19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 HABERLER 4 TEMMUZ 1987 Islaıııi hayat tarzı amaçlanıyor ŞAHİN ALPAY Türkiye'nin önde gelen sosyal bilimcilerinden Prof. Dr. Şerif Mardin, Türk Siyasi İlimler Derneği'nin 1819 haziran tarihterinde yapılan "2000 Yılında Türkiye" konulu seminerine, "2000 Yılına Doğnı Külıur ve Din" başlıklı bir bildiri sundu. Türkiye'deki tslami canlaruşın ve olası sonuçlarının ele alındığı bu inceleme iizerine Prof. Mardin'le konuştuk. "Sayın Mardin, son yillarda gözlenen tslami canlanışı, politikacılar tarafından tezgâhlanan, 'yapa>' bir gelişme olarak degeriendiren yorumları eleşliriyorsunuz. Koklerin daha derinlere gittiğini, bu canlanışı biz' zat modernleşmenin. eğitimin yaygınlaşmasımn, ekonomik gelişmenin ko' laylaştırdığını söylüyorsunuz. Ne• den?" .. Eğitimin yaygınlaştırılması, Türkiye'rün kırsal kesimlerindeki, es. kiden okula gitme olanağını bulamayan insanları toplumda daha etkin hale getirdi. Cumhuriyeıin eskiden . dolduramadığı ya da oldukça yıiksek okumuşluk duzeyinde kişilerin doldurduğu yerler, bambaşka insanlar tarafından doldurulmaya başlandı. . Kırsal kesimden gelen bu insanlar, beraberlerinde içinde büyüdükleri r muhitin değerlerini de geürdiler. Kendilerine açılan yeni yerlerde uyum sorunlarıyla karşılaştılar. Bu uyum guç , olduğu oranda onlar gelenekset değerlerine daha sıkıca sanldılar. Beraberlerinde yalnız bazı normatif değerleri değil, dostahbapakraba • örüntülerini de getirdüer. Türkiye 1 de kırsal kesimlere diploma alma olanağının açılmasının bir sonucu da bu yöresel bağlann butun Türkiye'de etkıh olmaya başlamasıdır. Prof. ŞerifMardin'e göre tslami canlanış, modernleşmenin sonucu POUTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL İşkenceler Bitmedi ki!.. İşkenceler kapandıkça açılan bir yara gibidir. Üstü örtüldükten sonra azıcık kazıdınız mı yeniden açılır. iş ki kökü iyice kurutulsun. Sadece bizde değil, dünyanın işkence gören bütün ülkelerinde böyle. İşkenceciler cezalandırılıyor, ama kökleri kazınmıyor Var, yok tartışması ile savsaklıyorlar. İşkenceciler sırtlarını çok güçlü çevrelere dayadıkları için üstlerine vanldığır da hemen güçlü çevrelere sığınıyorlar. Bu kez işkence konusunu, bir süre önce, Emniyet Genel Müdürü Bedük açtı. İşkence yok demek elbette büyük bir talihsizliktir. Genel müdür ışkenceyi insanlık dışı sayıyor. Bunu sayın genel müdür ağzından duymak çok iyi, çok güzel de ardından şöyle demesi ne oluyor? "Sorgularda işkence olduğu iddiası var. Kesinlikle reddediyoruz Ama ufak tefek hadiseler olmuştur." İşte bu ufak tefek hadiseler var ya her türtü işkence ve zulüm bu 'ufak tefek hadiseler1 ardında gizlidir. 'Ufak tefe/f hadiseter" durmadan, kökü kazınmadan işkencenin de kökü kazınmaz. Ben sayın genel müdüre iki kitap adı verecegim. Bunlar yeni çıktı. Daha birçok kitap var bu konuda. Lütfen bu kitaplara biraz göz gezdirsin. Biri Aydınlatılmamış cinaystler, öteki Uluslararası Af Örgütü'nün 'Türkiye İşkence Raporu 1985...' 1982 yılında bir süre Selimiye'de kaldım. Koğuşlar mezbahaya dönmüştü. İnsanların dört bir yanını kırıp sardıktan sonra kör topal Selimiye'ye gönderiyorlardı: Bir de her akşam yoklamasında 'işkence gören, bir şik&yeti olan var mı?' diye soruyorlardı. Böyle akşam sayımlarının birinde, işkence gören arkadaşa, 'Benim şikâyetim var, işkence gördüm' de bakalım dedim. Dinlediler, hiç oralı bile olmadılar. Gözaltı gözetim süresinin doksan güne çıkarılmasının anlamını sayın genel müdür d3 bilir sanırım. Aramasız; sormasız her türlü işkenceyi bu doksan gün içinde tamamlayacak, ordan tutukevine gönderoceksin. Paşalar, beyler de o günlerde "Ne o/ur azıcık tartaklamışlarsa, azıcık dcvmüşlersBr buyurmamışlar mıydı? Bir gün Gayrettepe'de elektrikler söndüğünden sular kesildi. Elimi, yüzümü yıkamak için alt kata indirdiler. İşkenceden yıkılmış insanları beton üstünde yatarken gördüm. Sadece ben değil, sulann kesikliğinden ötürü alt kata inen her tutuklu gördü. Yazmadan usandım, ne çare işkence inkannı duydukça bir türlü yardım da edemiyorum. İşte raporun girişinden birörnek: "Göz bağımı gevşeterek çevreme baktım. Görüntü korkunçtu. İnsanlar kohdora yığılmış, işkence sırasını bekiiyordu. On kişi gözleri bağlı ve çıplak, koridor boyunca dövülerek, marş söylemeye zorlanıyordu. Ayakta duramayan diğerleri ise sıcak kalorifer borularına bağlanmışlardı. Elli yaşında bir adam çmlçıplak soyularak ekmek istihkakını dağıtmaya zorlanıyordu. Aynı adam çocuklarına işkence yapılırken izlemeye, kendisine işkence yapılırken de çocukları izlemeye zorlanıyordu. Vbrde yatan/arsa, geçen işkenceciler tarafından tekmeleniyor, çiğneniyordu." Raporda, "Türkiye'de ışfcence yaygm ve sistematik bir haldedir" deniyor . Önce işkenceyi kabul edeceksiniz ki sonra önlemeyi başarabilesiniz! unce yok diyip, sonra 'ufak tefek hadiseler' demek hiçbir işe yaramaz; işkence yapanların cüretini arttırır. Nitekim hâlâ birçok yerlerde işkence yapılıyor. Sorguya çekilen her insanın işkence göreceğim korkusu vardır. Zaten işkenceciler de bunu istemiyorlar mı? İşkence korkusu da bir işkence değil mi? Emniyet genel müdürünün sözlerini yanıtlayan İnsan Hakları Derneği Başkanı Nevzat Helvacı şöyle diyor: "FblisJerin yüzde ITsinin işkence eylemlerine kanştığı en yetkili makamlarca açıklanmıştır. 72 Eylül sonrası gözetim altına alınan yaklaşık 240 bin kişinin büyük bir bölümünün işkence gördüğu, mahkeme tutanaklanna geçmiştir. Eğer işkence yoksa 170 civarındaki kişinin ölüm nedeni nedir?" Var mı yok mu tartışmasından öte, bağımsız bir kurulca işkenceler üstüne bir araştırma yapılır, gerçek durum saptanır, açıklığa kavuşturulur. Sonra işkencenin kökü kazmsın diye her türlü önlem alınır. Bir daha kimse cüretedemeyeceğinianlar. Kısası budur. Prof. Dr. Şerif Mardin, "Bugün artık cumhuriyet ideolojisinin karşısında bir şeriat ideölojisi yok. 19. yüzyılda şeriatı savunduğunu gordüğümüz kimseler bugün tslam kültürünü savunuyorlar" dedi. lS40'lardan itibaren okumuş din adamı yetiştirme meselesi vardı. Ama taşradan gelen baskılarla da daha çok imam hatip okulu kurulması söz konusu oldu. Artık şeriatın katı kurailarından çok, bir tarz tslami yaşama şekli isteniyor. Türkiye'de şeriat işteriz, diyen insanlann sayısı az. İslamlaşma kültür duzeyinde olan bir şey. Kurumlarm îslamlaştığını daha görmüyoruz. Türkiye'de geniş bir kurumlar silsilesi cumhuriyetin damgasım taşıyarak yaşamaya devam ediyor. kiden çok sivri bir piramit iken, giderek daha yayvan bir hal alıyor. O orta yerleri işgal eden insanlann topluma etkisi de giderek guçleniyor. "Konıışmanızda köyden kente göçün İslami canlanısa etkisine, İslamın gecekonduda yeni islevler kazandığına değindiniz. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?" İnsanlann iktisadi âleminin genişlemesi, şehre yerleşmesi, eskiye göre daha çok iş imkânları bulması. daha az aç kalması, bana öyle geliyor ki, beraberinde bir manevi genişleme ihtiyacmı da getiriyor. Karnı doyan insanlann dünyayı merak etme imkânlan arttığı gibi, daha uyumlu, daha az çaıışmalı, daha iyi bir hayat nasıl yaşanabilir diye bir soru da sormaya başhyorlar. İnsanlann kendileri için daha az çatışmalı bir ortam aramaya baslamalarımn gerçek bir sosyolojik güç olduğuna inanıyorurn. "İmam hatip okullan konusunda, taşranın insanlannın bu okullarda çocuklannı hem iiniversile sınavına hazırlayacak, hem de İslami bilgi ve terbiyeyle eğilecek bir çozum bulduklannı so>lü\orsunuz. Acaba merke/. taşraya bu olanagı hangi saiklerle hazırladı?" Ampirik olarak araştırılması lazım... Her iki taraftan gelen itmeler var. 1940'lardan itibaren okumuş din adamı yetiştirme meselesi vardı. Ama taşradan gelen baskılarla da daha çok imam hatip okulu kurulma>ı soz konusu oldu. Üçuneu bir etken olarak, bazı devlct adamlarının T'.ırkıye'yi bu şekildedaha çok Muslümanİaştırdıklannı düşünmuş olmatarı muhtemeldir. Fakat bu üç faktörden hangisinin tayin edici olduğunu açıklayabilecek incelemeler >ok elimizde. "Türkije'de esas olarak biri laik. diğeri tslamcı iki kültüıün \arlıgından söz ediyorsunuz. Bir de İslami tükelim ahlakına uymayan, lalil yapan, denize giren hedonizme (hayalın "tatlı" yönlerini değerlendirme>el eğilimli. çok parlili siyasi düzeni benimsemiş insanlardan. Bu uçuncu kültür, hayli geniş ve tayin edici önemde bir kesim değil mi?" E\et, bu uçuncu ku'.turıin kendi başına bir nüve oluşturmaya ba>ladığım goruyoruz. Bana öyle geliyov ki, spor da bu nüvenin en önemli araçları içine giriyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin insanları spora özendirmiş oluşu, sporu gunlük hayatımızın aynlmaz bir parçası haline getirdi. Sporun yanında, öncelik sırasında daha başka sayılması gereken, 19. yuz>ılda yaratılmaya çalışılmış olan bir milli edebiyat ^ar: Herkesin ze\kle okuduğu kiıaplar. romanlar, oykuler, şiirler... Bunlar <^jzünü ettiğiniz üçüncü kültürun belki spordan da önemli bir ikinci odak noktası. Hedonizme gelince... İfade tarzı olarak belki biraz gayri ciddi, ama sosyolojik sonuçları itibanyla fe\ kalade ciddi bir şey olduğuna inanıyorum. Çunku İslami külıürün ozelliklerinden biri, tatlı bir hayat yaşama amacını insanın önüne koymaması. Orta karar refahı yaşama isıeği. bu uçuncu ve birleştirici kultürün mullaka önemli bir yönü. Bunun kolay kolay ortadan kaldınlabilecegini sanmıyorum. İslami yayınlarda ısrarla "ideal toplum"un "nefsinden feragat etme"yi gerektiren bir toplum olduğu söyleniyor. Bu kadar sert uyarılarda bulunulması ise en masum şekliyle bir tatlı hayaı ideolojisinin toplumumuza hayli nufuz ettiğini düşündürüyor. Devletin özelliği değiştirilmez "Türkiye'de tslamcı akımın genHde şeriat düzenini değil, tslami bir hayat tarzını, tslam kültürunu savunduğunu sovlu;,orsunu2. Bu görüşunıizü biraz açıklar mısınız?" Bugun artık cumhuriyet ideolojisinin karşısında bir şeriat ideölojisi yok. 19. yüzyılda jeriaıı savunduğunu gordüğumuz kimseler, bugün İslam kültürünü savunuyorlar. O çok başka bir şey. Artık şeri atın katı kurailarından çok, bir tarz İslami yaşama şekli isteniyor. Türkiye'de şeriat isteriz diyen insanlann sayısırun az olduğunun gerçek bir veri kabul edilmesi gerektiğine inanıyorum. "İncelemenizin bir yerinde bir kısım İslamcılann önce İslam külliiriiniin egemen olmasını, İslami bir devletin ancak bundan sonra kurulabileceğini savunduklanm söylüyorsunuz. Acaba ANAP, bu anlayışı temsil eden bir parti midir?" Bunun cevabını ben de bilmek isterdim. Ancak ipuçlarını toplamak suretiyle belki bir cevap verebilirim. Bir defa, T.C'nin yerleşmiş bir çerçevesi var. Turkiye"de kim olursa olsun, bu çerçeve içinde iş gormek zorundadır. tkinci olarak, bu çerçevenin içinde oturanlann İslami bir devlet kurmak istediklerini sanmıyorum, ama tslami bir hayat sürdürulmesini kolaylaştırmak istediklerine inanıyorum. Fakat hukumetin yan yörelerine yerleşmiş, dışandan etkili olan birtakım kişilerin bunu aşan amaçları olduğu açık. İdeatlerini ne dereceye kadar gerçekleştirirler bilemiyorum. "Daha somul olarak, ANAP'ın vakıfUn, fonlan, bankalan, vb.'den İslami topluma uygun duşen iktisadi çözümler olarak soz ediyorsunuz..." Evet, Muslümanlar için İslami hayat tarzını kolaylaştıracak olan birçok işe devlet, hükümet tarafından girişilmiş olduğuna hiçbir şuphem yok. Ama devletin özelliğinin değiştirilmek istendiğini sanmıyorum. Araştırmaya ihtiyaç var "Türkiye'nin biri laik, diğeri İslamcı iki millele aynlması olasılığından, iki kültür arasındaki mesafenin son yıllarda arttığındafi soz ediyorsunuz. Ikisi arasında şiddel kullammına %aran bir çatışma olasılığının zayıf, ama ihtimal dışı oimadığını söylüyorsunuz. Verdiğiniz tek teselli, bu mücadeleden Islamcılann galip çıkamayacagı. Neden?" Şimdi Istanbul'da bir Fatih var ve Şişli var... Son zamanlarda Fatih daha çok Fatihleşti, Şişli bir dereceye kadar Fatihleşmeye başladı. Eski Şişli'nin tamamen kültür âşıklarından oluşmadığım bildiğimiz halde Şişli'yi "Batı kültürünü severek izleyenler" için bir simge olarak kullanırsak, Şişli külturünun muhasara altında olduğunu ve giderek savunulması gereken bir alan olduğunu söyleyebiliriz. Bu ne zamana kadar devam edecek, Şişli bir direnis gösterecek mi, göstermeyecek mi? Onu bilemiyoruz. Ama bir yanda büyuk şehirler, öte yanda taşrada aynı şeyin çok daha sert bir şekilde yaşandığı gözleniyor. Taşra devamlı Fatihleşiyor, kültür bakımından İslami öğelerin karşısma geçilmez bir şekil aldı|ı kumeler haline geliyor. Genellikle bu gibi şekillenmelerin çok büyük bir tehlike arzetmediği söyleniyor. Ama Türkiye'nin bütün taşra şehirlerinde bu oluyorsa, beraberinde ne gibi zorlamalar getirdiği, anlaşılması gereken bir meseledir. Nesnel, sosyolojik ve kapsamlı bir araştırmaya ihtiyaç var. Bu araştırmalar yapümadan her iki taraftn öcüleri ortaya çıkabiliyor. Ben buna çok karşıyım. "İslami kültür neden kazanamaz diye sormuştum..." tslamlaşma kültür düzeyinde olan bir şey. Kurumlarm İslamlaşıığını daha görmüyoruz. Türkiye'de geniş bir kurumlar silsilesi cumhuriyetin damgasım taşıyarak yaşamaya devam ediyor. Bu kurumlan değiştirebilmek için bunların "orijinallerinin" diyeceğim temelinde yatan felsefe kadar güçlü bir siyasi felsefeyi ortaya çıkarabilmek gerekir. Ben cumhuriyetin temel siyasi ve sosyal kurumlaşmasımn kapsamında ve kuvvetinde bir rakip göremiyorum. İslam kultürlu ülkelerde yeni olarak tanımlanabilecek hiçbir siyasisosyal kurum orta>a çıkmamıştır. tran'daki "fakirlerin \elayeti" fikrinin bile ya\aş yavaş Batı kurumlarına benzeyen bir düzene dönuşeceğini gösteren işaretler var. "Merak edilen bir konu da dinsel canlanışın 1980'lerde yalnız İslam ülkelerinde değil, kalolik Lalin Amerika ve Polonya'da, Prolestan ABDde, Ortodoks Sovyetler Biriiği'nde, Hindu Hindislan'da, vs.'de gorülmesi. Sizce İslami canlanış ıte bu genel eğilim arasında bir bağ yok mu?" Bence bunlar bağımsız olaylar değil. Dunya çapında bir olay olarak görmek lazım. Müesseselerin büyümesiyle kişilere verilen yerin gittikçe küçülmesi, kişilerin kendileri için bir "ilticagâh" aramalarıyla sonuçlanıyor. Kendilerine bir ilticagâh ararken, aynı zamanda daha uyumlu bir topluluk içinde yaşama amacını güttükleri için, din buna çok elverişli bir ortam temin ediyor. Bu, bana dinlere enerji veren bir durum gibi geliyor. 19. yüzyılda toplumlann homojenleşeceği, küçük kültürel kümelerin ortadan kalkacağı sanılıyordu. Oysa bütün dünyada görülüyor ki, küçuk kültürel kumeler guç kaybedeceğine, kuvvet kazanıyorlar. Saydığınız butün külturler birbirlerinden farklı olmakla birlikte, hepsinde insanlar, işlerin artık kendi kontrollerinin dışına çıktığına kanaat getirmeye başladılar. Ya müesseselerin çok büyük olması, ya makineleşme ya da geleneksel aile bağlarının ortadan kalkmış olmas; nedeniyle yaşanan bir panik var. Bana oyle geli;,or ki, dünyadaki tum bu gelişmeleri birbirine bağlayan mesele, o paniktir. Yani o güvensizliği kaldıracak bir inanç sisteminin aranmasıdır. Turkiye gibi genelde ve her yörede ve akımda otoriter değerlerin egemcn olduğu bir toplulukta. daha bu rahatsızlığın ilk belirtilerinin ortaya çıktığı andan iıibaren hatırı sayılır bir karşıgüç, toplumda etkin olmaya başlamıştır. Taşrada ortaya çıktığını anlattığım, cumhuriyetin sağladığı eğitim imkânlarından ve iktisadi gelişmeden faydalanarak beliren İslami akım, çok derinde yatan bu etkenle şekıllenmiştir. Fakaı sanımn ki, uzun \adede, toplum bilimcilerimiy, Türkiye'de solun bir kesiminde de göriılen Batı karşıtlığının aynı mahalli kaynaktan geldiğıni bulacaklardır. Sosyolojik giiç "tslami carüanışta ekonomik gelismelerin etkisi üzerinde de duruyorsunuz..." Evet, büyüyen bir iktisadi yapıda yerleşilebilecek yerlerin sayısı eskiye nispetle çoğalıyor. Bu yapı, es AkbaTa para cezası İstanbul Haber Servisi Gazetemiz yazarlarından Oktay Akbal, Tercüman Gazetesi yazarlarından Ahmet Kabaklı'ya yayın yoluyla hakaret ettiği gerekcesiyle 500 bin lira para cezasına çarptırıldı. Ahmet Kabaklı, yazanmız Akbal'ın 23, 26, 28 Şubat 1981 tarihinde "Evel/Hayır" köşesinde yazdığı "Haddini Bilmek'\ "Kemalizmi Yozlaştırma Hevesleri" ve "Hesap Vermcye Çağn" başlıkh yazılarında kendisine hakaret edildiği iddiasıyla bir milyon liralık manevi tazminat davası açmıştı. Yargılama sonucunda, karşılıklı hakaretleşmenin oluştuğu gerekçesiyle davanın görülmesi reddedilmiş, daha sonra bu karar Yargıtay'ca bozulmuştu. İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki dünkü duruşmada gazetemiz avukatiarı Öznur Gündogdu ve Fikret Ilkiz davanın tekrar rcddedilmesini istediler. Avukatların istemini kabul etmeyen mahkeme heyeti, Oktay Akbal'ın 500 bin lira para cezasma çarptırılmasına karar verdi. TİYATROGÖSTERİ s M O D A SİNEMASI DONÜLMEMİŞSEVDA YOLLARINDAN GEIİYORUM RED EDERKEN SENİ, RED EDEREEN İHANETİ... ^P I V I V#1^^^KUITUR M R E I CKZ SINEMA CUNLERI '87TDEN KOMEDİ DÜNYASINDAN 10 FİLM 1. HAHA SUPER JANDARMA VE MELEKLERI 0YM: LOUIS DE FUNES/MICNa SAUBHU 12 15Sl 2i 15Car 19 00 ROBERT.VI.TM.VX cj!$S4. HAFTA YALNIZMOOA SINEMASINDâ P'5 16 45 O 2i 15 I4 3r>Cs 1? 15 HAKUY DKA.N MA.VH): Kl.vi BASI\(İHK SA.M SHIPARI) ÖZEN FtLMIn biyflk Bâtün dünyataattnt komfUfK. DeUsi TAKMA KAFAMA Yta: SCHLESMGER 0YM: A. WEST/P.Sn.VERS Pz\ 14 3 0 S 12 '5Cat 2t 1 5 f'i 19 00Crr 6*5Cts 14 3012 15 GÜLÜN ADI MISSION "fiöHEV" En tyı hlm 9MC DELI DOLU ftrfc lt.4SSI:14.J0Crj: 12.1S*r. 21.S Cm: iS.OOCts: 1t.*»h: 14,30 FANNY PEOPLE Tto: JAMIE LOUB Pn 19 00SI 16 45Ça 14 30P'Ş 12 15 Cm 21 15Cis 19 OOPz 16 45 T*n: Utl MOOKS OyiK AJMCmnfL.MINEUI ÖZGE GÜNEYLİ ile HAKAN ÖRNER nişanlandılar. 3.7.1987 ÇLBUKLU PEMBE PANTERIN DONUSU YAPIM AZİZGÜNER Tta: B. E0WAR0S Oyn: P. SEUERStJOHN BECK HASAN HUSEVIN PVOOUKSIYOM İMÇ 6. Btok 6412 527 55 93 526 10 49 21 15S '9 00ÇfS 16 45Prş 4 3 0 O <2 15Ca, 2 15Pı 19 O C Cagdaş Yayınlan s D«ebo. C K Bs'boros Pisa, '.o 110 0R1A S e "6179 43 Bütütı Eteri Konfeksiyon ihracatçüanna, Deri İşkolunda çahşan işçilerimize ve tabakhane sahiplerine SAYGIİLE DUYURURUZ Deri Konfeksiyon ihracatçılanmız. 20 yıllık tecrübemizle. içinde bulunduğunuz dönemin en kritik şevkiyat ayları olduğunu biliyoruz. Diğer yandan koşullan çok ağır bir sanayi kesiminde çalışan deri işçilerinin grevi, talep edilen haklar alınamadığı için çıkmaza girmiş görünmektcdir. Bu nedenle deri bulmada. Finansman temininde güçlük çekiyorsanız: ENDİŞELENMEYİN.ÜZÜLMEYİN * Bütün ihracat bağlantılannızı, akreditifilerinizi, fınanse etmeye harınz. * Sizlere tanınmış MAGA kalitesi ile üretilmiş günde 6000 adet küçükbaş hayvan derisi sunuyoruz. İşçi Arkadaşlarımız Çağdışı deri fabrikalarında çalışmak istemiyorsanız, İşsiz kaldık.dive üzülmeyin. Türkiye'nin arıtma tesisinesahip tek veen bü\ük, İzmitteki modern deri fabrikamızdaişinizhazır. Gelin, Görüşelim. Tabakhane Sahipleri • Ham deri temininde finansman güçlüğü içinde bulunabilirsiniz. Yakında tekrar tam kapasite ile faaliyete geçecek olan AGIN"daki deri fabrikasında kromlanmış derileri hizmetinize sunacağız. Türkiye'de deri krizi var diye üzülmeyiniz. Bize baş vurunuz. Sizlcrin yantndayız. Ahmet Rasim Osmanlı İmparatoriuğu'nun Reform Cabaları İçinde Batıs Evreleri Günümüzün diliyle basıma hazırlayan: Ord. Prof. Dr. H. V. Velidedeoğlu 1800 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğlutstanbul Gün Dogarken Bülbül Susar Ceviren,Okay Gönensin Avrupa'nın ikinci büyük deri fabrikası DERİ SANAYİ veTİCARCTAS ADAMVAY1NLARI Buyukdere Cad Uçyol Mevkii No: 57 Maslak 80670 İstanbul Tel: 141 0293141 02 94 141 6006 Telex: 23378 B İ N T R 22996NAPATR 33134 K A Z T R Maga Den A.Ş ALİ ŞEN Şırketler topluluğunu dahildir. degerli ki
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle