19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER biçim muhalefet, bunlar iktidar olmaktan korkuyor.." vb. gibi inciler döktürdüyseler de, sonın o kadar basit değildir. Her şeyden önce dünya üzerindeki tüm Batı modeli demokrasilerde; nerede, ne zaman parlamento iradesiyle bir erken seçim olmuşsa, o erken seçim iktidar istediği için olmuştur ve genellikle iktidarın isteği yönünde sonuçlanmıştır. Eğer bir erken seçim muhalefetin çıkarlarına uygun düşürse, hangi iktidar bunu gerçekleştirir? Zaten muhalefetin bir erken seçim karan alabilecek çoğunluğu olsa; muhalefet olmaz, iktidar olur. tktidarlar erken seçimi parlamentoda çoğurüuklanm pekiştirmek ve geliştirmek için yaparlar. Ve bir iktidann kendisine uygun gördüğü bir dönemde yapmak istediği erken seçime, acaba hangi akılsız muhalefet taraf olur. Ama zaten parlamentolardaki güçleri bunu engelleyecek düzeyde olmadığı için, ister istemez efelik yaparlar ve erken seçimi kendilerinin de istediğini söylerler. tktidar partisi referandum kampanyası boyunca doğru olmayan pek çok şeyi; insanların gözlerinin içine bakarak, ısrarla tekrarladı. Bir anlamda insanlan budala yerine koydu. Biraz da aba altından sopa göstererek, aksini herkesin çok iyi bilmesine karşılık defalarca "..anayasanın ilk kez siviller tarafından değiştirümesinden", "..eğer siviller yapmazsa bunu askerlerin yapacağından." söz edildi. Batı demokrasilerinde böyle bir ifade, siyasal sorumluluk doğurur. Kaldı ki aynı anayasa bir yıl önce TBMM'de değiştirildiği gibi, kimi geçici maddeleri de referandumla değiştirilmişti. bilir! "...ben iktidardayken terör olmaz, ben iktidardan gjdersem terör olur.!' demek terörün ardındaki güçlerin, Sayın özal'ın iktidannı istedikleri anlamına da cekilebilir. Sayın özal'ın istifası ile silahlı kuvvetlerin bir bölümü terhis olmayacağma, kolluk kuvvetleri de dağıtılmayacağına göre böyle yanlış anlaşılmalara yol açabilecek ifadelerin kullanılmasından kesinlikle kaçınmak gereklidir. Bir referandumda oylan birkaç puan arttınrken, rejim konusunda tartışmalara meydan vermek; en basit deyişle, demokratik bir iktidann bindiği dalı kesmesidir. Ancak eğer o iktidar gerçekten demokratik ise. 12 EKİM 1988 Her Üç Kisiden Ikisı Mııhalifiken Heferandum sayfası kapanmıştır. Sokaktaki üç kişiden ikisinin Sayın özal'a karşı olduğu bir kez daha göfülmüştür. Hükümetimizin politikasına belki bazı iç ve dış çevreler "hayrandır", ama Türk halkımn büyük bir çoğunluğu, nimetlerinden yararlanamadıkları bu politikaya güvenmemektedir. Ve parlamento aritmetiği ne olursa olsun bu gerçek değişmeyeceğine göre Sayın özal hükümet ederken bu gerçeğin baskısım dikkate almak durumundadır. PENCERE Arabeski Sevmeyen Ölsün Arabaya bindi, kapıyı hızla çekti; gideceği yeri söylemeden: Kapatır mısın şu radyoyu... Arabeske dayanamıyordu. Çalan radyo değil teypti. Şoför sesini çıkarmadan, ama biraz ağırdan alarak düğmeyi çevirdi. Tatsızlık çıkarmadı. Kimi müşteri böyleydi, taksiye binince otomobili satın aldığını sanırdı. Dikiz aynasından arkaya bir göz attı şoför, bozulmuştu; kontağı çevirdi, ters bir sesle sordu: Nereye?.. Arabada gerilim başlamış, arabesk yüzünden iki insan arasına sıradağlar girmişti. * Arabesk gün gectikçe çığ gibi büyüyor, salgınlaşıyor, sorunlaşryor; kimini doruklara çıkarıyor, kimini çileden çıkarıyor; kimi bayılıyor arabeske, kimi çıldırıyor, kimine hafakanlar basıyor. Nereye baksanız arabesk; takside, otobüste, lokantada, meyhanede, bakkalda, kasapta, markette, seyyar satıcıda, manayda, yolda, evde, komşuda, gece gündüz, her saatte, her dakikada... Eskiden yoktu bu arabesk... Nereden çıktı? • Bizim toplumda dört kesim var: Köy. Kasaba. Kent. \ Gecekondu... Otuz yıl önce ilk üçü vardı, gecekondu yoktu. Türkiye'nin son çeyrek yüzyılında en belirieyici toplumsal dönuşüm gecekondulaşmadır... Gecekondulaşma her alanda... Arabesk de gecekondu kültürünün müziği değil mi? Bir gecede kurulanın ve bir günde yıkılabilecek olanın yazgtsını, kuşkusunu, yakınmasını, ezgisini, sergisini dile getiren arabesk gecekondu gibidir; derme çatmadır, ordan burdan toplanmıştır, gelişigüzeldir, ne evdir, ne apartmandır, ne toprak damdır, ne köydür, ne kenttir, ne kasabadır... Gecekondu başkastnın tapulu arsası üzerine de oturtulur. Arabesk oturtulmaz mı? Gecekondunun tapusu yoktur... Arabeskin var mı? Kim ne derse desin Türkiye'deki çarpık gelişmenin niteliğini ve içeriğini arabeskten daha iyi vurgulayabilecek bir başka dışavurum yok; toplumsal gelişmemizin yüzde 70'i gecekondulaşmadır... Arabesk bu arryapıdan fışkırdı... • Ne var ki arabesk dışlanıyor. Polis Radyosu'nda calınıyor, radyonun kapısını aralıyor, televizyonu zorluyor... Arabeske tepeden bakanlar var. Gecekondunun beğenisine 'Türk sanai müziği" adına yasaklar konuyor; yoksa klasik Batı müziğini takan yok... Temel çelişki "alaturka" ile "arabesk" arasında... Zeki Müren'i televizyonda özenle ağıriayanlar Orhan Gencebay'a burun kıvırıyorlar: Olur mu efendim?.. Gökdelenlerde, bloklarda, konaklarda, yalılarda, apartmanlarda oturanlar, bilimsel teknolojik devrimin Batı'dan apartılmış bilgisayarlı ses aygıtlarında arabesk çalıyorlar, Ferdi Tayfur, Küçük Emrah, Karaböcek, Tüdanya, İbo. Yarım milyarlık sünnet düğünlerinde iki kadeh atanlar da ceketleri fora edip pantolon kemerinin boğduğu rakı göbeğini arabeskle hoplatmaya başlıyorlar. Arabesk hem tu taka. Hem başımızın tacı. Bir referandum yapılsa: TRT'de arabeske evet mi, hayır mı? Sonuç ne okır? Arabesk ruhumuza işlemiş,gözeneklerimize sinmiş, yüreğimize bağdaş kurup oturmuş... Çok partili rejimimiz arabesk, sporumuz arabesk, politikamız arabesk, demokrasimiz arabesk, nutuklanmız arabesk, referandumumuz arabesk, temel atma törenlerimiz arabesk, ekonomimiz arabesk, aşklanmız arabesk, yaşantımız arabesk, acılı, sirkeli, tuzlu, biberli, salyalı, sümüklü... Arabeski sevmeyen ölsün. Yüzde 65'i küçümseme yanlışhgı Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ Türk halkı 25 Eylül 1988 referandumu ile bir demokrasi sınavını daha başanyla verdi. Türk balkı bu smavı başarı ile verdi, ama Türkiye'de bu sınavda başanlı olarnayanlar da vardı. Üzülerek belirteyim ki, bunların başmda iktidar partisi ANAP ve bunun başkanı Başbakan Sayın Turgut özal geliyordu. Yerel seçimlerin erkene alınması konusunun halkoyuna sorulmasından yola çıkıldıktan sonra, •kaçınılmaz bir biçimde "güvenoylamasına" dönüjen bu referandumun ortaya çıkardığı bazı önemli noktalar, demokrasimizin yakın geleceği açısından dikkatle irdelenrnelidir. ki yerel seçimler konusunda yoktur. Bu husuş, 1982 Anayasamızda da böyle dttzenlenmiştir ve bize kalırsa doğnıdur. Ancak bir hükümet, buna karşın yerel seçimleri öne almak isteyebilir ve bunun için anayasa değisikliğini zorlayabilir. Bu da onun hakkıdır. Fakat bu değişikliğe karşı çıkmak da, muhalefet partilerinin hakkıdır. Bizde de yerel seçimlerin öne alınmasj konusundaki anayasa değişikliğine, SHP ilk günden itibaren kararlılıkla karşı çıkarken; anayasa değişikliği yapıldıktan sonra seçimlerin "kimvurduya" gelecegmi anlayan DYP'nin de SHP'ye katılmasıyla "muhalefet" bu değişikliğe karşı çıktı. ANAP'ın yerel seçimleri hangi görüş ve endişe ve umutlarla erkene almak istediği konusunu burada tartışmak istemiyorum. Fakat hiç kuskusuz, bunda bir "çıkan" bulunduğu için istedi. Ve iktidar partisinin çıkanna olan bir şeyin muhalefetin çıkanna olmayacağı açık olduğu için, muhalefet de buna karşı çıktı, karşı çıkmak zorundaydı. Eğer Sayın özal, referandumu kazanacağını ummasaydı isin bu asamasında tasanyı geri çekerdi ve hem zaman, hem de kaynak israf edilmezdi. Bu konuya yazımın daha ilerideki bir bölümünde geri döneceğim. Demokrasimiz açısından hükümete puan kaybettiren ilk çıkıs, işin bu asamasında yapıldı. iktidar muhalefeti "seçimden kaçmakla" suçladı ki, bu suçlama bir noktada doğru idi. Fakat "dünyanın her yerinde erken seçimi muhalefet ister iktidar kaçar; bizde de tersi ohıyor." ifadesi, yanlış bir ifade idi. Her ne kadar kimi aklıevveller, "..yahu bunlar ne Yanlış ttsttine yanlış Doğru olmayan bir şey kırk kez tekrarlansa da doğru olmaz. Yüz kırk kez de tekrarlasanız, dört ytiz kez de tekrarlasanız, doğru olmayan şey, doğru olamaz. İktidar partisi yerel seçimleri öne almak istedi. Elbette isteyebilir. Bu, onun hakkıdır. Ancak bu konuda anayasal bir engel vardı. Zira Batı demokrasilerinde iktidar paıtilerine erken genel seçim yolu açık tutulurken, erken yerel seçim yolu genellikle kapaJı tutulur. Genel seçimler ve yerel seçimler oldukça farklı amaçlara yöneliktirler. Hassas bir çoğunlufu olan iktidar partileri, durumlannı güçlendirmek ve istikrarlı, güçlü bir hükümet oluşturabilmek olasılığını gordükleri anda erken seçim isterler. Yerel yönetimlerde ise bflyle hassas dengeler yoktur. Aslolan hizmettir. Ve seçilen kişi ya da kişiler bu hizmetin bir takvimini yaparlar. Bu bakımdan bu takvimle fazla oynamaya gelmez. Ve bu nedenle Batı demokrasilerinde iktidarlar genel seçimleri istedikleri gjbi öne alabilirlerken, aynı yet Referandum gerçeklesti ve sonuçlandı. Türk halkı neredeyse mutlak çoğunlukla "özal'a hayır" dedi. Sayın özal % 35 "evet" oyunu yeterlik bularak istifadan vazgeçti. Burada *fa 35'in parlamentoda çoğunluk sağlamava yeterli olduğu düşünülüvorsa, bu yaklaşım doğru değildir. Ashnda "lo 65 "hayır" oyunun partiler arasında dağıhmı belli olmadığından sağhkh bir araştırma yapılamamaktadır. Ancak eğer SHP ve DYP'den birisi bu Vt 65 oyun önemli bir bölümünü toplayabilirse, ANAP'ın % 35 oyla çıkartabileceği milletvekUi sayısı 150*nin de altına düşebilir. Zaten, veri koşullarta yaptığımız bir kaba tahmin ANAP'ın referandumda topladığı oylarla 3740 milletveküi yitireceğini göstermektedir. Tulum çıkarttığı, yani seçim bölgesindeki milletvekilliklerinin tümünü aldığı Ağrı, Bitlis, Çanakkale, Kayseri, Kırşehir, Muş, Ordu, Şanhurfa gibi pek çok Özal giderse terörü Ude rakiplerine sandalye kaptınrken; Adana, Ankara, Aydın, BaJıkesir, Bolu, Eskişehir, Gaziantep, önleyenler de mi gider? Hakkâri, lçel, tzmir, Kars, Konya, Tekirdağ gibi ilSayın özal'ın "hayır"a kayan kimi oylan "evet"e lerde bir ya da birkaç milletvekili eksik çıkartmakdönüştürebilmek için istifa tehdidinde bulunması, tadır. Hatta oylannı yUkselttiği Istanbul'da bile birelbette demokratik bir siyasal şantajdı ve başanlı kaç sandalye kaptırması mümkündür. Bu koşullar oldu. Ancak, "...ben gidersem öcü gelir haaaa!.." altında % 35 oyun nasıl "fevkalade tatmin edici" gibisinden, yeniden 12 Eylül öncesine dönülmesin bulunduğunu anlamak olanak dışıdır. Kaldı ki bu den söz etmesi, tek sözcükle yakışıksızdı. Turkiye'de 1o 35 oyun analizi yapıldığı zaman, bunlann tümüve dünyada herkes anımsamaktadır ki; terör ve nün ANAP oyu ohnadığı görulebilir. Ancak bunu anarşiyi biraz gecikmeli de olsa Türk Silahlı Kuv belki bir başka yazımızda yapanz. vetleri durdurmuştur. Bunun Sayın özal'ın başbakanlıgı ile hiç ilgisi yoktur. Ancak, "...ben gidersem Referandum sayfası kapanmıştır. Sokaktaki üç terör gelir.." ifadesi çok yanlış ve tehlikeli anlamla kişiden ikisinin Sayın özal'a karşı olduğu bir kez ra cekilebilir. Acaba Türkiye'de terörü engellemekle daha görülmüştur. Hükümetimizin politikasına belgörevli gflçler mi özal'ın basbakanlığını istemek ki bazı iç ve dış çevreler "hayrandır", ama Türk haltedirler? Eğer Sayın özal iktidarda iken terörü en kımn büyük bir çoğunluğu, nimetlerinden yararlagelieyebilen güçler, Sayın özal iktidardan çekilirse namadıkları bu politikaya güvenmemektedir. Ve terörü engelleyemezlerse, o zaman bu kuşku hakh parlamento aritmetiği ne olursa olsun bu gerçek değişmeyeceğine göre Sayın Özal hükümet ederken bu çıkar ki; bunu asla kabul edemeyiz. Aynı tehdit başka yanlış anlamalara da yok aça gerçeğin baskısım dikkate almak durumundadır Hasta Çocuk OKTAYAKBAL EVET/HAYIR OKURLARDAN Üetertik smavı kaldırüsuı Biz Yüzüncü Yıl Ünivemtesi Eğitim Yüksek Okulu öğrencileri ve mezunlanyız. Türkiye'deki üniversitelere bağlı Eğitim Yüksek Okulu ve Fen Edebiyat Fakültesi'ni bitirip öğretmenlik görevini hak eden öğrenciler zorunlu "yeterlik sınavına" tabi tutulmaktadırlar... Bu smavı kazanamayanlar ise, en az 1 yıl ifsizliğe terk edilmektedirler... Sadece Eğitim Yüksek Okulu öğrencileri, toplam 39 dersten en az 2 vize ve 1 fînal sınavına tabii tutulmaktadırlar. Bu smavlan basaran öğrenciler mezun olduktan sonra, tek bir stnavâa basarısız olunca, en az 1 yıl bekletiliyorlar. O halde, ülkemizdeki öğretmen gereksinimi nasıl gideriliyor? Bu sonın. lise mezunlanndan seçilen vekil öğretmenler sayesinde gideriliyor. Böylece 39 dersten başarilı olan Eğitim Yüksek Okulu mezunlan haklan olan öğretmenlik mesleğini yerine getiremezken, bu vekil öğretmenler, bu görevi neye dayanarak hak ediyorlar? Sayın Hasan Celal GüzelHn hedeflediği çağdaş eğitim düzeyine vekil öğretmenlik sistemi ile ulaşılabilir mi? İşte yukanaa özet olarak açıklamaya çalısttğvmz sebeplerden dolayı hiçbir mantıkh açıklaması olmayan "Yeterlik Sınavı"run kaldınlmasını tüm söz konusu engel sonucu işsiz kalan öğretmenler ve öğretmen adayı öğrenciler adına Sayın Hasan Celal Güzel'den bekliyor/z. CEM DÜZOVA 100. Yıl Üniversitesi Eğitim Yüksek Okulu öğrencileri ve mezunlan adına Bir resmimi buldum geçen gün. Yatakta yatıyorum, baş ucumda bir elektrik lambası. Mavi ipekle çevrili. Resim siyah beyaz, nerden anladın 'mavi' olduğunu diyeceksiniz. Birden anımsadım maviydi, içindeki lamba yanınca mavi bir aydınlık yayılırdı. öyledir, anılarımızda bir ışık yanıverir, her şeyi o günkü gibi göruveririz. Her zaman olmaz bu, kişinin anılarının her zamankinden daha canlı goründüğü anlamı vardır, o zaman... Yıl 1930 olmalı. Ne kadar geçmiş? Yarım yüzyillık bir uzaklık... Sekiz dokuz yaşlarında bir hasta çocuk bakıyor o resimde, elini yastığa dayamış, öteki eli şakağında, dogrulmuş zamanlann ötesinden kendini seyrediyor, yani beni. Sanki biliyor gibi elli yıl sonra bir akşam üstü yaşlı bir kişinin, kendisinin bu resme baktığında her şeyi yeni bastan yaşayacağını. 8u resim olmasa, unutmuş gitmiştim her şeyi. Ne iyi, resimler çekiyorlar da, geçmiş zamanlardan bir şeyler kalıyor ilerdeki günlere... Hastaydım, okula gitmiyordum günlerdir Her zamanki doktor tatile çıkmış, bulamadılar. Başka bir doktor geldi, esmer, uzun boylu, sert bakışlı. Korktum birden, ne ağzımı açtım, ne de sozünü dinladim. Iteledi, kakaladı, bağırdı, soytendi. Annem yalvardı, 'hadi oğlum söz dinle.' Zorla ağzımı açtırdı, zoria karnıma baktı, zoria nabzımı tuttu. Sonra bir şeyler sdyledi, gitti. Ağabeylerim gelmişti, annem ağlryordu, kuşpalazı' diye bir söz duydum. Nedir bu hastalık mı? Acır gibi bakıyorlardı bana. Kuşpalazı? Ne biçim hastalık, hiç de korkulur bir şeye benzemiyor. Kuşla ilgili bir şey, acaba kuşlardan mı geçti? Severdim kuşlan, pencereye gelirler o küçük serçeler, o tombul güvercinler, o soylu kumrular. ekmek ufalarım, leblebi veririm. Bana hastalık geçirmezler onlar, sevgi, dostluk sunariar. Niye söyledi o sozü o kostoca çocuk? Komşulann oğlu, benden uç yas büyük, ilkokul sonda. O da girivermiş odaya, bir ara kimseler kalmayınca, eliyie şöyle bir işaret yaptı: "Kocaman bir iğne sokacaklar, ta karnından içeri göbeğine" dedi. Sonra kaetı gitti. Annem gelince "İğne mi yapacaklar, istemem" dedim. Olsem daha iyiydi. Ne var yaşanacak? ölüm de ne ki? Belki güzel bir şeydir, acısız, tatlı, huzur verici. Annem 'yok' dedi. "iğne yok, batırmayacak, canın yanmayacak, şöyle dokunacak." Doktor ne zaman gelecek? Belki yann sabah. öyle de demiş, yanna kadar bekleyelim demiş. Annem yani başımda bir koitukta bekledi. Geceyarılan bakryordum, orada. Üstumü örtüyor, kolonya ile alnımı siliyor, ayaklarıma sirkeli bez sarıyor. Bir uçurum açıldı, açıldı sonra aldı beni içine. Gidiyorum, duşüyorum, kendimi seyrediyorum, o uçurumun dibine giderken. Hem benim o hem bir başkası. Beni seyreden bir başka ben. Yakalayın, tutun diye bağırdım. Uyanmışım, annem yanımdaydı. "İstemem, iğne istemem." Sonra dalıp gitmişim. Sabah olmuş. Sütçünün sesiydi ilk duyduğum. Annem uyuyordu. Başka ses yok. Evde herkes uykuda olmalı. Kalksam, giyinsem kapıdan çıkıp sinemaların karşılıklı uzandığı caddeye koşsam. Milli'de, Hilal'de, Ferah'ta ne güzel fılmler vardır. Bir daha gorsem Trader Horn'u ya da King Kong' ya da 'Fu Mançu.' Bir film seyretmek iyileştirecek beni. Tek başıma, bir balkonun ön sırasında, fıstık yiyerek. Ayağımı uzatıyorum, elimi karyolanın yanına dayıyorum, boş, yararsız, kıpırdayamıyorum. Yoksa iğne mi yaptılar, uyurken. Bağıracağım, ama annem uyuyor, kryamıyorum. Aralık kalmış perdeden dışarısını seyrediyorum. Yağmur yağıyor. Cam sınlaklam. Ateşim düşmuş olmalı, her şeyi bir bir anımsıyorum. Sigaranın geleceği SILK CUT INTERNATIONAL HOUSE ENGLISH COLLECE AVUSTRALYA'DA İNCİLİZCE >AVUSTRALYANINENBUYÜK DILOKULUNDA İNCİLİZCE ÖCRENMEK ISTIYORMUSUNUZ? IÜNİVERSITE EĞITIMI. MASTER. DOKTORA DA YAPMAK İSTER MISİNIZ? >YA, EGİTİMİNİZ BOYUHCA ÇALIŞIP PARA KAZANABİLİRSİNIZ DERSEK? ^SYDNEY IN MERKEZINDE DİL OKULU &AVUSTRALYALI AILELER YAIVINDA KALMA MOOEN FAZLA UNİVERSITEDE EClTIM GORME OLANACl İTURKÇE DE DAHIL ON DILDE HIZMET VEREN DANIŞMA MERKEZI «Ir limitcH fJrkcti Birkaç gün öncesi. Gedikpaşa yokuşundan koşa koşa çıkışımız. Kariı bir gün. Ter içinde kalmışım. Beyazıt meydanının korkunç rüzgârt. İtişe kakışa. Şehzadebaşı'nda bir ürperme geliyor. Trtriyorum, ürperiyorum. Afı sjcak bir soba yanı olsa, Sarman'ı, Pamuk'u kollarıma alıp uzansam. Eve gelince derecemi alıyorlar, ateş yüksek. Hemen yatağa. Doktora haber, ama doktor yok. O gece öyle geçiyor. Ertesi gün bugun işte. Ben kuşpalazı olmuşum, öyle diyorlar. İlle de iğne. ille de acı verilecek... Kaçmalı, bir an önce kaçmalı... Gozümü actığımda her zamanki dost doktor vardı, Ali bey, "Koca delikanlı nasıl hasta olur, yalan bu yalan, okuldan kaçmak için yapıyor" dedi. Derecemi aldı dinledi, sonra "Birşeyi yok canım" dedi. Ben bağırdım: "iğne istemem, istemem" "Ne iğnesi canım, bir hap vereceğim yutacaksın" dedi. "Acı mı?" "Çukulata ile birlikte yutarsın, oldu mu? "Gözlerinin içi gülüyordu. Bir şeyim yokmuş. Sahiden mi yok? Kalksam öyleyse, nerde o güç. Doktor Ali beyin annemle fısıldaşmasını duyuyorum: "Kim söyledi kuşpalazı diye, nerden çıkarmışlar?" Babam akşama geldi. Kar yağmış, sırılsıklam. Elinde koca bir paket. Kurdelelerle süslü. "Senin" dedi. Açacak gücüm yok. O açtı. Bir sandık, küçük bir sandık. Yatağıma koydu, doğruldum, elimi uzattım. Bir uçak çıktı, derken bir vapur, ardından bir top, daha sonra bir maymun... Bir gömü keşfetmiştim, oyuncak gömüsü. Sayısız oyuncak. Bir değil beş değil. Kalktım fırtadım. Bir de küçük akordeon var. Bir de tef. Başladım vurmaya. "Vbrulma" dedi babam. Yarın oynaımışım. Brtti, çekip gitti hastalık, ateş, korku. ilkyaz geldi odaya. Yarın sabah kalkıp okula koşacağım. Kapı açıldı, ağabeyim elinde bir fotoğraf makinesi. "Dur bak şuraya" dedi çekti resmimi. Yaşamdan bir tek anı kaptı soktu makinesine. Yıllar sonraya sakladı o andaki çocuğu.yanibeni... O resim duruyor. O çocuk da duruyor mu? Duruyor denebilir, benim o. Ama hiçbir ilgimiz yoK o hasta çocukla. Elli yıl var arada. O çocuğun türlü yaşları, türiü anları, serüvenleri var. Bu resim olmasa kim anımsar o hasta çocuğu, o çocuğun bir kutu oyuncakla birden bire iyileşmesini. Ben bile unutmuştum, biri kalkıp anlatsa inanmam butün bunlara. Ama bu resim var, o resimdeki çocuk var, o mavi ışıklı lamba var. Yıllar sonra yere düştü kırıldı o lamba. Daha nice şeyler kınldı, tuz buz oldu zaman içinde. Anılar bile yitip gitti. Bir bu resim var geçmişin yaşantısını veren, yaşatan. Bir de o birbirinden güzel oyuncakların düş evreninde bir anda sağlığına kavuşuveren o çocuk. Yani bu satırları karalayan yaşlı adam... EXTRA 100s Rumelı Cad Suieyman Nanf Sok No 56/1 Osmanuey ıstartöul 80220 TUKKEVni1S117 27 Dünyanın l numaralı hafif Virginia sigarası şimdi Turkiye'de İNGİLTERE'de İNGİUZCE 1 5 hafta £ 1570 CHURCHILL HOUSE SCHOOL of ENGLISH RAMSGATEKENT BARATA.Ş. Abtdet Hurnyet Caö Yonca Apı Ho 282 Kat 4 0 12 8O270 ŞışlhlST Tel 14744 88148 43 57 Tln 30288 cya tr 30 Ekim 88 25 Şubal 89 Haftada 30 ders • konaklama dahil 278529 no.lu askeri kimliğimi kaybettim. Hukümsuzdür. KEMAL GÜR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle