19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yemek masasında yazıyorum yazılarımı. Gerçekten okur ve yazar olanlann çalışma masalan küçük olmalıdır derim, yalruzca bir kitabı ve müsveddelik kâğıüan alacak kadar. Çünkü orası dalga geçmek için değil, çalışmak içindir. Lenin'in, öldüğü evdeki çalışma odasını görmüştüm, koca konağın en küçük odası idi, masa da çok küçüktü. Paris'te BalzacSn evini gezdiğimde çalışma odasma bu gözle baktım, masası ancak yazmağa elverişli olacak büyüklükte idi. Kuşkusuz çalışma odası, yazmak okumak isteyeni, yazmaya, okumaya iteleyebilir; bütün iş, bu odaya girmeye alışma işidir, hiçbir şey yazmayacak, okumayacak olsanız da girin içeri, kapıyı bir güzel kapatın... Sonra isterseniz oturup sıkılmaya başlayın! Peki, Montaigne, bizi okumaya, yazmaya itelemek için mi söylerniş o sözü? Hiç de değil, bir öğüdü içeriyor o söz, sadece bu amaçla söylenmiş. Bize evimizde, hatta kalabalık evimizde bile yalruz kalabilmeyi, kendimizle başbaşa kalabilmeyi salık veriyor. "Arka oda" sözü, bizim asıl biz olan yanımız, en yakmlanmızdan, aile bireylerimizden de saklı, gizli olan ve öyle kalması gereken yanımızdır. İnsan, yakınlarına ne denli düşkün olursa olsun, özveride ne denli sınır tanımaz olursa olsun, gene de kendi başına kalmak zorundadır arada bir, kendini dinlemek, kendini unutmamak zorundadır. Anlaşılması oldukça güç bir "ben" konusudur bu. Hatta diyebiliriz ki, bizden de gizlidir bu "ben", kendisini duytımsatır ama doğasını belli etmez, dinlemesini bilirseniz konuşur, sevilmeye ve dinlenilmeye gereksinme duyar. Bizim tek başımıza kaldığımız arka odamızdır o. Yunus Emre'nin "Bir ben vardır bende benden içeru" dediği şey de belki bu idi. Biraz daha açmaya kalkalım; ölümlü olduğumuzu, bir gün bütün organlarımızın yok olup gideceğini kesenkes bilmemize karşın, bu içimizdeki "ben"in gerçek olduğuna, hatta saltık bir gerçek olduğuna inanınz ve bütün saltık gerçekler gibi de ölümsüz olduğuna. Platoncu sava çok yakın olan bu inanış, nesnelerin, bizim onlara verdiğimiz anlamın ve uygun gördüğümüz özellikleTİn dışında "kendine özgü, kendinde olan, her zaman gizli ve değişmez bir yapısı bulunduğu" görüşüne çok yakındır. "Saltıkın anlamı budur. Belki de ruhun ölümsüzlüğü inancı bu aldanıştan doğmuştur. Aynaya baktığım zaman kendimi nasıl görüyor ve inaruyorsam, içimi dinlediğim zaman da bendela "ben"i öyle duyumsuyorum. (Görüngü bilimin, Phenomenologie'uin alamna yaklaştığımızı görüyor ve konumuzu felsefeye sürüklemek için gene Montaigne*e dönüyorum.) İçimizdeki "ben"le basbaşa kalmak için gereklidir kendimize ait oda, arka oda. Böylece benliğimizi unutmaktan kurtulunız. Yoksa bu hayhuy içinde, bizden türlü özveriler isteyen yaşamın soluk aldırmaz dinamiği içinde benliğimizi unutmak işten bile değildir. O zaman içimizdeki ses durur, konuşan susar ve biz böylece herhangi bir göriinüş olur çıkarız. Kendimize özgülüğümüz yok olur gider. Başka bir deyişle, yakınlanmız, sevdiklerimiz, sürdürmeyi görev bildiğimiz düzenimiz uğruna kendimizi harcamışızdır. Özveriden vazgeçelim demek isteyen yok burda, ama kendimize olan, "ben"imize olan ödevimizi de hiçbir zaman unutmayalım. Bu ödev bir saygı ödevidir, dahası, yaratıcıhğın da kaynağıdır, insana kendi sözünü bulması için yardım eder. Çoğu başyapıt arka odada doğmuştur. Erkeğin "arka oda"sı kadınlarca genellikle onaylanır, yalnız kalması gereklidir onun, yaratsın yaratmasın. Fakat kadının da bir arka odası olması gerektiğini erkek bir türlü anlamaz. Kadının yeri bütün evdir, herkesin malı olan, herkesin bulunduğu, birlikte yaşanan ev. Kadın her zaman bu evin her yerindedir ama hiçbir zaman kendine ait bir yerinde değildir. Durumun böyle olmasının ona verdiği zararı düşünmek şöyle dursun, kadın, bundan büyük ama tuhaf bir gurtır duyar, kendi varlığının başkaları için ne denli zorunlu ve egemenliğinin ne yarışvlmaz bir güçte olduğunu bilmekten gelen bir gururdur bu. Örgü, dikiş, nakış, yama gibi işleri, kadın, oturma odasının bir köşesinde ve bu yüzden de çok büyük bir sevimlilik kazanmış bir köşesinde yapar ve belki o renkli ibrişimlerin arasında oyalanırken kimi düşlere de dalar, kendine biraz yaklaşır gibi olur, ama bu hiçbir zaman tam bir yalnızlık değildir, çünkü onun bu dinginliği ve yalnızlığı evce paylaşılmıştır. Dikiş sepeti hiçbir zaman arka oda olamarruştır. Kadın ükel toplumda toprağın ve evin üyesi olduğu için ana tannça diye onurlandınlmıştı. Ev zamanla hep ona kaldı, ama bir arka odası olmayan ev. Böylece de kadvnın "ben"i sustu. Oysa bilimlerde ve sanatlarda nerdeyse hiçbir başanya erememiş olmaları, çoğun, kadının doğasımn bu etkinlikler için yetersiz olduğu biçiminde yorumlanmıştır. "Neden kadınlar arasından bir Shakespeare çıkmadı?" sorusu bu yorumun ürünüdür ve "çünkü çıkamaz" anlamına gelir. Napolyon, kadınların eğitilemeyeceklerini söylemişti. "Kadınların Kısa Tarihi" adlı bir yapıtı olan John Davies adında biri de "Artık çocuk istenmeyecek duruma gelinince, kadınlar tümü ile gerekli olmaktan çıkar' diye yazmış. Gerçi kadınlar arasından bir Shakespeare çıkmadı ama, kadını bilimler ve sanatlar için tümden yeteneksiz sayan düşüncelerin hiçbiri artık geçerli değildir. Kadınlar yeni bir atılış mı yaptılar? Hayır, olsa olsa, eskiden tapınaklarda orakl'in (kâhinin) hep kadınlardan seçilmiş olduğunu ansıdılar. Tanrı sözünü duyan ve yorumlayan orakl'in esin gücü hiç küçümsenebüir mi? Son günlerde basılmış olan Virginia Wooirun "Kendine Ait Bir Oda" adlı güzel kitabı beni bu konuya getirdi. Herhalde Momaigne'den esinlenmiş olacak ki, o da kadınlara "para kazanın, kendinize ait ayn bir oda ve boş zaman yaratın" öğüdünde bulunuyor. Bu öğüdü bütün kadınların tutacaklarını sanmıyorum, nitekim arka oda gereksemesini de her erkek duymaz. Burada yaratıcılık sürecinin sadece bir arka oda ve boş zaman sorunu olduğu gibi bir görüşe geldik. Böyle midir dersiniz? Kendini tanıma ve dinleme bakırrandan evet ama, yaratıahk bunlan aşan bir süreç değil midir? Virginia Woolf buncası ile kalmıyor ve geçen yüzyılın en ünlü İngiliz ozanlannı örnek getirerek, yaratıcıhğın bir zenginlik işi olduğu savını da ileri sürüyor; iyi yetişme, düşünme ve çalışma için boş zaman sağlama bakımından bunun gerekliliğini savunuyor, kadınlara "Zengin olun" demeğe getiriyor. Evet, zenginlik bunlan sağlar, ama her iyi yetişmiş, her boş zamanı olan kişi de yaratıcı olamıyor. Sonra kendi kendini yetiştirmiş ve istediğince boş zamanı bulamamış kişilerin içinden ne büyük yaratıcılar çıkmıştır! Kestirip atmaya gelmez. Oysa arka oda pek de zenginliğe bağlı değildir. Bir anlamda, kulaklarını tıkamak ve dalmaktır arka oda. 17 TEMMUZ 1987 Arka Oda MELİH CEVDET ANDAY PENCERE Gözlerimin Yaşına BakJ.. Bir haber, bir yorumhaber ya da röportajhaber; kimi zaman başyazıdan, incelemeden, araştırmadan, köşe yazısından daha güçlü, kapsamlı, anlamlı olabiliyor. Gazetecilikte ömekleri çoktur; ama son günlerde Celal Başlangıç'la Hasan Uysal'ın güneydoğudan yazdıklarını okurken bu gerçeği çok kez anımsadım. Güneydoğu kanlı bir bilmecedir. İşte bu bilmecenin içindeki çeşitli soruları çözmek için Celal Başlangıç'ın "Tunceli'de O Gece Ne Oldu?" başlıklı yazısını okumak yeteriidir. ^ Celal Başlangıç yazıyor: "Tunc&liler uykusuz gözlerte sabahın erken saatinde kahve(ere doluşmuşlar, heyecanlartnt yatıştırmaya çalışıyoriardı. Çay içmek için girdiğimiz kahvede çok sayıda sivil poiis, ellerinde telsizle oturvyordu. Herkesin konuştuğu tek konu vardı: Sabaha kadar patlayan silahlar. Birinin camından girip tavanından çıkmıştı iki mermi. Bir diğeri Tunceli basıldı sanıp çocukiarını ve kansını arka odaya sakladıktan sonra, elinde saksı ile evinin kapısı üstündeki pencerede sabafta kadar beklemişti. İçeri girmek isteyen eli silahlı kişinin kafasına indirecekti saksıyı. Komando Tugayı'nın bulunduğu Cumhuriyet maha/fesı'ne gidiyonız. insanlar korku içinde evleri delik desik. Bu mahallede yaşayanlar 'önce iki el silah sesi duyuldu. Zeytintepe'den ateş edilmiş, ama kurşun sesi yankılanmış. Tugaydaki nöbetçi askerler de ateşin evlerin bulunduğu yerden, yani tam ters yönden geldiğini sanarak bize doğru ateş ettiler' diye olayı aniatth lar. Gerçekten de Komando Tugayı'na bakan evlerin duvarian, camlan delik deşik. \bldan geçen ikinci sırada yer alan sosyal konutlann duvarian da eleğe dönmüş. Tugaya giden yolun kenanndaki on santim eninde elektrik direği yaklaşık yirmi mermiyle delinmişti. Gece karanlığında nöbetçi askerler elektrik direğini adama benzetmiş olsalar gerek. Mahalleli, skranı patfamış televizyon, parçalanan teyp, delinen buzdolabı ile evlerin duvarianndaki mermi izleri ve kınlan camlar dışında pek kayıp vermemiş. Ancak bir kişiyi az daha kaybediyoriarmış. Çatışma başlamadan önce evine hayli içkili gelen bir 'mahalle sakini1 silah seslerini duyunca, 'Ver hanım benim bıçağı, kim bu ateş edenler, çtkıp bakayım' diye tutturmuş. Kansı 'yapma bey1 diye yatvardıkça kocanm 'sert' tepkileriyle karşılaşıyormuş. Mahalleliler, 'Patlayan silahlar kimseyi yaralamadı; ama bir kadının hayli hırpalanmasına yol açtı' diye gütüyoriar. Kadın engetiemekte basanlı olmasaymış, kocası yol kenarındaki elektrik direğine dönebilirmiş." Tunceli'de gece gelişigüzel atılan iki el silah, işte bu kargaşayı yaratabiliyor Celal Başlangç'ın haberi gerçek; ama bu acılı günlerin mizah başyapıtı... Hasan Uysal yazıyor: "Tıraş olmak için girdiğim berber, bütün berberier gibi; belki de onlardan daha konuşkan. Bir ara berberin oğlu yanıma yaklaşıp elindeki kuğıdı uzatarak, 'Bunu oku' diyor. Adını ve soyadını yazmış bir kâğtda. Beş yaşında bir çocuk. "\folla çok akıllıdır' diyor babası ve 'Okula gitmeden kendi kendine yazmaya başlamiştir' diye ekliyor. Cin gibi, olduğu yerde duramayan, kabına sığamayan bir çocuk. Berbere, Aman ne yap yap, okut, kendini kurtarsın, yazık etme oğlana' dediğimde, babanın yanıtı tokat gibi çarpıyor insanın suratına: Nerede okutacağız ağabey? Daha karnımızı doyuramıyoruz. Bizim oğlanlar ancak eşkıya olirler." • Celal ile Hasan'ın 15 temmuz çarşamba günü Cumhuriyet1 te çıkan iki yazısında iki kitaplık anlam yüklü. Okuduğumdan beri Hasan Uysal'ın yazısındaki berberin sözü aklımdan çıkmıyor; nasıl özetlemiş güneydoğu sorununu tek tümcede: Bizim oğlanlar ancak eşkıya olirier... Bir de marşımız var değil mi: Ankan^nın taşına bak, Gözlerimin yaşına bak!.. Hangi denemesindedir, şimdi bulamıyorum, Montaigne bir denemesinde "Kendinize ait bir odanız olsun" der. Evin arka yanındadır bu oda, caddeye, yola değil de, bahçeye baktığı için sessizdir ve aile bireylerinin çoğunlukla bulunduğu yemek, konuk ve oturma odalanndan uzak olduğu için de sizi orada ikide bir rahatsız eden pek çıkmaz, hatta ev halkı sizi biraz da unutmuştur arka odada. Bunlar bir bir düşünülünce bütün çalışma odalarının böyle olduğu ve hali vakti yerinde ailelerin oturduğu evlerde çalışma odalarının mutlaka bulunduğu söylenebilir. Büyük Rus romancüanrun yapıtlarından bildiğimize göre, geçen yüzyü Rusya'sında, küçük büyük bütün derebeyi evlerinde böyle bir oda vardı, çalışma odası denirdi ona. Ama bu odada kimsenin çahştığı olmazdı, daha çok yemek sonrası rehavetini geçirmeğe, demek uyuklamaya yarardı bu odalar. Belki de biraz hayal kurmaya, olur ya, bir gün şu masaya bir oturabilsem de yazmaya başlasam, ortaya büyük bir yapıt çıkarıntn... Ama o gün bir türlü gelmez. Okumağa ve ekleyelim yazmağa meraklı kimselerin çalışma odalan öylesine ciddi bir hava içindedir ki, insan oraya girmeye korkar. Kitaplık dört duvarı kaplamıştır, kitaplar boy sırasında ve ciltlidir, okuma masası üzerinde bir yerinden açılmış kalın bir kitap durmaktadır. Evsahibi sizi o odada kabul etmekle, konuşmanm dinginlik içinde geçmesini mi, yoksa sizin gözünüzü korkutmayı mı sağlamak istemiştir, bilineınez. Bu odalar genellikle pek kullanılmaz, çünkü "Çalışma odam olsun" diye direten baba da sıkılır orada. Bunu bildikleri için kadınlar "çalışma odası"nı kurarlar, sonra onu yavaş yavaş başka amaçlar için kullanmaya başlarlar. Bir arkadaşımın çalışma odası, hiç unutmam, zamanla çocuk odası durumuna gelmişti, oturak da içerde olduğu için pis pis kokmaya başladı idi. Benim de küçük bir çalışma odam var, fakat çalışma masasının üstü kitapla, dergilerle, kâğıtlarla öylesine doldu ki, ben, dışarda ARADA BİR Dr. ERDOĞAN AYDOĞAN OKURLARDAN "ŞehremanetV geri mi geldi? Kadıköy'de kaymakamhk binasi onarılıp ilçe belediye başkanlığımn merkez binasi olarak hizmete açıldı. iyi güzel Yalnız, Iskde MeydanCndan gelip geçenlerin bir şey dikkatini çekmektedir. O da, binamn en gösterişli bir yerindeki "Şehremaneti Kadıköy Dairesi" levhasıdtr. Şehremaneti zamanından kalma olduğu anlaşılan bu levhanın bugiin de aynen kalmasmın anlamım anlayamıyoruz. Eğer bu bir anı olarak kalmışsa, bunun yanında daha büyük, daha dikkat çekici biçimde "Kadıköy Belediyesi Başkanlığı"nı belirten başka bir levhanın da bulunması gerekmez mi? Bu ikinci levhayı göremeyenler ister istemez düşünmek zorunda kalıyor: Acaba tstanbuVa şehremaneti geri mi geldi? KADIKÖYLÜBİR OKUYUCU proje sorumlusu ve müellifi olarak görevlendirilmiş olmaktan şeref duyduğum Bodrum Kültür ve Ticaret Merkezi Projesi'nde ise hiçbir ağaç kesilmemiştir. Dr. Mimar Turgut Cansever anlayamadım. Gazeteniz vasıtasıyla, bu durumun vatandasa eziyet olduğunu ilgili makamlara duyurmak istedim. Saygüarımla Av. KARAHAN ZORAL Nöropsikiyatrisi Amaçsızlık Dikkatinizı çekti mi bilmem, dağcılar ancak yukarıya baktıkça tırmanmaya devam edebilirler Doruğa ulaştnca da büyük bir mutluluk ve doyuma ulaşırlar. Ancak bu noktada gidecek başka yer kalmadığını görünce ve elde olmadan aşağıya bakınca biraz korkuya kapılır ve tırmanacak yeni yer ararlar. O anda bulamadıklarından daha yüksek bir dağı düşünürler. Bu yeni amaç, onları canlandırır, korkulannı yatıştırır Onun içindir ki, düşüncede kalsa bile dağcılar tırmanışın hiç bitmemesini isterler. Demek ki amaçlanmak, güzel bir şeyi düşlemekle de olabiliyor. Siz bir dağcı değilsinız, ama yaşam yolu hep yokuş ve sürekli tırmanıştır. Doğacaksınız, kazaya. hastalıklara karşın yaşayacaksınız, para kazanıp evleneceksiniz, çocuklar olacak, onlara bakacaksınız, kendisi, ailesi ve toplum için iyi bir insan olarak yetiştireceksiniz. Bütün bunlar arasında mutlu olacaksınız hem de mutluluk vereceksiniz. Eğer bu arada yaşamanızın bir değeri olmadığını düşünüyor ve söylüyorsanız hiçbir amacınız olmadığını belirtiyorsunuz demektir. Psikosibernetik bilimi de aşılacak engeliniz, gerçekleştirecek amacınız yoksa, yaşamınızda denge sağlamanızın ve mutluluğu bulmanızın olanaksız olduğunu kanıtlıyor. Dümeninizi kendi haline bırakmış olabilirsiniz. Yaşam boyunca günlük uğraşılannızın dışında okunacak, izlenecek konu bile yoktur. Olayları yorumlamak amaç değil bir angarya bile olabilir. Her şey bir rastlantıdır sanki. Çevrenizdeki insanları mutlu etmek amacınız değilse, iyi bir söz söyiemek ya da davramşta bulunmak bile zorunuza gider. Oysa bir kaptan dümeni kırılsa bile gemisinin hangi yöne doğru sürüklendiğini bilmek durumunda ve zorunluğundadır Üstelik çevresindeki tüm problemleri çözümlemek için kendiliğinden programlanan insanoğlu, amaç arayan mekanizmalardan yapılmıştır. Bizim, bir düğmeye basar gibi amacı belirlememiz yeterli. gelelim amaçsızlığa: Amaçsızlık, kendine güvensizliğin sonucudur. Böylece herhangi bir durumda ne elde etmek istediğinizin kararını veremezsiniz... O halde hemen üzerinde düşünmeye, çalışmaya değer bir amaç edininiz; önünüzde basit de olsa bir amaç olsun. Bu, sizi çalışmaya yönlendirecek ve sonuca ulaşmak umudu ile yaşamınız o zaman bir anlam kazanacaktır. Ayrıca şair, yazar, karikatürist, futbolcu, ya da politikacı olmayı istemek belki büyük amaçlardır. Onları dile getirmek istemiyorum, ama hiç olmazsa yetenekli olduğunuz sahayı mutlaka bulunuz. Belki iyi resim yapıyorsunuz, sesiniz güzel ya da birçoklanndan çok sportif vücudunuz var. Hiçbir şey yapamıyorsanız bir yabancı dili tam ögrenmeye çalışın hiç olmazsa. Onu da yapamıyorsanız, ufacık amaçların büyük mutluluklar getireceğini hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Sonra, geriye değil, ileriye bakınız. Geçmişten bilgi elde edebilirsiniz. Olayları hatırlayın. ama ilerisi için. İyi ya da kötü deneyler üzerinden bakışlarınız bir projektör gibi ileriyi aydınldtabilmelı, deneyimli oluşunuz sizi rahatlıkla yönlendirecektir. Güveniniz yerinde ve amaçlı iseniz, bu sizin genç ve dinamik kalmanıza yardımcı olacaktır. Her gün belli bir süre yürümeyi amaçlamak bile sizin için sağlık açısından çok önemli bir adımdır. Bir amaç arayscısı olmayı bıraktığmız ve ileriye doğru bakacak şeyiniz olmadığı sürece bedensel organlar bile iyi çalışmaz olur. Birçoklarının emekli olduktan kısa bir süre sonra ölmelerinin nedeni budur. Emeklilerin bir kısmının hiçbir amaç bulamadıklan görüldü. Yabancı dil öğrenmek ya da eski dillerini ilerletmek bile istemediler. Toprakla uğraşmayı ayıpladılar. Ölüm nedeni amaçsızlıklan idi. Çok yaşamayı istemek bile olasıdır. Yüz yaşına kadar yaşamayı amaçlayan kendinizi, ya da bunu isteyin. O zaman yediğinize, içtiğinize çok dikkat ettiğinizi göreceksiniz. Arabadaki hızınız azalacak, dikkatiniz artacaktır. Denizde fazla açılmayacaksınız. Sigara, alkol değerini yitirecek. Fazla şeker, un, yağ ve tuz yemeyeceksiniz. Beyninizdeki göstergeler yüz yaşına göre programlanacak, bütün tehlikelere karşı otomatikman korunacaksınız. Ayrıca kişisel amaçlarınıza ek olarak bir kişisel olmayanını edininiz. Başkalarına yardımcı olacak bir iş ile isteyerek ilgileniniz. B.u bile sizi amaçsızlıktan kurtaracak ve yaşamınızın bir anlamı ortaya çıkacaktır. Görülüyor ki önce düşünce ile isteğiniz belirli olmalı, nereye gitmek istediğiniz seçilmeli, amacınız ortaya çıkmalıdır. Aşılacak engeller, gerçekleştirilmesi olası amaçlar, yaşamı daha iyi anlamak demektir. Mutluluk. çalışma, sağlık ve uzun ömür sizinle beraber olacaktır. Halikarnas Balıkçısrnın ağaçları kesilmedi Gazetenizde 3 Temmuz 1987 günü, sah. 15, sütun 7'de; "Halikarnas Balıkçıst 'nın ağaçlan kesiliyor" bashklı haberinizde şahsımla ilgili olarak, "Turgut Cansever gibi bir mimarm bu katliama neden olmasını yadırgadılar" denilmektedir. Belediye hizmet binalannın proje ve uygulama işleri ile hiçbir ilişkim yoktur. Sayın Bodrum Belediye Başkam ve Emlak Kredi Bankası tarafından mimari Kazan'da sağlık ocağı var, niye Ankara? 2.7.1987 günü Ankaraya giderken trafik kazası geçirdim. Arabam kasko sigortalı olduğu için trafik raporu almam gerekti. Olay mahalli jandarma bölgesi olduğundan alkol muayenesi yaptınlmak üzere olay yeri olan Kazan'dan Ankaraya adli tıbba sevkedildim. Halbuki Kazan'da sağlık ocağı ve doktor olduğunu söylediler. Buna rağmen Ankaraya gönderilmemin sebebini Sınav sonuçları erken dııyurulsun "Bizler, okul dışı ortaokul sınavlanna girip daha da ileri öğrenim yapma dileğinde olan gençleriz. Ancak; yaz dönemi merkezi sistem sınav sonuçları çok geç duyurulduğu için, basanlı olamadığımız derslere güz dönemine iyi hazırlanamıyoruz. Haziranda, iki ay sonra duyurulan sonuçlar ne hikmetse basanlı olamaymca eylülde bir hafta içinde bildiriliyor. tlgililerden anlayış ve yardım bekliyoruz." BtR GRUP OKUL DIŞI SINAV ÖĞRENCİSİ ELEMAN ALEMACAKTIR Genel müdürlük sekreteri Yüksek okul veya sekreterlik yüksekokulu meıunu, Ingilizce okur yazar olmak tercih sebebidir. SELDA BAĞCAN Söylüyor \. \s s' ' Bu kaset arşıvınızde mutlaka bulunmalı • ''" Sttdyo: O*Wm f S*ZM Baftcu Tomıeisteftor Yıtaaz Karayalım, Mtte Akku$ BELGİN KARASU 19661986 Yitirdiğimizin 1. yılında sevgi ve özlemle anıyoruz. Endüstri mühendisleri Askerliğini yapmış 23 yıl tecrübeli Tercihen lngilizce bilen iki endüstri mühendisi veya yüksek mühendisi alınacaktır. îlgilenenlerin özgeçmişleriyle birlikte şahsen (Güney Sanayi ve Tic. İşi. A.Ş. Adana) Personel Müdürlüğü'ne müracaatları rica olunur. Jk soyut holding a~ş. ^"^ Elekink ve ınşaat mühendıslen ile Elektrik ait yüklenicilen aranmaktadır. Endüstnye! tesıslenn proje ımalat ve montajmda merkez ve şantiyede sorumluluk ustlenecek deneyimli aske'liâını yapmış Hanedış ve Kesın tıesapçı ınşaat mühendısler veya kesm hesapçılat Endüstnyel teaslenn guçkumandakontrol sısterrterının montajını yapacak ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ AİLESİ 8URSA ŞEHİRLERARASIOTOBÜS TERMİNAÜ MİMARİ PROJE YARIŞMASl 12.7.1987TARİHİNDE SONUÇLANMIŞTIR. Derece ve mansiyon kazanan projelerin müellifleri aşa|ıda belirtilmiştir. 1. ÖDÜLÜ KAZANAN Melih KARAASLAN (İTÜ) Cem AÇIKKOL (ADMMA) (ODTÜ) Danışman: Nuran KARAASLAN (ADMMA) 2. ÖDÜLÜ KAZANAN Semra UYGUR (ODTÜ) Özcan UYGUR (ODTÜ) 3. ÖDÜLÜ KAZANAN Baran ÎDÎL (ÎTÜ) Tamer BAŞBUĞ (ADMMA) (ODTÜ) Hasan ÖZBAY (ADMMA) (ODTÜ) 1. MANSİYONU KAZANAN Selim VELlOĞLU (MSÜ) Candaş KERESTECİ (DGSA) 2. MANSİYONU KAZANAN Yakup HAZAN (ODTÜ) 3. MANSİYONU KAZANAN Affan YATMAN (ZMMÖYO) (ODTÜ) Nesrin YATMAN (ZMMÖYO) (ODTÜ) 4. MANSİYONU KAZANAN Ender ERGÜN (DGSA) Yalçın GÜLTEKİN (DGSA) 5. MANSİYONU KAZANAN M. Mürşit GÜNDAY (DGSA) M. Fatih ÖZGÖZ (GÜ) Projeler Bursa'da Akbank Sanat Galerisi'nde 13.7.1987 gününden başlayarak 24.7.1987 gününe kadar sergüenecektir. Kollogyum günü ve yeri aynca duyurulacaktır. ELEKTRİK ALT YÜKLENİCİLERİ aranmaktadır. Tunus Caddesi No: 16/1 Tel: 9(4) 12S 64 44 ANKARA 1 DUYURU KAMU İLGİLİLER VE ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI ÜYELERİNE 1960 yılında çıkarüan 6785 sayılı imar yasasımn 14. maddcsi ve 1985 yüinda yeniden düzenlenerek yayımlanan 3194 sayılı yasanın 38. maddesinin 2. fıkrası: Yapıların miman, statik ve her türlü plan proje, resim ve hesaplarının hazırlanması ve bunların uygulanması ile ilgili fenni mesuliyetlerde sadece mühendis ve mimarlan yetkili kılmıştır. Yukanda arulan yasa hükmü uyannca hanrlanan ve iki kez değişikliğe uğrayan "Yetkili Elektrikçiler Hakkında Yönetmelik" elektrik mühendisi dışındaki teknisyenlerin yapımcı olarak yetki sınırlannı belirlemiştir. Ancak 1984 yılında bu yönetmeliğin 17. maddesi hükümetçe defiştirilerek örgün eğitimi sadece ilk veya ortaöğrenimden ibaret olan teknisyenlere "plan" adı altında her tarafa çekilmesine göz yumulan bir ifade kullarularak proje yapma yetkisi verilmiştir. Danıştay, bu değişikliği yasalara aykın bulup, halkın yaranna bulmadığı için 2.6.1987 tarihinde iptal etmiştir. Böylece elektrik sektöriinde vatandasa verilen hizmette gorülen kalite anarşisi ve stadartlardan uzaklasma önlenebilecek, sorumluluk yeminli olarak diplomalarıru alan mühendislerin olacaktır. Böylece verilen hizmette çok ileriye dönük bir anda bile belirlenecek bir kusur; ilgili üyelerimiz için kanuni ceza uygulaması ve diploma iptali gibi durumlan ortaya çıkartılabilecektir. Serbest Müşavir Mühendis olarak hizmet üreten arkadaslanmızın bu gibi hizmetlerde de gereken tiüzliği göstermeleri vatandastan önce kendi çıkarlannadır. Atılan her imzanın mutlak bir sorumluluk taşıdığına dikkat ederek; bizzat yapmadığınız bu gibi belgeleri imzalamayıruz. Hak tecavüzü ve hizmette görülen anarşinin önlenebilmesi açısından, bundan böyle odamız; üyelerimizin yanında çalıştınlmış gibi gösterdikleri ve yetkili elektrikçi belgesi verdikleri teknisyenlerin belgelerini SSK'den çalıştıklannı kanıtlamalan halinde onaylayacaktır. Üyelerimizin durumunu belgeleyemedikleri hiç kimseye böyle belge vermemelerini önemle hatırlatıyoruz. Yasanın Danıştayca iptali üzerine çıkarlan baltalanan bazı kimseler birçok yere, Danıştay ve mühendislere suç sayılabilecek biçimlerde saldırıya geçmişler, hizmet anarşisi üreteceklerini ilan etmişlerdir. Bu konuda yapılan yanlışlann suç duyurusu ilgililere yapılmıştır. Kopartılan fınına, tüm teknisyenlerle ilgili olmayıp, bunlann tekelleşmiş ve imkânlan kıt vatandaşlanmızın sınmdan gecinen ve çok iyi koşullara ulaşmış az bir kısmını ilgilendirmektedir. lşin garibi bu gibi hizmete sadece kalitekontrol ve standan ile uygunluk getirecek mühendis girdisi, yapım kısmını kapsamadığı için bu gibi hizmet bedellerinin % 10'unu bile bulmamaktadır. Bu nedenle kopartılan fırtınanın maddi yönünden ziyade yukanda bahsedüen kontrolsuzlugun ve mevcut aldatmaca ile anarşinin önleneceği endişesinden kaynaklandığı bir gerçektir. Aynca teknisyenlerin verdikleri bu hizmetin boyutlannı küçük göstermek için gecekondu ile özdeşleştirmeleri ve Türk halkını hep gecekonduda oturacakmış gibi bir düşünce Ûdamızca çok üzücü karşılanmaktadır. Bizlerin özlemi, ülkemizin tüm fertlerini uluslararası seviyeye gecekondudan kurtarmış bir Türkiye'dir. Dünyamn hiçbir ülkesinde bu gibi hizmetler, mühendis imzası ve sonımluluğunun dışına taşınlmamıştır. Bu nedenle yasalara, gerçeklere ve bilime aykın hareket eden yönetmelik teklifleri yinelenirse tekrar yasal yollara başvurulacaktır. Ayrıca Odamız üyesi olanlan için haysiyet divanlanna duyuru yapılacaktır. örgün efitimleri sadece ilk veya orta Öğrenimden ibaret olan 2. ve 3. sınıf teknisyenlerin, mühendislerden daha iyi proje hizmeti verdikleri iddiası için bugüne kadar binlerce elektrik mülhendisi mezun etmiş olan 18 üniversiıeden ses çıkmayışını da 20. yüzyılda çağdaş bilim adamhğı anlayışıyla bağdaştıramıyoruz. îleride uygunsuzluk ve kalitesizlikten çıkacak mal ve can kayıplarında yapvlacak bıhrkışüiklerde ve özel incelemelerde bu yasayı bozanlar soruralu tutulacak, haklannda cezai yapurım istenecektir. Tüm üyelerimizin, uygulamacıların ve vatandaşların çıkarları için durumu önemle bilgilerine sunuyoruz. Saygılanmızla TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI İLAN T.C. GEBZE İŞ MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ Esas No: 1986/166 Davacı S. S. Kurumu Genel Mdr. tarafından davalılar Fikirtepe Ömerbe> Sokak No: 30 A Kadıkoytstanbul adresinde mukim Bektaş Karaboyun vs. aleyhlerine açılan tazminat davasının yapılan açık duruşmasında: Davacı vekili dava dilekçesinde, kurumun tzmit Bölge Müdürlüğü'nde davalı Filtre Sanayii ve Ticaret A.Ş.'nin Çayırova/Gebze adresinde kurulu fabrika işyeri işçilerinden Mustafa Akçay'ın 9.7.197610.12.197623.5.1 980 ve 20.2.1981 tarihlerinde 4 ayn iş kazası geçirdiğini bu iş kazalannda işgöremezliğe uğradığını, davalılardan Bektaş Karabojun birinci kazada ^o 50 oranında kusurlu olduğunu, olay nedeniyle sigortahya birinci kazada 22.240.34 TL., ikinci kazadan dolayı 1.395.34 TL., dördüncü kaza dolayısıyla 16.875 lira masraf ve ödeme yapıldığını, sürekli iş göremezlik geliri bağlandığını, gelirlerin birinci kazada 841.521.84 TL., ikinci kazada ise 299.769.78 TL. olduğunu, bu zarardan 431.881.09 TL.'nin davalı Bektaş Karaboyun'dan tahsiline karar verilmesini istemiş, davalı Bektaş Karaboyun birçok aramalara rağmen bulunamamış, adresi meçhul kalmış olup, duruşma günü olan 23.9.1987 günü saat 10.30'da mahkememizde davalı olarak hazır bulunması, hazır bulunmasa dahi gıyabında duruşmaya devam olunacağı ilanen tebliğ olunur. 19.6.1987 İLAN ÇORLU ASLİYE HUKUK İŞ MAHKEMESt'NDEN 1986/535 Davaa Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından, davalılar, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, tbrahim ÖzgUn, Hayati Bektaş, tsmail Kınay ve Metin Çalıkuşu aleyhlerine, sigortalı işçi önder Akbaj'ın 11.3.1985 tarihli iş kazası sonucu ölümü nedeniyle uğratulan kunım zararı olan 8.109.498r TL'ıün tahsis tarihınden itibaren faizi ile birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen rücuen tazmin ve tahsili, yargüama giderleri ile avukathk ücretinin de davalılara yükletümesi talebiyle mahkemernizde açılan davada, dava düekçesi, davalılardan lbrahim Özgün'e bütün araşurmalara rağmen adresi bulunamadığı cihetle tebliğ edilemediğinden Uanen tebliğine karar verilmiş olup, duruşmasırun atıh bulunduğu 8 Eylül 1987 günü saat H.OO'de mahkememiz duruşma salonunda hazır bulunması veya kendisini bir vekil ile temsii ettirrnesi, aksi takdirde, duruşmalann yokluğunda devam edecegi hususu ilanen tebliğ olunur. 3.6.1987 Basın: 7541
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle