerinde, daha sonra olağan kurultayda bu 'temel ideolojik nitelikler'i hiç kimsenin unutmaması gerekir Parti içindeki kanatların bırbirıyle giriştikleri tartışmalarda, eleştirilerde, hizmet yarışlarında SHP'nin 'emeğe dayanan, emekçiden güç alan' bir parti olduğu gerçeği bir yana itilmemeli, kişisel çekişmeler partinin halkçı, devrimci, uygarlıkçı niteliği dışına taşmamalıdır. OKURLARDAN Kitap yoktuğundan kütüphaneyi açamıyoruz tlçemiz 1946 yılında kurulmuş, 44 köy ve 2 kasabası ile birlikte 35 binin üzerinde nüfusu bulunan bir ilçedir. ilçe hudutlan dahilinde 50'nin üzerinde ilk, orta ve lise ve bu okullarda eğitim ve öğrenim gören 5000 civarmda öğrenci bulunmasına rağmen, bu öğrencilerimizin yararlanabileceği herhangi bir kutüphane bulunmamaktadtr. Gerek okumaya hevesli halkımızın, gerekse bu öğrencilerimizin kültur seviyelerini arttırmak, onlan kahve köşelerinden kurtarmak ve onları yüksek öğrenime daha iyi hazırlayabilmek maksadıyla, ilçemiz merkezinde bir halk kütüphanesi kurulmasına gi/yilmiş, belediyemizce bir salon bu iş için tahsis edilmiş, işçinin demirbaş malzeme ve mefruşatımn çok önemli bir bölumü mahalli imkânlarla satın alınmış olmasına rağmen kitap yokluğu nedeniyle ne yazık ki okuyucu hizmetine açılamamıştır. Bu eksikliği giderebilmek maksadı ile ilçe çapında bir kampanya başlatümtş ise de yapılan yardımlar çok yetersizdir. Dileğimiz; gerek yardımsever halkımızın ve gerekse kurum ve kuruluşlanmızın yapacağı kitap bağışlan ile bu kütüphanenin de halkımızın hizmetine yakın zamanda sunulabilmesidir. Kitap yardtmında bulunmak isteyenler kaymakamlığımız adresine ödemeli olarak gönderebileceklerdir. Para yardımları için ilçemiz T.C. Ziraat Bankası şubesinde 304207 nolu, ilçemiz T.C. Halk Bankası şubesinde ise 41366046 nolu hesaplar açumıstır. Gerek kitap gerekse parasal yardun hususunda ilgilerinizi arz ve rica ederim. S.Saffet Karahisarlt Altmtaş Kaymakamı 1973 yılında telefon almak için muracaat ettik. I986'da telefon verilecek diye gerekli parayı yatırdık. (5915715 telefonlahsisi), 18.11.1987'de Surdısı Telefon Baş Müdurlüğü'ne bir dilekçe ile basvurdum. Olumlu bir yanıt alamadım. Aradan 15 yıl geçtiği halde bizler telefon alamadık ve herhangi bir çalışma da gözlenmiyor konuya ilişkin. Yetkililerden soruyorum: Acaba telefonlarımız ne zaman verilecek? \URETTIS OS'DER GÜMÜŞPALA MAH. HATUS SOKAK NO: 12/2 AVC1LAR Emeğin, Emekçinin Yanında Olmak 15 yılâır telefbn verümiyor Kodak SIOOEF katar! . • neşefi, daha heyecanlı günler yaşamanız için... ^Hayatınıza, canlt. pınl pınl renkler katmanız için... • V,. >imdj. yepyeni bir fotoğraf rnakinesi var. Kodak L SIOOEF ;V'A Kodak SIOOEF hareketli, kıpır kıpır bir makine. Enerji dolu...*her an çekime hazır: Ne metre, ne poz ayarı ister. Elektronik flaşı sayesinde gece/gündüz, her oıtamda fotoğraf çeker... Hem de birbirinden güzel fotoğrafiar! Hele içinde Kodacolor Gold Film varsa... Kodak SIOOEF\ alırken, şık kutusu içinde bakın neler neler olacak: Kodacolor Gold Film, Türkçe kullanma kılavuzu, flaşı için 2 adet Kodak alkalin pil ve özel çantası! Ne dersiniz... hemen bugünden hayatınızı renklendirmeye değmez mi? m 35mm M.5 Kodak 8100EF 1 yıl garantıli Siyah ve dıge' renk p, ?'jsınd? Kodak Oyırtan ResmFin Ofcnpiyat Fotoğraf urflnıeri Kodak renktir DUZELTME İLAN ISPARTA SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN Sağlığa zararlı gıda maddeleri satmaktan sarıklar Isparta ili Pirimehmet Mahallesi 118 Cadde No: 77'de oturur Süleyman oğlu 956 Doğ. DURMUŞ GÜRDAL, Isparta Modern Evler 3103 Sokak No: 31'de mukim. İbrahim oğlu 930 Doğ. SÜLEYMAN SIRR1 POYRAZ ve Ispana ili Yedişehitler Mahallesi 2947 Sokak No: 23'te mukim, Tahir oğ. 1963 Doğ. EROL KESKİNDEMİR hakkında yapılan mahkeme netıcesinde TCK 398, 6474, 2788 sayılı yasa ve TCK 4021 ve 2 fıkraları gereğince mesleksanatı ve ticaretten 3 ay muddetle tatiline, suçun işleniş niteliğine göre 7 gün muddetle ışyerlerinin kapatılmasına, ayrıca yedi gün müddelle kapatılan işyerlerinin yüz bın tirajlı İstanbul ve mahalli gazetelerde yayımlanmasına. İlan olunur. Basın: 17141 BURLA Makına Tıcaretı ve Yahnm Anonım Şırkeü MfldORÖZCİIN MÜZİK YAPIM SUPA BAĞCAM SUNAR DESTE CÜNAYDINo,,, Studyo Deglsim Tonmaıster. SEZER BACCAN IMÇ 6 BlOk 6506 unkapanılst Tel 512 58 Î 2 Müzik Dünyasında 1 Trakya Cam Sanayii A.Ş.'nin 31.12.1987 t^rihli bilançosunun aktif kısmında yer alan 1. DÖNEN VARLIKLAR maddesinin 31.449.618 MTL olan tutar 3. sutunda yer alması yine aktifte yer alan birikmiş amortismanlar tukenme ve itfa payları maddesi tutarı (50.013.562) MTL.'nin parantez içerisinde olarak, 2 Bilançomuzun pasif kısmında yer alan (309.169) MTL geçmiş yıllar zararları sutununda da görulecek şekilde, 3 Gelir Tablorauzun brüt satış hasılatında yer alan yurtici mamul sauşlan 43.123.752 MTL ( + ) değerli olarak, 4 Yine Gelir Tablomuzda III. NET SATIŞ HASITAL1 ( + ) 70.884.124 MTL olarak yayınlanan tutar ( + ) 70.844.124 MTL olarak düzeltilmiştir. Basın: Tashih ÇAGRI Karikatürcüler Derneği Gırgır Limon ve Çarşaf'ın katkılarıyla KARİKATÜR SERGİSİ Suçlu olan çocuklanmız değil 12 Eylül hukukudur ADALET BAKANLIĞI'NDAN MÜNHAL NOTERLİK 1937 yıh gayrisafı geliri 30.649.621 lira 00 kuruş olan ikinci sınıf Edremit Noterliğı, yaş tahdidi sebebiyle 10 Haziran 1988 tarihinde boşalacaktır. 1512 Sayılı Noterlik Kanunu'nun 22'nci ve müteakip maddeleri gereğince ikinci sınıf noterler ile üçuncu sınıf noterler arasından bu noterliğe atanmaya istekli olanların, ilan tarihinden itibaren bir a\ içinde Bakanlığımıza veya bulundukları yerin Cumhurıyet Savcılıklanna başvurmaları lazımdır. Posta ile doğrudan doğruya Bakanlığa gonderilmiş olan dilekçeler, başvurraa süresi içinde Bakanlığa gelmediği takdırde atama ışleminde nazara alınmaz. Keyfiyet, Noterlik Kanunu'nun 22'ncı maddesinin 2'nci fıkrası uyarınca ilan olunur. Basın: 17084 16 Nisan 30 Nisan 88 arasında Karikatürcüler Derneği Galerisi'ndedir Yer: Yerebatan girişi: S. Ahmet Açılış: 16 nisan cumanesi saat: 12.30'da KONTAKTLENS DTGULAMA MERKEZİ İLAN ISPARTA SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN Gıda Maddeleri Nizamnanesi'ne aykırı davranışta bulunmak suçundan sanık Sutçuler ilçesı, Erenler Mahallesi nufusuna kayıllı Isparta Eski Sanayi Çarşısı 3213 Sok. No. 9'da mandıracılık yapar, Süleyman Sırrı oğlu 1963 D.'lu Ahmet Poyraz hakkında mahkemenıizce yapılan yargılama sonucu TCK'nın 398, 402/12, 72, 647 Sk. 4. maddeleri gereğince 32 bin TL. ağır para, meslek ve sanalı ile ticaretten 3 ay muddetle tatiline, 7 gün sure ile işyerinın kapatılmasına karar verildiği ilan olunur. 2.3.1988 Basın: 17140 TAYAD Opmtör Dr. Göz Hastalıklan vt Kontaktlens Uzmanı Nişantafi, Rumeli Cad. Mel«k Apt. 2/2 K: 2 0: 4 TBİ: 130 «9 19 • 141 52 59 Saat: 11.3019.00 arası LALE ALTAY SEVGİMÎZ ÇÎÇEK AÇSIN 23 Nisan 1988 akşamı çocuklanmız için en güzel bayram. Özgürlük türkuleriyle kutlanacağı gunlerde birlik olmaya çağınnz. Şafak Sineması 18.30 Biletler, Tutuklu ve Hukumlu Aileleri Merkezi'nde Tiryaki Hasanpaşa Cad. Toprak Han No: 60/4 TAYAD
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle