19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/10 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI 17 EYLÜL 1987 Çizgiler... Tan Oral, 12 Eylül 1987 günlü Cumhuriyet'te, Fatma Orart ın, "Metin çizmekten hoşlanıyor musunuz? Bu çaba size ne ölçüde yararlı oluyor? Bir külfet olarak düşündüğünüz oldu mu hiç?" sorusuna şu karşılığı veriyordu: Hayır olmadı... Ta başından beri metin resimlemeyi severek yaptım. Hatta gazetedekı ilk çalışmam da böyle başlamıştı; Mustafa Ekmekçi'nin Ankara Notları'nı, sıyasi içerikli yazılarını resimlıyordum. Daha sonra, gazete içinde diğer sayfalara, diğer alanlara doğru görevlerim genişledi... Tan Oral'la birlikte yazıp çizmeye başladığımız yılları anımsadım. Bülent Dikmener, Yazı İşleri Müdürlerindendi, birgün telefon ettı, "Ankara Notlan çizgilı olacak!" dedı. Öyle başladık... Çizgiler için "Ankara Nof/an"nm, yazı ışlerınin, bu arada Tan Oral'ın elinde erken olması gerekiyordu. Tan Oral anlatmıştı, kimileyin, yazının çizgisini havada kurutarak, baskıya koşuşturuyormuş. Yazdıklarımdan çok, Tan'ın ne çizeceğini merak ederdim. Çok kez, yazıyla çizgi cuk otururdu. Birbirini bütünlerdi yazı ile çizgi. Bir gün Tan Oral telefon etti: Ben, dedı, yazıdan pek bir şey çıkaramadım. Ne çizsem acaba? Ben de pek bir şey anlaşılmasın diye yazdım. Satır aralanndan anlaşılabilir! Tan Oral'ın kafası karışmıştı! Sizi çizsem olur mu? diye sordu. Sız bılirsiniz. Ertesı günü, yazının karikatürü bendim! Karikatürist Nezih Danyal, bir gün şöyle dedi: Yazıları Tan Oral yazsa, sen de karikatürleri çizsen, nasıl olur acaba? Tan Oral yazar da, ben nasıl çizerim, onu düşündüm. Yazıda, gülürnsemeyı vermek çok güçtür. Çizgi öyle mi ya... Bu hattaki "Gırgır"öa, Kenan Bey'le, Süleyman Bey'in karikatürleri vardı 12 Eylül'den beri, Kenan Bey'in karikatürü ilk kez mı çıkıyordu ne? Çıkıyordu ama, onlara karikatür değil, fotoğraf demek daha doğru olur! Ağzı, yüzü düzgün çizgiler. Burodakı odamda, Atatürk'un bir karikatürü var, duvarda asılı. Ratıp Tahır Burak 1959 yılında çizmiş, ancak bir yerde yayımlanmamış Aslı Semih Balcıoğlu'nöa, bendekı fotokopi, bir fotokopiyı de Mete Tunçay almış. Kenan Mortan'm verdiği, Atatürk'un gülen fotoğrafıyla yan yana duruyorlar... Ankara'da "Simavi Karikatür Yanşması" ödül törenınde, Aydın Boysan'\a birlikte ızledik torenı. O, Sibirya'ya gidıp dönmüş. Sergıdekı tüm çizgiler görmeye değer. Gelenler kalabalıktı ya, Turgut Bey yoktu. Törene gelenler arasında Doğramacı da vardı. Sordum: Ayağınız nasıl oldu? Yere sağlam basabiliyor musunuz? Basıyorum, basıyorum... yanıtını verdi. Vere sağlam basmak önemli ama, sağlam yere basmak daha önemli! Oda sağlam, o da sağlam! dedi. Çürük tahtaya basmadığını söylemek ıstedı Turgut Bey, neden yoktu? Karikatürü sevmiyor muydu? Karikatür dergilerinde çızgileri artık, eskisi gibi sevimli değil miydi? İktidannın başlarında, bir basın toplantısında sormuştum: Karikatürlerinizi nasıl buluyorsunuz? diye... İyidir, lyidir; beni iyi çıziyorlar... yanıtını vermiştı. Karikatürlerde çirkınleşmek, ölçu olmalı. Anadolu'da bir söz var: "Zulmun artsın!" derler. Zulmü artan çirkınleşır, sevımsiz olur... Siyasal havayı koklamak isterseniz, gülmece dergılerıne bakın, hemen anlarsınız. Örneğin, gülmece dergilerinde Süleyman Bey de, Bülent Bey de iyi havada değillerdır. Basın, ıkisini de tutmadı. Halkoylamasında "eveV çıkınca da, yasaklı gizi kalmadı. Bittıler. Hinthorozu Erdal Bey'in konumu daha başka, o geleceğm politikacısı. "ikibine Doğru" dergısınde, bu hafta Cemal Süreya'run bir Erdal İnönü yazısı var. Şoyle başlıyor: "Çevresıne belirsız bir mizah da yaymakta. Uzun vadede düzeltici, goz açıcı, yerine oturtucu bir mızahtır bu. Gülmece değil gülümsemece... Yarısı kendinden, yarısı hesaplanmış. Acemi görünüm, Erdal Inönü'de, yalmlığın, iyi nıyetin, çıkarstz çabanın sadece kabuğu ya da susu değil, tanıtım ilanıdır da. Kravatının öyle hafifçe yana kayıvermiş olması, yalnızca kumaşının çok hafif olmasından mıdır acaba. Demokrasimızın utangaç jokeri. Gerçek anlamda cesaret sahibi. Yasal kuruluş temsilcileri arasında, 12 Eylül uygulamalarına ve General Evren'e karşı ilk çıkışı o yaptı. İlk yarayı, daha MGK doneminde, ondan aldı Kenan Evren. Bir dokunulmazlığı da var sankı. Doğrudan kişiliğinden geliyor..." Cemal Süreya. Hinthorozu'nu yazmıyor, çiziyor sanki. Bir de eleştirısi var. şöyle: "SHP Gene/ Başkanı olalıberi kendi kişiliğiyle açıklanmaz sayabileceğimız bir tek yanlış yaptı bence; Turgut Atalay olayında fazla aceleci davrandı. Bir sure sonra da olaylar geliştikçe, o davranışlarıyla çelişık bir duruma girer gibi oldu. Daha doğrusu girmek zorunda kaldı. Aynı sonuca gitse de, bunu kendıne özgü ritm içinde gerçekleştirebildi..." Turgut Atalay'ın 18 Nisan 1987 günü Siirt'te yaptığı konuşma, basına yansıdığı gibi değil. Basında çıkan, eksik. yanlış haberlere dayanarak, Turgut Atalay'ın ikı yıl süreyle, SHP'den çıkarılrnası büyük haksızlık. SHP, bunu nasıl yapar? Turgut Atalay'a verilen ceza, gerçekte iki yıl değil, seçimlere giremeyeceğıne göre, altı yılı buluyor. Yasaklar kalksın, derken, yeni yasaklarla mı karşılaşıyoruz?" Cemal Süreya'nın Turgut Bey'i tanımlaması ilginç okuyun! Dil Derneği'ne üye olmak için başvurular sürüyor Üyelık başvurusu için adres: Ziya Gökalp Bulvarı, SSK Işhanı Kat 7, No: 425. "Ankara Notlan"nda, birkaç satırla yapılan kısa duyurunun, nasıl da geniş yankı yaptığını Dıl Derneği yöneticileri söylediler. Buna sevindim. Yurdun heryanından, yurtdışından, Dil Derneği'ne yapılan üyelik başvurulan üzerine, başvuranlara üyelik bildırimi yollandı. Bildırimler, Dil Derneği Yönetım Kurulu'nda değerlendirilecek. Demek yöneticileri, derneğe üyelikleri kesinleşenlere. önümüzdekı hafta içinde bildırimler yapılacağım belirttıler. Başvurulann 120 eylül arasında olmasının bir nedeni, Dil Derneği tüzüğünü hazırlarken, üye yazımı konusunda, eskı TDK tüzüğü maddesinin olduğu gibi benımsenmış olması. Eskiden yonetım kurulları, yılda üç kez toplanır.'toplantı öncesınde üye başvurusu için 20 gunlük bir süre tanınırdı. Bu yılda üç kez olurdu: İlki, 120 eylül, ikincisi 120 ocak, üçüncüsu 120 mayıs günlerı arasında. Bu kez başvuramayanlar, belirlenen gelecek günlerde üyelik için başvurabilırler. Dil Derneği'ne üyelik için ilk başvuranlardan bin Yaşar Kemal oldu. Yaşar Kemal, Muzaffer Izgü, Ayla Kutlu, Şemsettin Ünlu, Ahmet Tellı, Mustafa Çelik Onaran üyeliğe alınanlar arasında. Şimdiye dek yüzü aştı başvurular. * * • Üyelik için basvuru sayısının çokluğu, Atatürk'un özlediği bir derneğin kurulmuş olması açısından ılginçtir. Kurumun eskı üyelerı çoğunlukla başvuruyorlar. Ayrıca, halkın, aydının katılımı çok Türk dılının özleşmesinin gerçek sahipleri onlar. Dıl Derneğı bir yandan üyelik başvurularını değerlendirirken, bir yandan da 26 eylülde kutlanacak olan ellı beşınci "Dil Bayramı" ile ilgili çalışmalarını hızlandırdı. Bu yıl, Ankara'da "Metropol" Kültür Sitesi'nde kutlanacak olan bayramın izlencesinde, Atatürk llkelen ile Dil Devrımine ilışkin konuşmalar yapılacak. vaktiyle Turk Dil Kurumu ödülü almış ozanlardan şiirter okunacak. Dil Bayramı ilk kez, Ankara'da böyle görkemli bir bicımde kutlanıvor. MEtS'tNDON JUAN'I Metstn 40yaşUumdakiyakışıkbpapav Yorgis, güzel turist kadınlara olan düşkünlüğü Ue tanvuyor. ... VE TURİSTLER Meis'egelen güzelbayan turistler, ada halkı için ayn bir 'nefe' kaynağı oluyorlar. KÜÇÜKASYA ÖZLEMİMco Pitsonis, NUgün Cerrahoğlu'na Kuçük Asya olarak nitelediği Turkiye Ue ügiü anüannı anlatıyor. Meis'te çapkın bir papaz 3 "Şevket... Diiğüm üzerine, düğiım atılmış mendilinden belki bin kere katlanmış dort kuruşluk bir banknot çıkardı. Ürkerek sıkıştırdı elime ve fısıldadı: Bana bir mum yak. Belki Allahlanmız da bizim gibi arkadaş olurlar...." "Benden Selam Söyle Anadolu'ya." * • • "Karşı taraftaki" dostlanndan gelen mektuplan bugüne dek saklamış olan Nickos Pitsonis için "Allahlanmız" hâlâ dost olamamışlardı. Pitsonis, Kaş'taki eski bir arkadaşıyla sahilde yuruyuşe çıktığı gun ardından "gâvur" diye seslenmelerini dün gibi hatıriıyordu. "Aldırma" diye avutmaya çalışmıştı Pitsonis'i Kaşlı dostu, "bunu cehalctten yapıyoriar." Meislilerin çoğu gibi, Nickos Pitsonis'in kökleri de, kendi deyimiyle, "Kuçük Asya"da idi. "Amcama, "aga" diye hitap ederlerdi" diyordu Pitsonis, "Kekova yakınlanndaki Triston'da 2500 koyunu vardı. Kuçük Asya felakelinin ardından, Meis'e ancak «Itınlarımızı alarak kaçabildik. Ve kısa bir siire sonra Avusiralya'ya goç ellik. tlk yıilarda garsonluk bile yaptım. Sonra sebze ve meyve işine girdim. Şimdi artık belirii bir refaha kavuştum. Ama her fırsatta bu topraklara dönu>onım." 70 yaşındakı Pitsonis, bana bunları, Meis tepelerinde yaptığımız bir yüruyüş sırasında anlattı. Sabah saat 08.00'de de olsa, sıcağın ınsanın beynine işlediği bir gunde, onumüzde kıvnm kıvrım yükselen, uzerinde tek bir golge noktanın olmadığı bir patikadan tepeye, bu yaşlı ve ağır adamın tırmanabileceğini hiç akiım kesmemiştı. Fakat Pitsonis için bu yüruyuşün içerdiğı anlamı tepeye vardığımızda kavTadım. Pitsonis'in Meis tepelerinden bana göstermek istedi, sadece "Likya mezarian" değildi. Karşımızda, adanın doğu ucunun öte yanında tüm görkemiyle Kekova takımadalan, ışıl ışıl parlayan ınayi bir denizin uzerinde uzanıyordu Bir an aramızda kimsenin dolduramadığı bir sessizlik oldu. Ve sonra Pitsonis döndu ve sordu: " "Sence Türkiye bir gün AT'ye girerse, karşıda eskiden arncamın topraklarının bulundugu yörede kendime bir yer alabOir miyira?" Meis kahvelerinde papaz Yorgis'in güzel turistlerle olan serüvenleri dilden dile dolaşıyor Dido Sotiriyu. 1 r M . eis'in 40 yaşlanndaki sakallı papazı, en az öbür dünya kadar bu dünyayı da sevmekle tanınıyor. Papazın â Yazı: NİLGÜN CERRAHOGLU güzel kadınlara olan ilgisi Fotoğranar: GIAN PAOLO diğer tüm ilgi alanlarını bastırıyor. Genç pederin serüvenleri, Meislilerin günlük sohbetlerinin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Ancak bu serüvenlerin bazen, karısının şiddete düşkün kardeşinin müdahalesi ile son bulduğu da oluyor. /•f Mavi Sınırdaki Son Yunan Adası Meis'te 10 Gün Fransızcayı da mukemmel konuşuyor. Meis'in bu uluslararası boyutu, kendisini adanın kuçük kıyı restoranlarında da hissettiriyor. Örneğin tam limanın orta yerindeki "Little Paris" ya da gene deniz kıyısında, Megisti Oteli'nden hemen sonra karşınıza çıkan ilk restoran olan "International" gibi. Karnı>arık, kabak kalyesi, patlıcan salatası, fasulye piyazı, dolma, kofte, sütlaç, irmik helvası, baklava gibi geleneksel olarak hakim olan Turk mutfağının tipik ornekleri yanı sıra, İtalyan mutfağından "Lasagna", Mısır mutfağından ise, "revilria" adı veriten nohuttan yapılan bir çeşit mücver, Arap mutfağının tahınli salatalan, bu kuçuk adada bizi şaşırtıyor. Genellikle taze balık ve şarap dahil adam başı 1000 dıahmi (yaklaşık 6000 TL'sı)'ye çıkılan bu restoranlarda, yemeğin kalitesinin Yunanistan geneli ortalamasından da çok ustün olduğunu itiraf etmek gerek. Rolu kadın Bu "spesyalitelerin" en mükemmellerini, sahil şeridindekiler değil, tepede, kilise ve okulun ortasındaki yuzyıllık ağacm dltındaki 78 masası olan "Horafia" sunuyor. Torunundan, ninesine butun bir ailenin işlettiği ve birlikte çalıştığı "Horafia" da bir gece önceden ayırtmış olduğumuz masamıza otururken, kalabalık masadan sesleniyorlar: "Yalnız kalmayın, bize katılın, birlikte kadeh kaldıralım." Masada büyük bir çoğunluğu Avustralya'ya göç eden Yunanlıların dışa donuklüğu kadar, çeşit çeşıt mezelerle bezenmiş sofranın etrafında birleşmiş farklı uluslardan gelen insanlar dikkati çekiyor. Yambaşımdaki Irakh Kurt Basil Hati, tam karşısında oturan ve AT'nin Hollanda'daki Petten'deki nukleer projesinı yoneten Tassos Hondros ile ilginç bir konuşmaya dalmış örneğin. Öte yanımda ise, Edinburg Üniversitesi'nde hocalık yapan Hatim'in Ingilız sevgilisi Elızabeth Orsinı \ar. Italyanlar da grubu tamamlıyor. Fakat küçücuk restoranlarda bile kendisini hissettiren bu uluslararası ambiyansa rağmen, geç kinci Dünya Savaşı yıllarında ölen kocasıyla birlikte adanın batısındaki kayalık "Ro" adasında yaşayan "Ro'lu Kadın" Despina'nın Türklere karşı her sabah adanın tepesine Yunan bayrağı çektiği söyleniyor. ölümünden az önce Atina'ya gönderilen "Ro'lu Kadın"a "Ulusal Kahraman' payesi de verilmiş. Aslında Nickos Pitsonis, geçmişin acılarını gömmeye, Türkiye ile doğrudan ilişkisi olmamış pek çok Yunanlıdan daha gönüllu. "Tiirkiye AT'ye girerse, ben pasaportumu değiştiririm" diyen ve hayatında hiçbir Turkle karşılaşmamış olan gene Meis'de tanıdığını Atinah Eleni Olivieri gibi düMeis'te tanıdığım Atinalı Eleni Olivieri gibi dulediği toprakların özlemiyle, "Belki de" diyor, "Türkiye de AT içinde yerini alırsa, Ege bir AT denizine dönüşür ve biter artık bu duşmanlık." Kaş ve Meis arasında, şimdiki halde, sadece yabancı yatlann trafiğine açık olan bu denizi, Meis papazı izinsiz geçmeye çalışmış bir kez. Adanın en renkli kişilerinden biri olarak tanınan "Papa Yorgis", daha doğrusu mecbur kalmış buna. "Negisti" Oteli'nde çalışan Sofia'nın annesi kalbinden rahatsızlanıp Rodos'a götürulerneyince, Peder Yorgis, bir motora atladığı gibi soluğu Kaş"ta almvş. Anlatılanlara göre, bürokratik engellerden oturü Kaş'taki doktor Meis'e gelemediği gibi, papazın baştna da büyük iş açılmış. İzinsiz ve pasaportsuz Yunanıstan'dan çıkıp Türkiye'ye gittiği için, "Papa Yorgis" hakkında dava açılmış. "Ne yapmalıydım" diyormuş Meis'in papazı, "bir insan yasamla olum arasında mucadele verirken, elimi kolumu bağlayıp Rodos'lan bir helikopter gonderilmesini mi beklemeliydiın? Buralarda insan yaşamı bu kadar mı ucuzdur?" Neticede beraat etmiş Papa Yorgis. Ama ikj yıla Tyakın bir süre de mahkemelerde sürünmüş. Ünlü "İtalyan ressamı Piero de la Francesca'nın tablolannda renk verdiği asillere benziyen, Meis'in 40 yaşlanndaki sakallı papazı, en az öbur dunya kadar, bu dunyayı da sevmekle tanınıyor. I ocukluğunda "dinlene dinlene Meis'ten Kaş'a yüzdüğünü' söyleyen 73 yaşındaki Meisli Theo, "Böyle giderse îsrailliler ve Araplar gibi hiçbir zaman dost olamayacağız. Çünkü düşünce tarzımız oirbirine çok benziyor" diyor ümitsizlikle. mişte Akdeniz'de büyük bir ticaret merkezi olmuş Meis de, Yunanistan"ın gerisine hakim olan şovenizmden kendisini kurtaramıyor. Buna en guzel Örneklerden birini ıse, "Rolu kadın" olarak anılan Despina Ahladioti'nin öyküsu oluştunıyâr. tkinci Dunya Savaşı yıllarında, ölen kocasıyla birlikte adanın batısındakf kayalık " R o " Adası'nda yaşayan Despina'nın. Turİdere karşı her sabah kendinden başka sadece keçilerin yaşadığı "Ro"nun tepesine Yunan bayrağı çektiği söyleniyor. 1982 yılında 92 >a$ında olan Despina'nın onca yıl kayahklann tepesinde, aç, susuz, Meis'ten bahkçı motorlarıyla 45 dakika mesafede olan bir adada nasıl yaşamış olabileceğini kimse duşunmuyor. Ozellikle Kıbns bunalımından sonra dal budak saran bu efsane sonunda, Karamanlis'in Meis'e bizzat gelerek bu kahraman kadını ziyaret ettiği söyleniyor. Ve nihayet olümunden az once de, apar topar uçakla Atina'ya gönderilen yaşlı kadtna "ulusal kahraman" payesi verilerek, madalyalar takılıyor. MEİS EVLERİNE AT YARDIMI Adanın mimari yapısı, birkaç kath, neoklasik Rum evlerinden oluşuyor. Genelde bevaz boyalı evler insana Uk kakışta Bodrum'u ammsatıyor. Avrupa Topluhığu W ı yardımıyia, adanın geçen yüzyüa ait mimari özeUiklerinin korunmasına oıen gösteriliyor. ç Meis'ten Kaş'a yüzme yanşması Ancak, Akdeniz'in bu kuçuk fakat çileli adasının "ba>rak"a dayandırılan oykülerı "Rolu kadın" efsanesi ile bitmiyor. Kıbrıs bunalımından kısa bir süre sonra Meis halkı, panik içinde uyanıyorlar. Bu kez " R o " Adası'na birTurkun, Turk bayrağını diktiği, büyuk bir hızla kulaktan kulağa yayılıyor. Hemen adayı boşaltma planı hazırlanıyor \e kadınlarla çocuklar teknelerle Meis'ten aynlmaya başlıyorlar. Neyse ki çok geçmeden işin iç yüzu anlaşılıyor \e olay.n gerçek bir Turk çıkartmasının on aşaması olmadığı, bir gece Kaş'ta kafayı çeken bir gazetecinin sansasyon peşinde Turk bayrağı çekmek uzere adaya çıktığı anlaşılıyor. Bu öyküleri dinlerken >ıllar önce Asustralya'ya göç eden 73 yaşındaki Theo Theodor, ümitsizlikle başını sallıyor, "Boyle giderse" diyor Theodor, "İsrailliler ve Araplar gibi hiçbir zaman dost olamayacagız. Çunkü düşünce tarzımız, çok benziyor birbirine. Oysa ben çocukken, şu gördiiğunuz adacıklardan dinlene dinlene Kaş'a, yani Turk sahillerine yiızerdim. Şimdi daha zor bunu yapmak." Konuşmamıza kulak misafiri olan bir İtalyan ise, "Bu çok parlak bir fikir" diye atılıyor ortaya, "bence Theo Theodor'un gençliğinde >aptığını şimdi yapınalısını/. Her >ıl. bizim Napoli ve Kapri arasında duzenlediğimiz türden, unlu yuzücülerin katıldığı, bir yüzme yarışı duzenlemelisiniz. İki halk arasında kardeşliği destekleyeceği kadar, eğlenceli bir spor olayı da olabilir bu.'' Ne ben ne Theo Theodor, Kaş ve Meis arasındaki mesafenin, aslında birbirinden çok daha uzak olan Napoli ve Kapri'ye hiç benzemediğini, buralarda sakin bir tatil geçirmeye gelmiş İtalyan turistine anlatamıyoruz. eislilerin çoğu gibi kökleri Küçük Asya'da olan Nickos Pitsonis, "Küçük Asya felaketinin ardından, Meis'e ancak altınlarımızı alarak kaçabildik" diyor. Daha sonra karşımızda tüm görkemiyle uzanan Kekova takımadalarına bakarak soruyor: "Sence Türkiye bir gün AT'ye girerse, karşıda eskiden amcamın topraklarının bulundugu yörede kendime bir yer alabilir miyim?" betlerinin büyuk bir bölumunü işgal ediyor. Ancak ayinlerde etkileyici, güzel sesiyle sukse yapan yakışıklı genç pederin serüvenlerinin her zaman mutlu sonla noktalanmadığı anlaşılıyor. Adanın en görkemli evini yaptıran, emekli bir amiralin kızı, pederin, turist hanımları Veııedik goııdolları gibi tenteyle örtiılmuş bir sandal içinde baştan çıkardığını anlatıyor. Fakat bir gun Meisliler, hayretle bu sandalın ortadan kaybolduğunu keşfediyorlar. Sandalın kaybolmasının hemen ardından, papazın Meis sokaklarında büyuk bir güçlükle yürüduğü tespit ediliyor. Çok geçmeden, ilahi adaleti beklemekten umidini kesen papazın karısının, bu görevi yerine getirmek için, süngerleriyle olduğu kadar şiddete olan yatkınlığıyla un yapan Kalymnos Adası'ndan erkek kardeşlerini çağırdığı anlaşılıyor. Ciörunuşe bakılacak olursa, "Meis'in Oon Juan"ı olarak tanınan Peder Yorgis, bu olayd<?n pek der,s almışa benzemiyor. Akşam oldu mu, yatların demir aldığı liman boyunca sıratanaıı restoranlarda, dostlarıyla ne yapıp edip buluşan Peder Yorgis'in gözleri, guzel bir kadın gdrdüğünde hâlâ bir başka türlü parlıvor. "Playboj Peder"in karşılaştığı en büyuk engel, aslında, dıl sorunu. Çünku Atina'da kralıçenin muhafızlığını yapan bir "evzon" olarak çalıştığı sırada, Meis papazının olmesiyle alelacele 3 aylık hızlı bir kursa gönderilerek "papaz'Mığa terfi eden Yörgis, sadece Yunanca konuşuyor. Oysa nüfusu 150200 kişiyı geçmeyen Meis, ufaklığına ve Yunanistan'ın gerisinden kendisıni ayıran uzaklığa rağmen, küçük bir taşra koyü değil. Ozellikle yazları adayı dolduran Mei;. kökenli göçmenlerin çoğu, Yunanca ve Turkçenin dışında, adanın İtalyan hakimiyeti altında geçeîı yakın geçmişi dolayısıy!a ttalyanca ve Avustralya'ya göç eden niıi'ı. un çoğunluğu nedeniyle de İngilizce konuşuyoıiar. TürkYunan krizi sırasında Mısır'dan Iskenderiye'ye goç eden Meisliler ıse, Arapçanın yanı vıra Meis'in playboy papazı Hukümetin "Türk tehdidi"ne karşıhk verdiği subvansiyonlar nedeniyle, hemen hemen hiç kimsenin çalışmak için gayret sarf etmediği Meis'te, ekmeği bile papaz satıyor. Fakat çirkin karısı ve 6 çocuğuyla yaşayan bu girişimci papaz, akşam oldu mu, muhakkak dostlanyla rakı sofrasına oturuyor. Ancak Papa Yorgis'in bu dünyaya olan ilğisi, sadece rakı sofrası ile sınırlı kalmıyor. Güzel kadınlara olan tutkusu, diğer tum ilgi alanlarını bastırıyor. Yorgis'in ozellikle adaya gelen guzel turist hanımlara olan zaafı, Meislilerin gunlük soh ÖZCÜRLÜK i DEMOKRASİYİ ÇİZMEK... SELDA BAĞCAN ^ *" BEYOĞLU ATLAS SİNEMASI 3 EKİM 1987 • 21.15 • GİŞE TEL. 143 75 76 BİTTI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle