18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
cÛMHÜRİYET/8 20AĞUSTOS 1987 Lazöy'ün Parmak Gösterisi 12 Olayın bombası ertesi günü patladı... Lazöy'ün dolama çıkan sağ işaretparmağı Havuzton'da ameliyat edilecek, o parmaktaki tırnak alınıp yerine daha sağlıkiı bir tırnak konulacaktı! Havuzton'daki ünlü uzmanlar Lazöy'ün asla tırnaksız kalmayacağını bildirmişlerdi. Sağlığını yitirmiş bir tırnakla Lazöy, Ada'daki egemenliğini sürdüremezdi. Sağ işaretparmağın önemini bilen Adalılar ise, haberi ilgiyle, ama soğukkanlılıkla karşılamışlardı. Havuzton'daparmak operasyonu geçiren Lazöy Ada'ya eskisinden üç kat daha güçlü dönmüştü MUSIAFA EKMEKÇİ ANKARA NOTLARI Yiyin Efendiler, YiyinL Adaya demokrasi nasıl geldi? CÜNEYT ARCAYÜREK KUDETA 2 gören Adalılar, Lazöy'ün verdiği son müjdeyle yüzleri asılmış, evlerine döndüler. Nise, yavaşça sarstı beni, "Kestiriyorsun" dedi, "Gene neler düşünüyorsun?" "Bir diiş gördiim" dedim. işaretparmağıyla ilgili görüntüleri, gördüklerimı anlattım Nise'ye. Lazöy, Ada'ya geldığınde yapılan karşı ' lama törenini .baştan sona videoya çektirmiş, bunları çoğaltarak Ada'da dağıttırmış, halkın video seyretmesini zorunlu kılan bir buyruk yayımlatmıştı. 67 eve bırakılan bantlar parasız dağıtılmıştı. Ne yapalım, tek eğlence aracımız olan bantı, gazinoda biz de izledik. Ada'dan ayrılırken yapılandan, daha görkemliydi karşılama töreni. İlgimi çken, horozşekeri dağıtılarak sağlanan fırkasal kalabalık değildi. Lazöy'ün sağlıkh bir parmakla motordan indikten sonra ne yapacağını merakla bekliyordum. Lazöy, Sayın Bayanın koluna asılarak, sargı beziyle sarılıp sarmalanan parmağını çevreye özenle göstererek motordan indi. Davullarla zurnaların eşliğinde yeni bestelenen "İyi ki döndün Lazöy" şarkısı söyleniyordu. Sayın Bayan, birden ellerini çırptı. Karşılayıcılar sustu. Sayın Bayan, "Yanlış söylüyorsunuz!" diye seslendi. "Doğrusu şu: İyi ki doğdun Lazöyyy!" Karşılayıcılar coştu. Aksak Ayaklı Zengin ve benzerleri iki gözü iki çeşme ağlaşıyorlardı, arada sırada videodan kulağıma, "Bugünleri de gördük, şükürler olsun" diye sesler takılıyordu. Lazöy'ün hareketleri daha yavaşlamış mıydı, yoksa bana mı öyle geliyordu, kestiremiyordum. Fakat Sayın Bayan, Lazöy'ün yürümesine yardımcı oluyor, video çekimini yapan kamereman nereye kayarsa, eşinin kocaman başını o yana çeviriyordu. Küçücük siyah gözleri, ipek giysileriyle sağa sola gülücükler dağıtan Sayın Bayan, bir darbeyle tahta çıkan, sonradan asaletini ilan eyleyen tarihsel kişiler gibi yürüyordu. Karşılayıcılar, "iyi ki doğdun Lazöy" diye şarkı söylüyorlardı. Lazöy, iki bacağını yanlara savurarak, parmağını göstererek hasırdan yapılmış halılardan geçti, iskelenin hemen önundeki küçük alanda durdu. İşaretparmağını kaldırdı, mavi göğe doğru uzattı. Karşılayıcılar da aynı hareketi hemen yaptılar. Herhalde Olimpus dağından gökyüzüne eekilen Tanrılara sesleniyorlardı. Gökte tek bulut yoktu, ama birden bir gürleme duyuldu. Reklam çetesi işini görmüş, Lazöy'ün Ada'ya dönüşünü göğe çekilen Tanrıların da kutladığı izlenimi verecek yapay gürültüler yaratmışlardı. Lazöy, parmağını bir kez salladı, "Yalancıdolmaları yediniz mi?" diye sordu. Karşılayıcılar hep bir ağızdan, "Yedikkkk!" diye bağırdılar. Lazöy, açılmıştı artık. Temponun durmasını gülerek bekledi: "Yolda yürürken, evde otururken birbirinizin kollarından tutun, kopmajın birbirinizden" dedi. "Birbirinizden kopmadığınız sürece daha ne ya. lancıdolmalar yutacaksınız, hem de giderek büyüyen eşil dolmalar..." "Yeriz. yeriz! Çevremiz deniz!" sesleri hızlandı. "Yüreğiniz pek olsun, cesaretiniz güçlü. Kısa yoldan kapik kazanmanın yollarını araştınn. bulunca hemen vurun gitsin. Bu Ada'da hiçbir zaman böyle çılgıncasına bir liberal vurgun dönemi yaşanmamıştır. Gururla göğsümüz kabanyor. Yeni vurgun yolları açmak için iman tazeler gibi ampullerinizi değiştirin" diye sürdürdü Lazöy. Karşılayıcılar, "Değiştiririz! Yeriz, içeriz! Çevremiz deniz!" diye Lazöy'ü desteklediler. Lazöy, yönetimin ana ilkesini veciz biçimde açıklayarak konuşmasına son verdi: "Ada'nın malı deniz. yemeyen domuz!" Parmak operasyonu Ada, çeşitli söylentilerle fokur fokur kaynarken. o gece saat 00.37'de, Lazöy'ün Havuzton'daki oda kapısı vuruldu. Sayın Bayan kapıyı açtı, karşısında yüzleri maskeli iki adam duruyordu. Birinin elinde orta boy keskin bir bıçak, ötekinde büyükçe bir kerpeten vardı. İki kişi, lcuşku yok, parmak uzmanıydı. İçeri girdiler. Lazöy, büyük bir koltuğa bağdaş kurup oturmuş, elinde Kırmızı Hit dizisinden bir dergi, gayet sakindi. tki uzman hiç konuşmadı. Lazöy de onlara bakmakla yetindi. Bıçaklı olan, elini kaldırdı. Bıçağı, bir çizgi çizermiş gibi beş santim aşağı doğru indirdi. Arkasından ikinci uzman, kerpetenin ağzını açtı, kapadı, geri çeken bir hareket yaptı. Lazöy, inledi: "Anlıyonım" dedi. Sayın Bayan, "Senin değil, benim anlamam gerek, ne olacagım?" diye bağırdı. Lazöy, bakışlarıyla iki uzmandan özür diledi. "BıçakJa beş santim kesecekler. kerpetenle tırnağı sökecekier" dedi Sayın Bayana. Sayın Bayan, şırrak diye sırtüstü düştü bayıldı, Lazöy elinin altındaki naneruhunu Sayın Bayanın burnuna dayadı. Ne çare, Sayın Bayan bir türlü kendine gelemiyordu. Lazöy sıkıldı: "Yeterarnk" dedi. "Magaân basnı için bu kadar renkli gösteri yeter!" Yüzleri maskeli iki uzman, Lazöy'e baktı. Ada yöneticisi kaderciydi, başıyla onayladığını bildirdi. Saat, 00.42'ydi; Havuzton, Ada'dan uzaktaydı, Lazöy sağ işaretparmağının daha sağlam olması olanağına çok yakındı. Sayın Bayan soğan suyuyla doldurulmuş küçük, kristal şişeyi uzmanlara, Lazöy'e çaktırmadan gözlerine götürdü. Birden yaşlar boşandı gözlerinden, yapay ağlamasına hıçİcınk sesleri karışıyordu. Fakat iki uzman, taş yürekliydi, ağlamaya sızlamaya önem vermiyorlardı. Başlarıyla Lazöy'e vaktin geldiğini bildiren bir hareket yaptılar, elleriyle kapıyı gösterdiler. aranlığı yırtan ses, "vur ha vur davulcu, başyönetici havası" dedi, "zurnalar, zartlaymcaya dek çalsın". Davul ve zurna sesleri birbirine karışıp ortalığı velveleye verdiği sırada, karanlıktaki ses yine yankılandı. İki uzman, maskelerinin altmdan gülüyorlardı. Lazöy, "Al şu tokmağı" dedi Sayın Bayana. Sayın Bayan yerden tokmağı aldı, Lazöy, "Vur şu iki uzmanın kafasına" dedi. Sayın Bayan bir şey anlamamıştı, ama parmağından ameliyat geçiren eşini kıramazdı, kaldırdı tokmağı, ilk önce bıçaklı uzmanırı, sonra kerpetenlinin başma hızla vurdu. İki uzman boylu boyunca uzandılar. "Hah. şöyle" dedi Lazöy: "Benim gibi sağlam kişiliği olan birine bu kadar sert vurmanın ne demek olduğunu anlasınlar." Yalnızbir başka sorun belirmişti. Lazöy konuşurken tekliyordu, kimi sözcükleri değişik anlamlarıyla söylüyordu. "Manda" dedi bir ara, Sayın rüşmelerüıden sonra daha akılcı, daha gerçekçi bir yol bulmuştu. Hoparlörlerden bir gece herkesin Ada'nın en yüksek tepesinde toplanması duyuruldu. tkinci bir açıklamayla tepede toplananların "gösteriyi" izleyebilmeleri için fırka binasından bir miktar kapik karşılığı birer dürbün edinmeleri bildırildi. O gece ne olacaktı, neyin gösterisi yapılacaktı? Bu, Adasal bir gizdi. Hiçbir yönetici konuşmuyordu, Olüsed'inkine benzer plasterlerle ağızlarını kapamışlardı. Ne var ki, Adalıları "bir sürpriz" bekliyordu. Ada'daki 67 evde oturanlar, o gece, Ada'ya egemen tepeye tırmandılar. K linde kerpeten olan uzman, duvara bir yumruk vurdu, kapı açıldı. Karanlık yüzlü bir kadın, elleri arkasında içeri girdi. Kadın arkasına gizlediği, Lazöy'ün görmediği büyük bir tokmağı yukarı kaldırdı ve "Güm" diye Lazöy'ün , kocaman başına vurdu. Lazöy'ün haklı isyanı... Lazöy koridorda yürüyordu. Arkasından hıçkırık seslerine ara vermeden Sayın Bayan geliyordu. İki uzman önlerindeydi. Üç metre gitmişlerdi ki, iki uzman durdu. Bir kapıyı işaret ettiler, kapıda tek bir sözcük vardı: VtP... İki uzman elleriyle yazıyı gösterdiler, sonra Lazöy'e dönüp "senin için" anlamına gelen ikinci bir i$aret daha yaptılar. ayın Bayan soğan suyuyla doldurulmuş küçük kristal şişeyi uzmanlara, Lazöy'e çaktırmadan gözlerine götürdü. Birden yaşlar boşandı gözlerinden, yapay ağlamasına hıçkırık sesleri karışıyordu. Kapı açıldı, içerisi karanlıktı. Birden spot lambalar yandı, odaya sanki gün doğmuştu. Tam ortada üstü yeşil örtülü kare brçiminde bir masa vardı. Yüzleri maskeli iki uzman Lazöy'e, masaya yatmasını söylediler. Sayın Bayanın yardımıyla Lazöy, adeta tırmandı masaya, nefes nefese yeşil örtülü masaya uzandı. Masa küçüktü, ayaklarıyla kocaman başı boşlukta kalmıştı. ! Sayın Bayan, bu duruma karşı çıktı. lkTuzman, ünlülerin ayaklarıyla başlarının her zaman boşlukta kaldığını, bir türlü sağlam yere basamadıklarını, bu gerçeğin bu masada da sürmesi gerektiğini anlattılar. Sayın Bayan, konu ün sorununa dayanınca ağzını açmazdı, başını eğdi, açıklamayı kabul ettiğini gösterdi. İki uzmandan biri ceplerini karıştırdı, zar zor büyük bir enjektör çıkardı, nezleli mendiliyle iğnesini güzelce temizledi. Lazöy, birden, "Bu ne yahu?" diye sordu. İki uzman, ellerini bitiştirip boyunlarına koydular, başlarını hafifçe eğdiler, mışıl mışıl uyuyacağını Lazöy'e anlattılar. Lazöy, "Hayır, yapay anestezi istemem ben" diye karşı çıktı. İki uzman, "Bu küçük operasyonu acı duymadan nasıl geçirebilirsiniz?" diye baş, el, kol hareketleriyle sordular Lazöy'e. "Lazöy. gururla isteğini bildirdi: "Doğal anestezi istiyorum" dedi. İki uzmanın hayretle yüzüne baktığını görünce, nedeni açıkladı. "Yapay anestezilerden sonra insan uyanınca akşam ne yediğini anımsamıyor. Ada yönetiminde olan bir kişinin yaptığı öyle şeyler vardır ki, unutulamaz, unutulmamalı" dedi. İki uzman, Lazöy'ün anestezi bilgisine hayran kaldılar, bunca bilgiyi nasıl öğrendiğini işaretlerle sordular. Lazöy, "Doktor Frankenstein'ın son niminden" diye yanıtladı. s ötü niyetli kişiler Havuzton 'daki kaplıcada Lazöy'ün küçük bir "kapik basma fabrikası" kurduğunu yayıyorlardı. Sayın Bayan ise, Havuzton kentinde ne kadar mağaza, ne kadar shopping center varsa, birinden çıkıp ötekine giriyordu. K \j&j/ m\ ~&* wc2 ı azöy'e görkemli bir karşılama töreni yapıldı. Ada'ya geri dönen Lazöy iskelede, "Bu parmağın gücü üç kat artmıştır" diyordu. Birden "Yap.. yap!" sesleri yükseldi. Lazöy, "Sizi kırar mıyımhiç" dedi. Birden sağ elini yere bastı, yükseldi ve... Sağ işaretparmağıyla amuda kalktı. Herkesin boynunda bir dürbün vardı. Hiç kimse konuşmuyordu. Ürpertici bir ses, karanhkta yükseldi: "Dürbünler gözlere!" Dürbünleri gözlerimize götürdük. Aynı sesten ikinci bir komut geldi: 'Dürbünler Havuzton Adasına yöneleee!" Dürbünleri Havuzton yönüne çevirdik. Birden, "bir şey" oldu, Havuzton'dan büyük beyaz bir perde aydınlanarak yükseldi. Perdenin arkasında yüzlerce gaz lambası yanıyordu. Karanlıkta beyaz perde ışıl ışıl parhyordu. Sonra birden başka "bir şey" oldu. Bir parmağın büyük gölgesi beyaz perdeye düştü, gaz iambalarının ışığında sanki canlıymış, hemen önümüzdeymiş gibi dürbünlere yansıdı. Bir işaretparmağının hayaliydi bu. Hafif hafif kıpırdanan bir parmaktı beyaz perdeye vuran. Lazöy'ün parmağı ne yaptığını biliyordu. Öne doğru kıvnldı parmak, sonra dik durdu, bir süre sonra iki yana sallandı. Karanlığı yırtan ses, "Vnr ha vur vur davulcu, başyönetici havası" dedi, "zurnalar. zartlaymcaya dek çalsın." Davul ve zurna sesleri birbirine kanşıp ortalığı velveleye verdiği sırada, karanlıktaki ses yine yankılandı: "Bu parmak, Sayın Gut Lazöy'ün işaretparmağıdır!" "Artık sağlıkJı, sağlam bir parmağı var sevgili Lazöyümüzün" diye ekledi. Kalabalık, "Hurraa!" diye bağırdı, şapkalar havaya atıldı, L Ve gösteri Videoda Lazö>, "Bu parmağın gücü üç kat artmıştır" diyordu. Sayın Bayana parmağıyla şöyle bir dokundu, eşinin ağır gövdesi sallandı. "İşte kanıtı" dedi. "Hiç Sayın Bayanın sallandığını gördünüz mü?" Karşılayıcılar, "Hayırr!" diye bağırdılar. Birden, "Yap, >ap!" sesleri du>aıldu. Lazöy gülümsedi. "Sizi kırar mıyım hiç" dedi. Birden sağ elini yere bastı, yükseldi ve... Sağ işaretparmağıyla amuda kalktı. Karşılayıcılar, "Vayyy!" diye bağırdı. Sayın Bayan, "Ayyy!" diye telaşlandı. Lazöy, her zaman otuz saniye dururdu parmağı üzerinde. bu kez altmış saniye baş aşağı dikili kaldı. Bu eşsiz gösteriyi izleyenlerden çıt çıkmıyordu. Bir eşekarısı vızladı, bir sinek sesi duyuldu, bir tavşan gülüşü sessizliği bozdu. Lazöy amuttan dikey duruma geçti, ceketini düzeltti. Belki de bana öyİe gelmiştir, bizim eve doğru parmağını salladı: "İt ürur, kervan yüriir' dedi. Gösieri bitmişti. Tahtırevana kuruldular, ağır aksak. taşlı tozlı yollara serilmiş hasır halılardan evlerine yol İandılar. Bayan düzeltti. "Ada" "Kan" diyordu Lazöy, Sayın Bayan gerçek anlamıyla sözcüğü yineliyordu: "An!" Lazöy artık açıkyordu, "Amma ne an, eşşşşekarısı!" diyordu. Uzmanlar da kendilerine gelmeye başlamışlardı. Bıçağı tutan, Lazöy'e yaklaştı. "Uzmanlar, başlarına bu kadar güçlü tokmak vuran bir insandan tek kapik almazlar" dedi. Sayın Bayan, eteğindeki büyük cepten, altın bir kum saati, ipekli bir hah, Ada'yı simgeleyen yine altın bir heykelcik çıkardı, uzmana uzattı: "Bunbır bahşişiniz efendim" dedi büyük bir incelikle. Açlık grevinde olan bir hükümlü, mektubunda özetle şöyle diyor: "Sevgili Ekmekçi. Adımın köşenize konuk olduğu eski zamanlardan bugüne, size pek çok defa yazmayı istedim. Mümkün olmadı. Şimdi, böyle bir kağıda, böyle bir kalemle ve bir açlık grevinin altıncı gününün dayattığı eksikliklerle yazıyorum. Şu an bizımle birlikte kaç cezaevinde, kaç mahkum açlık grevinde bilmiyorum ama, bu birbirinden kopuk, fakat eşanlamlı patlayan tepkiler, bir ortak sebebe, ortak yoksunluklara ve sorunlara işaret ediyorlar. Tek tek ele alındıklarında daima gazetelerin yerel haberler bölümünde ancak ilgi gören açlık grevlerini, toptan ve temel nedenler bakımından değehendirmek gerekiyor. Bizim için önemli ve geçerii olan bu. Biz, hiçbir güvencesi olmayan geçici ve keyfe bağlı düzeltmeler peşinde koşuşturmaktan doğrusu usandık. Savcılann, müdürterin hatta gardiyanlann insaf ve anlayışına bağlı olarak düzelip, bozulan cezaevlerinde yaşamın ne demek olduğunu anlatmak zor. Sevgili Ekmekçi, cezaevlerinde on altıncı yılım dolduruyorum. Her yılım, doğru dürüst kitap okuyabilmek, yazdıklarımı koruyabilmek için didişmekle dolu geçti. Yemeği, yatağı, suyu, havayı, eğer okuyor ve yazıyorsam dert edinmedim. Her zaman aynı keyfilik; bir müdür aydındır, ya da kitabm siyasi mahkum için yerini az çok anlamıştır, esneklik gösterir; dışandan kitap getirilir, posta koli yolu açılır. Adam değişir, fayini çıkar vs. Veni gelenin gözü ilkin kitaba takılır; eldekiler toplanır, yazılar imha edilir, cezaevinin resmi ve dini yayınlardan başka bir şey buhjndurmayan yüz kitaplık 'kütüphanesine' mahkum oluruz Didişme, boğuşma, yazışma derken, ucundan ucundan kitap alınmaya başlar. Sonra gene aynı şeyler. Yemek konusu böyledir, ziyaret böyledir, mektup böyledir. Ve kesinlikle bütün bu tutarsızlıklann, düzensizliklerin kaynağı tüzüktür. Tüzüğü uygulayan idare, mahkuma nefes aldırmaz! Çünkü tüzük, özellikle bu cezaevinde (ki, tüzükteki adı Toplu iyileştirme ve eğitim uygulanan özel tip cezaevVdir) kendisine ideal olarak Mamak gibi cezaevlerini almıştır. Ancak, sürekli terörle uygulanabilecek maddeleri içenr ve gerçekte maddelehn gereğinin yerine getirilmesinin bu tek amacı. tüzüğün amacıdır. Özetle, biz açlık grevinin hedefi olarak, tüzüğün değiştirilmesini görüyoruz. Bir, iki 'iyileştirme' ile ve hele bu 'iyileştirmeler' güvencesiz, yazısızbelgesiz oidukça. yetinemeyiz. Fakat, tüzük değişikliğinin baştan sona uzun bir işlemler dizisi olduğunu da bilivoruz. Dileğimız o ki, hiç olmazsa bu açlık grevi boyunca tüzük kamuoyunda sergilensin. Herkes, hapishanelerdekıne neierin, neden dolayı ve neye dayanarak yapıldığını anlasın. Bunun sonucunda biz bir değişikliği gerçekleştirecek yolu açamasak bite, hiç olmazsa değişmesi gerektiği hakkında bir izlenim bırakmış olalım. Sizden dileğim Sevgili Ekmekçi, konuya ilgiyi çekerek bir şeyler yapmanızdır. Tüzük ve yönetmelikler, İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi ile öbür uluslararası anlaşmalaha kıyaslansın, ortaya 'demokrasimizın' çok ilginç bir portresi çıkacaktır. Hapishaneler için 'toplumun aynasıdır' derler, doğrudur. Ama, bu ayna toplumdaki her şeyi büyüterek, kırarak ve en acı yanları öne çıkararak gösterir. Bir bakıvermek iyi olmaz mı? Size, sağlık ve esenlikler dilerim..." Cezaevlerinde sürüp giden açlık grevleri, yetkilileri düşündürmeli. artık sorunlara çare aramaya götürmelidir jnsanları içeriye doldurarak, asarak, şorunlann hiçbirinin çözülemeyeceğini burada kaç kez vurguladım. İçeride açlık grevleri sürerken, onlara "aferin, açlık grevini sürdürün!" demek, onlann açlık grevlerinden çıkarlar ummak yanlıştır. Açlık grevini desteklediğini söyleyen, bunu İafla yapmaz, oturur, kendisi de açlık grevi yapar. fiçiık grevleri olayını yazarken, Tevfik Fikret'ın "Hânı yağma"sı, Türkçesiyle 'Yağma sofrası" geliverdi usuma Tevfik Fikret'in ölümünün 62. yılıydı dün. TV'de, Tevfik Fikret'le ilgili bir izlenceyi boşuna bekledim. Tutucular, bu yılı "Akif Yıh" yaptılar ya, Tevfik Fikret e yer verırler mi hiç? Araştırmacı Mehmet Bayrak, Atatürk'ün devrimleri yaparken. Tevfik Fikret'i örnek aldığını, "Tevfik Fikret ve Devrim" adlı yapıtında belirtir Tevfik Fikret. Ceyhun Atrf Kansu'rıun deyişiyle, "Karabaskı yönetimınin özgür çocuğudur". Mehmet Bayrak, kitabını verirken, "Fikret'i doğru değerlendiren dost ve ağabey Ekmekçi'ye saygıyla diye yazmış. Fikret'in bu ölüm yıldönümünde, bu hafta "fankı" dergisi ona, üç sayfa yer ayırmış. hoşuma gitti. Mehmet Bayrak. yapıtında şöyle der. bir yerde: "Fikret'in ölümü üzerinden üç ytl geçmiştir. Anafartalar'ın muzaffer kumandanı Mustafa Kemal, Âşiyan'ın dik yokuşunu tırmanmakta, yanında da Harbiyeden Manej Hocası Emin Bey bulunmaktadır. Koluna girdiği hocasına yüreğinin derinliklerinden gelen bir sesle Fıkret'e olan sevgısini şöyle anlatır: Ben inkilap ruhunu ondan aldım. Ziyaret edeceğim yerlehn başında elbette ki Âşiyan gelir. Mustafa Kemal, hocasına bu yokuşta bir sır tevdi eder: Yakında Anadolu'ya gidiyorum, ne diyorsun? Hocası cevap verir: Ne duruyorsun?.. Âşiyan'a çıkılır, Fikret'in temiz ruhu önünde saygı duruşunda bulunulur. Bu tarihsel ziyaret, Âşiyan'ın anı deftehne şu cümle ile ölümsüzleştirilir: Tavafı tahatturunda bulunmakla mübahi Pereştişkâranı Fikret' (19 Ağustos 1918, Pazartesi) Mustafa Kemal, Süleyman Nazif. FaikAli. . Bu ifade ve yazı Süleyman Nazif'indir. Fakat Mustafa Kemaı, bu yazının altına imzasını atmakla Fikret'in pereştişkân (taparcasına severi) olduğunu tarihe karşı ilan etmiştir..." (Mehmet Bayrak. "Tevfik Fikret ve Devrim", Yorum Yayınları, sayfa 89) Fikret'in "Yağma Sofrası" nasıl da güncel, siir, Ceyhun Atıf Kansu : nun Türkçesiyle şöyle: "Bu sofracık, efendiler, ki bekler yutulmayı/Önünüzde titriyorşu ulusun hayatıdır./Ulusun ki şu acılı, ulusun ki eşiğinde ölümün!/Ama sakın çekinmeyin. yiyin, yutun hapır hapır. Yiyin, efendiler yiyin: bu doyumsuz sofra sizin;/Doyunca, tıksınnca, çatlayınçaya kadar yiyin! Yiyin, yemezsenız bugün. yann kalır mı kim bilir?/Efendiler pek açsınız. besbeliı yüzünüzden;/Şu doyumcul sofra, bakın gelişinizle övünçlül/Hakkıdır kutsal savaşınızın. o hak da elde bir! Yiyin efendiler. yiyin: bu içşenliği sofra sizınJDoyunca, tıksınnca. patlayıncaya kadar yiyin! Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta sayJSoy, sop, şeret, gösteriş, oyun. düğün. konak. saray./Türn sizindir efendiler, konak, saray. gelin alay:/Tüm sizindir, tüm sizindir. hazır hazır, kolay kolay... Yiyin efendiler yiyin: bu doyumsuz sofra sizin:/Doyunca. tıksınnca. çatlayınçaya kadar yiyin! Büyüklüğün sindirimi bıraz ağır o/sa da yok zarar./Görkemli yüceliği, öc aiıcı sevinci varJBu sofra gönül almanızdan böyle ısınır ve ışıldar./Sizin şu baş, beyın, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar. Yiyin efendiler yiyin; bu can dirilten sofra sizinJDoyunca, tıksınnca, patlayıncaya kadar yiyin! Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını/Varlığını, hayatını, umudunu. hayalini./Tüm olanca rahatını, olanca gönül balını/Hemen yutun. düşünmeyın harâmını. helalini.. Yiyin efendiler yiyin: bu doyumsuz sofra sizin/Doyunca, tıksınnca, çatlayınçaya kadar yiyin! Bu harmanın gelir sonu, kapıştınn giderayak!/Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocakf/Bugün kı mideler sağlam. bugün kı çorbalar sıcak./Atıştırm, tıkıştırın kapış kapış, çanak çanak.. Yiyin, efendiler yiyin; bu cümbüşlü sofra sizin./Doyunca, tıksınnca, patlayıncaya kadar yiyin!" kurnaziık Tahtırevanda Sayın Bayan, "Ayy>. Gulçuğum yüreğimi hoplattın, yaralı parmakla hiç bu gösteri yapılır mıydı?" diye söylendi. Lazöy, eşinin sırtını okşadı, gülümsedi, "Korkacük bir şey yoktu" dedi. "Daha ne olsun. beş santimlik yara daha kapanmadı ki, ya kanarsa? Lazöv bilgiçce başını salladı: "Gerekli önlemi kerpetenli uzmanla almıştık Havuzton'da" dedi. Önlem şuydu: Ceketinin içine uzun bir çelik sopa yerleştirilmişti. Koluna iyice bağlanan çelik uzun sopa, opcrasyon geçiren parmağından daha uzundu. Lazöy parmağına değil, Merika işi çelik sopaya dayanarak amuda kalkmıştı. Sayın Bayan, "Sen cin gibi akıllısın Gutçuğum" dedi. Zevkıcıı dört köşe olmuştu. Lazöy: "Hiç dert etme kendine. ama hiçbir şeyi" dedi. "Bi/. çelik sopa benzeri yutturmacalarla bu Ada'yt daha yıllarca idare ederiz." Sayın Bayanın işlek zekâsı birden parlayan yeni bir bııluşla aydmlandı. "Gulvuğum" dedi, "Yulturınalar i>e >aramadığı gün jönetimden çekilince, ne şapalım biliyor musun?" diye sordu. Lazöy'ün sustueunu görünce, ekledi: "İnsanlan Enayi Verine koymanın Usulleri adlı bir kilap >azalım." l.a/öy kahkahalaıla guldü. Karşılayıcılar Lazöy'ün kahkahalarını ışitincedahu nıutlu oldular. F.navi verinc koııulduklaıını neredcn bilsinlerdi! AC1KAYBIMIZ Sevgili hocamız, arkadaşımız, canımız, Doç. Dr. Modern tırnak Lazöy, bu sabahtan itibaren günde tam on beş dakika oynatarak parmağının işlerlik kazanmasına çalışıyordu. Sayın Bayan ise, Havuzton kentinde ne kadar mağaza, ne kadar shopping center varsa birinden çıkıp, ötekine giriyordu. Uzmanlann açıkladığına göre, Lazöy işaret parmağı üzerinde amuda kalkabileceği güne değin Havuzton'da kalacaktı. Kötü niyetli kişiler Havuzton'daki kaplıcada Lazöy'ün küçük bir "kapik basma fabrikası" kurduğunu yayıyorlardı. Lazöy, orada kapik basma fabrikasına neden gereksindi?.. Anladık, reklam çetesi, üstün çabayla, giderek güçten düşen Ada'nın müthiş atılımlarla neredeyse uzaya gidebileceğine belirli çevreleri inandırmıştı, ama koskoca Ada'nın Lazöy'ün gereksinimlerini karşılayamayacak durumda olduğunu söylemek, doğrusu çok yavan bir propagandaydı. OLCAY BİRGÜL'ü yitirdik. Acımız sonsuzdur. Doğal anestezi Elinde kerpeten olan uzman, duvara bir yumruk vurdu. Kısa bir bekleyişten sonra kapı açıldı, kış geceleri kadar karanlık yüzlü bir kadın, elleri arkasında içeri girdi. İki uzman, Lazöy'e gözlerini kapamasını söylediler. Lazöy, buyruğa uydu. Arıık, Olimpus Dağındaki Tanrıların merhametine sığınmıştı. Bıçaklı uzman, kış geceleri kadar karanlık yüzlü kadına eliyle, "Haydi" dedi. Kadın, arkasına gizlediği, Lazöy'ün görmediği büyük bir tokmağı yukarı kaldırdı. Güm diye Lazöy'ün kocaman başına vurdu. Lazöy'ün gözünde yıldızlar uçuştu, beyninde havaifişeklerpatladı. Yediği tokmak darbesinden sonra Lazöy, doğal anesteziyle kendinden geçti. Saat, 00.57 idi. Sayın Bayan, Lazöy'e lokmanruhunu koklattı. Lazöy, başını iki yana salladı, gözlerini açtı, "Arama da tokmakmış ha!" dedi Sayın Bayanın yüzü güldü, Lazöy'ün sık siyah saeiarını okşadı, "Seni sevmek ya da sevmemek, işte mesele bu" diye duygulannı açıkladı. ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ KİMYA BÖLÜMÜ VEFAT VE BAŞSAĞLIGI Üyemiz, değerli insan Maden Mühendisi 15.8.1987 günü yitirdik. Ailesine, yakınlarına ve maden mühendisleri topluluğuna bajsağlığı dileriz. Dtiş ve gerçek Hoparlörlerden Lazöy'ün sesini duyunca şaşırdık. "Benim sevgili Adalüanm, işaretparmağım eskisinden daha güçlü, daha sağlam. Kafanızı, midenizi, cebinizi üç misii daha fazla kanştıracağım artık. Dönüşümü bekleyin benim sevgili Adalılann." Lazöy'ün sesi kesildi. Havuzton'dan yükselen beyaz perdede işaretparmağı bir süre daha göründü. Sonra, birden perde karardı, gaz lambaları söndürülmüştü. Parmağın gerçekten sağlam olduğunu gözleriyle ENDER GÜVENÇ'i Havuzton'daki beyaz perde gösterisi Havuzton'dan gelen haberler, Lazöy'ün giderek iyileştiğini, hatta günaşırı sağ işaretparmağıyla amuda kalktığını bildiriyordu. Fakat gazeteci esnafının, çoğu zaman yalan yanlış haberler verdiği yargısı Adalılara egenıendi. Sağ parmak operasyonunun sonuçlarını gözleriyle görmedikçe inanmayacaklardı. Ada halkı ara.sında bu eğilimin gıiçlendiğini gören yönetici kadro, Havuzton'la yaptığı telefon gö TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI Bavialar çocuk ı'akarak İngilizcc öğrenmeyı, ancak AuPairlıi vaparak 158 53 42 SCRECEK 1727 yaşlannda bayanlar lngiltere'de çocuğa bak. karşılığında İngilizce öğren 158 53 42
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle