27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 ARALIK 1988 CUMHURİYET/13 Muzaffer ŞerifBaşoğlu veNiyaziBerkes'i art ardayitirdik ağdaşlık savaşında iki bilîtnadamı Neden bocalıyoruz? ARSLAN KAYNARDAĞ Niyazi Berkes tam anlamıyla bir bilim ve düşünce adamıydı. 40 yıla yakın bir süre çok sevdiği vatanından aynlmak zorunda kaldı ve gözlerini gurbette kapadı. Bu onurlu yaşamın öyküsü bir gün yazılabilirse, utancımız şimdikinden daha büyük olacaktır. Berkes, Kıbrıslıdır. Anılarını anlattığı kısa yazısından şunları öğreniyoruz: İstiklal Savaşı'mızla ilgili haberleri Lefkoşa'da heyecanla izlemektedir. On yasındadır o zaman. 13 yaşına geldiğinde Sakarya Zaferi'nin kazanıldığını öğrenir. Mustafa Kemal'in bir resmıni eline geçirir, onu özenle süsler, çerçeveler, başucuna asar. Büyük coşkunluk ıçindedir, İstanbul'a gelir, liseyi burada bitirir, üniversıteye yazılır. leri verdi, felsefeye ilişkin yazılar yayımladı. Az sonra asıl eğiliminin düşünce tarihi olduğu görüldü. Onun düşünce tarihçiliği Prof. Hilmi Ziya Ülken'inkinden a>Ti bir özellik taşır. Prof. Bernard Levis'inkine benzemekle birlikte onu aşar. Tarihimizdeki çağdaşlaşma sürecini yorumlamaktır arnacı. Temel sorusu şudur: İki yüz yıldır neden bocalıyoruz? Bu sorunun yarutını arar. Ona göre, insanlığın evrimi "ilahiyafm baskısından ve etkisinden kurtulmaya yönelrniştir. Türkiye'nin evrimi de bunun dışında olamaz. Çağdaşlaşma, din ile dünya işlerinin ayrılması sürecinden başka bir şey değildir. Sorunlara ancak bilimsel yöntemle, özgür ve akılcı düşünce ile çare bulunacaktır. Böylece, çalışmalan bir yanda da "laiklik" üzerinde yoğunlaşır. 1700'lü yıllardan sonraki tarihimizin demokratlaşma olduğu kadar laiklik de olduğunu belirtir. Bunlar birbirinden aynlmaz ilkelerdir: ayrılmamalıdır. Türk toplumunun gidişini, İslamcılık, Ulusçuluk, Batıcılık akımlarının dayandığı katmanlann gizli ya da açık savaşımının belirlediğini söyler Berkes. Bunlara daha sonra "toplumculuk" akımını ekler. Niyazi Berkes'in üzerinde önemle durduğu kavramlardan biri de "bağımsızlık" kavramıdır. "Bağımsız olamadıgımız sürece, Batı karşısında bep somürge olarak kalacağız" der. Batılılaşmamıza yeni bir bakış açısı getirir. Ondan bize on dört kitap, birçok yazı ve birkaç çeviri kaldı. Sokrates'in Savunması'nı o çevirdi. Sokrates'i çok severdi. Gençliğe bu yüce örneği vermek istedi. Yazdığı kitaplar, bugün bütün dünyada vazgeçilmez başvuru kilaplarıdır. Hocalar gider, kitapiarı kalır. Daha önemlisi, onurlu bir hocanın yaşamıyla verdiği derstir. Niyazi Berkes'in yaşamından öğreneceğimiz çok şey var. Kendisini dört yıl kadar önce gördüğürnde anılanru yazmaya başladığını söylemişti. Hastalığı yüzünden yazmayı sürdüremedi. Yazdıkları, az ya da çok, ne kadar ise bulunup yayımlanmalıdır. Sevgili hocamız hep Türkiye'yi özledi ve kırık bir kalple ayrıldı bu dünyadan. Niyazi Berkes gibi bir hocanın mezarı ingiltere'de değil, Türkiye'de olmalıdır. Türkiye'de gömülmesi gerekir. NtYAZİBERKESİN CALISMALARININ TEMEL SORUSU MuZAFFER ŞERİFİN 82 YILLIK YAŞAMI Mustafa Kemal'in ziyareti " Bir gün Mustafa Kemal üniversiteyi ziyaret eder. Berkes, o gün gördüğü çok ilginç şeyleri ve izJenimlerini anlatır yazısında. Koca profesörler şaşkındırlar, Mustafa Kemal'i gereğince değerlendiremezler. Oysa genç Berkes, onun yapmayı düşündüklerini çok iyi kavramış, humanist ve devrimci bir devlet adamı karşısında bulunduğunu anlamıştır. Niyazi Berkes, Atatürkçülüğe ve devrimlere bilinçle bağlıydı. Yazılannın değişmez özelliği bu bilinçten. böyle bir devrimcilik anlayışından kaynaklanır. Başarılar ve dramlar GENCAY ŞAYLAN Evrensel düzeyde başarıya çok aç gözüken Türkiye'de, geçen günlerde Muzaffer Şerif'in ölümii hiç yankı yapmadı. Galatasaray'ın İsviçre şampiyonunu 50 yenmesi ile çılgına dönen Türk halkının ne Muzaffer Şerirten, ne de onun çağdaş bilim dünyasının en parlak simalarından biri olduğu gerçeğinden haberdar olmadığı ortaya çıktı. Şerif, 1945 yılından öldüğü 1988 aralığına kadar yaşamını bir Amerikan vatandaşı olarak sürdürmüş ve tüm dünyada bir Amerikan bilim adamı olarak tanınmıştı. Ama Şerif, o çok parlak bilimsel yaşamına bir Türk olarak girmiş ve bir Türk bilim adamı olarak adını duyurmaya başlamıştı. Onun yaşamını bir Amerikalı olarak noktalaması belki de esas olarak Türkiye'nin dramı sayılmalıydı. 1906 yıhnda doğan Muzaffer Şerif 1929 yılında Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuş ve öğretmenlik yapmaya başlamış, 1932 yılında Gazi Terbiye Enstitüsü'nde psikoloji öğretmeni olarak görev yaparken bir sınav kazanarak lisansüstü eğitim için Amerika'ya, Harvard Üniversitesi'ne yollanmıştır. Harvard'da master derecesi alan Şerif Colombia'da doktora çalışmalarına başlamış, burada sosyal bilimler alanında daha sonradan çok büyük ün yapan Herbert Hymn ile oda ve sınıf arkadaşhğı yaprmştır. Doktora çalışmalarının tamamlanmasından sonra Türkiye'ye dönmek için yola çıkmış ve bu arada kısa sürelerle Alman ve Fransız üniversitelerinde de çalışarak psikoioji ve sosyal psikoloji bilimlerinin Avrupa'daki düzeyi konusunda da bir fikir sahıbi olmuştur. Türkiye'\e döndükten şonra Ankara, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi'nde psikoloji doçenti olarak ders vermeye başlamıştır. 1945 yılına kadar bu fakültede çalışan Muzaffer Şerif parlak bilimsel ürünleri yanında genel anlamda politika ile ilgilenmiş; özellikle faşizme ve ırkçıljğa karşı açık, şiddetli bir mücadele vermiştir. Bu yıllarda, daha çok sol eğilimli aydınlar tarafından çıkarılan Yurt ve Diinya ile Adımlar dergisinde sürekli yazılar yazdığı görulmektedir. Bilindiği gibi l940'lı yılların ilk yarısında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde, sosyal bilinıler alannıda gerçek bir Türk Rönesansı yaşanmaktadır ve Şerif bu parlak gelişmemiı en önde gelen temsilcilerinden biridir. Dil ve Tarih Coğrafya'da toplanmış bilim adamlannın cyküleri bilinmektedir. Bu grup önce üniversiteden uzaklaştırılmış ve daha sonra tutuklamalar yapılmıştır. Muzaffer Şerif de 1945 yılı başında komünizm propagandası yaptığı gerekçesi ile lutuklanmış, içeriden ve dı^arıdan gelen büyük baskılar sonunda, bizzat Cunıhurbaşkam'nın müdahalesi ile tahliyeedilmiştir. Şerif. "An Ou(line Of SocialPsychologj" (Sosyal Psikoloji İçin Bir Çerçeve) adlı ünlü çalışmasının planını lııtukluluk döneminde, hapishanede hazırlamıştır. Hapishaneden dönemin Cumhurbaşkanrnın müdahalesi ile çıkan Muzaffer Şerif Amerikalıların iş teklifini kabııl ederek 1945 şubaıında bu ülkeye gitmiştir; bu gidişin öyküsü de hayli ilginçtir. Bu sırada Avrupa'da savaş dcvam etmektedir ve Amcrikalılar Şerif için Ankara'ya bir bombardınıan uçağı yolhınıışlar. bu uçak Kahıre kongo Brezilya yolu ile bilim adamım Amerika'ya gotürmüştür. Yale Üniversitesi'nde öğretim üycsi olarak çalışmaya başlayan Şerif bir süre sonra Amerikan vatandaşı olmuş ve böylece Türkiye, 20. yüzyılda, bilim alanında yetiştirdiği en parlak evlatlarından birini yitirmiştir. Muzaffer Şerif, sosyal ^sikolojinin en önde gelen isimlerinden biri olarak tanınmış, bilim dünyasında çok saygın bir yer edinmiştir. Şerif'in bir bilim adamı olarak önemini ve katkılarını en iyi değerlendirecek kişiler sosyal bilimcilerdir. Örneğin bu konuda görüşüne başvurduğumuz Profesör Mübeccel Kıray onu şöyle değerlendirmektedir: "Muzaffer Şerif'in 1936 yılında yayımlanan 'Psychology Of Social Norms' adlı kitabı sosyal psikolojinin kökenini değiştiren bir araştırma kimliği taşımaktadır. Bu çahşmada kişinin üyesi ol Heııüz Türfclye'deyken Muzaffer Şerif'in 1940ların başlarından bir fotoğrafı. (Soldan sağa) Niyazi Ağırnaslı. Behice Boran, Filiz Ali, Aliye Ali ve Muzaffer Şerif bir arada. (Fotoğraf: Sabahattin Ali arşivinden alınmıştır.) Hilmi Ziya'dan farklı Onu ilkin toplumbilimci olarak görüyoruz. Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde bu alanda çalışmalar yaptı, yazılar yazdı. Bizde o zamana kadar Fransız toplumbiliminin etkisi altında yapılan çahşmalardan farklıydı bunlar. Bu arada felsefe ders Ş M fotojraflanmlaı Niyazi Berkes, uzun yıllar yurtdışında yaşadı ve ingiltere'de öldü. Muzik yazarımız Filiz Ali, yaşamının son yıllannda Niyazi Berkes'i Ingiltere'deki evinde ziyaret etmtşti. Çağdaşlığın neresindeyiz? Kiyazi Berkes'in yaşamöyküsü, "Çağdaşlaşmanın neresindeyiz?" sorusunun günümüzde de gündemde kaldığını kuşkuya yer vermeyecek bir açıklıkla ortaya koyuyor. Kendi değerlerine bu kadar acımasızhkla ve bağnazlıkla bakabilen bir toplumun henüz çağdaşlaşma merdiveninin en alt basamaklannda durduğu açıktır. GENCAY ŞAYLAN Türk aydınlarının ve okurunun yaygın bir biçimde Niyazi Berkes ile tanışması 196O'lı yıllarda oldu. 1961 yıhnda yayımlanan "Ikiyttz Yıldır Neden Bocalıyoruz" adlı kitabı o sıralarda başlayan "Türk aydınlanmasında" onemli bir yer tuttu, yoğun bir etkileşim yarattı. 1%5 yılında yayımlanan "Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Deyrimler" adlı kitap, ilkinden daha fazla yankı yaptı, aydınlar için yepyeni tartışma alanları açtı. Bu kitapiarı ile Berkes bir düşünür olarak Türk toplumunun değişimi ve çağdaşlaşması ile ilgili kuramsal değerlendirmelere, çözümlemelere giriyor, aynı zamanda politik alanda yol göstericilik işlevini de yükümleniyordu. Başka bir deyişle 1960'ların Türkiyesi'nde onemli yankılar yaratan kitapiarı ile Berkes sadece bilimsel bir ufuk açmıyor, daha ileri bir Türkiye için neler yapılması gerektiği konusunda da öneriler geliştiriyordu. Niyazi Berkes, Türk düşün ve toplumbilim alanında kısa, yerel kalan bir parıltının hem ürünü, hem de öncülerinden biriydi. 1908 yılında Kıbrıs'ta doğan Berkes, Amerika'da Chicago Üniversitesi'nde sosyoloji doktorası yaptıktan sonra Türkiye'ye dönmüş ve 1939 yıhnda Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne öğretim üyesi olarak atanmıştı. 1940'h yıllar, bu fakültede toplumbilim alanında o zamana kadar görülmemiş, parıltılı bir gelişmeye damgasını vurmuştu. 1930'lu yıllarda Türk üniversiteleri Hitler faşizminden kaçıp gelen hocalar sayesinde çok önemli bir gelişme göstermişlerdi ve Dil Tarih Coğrafya da bu gelişmeden payını almıştı. Daha sonra dört parlak genç Türk öğretim üyesinin de Almanlara katılması ile Ankara'da umut verici bir gelişmenin ortaya çıktığı görüldü. Bu dört bilim adamı; Muzaffer Şerif Başoglu. Niyazi Berkes, Behice Öoran ve Pertev Naili Boratav'dı. Ancak bu parıltılı gelişme bilindiği gibi fazla uzun ömürlü olmadı; önce Muzaffer Şerif üniversiteden koparıldı. Daha sonra 1947 yılında patlak veren öğrenci olayları ile "solctı hocalar" diye tanımlanan kalanlar fakülteden atıldı. Bu atılışın öyküsü ilginçtir. Öğrencilerin "Solcu hoca istemiyoruz' diye gösteri yapmaları üzerine Ankara Üniversitesi Senatosu üç hocayı uzaklaştırdı. Ancak bu karar Üniversitelerarası Kurul tarafından bozulunca Mılli Eğıtım Bakam Reşat Şemsettin Sirer devreye girdi. Bir taraftan bu üç öğretim üyesinin yargılanması için Danıştay'dan karar çıkartıhrken diğer taraftan da 1948 bütçesinde kadrolar iptal edildi. Böylece bu kişiler maaşla üniversiteden uzaklaştırıldı, bir süre sonra da bir yabancı uyruklu kadınla evli olduğu gerekçesi ile Berkes'in maaşı da kesildi. Önemli olan nokta bu sırada Türkiye'nin fiilen çok partili "demokratik" sisteme geçmiş olmasıydı. Ancak basında birkaç cılız ses dışında hiçbir çevre, kuruluş ya da kişi bütün bu olanlara herhangi bir tepdeğişmeyi inceleyen yapıtlar verdi. Berkes'in çalışmalan Türkiye ve daha genelde üçüncü dünya toplumlan üzerinde araştırma yaparüar için ana başvuru kaynakları arasına girdi. Berkes'in Türk toplumunun değişimi ve modernleşmesi ile ilgili önemli çözümlemelerinden biri değişimin dışarıdan gelen etkilerle başladığına işaret etmesidir. Ona göre orijinal Osmanlı düzeni özgündür ve bu nedenle özgün inceleme gerektirir, ama bu özgünlük klasik tarihçilerin işaret ettiği biriciklik olarak anlaşılmamalıdır. Berkes'in bir diğer önemli katkısı laikliği modernleşmenin temel belirleyicisi olarak alması ve bunu bir tarihsellik boyutu içinde açıklamaya gayret göstermesidir. Haklı olarak işaret ettiği gibi klasik Osmanlı sistemi teokratik bir rejim sayılamaz, sistemin meşruiyet kaygjsı içinde teokratik olma, yani şeriata uymuş olma iddiası vardır. Nitekim Berkes, 16. yüzyıldaki koşulların bile şeriatın öteleşme ve laikleşmeye karşı dinsel görünümlü karşı çıkışın geritimi içinde oluşmaktadır. Berkes, çağdaşlaşma ile dinsel görünümlü direniş arasındaki gerilim ile ilgili olarak, "Her modernleşrae döneminin arkasından bir dinselleşme hununasının" başlayacağından söz etmektedir. Bilindiği gibi Berkes bu tezini Osmanlı tarihinin yorumlamasına uygulamıştır. Günümüzde İslami ideolojinin giderek yükselen bir etkinlik kazanması ve Islama dönüş önerilerinin artık politik bir güç haline geldiği göz önüne alınınca Berkes'in yorum ve çözümlerinin önemi vurgulanabilmektedir. Başka bir deyişle Berkes sadece Osmanlı tarihinin anlaşılıp kavranması için bir kaynak olarak kalmamakta, günümüz Türkiyesi" nin karmaşık politik ve kültürel oluşumlarını da açıklamakta ışık tutucu olabilmektedir. Yirminci yuzyılda yaşamış Türk aydınları arasında çok seçkin bir yere sahip olan Berkes bütün önı Niyazi Berkes'in bıraktığı miras, değerli bir hazine Siyasal propagandanın bazı temel kavramlarını Şerif e borçluyuz Bilime katkılar EMRE KONGAR Anılarta yüklü 1940'lardan anılarla dolu bir fotoğraf. (Arka sırada soldan sağa) Sabahattın Alı Niyazi Berkes, Niyazi Ağırnaslı, Asuman Hanım ve Berkes'in o sıradaki eşi Mediha Berkes (Esenel). (Ûn sırada soldan sağa) Muvaffak Şeref, Rliz Ali, Azra Erhat, Matika Szabo, Mediha Berkes Esenel'in ablası ve Sabahattin Ali'nin eşi Aliye Ali. (Fotoğraf: Sabahattin Ali arşivinden alınmıştır.) ki göstermedi. Berkes için tek yol ülke dışına gitmekti ve o da öyle yaptı. Kanada'daki McGill Üniversitesi'ne öğretim üyesi olarak gitti ve ölümüne kadar yurtdışmdaki üniversitelerde çalışmak zorunda kaldı. Acı bir rastlantı olarak hemen hemen aynı zamanda yaşama gözlerini yuman Berkes ve Şerif, Türkiye dışında çalışmak zorunda kalma kaderini de paylaştılar ve ikisi de saygın bir ad yaptılar. Muzaffer Şerif kendini bir bilim dalının gelişmesine adadı ve bu nedenle çok tanındı. Berkes ise esas olarak Türkiye üzerinde çalıştı, Türkiye'nin son 400 yıllık evrimini, sosyopolitik ve kültürel sine ulaştığını ve bu nedenle sistemin teokratik olmaktan çıkmak zorunda kaldığını göstermektedir. Bu çerçeve içinde laikleşme dine dönme çekişmesinin aslında bir değişim sorunu olduğunu ileri sürmektedir. Berkes'c göre isier sç dinamiklerden isterse dışandan kaynaklanmış olsun değişimin toplumdaki güç dengelerini değiştirmemesi olanaksızdır ve değişim ile kaybeden güçler direnmek zorundadır. İjto din tekrar bu noktada devreye girmckte ve dircnmc ın, yani tuıuculuğun ideolojik şilahı olarak yorumlannıaya ba^lamaktadır. Türkiye'nin toplumsal tarihi de bu çatışmanın, yani modernrü boyunca bir Türkiye sevdalısı olarak ömür sürmüş, Türkiye ile ilgili çok kıymetli yapıtlar üretmiş, ama ne yazık ki Türkiye dışında yaşayıp ölmek zorunda kalmıştır. Kuşkusu/ onun bıraktığı zengin kültürel miras Türk aydınları için her zaman kullanılabiİen, kıymetîi bir hazinedır. Ancak onun yaşam öyküsü "Çağdaşlaşmanın neresindeyiz" sorusunun günümüzde de gündemde kaldığını hiçbir kuşkuya yer vermeyecek bir açıklıkla ortaya koymaktadır. Kendi değerlerine bu kadar acımasızhkla ve bağna/lıkla bakabilen bir toplumun hcnuz çağdaşlaşma merdiveninin en alt basamaklannda durduğu açıktır. Sosyal psikoloji çok kısa bir tanımla bireyi içinde bulunduğu grup ya da gruplar açısından ele alan bilim dalıdır. Bilindiği gibi psikoloji, bireyi tekil olarak ele alır ve inceler. Sosyoloji ise bireyi toplum içinde ele alan ve birey ile toplum ilişkilerini inceleyen bir bilim dalıdır. Oysa birey, tekil durumu ile toplum içindeki durumu dışında, daha doğrusu, toplum içindeki durumu çerçevesinde, belli gruplar halinde de yaşar. Hatta bireyin "toplum içindeki durumu" aslında bu "grup halindeki durumu" ile belirlenir. İşte sosyal psikoloji bireyi, grup içinde ele alan bilim dalıdır. Sosyal psikoloji, sosyoloji ve psikolojiye göre daha genç bir bilim dalıdır. Gelişmesi daha çok yirminci yüzyılda ve Birleşik Amerika'da olmuştur. Muzaffer Şerif ya da adını son zamanlarda kendisinin yazdığı gibi"Muzafer Sherif" sosyal psikolojinin kuruculan ve geliştiricileri arasında yer alır. Şerifin bireye bakışı, onun davramş biçimini belirleyen öğeleri çözümlemeye yöneliktir. ŞeriTe göre birey, bir yandan iç öğeler, öte yandan da dış öğeler arasındaki etkileşime göre davramr. İç öğeler bireyin tüm psikolojik özellikleridir. Bunlann bir bölümü doğuştan gelir, bir bölümü sonradan kazanılmıştır. Dış öğeler ise çeşitli gruplardan ve toplumdan gelen uyarıcılardır. Şerif bunlara "toplumsal uyarıcılar" diyor. İşte ŞeriPe göre bireyin belli bir andaki davranışı bu "toplumsal uyarıcılar" ile "iç öğeler" arasındaki etkileşim sonunda oluşur. I akaı jıne Şerif, belli bir durumda ortaya çıkan davranışın. bu uyancılara karşı basit ve yalın bir Muzaffer Şerif Ya da "Muzafer tepkiden oluşmadığını belirtir. Şe Sherif rife göre iç ve dış öğelerin etkileşirni, bireyde bir "merkezî psikolojik örgiitlenme mekanizması" oluşturur. Bu mekanizma ise bireyde kendine özgü bir "algı çerçevesi" yaratır. İşte her birey kendi dışındaki uyarıcıları bu "algı çerçevesi"r.in süz gecinden geçen bir biçimde algılar ve yine bu çerçeve ile belirlenen bazı davranışlar geliştirir. Şerif böylece yalnız bireyin belli bir andaki davranışırun gruptan gelen uyarıcılar tarafından belirlendiğini değil, aynı zamanda grubun, bireyin temel psikolojik mekanizmasını da biçimlendirdiğine işaret etmektedir. Bir başka deyişle, Şerife göre yalnız belli bir andaki davranışlarımız değil, bizzat kendi benliğimizin önemli bir bölümü, içinde yaşadığımız gruplar tarafından biçimlendirilir. Şerif yalnız bireylerin grup içindeki davranışlarıyla kendini sınırlamamış, grupların, özellikle birbirlerine düşman grupların davranışlan üzerinde de çeşitli incelemeler yapmıştır. Bu incelemelerinin sonuçlarını bir dizi önermeler biçiminde gözden geçirirsek Şerifin gruplararası düşmanlıkları azaltmak konusunda ciddi ipuçları bulduğunu da görürüz. Nitekim kendisi de ömrünün son zamanlarında DoğuBatı blokları arasındaki düşmanlık konusuna özellikle eğilmişti. Şerifin gruplararası etkileşim ilkelerine baktığımızda, olağan etkinliklerin gruplararası yakınlaşmayı sağlamakta çok da başanh olmadığını görüyoruz. Buna karşılık Şerif, grupların "olağandışı" hedefleıe yönelik çalışmalan bir süreç niteliği kazanırsa, bir süre sonra olumlu bir "birikimin" ortaya çıkabileceğine işaret ediyor. Çalışmalan sırasında dil ve benlik katılımı gibi kavramlar üzerinde de duran Şerif, bireyin herhangi bir konuya "benlik kalılımı arttıkca", farklı görüşleri reddetme alanı, "kabul etme" ve "kayıtsız kalma" alanlarına göre genişler diyor. Buna karşılık bireyin "benlik katılımı" azaldıkça "kayılsız kalma alanı" genişliyor. İşte günümüzde siyasal propagandanın temelinde yatan bu kavramlan ve sosyal psikolojik olusumları da büyük ölçüde Muzafer Sherife borçluyuz. duğu grupların nasıl etkisi altında kaldığı, normiarın gruba göre belirlendiği ve grupların değiştikçe normiarın da değiştiği deneysel yöntemle kanıtlanmışrır. Böylece kuramsal alanda kişinin uyesi olduğu gruplara göre tavır aldığı ortaya konurken yöntem alanında da deneysel sosyal psikoloji geliştirilmiştir. Kısaca vurgulamak gerekirse Şerif'in çalışmalan çağımızın dünyasını \e çoğulcu, karmaşık toplumunu anlamak için ufuk açıcı olmuştur. Sosyal psikolojiyi sistematize ettiği 'An Outline Of Social Psychology' ve grup dinamiği ile ilgili diğer yayınları hâlâ bu alanda temel başvuru kaynakları arasında sayılmaktadır." Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden Diane Sunar da Muzaffer Şerif ile ilgili şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Muzaffer Şerif bilime önemli kuramsal katkılar yapan \e bu katkıları kendisi yaşarken kabul edilen ender kişilerden biriydi. Şerif sosyal psikolojide ortaya attığı çok sayıda yaratıcı düşünceye ek olarak çok önemli üç kavranısal katkıda bulunmuştur. Esas olarak 'ego psikolojisi' çerçevesinde çalışmalarını yürüten Şerif, çalışmalanru birey ile grup arasındaki ilişkiler üzerinde odaklaştırmıştır. Şerif'in ilk büyük ve herkesçe kabul edilen katkısı norm oluşumu alanındadır. Geliştirdiği özgün der.eysel teknikkr ile bireyin belirsiz ve karmaşık olayları değerlendirmesinin başkalannın değerlendirmeleri etkisinde kaldığını kanıtlamıştır. Bu kuramsal bulgular yıllarca uyum (conformıty) sorunu üzerinde çahşan diğer araştırıcılar için hareket r.oktası olmuştur. Bilimsel önem ve etki açısından gruplararası ilişkiler konusundaki çalışmaları Şerif'in en önemli katkılarını oluşturmaktadıı. Gruplararası yanşmanın işbirliğini etkin bir biçimde engellediğini göstermiş: tek bir grubun olanaklarırun yetersiz kalacağı gruplararası ortak amaçlann gerçekleştirilmesi için işbiıliğine gidilmesinin daha önce yarışan, karşıt gruplar arasındaki uzlaşmazlığı azalttığını kanıtlamıştır. Bir çok yetenekli ve büyük bilim adamından farklı olarak Şerif, başkaları ile beraber çalışmada da çok başarılı olmuş, Hadley Canlril. Carl I. Hovland gibi uıılü bilim adamian ile ortak çalışmalar yürütmuştür. Ancak bilimsel çalışmalarmda Şerifin en buyük ortağı aynı zamanda eşi olan Carolyn Wood Sherif'tir \e bir çok ünlü yapıt karıkocanın ortak imzası ile yayımlanmıştır. Siyasal olaylarm Muzaffer Şerif'i Türkiye'den Amerika'ya göç etmeye zorlaması Türkiye'nin akademik yaşamı. sosyal bilimi \e psikolojisi için büyük bir talihsizlik olmuştur. Ancak onun yenilmez kişiliği, olağanüstü enıelektüel kapasiıesi ve gerçekten bilimsel temellere oturmuş bir sosyalpsikoloji oluşturmaya idealistçe bağlılığı bilim alanındaki büyük başarılarına \e dünyaca bir ün kazanmasına neden olmuştur." 82 yaşında hayata gözlerini yuman Muzaffer ŞeriPin yaşamı, göz kamaşiıncı başarılar \e dramlarla dolu geçmiş gözükmektediı. Hapse düşmenin ötesinde yurdundan ve halkından kopmak ya da kopmak zorunda kalmak onun yaşamındaki en büyük drarn sayılabilir. Ancak unuımamak gerekir ki onun yaşam öyküsü Türkiye için çok daha bü\ük bir dranıJn \e ulkomizdcki koşullara bakıığmıızda bu dranıdan hiç ders alımnadığı söylenebilnıekıedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle