22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Ödülü Evren verecek Sahıbı Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecılik Türk Anonım Şırkelı adına Nadtr Nadi • G«nd Yayın Muduru H ı s u Omal. MU««se Müduru: Eminc C*akllgil, Yazi lşterı Müdürü Okay G O H I S U , • Haber Merkezı Muduru: Yılfio Baycr, Sayfa Duzeni Yönamenı: AU Acv, • Temsılcıler ANKARA: Valfia D o f . IZMtR: HikaMt Çeüakar», ADANA: Cclal Isıanbul Habcrlen fraaa Akyıldu, Dıs Haberkr Ergua Balcı, Ekonomı Otlgu Turfcan, Kultür Cılal t'sttr, Spor Danışmanı AMtılkadir Yucelmaa, Düzdtmt Rtfik Dıırba*. BılımEgnım Şakia Alpay. IşSendıka Şukıu Kettari, Yun Habcrlen. Necdel Dofaa. Dızı Yazılar Kmnı Çalrçkaa, # KoordınaıOr Akmc! Konıban. • MaJı Işler Erol Ertut, • Muhascbe Bolral Vtatr • BuıçcPlanlama. Scvgi Anı« 0 Rcklam Tonın, Ek Yayinlar Hulya Akyol • ldare Huscyıa Gurer, tşletme Oadtr ÇıMk. BılgıIşlcm NaM taal. Sosan vr r«wm Cumtıunvti Malbaaalık vc Gazciccılık T A Ş Ttlrk Ocafc Cad 39/41 CajaJotlu 343)4 Isı PK 246l«anbui Tcl S!2 0 ! 05 (20 hal) Telex 22246 Fajc {II 326 60 72 % Btuolar Aakara: Zıya Gokalp B!> Inkılap S No 19 4. Tci 133 II 4 l 4 \ Teleı 42344 F u (4) 113 II 41 428 9 l ı a ü n H Zıva BK 1352 S 2 3. Ttl 13 12 30. Tekx 52359 Faı (511 13 12 30 0 : Inonıl Cad 119 S \ o I Ka! I Tel 114550119731 Tclcı 62135. F u l"ll 3 2 1 0 5 * TAKVtM: 21 KASIM 1988 Imsak: 5.21 Güneş: 6.50 Öğle: 11.54 Ikindi: 14.26 Akşam: 16.49 Yatsı: 18.13 Eczacıbaşı tıp ödülü Prof. Aksoy'un Haber Merkezi Eczacıbaşı Cumhuriyet Dönemi Tıp Ödülunü, Prof. Muzaffer Aksoy kazandı. Prof. Aksoy'a ödülünü bugün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji binasında düzenlenecek törende Cumhurbaşkanı Kenan Evren verecek. Sanayide kullanılan "benzen" adlı kimyasal maddenin, insanlarda lösemi (kan kanseri) oluşumuna yol açtığını dünyada ilk kez ortaya koyan Prof. Aksoy, Eczacıbaşı "îıp ödulu Büyük Jürisince, Tüıkiyt'iıin sayılı ve önde geler, 10 doktoru arasından seçildi. Hki "AtatürV'ün dogumunun 100. yılı" dolayısıyla !982'de düzenlenen tıp ödülünün bu yılkî sahibi, şu şekilde seçildi. noter gözetiminde yapılan sayımda Prof. Aksoy 11 bin 479 oydan 3176'sını alarak Eczacıbaşı Cumhuriyet dönem* 2. tıp ödülunu kazandı. Türkçenin 70 şür yılı PORTRE / DAĞLARCA 74 yaşındaki Fazü Hüsnü Dağlarca "bütün zamanların saniyesinde" yaşıyor Asil Nadir maükâne aldı Dağlarca: "Şür önce düzyazıdan, sonra ozanın kendisinden kurtulmuştur. Şiir Sanayide kullanılan 'benzen' adlı ozanın elinden çıksa kimyasal maddenin, lösemi bile ozanından önce oluşumuna yol açtığını dünyada ilk de vardır. O bile kez ortaya koyan Prof. Muzaffer şiirini yazdıktan sonra Aksoy, Eczacıbaşı Cumhuriyet yapacağı şiiri tanır." Dönemi Tip Ödülü'nü kazandı. ALPAY KABACALI Askerlikten şairliğe 1914'te Istanbul'da doğdu. Kuleli Askeri Lisesi'ni ve Harp Okulu'nu bitirdi, subay çıktı. 195O'ye kadar görevle Türkiye'nin çeşitli yerlerini dolaştı. 1950'de kıdemli önyüzbaşı nıtbesmdeyken askerlikten ayrıldı. 195260 arasıada Çalışma Bakanlığı'nın tstanbul tş Möfettişliği örgütünde çalıştı. 1960'ta bu görevinden emekli oldu ve Aksaray'da Kitap Kitabevi'ni açtı. Daha sonra Şehzadebaşı'na taşıdığı kitabevini 1974'te kapatü. Şiirlerini lise sıralanndayken yayımlamaya başladı, ilk kitabı Çocnk ve Allah 1935'te çıktı. Bugüne kadar 79 kitabı yayımlandı, birçok eseri yabancı dillere çevrildi. Yeditepe, Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi Vakfı ödülleri başta olmak üzere birçok ödül kazandı. 1967'de ABD'de Uluslararası Şiir Forumu tarafından "Yaşayan En lyi Türk Şairi" seçildi. da Fikret adı çok gecerdi. O kadar çok geçerdi ki mektuplar da kâgıttan okunduğu için, o yazı parçalannı Fikret'ten bize gelen mektuplar sanırdım. Okula gittikten sonra bile, çok ileri sınıflarda, Fikret'in adı edebiyatta geçince, ögretmenime 'benim agabeyimdir' dememek için kendimi zor tut ~ Prof. Aksoy kimdir 1917'de Antalya'da doğan Prof. Aksoy, ilk ve orta öğrenimini burada yaptı. tstanbul Erkek Lisesi'ni ve Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Istanbul Tıp'ta asistanlığa başladı. Guney illerınde ve Kıbrıs'ta kalıtımla da geçen Akdeniz anemisi (Thalasemia) hastalığı uzerinde çalıştı. Benzen maddesinin, sanayi işçilerinde kan kanseri ve aplastik anemiye yol açtığını ortaya koydu. Bu çalışması nedeniyle ABD'de bazı oduller alırken, ABD işçi sendikalarının, benzen kullanımına bağlı olarak ışçilerde görulen kan kanserinden dolayı, işverenler aleyhine açtığı davada "lek tip bUirkişi" olarak bulundu. Bir başka çalışması nedeniyle de 1984'te ltalya'da meslek hastalıkları ödülü (Ramazini) aldı. 32 aday Türkiye'deki tıp fakulteleri, TÜBlTAK ve sağlık bilimleri enstitüleri tarafından cumhuriyet döneminde tıp bilimine hizmet eden bilimadarrüan arasından 32 aday saptadı. Tıp fakultelerinin dekanları ile Eczacıbaşı Bilimsel Araştırma ve Ödul Fonu'nun Prof. Dr. Reşat Garan başkanlığındaki 5 üyesi, mayıs ayında tstanbul'da toplanarak 10 adayı belirledi. Bunlar: Ord. Prof. Dr. Siiheyl Ünver, Prof. Dr. Nurtıan Avman, Prof. Dr. Aydın Aytaç, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Prof. Dr. Nusret Fişek, Prof. Dr. Şükrü Kaymakçalan, Prof. Dr. Miifide Kaley, Prof. Dr. Namık Kemal Menteş, Prof. Dr. Zafer Paykoç ve Prof. Dr. Muzaffer Aksoy oldu. Prof. Aksoy, Türkiye'de de TÜBtTAK'ın ilk tıp odulunu alan doktor olarak tanınıyor. 1982'de de Sedat Simavi ödülunun sahibi oldu. 1984'e kadar Istanbul Çapa Tıp Fakültesi'nde hematoloji bolüm başkanlığı görevini yapan Aksoy aynı yıl da emekli oldu. Emekli olduktan sonra da aynı üniversitede dersler veren Aksoy, halen TÜBİTAK'ın Tıp Araştırma Grubu'nda bilimsel çahşmalannı sürdüriiyor. Dış ulkelerde 130'a yakın bilim1 Bu isimler, Türkiye'deki bütün sel yazısı çıktı. Bu yıl Amerika da benzenle ilgili bir kitabı yahekimlere bildirildi. Seçmeye 12 bin hekim yanıt verdi. Sonuçta yımlandı. "Dilini yitirmiş bir ülke, savunulamaz. Son günlerde çok gülünç bir olay yaşadık 'teritoryal' la. Hangi Türk bu sözcüğün anlamını bilir? Önce adını Türkçe ko^dım, sonra ne olduğuna bakaŞlirler ve sayılar İlk şiiri 1933'tayayımlanan Dağlım. Bir yurttaş böyle bir çağn kâlarca'nın 79 kitabı var. Ama ona gSrtr^iirter sayılarınğıdı aba, şaşar... Kimi savunacak, ca değertendirilmezter" Amerika'yı mı, kendini mi? Bu ne giılünç seydir! Bo>le bir şeyi ciddiye almaz kimse... 'Efendiler, "ŞCri şür yapmak gerekir", di Kendimi ablalanmın masasında, kendinize gelin' demek gerek bun fbr. "Anlamalı ki kitleler, ba sa anneannemin odasında, şüre karşı lara!.." nat ne sfnemaya benziyor, ne te gozlerini açmış, o yan şaşkın, yaSözcükleriıu ölçe tarta konuşan levizyona, ne gazete yazısına, ne rı inanmış. >nn ummuş, y^n bekDağlarca, öfkelenmiştiQAğzına tiyatroya... Bu sanatın öbür sanat lemiş"çocuğun dunımu içinde bugeleni söylüyordu... "Yeni" Türk görüntıileri içinde yaşatılması ola luyorum. Sanki hem ordayıra, Dil Kurumu'ndan söz açılınca da naksızdır. Şiir kendi boyutlan, hem burda. Aradan geçen şu yetkendi kurallan. kendi olanağı için miş >ih yaşamamış gibiyim. Ordaağır konuştu: "Hem tiyatrovari yurt konıyor de soylenebilir. Şür, gerçek tadı ki o şaşkınlık, o kalem tutmamışı lar, hem yurdun topu tüfegi olan bozulmadan dizelerde > aşatılabi lık içindeyim. Yeniden başlıyor gilirse, dizeler yığını bu tatlaria doJ biyim..." dili dışardan gelen etkDerle yok eCmeye çalışıyoriar. Sonımlnluktan durulabUirse, eskiden olduğundan Bu noktada yetmiş yıl önceye daha büyük bir susuzlukla arana dönmek, onun ilk "siir ortamı"yla kurtulamayacakJar!" tanışmak gerekiyor: Dağlarca ile ne konuşulur? Şi caktır, okunacaktır. "Şiir sevgisini evdeki şiir ortairden'söz edilir elbet. Dil konusuNe yazık ki ülkemizde dilin işna da şiirden açılınca gelmiştik. O, lenmemesi, kendi olanaklan ölçu mından aldım. Yuksekokullara gi"Türkçem, benim ses bayragım" sünde büyütülmemesi, Osmanlıca den ablalanm ve ağabeyim evde demişti bir kez; şiirin üzerine ne kurallardan kurtanlamaması, beie ödevlerini yaparlarken masalandenü titriyorsa, Türkçe koausun son yıllarda ters bir yol tutulması nın çevresine okulun bütün bilgida da o denli ödünsüzdü. ve böylece dilin anlatımdan yok sini, butün içtenligini tasırlardı. Kanepesinin, koltuklannın, ma sun bırakılması. söyiediğiniz ilgi Ben bu bnyük şölende küçük sasının üzerine serdiği şiir dbsya sizliğin tek nedenidir. Yurt içinde,. avuçlanmı doldura doldura yerları arasında oturmuş; söze ülke yurt dışında bundan çıkar umau dim, içenflm. Onlann hiç bilmedigim. çoğunu da anlamadan beimizin şiir geleneğinden başlamış lar var." ki biraz sezintediğim konulan, betık. "Şiir", diyordu, "Uygariıgın nim için, gecelerimi dolduracak ilerlemesb'te gerçek yerini almakbüyük düşüncelerin kartpostallan ta, gerçek göruntusünii gösterDağlarca, şıkle çocukluk mekte ve yaş«maktadır. Şiiri şür minde, daha cl8fft beş yaşındaykeıj gtbi olurdu. Orada konuştuklan le uğrasanlann sayısıyla değerieo tanışıyor. Bu tanışıklıi sonradan sözleri, okuduklan yazılan gecedirmemek. kendi yuğunluguyla içli dışlılığa dönüşüyor. Ne o şiiri lerce duşunür, yorumlardım; anölçraek gerekir. Beş yüz tane uyak bırakıyor, ne şiir onu... llginç bir Igmaya çalışırdım. düsurucüsü olacağma beş ozan ol bütünleşme, özdeşleşme bu: Bundan büyük bir masal tadı, sun, yeter!" . .. M "Her l^pıye. hem en eski sürec masaldan da öte, kendi katıldıSoruyorum: "Günümüzde şiiri içinde, hem şimdiki süreç içinde gım, kendi çabalanmla elde ettisevdirmek, geniş kitl.elere yaygm yaşamanın gizin* erdim. Yasama ğim bir ye*mif tadı duyardım. Onlaştırmak için neler yapmak getf mın her saniyesinde, bütün za Jann okuduklan, sonradan şiir olkir?" manlanmıa saniyesinde gibiyim. dugunu anjadıgun yazı parçalann "Özgürlük, şiir gerçeğinin evreni olarak şu ya da bu yönlere dönüşmüştür, dönüşmektedir. Bence şiir bütün anlatımların yanında bir yönlenmedir. Ben eleştirmen olsam, yalnızca ozanın dediklerinin yorumuna gitmek isterim." lerim; çünkü kitaplarımdan kaçmışlardır" dıyor. Konunun en ince, en duyarlı yönüne geldik: Şürlerinin oluşma sürecine. Dağlarca, "Şür, önce düzyazıdan kurtulmuştur" diye söze başlıyor. "Sonra ozanın kendisinden kurtulmuştur. Eleştirmerderimiz ise, kendi açılanndan, birtakım yargıUra varmışlardır. Sanıyorum ki şiir, ozanının elinden çıksa bile, ozanından önce de vardır. Ozan, şiirine başlarken bunun inancı içindedir. Şür, ozana, hem bütun istediklerinin içinde hem dışında göriınür. O bile şiirini yazdıktan sonra yapacağı şiiri tanır." Dağlarca şiirinden söz edilirken üzerinde özellikle durulması gereken üç nokta, üç boyut var: Türkçeye verdiği önem, yenilik ve toplum sorunları. Ama o, bunların masaya otururken önüne aldığı amaçlar olmadığını belirtiyor. "Kalemi elime aldığım günkü özgüriük, sonradan yapay amaçlarla yönlendirilmemiştir" diye açıklıyor: "Özgürlük, şiir gerçeğinin evreni olarak şu ya da bu yönlere dönüşmüştür, dönüşmektedir. Bence şür, bütün anlatımlann yanında bir yönlenmedir. Bundan dolayı eleştirmenlerce değişik yargılar, anlamalar ortaya konmuş olabilir. Ben eleştirmen olsam, bir ozanı incelerken yalnız onun dediklerinin yorumuna gitmek isterim." Dağlarca'nın hoşgörusüne sığınarak konuyu değiştiriyorum. O yıllar önceki, pek kısa sürmüş evliliği sayılmazsa, hep yalnızlığı "seçmiş"tir. Acabarfevi,evlilik ve yalnız yaşama üstüne neler düşünüyor? "Sçyi", diyor, "tnsanlann ilk günden son güne kadar en yakınındaki varlıktın sevinin kendisi bir varlıktır. Sevinin sıcaklıgını duymayan yoktur sanıyorum. Kimse (burada kimse'yi brnak içine almak isterim) yoksa bile, kişi sevgi ile olmamış sayılamaz. Evli de olsa bir kişi, sevisiz kalabilir; evli olmasa da sevili olabilir. Siz sevgiji canyoldaşı olarak mı alıyorsunuz, yoksa sevi olarak mı? Evlilik, canyoldash olmaktın Ule sevili olmak değil. Bekârlık da canyoldaşsızlığıdır, ille sevisiz olmak değil. tster açıkça söyleyelim, ister söylemeyelim, yeryüzıindeki LONDRA (AA) Elektronik, tekstil ve *• » . narenciye işlerinden sonra'1} • şimdi de at yetiştiriciliğine^ > yönelen Kıbrıslı Türk işadamı Asil Nadir, Ingiltere 'de, arazisinde yarış an ve buyukbaş hayvan yetiştirilen tarihi Baggrave Hall Malikânesi'ni satın aldı. '^ * Atçılık ve avcılık dergisi "Horses and People"da >, r yer alan habere göre ' Nadir 'in Manş Denizi 'ndeki Jersey Adası'nda kayıtlı bulunan Azanıa Investments adlı şirketi, İngiltere'nin Leicesteshire bölgesinin Iuorn Friday yöresindeki 313 hektarhk arazi ve Baggrave Hall £ Malikânesi'ne 3 milyon (*'. poundu (9 milyar TL.J aşkm bir para ödedi. ^ ' Kocasını aldatanlar tum." İlk ögretmen Dağlarca'nın bir başka ','Uk ögretmen"i de Yunus Emre. O, anneannesinin odasında. Anneanne, küçük Fazıl'ın içine işleyeo Yunus Emre ilahileri okuyor..'. Bu iki ortam öylesine etkiliyor ki onu, daha okula gitmeden şiirin tekniklerini, kuıallarıru öğreniyor. Hatta, kulajtndaki iniş çıkışlar yoluyla, ktmi aruz kalıplarını bile buluyor. İlk şiiri 55 yıl önce yayımlandı, Istanbul Dergisi'nde. 1935'te ilk kitabı Havaya Çizjlen Duhya'yı bastırdı. Ve şiir kitaplannın sayısı 79'a ulaştı. Bunlar dışında defterler, dosyalar dolusu, toplamını kendisinin de bilmediği çalışmaları var. Bu konuyu tek cümleyle geçiştiriyor: "Şiirier, sayılannca degerlendirilmezler." Dergilerde kalmış, kitaplanna gırmemiş şiirleri için de "Benden sonra o şiirler bulununca, hepsinin Kacaklar adı altında vayunlanmasını is LONDRA (AA) Ingıltere 'de yapılan geniş • ^ kapsamlı bir ankette, her dört kadından birinin kocasını bir veya birden fazla erkekle ddattığı ortaya çıktı. ingiltere'nin onde gelen kadın dergisi '' Woman' 'in, 15.500 evli kadınta yaptığı ankete göre, ankete katılan kadınların yüzde 73 "ü evliliğin sağlıklı yürümesi için karşılıklı güvenin şart olduğunu belirtti. Karşılıklı güveni birinci koşul olarak değerlendiren evli kadınların yüzde 72'si ikinci sıraya dostça ; ilişkileri, yüzde 62'si karşılıklı saygıyı, yüzde • €• 59'u nükteli olmayı koydu. Dr. Özel: 'NobeVe layığım' ANKARA (AA) Dr. Ziya Özel, Türk Tabipler Birliği'nin hakkında verdiği 6 ay meslekten men cezasmm iptali için, ldare \ Mahkemesi'ne başvurduf '' Dilekçede, TTB'nin insanların yaşam haklarını göz önünde tutmayan bir anlayışla Dr. özel'i meslekten 6 ay süreli ^ olarak men etmeye yönelik bir ceza vermeye, hak ve yetkisi olmadığı savunuldu, söz konusu ceza hakkında "yürütmenin durdurulması" talebinde bulunuldu. Ayrtca TTB'nin böyle ciddi bir keşifle önemli bir yenilik getirmesi nedeniyle Dr. Ziya özel'in Nobel'e layık bir hekim olarak ilan edilmesi gerektiği belirtildi. TTB Başkanı Prof. Nusret Fişek, A vukat Burhan Apaydın'ın ldare Mahkemesi'ne verdiği dilekçeye karşı, görüş hazıriadıklarmı bildirdi. Çocukluktan beri \eni sistem stiper TV'de ortak norm sağlanamadı HDTV adı verilen ve halen kullandığımız 625 satırlı ekranlara göre yaklaşık iki kaîı netlik sağlayan (1200 saîır) yeni sistemli TV'ler için ortak bir norm yaratma çabaları sonuçsuz kaldı. Bu milyarlarca dolarlık pazar için Japonya, ABD ve Avrupa firmaları arasındaki rekabet sürüyor. Dış Haberier Senisi Televızyonda yeni bir devrim yaratan HDTV (High Definition Television) tekniğinin nasıl ve kım tarafından uygulanacağı konusunda büyük bir rekabet yaşanıyor. "Der Spiegd" Dergisi'nde yayımlanan habere göre, ABD'de, Avrupa'da ve Japonya'da HDTV araştırması yapan firmalar kendi aralarında "ortak bir norm" konusunda anlaşmaya varamadılar. Sovyetler'in başka bir HDTV normu üretmesi, durumu daha da karıştınyor. HDTV tekniği tdevizyon ve videoda görüntüleri çok daha fazla satır sayısı ile veriyor. Şu anda Avrupa'da PAL/SECAM sistemindeki TV ekranlarında ortalama 625 satırla verilen resimler HDTV sistemine göre 1200 satırla, yani iki katı bir netlikle verilebiliyor. Böylece TV'de çok daha güzel ve "panoramik" görüntüler elde edilebiliyor. Evlerde bu yeni sistemli ekranlarla film seyretmenin "beyazperdenin odalara giımesi" anlamına geleceği belirtiliyor. Bu yeni sistemin kısa sürede nygulanabilmesi mümkün değil. Bu sistemi 1986 yılında geliştiren Japonlar, hemen yaygınlaştırmak istediler. Ancak, Avrupalı şirketler Japonların pazar sâvaşından korktukları için 2 yıllık bir sure talep ettiler ve "Eureka" projesinin finans desteği ile " H D Mac" adh kendi HDTV tekniklerini geliştirdiler. Avrupa'da^eliştirilen 1250 satırlı 50 hertz uzerinden çalışan yeni sistem, Japenların 1125 satırlı 60 hertzli aygıtlarına uymuyordu. Sovyetler'in geliştirdiği 1350 satırlı, 50 hertzli sistem bu konudaki kaosu tamamlıyordu. Elektronik uzmanlan, HDTV'nin "sinemaskop" ekranlı yeni TV'lerden verilebilmesi için daha en az 10 yıl bekleumesi gerektiği kanısındalar. Avrupa ülkelerinin ise 1992'deki birleşme sırasında HDMac sistemini benimseyeceği belirtiliyor. 600 milyon TVaygıtının geleceği tartışılıyor "Evlilik, canyoldash olmaktır; ille sevili olmak değil. Bekârlık da canyoldaşsızlığıdır, ille sevisiz olmak değil." "Evlilik, iki saklanmış ülkenin bir odada yaşamasmdan başka bir şey değildir." bütün varlıklar yalnızdır. Evli olanlann yalnız olmadıklanna inanmalan, kendilerini aldatmalanndan başka bir gerçeği anlatmaz. Hangi evüleri duşünürsunüz ki birbirinden ayn odalan >oktur. ayn evleri yoktur, ayn saraylan yoktur, ayn ulkeleri yoktur? Evlilik, iki saklanmış ülkenin bir odada yasamasından başka bir şey değildir. ilk günler, birbirlerini tanımadıklan günler, bunu pek anlamazlar. Birbirini tanıdıktan sonra da söylemeye korkarlar. Ben birçok kadının ellerinde, gözlerinde bunu görmuşümdür. Kocası yanındayken bile. Erkekler, evliliği bir zenginlik sanmakla, kendüerine özgü bir yonım sanmakla yine kendilerini ne kadar aldattıklannı bilroeder." Ya bunlann özel yaşamındaki yeri? O, bu kavramları birer "çalışma modeli" gibi alıyor. "Bunlan bir sinema seyreder gibi, bir doğa parçasını seyreder gibi seyretmişimdir ve sey retmekteyim. Bunlar bana bir öğe gibi gelmektedir. Şöyle de diyebilirim: Nasıl bir ressam modellerle Uk çaItşmalannı yaparsa, bu saydığınız kavramlar da başka kavramlarla birlikte, benim için birer çalışma modelidir. Çalışmalanma model olarak aldığım yönlerdir. Daha başka, daha büyük bir yetkiyle ynreğime yansımazlar." Yine şüre dönüyoruz. Bu kez konumuz, Dağlarca'nın çok sayıdaki çocuk şiirleri. O, bunlarla öteki şiirleri arasında ayrım ornıadığını söylüyon "Yalnız şu var Birinde umut var, geleceğin umudu. Ötekinde umut azalmış, eksilmiştir. Ben çocuklan kendi çocukluğum sayanm ve onlan kendi çocukluğumun şüre açık, şüre sıcak yeriyle görürüm. İsterim ki yalnız çocuklar için şiir yazayım. Ne >azık ki ülkemizde çocuk yazını denilince gerçek yazın değil, çok başka seyler akla geliyor." Yeni esrar yolu SİİRT (Cumhuriyet) 1980'den itibaren giderek önemini yitirmeye başlayan Lice'nin yerine uyuşturucu mafyası yeni bir merkez yarattı:'SasonKozluk. Siirt Emniyet Müdürlüğu Narkotik Şube timleriyle il jandarma alay komutanlığına ait ekiplerin 19831987 yıllarında Kozluk ve Sason ilçelerinijı dağlık kesimlerinde yaklaşık 4 ton 200 kilo esrar ele geçirdikleri bildirildi. 1988 yılının 10.5 ayında ise ele geçirilen esrann miktannın 2 tona yaklaştığı belirlendi. 19831988 yıllarında bu bölgelerde tarlada imha Uyuşturucu mafyası Sasoriu merkez tuttu edilen hintkeneviri kökünün sayısı 12 milyon dolayında. Yetkililer, hintkeneviri ekimi ve toz esrar üretiminde Kozluk ve Sason'un ön planda'olmasının gerekçelerini şöyle anlattılar: "Şason ve Kozluk tümüyle dağlık bir yöre, köy ve mezralann çoguna yol gitmiyor. Bu nedenle istediğimiz zaman operasyon yapamıyonız. Son operasyonu 1.5 metreük karda 6 saat yaya yüruyerek gerçekleştirdik. 6 yılda 6 con 200 kilo esrarı 60 operasy onda yakaladık, operasyon başına 100 kilo dıişüyor. Bu ortalama bile buranın önemini ortaya koyar." Dış Haberier Servisi Dünyanın en zengin kadınlarından biri olan Christina Onasis'in Buenos Aires'te geçirdiği kalp krizı sonucu ölmesi arkadaşları arasında şaşkınlık yarattı. . Onasis'in tüm mirası Fransız Thierry Roussel'le yaptığı kısa evlilikten dünyaya gelen üç yaşındaki Athenea Alexandra'ya kaldı. Athenea, toplam' değeri 1 milyar dolara ulaşan mirasın tek sakibi olacak. Miras arasında 40 gemiden oluşan bir ticaret fılosu da bulunuyor. .' Christina'mn kuzeni ' Anabella Onasis, Christina'mn Buenos Aires yakmlannda hafa sonunu geçirmekte olduğu dostlannın evinde banfoda iken öldüğünü söyledi. 1 milyar dolar miras / Bacakoğlu 'n« 'banko' üyelik havaya bıraktı. Epeydir güneşe hasret kalan İstanbullular, böyle bir havanın tatıl gunüne denk gelmesini sevinçle karşıladılar. Dün İstanbul'da kamışlarını alanlar İstanbul'da gelen Pazar keyfi soğuMan dünerken güneşlı k)ş yerini oır Halıç'ten balık çekerken, kimilerı de parklarda güneşin keyfini çıkarmaya çalıştı. Meteoroloji yetjdlileri de hava sıcaklarının kısa bir süre için artacağını müjdelerken, yeni bir soğuk hava dalgasınmgeleceğine dikkat çektıler. (Fotoğraf: Muharrem Aydın) Sular klorla mı, ozonla ım temizlenmeli? lZMlR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Kent 'sularının dezenfekte edilmesinde kullanılan klorun kanserojen bileşiklerin oluşmasına yol açtığı bildirildi. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bolümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yüksel Sankaya, klorlama yönteminin ABD ve Avrupa ülljelerinde terk edildiğini belirterek, "Artık pet çok ülke, sulannı ozonla temizliyor. Ancak bu da çok pahalı. tçme sulannda klor kokusu çok yoğun hissedilirse kaynatılmah" dedi. Suların klorla mı, yoksa ozonla mı temizlenmesi gerektiği tartışmalara yol açtı. Uzjrıanlar, ozonlama yönteminin daha sağlıklı olduğunu söylerken, yerel yöneticiler bunun çok pahalı olmasından yakındılar. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yüksel Sankaya, klorlama yönteminin 70'li yıllardan sonra terk edilmeye başlandığını ammsatarak şunları söyledi: "Klorla suların tcmizlenmesi yöntemi insan saglığı için zararlı. Pek çok ülke, artık sulannı ozonla temizliyor. Bu yöntem, klorla temizlemeye oranla son derece pahalı. tçinde bulunduğumuz yüzyıl başında ABD ve Almanya başta olmak üzere sulardaki bakteri ve çeşitli mikropların klorla temizlenmesi yöntemi başlatılmıştı. Analitik yöntemlerin gelişmesi ve daha hassas tayinkrin yapılabilmesi sayesinde 70'li yıllann başında klorlanmış sularda bazı kanserojen bileşiklerin meydana geldiği anlaşıldı." Prof. Dr. Yüksel Sankaya, ozonlamanın ise çok pahalı olduğunu vurgulayarak, "Şimdilerde bizler için yapılabilecek olan, klorlamadan sonra az miktarda ozon kullanımı olabilir. A>Tica içme sulannda klor kokusu çok yoğun hissedilirse mutlaka bu sular kaynatılmalıdır" dedi. Anakent Belediyesi Sağlık ve Sosyal Işler Daire Başkaru NUgül Gültay ise, ozonlamanın çok pahalı olduğunu belirterek, "Ozonlamanın da insan sağlığına etkisi belli değil. Şehir sulannı klorlamada belli bir oran var, biz buna uyuyoruz. Sürekli kontrol ediliyor. Dünyada bu yönterain (erk edildiğine de inanmıyornm. Birçok ülkede klorlama yapıldığını gördüm" dedi. Özel sektöre ait su fabrikalarında da ozonlama yöntemi kullanılırken, AT ülkelerine su satmak için bunun zorunlu olduğu bildirildi. Pınat Su Genel Müdürü Ayhan Bengütaş, "Şehir suyunun dezenfeksiyonunda başka çare olmadığı içip klorlama yapılıyor. Ama biz ozonlama yapıyoınz" dedi ve sözlerini şöyle sürdurdu: "Ozon stabü bir gaz olmadığı için kısa sürede tekrar oksijene dönüşmekte, bu da uretilen suyun mikrobiyolojik kalitesinin iyileşnıesi yanında tal ve lezzetinde herhangi bir değişmenin meydana gelmemesine yol açmaktadır. Ozonla dezenfekte etmenin çeşitli avantajlan var. Ozon, dezenfekte etme işleminin yapıldıgı yerde kolayca üretilebilir." ANKARA (AA) TRT'nin "Banko" adlı yarışma programında dört kez birinci olan âmâ yarışmacı Hale Bacakoğlu, Türkiye Körler Vakfı Danışma Kurulu üyeliğine seçildi. Türkiye Körler Vakfı Yönetim Kurulu, Bacakoğlu 'nun gösterdiği başarıyı dikkate alarak Vakıf Danışma KurulU üyeliğine getihlmesini oybirliğiyle kabul etti. GAP için TV ynyını DİYARBAKIR (AA) Ziraat Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Başkanı Rıfat Dağ, TV'nin Güney Anadolu projesi bölgesine yönelik ek yaym yapması gerektiğini savundu. "GAP ve Madalyonun Arka Yüzü" adlı bir rapor hazırlayan Ziraat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Dağ, GAP'ın planlara uygun gerçekleşmesi koşuluyla, bir mucizeler paketi olduğunu vurgulayarak altyapı için önerilerde bulyndu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle