26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 AĞUSTOS 1987 CUMH RİYET/13 Her ilçeye helikopter pLsti ADANA (Cumhuriyet Güney Üleri Bttrosu) İçişleri Bakanlığı'nca il ve ilçelere gönderilen bir yanda Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer yetkililerin yapacakları gezilerde kullanılmak üzere helikopter pisti yapılması istendi. Îçişleri Bakanlığı tarafından valiliklere, valilikler tarafından da kaymakamüklara gönderilen yazı şöyle: "Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve diger devlet büyuklerimizin heükopterle yapacaklan gezilerde kulhüulmak üzere helikopter pisti yapınuna ilişkin Ugili emriD bazı üferimizce yaniış anlaşıtdıg) görüknüştür. Yapüacak hdikopter pistleri, okul bahçeleri, spor sahalan, pazar ve panayır yerleri, stadyumiar gibi helikopter inecek sahalardan sivil veya askeri pistlerden ayn olarak, tespit edilecek alanlarda asf att kapbuna şeklinde olacmkür." Mutlu aile Monaco Prensesi Caroline ile eşi Stefano Casiroghi ve çocuklan Andrea Albert Pierre ile Cbarlotte Marie Pomeline'nin resmi fotoğrafları dün basına dağıtıldı. Saray fotoğrafçısı tarafından çekilen fotoğraf, Monaco kıyılarındaki yazlık sarayın terasından çekilmiş (Fotoğraf: AP) ANKARA (AA) Karadeniz Üniversitesi Rektörlüğü görevinden istifa eden Prof. Dr. Kemal Göriiz, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nde öğretim üyeliğine dönüyor. YOK Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Kemal Karhan, "İstifa doğnıdur. Ailesi Ankara'da olduğu için Ankara'ya dönmek istiyordu. Prof. Dr. Güriiz'iin Ankara Lniversitesi'nde göreve başlama karan kunıldan geçti" dedi. Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Serin de, şun lan söyledi: "Prof. Dr. Kemal Giıriiz'ün kadrosu daha önee görev yaptığı iiniversitemiz fen fakültesindeydi. Rektörlükten istifasıyla tekrar ögretim üyeliği görevine dönecektir." Rektör eski görevîne döndü Gençlerin yazı merakı Arjantinli yetkililer, özellikle gençler arasında hızla yayılan duvarlara yazı yazma merakıyla başedemiyorlar. Gençlerin tarihi eser, resmi bina, heykel ayrımı yapmadan, gözlerine kestirdikleri her yeri yazılarla doldurmaları başkent Buenos Aires'e değişik bir çehre venneye başladı. Kentte 382 heykel olduğu ve üstleri yaalmamış çok az heykel kaldığı bildiriliyor. (Fotoğraf: AP) Avrupa'dan bir yan Andreanne Hayer, bir şişenin içine koyarak Atlas Okyanusu 'na attığı mesajına, A vrupa 'dan bir cevap aidı. 1986 yıh temmuz ayında Andreanne'nin okyanusa attığı mesajı, tatilini Fransa 'nın Bretagne bölgesinde bir sahil kasabasında geçiren Berlinli Christine adlı 18 yaşındaki genç bir kız bulmuş. Fotoğrafta Andreanne, Christine'den aldığı bir mektup ve kartpostal ile böyle poz verdi. (Fotoğraf: AP) HABERLERİN DEVAMI tîözükara Gidiş (Baftarafi 1. Sayfada) Vahşetten deöte... Dün 25 kişi dtdüruldu; Ozal "Türkiye'de huzur var" dedi... Dün gazetelerin manşetlerinde kocaman puntolarla, çığlık çığlığa bu başlıklar yer alıyordu. Şimdi bu tabloya bakılarak ANAP lideri eleştirilebilir; denebilir ki: "Başbakan özal, 12 Eyiül öncesini öne sürerek 'hayır' oyu istiyor. Bugün Türkiye'de 'huzur' olduğunu iddia ediyor. 'Huzur' varsa eğer, Guneydoğu'daki terör ve vahşet ne oluyor o zaman? Bugüne değin 700 ssidında 542 kişi ölmüştür. Kendisi, bu ülkenin butun vatandaşlannın can ve mal güvenliğinin korunmasından sorumlu olan Türkiye Cumhuriyeti hukümetınin başı değil midir? 12 Eyiül öncesinde akan kanlardan o dönemin başbakanları, siyaset adamlan sorumlu tutulacaklar, fakat siz, Güneydoğu'da butün olup bftenlerekarşın Türkiye'de hâlâ 'huzur'dan söz edebtteceksinizl Acaba bu dönemde öldürulenler bu vatanın insanlan değil mi?" Başbakan özal'ın "12 Eyiül öncesine dönmek Ister misiniz?" diye özetlenebilecek marmğını, yukandaki gibi eJeştirmek veya düzeltmeye çalışmak hiç de zor değildir. Ama belki işin biraz kolayına kaçmak olur. O yüzden, konuya bir başka açıdan yaklaşarak sayın Ûzal'ı eleştirmenin daha yararlı olabileceğini düşünüyoruz. 12 Eyiül öncesinde siyaset kurumu, ülkenin her yerinde kol gezen terörle başedememiştir. Sağ ve sol, ortak platformlarda buluşarak tutariı çözümler üretmekte aciz kalmışlardır. Herkes gözü kara biçimde kendi yolunda yürümeve çabalamıştır. Oysa, Türkiye'nin içinde bulunduğu ortam, uzlaşmayı, diyaloğu gerektiriyordu. Olamadı. Bundan dolayı, demokrasi dışı siyaset ya sakları kesinlikle onaytanamaz, ama o dönemin lider kadrolan hiç şüphesiz eleştirilir. Peki, bu açıdan durum bugün nedir? Türkiye'nin sorunlan 12 Eyiül öncesine göre azalmış mıdır? İşsizlik, enflasyon, gittikçe bozulan gelir dağılımı, dış borç yükü... Güneydoğu'da durmak bilmeyen ve büyük kentlere de sıçrama işaretleri veren kanlı terör... 12 Eyiül öncesinin gündemiyte, bugünkü arasında ne gibi bir fark var, söyler misiniz? Sorunlann özünde herhangi bir değişiklik yoktur. Ne yazık ki öyle. O zaman devam edelim: Sayın özal'ın sürekli eleştirdiği 12 Eyiül öncesinden ders aldığı söylenebilir mi? Bizce hayır. Ders almış olsa, devasa sorunlan çözüm bekleyen Türkiye'de politika gündemini böyte belirler miydi? Böylesine bir gerilim ortamına ve "evethayır" kamplaşmasına zemin hazıriar mıydı? 12 Eyiül öncesinden ders almış olsa, siyasal yasakları benimseyip, yalnız kendisine "özgurtüğü", demokrasi sanabilir miydi? Hayır. Eğer 12 Eyiül öncesinden ders alsaydı, sayın Özal'ın, bunların hiçbirisini yapmaması gerekirdi. 1950'lerden bu yana siyasi liderlerimizde hep görülen "tek adamlık", "kurtancıhk" duygusu, Turgut Ûzal'ı da sanp sarmalamıştır. Türkiye'yi bir tek kendisinin "kurtarabileceği"ne inanmış, inandırılmış gibidir. Bu yüzden ayakta kalabilmek için de her yolun kendisine "mübah" olduğu kanısındadır. Ülkemizde demokrasiyi tıkayan ve geçmişten hiç mi hiç ders alınmadığını gösteren bu gözü kara gidişe "dur" demenin birinci aşaması, 6 eylüldo "evoT demektir. Başka çare görmüyoruz. Cezaevleri kaynıyor Sağmalalar Cezaevi'nde 'ölüm orucu' 45. gününü doldururken, 3 hükümlünün sağlık durumlarımn 'tehlikeli' olduğu bildirildi. Metris Askeri Cezaevi'nde 250 siyasi hükümlünün 13 ağustostan bu yana süresiz açlık grevinde olduğu açıklandı. Ankara Cezaevi'nde ise 50 siyasi tutuklu ve hükümlü açlık grevine başladı. Haber Merkezi Sağmalcılar Cezaevi'nde "ölüm orucu" dün 45. gününü doldururken, Gaziantep ve Burdur cezaevlerindeki açlık gTevleri ise sona erdi. Sağmalcılar, Metris ve Sinop cezaevlerindeki destekleme eylemleri sürüyor. Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'ndeki 5'i bayan 50 siyasi tutuklu ve hükümlünün açlık grevine başladığı öğrenildi. Tutuklu ve hükümlü yakınlarını desteklemek için Istanbul Sultanahmet Parkı'nda 3 gündür sürdürdüğu oturma grevi polisin müdahalesi üzerine suresini doldurmadan sona erdi. Sağmalcılar Cezaevi'nde 7 hükümlünün 45 gün önce başlattıkları "ölüm orucu" sürüyor. Cezaevlerindeki "insanlık dışı" uygulamaların kaldınlması için ölüm orucuna başlayan hükümlülerden Ali Arslan, Mehmet Arslan ve Ertugrul Mavioğlu'nun sağlık durumunun "tehlikeli" duruma geldiği öne sürüldü. Gaziantep Özel Tip Cezaevi'nde önce 140 hükümlünün başlattığı, daha sonra Çanakkale ve Malatya'dan gelenlerin katılmasıyla 178 kişinin sürdürdüğü açlık grevi 16. günde sona erdi. Açlık grevine dün son veren hükümlülere doktor nezaretinde süt, bisküvi ve çorba verildi. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Muammer Yula, Burdur Cezaevi'nde 5 hükümlünün sürdürdüğü açlık grevinin de sona erdiğini açıkladı. Sağmalcılar Cezaevi'nde 10'u bayan, 38, Sinop Cezaevi'nde de 7 hükümlünün açlık grevleri sürüyor. Metris Askeri Cezaevi'nden gönderilen bildiride, 250 siyasi tutuklu ve hükümlünün 13 ağustostan bu yana süresiz açlık grevinde olduğu bildirildi. zin haberine göre, geceyi Laspetkimİş Sendikası binasında geçiren tutuklu ve hükümlü yakınlan, dün saat 10.45 sıralarında yeniden parka geldi. 3 günlük eylemlerinin son gününde sivil polislerin kontrolünde eylemlerini sürderenleri gazetemiz yazarlanndan Ali Sirmen, ozan Arif Damar, Demirtas Ceyhun, Nuri İleri ve bazı avukatlar ziyaret etti. Hep birlikte şarkıların söylendiği oturma eyleminde, Arif Damar da kendi şiirlerini okudu. Bu arada cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamalan kınayan bir bildiri dağıtıldı. Kısa bir süre sonra guvenlik kuvvetleri eylemcilerin çevresini sardı. İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Agar, eylemin Toplantı ve Gösteri Yurüyuşleri Yasası ile Olağanüstü Hal Yasası'na aykırı olduğunu belirterek, 10 dakika içinde dağılmalarını istedi. Bir süre dağılmayı reddeden eylemciler, Ali Sirmen, Arif Damar ve Av. Atilla Coşkun'un "sorun kamuoyuna duyuruldu, yasal olmak zorundasınız" şeklindeki uyarısına uydular ve vilayete kadar topluca gidip dilekçe vermek koşuluyla eyleme son verüiler. Daha sonra topluca vilayete gelen eylemciler, dün aralarında seçtiği temsilci Vali Yardımcısı Mehmet lhsan Yalçın ile görüştü. Tutuklu ve hükümlü yakınları, açlık grevi yapanlarla ilgilenilmesini ve yakınlanyla görüşmelerinin sağlanmasını istediler. Tutuklu ve hukümlu yakınları daha so.ıra İstanbul Tabipler Odası ve Türkiye Yazarlar Sendikası'nı ziyaret ettiler. Espiye ilçesi cezaevi ise standartlara uymadığı gerekçesiyle bakanlık tarafından kapatıldt. Ankara Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nin 4. koğuşunda bulunan 45 erkek tutuklu ve hükümlü ile bayanlar koğuşunda kalan 5 tutuklunun açlık grevine başladığı öğrenildi. Bursa Bursa E Tipi Cezaevi yöneticilerinin, dün tek tip elbise gıymeyi reddettikleri için tutuklu ve hükümlüieri yakınlarıyla görüştürmediği bildirildi. Spor politikaya (Baftarafi 12. Sayfada) kampta bulunuyor. Sahamız kapalı olduğu için maçlanmızı dışarda oynuyonız. Zorunlu olarak kampı üç hafta uzatmak zorandayız. Bu da bizi ekonomik ofarak zora sokacak. Sponın politikaya bulaşmasını gelecek kuşaklar açısından da olumlu bulmuyonız" diye konuştu. Fenerbahçe takımı Kaptanı Müjdat Yetkiner, liglere verilen aranın kendileri için yararlı olduğunu belirtti. Müjdat, bu erteleme süresi içinde takımda sakat olan futbolculann iyileşeceğini kaydetti. Beşiktaş Kulübu Genel Sekreteri Ferhan Dinçer de karan "enteresan" olarak değerlendirdi ve "lnşallah Türk futbolu için iyi olur" dedi. Hapisliğin en zoru: Hücre (Baftarafi 1. Sayfada) neticileri bu hücn.!erin aslında "hücre" olmadığını, "tek kişilik koğuş" olduğunu ısrarla vurgularken, acaba hücre ismini neresi için uygun görüyorlardı anlayamadık. Hapishaneye yeni gelen mahkum önce bir süre bu hücrelerde tutuluyor. Daha önceki yıllarda bir de "hoşgetdin dayağı" yiyormuş genellikle. Ama şimdilerde bu uygulamaya son verilmiş. Hücre, birbuçuk metre eninde, iki metre boyunda üç duvarı beton, bir duvan ise, kocaman demir sürgülü kapılı bir yer. Bu beton ve demir vığınının betondan kerevetinin üstüne bir şilte atılıyor, bir de beton tuvalet var. Üzerinde plastik bir klozet kapağı. Tüm aksesuar bundan ibaret. Demir sürgülü kapının ustünde, 15 santime 20 santimlik bir demir kapak var. Kapak dışardan isterse gardiyan tarafından açılıyor ve içersi gözleniyor. Bir de bu kapaktan yiyecek ile su veriliyor. Eğer mahkum disiplin cezalı olduğu için bu hücreye konuldu ise katıksız hapiste verilen yiyecek sadece günde bir somun ekmek ve biraz su. Hücre rutubet!i ve pis kokulu. Her yan ıslak beton kokuyor. Küçücük demir parmakhklı pencereden içeriye biraz gün ışığı sızıyor. Bir naylon torba içinde mahkumun birkaç parça eşyasından başka bir sey yok. Hücrede gazete okumak yok, kitap yok, dergi yok. Upuzun günler ve geceler geçmek bilmiyor. Günde 23 kez hücrenin küçücük kapağında görünen gardiyanın yüzünun yarısından başka insan görmek yok. Dünyada, memlekette ne olup bitiyor, akrabalar, yakınlar, çocuklar sağ mı, hasta mı haber yok. Daha da kötüsü mahkumun kendi geleceği konusunda hiçbir bilgisi yok. Orada daha ne kadar kalacak, başına daha neler gelecek, kopkoyu bir belirsizlik içinde. Gaziantep'te bu hücrelerden birinde kalan Erol Çıtak ile hücrenin küçücük kapağı arkasından konuşmaya çahşıyoruz. Yüzünün yalnızca bir yarısını görebiliyoruz. Malatya cezaevinden buraya sevkedilmiş. Beş gündür bu hücrede kalıyormuş. Açlık grevi yaptıkları için buraya gönderildiklerini söylüyor. Tam Malaiya'da açlık grevi sona ermiş, Gaziantep'e sevkedilmişler. Bu cezaevinde de açlık grevi surdüğu için onlar da hücrede açlık' grevine başlamışlar. Yani yeni bitirdikleri bir açlık grevinin üstüne ikinci kez açlık grevi. Görebildığimız kadarıyla yuzu sapsan, halsiz ve sakalları uzamış. Foto muhabiri arkadaşımız Uğur Günyiiz. hücrenin bu kuçücük kapağından fotoğraf makinesinin sadece objektifini sokarak, geniş açılı objektifi ile hücrelerin içini görüntülemeye çalışıyor. Ancak, bu loş hücreyi görüntülemek o kadar kolay bir iş değil. Çünkü kapaktan objektif sığıyor, ama flaş sığmıyor. Demir parmaklıklı kapılar ardında bulunan daracık bir koridora yan yana ve karşılıklı olmak üzere hücreler sıralanmış durumda. Her hücrede bir mahkum. Hapishane yöneticileri önce bu hücrelerin bulunduğu koridora girmemize karşı çıkıyorlar. Kapıda gazetecilerle idareciler arasında bir çekişmedir başlıyor. Bu gürültüler s'rasında demir parmaklıkların ardından hücrelerin bulunduğu koridora doğru seslf niyoruz. Mahkumlar açık olan hücre kapaklarından ellerini ve sığdığı kadar kollannı çıkararak orada olduklarını belirtmeye çalışıyorlar ve onlar da sesleniyorlar. Uzun çekişmelerden sonra, hücrelerin bulunduğu koridora girme ve kapaklardan içerisi ile konuşma izni alabiliyoruz. Bu konuşmalar çok kısıtlı bir biçimde 510 dakika kadar sürüyor. Her gazeteci bir hücrenin kapısında kapaktan içerideki mahkumla konuş'iyor. Çanakkale ve Malatya'dan sevkedilen bu mahkumlar, hapishanenin diğer bölümlerini henüz görmemişler. Bizim konuştuğumuz Erol Çıtak bu hücrede ne kadar kalacağmı, başına başka neler geleceğini bilenıiyor. Kendisine cezaevi yöneticilerinin bize söylediklerini aktararak, birkaç gün içinde buradan kurtulacağını anlatıp teselli vermeye çalışıyoruz İstanbul'daki eylem Hükümlü ve tutuklu yakınlarının Sultanahmet Parkı'ndaki eylemine polis dün de müdahale etti. İstanbul haber servisimi Bursaspor cephesi l.lige çıkıp çıkmaması tartışılan bir diğer takım olan Bursaspor'un başkanı Orhan Özselek de, "Kocaelispor'u emsal gösterip dava açacak misiniz?" sorusuna şu yanıtı verdi: "Kocaelispor'un 1. lige çıkmasına karar alınan mahkemeyi kulübümüz avukatı Sabri Ersavaş da izledi. Biz de aynı mahkemeye iürazımızı yaptık. Kocaelispor'un itiraz dosyası da elimizde. Aynı mahkemeye dilekcemizi verdik ve emsal davası açtık. Ama bize gelen en son bilgilere göre Zonguldakspor ve Boluspor'da kiime düşmeyecekler ve Iig 2 gnıba ayrılacak. " PKK (Baftarafi 1. Sayfada) pılmakta yine gecikildiği ve bölgede operasyonlarını sürdüren askeri birliklerin 45 kişi dolayındaki teröristlerin izine rastlayamadığı bildirildi. Eruh'un Kılıçkaya köyune bağlı Milan mezrasına düne kadar 2 bakan, 8 milletvekili, Olağanüstü Hal Valisi ile komu' '.nlann geldiği, daha sonra mezra halkı ile kimsenin ilgilenmediği görüldü. Bölgede bulunan SHP Diyarbakır milletvekilleri, İçişleri Bakanı Yıldınm Akbulut'u "kara kol başçavuşu" gibi davranmakla suçlayarak istifasını istediler. Köy baskını sırasında gözaltında olan ve tüm ailesini yitiren muhtar Reşit Beştaş ile köy halkından Beşir Narin'in hiçbir yardım görmedikleri belirtildi. Sıkıyönetim döneminde olduğu gibi Olağanüstü Hal Valiliği'nin de, baskının hemen ardından yiyecek ve içecek dağıtmaması eleştiri konusu oldu. Her olaydan sonra açıklama yapan Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'nin bu katliamdan sonra bir bildiri yayımlamaması dikkati çekti. 25 kişinin öldürulduğü Milan mezrasına, referandum gezisi için bölgede bulunan Baymdırhk ve İskân Bakanı Safa Giray Sıirt Valisi Selami Teker ve ANAP milletvekilleri Atilla Sin, Orhan Ergüder, Nazmi Önder, Rıza Tekin, Aydın Baran ve Naci Mimaroğlu ile birlikte geldi. Bakan Gı Karar (Baftarafi 12. Sayfada) dığını söyledi. Basında kendi ağzından çıkmış gibi gösterilen yazıların yanlışlığından yakınan Yenişehirli, karar sonrası hiçbir gazeteci ile görüşme yapmadığını belirtti ve şöyle dedi: "Basında, tarafımdan söylendiği ileri sürulen ve idari mahkeme kararlarının bağlayıcı nitelikte clmadığını belirten haberlerle uzaktan yakından hiçbir ilgim yoktur. İdari mahkemenin kararlan bağlayıcıdır. Aksı düşünülemez. Federasyon, bu kararlan uygulamakla >Tik\imlüdür. Taraflan bağlayıcı nitelikteki yilTuımeyi durdurma kararının uygulanmaması halinde uygulamayan görevlilerin şahsi sorumluluklan doğar. Bu kimseler hakkında kanunun gerekli gördüğü işlemler yapılır. Bakırköy Bakırköyspor Teknik Direktörü Adnan Dinçer, liglere verilen ara üe ilgiL olarak, "Bu karar büyük anlam ifade ediyor. Ligleri buraya getiren nedenlerin ortadan kaldınlması ve saha dışı olaylara son veriimesi gerekmektedir" dedi. Denizlispor Denizlispor Genel Ka jtanı Ali îpek, liglere ara verilmesinin ve iki grupta birinci ligi ortaya çıkarmarun anlamsız ve saçma bir karar olduğunu vurgulayarak, "Tiirkiye'nin kaderi bu. Federasyon tam oturmuş birtakım başanlı çalışmalar yapacakken, sen anu çigneyerek her şeyi siliyorsun. Böyle bir spor anlayışı olmaz" biçiminde konuştu. G.Saray, Hollanda'da (Baftarafi 12. Sayfada) bukluk en bü>ük meziyetleri değil. Bu nedenle Kieft için ele geçirecek fırsatlar olabilir. Orta sahadaki beşli Muhammet, Ugar, Savaş, Ilyas ve Ugur'dan olusuyordu. Ikinci yanda oyuna giren ve PSV'ye karşı Tanju ile birlikte delici ikiliyi oluşturması beklenen Kovaceviç'e bu beşlide bir yer açmak gerekecek. Galatasaray'ın en dikkat çeken oyuncusu Prckazi. PSV'nin Prekazi'yi durdurabümesi yaşamsal önemde. Yugoslav oyuncu hemen her hücuma katüıyor, oyunu çok iyi izliyor. Pasları fevkalade ve çok isabetli ve sert şut atıyor. Avrupa'nın kalburüstü her takımında rahatlıkla yer alabilecek bir oyuncu. Johan Cruyff da aynı fikirde olmalıydı ki ocak ayında Stuttgart'taki bir salon turnuvası sırasında kendisiyle görüşmüş, telefon numarasıru not etmişti. Ancak Prekazi, Cruyff'un kendisıni şimdiye kadar aramarnış olmasından üzgün. 'Avrupa'ya dönmeyi memnuniyetk isterim. Özellikle Ajax'a. Böyk bir takımda, böyle bir çauşbncının yönetiminde kim oynamak Istemez? Belki PSV karşılaşmalannda gerekli kişilerin ilgisini üzerinde toplayabilirim' diyor. Uzun sözün kısası, kuralar çekildiğinde PSV tarafından duyduğumuz olumlu tepkilerin tam tersine, Galatasarav kesinlikle bir hafif siklet değil. Almanya ve Hollanda'da oturon birçok Türk, şampiyonlanm yüreklendirmeye ve Mustafa Denizli'nin şu sözlerinin dogru çıktığıru görmeye gelecek: Bize düştükleri için PSV'lilere yaak oldu..." Hakkâri'de (Baftarafi 1. Sayfada) ların savaşına benzediği kaydedildi. Bu arada Hakkâri Belediye Başkanı Şükrü Çallı, ANAPil Başkanı, DSP İl Başkanı. eski Hakkâri Belediye Başkanı Abdurrahman Keskin ile Beytüşşebap eski ve yeni belediye başkanlannın, başlarında bulunduğu 40 kişilik bir grup, çatışma bölgesine girerek her iki aşiret arasında uzlaşma sağlamak istedi. Ancak kendilerine ateş açılması üzerine geri döndüler. Uludere ilçesi yöresinde yaşayan "Goyan" aşireti mensuplarının yardım talebinde bulunması üzerine, ilçe merkezi, Uzungeçit kasabası ve Boğazören köyünde yaşayan birçok mensuplarının da çatışmaya katıldıkları belirtiliyor. Bu gelişme üzerine, halen sılah kullanabilecek bin kişiye sahip olan "Jirki" aşiretinin diğer kolları olan "Gevda", "Mamkura" ve "Kasura" aşiretlerinin de çatışmaya katılmasından korkuluyor. " G o y a n " aşiretinin ise silah kullanabilecek üç bin kişisi bulunduğu ifade ediliyor. İlk iki gun olaya müdahale etmediği iddia edilen guvenlik güçlerinin, çatışmanın büyuyerek feniş bir alana yayılması nedeniyle olayları bastırmakta güçlük çektiği öne sürülüyor. Beytüşşebap Kaymakamı Ayhan Nasuhbeyoğlu'nun ilçenin ileri gelenlerini toplayarak guvenlik güçleri nezaretinde taratları barıştırmaya gönderdiği, ancak bu girişimden de olumlu sonuç ahnamadığı öğrenildi. ray, burada yetkililer ve saldırıya uğrayan köylülerle görüşerek olay konusunda bilgi aldı. Köylüler ve korucular, saldırının nasıl yapılaığını anlatırlarken, köy muhtan ve korucu Reşit Beştaş, Beşir Narin ile birlikte olaydan bir gün once jandarma tarafından gözaltına alınarak Bağgöze Jandarma Karakolu'na götürüldüklerini, katliamdan sonra serbest bırakıldıklarmı anlattı. Teröristlere yiyecek verdiği savıyia gözaltına alındıklarını belirten muhtar Reşit Beştaş, Bakan Giray'a şunları söyledi: "Benim o vatan haini (erörisllere ekmek verdigimi birileri ihbar etmiş. Jandarma bu yüzden gölünıp gözaltına aldı bizi. Oysa ben onlara ne ekmek vermişim, ne de onları görmüşum. Onlara ekmek vermiş olsaydım, gelip benim evimi yakıp çoluk çocugumu öldiirürler miydi? Eğer beni gözaltına almamış olsalardı, silahımla onlarla çatışıp belki çoluk ve çocugumdan uç beşini kurtarabilirdim. Ancak evde silahlı kimse olmayınca. hepsini öldürdüler." MÜan nıezrasında PKK'lı teröristlerin saldırı^nda roket ateşiyle yakılan evin enkazı altında kalan 6 kişiden 4'ünün cesedi ancak dün saat 13.00 sıralarında çıkarılabildi. PKK militanlarına yiyecek verdiği savıyia köy muhtan Reşit Beştaş ile jandarma karakolunda gözaltında tutulduğu sırada meydana gelen baskında evi roket ateşiyle yerle bir edilen ve hayatta tek başına kalan 75 yaşındaki Beşir Narin'in eşi ve çocuklan, Sabriye Narin, Hediye Narin, Halise Narin, Bahar Narin ile konukları Beniye Sever ve Halil Baykara'dan 4'ünün cesetlerinin, ancak olaydan 41 saat sonra çıkarılabildiğine işaret edildi. Cesetlerin çıkarılmasının gecikmesi, cesetlere zarar vermemek için enkaz kaldırma çalışmalannın makine kullanılmadan yapılmasındaıı kaynaklandığı belirtildi. Enkaz kaldırma ve ceset çıkarma çalışmalarının büyuk ölçüde başka köylerden başsağlığı için Milan'a gelenler tarafından yurutulduğu gozlendi. Çıkarılan cesetlerin, aşın biçimde yanmış olmaları nedeniyle 6 kişiden kime ait oldukları belirlenemedi. Bu cesetler de daha sonra öteki cenazelerin yanına toplu halde gömülduler. (Baftarafi 1. Sayfada) le. Bakıyorsunuz. o illerde anayasaya evet diyenler Türkiye ortalamasını aşmış. Yasakları getiren de bu anayasa. Şimdi halk kendi getirdiği yasağı kaldırmak için Demirel'in peşincten koşuyor: Kurtar bizi baba... "8aba"ya yasak koyan anayasayı "Evren Paşa çok yaşa" diye alkışlayıp onaylayan da aynı halk değil mi? Demirel'i alkışlayanlara soruyorum: Anayasaya evet oyu mu vermiştin? Evet beyim... Şimdi ne diyeceksin? Evet diyeceğim beyim... Ama anayasaya evet dediğin için bu yasaklar geldi. öyle beyim... 1979 ara secimlerinde Ecevit ile Manisa'ya gitmıştim. Aman Allah'ım ne kalabalıktı öyle? Demirel'in Manisa'da aynı günlerde aynı alandaki mitinginde de aynı kalabaiıklar varmış. 1981 'de Devlet Başkanı Evren, Manisa'da aynı alanda konuşma yaptı. Aynı kalabalık Evren'i de alkışlıyordu. Evet mi çıkacak hayır mı? Nasıl bileceksiniz ki? Halkımız şakacı; yasak getiren anayasaya da evet diyor, yasakları kaldırmak isteyenleri de "evet, evet" diye alkışlıyor. ANAP, geçici 4. maddenin TBMM'de kaldırılmasına "evet"diyor, halkoylamasındada "hayır..."ANAP dabirilerini işletiyor, halkımız da... Anayasaya evet, yasağa hayır; yasağa hayır, anayasaya evet. Bu da bir başka işletme biçimi. Hem özgürlükçü gibi görüneceksin hem de başkalan için yasaklaria dolu olan bu anayasayı savunmuş olacaksın. Herkes herkesi işletiyor. Eski müsteşar, başbakanını işletiyor; eski başbakan eski müsteşarını işletiyor, halkımız her ikisini de işletiyor. Şakacı bir millet olduk. 12 Mart 1971 günü Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanınca imzalanan muhtıra ile Demirel, pat diye iktidardan düşürülmüştü. O gün bu ünlü "murıftfa"yı TRT'ye götüren General Musa Oğün, şimdi Demirel'in gezilerinde dolaşıyor. O gün TRT adına muhtırayı "tebellüğ eden" Doğan Kasaroğlu da gezilerin değişmez adamı. Demirel'i deviren muhtırayı "tebliğ eden" ile "tebellüğ eden" bugün Demirel'in partisinde beraberler. Musa öğün gezide ne arıyor? Muhtırayı Demirel'e bu sefer elden verecekmiş onun için gelmiş. Musa Oğün de şakacı, Kasaroğlu da. Onlar da bir olmuşlar 12 Mart'ı işletiyorlar. Soruyorlar: Uğur Bey, evet mi çıkar hayır mı? Ne bileyim ben. Millet şakacı. Birbirini işletiyor. Kalabalık derseniz hepsinde var. Peki evet mi denmeli hayır mı? Evet denmeli... Evet çıkarsa, ortalık iyice şenlenir. Ooooo, neler neler olur neler? Evet deyin evet... Ben gazeteciyim. Ne yasaklıyım, ne şu ne bu. ''Nemerdim kendim için bir şey istiyorsam..." Evet deyin ki, 6 eylülden sonra kimin kimi işlettiği iyice anlaşılsın. Benim bütün derdim de bu!. YETİM HÜSNÜ: Tanm ve Orman Bakanı Hüsnü Doğan, Sayın Başbakan'ın halasının oğludur. Akrabalar arasjnda "Yetim Hüsnü" olarak bilinen Sayın Doğan'ın hangi numara şapka giydiği Sayın Başbakan tarafından bypass sonrası düzenlenen basın toplantısında açıklanmış, böylece açık rejimin faziletleri Dir kez daha anlaşılmıştı. "Yetim Hüsnü"nun anayasanın "hiçbir aileye imtiyaz tanınamaz" hükmüne aykırı olarak bakanlığa getirilip getirilmediği "akademiknitelikte" bir tartışma ise de eski ülkücülerin "Yetim Hüsnü"nün "yüfcsek himayeierinde" örgütlendikleri çok açık bir konudur. Sözü uzatmadan soralım: MHP davası sanıklarından Mehmet Sandır'ın "Teknik Ticaret" adlı şirketi bakanlıktan hiç ihale aldı mı? Eski ülkücülerden Celal Adan'ın Selahattin Baysal ile ortaklaşa kurduğu "Elif" adlı şirketin de Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü'nce açılan bir ihaleye girmesi de rastlantı mı? Daha başka rastlantılar da var. Sırası gelince bakanlıktaki başka olaylara da değiniriz... Bu ayın 21'indeki ihaleyi kim kazanacak dersiniz? Ülkücü Adan mı? UĞUK MUMCU GÖZLEM Olü bir çocuğun kolıı... (Baftarafi 1. Sayfada) niz. Bu da size bir "şantiye" izlenimi verebilir ve "Ne güzel, köylerde, mezralarda bile kepçeler, dozerler temel kazıp, hafriyat yapıyor" diyebilirsiniz. Toplu mezarın önünde durmuş, bu çukura 25 kişinin gömüldüğünü düşünürken bir köylü geldi yanımıza: Daha ölülerimiz vardır. Yıkılan evin altında kalmışlardır. O ölüleri çıkarmadılar hâlâ... Toplu mezara 19 kişi gömülmüştü, 6 kişi ise baskının üzerinden 40 saat geçmesine karşın, hâlâ yanan evin yıkıntılan altında yatıyordu. Yıkmtının altından 4'ü çocuk, 6 kişinin kolları, bacakları görülüyordu, köye iki bakan, biri "süper" olmak uzere iki vali, 8 milletvekili geliyor, yıkılan evlerde hasar belirlemesi yapılıyor, cesetleri açıkta olan 19 kişi toplu halde gömülüyor, ama yıkıntının altındaki cesetler çıkarılmayarak 6 kişilik ikinci bir doğal toplu mezar kendiliğinden oluşturuluyordu. "ÖJülerimizi gömün" diyordu köylüler. Kepçeyi kullanan operatör, enkazı kaldırmaya yeltenmiş, ancak bir çocuğun koluyla karşılaşınca, "Kemikler var burada, ben kaldıramam" diyerek işi bırakmıştı. "Ş»ntiye"ye dönen ülkemizin Eruh ilçesi Milan mezrasında inşaat faaliyetleri yarım kalmış gibiydi. Çünkü kepçe birazdan kendini almaya gelen treylere binip Siirt'e geri gidecekti. Teröristlerce basılan Milan mezrasına Siirt Eruh yolundan gidiliyor. Tek şeritli asfalt yolun 18. kilometresinden toprak bir yol ayrıhyor. Sarı üzerine beyaz yazıh bir tabela Nista kaplıcalan'nın yolunu gösteriyor. Milan mezrası buradan gidilecek, 18 kilometrelik toprak bir yolun sonunda. Nista Kaplıcaları, Saba Melikesi Belkıs'a güzellik verdikleri için tarihe geçmişlerdi. Geçen ay da PKK militanları tarafından basılmışü kaphcalar. Militanlar, romatizmalarına çare, cüt bozukluklarına sağıltım arayanlara propaganda yaptıktan sonra çekip gitmişlerdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle