25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER bağlanmalarını elbette mantıklı sayabiliriz, isabetli görebiliriz. Ancak böyle bir karar sonucu, günümüzde, olumsuzlukların ortadan kalktığını savunmak, YÖK'e bağlı olarak öğretmen adayımn çok daha iyi yetiştiğini iddia etmek iyimserlikten de öte saflık olur. Yukanda sıraladığım soruların bir tekine dahi olumlu yanıt verebilmemiz mümkün değildir. Birçok yeni üniversite ile ortaya çıkan YÖK'ün yüz yüze kaldığı sorunlar eğitim fakültelerinde çok daha yoğun olarak belirdi. Üniversitelerimizde "çoğunluMa kalıplaşmış bilgileri öğrenciye aktaran" kurumlara dönüşme tehlikesi yaşanırken, öğretmen yetiştiren kurumların yalnızca korkutan, ezberleten öğretmen adaylarını yetiştiren yerler niteliklerinin ötesinde "soruo çözmeyi ögreten, özgün bilimsel çalışmayı özendiren, yeni buluş ve fikiriere acık, gerçeklerin araştınldığı" (2) kurumlar haline getirilmeleri çok zordu. Gerçekten, 198586 öğretim yılında Buca Eğitim Fakültesi'nde dokuz aylık bir süre yaptığım dekaniık ve ardından aynı yerde sürdürdüğüm öğretim üyeliği, kapısına asılmış bir levha ile fakülteleşmiş, çok değerli öğretmenleri bünyesinden uzaklaştınrken, bilimsel ölçü tanımamış böyle bir kurumun gerçek yüzünü göstermişti bana. Yüksek Öğretim Kanunu gereği, kadro yakalayabilmek ve unvan kullanabilmek amacıyla gönülsüz, kimi öğretim üyelerinin şereflendirmeleri meseleye çözüm getiremezdi. Nitelik kaygısı olmaksızın öğrenci sayısını arttırmak kolaydı, kestirmeydi. Ne yazık ki öğretmenin geleceğini ipotek altına almaktı (40 kişilik bir smıfın, öğretim elemanı eksilmesine karşın, 60'a dayandırılmasının, seminer vb. yöntemlere veda ettirilmesinin açıklamasını yapmak çok zor olsa gerek.) rı içine girmemeli, Orhan Şaik Gökyay'lı, Behçet Necatigilli, Çağatay Uluçaylı, Arif Akçabaylı eğitim enstitülerini yaratamayacaklarına göre bu kurumları üniversiter anlayışın dışına çekme heveslerine kapılmamalıdır. Mesleğe talip eğitim ya da fen, edebiyat fakültelerinden mezun öğretmen adayını "yeterlik" sınavından geçirirken (tarihçi adaya Osman Bey'in babasmın kim, Eflak'ın kimin zamanında alınmış, Osmanlıyı en çok uğraştıran beyliğin hangisi olduğunu sorarken), sır gibi sakladığı soruların ezberciliği özendirici, akıl yürütmeyi durdurucu niteliklerini tekrar tekrar düşünmehdir. YÖK ise kendi sorunlan arasında kaybettiği öğretmen adaylarına son altı yılda ne getirdiğinin hesabını çok iyi yapmalıdır. Unutmayalım, öğretim ve öğretmenlik insana yapılan, gençlere sağlanan en büyük yatırımdır. Sağlık hizmetleriyle birlikte son yıllarda eğitim öğretim için belirlenen bütçenin gittikçe ufaldığına tanık olanlar, öğretmenin geleceği hakkında çok ciddi endişeler duymaktadır. Eğitim fakültesine başlayan öğrencilere son dört yıl içinde sorduğum sorulardan şöyle bir sonuç çıkardım: Öğretmenliği ilk sıralarda tercih edenlerin sayısı çok az (% 5 civannda); günümüzün gözde liselerinden (fen, yabancı dilde eğitim yaptıranlardan) öğretmenliğe itibar yok; çok büyük çoğunluğu iddiasız (sıradan) liselerden gelmekte; Tevhidi Tedrisat Kanunu'nda işlevi belirlenmiş imamhatip liselerinden ve meslek liselerinden gelenler de dikkat çekmekte. Türkiye geneli için aşağı yukarı aynı oranları veren Doc. Galip Karagözoğlu "ülkemizde başan düzeyi yüksek ögrencüer öğretmenlik mesleğine yönelmemekte" derken acı gerçeğe aynca parmak basıyor (4). "Öğretmen"i Yetiştirirkeıı... öğretmen yetiştiren mantıklı sayabiliriz, sonucu günümüzde, YÖK'e bağlı olarak etmek iyimserlikten kurumların üniversitelere bağlanmalarını elbette isabetli görebiliriz. Ancak böyle bir karar olumsuzlukların ortadan kalktığını savunmak, öğretmen adayımn çok daha iyi yetiştiğini iddia de öte saflık olur. Buca Eğitim Fakültesi Adalefin A'sından Z'sine... PENCERE 24 KASIM 1988 PROF. DR. SALİH ÖZBARAN DEÜ. Hükümet değişiklikleriyle yüzlerce, binlerce öğretmenin yerlerini terk etmelerine tanık olmuş, belirli kalıplar içinde düşünmedikleri için bu kişilerin karşılaştıkları baskılan belleklerine yazmış, 12 Eylül 1988 tarihinden sonra da yeniden şekillendirilen üniversitelerin bünyelerine katılmış öğretmen yetiştiren kurumlar, 1822 Temmuz 1988 günlerinde toplanan XII. Milli Eğitim Şurası'nda yeniden gündeme geldi. Milli Eğitim Bakanı ile YÖK Başkanı'nı karşı karşıya getirdi. Çekişme açıktı: öğretmen yetiştiren kurumlar (eğitim fakülteleri ve eğitim yüksekokullan) kimin egemenliğinde bulunafaktı? zısından özetle şu değerlendirmesini aktarmak istiyorum: "Reşat Nuri'nin romanlanndaki öğretmen tipiyle ters düşmüş, cumhuriyetin ilk yıllarındaki 'maarif ordusu'ndan çok uzaklaşmış, insancıl kültürü tanımayan, saplantılı bir milliyetçilikten vazgeçemeyen, çağdaşlıkla bağdaşamayan, bilgilerini akıl ve mantık süzgecinden geçiremeyen kompleksli tiplere zemin hazırlamış bakanlık kunıluşlarına YÖK'ü yeğlediğini" belirtiyor, "en azmdan şimdilik" diyor, "ilgili bakanlık kendisini belirttiğim kliklerden temizleninceye kadarT diye ekliyor (1). Milli Eğitim BakanhğYnın geçmişteki acıkh, antidemokratik uygulamalanndan sonra, büyük umutlarla YÖK emrine verilen eğitim fakülteleri ve bunlara bağlı eğitim yüksekokullan yeni statüleriyle ne denli başanlı olmuşlar, düzeylerini yükseltmişler midir? Bu kuruluşlar, şimdi nitelikli, bilgili, çağdaş öğretmeni yetiştirebiliyorlar mı? Öğretmen yetiştirmeyi üstlenen YÖK, rektörlükler ve ilgili fakülte ve yüksekokullar hangi çaba ve çırpınış içine girmişlerdir? Rektörler bu kuruluşlara ne kadar sempati ile bakmışlar, eğitim fakültelerinin başlanna yönetici olarak getirilenlerin kaç tanesi eğitimin, öğretmenin sorunlarıyla yoğrulmuştur? Anılan kurumlarla birlikte bakanlıktan devrahnan öğretmenlerin büyük bir bölümünün fakülte mezunu sayılabilmek için kurs derdine düştükleri bir ortamda akademik hava yaratılabilmiş midir? öğretmen adayı hangi liseden, nasıl bir donanımla ve ne kadar istekle gelmektedir? Kendisine izletilen ders programlan günümüzde ne ölçüde geçerlidir? Karşılaştığı kitaplıklar, laboratuvarlar, atölyeler son yayın, araçgereçlerle donanmış mıdır? özgür kafayı, akademik düşünceyi edinebiliyor mu? Kanunı doyurabilmek, ailesine bakabilmek için öbür ücretlilerde olduğu gibi zorluklar içinde kıvranan, ek iş peşinde koşan, alanındaki son gelişmelere ve verilere ulaşmak için mali gücü olmayan ve bütün bu eksikliklerini dile getirebileceği örgütlenmeden yoksun olan öğretmeni gördükten sonra hangi dürtüyle öğretmen olma hevesine kapılmaktadır? Kısacası, YÖKIe birlikte ne kazanmıştır öğretmen adaylan? Öğretmen yetiştiren kurumların üniversitelere YÖK ve eğitim fakülteleri Gerek basın organlarında gerekse TRTde yeterince yanlcı bulamayan (birkaç günlük gazetede yer alan değerlendirmeler hariç), üniversitelerin alt birimlerinde hiç tartışılmayan böyle çok önemli bir konu üzerindeki bakan başkan çekişmesine nitelikli öğretmen yetiştirme yolunda bir yarış, ilk ve ortaöğretim kurumlanna devam eden on milyonu aşkm öğrenciye bilgili yetenekli öğretmen sunabilmede bir silkiniş gözüyle bakabilirsek, gelişmeye yakılmış bir yeşil ışık gibi görebilirsek, içimizi birden bire sevinç kaplar, uraut sarar. Fakat anılan kurumların, hepimizin rahathkla anımsayabileceğimız yakm geçmişte, bakanlık yetkililerince ne denli partizanca, bilim ve eğitim ölçülerinin öylesine keyfice kullanıldığını akhmıza getirdiğimizde içimiz ttrperir; 1983 yılında YÖK sınırları içine sokulup sahipsiz bırakıldığım düşündüğümüzde de acımız sürer gider. Bu 24 Kasımda, üzerinde durulmasında sayısız yararlar gördüğum böyle bir konuyu dile getirirken, temelde eğitim fakültelerinin günümüzdeki sessiz, iddiasız yapılanm seslendirmek, böylece, milyonlarca öğrenciye yol gösterici öğretmenleri yetiştiren eğitim kurumlarıyla ilgili yüksek düzeyde alınabilecek kararlarda ne kadar dikkatli ve duyarlı olmamız gerektiğini vurgulamak istiyorum. Konuya girerken Prof. Mümtaz Soysal'ın M. Eğitim Şurası dolayısıyla 29 Temmuz 1988 günlü Milliyet'teki ya Gençlerimizi çok sevdiğimizi söylüyoruz durmadan. Onlan yetiştiren öğretmenleri de 24 Kasımlarda Şu birkaç feryada kulak verelim. Bir eğitim fa yüceltiyoruz, özverilerini dile getiriyoruz, bir bakıkültesi dekarunın uyansı: "öğretmenlik elden ma sırtlannı sıvazlıyoruz. Ancak bütün bunlar, ongidiyor" (Hnrriyet, 3 Ekim 1986); beş eski milli eği ların ciddi ve ivedi sorunlan karşısında anlamlarıtim bakanının gözlemleri: "öğretmene yatınm şart" nı yitirmiyor mu? Eğitim planlaması ve ekonomisi uzmanı Prof. (Hürriyet, 2 Nisan 1988); Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki durum: "Güzel'in talimatıyla gizli tutulan ra Mahmut Adem'le bitirmek istiyorum yazımı: "... ponı açıklıyoruz: Eğitim dökülüyor... Öğretmenlik Türk gençliğinin geleceğinden çok büyük endişe ve başarısız öğrencilerin tercih ettiği bir meslek hali iizüntü duymaktayız. fmamdan, rnuhasebeciden, ne geldi" (Giineş, 1 Temmuz 1988). Eğitimle, özel marangozdan vb. öğretmen olmaz! Çünkü bugün likle öğretraenlikle ilgili topladıgım bir yığın mal nitelikli insan gücü ya da emek, kalkınmada serzemeden birkaçı bunlar. Bir eğitimcimiz de yapıl maye ve doğadan da önce gelen en önemli üretim faktöriidür. Nitelikli insan giicünü, ancak nitelikli ması gerekenleri şöyle dile getiriyor: öğretmen yetiştirebilir... Turkiye'nin kalkınması is"Sorunun ciddiyetıni ve ivediliğini kavrayıp eği teniyorsa, çağdaş uygarlık düzeyine yükselmesi istim sistemini öteki ilişkili sistemlerle birlikte ele alıp, teniyorsa, öğretmen yetiştirme politikasının yenidürüstçe ve samimiyetle çözmeye çalışmalı. Bütçe den gözden geçiriimesinin zamanı çoktan gelmiş, den eğitime ayrılan pay arttırılmalı. Uygulamaları hatta gecmiştir!.." (5). organize edebilecek insan kaynağı oluşturulmalı, işe (1) Milli>ct, 29 Temmuz 198S. koşulmah..:1 (3). (2) Aptullah Kuran, "Sayılar Kadar Nitelik de önemlidir" Sorun bu denli ciddi ve ivedi iken ilgili bakanlık Cpmhuriytt, 21 Mayıs 1987. ve YÖK, eğitim kurumları üzerinde egemenlik kur (3) Füsun Akarsu, "Nitelikli öğretmen Yetiştirmek", Cumhuma isteğinden çok, öğretmenlik mesleğinin değeririytf), 16 Temmuz 1988. ni ve etki alanlarını düşünerek onu saygın, çağdaş (4) Galip Karagözoglu, "Yükseköğretime Geçişte öğretmenlik Mesiegine Yönelme", Hacetlepc Üniversitesi Ejidm F>ve özlenen bir kurum durumuna getirme çabaları küllesi Dergisi, 2, Ankara 1987, ss. 3446. içine girmelidir. Bakanlık yetkilileri haklı gösteri (5) Mahmut Âdem, "Öğretmen Yetiştirme Düzenimiz Yeterli lebilecek yetki çekişmesinde geriye dönüş çabalami?", Eğitim ve Bilim, 69. Ankara 1988. s. 70. Sorun ciddi ve ivedi EVET/HAYIR OKTAYAKBAL OKURLARDAN Öğretmenlik ve eğitim Hen öğretmenlikten kutsal meslek tammıyorum: O körpecik varlığa kişilik kazandınyor, insan yaratıyor. Bundan daha ötesi var mı? Doğurmak ne ki önemli olan yetiştirmek, elverisli bir ortamda, doğru değerleri asılayarak. îngiltere'de değil ilkokul, okul öncesi sağlam bir eğitim verilmesi üstünde duruluyor. Margot Norman, görüşünü şöyle dile getiriyor: Ulusumuzda saptanan tüm kötülüklerden öturü sık sık suçlanan, sorumlu tutulan öğretmenlerin üstünde çalışacakları hammadde, beş yaşındakilerdir. Politikacılar ve eğitimciler nitelikli bir ortaöğrenim için çabalarını yoğunlaştırdıklan stra, "Yedi yaşına kadar bir çocuğu bana verin, ondan sonra kendisine istediğinizi yaptırabilirsiniz " savmdaki eski Cizvit özdeyîşini destekleyen olguhtr çoğaldu Gerçekten günümüzde birçok araştırmalar Cizvitleri haklı çıkardıktan başka bu uyanları nedeniyle kollan daha erkenden sıvamanın gereğini de belirtmiş oluyor; "ağaç yaşken eğilir" sözü, göz önünde tutularak beş yaşma kadar başıboş bırakılan bir çocuğu mum gibi yapmak, istenilen verileri kazandırmak uğraşlannda öğretmenlerin başan şanslarının çok düşük olacağı akıldan çıkanlmamaU. Bu açıdan bakmca, devletin ve özel kuruluş işletmelerin çok düzenli, yetenekli ve bilgili elemanlan olan kreşleri yurt düzeyine serpiştirmesi gereği ortaya çıkıyor. Burton L. White ve Harvard ekibine göre bireyin gelişiminden tam randıman ahnması için yaşamının ilk üç yılında kişinin birinci derecede bir eğitim görmesi zorunludur, sorunun temelinde bu ilke yatar. Ontario Eğitim Araştırmalan Enstitüsü'nde uygulamah psikoloji profesörü WiUiam Fowlere göre, "Küçükken bu tür yoğun bir deneyim geçirmemiş olan yüksek yetenek sahibi tek bir kişi yoktur." Oxford Üniversitesi yayınlarında yer alan Osborn ve Milbank'm "Erken Eğitimin Etkileri" başlıkh kitabı, yukardaki göriişü desteklemektedir. ilkokul, yaşama yelken açılan ilk iskele sayllırken koşunun çok daha önce başlaması gerçeği aydınlanıyor. tleriki yıllarda gençlerin sorunlan çığa benzer, gitgide büyür: Sorunlar teker teker çözülmeyince, başlangıçta önlenmeyince!.. Gözlemlerim, okuduklarım, deneyim ve tartışmalanm Türk gencinin doğduğu andan f/ı büyük yoksunluğu eğitimdir, öğrenim kuşkusuz zorunlu, oysa eğitim yaşamın ta kendisi: öğrenimini çok ilerletememiş olabilir kişi, eğer insana özgü nitelikleri kazanmışsa, geienek, görgü, öğütler, uyanlar aracıyla, ailesi kanalıyla, televizyon, radyonun verUeriyle, ülkenin genel düzeyinin yardımıyla yönünü iyi bir rotaya oturtabilir. Bu yön seçişte, en küçük yaşlardan çocuğun yeteneklerinin saptanması, okulda her çocuk için bir kafa defteri tutulması zorunluğu belirir; böyle bir girişimi gerçekleştirmeyi üstlenecek kişi pedagog ve psikolog düzeyine erişmiş olmahdır, öğretmenlerimizi bu bilgilerle donatmalıyız. ÎNCt CÜREL Feneryolu, Eflatun Sok. 1/17 tstanbul OkusPokus Oyunu! Mart ayında yerel seçimler var. Bu, ülkemiz açısından çok önemli bir olay. Özal takımının altı yıldan beri sürdürdüğü iktıdan, bu yerel seçimlerin sonucuna göre ya birkaç yıl daha ayakta kalabilecek ya da halkımızın oylanyla yıkılıp gidecek... ANAP'ın oyları yüzde 35! Bu oran yüzde 20'ye düştü mü, kim ne derse desin, ANAP iktidarı ortadan kalkacaktır. Altı yılda Türk parasının değerini yüzde yüz oranda değersizleştiren bir iktidar, bir de bu seçimlerde yüzde yirmilere inince onu kimse kurtaramaz. Ya, bir de ANAP, yüzde kırka yakın oy alırsa! Böyle bir şey hayaldir mi diyorsunuz? Kimbilir! Bunu önleyecek tek güç muhalefet partilerinin halkımızdan sevgi, saygı, dolayısıyla oy alabilmesidir. SHP yüzde kırklara, DYP otuzlara çıktı mı, ortada ne ANAP kalır, ne Özal ve takımı... İş, mart seçimlerinde ANAP oylarını yüzde otuzların altına indirtebilmektir. Halkımız güvensizlik içindedir. Bitkindir, perişandır, bin türlü sıkıntı, acı içindedir... Sanlacak güçlü bir kol arıyor, aydınlık bir iyol gösterecek parti, lider arıyor. Ortada halktan yana bir SHP var. Tam halkta SHP'ye karşı sevgi, saygı başlar gibi oluyor; özellikle SHP'nin halktan, emekten yana kişiliği, emeğiyle geçinen halkımızda büyük umutlar uyandırır gibi oluyor, biri, birileri çıkıp bu umut ateşini söndürecek birtakım yanlış işler yapıveriyor, ters sözler söyleyebiliyor!.. SHP'nin sağlam bir programı var. O programın taşıdığı nitelik Genel Başkan Erdal inönü'nün şu sözleriyle açıklanmış: "SHP emege dayanan bir kitle partisidir"... Ardından da Sayın inönü şu sözleri eklemiş: "Program açıklamalarını değerlendirirken, somut çözüm önerileri getirirken bu temel ideolojik niteliklerimizi daima göz önünde tutmalıyız." Demek, 'temel ideolojik nitelikler"i belli olan bir parti SHP... Öyleyse parti içinde yeni arayışlara gerek var mı? Bu programı elbirliğiyle uygulamak SHP'lilerin baş sorunu olmamalı mı? Bu nitelikleri yaşama geçirme yönteminde düşünce ve uygulama farklılıklarıdır, ancak tartışma konusu olan, olabilen... İşte, SHP içinde "sol" ya da "sağ" ayrımı bu uygulama üstündeki tartışmalarla ortaya çıkmaktadır; daha doğrusu çıkmalıdır. SHP'nin sağı da, solu da bu program çerçevesinde tartışacak, görüşecek, çekişecektir. Oysa genel sekreter yardımcılarından Bay Topuz durup dururken korkunç bir açıklama yaparak SHP'ye umut bağlamış, güven duymuş, oy vermiş seçmen yığınlarını bir anda karamsarlığa, umutsuzluğa sürükledi. Neymiş, partinin önemli yerleri, "yabancı kuwetler"le işgal edilmiş, bunlar da "aşırı solcu" lar imiş! Kanıtsız, belgesiz bir suçlama!.. Bu tür suçlamaları, sağ olsun Bay Ecevit daha önce de yapmıştı, iktidar partisi de bu tür sözleri yineler durur. Şimdi partinin genel sekreter yardımcısının, karşıt partilerin bile bu kadar ağırını soyleyemediği bir suçlamayı kendi parti örgütüne yöneltmesi çok tatsız, çok çirkin, partinin niteliğini gölgeleyen bir davranış olmuştur. Bay Topuz, bu sözleri kendiliğinden mi söyledi? Genel Sekreter ve öteki MYK üyeleri böyle bir yıkıcı suçlamadan yana mıydılar? Topuz'un böyle bir eyleme kalkışacağından haberleri var mıydı? Deneyimli bir politikacı olan Topuz'un, yakın arkadaşlarına danışmadan partisini yıkıcı bir tutuma kalkışması beklenebilir mi? Hiç sanmam! SHP'nin 'yabancı kuvvetler', yani 'aşırı solcular' taranndan işgal edildiğı düşüncesine Bay Baykal ile yardımcıları da katılmakta mıdırlar? Bu durumda yapılacak bir tek iş vardır; o da, Merkez Yönetim Kurulu'nun topluca görevden ayrılması; bu durumun kesinlikle çözümlenmesi için SHP olağanüstü kururtayının göreve çağırılması... Bakalım kurultay üyeleri ne diyecekler, nasıl bir karara varacaklar? Yalnız kurultaya gidilirken MYK'nın hiçbir il ve ilçe örgütünü görevden çekmemesi; kurultay delegelerini de eksiksiz olarak toplantıya çağırması gerekir. Yeni yeni "okuspokus"culuk oyunlarına girişmeden!.. Atatürk ilke ve devrimlerini Anadolu'nun her köşesine taşıyarak yeni maşaleleri tutuşturan, kişisel ve mesleki sorunlarına karşın çağdaş yarınlan yaratmanın özverili ve başanlı çabasını veren tüm öğretmenlerimizin ve emeklilerinin 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ kutlar en içten saygılarımızı sunanz. Zarfı açtım. Bir cezaevi mektubu. Cezaevi, dam, hapishane, mapusane Türkiye'de bir dünya; köleler dünyası... Birlikte okuyalım mektubu... * "Sayın İlhan Ağabey 20.10.1988 günü gecesi ani bir kararla, Sağmalalar özel Tıp Cezaevi'ndeki tüm adli mahkumlara, şahsi eşyalanmız toplatıla rak hazır beklememizi ve sakin olmamızı önerdiler. Cezaevi 1'inci Müdürü Sayın Özen Korkmaz Bey tarafından "gözünüz aydın olsun, af var" denilerek bizler, adli mahkumlar cezaevi birinci müdürun sözüne inanarak sevinç çığlıklan attık, özgür bir hayatın hayallerini kunrıaya başlamıştık. Sonra Metris Özel Tip Cezaevi'ndeki siyasi mahkumlarla yer değiştirileceğimiz cezaevi personeli tarafından alaylı bir şekilde bizlere söylendi. Sabaha karşı sevk arabalanna koyun sürüsü gibi üst üste Ofca basa doldurularak Metris Cezaevi'ne getirildik. 14 gün hücre gib yerierde 16 ve 20'şer kişi konulduk. Koğuşlarda tüp, çay verUme diği gibi iki haftadır sular akmamaktadır, kaloriferler yanmamak ta, yetkililere sorduğumuz zaman, ne olacağını biz de bilmiyoruz diyortar. Daha önce Metris'ten finsr olduğu için aramalarda cez evinin çatısında ne kadar kirem'tt varsa ya kınlmış ya da toplatıl mış, 4 gündur yağmur yağıyor. Yağan yağmur suları olduğu gibi koğuşlara akmaktadır. Sevk sırasında şahsi eşyalanmızın bazılannın tamamı, bazıl nnın yarısı kayboldu. Biz kader mahkumlan, son çare olarak size yazmaya karar verdik. Metris'te 600 üzerinde mahkum vanz. İlhan abi, Siz de cezaevinde yattığınız için, cezaevinin şartlannı aşağı yu kan bilmektesiniz. Dilimizin döndüğü kadar derOeıimizi ve soru larımızı size aktarmaya çalıştık. 10 metre karelik koğuşlarda 1 ila 20 kişi kalmaktayız. Zaman zaman hakkımız olan yemeğimiz bile verilmemektedir. SaaOerce elektrik kesiliyor. Bu sorunlanmızı basın yoluyla Sayın Adalet Bakanımıza ve k muoyuna duyurmanızı saygılanmızla arz ederiz. 17.11.1988 Metris Özel Tıp Cezaevi Mahkumlan" Önce küçük bir inceleme yaptırdık; yazılanların doğru olduğu anlaşılıyor; ben de mektubu olduğu gibi yaymladım; hiç ilişmeden... * Türkiye'de adaletin A'sından Z'sine kadar bozulmaya yüz tuttuğunu söylemek acıdır; kimine abartıh gibi gelebilir. Bozukluk emniyet sorgularında başlıyor. Savcılar da siyasal iktidarın emri altındadırlar. İçlerinde bu tür hizmet verenler, gözetiliyor, kayırılıyor, kilit noktalarına getiriliyor; soruşturmalar, kovuşturmalar yönlendiriliyor. Yargıç kadrolan çok eksiktir. Yargıçların siyasal iktidar baskılarına karşı güvenceleri yoktur. Mahkemelerde dosya yığınlan öylesine büyümüştür ki bir yargıç bakması gerekenin yüz katı ağırlık altında ezilmektedir. Geçim sıkıntısı bütün kadrolan sarmıştır. Adalet Bakanı'nın verdiği son rakama göre cezaevinde bulunan 52 bin kişinin 30 bini tutukludur. Bu oran, Türkiye'de adalet çarkının zamanında dönmediğini gösteriyor. Yargıçlar insanüstü bir çabayla gece gündüz çalışsalar da yetişemezler. Milyarlık davalara geçim sıkıntısına düşmüş yargıçların bakması apayrı bir çelişki ve dramdır. İnfaz hukuku da kâğıt üzerinde kalmaktadır. Adaletin uygulanması demek olan infaz; adaletsizliğe ve işkenceye dönüşmektedir. Metris'ten gelen mettup işin bu yanını gözler önüne bir daha sergiliyor. • Eğer gerekli önlemler ivedilikle alınmazsa, bir gün gelecek iş işten geçmiş olacak. Bugün Türkiye'de adalet kendini bu işe adamış kimi savcı ve yargıçların olağanüstü özverileri üstünde duruyor; işleyebildiği kadar işiiyor... TEŞEKKUR Zaman darlığı nedeniyle yeterince duyuramadığımız annemiz, VEFAT Feride Ererdal ile merhum İzzet Ererdal'ın kızları, Ömür Gücelioğlu ile merhume Ayten Ererdal, merhum Ünal Ererdal, merhum Erdoğan Ererdal'ın kardeşleri, Ömer Gücelioğlu'nun baldızı, Züleyha Karaca ve Haydar Karaca'nın anneleri, Nigar Karaca'nın kayınvalidesi, Deniz Karaca'nın babaannesi, Ibrahim Karaca'nın eşi İSTANBUL 5. ASLİYE HUKUK HÂXİMLİĞİ'NDEN RECEP HALİT ALTINSINDIR'A DUYURU 986/87 Mahkememizin 986/87 esas sayılı dava dosyasında davacı Dürdane Altınsındır vekili Av. Yıldız Kekevi tarafından, Balipaşa Cad. Ünal Apt. No: 22 D. 9 Fatih/Istanbul adresi gösterilerek davah RECEP HALİT ALTINSINDIR aleyhine açılan boşanma davasının yapılan açık yargılaması sonucunda; mahkememizce ittihaz olunan taraflann BOŞANMALARINA, kusurlu davalının MK'nun 142. maddesi uyannca 2 yıl evlenmekten ınemnuiyeune, müşterek çocuk 2.6.1981 Klu Hikmet Tolga'nın velayetinin kullanılma hakkının davacı anaya verilmesi ile baba ile çocuk arasında "çift rakamlı ayların ilk pazar günleri, Ramazan ve Kurban Bayramlarının son günleri saat 09.00 ilâ 18.00 arasında çocuk babaya verilmek, 29 Ekim ve 23 Nisan bayram günleri gündüzün bir saat süre ile çocuk baba tarafından görülüp konuşulmak" suretiyle şahsi münasebet tesisine, peşin alınan harcın mahsubu ile başkaca harç aünmamasına, davacı masrafı 25.108 TL'nın, davacı vekili için takdir olunan 11.000 TL vekâlet ücreti ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine mütedair, temyizi kabil olarak verilen 7.10.987 tarih, 986/87 esas, 987/414 karar sayıh karanmızın, davalının adresi meçhul olduğundan, adı geçene ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla; kararın kendisine tebliği yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 9348 MÜYESSER MÜCELDİLTnin (Köksal) vefatını teessürle bildirirken telefon ederek, evimize gelerek, acımızı paylaşan akraba ve dostlara teşekkür ederiz. Oğlu: ARGUN MÜCELDİLİ Kızı: YURDAGÜL MÜCELDİLİ KAMUOYUNA ÇAGRI İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne imzasını koyan ülkenin insanları olarak, " 1 Ağustos Genelgesi"ne karşı verilen haklı ve onurlu mücadeleyi destekliyor, kamuoyunu ve meslektaşları dayanışmaya çağırıyoruz. İstanbul'dan Mali Müşavir Muhasebeciler: Adem ARSLAN, ,Erol ERŞEN, Eyyüp ORBAY, Fikret ÖKMEN, Mehmet EREN, Mehmet Necip ÖZER, Mustafa KARSAVURAN, Selahattin SAtMLER. SABAHAT KARACA'yı 23 Kasım 1988 günü kaybettik. Cenazesi 24 Kasım 1988 perşembe günü (Bugün) Erenköy Galip Paşa Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra, Karacaahmet Mez.arhğı'nda toprağa verilecektir. İNSANUĞA SESLENIYORUZ Cezaevlerinde, insanlık onuru ile bağdaşmayan koşullar içindeki siyasi tutuklu ve hükümlüler ile yakınlan, insanca bir yaşama hakkı için direnmekte ve açkk grevi ile insanlığa bir mesaj vermeye çalışmaktadırlar. Bu sese kulak vermek, "demokratım" diyen her insan için bir ödevdir. Bu insanlar bizim insanlanmızdır. Cezaevlerinden cenazeler çıkmadan, 1 Ağustos Genelgesi'nin kaldırılmasını, siyasi iktidarın uyanarak, çağdaş ve insani önlemleri almasını bekliyoruz. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne, insan haklanna saygılı tüm yurttaşlarımızı da bu konuda desteğe davet ediyoruz. AİLESİ BAŞSAĞUĞI Çok sevdiğimiz, değerli insan SABAHAT KARACA'yı kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içindeyiz. Ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. SHP KOCAELİ ÖRGÜTÜ "İNSAN HAKLARF'na SAHİP ÇIKALIM tnsan Hakları Evrensel Büdirisi'nin 40. yılmda; Tutuklu ve Hükümlüler için belirlenen uluslararası standart kurallar ülkemizde de eksiksiz uygulanmaya konulmalı; Cezaevlerindeki açlık grevlerinin ölüm smırına yaklaştığı şu günlerde 1 AĞUSTOS GENELGESİ zaman geçirmeksizin KALDIRILMALIDIR. TÜRK MÜHENDİS VE MtMAR ODAL.4RI BİRLİĞİ ANKARA ÇALIŞANLARI ADINA tNCl YILDIRIMHÜLYA YAĞAN AYŞEERHAN TORUN ACIKAYBIMZ Camiamıza yıllardır hizmet vermiş olan, şirketimiz değerli elemanlarından İç Satınalma Şefi SHP ÇANKAYA İLÇESİ KADEV KOMİSYONU CEZAEVLERÎNDEKİ insanlık dışı uygularaalan ve 1 AĞUSTOS genelgesini protesto ediyor, tüm kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz. Naray Altundal Suleyman Kırlangıe Suna Gttler. Ekrem Kurum Serpil Sönmez Sultan Arahogln • Ayael Kıııltiı • Sefa Ata • Mımtafa Güneralp INafU Akyflrek • Fatma KızılOz • Akmet Yıldmm Hasan Ügeli Fikret Dogan • A»ım kızılöz Ali Rıza Yolveren Kenan Yıldınm. NEDRET UYGUÇ'u aniden kaybetmenin elemi içerisindeyiz. Merhuma, Yüce Tanrıdan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. tVEDİ Londra'da 26 yıldır faaliyet gösteren Edgware AuPair acentesi güvenilir tngiliz ailelcr yanında çalışabilecek kültürlü bayanlar arıyor. Bilgi için 1 resim, özgeçmiş ve telefon numararuzla birlikte P.K. 117 Aksaraytstanbul adresine yazınız. ATİKA SAHAF Her türlü Türkçe ve İngilizce kitaplarınız değerinde alınır. 336 75 57 ÖRNEKLERLE GAZETECİLİK Yılların deneyimli gazetecisi NEVZAT KIZILCAN'ın bu önemli kitabı, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları arasında çıktı. ENKA İNŞAAT VE SAJVAYİ A.Ş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle