18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 20 MART 1988 Bu hangi Roma? Tam olarak o Roma ne zaman yitirildi, hatırlamak güç. Fakaî 70'lerin ortasında Roma'ya döndüğümde zengin Romahlar, Via Veneto'yu çoktan tuhsîlere ierk etmişti. 80'li yılların Roma'sı artık bambaşka. O bizim "Dolce Vita"dan geriye kalansadeee"Vita." NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA Çok az film adı "Dolce Vita" denli kalıcı olmuştuı. Fellioi'nin bu unutulmaz filminin ardından neredeyse 20 yıl geçti. Hâlâ kafılelerle turistler "Dolce Viu"yı görmek üzere Via Veneto'ya geliyorlar, otobıislerinden iniyorlar ve "Harry's Bar", "Cafe de Paris"te ya da "Doney"de fahiş ucretler ödeyerek başbaşa yedikleri bir dondurmanın arkasından düş kınkhğı ile otellerine dönuyorlar. Via Veneto'da "Dolce Vita" ve Romalılardan eser yok çünkü. Bağdat caddesi genişliğinde, topu topu uzunluğu 1 kilometreyi geçmeyen "Via Venelo" efsanesi aslında Fellini'nin düş gücünün üriınü. Ünlü yönetraen, fılminde ™ıevcut olmayan bir "VU Veorto"yu biiyük bir alegoriyi dile getirecek boyutlara ulaşana dek stiidyoda genişleterek yeniden inşa ettirmiş olduğunu anlatıyor. "Dok* Vitt"nın başansı diyor yönetmen, "Gercek Via Veneto'nun muazzam bir çabayla bir süre fîlmdeki Via Veneto'ya dönüşmesine yol açtı. Her köşeye 'Paparazzi'lersansasyon arayan fotoğrafçılar çöreklendi, reklam arayan yıldız adaylan en dekolte elbiseleri içinde kahvetere girip çıkma>a başladılar." Zengin ve caru sıkılan Romalıtan anlatan film, 50'lerin sonundan 70'lerin başına dek uzanan bir zaman dilimi boyunca ltalyan başkentinde gerçekten görülen bir yaşam tarzını dile getiriyordu. "Via Venelo" gibi Roma'nın belli yerleri Mastroianninin fotokopıleri, yeni heyecanlar arayan Anita Ekberg'imsi kadınlarla doluydu. Ünlü resıoran "Rugantino"nun masalarından birınin üzerinde Türk lokumu Ayşe Nana'nın soyunarak skandal yarattığı yıllardı bunlar. Vatikan'dan lüreyen "siyah arislokrasi"nin ve yollarda tüm bakışları uzerinde toplayan büyıik Amerikan arabalarının direksiyonlannda oturan gençlerin gecelerini sabahın erken saatlerinde tükettikleri Roma'da aydınlar da tamamen başka köşelerde buluşuyorlardı. Tarihi Roma'nın kalbindeki Popolö meydanındaki unlü Rosati barında, lspanyol merdivenlerinin hemen yanıbaşındaki 200 yıllık "Cafe Greco"da ya da ressamların sokağı "Via Margulta"da buluşan ressamlar, gazeteciler, yazarlar kendilerine bambaşka bir Roma kurmuşlardı. Tam olarak o Roma ne zaman yitirildi, hatırlamak guç. Fakat 70'lerin ortasında Roma'ya döndüğümde zengin Romalılar Via Veneto'yu çoktan turistlere terk etmişti. Sokaklar çöple, kentin pembebej, kiremit renkli binalan duvar yazılarıyla dolmuştu. Herkes petrol bunalımı ve terörun Roma'yı tamamen değiştirdiğinden söz ediyordu. 60"ların dekadansı, yerini 70'lerin korku saçan anarşı ortamına bırakmıştı. Oysa İtalya'mn teronı frenleyip refahı keşfettiği 80'li yıllarda Roma yeniden bambaşka bir canlılık kazandı. Ancak bugün Roma'nın tarihi merkezini geceleri ve hafta sonlan şehir otobüsü gibi tıklım tıklım dolduran gençler, 2030 yıl öncesinden çok farklı. Genellikle kent dıındaki banliyölerden ve sosyal meskenlerden metroyla, her tarafta mantar gibi biten "Mac Donaid's" ya da "Burger King"lerde bir hamburger yemeye ve diskolarda felekten bir gece çalmaya gelen bir lumpen proleıarya bu. Trafığe kapalı en sık butiklerin oldu Roma'dan Stockholm'den Meydanlar kentin aynası tjrkiintü ve sevinci, umut ve çöküşü yiizüme her gün yansıtan bir meydandır Sergels Torg. Türkiye'den pek çok kişinin, adını bilmese de aşina olduğu bir güzergâhtır burası. YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM "Meydanlar kenllerin avnasıdır" denır. Ne kadar bayağı da olsa doğrudur bu benzetme. Kentleri örten perde, meydanlarda açılır. Karşılıklı etkileşim ve birlikte dönüşüm, giıcünu buralarda dener; fıliz veren düşunceler, onayını da ya da yadsınmasını buralarda bulurİar. Zamanın ya freni ya da gaz pedalıdır meydanlar. Kentin öz tarihine ve kültürüne göturen geçitler. Oyuncu kadrosu değişken sahneler. Açık muhasebe salonlan. Sergels Torg da (Sergel Meydanı) işte böyle bir yer. Turkiye'den pek çok kişinin, adını bilmese de aşina olduğu bir güzergâhtır burası. "Otobiis" fılmini görenler ammsayacaklardır: Bir dü2enbazın sozune kanan Türk işçilerinin umut dolu Avrupa yolculuğu, kulüstur bir otobüsün içinde Sergels Torg'un ortasında son bulur. Duzenbaz tarafından terk edilen işçiler, otobüste kapalı kalmanın dehşeti içinde camlardan izlerler Sergels Torg'da olup bitenleri. Gerçekten de ürkuntü ile sevinci. umutla çöküşü yüzüne her gun yansıtan bir meydandır Sergels Torg. Tipik bir Frilz Lang mekânıdır bir bakıma. Beri yandaki taş merdıvenlerınde bol miktarda alkol tuketilir. Tüketim eylemi genellikle oturma pozisyonunda gerçekleştırilir. "Kamu adabını sarsmak" gerekçesini kılıç yapan polis müdahalelerine karşı böyle daha iyi bir cephe alınır çünkü. Eylemciler genellikle 'uç'lardan oluşur: Punklar. Hea>> Metalciler, yankeşler, derbederier. bilirmiş'ler ya da 'bitirme' adaylan. Gunun hareketli saatlerinde bu merdivenlerden slogan olduğu sanılan haykınşlar yükseldiği de olur. Merdivenlerden inilince sol tarafta metro istasyonunun girişi görülur. Bu istasyona fantazisi son derece guçlü bir kişi ya da kurul tarafından "Merkez" adı takılnuştır. Yine de yabana atılacak bir ad değildir bu; en azından giriş bölumundeki goruntüyu betimleme açısından doğru'.uk taşır. Meydana açılan metro kapılannm dışında. kentin en "bariz" uyuşturucu işleri doner: Kaşarlanmış keşler beklentili ve asabi voltalarını burada atarlar. Polis tarafından surekli izlenir, arada sırada da selamlaşıp latlarlar. Metro kapısından içeri girilinee, bilet gişelerinin olduğu büyuk salonda günün hemen her saati büyük bir guruhla karşılaşılır. Okuldan 'vırian' yeniyetmeler, taze ve acemi âşıklar, yol yordam bilmeyen ya da ilk gördükleri yer burasL,oldu|u için "işin kolavına kacan' yabancılar genellikle burada 'tskriıriar.' Kemc ahjverişe ya da dolaşmaya gelenler randevularını hep burada verdikleri için kimse kimseyi doğru durust bulamaz. 'Boosler' ve 'Walkman'ciler de kargaşaya yeni boyutlar katarlar. Baş ağrısı içinde buradan çıkıhnca ıneydanın oteki yanında gö/.e çarpan buyuk camlı yapı, Sıockholm"ün ünlu 'Kıiltür Sarayı°dır. Buraya genellikle allernatif duşünceli Slockholm'luler ve yabanalar uğrar. Plak dinleme bölümü ile gazete salonunda yer bulmak pek kolay olmaz. Burada en gözde olan gazetelerden biri Cumhuriyet'lir; kenti geçici mekân edinmiş mühecilerin elinden düşnıe/. 'Kultür Sarayı'ndan çıkılınca sağ tarafta, meydanın bir pasaja donuştüğu gorulür. Pasajın üst bölümuııde ise kimi Stockholmlulerin 'sınk' diye adlandırdığı unlu cam dikit yukselir. 37 metre boyunda, 130 lon ağırlığında. 65 bin cam parçasının bir araya gelirilnıeNİnden oluşan bu dikit, kimilerince *baca' diye de tanımlanır 'Kenlin \iizkarasi' diyenler de vardır. Dnğrudur bu sonuncu benzelme: Bir \anal harikasT değil de tam bir Nanal felakeli' olan bu dikiı. kentin lüm tozunu, isini ve pisliğini us(unde taşır. Dikıliş larihi olan 1974'ten bu yana her yıl temi/lcnnıiş. ama ısrarla ustunc loplanan 20 liırc kurum yuzunden asıl renginııı "kirli kahverent>i* olduğu orlaya çıknnşlır. Bunun nedeni, dikilin yardlıcı.sı olan cam saııaıcısı M>in Öhrslröm'uıı ıasarılarının görardı cdilmesi, fıskiyc vc iç ışıklandırma için belediyenin para vermemesidir. Maliyeti 550 milyon TL. olan 'baca'yı se\en'ere rastlamak. çölde balıkçılık yapmak kadar güçtür. Adını 18. yüzyılda III Gusta> döneminde yasamı^ olan ünlü yontucu ve ressam Johan Tobias Sergelden (17401814) alar, Sergels Torg, son biçimini kazandığı 1965'ten bu yana sayısız siyasi ve dini gösteriye de tanıklık etmiştir. Belkı siz şu satırlan okurken yeni bir gösteri yapılıyor orada. 'Açık pazar'dır burası. İster faşist olun ister baptist, gösteri yapmak istiyorsanız polise bunun gun ve saatini bildirmeniz yeterlidir. Öyle gözde bir yerdir ki Sergels Torg, aynı anda iki, hatta üç gösterinin bile yapıldığı olur. Bu bir tantı oncesı *oto§raf değ>i Yalnızca Do'ce Vıta kadar eski Rona'nın goruntusu bu Ne zaT?ar • tır id1 c>"".. •=>tır'Tier, , ğu Via Condotti, Via Borgognona, Via Frattina'nın kesiştiği İspanyol merdivenlerinde biten merkezi metro istasyonundan dalga dalga kente yayılan 2. sınıf punk giysili bu gençİik, kentin en güzel meydanlarını işgal ediveriyorlar. Akşam saat 19.30'a doğru, Panteon meydam, Farnese \e Navona meydanlanndan gerçek Romalılar çekiliyor ve yerlerini çoğu Napoli, Sicilya aksanıyla konuşan bir kalabalığa bırakıyorlar. tlkbaharın kendini göstermesiyle birlikte bu ekibe, iletişim kopukluğunun busbütün muammalaştırdığı Japonlar ve Roma'dan hiç eksik olmayan Almanlar ve Amerikalılar da katılıyor. Şarabı. makaması, eti, sebzesi, tatlısı ile tipik "«ralthia"lannda saatlerce yiyip içip sonoet etmeye alışmış ltalyanlar. kentin yeni sahipleri için her köşede türeyen sandviççilere, dondurmacılara ve hamburgercilere dehşetle seyirci kalıyorlar. Kendi külturleriyle yakından özdeşleştirilmesine rağmen bu ulkede hiçbir zaman ciddiye alınmayan pizzacılar bile bu "fasl food" cennetlerinin yanında rafine kalıyor. "Dolce Vita"dan geriye kalan tek şey hayat. Bu kentte trafik her geçen gün içinden çıkılmaz hale geliyor. telefonlara guvenümiyor, sokaklar çöpten geçilmiyor, otobüsler keyfi bir tarifeye göre çalışıyor, taksi bulmak gerçek bir talih işi oluyor. Kiralık ya da satılık bir ev bulmak ise neredeyse olanaksız denecek kadar güç. Roma, İstanbul gibi yalnız surekli mücadeleden hoşlanan insanlann yaşayabileceği bir kente donüşüyor. Ne ki. İstanbul sevdahlan gibi bu kentin renklerine, heykellerine, aımosferine ve semasına tutkun olanlar için yasamın kalbi yalmz bu kentte atıyor. Stuttgarftan Bübao'dan Jambon kralı Emiliano zor dunımda ETA yine kaçırdı. Bu kez kurban, iki yıl öncesine kadar "Kasaplar Kralı" diye tanınan, şimdinin gayri menkul imparatoru Emiliano Revilla Cruz Senyor Emiliano 'yu şubatın son günlerinde bir gün, evinin kapısınm önünden kaçırdılar. MİNE G. SAULNIER BİLBAO ETA yine kaçırdı. Ve her zaman olduğu gibi tam adamını. Emiliano Revilla Cruz, "Kasaplar Kralı" diye tamnıyordu bundan iki yıl öncesine kadar. 50'li Franko yıllannda on altı bin pesetalik bir sermaye ile başladığı sucuk yapımcılıgını Revilla jambon krallığına dönüştürerek binlerce kez katlamıştı parasını. Genel karargâhını kurduğu Olvega kentinde, Franko döneminin son on beş yılını da belediye başkanı olarak geçirmışü. 1986 yılında işçilerinin grev yapmasına bozulup, jambon krallığını net yedi milyarhk bir kâr ile Unilever'e sattı. Kendi deyişiyle, "Ekmek yedirdiği tşcilerin bu nankör tutumu diış kınklığına ugralmışlı dotnısu." Kıssadan hisse: Bütün patronlar izninizle aynı bardabaskı altında kalmadan bağışlanmasmı öngören birinci Pişmardık Yasası'nın pazarlığını yapmış... basarılı da olmuştu. Emiliano Revilla'nın özgürlüğünii de Gonzalez hukümetini zorlamak istediği ikinci PtŞMANLIK YASASI için kullanması bekleniyor. Aynlıkçı Bask komandolan, yani ETA, yakın ilişkide olduktarı kan kardeşleri IRA gibi çetin ceviz. Karizmatik Gonzalez hükümetinin çenesini çürük bir diş gibi ağrıtmakta, kanını, iliğini kurutup iktidarı zehir etmekte, daha da kötüsü altını oymakta. Kırk beş milyonluk koca tspanya, kaprisli bir metres gibi elinde tutmaya çalıştığı minicik Bask ülkesinin bitmeyen isteklerinden, doymayan gözünden, ekonomik sorunlanndan yorgun düşmüş durumda. Bu bölge iki buçuk milyonluk ahalisi, gemi yapımcılığı bunalımı, çelik endüstrisindeki çökertici krizi ve kendilerine papuç kadar kahramanhk nıadalyaları takan terör örgutu ile her Allahın günü gazetelerin baş sayfalarından başlayıp, yarısını işgal ediyor. Ekonomik etkinlikteki önderliği uzun süredir Katalonya bölgesine kaptırmış olmakla birlikte, İspanyol ekonomisindeki Bask pençesinin izi azımsanır gibi değil. Ülkedeki en biiyük banka hegemonyası... Bask. Andaluzya'daki en büyük yağ işletmeleri yine Basklann elinde, \b... tber yarımadasının neresinegiderseniz gidin, gotik harflerle yazılan VASCO sözcüğünün gölgesine takılmadan geçemiyorsunuz. Bağımsızlık yanlısı Basklann "sömürü" yaygaralarına karşın, tspanya devletinin bu bölgeye aldığmdan çok fazlasmı verdiği kesin. Olası bir bağımsıziık, İspanya'>la ekonomik yönden tasarruf sağlayacağı gibi, Bask ulkesini de çökertir. Ama boyle bir bağımsızhk örneği ardından Katalonya'nın kopuşunu da içerir ki, tspanya işte o zaman batar. Yani İspanya, her ne pahasma olursa olsun Basktan egemenliği altında tutmak zorunda Ne var ki yakışıklı Gonzales hukümeti, bölgenin ekonomik sorunlarına göreceli bir basanyla karşı koyabilmekle birlikte, ETA ile bir türlu başa çıkamamakta. ETA basit bir terör örgutü değil. Madrid hükumetleriyle pazarlık etmeye ahşık, ülkenin siyasal arenasmda Franko'nun cesediyle birlikte duzeninin de gömülmesinde tartışmasız payı bulunan bir geçmişe sahip Suarez iktidarı sırasında ve Julio lglesias'ın babasının da katkısıyla (!) çıkartılan af yasası ile ETA komandolarının bir bölumu EUSKADIKO EZKtRRA partisinin çatısı altında siyasal yaşama kazandırıldı. Ödünsüz sertlerden oluşan bir grup ise, lspanya'dan kesin kopus oluncaya ve tartışmalı Navarra eyaleti Bask toprağı sayıhncaya dek savaşmak kararıyla yer altında kalmayı seçerek, giderek yozlasan bir kasaplık felsefesiyle art arda can almaya başladı. Polisiye önlemler yoluyla terör örgütünün hakkından gelemeyen Gonzales hukumeti; giderek. ilkindegoreceli mevveler veren ikinci bir af yasasını düşünmeye başladı. 25 Ağustos 1987 gunü. Mitterrand'la yaptığı bir göruşmenin ardından, İspanyol Başbakanı damdan düşer gibi ETA ile görüşmeye hazır olduklannı açıklıyor, birkaç gıin sonra ise hukümet sözcüsü Javier Solana: "ETA ile görüşmder olmuştur, olmaktadır ve olaeaktır," tümcesiyle o güne değin ağza alınmayan bir gerçeği de vurgulamış oluyordu. Bu kez Bask Aynlıkçı Örgütü'nü ve ikmal cephesi işlevini gören Fransa'nın da vardımını garantileyen Gonzales hukümeti, orgütun beyin takımının uslendiği Cezayir'e temsilci gondererek pazarlığa oturuyordu. Fransa, once Chirac. sonra Mitterrand kanalıyla verdiği işbirliği sözünu tuttu: İki ay gibi kısa bir sure içerisinde en önemli şeflerden biri (Santi Potros) yakalandı. ETA ile ilişkili 180 kişi İspanya'ya teslim edildi ve en önemlisi, örgütun Fransız kanadı İPARRATARAK tümüyle dağıtıldı. Ne var ki İspanyol polisi, bu işbirliğinin gerektirdiği hız ve vuruculukta etkinlik gösteremeyince. ETA'nın intikamı acı oldu: 11 kasım Zaragoza katliamı, beşi bebe. toplam 11 ölü. Cezayir görüşmeleri kesildi. ETA şimdilerde Emiliano Revilla'nın rehineliğini şantaj öğesi kullanarak görüşmelerin yeniden başlamasını istiyor. Pazarlık edilecek " m a l ı " giderek azalmakta çunkü. Bu gelişmeler sırasında, örgütün 83'ten beri içerde olan bir üyesi, umutsuzluğa kapılarak hucresinde intihar etıi. Cenazesinin doğduğu yerin belediye binasında resmi lören yapılarak kaldırılması. ETA'nın Bask ülkesinde hâlâ va" olan saygınlığını göstermesi bakımından ilginç. Kaç'.nlma olayından sonra göruşmelere yeniden başlamayacaklarını belirıen Gonzales hükiımeti, her şeye rağmen, sonunda Cezayir'in kapısını tıklatacağa benzer. Kanlı katillerin Cezayir'de üslenmesi olayına gelince; Cezayir'in niçin buna izin verdiği sorusunu yönelttiğimi/ bir Cezayirli. "Onları bizim orada görseniz, terorist olduklarına inanmazsır.ız," dedi. "Hepsi evli, çoluk çocuk sahibi, durmuş oturmuş insanlar!" İlk basamaklar kolay. Sağda bir uzüm bağı. Kütükler bembeyaz. Kar üzerlerinde donnıuş. AHMET ARPAD Bahara adımadım ga... Emiliano tuttu Madrid'e geldi, fazla işçi çalıştırmadan, daha çok ve daha kolay para kazanılan bir alana; arsa bina alım satımına el attı. tki yıl ya geçti ya geçmedi ki aradan, Madridliler bir sabah uyanınca baktılar dağ taş Emiliano'nun olmuş, eski jambon kralı bu kez gayri menkul imparatorluğuna kurulmuş. Ispanya'nın en hacımlı vergi mükelleflerinden biri olan Revilla'nın gayri menkul piyasasındaki toplam kazancını kimse bilmiyor. Ama tek tek operasyonlarda geçen sayıların hepsi yedi sekiz haneli ve söz konusu olan Türk Lirası değil. Senyor Emiliano'yu, elli sekiz yıldır döndüğü başan yörüngesinden 23 şubat akşamı evine girmeye hazırlanırken çıkarttılar. Alıp sattığı hanlar hamamlar ve bankalardaki kasasına oluk gibi akan paralar. bu tuttuğunu koparan pehlivanı, fıat marka eski bir arabayla bilinmeze doğru uzaklaştıran yazgının yolunu kesemedi. Dagıtıldığı sanılan Madrid komando biriminin bir operasyonu olan adam kaçırmayı, İspanyol polisi ETA'nın yaşayan en son dinazoru, tarihsel liderlerinden Joseba Urrusola Sistiaga'nın yönettiği sanıyor. Doğrulanmayan bir söylentiye göre ETA, Emiliano'nun başı için iki milyar peseta istiyormuş. Ama para olayının dışında, Emiliano'nun kaçırılışı Julio lglesias'ın babasının rehinliğini çok andırıyor. Doktor Iglesias'ı bundan önceki iktidar döneminde kaçıran ETA rehinenin kurtuluşu karşılığında teröristlerin hiçbir BrükseVden Şah hamlesinden sonra rok yapamazsınız. Bu kurala aykındır. Çünkü satrancın da kuralları var. Tıpkı kapitalizmin de kuralları olduğu gibi. Ve Avrupa'nın en dev holdingi Socie'te Ge'nerale kural hatası yaptı. Bedelini de herhalde ödeyecek. HADİ ULUENGİN BRÜKSEL Satrançta, şah hamle yaptıktan sonra rok mümkün değildir. Kapitalizmde de oyun kendi kuraltan çerçevesinde oynanır. Şu anda Belçika'da, çağdaş kapitalizm ile on dokuzuncu yüzyil sermayeciliği arasında, modern tarihin en buyük mücadelesi cereyan ediyor. Taraflardafı biri, ülke ekonomisinin üçte birini kontrol eden ve bir asırdır Avrupa'nın en dev holdingi sıfatını taşıyan "Sociele Generale". Öıekisi ise, "Societe Generale" ye şu ya da bu şekilde el koymak isteyen ltalyan milyarder Carlo de Benedetti. "İhtiyar Hanımefendi" ile "Genç Kurt" arasındaki bilek gureşi, iki aydan beri, "Financial Times"tan "Le Monde"ye, "La Republica'dan "Wall Slreel JournaTe kadar, dünya basınının birinci sayfa mansetlerini oluşturuyor. New York'tan Paris'e, Londra'dan Hong Kong'a, bankalar, holdingler, Tınans kuruluşları, Brüksel'deki hesaplaşmayı kimin kazanacağını bekliyor. Mücadelenin neticesi, yeni kapitalist stratejilerin parametresi oiarak algılanıyor. *•* Adalet Sarayı'nın bulunduğu mıntıkada Veliâht Sokağı başlar ve derinlik, önce Kraliyet Meydanı, sonra da Kraliyet Sokağı ile devam eder. Perspektif sonsuz ve durağandır. Yapılar on dokuzuncu yuzyıl ortası üslubundadırlar. Her bir tuğlada, kapitalizmin yaratıcılığı ve Kongo'nun göz yaşları vardır. Kraliyet Sokağının sol cenahında da "Societe Generale"nin binası bulunur. Yerlilerin deyimıyle "BriikseTin İhtij^r HanımefendLsi". 1822 yılından beri, Kraliyet Sokağı otuz numarada ikâmet eder. Yaşlı, saygın ve aristokrat bovc!eı;diler, her gün kapının tokm«2inl cıklatırlar. Hanımefendinin hatırını so Satrancın da kuralları var rarlar. Girişlerde ve çıkışlarda, mumkün mertebe görünmemeye çalışırlar. AlOnış yedi ülkedeki bin iki yiız işletmenin kaderi bu kapının ardında belli olur. Yöntemler uzlaşmacı ve yatınmlar ihtıyatİKİır. "thliyar Hanımefendi", maceraya girmeyecek kadar ya^lı ve gereğinden fazla temkinlidir. yılı için öngördüğü "yekpare pazar"a altyapısı en mukemmel kapilalisl olarak girecekti. *•* Her şey, 18 ocak pazarıesi gunü başladı. Modern kapitalizmin Avrupa'dakı en onemli ismi, medyaların sevgilisi Carlo de Benedetti, "Sociele Generale"nin borsadaki hisse senetlerinden yüzde 18'ini, Paris'teki şubesi "Cerus" bankası aracılığıyla ele geçirdiğini bıldirdi. Mali hukukta "aleni satın alma lalebi" olarak tanımlanan operasyonun uygulanmasını istedi. Yani, "Soiele Generale"nin rezerv hisselerinden geriye kalan yüzde 15'e de talip oldu. Aynı gün "İhliyar Hanımefendi"nin Brüksel Borsası'ndaki namusu 2850 frank etmesine rağmen, o her bir tahvil için 4 bin frank onerdi. Boylelikle, iflas dıırumundaki Olivetti'yi Avrupa'nın en büyuk bilgisayar fırmasma dönuşturen; İtalya'da, Fransa'da, İspanya'da, yoktan fabrikalar, bankalar, holdingler yaratan Carlo de Benedetli, hem "Sociele Generale"nin bir numaralı hissedarı olacak hem de ATnin 1992 Ancak dinamik ve çağdaş İtalyan milyarderin bu atıhmıyla birlikte, Kraliyet Sokağı otuz numarada ikâmet eden "İhliyar Hanımefendinin" etekleri tutuştu. "Sociele Generale", de Benedeıti'nin hisse senedi alımını durdurabilmek için, tek taraflı sermaye arttırımına gitti. Şah hamle yaptıktan sonra rok girişiminde bıılundu. Oyunun kurallannı bozdu. Çunkü, "aleni satın alma lalebi" opcrasyonundan sonra yeni bir sermayc arttınmı mali hukukaaykırıydı. Benedetti mahkemeye itiraz etti. Mahkeme sermaye arttırımmı durdurdu. Borsada, "İhliyar Hanımefendinin" namusu 2850 franktan 8060 franga fırladı. Bu arada, Adalet Sarayı'ndan başlayan perspektifin durağanlığını değişmez sanan yaşlı ve saygın efendiler ateş püskürdüler. İtalyan milyarderin en âlâsından "emperysılisl" olduğunu, Belçika'yı sömürgeye çevireceğini, ulkcekonomisineel koyacağinı tekrarladılar. Bir tek kızıl bayrak çekip "Knlernasyonal" soylemcdikleri kaldi. "Sociele Generale"nin nasıl Sociele Generale olduğunu Kongo madenlerinde akan gözyaşı ve kanı Çin demiryollarının inşaasında saklayan kırbacı unuttular. Kendilerini istikrann \c sosyal uzlaşmanın temsilcileri, Carlo de Benedetti'yi ise "modern kapilalumin ac kurdu" olarak takdim ettiler. Şu aııda, " İ h l i y a r Hanımefendinin" mırası orlada. Kâh "Hinl Süveyş Bankası" Kraliyet Sokağı'nın ansiokrallanyla anlaşıp aradan sıynlmaya çalışıyor kâh "Gevaert", Carlo de Benedetti ile flort edip yönelim kurulunda birinci planda yer almaya çabalıyor. Fakat, Kraliyet Sokağı otuz numarada kimin oturacağı henüz tam kesinlesmiş değil. Kesin olan tek şey, devasa zenginlikleri ne olursa olsun, ideolojisi on dokuzuncu yuzyıl sermayedarlığına dayanan ve kendilerini yenileyemeyeıı bülun kapilalisl işletmelerin arlık eski konumlannı koruyamayacağı. Çünku modernı/m, kapitalizmin kendini yeniden ureıebilnıesini sağlayan tcmel faklorlerden biri. Dolayısıyla, modern olamayuıı bir kapilalı/m kendi varlık ııedenineaykırı. Modern Carlo de Beııedetti çağdaş kapitali/mi inşa ediyor ve Kraliyel Sokağı otuz nunıarada ikâmel eden "İhliyar Hanımefendi" sımdı aııtika kâbuskır goruyor. Bu aruda, yaşına başına bakmadan, punduna getirip. şah hamlesinden sonra rok yapmaya kalkışıyor ve oyunun kuralını bo/uyor STL'TTGART Merdiven dik. Basamaklar gokyüzünün sonsuzlu ' ğunda. Aşağıda durmuş duşunuyorum. Çıkmam gerek bu merdiveni. Ağır ağır diyorum kendi kendime. İlk basamaklar kolay. Çekindiğim kadar değümiş. Sağda bir üzum bağı yükseliyor. Kütükler bembeyaz. Kar üzerlerinde donmuş. Kentin e\leri kuçulmeğe başlıyor. Yavaşlıyorum. Derin bir nefesalıyorum. Hızlı çıkmış olacağım. Duruyorum. Başımın uzerinde gökyüzü. Kuru dallann arasından maviliği gorunu>or. Yakmda kış sona erecek. İlkbahar gelecek. Doğa yeserecek. Bu kuru dallar da. Butun canlılar yeniden doğacak. Yukarlarda yaşlı bir adam duruyor. Bastonuna dayanmış. Derin bir nefes daha alıp. basamakları çıkmağa devam ediyorum. Biraz daha ağır. Aceleye gerek yok diye mırıldanıyorum. Yaşlı adam başını çeviriyor. Aşağıdan gelen bana bakıyor. Yaklaşıyorum. "Merhaba", diyorum. "Bu basamakları agır agır, dinlenc dinlene çıkacaksın," diye konuşuyor. Duruyorum. "Çogu gillı, azı kaldı" diyor yaşlı, hanf kambur adam. "Arkanıza bir dönün, aşağılara bakın" Bakıyorum. Basamaklarm^afladığı caddede insanlar, otomobiller ne kadar kücuk. Ağaçlar arasında kentin vıllalan, evleri, yamaçları, üzum bağları. Karşılarda ormanlar, televizyon kulesi. "Ben haflada birkaç defa bu basamaklan cıkanm." Yaşlı adamın konuşması ile bir an irkiliyorum. "Yukandaki parkın yollannda gezinir, her seyi lepeden seyrrderim." Konuşacak birini bulduğu için mutlu olmalı diye düşünuyorum. Evi nerede? Eşi var mı, yoksa lek başına mı yaşıyor? Olabilir. Haftada bir kaç defa bu kadar eziyete katlandığına göre /amanı çok. "İlk defa mı buralara geliyorsunuz?" diye soruyor. Başımı sallıyorum. "Slutlgart'ın en giizel merdivenlerinden biridir bu. Kugen alanına çıkan >a da VVagenburj; lunelinin yanından vuksHen merdi»enleri de görmelisiniz." Vaşlı adam başını aşağıdaki kenle çeviriyor. "Slullgart'la 400 merdiven olduğunu biliyor muydunuz?" diye mırıldanıyor. Bakışlan otelerde. Yamaçlara ve tepelere kunılnıuş bu kenlte birçok merdiven olduğunu biliyordum. Fakat 400? Bunu ilk deta duyuyordum. Gökyü/ıinde hulullar beliriyor. Yaşlı adam basamaklan çıkmağa b^'ıyor. Bastonuna dayanarak. Aniden yanımıza kara bir kurt kopeği sokuluyor. Adamın baslonunu kokluyor. Genç bir kadııı koşar adını ıııcrdiveni iniyor. Kopcğiııc seslcniyor. H.ı\\an. ba.siomı koklamuyı bırakıp yolıına devam ediyor. Ağ.ıç govdclcriııi koklayarak. Gcıı>, kadın pcşindc. Bıra/ sonra ikisi de kuçücuk. KOMÜNİZM ÖLDÜ MÜ? Uluslararası teorisyenler ve Türk solculan, yaşanan deneyler ısığında komünizmin kazançlarını ve başarısızlıklarını Nokta için değerlendirdiler • "Yeni Felsefe" akımının kurucularından Andre Glucksmann: "İşçi stnıfı hiçbir zaman devrim yapamadı." *İI Manifesto grubunun lideri Rosanna Rosanda: "Doğu Bloku'nda değil komünizme, sosyalizme bile ulaşılamadı." • Kapatılan TİP Merkez Komite sözcüsü Osman Sakalsız: "Teknoloji işçi sınıfını zayrHatmıyor, tersine geliştiriyor." • İktisata Asaf Savaş Akat: "Yanılgı uygulamada değil, bizzat Marksist tanlilin kendisindedir." • Dayanışma Sendıkası ternsilcisi Jakup Swiecicki: "Gorbaçov'un uyguladıkları kapitalist reçeteler." • İktisata yazar Sungur Savran: "Marx'ın öngörüleri, kendi öngördüğünden bile fazla gerçekleşti." ' SAYIN KENAN EVREN'i İSPATA ÇAĞIRIYORUZ Gazetelerin yazmadıklan... Cumhurbaşkanı başına verdiği davette 2000e Doğru'yu nasıl suçladı? Bu suçlamalan niçin ciddiye alıyoruz? Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanlığı nın dergimize özel açıklaması. Neter oluyor, nelerdönüyor? Tecrübeli muhatefet liderinin kaygılan. Doğu'da sindirme harekâtı mı? 2000e Doğru'yu susturma planlan. Evren damadı Gürvit'i aklıyor ama... BUGÜN a CIKTI v • Karayolları ihalesinde bakanlar kapışması. Safa Giray ve Kâzım Oksay nasıl karşı karşıya geldi? Devlete atılan 15 milyarhk kazığın öyküsü... • Kürtçeye türküde yasak yok. İlk Kürtçe türkü kaseti denetimden geçti. • Adnan Hoca: "Genç kuşak Mehdi'y' görecek." • Eyvah! Her gün icraatın içindeyiz. Devlet Bakanlığı, İcraatın İçinden programını her gün yapmak için öneri geliştiriyor. 0 Kapısız binanın esrarıl Giriş kapısı zemin kattaki dükkâna dahil edilen 33 daireli binaya daire sahipleri sekiz yıldır giremiyor. • Bodrum'da bir kır komünü denemesi. 9 Enver Sedat'ın dul eşi Cihan Sedat: " N e Filistin'in yanındayım ne de İsrail'in karşısında." HASAN CELAL GÜZEL İLE 2000'LER, AVRUPA BİRLİĞİ, MİLLİYETÇİÜK VE ENTERNASYONAÜZM: SINIRLAR, BAYRAKLAR BİRGÜN KAYNAŞIRSA... YÜZDE120 FAİZLE ANCAK YASADIŞIİŞ YAPILIR. GEZGİN. KOÇMAN, KUŞÇULU, TARA, YENER: BU FAİZLE YATIRIM YAPILAMAZ BASKETBOL MAFYASININ ŞİKELERİ: İTÜ PAŞABAHÇE'YE NASIL YENİLDİ? ŞİKE FENERBAHÇE'YE YARAYACAK MI? DENİZ GÖKÇE YAZDI. ŞERİATA UYGUN KOOPERATİF. KEÇECİLER, PAKDEMİRLİ, AKSU. GÖNÜL VE DİĞERLERİ... ÜNLÜLERİN NUR AYİNLERİ AMERİKAN İSTİHBARATININ 1945 GİZLİ RAPORU: SOVYETLER'E NÜKLEER SALDIRI PLANI, BOMBAUR NERELERE ATILACAKTI? • Hakkarı toplama kampı mı? • İşçi temsilcileri son eylemi değerlendirdi • Son haber Bir milyon Filistinli israil sınınna yürüyor • Yunan halkına Osmanlı'dan kurtuluş bayramı kullu olsun • Cemal Süreya'nın kaleminden Tarık Buğra • Doğu Perinçek: Avrupa'ya katılmak uzerıne • ^ B 21 Mart 1988 tarihinden itibaren... PARS/McCANNERICKSON
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle