Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER retimle ilgili hususlan ve verileri, ta günümiize kadar tersine döndürmüş bulunması bir faciadır" (2) der. XIX. yüzyılın Fransız yüksek öğretimi bakımından kaybedılmiş bir zaman olduğu ileri sürülür (2). Yüzyıla yakın süren birikim, yıkıntı ve aşırı merkeziyetçi tutumu ile mali ve yönetimsel otonomi (özerklik) eksikliğinin getirdiği arkaik yönlerinin bugün de tenkit ve dert konusu olduğu bildirilmektedir Fransız üniversitelerinde (3). Halbuki aynı dönemlerde Wilhelm von Humbold, Berlin Üniversitesi'ni tamamen farklı bir modele göre tesis ediyordu. Bu, Napoleön tipi üniversiteye karşıttır. Amacı gercegin serbestçe araştınlması ve böylece büimin geliştirilmesi olup bu sistem içinde, araş, tırms ve düşüncenin hümanist karakterli yapılaşması, mesleki fonnasyonun elde edilmesinden çok daha önde yer tutuyordu (4). risi bilimsel çalışma ve düşünce üretiminden soyutlanamaz. İleri derecede merkezciliğin, kurumları inertie (Atalet'e) soktuğu bilinir (6). özerklik bir bütündür. Bilimsel özerklik denince; bu, matematikçinin teorem ispatlama, fizikçi veya kimyacının deney yapma özerkliğinden ibaretmiş gibi anlaşılmamalıdır. Öğretim ve araştırma yanında, aynca, sosyal gelişmeyi uyaran ve toplum içinde seleksiyon yapıcı bir organizma gibi çalışma da üniversitelerin hedefleri arasındadır (7). Ancak unutulmamalı ki üniversite, "intellekt'in evi" (fikir yuvası) olarak bazı şeyleri iyi yapamaz, bazılannı hiç yapamaz ve bazdannı da kesinlikle yapmamalıdır (7). Akademi: hayat "aydın despotizmi" yeri de degUdir (5). Üniversite atmosfer ve geleneginde; gerek fakülte öğretim üyeleri ve gerekse ögrenciler bakımından, akademik kompetans'a (rekabet) önem venne ve politikayı, kişilerin degerini ve yerini beliriemekte, terfi, unvan tevcihi ve görevlendirme gibi karariarda kesinlikle dışlamak en önemli esastır. 12 MART 1988 Anlayamadığııtıız Üniversite tJniyersitenin hep bir ütopik yanı vardır ve olmaya devam edecektir, ancak akademik yaşamın ilkeleri uzun deneyler içinde gelişmiş ve olduKça rctfine hale sokulmuştur. Bunların birçoğu yazısız kurallar veya "akademik anayasa" ilkeleridir, Dolayısıyla yeniden keşfedilecek çok şey yoktur. Denize girmeden yüzme öğrenilemeyeceği, tatbikatsız muharebe yapılamayacağı gibi kendisine özgü karakteristikleri ile tesis edilmeden de üniversite geleneği yaratılamaz. PENCERE Hoşgörü?.. Catullus, Romalı bir ozan... Şiirleri dünyanm çeşitli dillerine çevrilmiş. 1979 yılında Güngör Vannlıoğlu, Catuilus'u Türkçeleştirdi. Kültür Bakanlığı'nın yayımladığı "Şiirler" çıkar çıkmaz kıyamet koptu. Gericiler bağırmaya başladılar: Böylesine rezil, müstehcen, açık saçık, ahlaka aykırı şiirleri devlet nasıl basıp yayabilih.. Oysa Mevlana'nın bu alanda Romalı Catullus'tan aşağı kalır yanı yoktur; ama Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları arasında yer alan hazrete kimse ilişmiyordu. Catullus, Isa'dan önce yaşamıştı; 1979'da CHP hükümetini vurmak için Romalı şaire saldırmak güncel politıkanın bir yanını oluşturuyordu. Siyaset insanı şaşılaştırabilir, tek yanlılığa sürükleyebilir, çifte standartlara bağlayabilir. • Ülkemizde uzun yıllardan beri aydınlara, bilim adamlarına, sanatçılara kıyılır. Nice değerli "beyin" sağcı iktidarların kıyma makinelerinde dogranmıştır. Hekim, felsefeci, şair, bilim adamı yurtiçinde açlığa mahkum edilmiştir. 1402'likler sorunu güncel sıcaklığıyla yaşanıyor. Yurtdışına sürülen ya da ülkeden ayrılmak zorunda kalan değerli insanlarımız, dünyanm dört bir yanına savrulmuş ve saçılmıştır; ANAP iktidarı hiçbiri için küçük parmağını kımıldatmamıştır. Ama ne görüyoruz?.. Meğer ANAP yurtdışında yaşayan "öey/n'lere değer veriyormuş; Amerika'dan "beyin" getirtiyormuş, yurt hizmetinde çalıştırıyormuş; ne güzel yapıyormuş, hoşgörü gerekmiş... Nedense hoşgörü; işçiye, aydına, solcuya, yazara, mahkuma, sendikacıya, öğrenciye, öğretmene, sıradan devlet memuruna ve yurttaşa gösterilmiyor da Sayın Cengiz İsrafil'in hatırı için kullanılıyor. Peki ANAP iktidarının "özelleştirme" siyasetinin uygulayıcısı Sayın İsrafil'in beyinsel değeri ne? Bu bulunmaz "beyin" neden Turkiye'den uzaklaşmış da Amerikan vatandaşı olmuş? Ülkemizde var olmayan bir bilim dalında mı çalışıyor? Üniversiteden mi kovulmuş? özgürlüğünü yok edecek bir ceza tehdidi altında mı kalmış? Hoşgörü gösterelim, ama İsrafil neden göçmüş Amerika'ya? Niçin TC Devleti'ne sadakattan vazgeçtiğine yemin ederek ABD'nin hizmetine girmiş?.. Yanıt: Para kazanmak için çıkar güdüsüyle Amerika'ya gitmiş; piyasada işlerini kolaylaştırmak için ABD yurttaşlığına talip olmuş; çift pasaportlu, çift devtetli, çift vatanlı kimliğinin hoşgörüye sığacak bir yanı yok... Türkiye'nin dış borcu 40 milyar doları aştı. Faizleri üstüne ekledin mi toplam borç ne kadar, Allah biliyor. iktidar yeniden dış borç bulamazsa, koltuğunda bir dakika oturamayacak. Bu yüzden sıkışmış. Her türlü ödünü vermeye razı. Bu ortamda Amerikan Morgan firması ortaya çıkıyor; KİT'lerin satışı gündeme giriyor ve Amerikan Morgan firmasında çalışmış, çift pasaportlu, çift devtetli, çift vatanlı Cengiz İsrafil, özelleştirmenin başına getiriliyor. Nedir bunun anlamı? * Hoşgörü iyidir. Türkiye'de yaşamak olanağından yoksun bırakılan, ülkemizde bilimsel çalışmaları engellenen, ceza tehdidi altında dışarıya çıkan, zorunluluklar yüzünden yabancı bir devletin yurttaşlığına geçen bütün değerlerimizı Türkiye'ye çağırmalı, tümünden af dilemeliyız. Kuşkusuz bu değerlerimiz mutlu olacaklar, ülkemize katkıda bulunacaklardır. Ama Cengiz'lsrafil ve benzerleriyle bu konuyu birbirine karıştırmak gülünçtür. Son günlerde gülünç olmayan ne kaldı ki? Not: Gazetelerde çıkan yeni haberlere göre Ziraat Bankası Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, çift devletli ve çift vatanlı olmadığını açıklamıştır. Bu bizi sevindirdi. Görevimiz gerçeği yazmak olduğundan doğruyu belirtiyorum. Prof. Dr. KEMAL ÖNEN İstanbul Üni. Öğretim Üyesi Yaklaşık son 30 yıllık dönemde üniversite sorunu, çok tartışılan konular arasındadır. Hükümetin, gerek YÖK ve gerekse üniversite sorununu kapsanüı şekilde ele aldığına ilişkin haberler konuyu gUnceUeştirdi. Yasanın son 5 yıllık uygulamasının yeterli bulunmadığı anlaşılmaktadır. öğretim üyesi veya öğrenci sayısına ilişkin bazı rakamlan vererek, uygulamanın, öğretim, eğitim, araştırma ve yönetim bakımından yeterli ve yararb olduğunu savunmak, inandmcı olamıyor. 196Cta, 114 ve 115 sayüı yasalarla başlatümıs bulunan ve bunlan izleyen, düzeltme, geliştirme amacına yönelik heves ve müdahalelerin getirdiği sıkıntıİar sürüp gidiyor. 1933'te başlayıp 19401ı yıllarda Babdakittniversitelerinbenzeri bir sistemin tesisi vc üniversite geleoeginin yerieşmesine yönelik çabalar, "negaüf yöndeki scleksiyoniare" da açık olarak, bozuldu ve unutuldu. 1933 reformunun 40 ve SO'li yıllarda ulasıp, 60'lı yıllara kadar sürdürdüğü düzeyli çalışma, bilimsel birikim, şu dönemde bile üniversitemizde "hayatiyet" öğesidir. ' Çeşitli Avrupa ülkelerinde ve Biı lcşik Amerika1 da üniversiteler konusu sık sık gündeme gelir. Ancak bunlar, çoğunlukla üniversitelerin gelir kaynakları, araştırma fonlan ve buna ilişkin sübvansiyonlardaki kısıntı veya zorluklara ilişkindir (1). Yoksa akademik hedefler, idari yapı, özerklik ve yüzyıllık geleneklerinin tartışılması pek gündeme gelmez. (Jlkemizde üniversite konusunun giindemi ise, çoğunlukla bunlardır. Bu bir ölçüde doğaldır, zira bizde, batıdaki anlamda ve türde üniversite kavram ve asamasına, 1933'e kadar varılmamıştır denilebilir. 1S0 yıllık Batılılaşma çabamızdaki ilk örnekler, devletçe tesis edilen yüksek okullar (Mektebi Âli)'dır. Çoğu, müteferrik ve oku] esprisi içinde, devletin denetirn ve yönetiminde ögretim kunımlandır bunlar. Yoksa, Batıdaki sekli 0e korporasyon karakterinde üretken bilim kurumfauı degUdir. Baüda, bu korporativ yapının ruhu, devletçe desteklenen üniversitelere dönüşmekle de bozulmamıştır. Oysa bazılarında, hocalannın bir kısmı rütbeli paşalar olan bizdeki Mektebi Âli düzeni, daha sonralan Darülfünun'a geçişinde de öğretim le ilgili ve yapısal karakterini bir ölçüde sürdüımüştür. Esasen bu durumun, aktarma (nakl) ile yetinmeyip akîi ve üretken fakülte anlayışı ile bajdasması elbette mümkün değildi. örneklerimize gelince, büyük ölçüde Fransız kökenlidir. • Napoleön karşıtı türde... Ingiliz veya Birleşik Amerika'daki üniversite modellerinin de "antiNapoleon" türde olup aşın merkeziyetçi karakterde bulunmadıkları bilinir. lngiliz üniversitelerinde rektöre tekabül eden Chancelor, büyük ölçüde temsili bir görev, bir şeref görevidir. O, bir prens, prenses, bir lord veya bir profesör olabileceği gibi bir sendika başkanı da olabilir. Fakat eylemli olarak akademik ve idari işleri yürüten, ViceChancelor olup onu da senato şeçer. Senato, üniversitenin en yüksek, en yetkili idari organıdır. Dekanların fakülte öğretim üyelerince seçilmesi mutad uygulamadır (5). Üniversity Grant Committee (UGC) denilen merkezi teşkilatın ise ne akademik ne de idari fonksiyonu vardır, başlıca görevi subvention (destek) dağıtım ve idaresidir. Aslında üst düzeydeki yöneticilerin seçim yerine atama ile gelmeleri de büyük bir sorun değildir. Yeter ki, üniversitefakülte işleyişine ait demokratik, denelimli "iç dinamikler" tesis edilmiş bulunsun ve bunlara ilişkin kurullar, kurallar ve yetkiler belirlensin. Zira, tarih, fertlerin yetkilerini meclislerden daha kolaylıkla kotüye kullandıklannın veya vanıigı>n düştükierinin yüzlerce örnegini gösteriyor. Bu arada özerklik kavramı, daha çok kişisel yorumlanıyor. Bazılanna göre özerklik vardır, bazılanna göre ise yoktur. Varlığını savunanlar, "bilimsel özerklikle idari özerklik kanştınlmamalıdır" diyerek bu kavramı bölmektedirler. Eğer bir üniversitede "iç demokrasi" yetersizse, işleyişe, gelişmeje, planlamaya ilişkin konularda fakülte düşünce odaklarının (öğretim üyelerinin) fikir, eleştiri ve de kurallarla, yasalarla saptanmış bazı yetkileri yoksa, ber şey merkezi bir mekanizma ile yüriitülüyorsa, bilimsel özerklikten de söz etmek zorlaşır. Zira yukarıda sözü edilen hususların hiçbi Sonuç Üniversitenin hep bir ütopik yanı vardır ve olmaya devam edecektir, ancak akademik yaşamın ilkeleri uzun deneyler içinde gelişmiş ve oldukça rafine hale sokulmuştur. Bunlann birçogu yazısız kurallar veya "akademik anayasa" ilkeleridir. Dolayısıyla yeniden keşfedilecek çok şey yoktur. Denize girmeden yüzme öğrenilemeyeceği, tatbikatsız muharebe yapıiamayacagı gibi kendisine özgü karakteristikleri ile tesis edilmeden de üniversite geleneği yarablamaz. Kuruluşu 100 yüı aşan parlamentomuniD hâlfl ileri demokrasüerdeki parlamentolann geleneklerine benzer yapılaşma gayretleri içinde bulundugunu görmüyor muyuz? Umulur ki, gerek YÖK ve gerekse Üniversiteler Yasası'nın yeniden ele alındıgı bu günlerde "akademik yaşamda" esas olan, yazılı ve yazısız ve tüm gelişmiş Batı üniversitelerinde yerleşmiş bulunan esaslar. bedefler, yapı ve kendine özgü nıh ile yaşam tarzı gözden kaçınlmaz ve sistem, başka kunımlar, düşünceler ve hedefler için feda edilmez. 1 Savo British Science, The Times, Monday January 3rd 1986. 2 Prof. George Gusdorf: LTJniversite en qu«tion sayfa: 7273 Payot, Paris 1964. 3 Laurent Schwartz; Oîı va L'universite? Rappon du comjle national d'evaluation. Gallimord 1987. 4 Prof. J.Ardoino ve Prof. M.Debeawaisi, Les forteresses vides de üenseignetnent superieur. Le Monde Diplomaıique, Novembre 1987. 5 University of London. Regulations for the dection of Deans of Faculties, 1988. 6 Le Monde Dıplomatique Novembre 1987. Sah:60. 7 "Reforrne on Cımpus; A Repon and Recommandations by The Carnegie Commission on Higher Education, sayfa: 3134 Mc. Gra*Hill Book Company. (1972 june) Tekelci anlayış Fransız örneği, 1810'da Napoleon'un organize ettiği devlete ait üniversite tipidir. Bu örnek, devletin üniversiteyi desteklemesini (Subvention) değll fakat tekdine almayı hedefler. Bakınız 21 Mart 1810'da imparator Napoleön "Conseil d' Etat"daki nutkunda ne diyor: "Umutlanm gerçekleşirse bu teşkilât bünyesi içerisinde, sosyal nizamı şu veya bu istikamette kemirici veya altüst edici kuramlara karşı bir garanti bulmak isterim. lyi teşkilatlanmış devletlerde "ahl&k ve siyaset prensiplerini düzenlemek" amacına yönelik bir teşkilât daima var olagelmiştir. Paris Üniversitesi ve sonra Sorbonne böyle olmuştur. ltalya'daki Pavi, Piza ve Paduva Almanya'daki Göttingen ve lena, lspanya'daki Salamank ve tngiltere'deki Oxford üniversiteleri ve Türklerdeki ulema teşkilatı da boyledir. Bu teşküat, ahlâki yol ve "devlet prensiplerinin birinci derecede savunuculan olarak", ayantşı ilk gerçekleştirenler olacak ve kendilerini bireysel olarak öne çıkarma peşinde olan ve toplumun görüşünü sıkltkla bulaodıran ve boş tarüşmalan tekrarlama heveslisi zibinlerin, tehlikeli kuramlanna karşı koymaya daima hazır bulunacaklardır." "Bu metin" diye baslar Prof. George Gusdorf ve devam eder: "Yazannda, tarihsd gerçeklere dair ender bir cehalet veya bilinçsizlikle biriikte tefekküriin gereklerine karşı da lam bir güvensizliğin varuguu ortaya koymakudır" Daha sonra: "Imparatorun, tamamıyla yabancısı oldutu yüksek ö£ OKT4Y AKBAL EVET/HAYm Yorama Gerek Yok!.. OKURLARDAN Yabancı dille öğretimi kınayanları kutlayahm Mart 1988 perşembe günü, önce yazar Bay S.Karaören'in Çağdaş Türk Dili dergisindeki "Turkçe, Üniversitelerimizden Kovuluyor1" başlıkh yabancı dille öğretimi kınayan özlü yazısım okudum. Aynı gün, televizyonun akşam haberUrinde, Ulusal Eğitim Bakanı Bay H.C. Güzel'in, yabancı dil öğretimi sorununu ele alacaklanm, yabancı dille öğretimin anadili küçümseme anlamına geldiğini, bu yöntemin sömürgelerde uygulandığını belirten çok güzel konuşmasmı dinlemek mutluluğuna eriştim. Kalkınmak için Batıya yöneldiğimiz yıllarda, 1827 yılında, hekimlik öğretimini Fransızca ile yapmaya başlamışız. Yıllar geçtikçe bu uygulamanın olumsuz sonuçlan ortaya çıkmıştır. Yaklaşık 40 yıl savaşımdan sonra bu uygulamadan kurtulunmuştur. Osman ı\uri Ergin (18831961) in Tıp Mektepleri adlı yapıtında sözünü ettiği, benim de incelemelerim sırasında Başbakanlık Belgeliğinde 1. Dahiliye 43260 sayıda gözüme ilişen, Türkçe öğretime dönüşmüş belgesinden birkaç satırı Sayın Karaören 'in ve Sayın Bakanın güzel görüşlerine ufak bir katkı olarak aktanyorum: "Ana dilleri ile ders dinlemeyen, kendi dillerinde yazılmış kitaplardan okumayan ögrenciler başanlı olamamışlardır. 50'şer kişilik sınıflardan, okulu bitirebilenlerin sayısı genellikle 810 kişiyi geçememiştir. Bu uygulama devlet hazinesini larara soktuğu ve halkta da huzursuzluk doğurduğu için derslerin artık lisanı ecnebi üzere takrir ve tedrisi kat'iyyen men olunacağı.... 16.9.1870 tarih, 1443 sayüı tutanak ile Seraskerlik yüce katına bildirilmiştir.", Tutanakta, otuz üyeden 27'sinin mührü bulunmaktadır. Dilerim ki bu oluylar unutulmaz ve bundan sonra böyle yanlış uygulamalara başvurulmaz. Anadilimizle öğretimi savunan genç Bakanı kutlanz. Arkasmda büyük bir bilinçli kitlenin varlığma inanmasını dileriz. Bu sıkmtıh dönemlerden gelen değerli hekimlerin 14 Mart Bayramları kutlu olsun. RÜŞTÜ ERGUN EMEKLİ1ŞIN BÎLİMCİ Bugün size bir kaç alıntı sunacağım. Yaşamın gerçeklerinı yansıtan seslenişler. İçtendıştan acı görüntüler. Ayrıca bir yorum yapmayı gereksiz kılan durumlar... 'İst. Belediye Şehir Tiyatrosu Sanatçılan adına' Oben Güney şoyle yazıyor: "Eski Genelkurmay Başkanı Sayın Necdet Ûruğ, mahut 'Mit Raporv' konusunda gazeteci Emin Çölaşan'la yaptığı konuşmada, "Bir kişi hakkında bir karar alınacağı zaman, bir tek kanaiın raporuna asla itibar etmemişizdir" buyuruyorlar. Bellekleri kendilerini yanıltıyor olsa gerek. Çünkü kendileri I Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı iken İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu 'ndan 42 sanatçı işte böyle 'bir teK kanaiın raporu'na itibar edilerek görevterinden aiınmıştır. Bu ısiemin, bir tek kanaiın raporuna dayanılarak yapıldığı o kadar açıktır ki, hayatında yanm dakika bile Vramaturg'luk yapmamış olan sanatçı Bilge Zobu, "...iki yıl dramaturgluk yaparak, sol eğilimli piyesleri repertuara almıştır" drye ya/an yanlış bir raporia ışten çıkarılmış, ancak sekiz ay sonra Sayın Selahattin Beyazıfın komutanlık nezdinde yaptığı girişimlerte görevine pek istisnai bir şekilde dönebilmişti. Hem de bir telefonla bile bu buyuk yanlışlık anında önlenebilecek iken!.. Tıpkı önce "vatan haini' ilan edilip sonradan görevden alma kararları gene aynı makamca kaldınlan öteki sanatçılar gibi. Üstelik sergf ve haysiyetleri Sayın Üruğ'un şerefi ve haysiyeti kadar üstüne titrenılecek, yetişmesi çok güç koşullara bağlı sanatçılarımıza yapılan yanlışlık gibi... Sayın Uruğ, "Ben polemiğe girmem" diyor ama kendileri çok hakh olarak şeref ve haysiyetiyle oynamaya yeltenenlere dava açarken, bu sanatçı arkadaşlarımız dava edecek rapor sahiplerini bile bulamazken, polemikler maalesef daha çok sürecektir." Gümülcüne'de çıkan 'İleri' gazetesinin 2 şubat tarihli sayısında yayımlanan 'Provokasyon Devam Ediyor" yazısı, 'Davos Ruhu'nun Batı Trakya'daki uygulamalarını şöyle sergiliyor: "20/21.2.1988 gecesi, saat 00.2.30 sulanna doğru, inhanlı köylüleri yoğun traktör sesleriyle uyanırlar. Yurekli olanlar hemen dışarı fırlayarak durumu öğrenmek isterler... Traktörler Türklerin malı olan araziye girmiştir. Sürenler de malum kişilerdır. DekarhonBekeobası, DasarhiyonKocaorman ve KremastiKurthasanlar Karakaçanlan kırk hanenin tapulu yerini gasp etmektedirleri.. Tapulu araziye 1820 traktör girmiştir. Fakat bir c kadar Hıristiyan da av tüfekleriyle pusuya durmuşlardır... Yönetimin gölgesinde ve desteğinde iş yapmak o kadar kolaykiL. 'Ne oluyor'a giden iki gençten birinin alnına bir kaç saçma isabet ediyor. Diğerinin de arabasının sağ kapı camı kırılıyor... Gece yarısı bir hayli tan tunlar oluyor. "İç harbi yaşadık" diyenler çıktı köyden. Fakat atanlar kim? Yönetimin gölgesinde Hıristiyanlar!.. Yönetimin baş sorumlusu yerel makam karakol, o taraflara, bakmıyorbile... Şikâyete gidenleri, doğrudürüst dinlemiyor bile..." Dr. Halime Küçükyılmaz da TV'de ve gazetelerde sürekli yapılan 'mercimek' propagardası konusunda şöyle yazmış: "Beslenme konusu, 50 mityon Türk insanını ilgilendiren bir konu değilmi? Bitkisel proteinin hayvansal protein yerine, yaniet, sut, yumurtanın yerine geçebileceğinin, hatta daha üstün olduğunun ısraria devletin televizyonundan halka duyurulması ne anlam taşıyor? Hayvansal protein tüketiminin zaten çok az olduğu ülkemizde ısraria hayvansal protein yerine bitkisel protein tüketilmesinin önerilmesinin hiç mi önemi yok? Benca; bu olay zakkumdan çok daha önemlidir. Çünkü beslenme konusu, halkın geleceğine ipotek koyan bir konudur. Zekâ gelişiminin hayvansal protein tüketimiyle orantılı olduğu tartışılmaz bir bilimsel gerçek. En basit bir tıp kitabında bile yazılı olan doğrulan şöyle özetleyebilirim: Hayvansal protein gereksinimi kesinlikle bitkisel proteinlerle karşılanamaz. Çünkü hayvansal proteinlerde bulunan ve organizmada son derece önemli işlevleri bulunan esansiyel amino asitler bitkisel proteinlerde yoktur. Vücuttaki tüm dokulann yenilenmesı ve sinir sistemi ile beynin gelişebilmesı ıçın B,,vitamini ve folik asitin alınması zorunludur. B>* vitamini insan organizması tarafından yapılamadtğı gibi, bitkiler tarafından da yapılamadığından bitkisel gıdalarla alınamaz. Bu vitaminin hayvansal proteinlerde bc! miktarda bulunduğu ve insanların Bn vitamini gereksinimini başlıca et böbrek, karaciğer, kalp, balık, yumurta ve süt gibi besinlerden sağladığı bilimsel bir gerçektir. Gudülen bir ulus olmayıp, bağımsız bir ulus olmak istiyorsak; hayvansal protein (et, süt, yumurta) tüketimini arttırmanın çarelerini aramak ve bulmak zorundayız." HALKIMIZA ÇAĞRI İŞKENCELERDE, CEZAEVLERİNDE, SOKAKLARDA KATLEDİLEN, İDAM SEHPALARINDA CAN VEREN EVLATLARIMIZIN AtLELERlNE, DOSTLARINA VE HALKIMIZA SESLENtYORUZ kampanyamızla ilgili olarak bizlere evlatlannızın adını, soyadmı, ölüm tarihini, mezannm yerini, resmini, adresinizi, varsa işkence raporlannı, tutanaklan ve yararlı olabilecek belgeleri gönderıniz. Göndereceğiniz bu bilgiler ÇOCUKLAR1MIZIN DEĞİL, 12 EYLÜL HUKUKUNUN ADALETSİZLİCİNİ, SUÇLULUĞUNU ispat edecektir. Bu nedenle tüm kişi ve kuruluşlan, aydın, demokrat, yurtseverleri, hukukçulan, doktorları, her türlü meslek, kişi ve kuruluşları, İNSAN ONURUNU TAŞ1YAN herkesi bu kampanyaya katkıda bulunmaya ça|îrıyoruz. "12 Eylül yargısı tüm sonuçlanyla kaJdınlmalıdır" TAYAD Tutuklu ve Hükürnlu Aileleri Yardımlaşma Derneği Adres: Tiryaki Hasanpaşa Caddesi No: 60/4 AksarayIstanbul Dünyaya Flotal Aynanın derinliklerinden bakın. Yaşanan mekânlan güzelleştirmekhayatı güzelleştirmektır. Daha geniş, dahaferah, ışıl ışıl mekânlara kavnşmak için Flotal aynanınsınırsız olanaklanndan yararlanın. Float Teknolojisi Flotal ayna, dünyanm en gelişmiş cam tekniğiyle üretilen Float camdan yapümaktadır. Yansıtıcılıkta MükemmeUik İleri üretim teknolojisi ve kaliteli malzemesi nedeniyle görüntüleri hiç bozmadan, mükemmel yansıür. Üstün Kalite ve Uzun Omür Yansıtıcı gümüş tabakası bir kat bakır ve biri astar diğeri koruyucu olmak üzere iki kat boya ile korunmaktadır. Rutubetten ve diğer olumsuz doğa koşullanndan etkilenmez. Kararmaz, dökülmez, bozulmaz. Ucuz Maliyet Bu üstünlüklerine karşın diğer kaplama malzemeleriyle kıyaslandığında maliyeti yüksek değildir. Büyük Boyutiar Çeşitli ve büyük boyutlarda üretildiğinden uygulaması kolaydır. Ozgürce KuUantm Flotal, bu özellikleri ve üstünlükleri nedeniyle mimarlan, dekoratörleri ve mobilya tasanmalannı aynadan özgürce yararlanma imkânına kavuşturmuştur. 19571987 MUAMMER ÖZDEMİR Ölümünün birinci yılında sevgiyle amyoruz. Arkadaşlan adına HAMDt ÜNLÜ MEHMET KARAMAN SAMÎ YANGIN YIKILSIN DARAGAÇLARI HALUK ÖZKAN İDAM GECESİ ÖZGUN MÜZİKTE YILIN EN İDDIALI KASETİ ÇIKTI... GALA MUSIC CENTER: Unkapam I M Ç 6 Bok 6444 İST Teı 52'69 59 5UBE Oı^ıSok No 365BesıklaslS T Te1 169 56 46 ARN* KASETÇİUK MUSIK MARKETING Keup Sl 58 5000 KÛL\ Tel 02216?45 05 Ozanım Ozan !... Yılın cn güzel turkülerıvle KASETÇİMZDE G * L » M U S I C CEMTER Jnkapanı I M C 6 SiOk 6444 İST Tel 527 69 59 JUBt Oiü Sok Na 36 5 Bpşıklas İST * R N * KAfETÇİÜK MUSIK MARKETIN6: Kfı.D Slı 58 5000 KOlN Tel 0.VI 6245 06 YOL KESENIRMAK Hıfzı V. Velidedeoğlu 2. bası, 1200 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad. 39/41 Cağoloğlutst. A.Ş. BüyuMerc Cıddrci. Brvtem Han Kat 48 80220 ŞıjliUunbul Tel (1) 146 11 30 (6 hal) Fax (1) 148 96 70 TU.: 22614 cam tr 23275 cams tr27H81 c a m p t r 27848 q w tr Cam P a z a r i a m a A Ş.. b i r T ü r k i v e Şişe ve C a m F a b r i k a l a n A.Ş. k u r u l u ş t ı d u r