19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nin eksiğini tamamlar, boylece de yıl 365 gun, 24 dakika, 20 saniye olarak bugunku bilimsel niteliğini kazanır. Gulumseyerek, Sonra... diye sordum. Gani Girgin, Anladım, ukalalık ettiğimi sanıyorsun, dedi. Bilgınliğine güvenim vardır, ama nereye geleceğini merak etmekte sanırım haklıyım. Gani Girgin, Yıl diye bir şey uydurmuşlar, sonra da onunla bir guzel oynuyorlar, dedi. Yahu doğa 365 gün, 24 dakika ve 20 saniyeden kurulu bir yılı neden yapsın! 365 gün der, geçerdi. Bunca ayrıntıya girmezdi. Bunun bilimsel yanı nerde? Çocuk kandırıyoriar. tnanmıyorsan inanmazsın, biter gider, çocuk kandırması değil bu, öğretim. Gani Girgin, Senin oğrenimin zayıf, dedi. Dünyada Isa 1 dan bın dokuz yüz seksen sekiz yıl sonra yaşadığını nerden biliyorsun? Duraladım. Benim duralamamı fırsat bilen dostum, Ne önce, ne sonra, dedi. Isa'nın bu takvim içinde yeri yoktur. Demek Isa'nın zamanı yoktur. Belki de bu yuzden onu tanrırun oğlu, dahası tanrı saydılar. Bunu anlıyorum da kendi zamanımızı, zamansız biri ile bölmeye aklım yatmıyor. lsa o kadar zaman dışı ki, yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyoruz. Elimizde dört lncil var. lsa yazmadı ki onları. Belki o kitaplann güzelliği de burdan geliyor. Eğer böyle biri var idiyse, bir İngiliz romancısının yazdığına göre, dirildikten sonra, "Her yanım ağnyor, bir daha peygamberlik yapmam" demiş. Isa'nın dirildiği mitosu, gene o romancıya göre yanlış; Isa'yı ölmeden öldü diye çarmıhtan indirip bir kovuğa yatırmışlar, sabaha karşı kendine gelmiş. Mariya Magdelena ile karşılaştığında "Bana dokunma!" demesi bundan. Her yanı ağnyor çunkü. Bir söylenceden işe başlamarun bilimsel sayılması ne garip! Peki, tarihin yazı ile başlatılmasını da böyle garip mi buluyorsun? Elbette. Çünkü ilk yazının ne zaman bulunduğunu, günümüzden geriye giderek saptamağa kalkmışız. Konu arapsacına dönuyor. Sonra insanın yeryüzündeki yaşamını ele alırsak, bunun yazı ile ne ilişkisi var? Tarihimizi ilk insanın ortaya çıkmasından başlatsak daha iyi olmaz mı? Ama onu da kesin olarak bilmiyoruz. Evet, bilmiyoruz. Gördün mü? Ben de bunu söylemek için geldim bugün buraya. Yılbaşının saçmalığını anlatmak için... Istersen öyle. Ama insanlar eğleniyorlar yılbaşı gecesi, bırak eğlensinler. Bir bahane bu, mutlu oluyorlarsa ne iyi! Gani Girgin, soğuktan hafifçe titredi. Kalorifere güvenme, bir soba al evine, dedi. Ama soba deliği yok ki... Borusuz sobalar var ya.. Ocak yaksak daha iyi olmaz mı? En iyisi odur. Apartımanlardan, evlerden çıkmalıyız, mağaralara yerleşmeliyiz. Tarihimiz bizi geriye doğru mu götürüyor? Olacağı o, dedi Gani Girgin. Yanlış yola sapmışız biz. Bir an önce doğaya sığınmağa bakmalıyız. Konfor mutluluğu yalancıdır. Sana şunu da söyleyeyim; mutluluğu surekli dururna getirmek istedik, oysa ortaçağda böyle değildi. O çağda yaşayanlar, arada bir mutlu olurlar ya da mutlu olduklannı sanırlardı. Şu mutluluk anlayışından bir vazgeçsek, çok mutlu olacağız. Demin "konfor mutluluğu" lafını boşuna söylemedim. önümüzdeki çağın başlangıcı belki de Çernobil'dir. Çağımızın buyük fizikçilerinden biri, Paris'te bir lisenin derse başlama töreni dolayısıyla yaptığı konuşmada, "Işte bilimin geldiği yer, bu çıkmazdır" demişti. "Şiire dönelim, ta Homeros'tan gunümuze şiiri, edebiyatları okuyalım!' lsa'dan yola çıkıp nerelere geldik. Gani Girgin, Doğrusunu istersen bizim bir başlangıcımız yok, dedi. Ya sonumuz? Sonumuz diye bir şey de yok. lmgelerimizi değiştiriyoruz. Şaşırtıcı bir şey, Gani Girgin gene de yeni yılımı kutlayarak aynldı evden. Yılbaşı Yarenliği! MELÎH CEVDET ANDAY ' Yılbaşı günu kapımız çalındı, açtım, karşımda Gani Girgin. Buyur ettim. lçerî*girerken dedi ki: Hani sürpriz yaptık derler ya, benimki öyle değil, haber veremedim, çünku senin telefonun çahşmıyordu. Hoşgeldin, dedim, bizim telefon iki günde bir bozuluyor, kalorifer de öyle. Bak, evin içi buz gibi, bu yüzden öksürük oldum. Geçende bir genç hanım, "Kaloriferi bahane etmeyin, yaşlandımz da ondan" demez mi? Anlaşılan yaşlılar öksüruğe tutuluyor. Sonra: Aman paltonu çıkarma, diye ekledim. : Gani Girgin çıkarmadı paltosunu, ellerini arkasma atıp odanın içinde üç aşağı beş yukan dolaşmaya başladı. Ne yapayım, herkese benzememeği ilke edinmiş. Sen lsa'dan önce misin, sonra mısın? diye sordu. Şakaya almadım. Şu gün lsa'dan bin dokuz yuz seksen sekiz yıl sonrayım, dedim. Gani Girgin, Peki, dedi, lsa'dan önce yaşamış bir tanıdığın var rru? Tanıdık değil, ama bildiklerim var, dedim, Platon örneğin. Platon lsa'dan önce yaşadığını bilmiyordu ki! Sen ondan daha mı bilginsin? Hitit Kralı Suppiluliuma, lsa'dan önce 1390'larda yaşadığını bilemeyeceğine göre, kendi takvimince hangi yılda yasamıştı? "Takvim", derleme, düzenleme anlamına bir sözcük; zamanı yıllara, aylara, gunlere, saatlere göre ayırma yöntemi, başka bir deyişle, zamanı belli dönemlere bölme dizgesi demek. Suppiluliuma zamanı böyle bölemezdi, çünkü tarih onun doğumu ile başlıyordu. Kısacası kıral kendi zamamnı birlikte getiriyordu. Eski Yunanlılar, olimpiyat oyunlarına dayanan bir takvim kurmuşlardı. Nereye gelecek diye sabırla bekliyordum. PENCERE Neden Olmasın? 8 OCAK 1988 \ \ .llkcağda yaşayan toplumlar içinde en sağlam takvimi\urmakla tanınan Mısırlılar, Sirius yıldızmın görfinmesi ile Nil'in tasmaya başladığına mim koyarak gittiler zaman bölumlemesine. Ama bu iki olay her yıl rastlaşmıyordu, arada altı saatlik bir gecikme oluyordu. Bu yuzden Sirius yıldızın doğuşu dört yılda bir uygunsuzluk yapıyordu. Bu iki olay ancak 1460 yılda bir aynı güne geliyordu. Mısırlılar bu gunü bayram günu tanımışlardı. Ama o gun bızim takvimimize göre hangi yıla düşüyordu? Bunu uzun yıllar kesenkes bilemedik. tsa'dan sonra 140 yılında böyle bir rastlaşma olduğunu bildiren eski bir belge ele geçmeseydi yine bilemeyecektik. Mutlu bir olaydır bu. Artık bilim adamlarımız bu belgeden öğrendiklerine dayanarak, Mısır firavunlarının, geriye doğru, lsa'dan önce hangi yılda yaşadıklarını hesaplamaya başladılar. Böylece de diyelim Mısır Kralı Ramses'in Kadeş Savaşı'nda karşısına çıkan Hitit Kıralı Muvattali'nin bizim takvimimize göre yasadığı yıllar kestirilebilmiştir. Gene de yanlışhklar olmuyor değil, sözgelişi bilim adamları son yıllarda Hammurabi'yi bize doğru yüz elli yıl kadar yaklaştırdılar. Ben, Dediklerin, bildiğim kadarı ile doğru, dedim. Yılbaşını kutlamamızın saçmalığı üzerinde mi durmak istiyorsun? Gani Girgin, Şunu söyleyeyim, diye sürdurdü sözünü. Bugün kullanmakta olduğumuz Gregorien takvimi, Isa'nın doğumundan 1582 yıl sonra Papa XII. Gregoire'ca ortaya atıldı. Ama yeni değildir bu takvim. Roma Imparatoru Juüus Caesar'ın adına bağlanarak adlandırılan Julien takviminden alınmadır. Bunların ikisi de yıh 365 gun hesaplamışlar ve dört yılda bir, şubat ayına bir gun eklemişlerdir. Buna "artık yıl" diyoruz. (Eskiden "senei kebise" denirdi). Bu iki takvimin farkı şuradadır: Gregorien takvim, dört yüz yılda bir, artık günlerden ücünü ortadan kaldırarak Julien takvimi OKTCf AKBAL EVET/HAYIR M M n Yürüdüğü Doğnıttu... Cumhuriyet Takvim Cumhuriyet arşivinden 53 özel gün, 53 birinci sayfa., CumhuriYel Knçtf Mla « Tiriuycifki islerin 2 3 hafta içmde tahliyesjn Isteü \n>» *iB)a «Ibt Hnrlninr \Mu> yy Geçen akşam Sayın velidedeoğlu ile teiefonda konuşuyordum. Söz dörtdü dolaştı, otuzkırk yıldır yazdığımız konuları bir kez daha ele almak zorunda kalışımıza geldi. Gerçekten usandırıcı bir şey bu... Her yeni kuşak kimi sorunları bir kez daha yaşıyor. Yazarlar da on yıl, yirmi yıl, otuz yıl önce söylediklerini bir daha yazmak zorunda kalıyorlar. Sorunlar çözümlenmıyor, demokrasi savaşımı bir türlü olumlu sonuca bağlanmıyor. Yerimizde mı sayıyoruz? Hayır. Bir yerlere doğru gidiyoruz. Ama özlediğimiz yerlere değil, bambaşka yönlere!.. ipşiroğlu'na SaygtÇağdaş Düşünce" anı kitabındaki yazısında Prof. Macit Gökberk, "Tarihin ne doğruttuda yürüdüğünü bilmek, ulusların kültür enerjiferini doğru yolda kullanmalarmı sağlar" diyor. Biz 'tarihin hangi yolda yürüdüğünü' biliyor muyuz? Ülkemizin yönetimini üstîenenler, üstlenmeye heveslenenler bunun bilincinde mi? Gökberk, "evrenset bir uygarlığa doğru" gitmemizin kaçınılmaz olduğunu söylüyor. 'Aydınlanma' çağına Atatürk devrimiyle girdiğimizi hep biliyoruz. Ama zamanla bu aydınlanma tam bir karanlıklaştırmaya dönüştü. Türkİslam' sentezi deniien bir geriletme, bir karanlıklaştırma akımı ile karşı karşıya kaldık... Költüre, milli eğitime bu gericı anlayış egemen oluyor. Bıraksak, Atatürk devriminin aydınhğı büsbütün yrtip gidecek. Neyse ki velidedeoğlu, Gökberk, Nadir Nadi, Akarsu, Selçuk, Mumcu vb. aydınlık yandaşlarının etkinliği sürüyor daha... Bu yüzden tüm karanlıkçıların çabaları topluma egemen olamıyor... Gökberk, feyd/n/anmayi şöyle tanımlıyor: "Aydınlanma deyince, düşünme ve değeriendirmede, gelenektere, göreneklere bağlı kalmaktan kurtulup, insanın, yaşamına yol gösterecek dağeıieri, normları kendisınin, kendi aklı, kendi deney ve gözlemlenyle aydınlatmaya girişmesı anlaşılır" Aydınlanma anlayışı, dine dayanan Ortaçağ düzenini değiştirmiş, Batılı insan 'yeni bir yaşam düzeninin dayanacağı temelleri' aramaya başlamış. Oysa biz, Batı dünyasının yüzyıllarca önce yarattığı aydınlanmayı bugün bile gerçekten istiyor muyuz? Kendi aklımızla kendimize yön vermeyi, gelenek ve göreneklere, dinsel tutumlara yeğliyor muyuz? Bu sorulara 'evet' demek zordur. Macit Gökberk diyor ki: "Bizdeki 19. yüzyılın başından beri, özellikle de Tanzimaftan bu yana olan reform ya da devrim dediğimiz kültür yapımızdaki yavaş ya da hızlı değişmeler de aydınlanma akımı içinde yer alırlar. Bu akıma katılmamız, Atatürk devrimleri ile en tutarlı biçimini almıştır. Çünkü bu devrimler, aydınlanmanın tomel idesı otan laikliği getirmişlerdir. Osmanlının Ortaçağcı temel üzerine birtakım aydınlanma düşüncelerini aşılamak gibi olmayacak çelişkHi denemelerini aşmışlardır" Türkİslam sentezi adlı Ortaçağcı gorüş ve düşünceler günümüzde yeniden gündeme getirilmiş; Atatürk'ün kurduğu, aydınlanmanın öncüsü saydığı halkevleri kapatılmış; halkevciler mahkemelerde, cezaevterirtde süründürülmüş; öte yandan, Atatürk'ün kapattığı Türk Ocakları, ülkenin her yanında Türkİslam sentezinin, Osmanlıcılık özlemcilerinin karanlık saçan yuvaları olarak açılmaya başlamıştır. Ülkemizi ve ulusumuzu aydınlanmaya değil, karanlıklaşmaya götürrrtek, iç ve dış çevrelerin sağcılann alıştığı deyimle 'mihraklar'ın başlıca amacı olmuştur Bu amacın kişileri, iktidar safında önemli yerteri almışiardır. Atatürk karşıtı görüşleri uygulamayı da 'milliyetçilik' diye yutturmaya çalışmaktadırlar. Sayın velidedeoğlu'nun 3 ocak günü gazetemizde çıkan yazısında da dediği gibi: ".. Durum değiştnemiş, daha da ağtrlaşmıştır. Örgütlü birkafa yıkama faaliyeti ile Türkiye'yi yeniden yan sömürge durumuna getirmek ve bunun sağlanması için Atatürk devriminin temeli ve ruhu olan laiklik devriminı, ulusalcılık ve tam bağımsızlık ilkesini yok etmek doğrultusunda çok sinsi ve hayınca bir saldırı karşısındayız." Akılcı düşüncedir aydınlanmayı yaratan... Bu gerçeği görmemek körlüktür. Herkesi de kör olmaya itmektir. Gökberk, "Tarihin ne doğruttuda yürüdüğünü bilmek, ulusların kültür enerjilerini doğru kullanmalannı sağlar Olmayacak sentezlere kalkışmak ise bu enerjiyi köstekler, yozlaştınr" derken, aydınlanmanın çağdaş uygarlıkla, çağdaş bilimle, kültürle olacağını anlatmak istemektedir. Çağdışı, ilkel öneriler, geçmişin köhne görüş ve düşünüşleriyle değil... Erkek, diş macunu reklamı gibi sırıtarak güzel kadına birlikte akşam yemeği önerir. Kadının gözlerinde önce ikircikli bir bulut uçuşur, sonra omzunu silker: Neden olmasın? Yemekte içilen şarap ikisinin de içini ısıtmıştır; erkek dostluğu tırmandırmak ister: Bize gidip birer kahve içsek? Kadın gülümser: Neden olmasın? Televizyon dizilerinde dinleye dinleye "neden olmasın" deyimine alıştık. Şimdi Sayın uzal, 1989'da cumhurbaşkanlığına adayttğını koyunca insanın aklına gelen ilk tümce: Neden olmasın? • ANAP'ın kurucu üyelerinden Istanbul milletvekili Ferruh ilter anlatıyor: "Biz ANAP'ın kuruluş çalışmalanna başladığtmız sırada Koç, Sabancı, Narin gibi büyük sanayiciler ve isadamlan BTP (Demirel'in kurdurduğu Büyuk Türkrye Partisi ki a&keri yönetim kapatmıştır) ile birieşllmesi için baskı yapmaya başladılar. Gerekçeleri de 'sağ oylan bölüyorsunuz' oldu. Tabii bu baskı bizi birleşme çalışmalanna yöneltti." Ancak Ozal ile Demirel arasında uzlaşma sağlanamıyor; ANAP'ın kurulması sürüyor; Sayın Ilter anlatıyor: "Turgut Bey, partinin kurucu üyelerini tanrtmak üzere Devlet Başkanı Sayın Evren'öen randevu almış. (...) Listeyi sayın devlet başkanına takdım ederken, 45 isim yerini de boş bırakmış. 'Bunlar ne?' diyor devlet başkanı. 'Onlar sizin için kontenjan' cevabını veriyor Turgut Bey. Devlet Başkanı 'Benim teMrfim yok, siz kurun' diyor. (...) Bu arada Turgut Bey devlet başkanına 78 askerin müracaat ettiğini söylüyor. Devlet başkanı isim listesine bakıyor "Abdullah Tenekeci Paşayı al' diyor. Diğerleri için bir şey söytemiyor. İşte ANAP bu şekilde teşekkül ediyor eiendim." Eh, bir bakıma ANAP'ı Sayın Evren ile Sayın özal birlikte kurmuş sayılmazlar mı? Şimdi de Çankaya'da öncülardıl olmaları doğal değil midir? Hem her ikisi de "Atatürkçü"dür, her ikisi de "lnkriapçı"d\x, her ikisi de "demokrafiır, her ikisi de "serbest piyasa ekonomisi"T\der\ yanadır, her ikisi de "işkence"ye karşıdır, değil mi? Her ikisinin devlet ve yönetim anlayışlarında bir ayrım yoktur; kaç yıldan beri Turgut Bey ne istediyse Sayın Evren yerine getirmiştir, aralannda anlaşmazlık çıkmamıştır. Cumhurbaşkanı Evren asker kökenlidir; Turgut bey ise 12 Eylül'ün sivil temsilcisidir. Neden cumhurbaşkanı olmasın özal? 12 Eylül, böylece sivilleşme görüntüsü altında 1996'ya kadar sürmez mi? • 12 Eylül'ün 2000 yılına taşınması planı konusunda 1 ekimde şunları yazmıştım: "Pten başanya utaşusa 1987 genei seçimiyle iktdan etine a/an iktidar partisi, 1989'da cumhurbaşkanlığı seçimini de yönlendirecektir. 12 Eylül rejimi böylece Meclis ve hukümette 1992'ye, Çankaya'da 1996 yılına kadar sürecek, belki 2000 yılına yeni tasanmlar için temel hazıriayacaktırf' Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye'de hep oiaylı geçmiştir; daha 1989'a iki yıl varken tartışılmaya başlanması, Çankaya'nın ne kadar önemli sayıldığını göstermiyor mu? Peki, Sayın özal başarısının tadını neden köşkte çıkarmasın? Kimliğinin yüceliğini neden Çankaya'nın siciline yazmasın? 12 Eylül, özal'ın önündeki yolu buldozerle açtıktan sonra Özal neden yürümesin? • İlginç bir film seyrediyor gibiyiz. Ne var ki siyasal hayatta izlenen bu tür filmlerin "mutlu sorfia bitmediğini de söylemek gerekiyor. Demokrasi, sosyal adalet, muA»a/efef tanımadan "bir ben vanm" diye yola çıkanlann menzili maksuda ulaştıkları çok az görülmüştür. HÜSEYİN TÖRKOĞLÜ 24 25 26 27 28 29 30 başka sevda Yapım ve Genel Doğıtınr ADA Yaymcılık ve Müıik Tic. Ltd. Şti. S S.K. Işhanı, 2. Çarşı No 12 KızılayANKARA Tel: 1324272 27,7 x 48,5 cm. boyutlannda birinci hamur kâğıda baskı, 6000 TL. Bayinizde MfldBROZCUN MUZİK YAPIM S£LPA BAĞCAA SUNAR DESTE CUNAYDIN CANIMI YOLUNA KOYOUCUM Tüm Plakçılarda Studyo Değlşım Tonmeister 5EZER BfĞCAN Müzlk Dunyasında StPARİŞ KUPONU ışte Arşivlik bir kaset daha I M Ç 6 Blok 6506 Unkapanılst Tel 512 58 32 CumhuriyetTakvim 1988'den adet istiyonım. Tutan olan TL.'yi Cumhuriyet Matbaacıhk ve Gazetecilik T.A.Ş.'nin aşagıda işaretlediğim hesabına yaürdım. D Iş Bankası, Türbe 13946 D Akbank, Tüxbe 636 n Garanti Bankası, Çemberlitaş 1200869 Dekont fotokopisi Uişiktedir. Adı Soyadı: Adresi: IE KIMYA EVI T.A.Ş. TAHVİLLERİNİN 1988 YILI FAİZ ÖDEMELERİ Imza: EYÜP KORKMAZ Damarlarım damarlarına bağlı yaralanndan çünkü öldürülmek istenen benim de sevincimdir. M E H M E T ALTUN ve A R K A D A Ş L A R I VEFAT ve TEŞEKKÜR Amkat ERTAN SEVERCAN'ın cenaze törenine katılan, çelenk gönderen, Eğitim Vakfı'na bağışta bulunan, telgraf ve telefonla acımızı paylaşan tüm dost ve yakınlanmıza teşekkür ederiz. Das SCHWEIZERISCHE GENERALKONSULAT in Istanbul hat je eine HALB UND GANZTAGESSTELLE neu zu besetzen. Bewerber/innen sollten Deutsch oder Französisch sovvie Türkisch beherrschen und, wenn möglich, bereits über Berufserfahrung im Sekretariatswesen verfügen. Bevverbung nur schrlftlich, mit Lebenslauf, Foto und Referenzen an: Schvveizerisches Generalkonsulat Postfach PK 122 Teşvikiye Istanbul (19631979) AİLESİ Turizm acentesine turizme ilgi duyan ortak aranıyor. ^ 337 30 28 ŞÎRKETİMİZ TARAFINDAN ÇIKARILAN: YıUık yüzde 65 brüt sabit faizli BEŞİNCİ Tertip Tahvillerin faizlerinin ödenmesine 23 Ocak 1988 tarihinde başlanacaktır. Yılhk yüzde 60 brüt sabit faizli ALTINCI Tertip'Tahvillerin faizlerinin ödenmesine 9 Ocak 1988 tarihinde başlanacaktır. Beşinci Tertip Tahvil faiz ödemeleri 2 numaralı kuponlar karşılığında, Altıncı Tertip Tahvil faiz ödemeleri 1 numaralı kuponlar karşılığında, YAPI ve KREDİ BANKASI A.Ş.'nin BAHÇEKAPI Şubesi'nde yapılacaktır. Faizler, Vergi Kanunları gereğince gerçek kişilerden yüzde 10 Gelir Vergisi stopajı yapılarak ödenecektir. İ.E. KİMYA EVİ T.A.Ş. T|g AURIZA TAYLAŞMAK NEGÜZEL" Ganel Oagılım UZELLI PLAK I M Ç 6 Blok No 6325 Tel 51343034 Hal BİNBOĞA'nın Yeni kasetı ÇIKTI Tüm Seudalar Kundaktakı Bebekten Haval bovu Sa^ını Supurgp Efmrş S<'L gi/ı Analanmı/a Kadar HerkesiM Turkusıtnu Yazöım ve S(A fc'dım ^ \Ah Rıza Bınboğa /M TÜRK K A t P VAKF1, Kardiolog Doktorlar arıyor. Tel.:17512447451660278 Y«pım ve Genel Daâıtım: ADA Yayıncılık ve Müzik Tlc.Ltd.Şti. S.S.K. işhanı, 2. Çarşı Mo: 12 KızılsyANKARA Tel: 132 42 72
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle