Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B CUMHURİYET/10 13 TEMMUZ 1987 ir zamanlar milyoner Amerikalıların ve Batista rejimi ileri gelenlerinin müdavimi olduğu Tropicana Kulübü'ne Castro, İspanya Başbakam Felipe Gonzalez gibi yakın dostlarım davet ediyor. Tropicana, Marksist Küba'da Amerikan şov sanaynnin kalıntısı olarak, tipik bir Karaib gecesi geçirmeye gelmiş iuristlere, ışıklı, havuzlu ve dumanlı bir dünya sunuyor. Devrimci delegasyonlar, bu kulübe biraz "Bolşoy" havası veriyor. POLinKA VE OTESI MEHMED KEMAL Yazının Düzünden Yana... Yahya Kemal'in gençlik yıllannda en beğendiği şair Tevfik Rkret'miş. İttihatçılar döneminde Avrupa'ya göç edince, Fikret'in şiirinden uzaklaşmış, biraz Parnas şiirine özenmiş, sonra da Divan şiirine yönelmiş. Avrupa'dan döndükten sonra, Rkret'in şiiri açıldığında: "Bırakın canım o şiirleri, oniar nesir" dermiş ve eklermiş: "Tevfîk Fikreften beri Türk şiir dilimiz nesirleşti. Aruzla adeta nesir yazmak msrakı türedi." Yahya Kemal'in nesir dediği, bizim şimdi düzyazı dediğimizdir. Ancak düzyazı sözcüğü nesir sözcüğünü tam karsılayabiliyor mu? Bu konuyu Cevdet Kudret üstadımız, "ömekJerie Edebiyat Bilgilori" adlı kitabında açıklıkla ortaya koyar: "...Nesir (Arapça soyienişiyle nesr) sözcüğü, 'yaymak, saçmak, dağrtmak' demektir; bugün düzyazı terimiyle karşılanmaya çalışılmaktadır. (Söyiev, halk hikâyesi, Nasrettin Hoca fıkrası vb. gibi sözlü edebiyat ürünleri bu terimin dışında kaldığı için; hem sözlü hem yazıh ürünleri kapsayacak 'düzsöz' vb. gibi başka terim bulmak gerekiyor.) Eskiden nesir biçimindeki yazılara 'mensur', kuçük nesir parçalanna mensure (ya da 'mensur şiir'J, nssir yazarianna 'nasir' denirdi. Daha eski dönemlerde (Divan edebiyatmda) 'nesir' yerine 'inşa', nesir yazartanna 'münşi' denirdi." Dil, başında bir konuşma aracı olmuş, yazı bulunduktan sonra da anlatım aracı olmaya dönüşmüştür. Daha sonra da çeşitli türler adı altında sanat olmaya başlamtştır; bu şiir olur, nesir olur. Bizim edebiyatımızda nesir pek yoktur. Serüvenler, oykuler, masallar ölçülü (vezinli) anlatılır. Duz olarak roman, öykü, deneme gibi türler yoktur. Anı, gezi, tarih, din gibi yaprtlar düzyazıdır. Diyebiliriz ki, roman, öykü, tiyatro, eleştirel yazılara Tanzimat'tan sonra el atmışız. Zaten edebiyat da Tanzimat sonrası dilimize girmiştir. Ondan önce 'şiir ve inşa" deniyordu. Aruzla oisun, heceyie olsun yazılan şiirierde konulara giıifmesini yadırgariar. Bir anlatım şiirse onun içinde dogrudan dogruya konu olmayacaktır. Nurullah Ataç, konulu şiirier yazdıklan için Tevfik Fikret'i de, Mehmet Akif'i de sevmezdi. Birinin Balıkçılar, ötekinin Mahalle Kahvesi şiirleri ile alay ederdi. Akif, "Manzum yazmaya baytar mektebinde basladım. O zaman Muallim Naci Efendiyi çok severdim" der. Akif üstüne düşündüklerini ve yargılannı biliyoruz da acaba Ataç, Muallim Naci Efendi için ne düşünürdü? Onun içkiye ovgü dolu şiirlerini sever miydi? Akif neden aruzla konulu, oyküye yakın şiirier yazmıstı? Geçende elime bir yazısı geçti. Akif'in de, Akif gibi yazan ötekilerin de yazmalarını aydmlatır sanıyorum. Diyor ki: "Sadi'nin küçük hikâyeieri beni saatierce düsundurdü. (...) Sadi'deki sanat sın ını anladım. Demek büyük büyük hikmetter, ibretler göstermek için uzun uzun vakalar tertip etmeye luzum yokmuş; her gün görülen, görütdüğü için hiç nazarı dikkat çekmeyen hadiseler (...) sonsuz konular oluştururmuş" Bugün diiimizde şiir de, her türiü yazı da var. Bakın orta yaşlı ve genç şaiıiere, kendilerine özgü bir anlatım btçimiyle her şeyi söyleyebiliyorlar. Htçbir zaman uyak ve ölçü kaygıları yok. Dahası var, yazılan şiirlerde dize bile yoktur. Bölünmüş tümce parçalanna dize diyebilirsiniz. "Eğer maksut eserse mısrat bercaste k&fktir" sözünün de krymeti harbiyesi kalmamıştır. Yaşamın düzensizliği ve boşluğu gibi, şiirin de doludizgin bir gidişi var. Elbette ki genç şairter, kenditerinden önce gelmiş kocamtşlan begenmryecokJerdir. Onlar da genç şairken kendilerinden önce gelenleri beğenmiyorlardı. Bu bir men dakka dukka oyunudur, sürüp gidiyor. "Üstat şu dizeyi çok beğendim, şu dizeyi şöyle söylesek olmaz mı" gibi konuşmalar da kalmadı. Ortada dize yok ki konuşması olsun!.. Edebiyat kitaplannın koyduğu kurallarla artık şiir de, düzyazı da yazılmıyor. Onlar sınav vermek için okullarda kaldı. Ancak, kitaplardaki bu kurallar şairler ve yazariann bulguları değil miydi? Onların yazdıkları okunur, krtaba kural olarak girerdi. Bundan sonra yazanlar kendi kurallarını kendileri getiriyorlar. Bana öyle geliyor, bilmem siz ne dersiniz? CASTRO VE GO\ZALEZ Küba Devlet Baskanı Fidel Castro ve ispanya Başbakam Felipe Gonzalez. Tropicana Gece Kulübü'nde gösteriye çıkan kızlarla birlikte. Marksist Küba, karşı sahilden ne kadar nefret ederse etsin, birçok alanda ondan etkileniyor Havanatia ABD esintisi 2 "Yıldızların altında bir cennel..." 5O'lerde Karaibler'in en lüks gece kü.lübü olan "Tropicana"yı turizm broşürleri böy'e tanımlıyor. Bir zamanlar milyoner Amerikalıların ve Batista rejiminin en ileri gelenlerinin müdavimi olduğu bu kulübe, şimdi Fidel Castro, Felipe Gonzalez gibi yakın ilişkileri olduğu devlet adamlannı ve dostlarım davet ediyor. Doğu Almanya'dan gelmiş, "devrimci" yönetici delegasyonları, "Tropicana"ya biraz, Karaibler'in Bolşoy'u havasını veriyor. Açık havada, tropikal bir orman içinde bulunan kulup, her gece Latin AmerikaAfroKüba ritminde tüyler, payetler, straslar, renkli tropik meyveleri içinde dans eden siyah, beyaz, çikolata renkli, çoğu sırf bacak kızların şovunu izlemeye gelen 2 bin kişilik bir müşteri topluluğunu bir araya getiriyor. Ağaçların arasında, kat kat yapılmış sahnelerden çıkıveren kızların hangi birini izleyeceğinizi şaşınyorsunuz. Spotlar bir sahneden diğerine yönelirken, garsonlar boşalan içki bardaklarına sürekli "rum" dolduruyorlar. Rumdan artık başınız dönmeye başladığında, "Tropicana"nın sahnesi dans pistine dönüşüyor ve ucuz basmalardan, bu iilkede hiç modası geçmeyen mini etekleri, temiz ütü1U bluzlarıyla pisti dolduran Kübalı kızlar, tipik bir Karaib gecesi geçirmeye gelmiş turistlerin arasına karışıyorlar. ^ \ Düşler ve Gerçek ' Küba 87 NİLGÜN CERRAHOĞLU ropicana'da ABD'nin eski şov dünyası, geometrik mimarili sokaklar, neo klasik Capitolio Nacional, Nat King Cole'un 50'lerden kalma şarkıları, Amerikan rock müziği, gençlerin oynadığı baseball, bigudili kadınlar, "scrambled eggs"li kahveli, portakal sulu sabah kahvaltısı alışkanlıkları ve 3 büyük sinemada Meryl Streep'in başrolü oynadığı filmler, Küba'da ABD'yi çağrıştıran esintilerden yalnızca birkaçı... teyen Başkan Kennedy'ye, danışmanlan ilk haftada 100 bin Amerikalının öleceğini bildirmişler. Gene bu rapor, yaklaşık 1000 kilometre uzunluğundaki adayı işgal edebilmek için Amerikalıların en az bir o kadar daha askerini gözden çıkartması gerektiğini ortaya koymaktaymış. Şimdi ise en ileri Sovyet silahlanyla donanmış Küba ordusu ile konvansiyonel bir savaşın maliyetinin ABD için çok daha yüksek olacağı hesaplanıyor. Bu nedenlerle, görüştüğümüz Kübalıların çoğu, her ne kadar ABD'nin adaya saldırmaya hiçbir zaman cesaret edemeyeceğini söylüyorlarsa da "Her şeye rağmen" diye eklemekten geri kalmıyorlar, "Daima hazırlıklı olmakta yarar var." Yaptığı tüm konuşmalarda ve verdiği tüm söyleşilerde "Kendi kendini savunma giicüniin önemini" vurgulayan Fidel Castro da özellikle Reagan yönetimi yıHannda olası bir Amerikan saldırısına karşı, direniş güçlerini önemli ölçüde arttırdıklarını ve ülkeyi savunmada kimseden yardım ummadıklarını söylüyor. Bu sürekli ABD saldmsı endişesi ve savunma saplantısı, Küba'yı polis devletine çeviren bir kurumlaşmaya yol açmış. Adı kısaca " C D R " olarak kısaltılan bu "Devrimi Konıma Komileleri", ada T, ABD şov dünyası çağrışımları Aslında Marksist Küba ile büyük tezat teşkil eden "Tropicana" Karaib kültürünün tipik bir uzantısı olrnaktan çok, tüm görkemiyle Amerikanın kapitalist şov sanayisinin bir kalıııtısıymış gibi geliyor. Arada bir masaların arasından geçerek boşalan içki bardaklarmı dolduran Kübalı kızlann, kalçaları dışında, ağaçlar arasından çıkan du red tiirkiiteri1 TÜM PLAK VE KASETÇİLERDE ;UNER PLA* /f.?C G BLOh 627 55 ARİF KEMAL adece Sam Amca'ya karşı eli tüfekli Kübalı afışleri değil, hemen her köşede rastlanan üniformalı askerler ve milisler, Küba'ya normal barış düzeninde yaşayan bir ülkeden çok farklı, her an askeri alarma geçmeye hazırlanan bir ülke havası veriyor. manlar, renk değiştiren ışıklar, ha\ uzlar ve koregrafi hep, 1950'lerin Amerikan şov dünyasını hatırlatıyor. Zaten Havana'da Amerikan tarzı yaşamın tek kalıntısı "Tropicana" değ'.l. Küba başkenıinde atılan küçük bir tur, Florida'dan şadece 90 mil uzaklıkta olduğunuzu her an hatırlatıyor. Zamanın 50'lerin Amerikan tarzı yaşamda durduğunun ilk haberciliğini, adı devrimden sonra "Özgiir Havana"ya çevrilen eski Hilton'un asansör memurları yapıyor. Bu otelin 25. katından, Karaib denizi üzerinde iri kırmızı top gibi batan güneşi seyrederken, blok blok birbirini kesen geometrik sokaklarıyla, kuşbakışı gördüğünüz kent, gene tipik bir Amerikan kentini anımsatıyor. Artık Karadeniz'den gelen Sovyet gemilerinin bağlı olduğu lin\anın az ötesindeki neoklasik mimari örneklerinden, beyaz "Capiiolio Nacional" binası ise ABD başkentindeki "CapikT. Hill"in Havana'ya taş taş taşınmış bir kopyası olarak karşınızda duruyor. D evrimi Koruma Komiteleri CDR'ler, 6O'lı yıllarda ABD tehdidine karşı kurulmuş. Ayda bir gün her Kübalı bu Devrimi Koruma Komitesi'nde çalışmak zorunda. Kadınlar gece 112 arasında, erkekler 25 arasında nöbete kalıyor. CDR Uer bazen kaçamak sevgililer üzerine rapor da tutuyorlar. KÜBA RENKLERİ 1) Tropicana gecelerinden bir an, 2) Havana'da pazar konseri dinleyen üniformalı bir bayan, 3) Bigudili kadınlar, 4) Sam Amca ajisi(Fotoğraflar GIAN PAOLOj gibi Amerikan filmleri olmasının bir rastlantı olmadığını kanıtlıyor. Adım New York'taki "Fifth Avenue"dan alan 5. Cadde de bazılarının boyaları tamamen dökülmüş bahçe içindeki "coloniyal" evlerin önünden geçerken, Havana'nın Virginia gibi ABD'nin güney eyaletlerinden birinde bir kent olabileceğini düşünüyorsunuz. Castro'dan sonra yapılan ve sık sık "Bağlantısızlar" gibi uluslararası siyasi toplantılara sahne olan o görkemli "Kongre Sarayf'nın az ilerisinde, tropik ormanlar arkasında gizlenen devrim öncesi Kübasfmn malikaneieri ise Miamideki benzerlerini hiç aratmıyor. Havana, karşı sahilden ne kadar nefret ederse etsin, coğrafyanın yakınlığının tutsağı oluyor. süincbilir, t'akal boyun. eğmez" gibi milliyetçiliğin tüm tonlannda sayısız mesajlar var. Fakat sadece bu siyasi slogan afişleri değil, hemen her köşede rastlanan üniformalı askerler ve milisler, Küba'ya normal barış düzeninde yaşayan bir ülkeden çok farklı, her an askeri alarma geçmeye hazırlanan bir ülke havası veriyor. HavanaLenin Parkı arasında oıostop yaparken tanıdığım 1718 yaşlarındaki genç oir çocuk: "Adayı istila ederlerse" diyor, "Hangi askeri ünileye katılacağım şimdiden belli. Vapacağım şe> de basil: onlar beni öldürmeden, lcmizleyebildiğira kadar yanki temizlemek..." Sadece 16 yaşında başlayan ve 36 ay süren askerlik dönenıinde değil, üniversitede gördükleri temel askerlik eğiüıııi sonuuda da hemen her Kübalı, silah Kullanmasını öğreniyor. Böylece bir savaş durumunda bu daima ABD 1 den gelebilecek bir saldırı olasılığı için düşünülüyor 48 saatten az bir sürede Küba'nın milisleri ve sivil savunma birliklerini kapsayan, kadınlı erkekli 3 milyonluk bir orduyu mobilize etmesi mümkün görülüyor. Sovyetler Birliği saye^iııde en son teknolojiyle donanan bu ordu, 10 nıilyonluk Karaib ülkesini Brezilya gibi büyük Latin Amerika ülkeleriyle boy ölçüşebilecek bir askeri güç haline getiriyor. Eski Kiiba'dan anılar Tek tük arabalann geçtiği trafiksiz yollardâ 50'lerden kalma ve her an motorunu düşürebileceği hissini veren, bakımlılarının akla gelen her renge boyandığı, bakımsızlarının ahndığı tarihteki orijinal haliyle muhafaza edildiği Oldsmobile'ler, Packard'lar, Chevrolet'ler ise devrim öncesi Küba'sının somut anılaıını oluşıuruyor. Diskoteklerde gene, Nat King Cole'un 50'lerde söylediği şarkılar ya da Florida'dan önlenemeyen radyo dalgalanyla adaya ulaşan Amerikan rock müziği çalıyor. Rasgele önünden geçebileceğiniz, her arsada ya da yeşil alanda 1618 yaşındaki gençler "baseball" oynuyorlar. ABD'de, süpermarketlerde rastlanan en tipik olguiardan biri olan bigudili kadmlara, bu egzotik Karaib kentinin tümdükkânlarında ya da sokaklannda da sık sık rasthyorsunuz. Otellerdeki elektrik prizlerinden, bir çeşit sütlü menemen olan "scrambled eggs", sosis, kahve, portakal suyu bazında verilen sabah kahvaltısına dek her şey Amerika'yı hatırlatıyor. Tüm bunlar, kentin en büyük sinemalarında gösterilen filmlerin 3'ünün de Meryl Streep'in başrollerini oynadığı "Oul of Africa", "Plenty" ve "Falling In Love" Karşı kıyıya nefret Havana'nınkordonu olan "Malecon"un ortasına yerleştirilmiş dev bir slogan panosu, karşı kıyıya duyulan bu nefreti en çarpıcı biçimde ifade ediyor. Batıdaki dev reklam panolannı andıran iri siyasi propaganda afişi üzerindeki kara parçasını dalgalı bir deniz ayırıyor. Bu kara parçasının üstünde karşı tarafı "Gıırrr" diye dişlerini göstere. rek koıkutmaya çalışan bir Sam Amca, denizin ötesindeki kara parçasında da eli tüfekli bir Kübalı var. Sam Amcanın "Gırrr"ına, eli tüfekli Kübalı da "Emperyalisl beyler... Haberiniz olsun, sizdeıı korkmuyoruz" diyerek yanıt veriyor. Biraz katikatür sınırlannda dolaşaıı bu panonun ben/erleı i arasında, "İstilaci)a olum...", "Giiciimüz birliklen doğuyor...", "Okumak, çalışmak ve silah" ya da ABD saldırısının maliyeti Olası bir ABD saldırısıııdan söz edildiğinde, pek çok Kübalı, 6O'lı yıllarda Pentagor tarafından hazırlanmış bir rapor hatırlatıyor. "Domuzlar Körfezi" fiyaskosundüiı sonra, Küba üzerinde mutlak bir askeri zaferin maliyetinin arastırılmasını is ya karşı ABD tehditlerinin çok yakından ve somut bir şekilde hissedildiği 60'h yıllarda kurulmuş. Başlangıçta sadece karşı devrimci faaliyetleri denetlemek amacını güden bu örgüt, yıllar içinde mahalle bekçiliğinden, hastaneler için kan topiama, halkı aşılama kampanyaları düzenlemeye dek çok çeşitli işlevler yüklenmiş. Üzerinde "CDR" yazan binalara, şimdi aşağı yu kan Havana'nın her sokağında rastlanıyor. Bekçilik görevini yerine getirirkenbile, CDR'ciler, kadınlı erkekli örgütleniyor. Ayda bir gün her Kübalı, bu Devrimi Koruma Komitesi'nde çalışmak zorunda. kadınlar gece ll'le 2 arasında, erkekler de 2 ile 5 arasında nöbete kalıyorlar. CDR sisteminin büyük bir baskı aracı olup olmadığını sorduğum bir mühendis, "Önemli değil" diyor, "Tutun ki benim kanmdan başka bir sevgüim var.Belki CDR bunun üzerinde bir rapor hazırlıyor. Ama ne çıkar yasak değil ki bu. Kaldı ki ayda bir kaç gece benim de sıram geliyor, ben de başkalan için rapor hazırlıyorum..." Aslında bir yerden bir yere taşınmak için bile izin alınması gereken CDR örgütü, özellikle Kübalıların yabancılarla olan ilişkilerini denetlemek amacını güdüyor. Bu nedenle bir turist olarak bile Kübalüarla ya tek tek ya da kendilerini çok emin hisseuikleri yakmlan içinde konuşabiliyorsunuz. Otoriteler, Kübalıların yabancılarla görüşmesini açıkça "lavsiye etmiyoriar'. Büyük otellerde bile resepsiyonun üzerinde "Misafirieri odalarında ziyaret elnıek yasaktır" gibi notlara rastlayabiliyorsunuz. Asansörcü kızlar, tek başına yukarı çıkan bir Kübalı gördüklerinde; derhal otelde kaldıklannı ispat edecek "misafir kartlannı" göstermelerini istiyor. 50'lerin Billy Wilder'lı filmlerini çağrıştıran bu asansörcü kızlar, "Garsoniyer"in Shirky Maclane'i gibi, sevimli bir asansörcü portresi çizmekten çok, otel yaşamının casusluğunu üstleniyorlar. 1986/734 Davacı Hasan Bali tarafından davalı Hasan Hüseyin Durmuş aleyhine açılmış bulunan senet iptali ve menfi tespit davasında: Hasan Hüseyin Durmuş'un Ümraniye, Örnek Mah. 30 Sok. No: 1/2 Çamlıca adresine tebligat yapılamamış, emniyetçe de adresini bulmak mümkün olmadığından dava dilekçesinin ilanen lehlijine karar verilmiş ülup mahkememırin 1986/734 esasında kayıtlı ve 24.9.1987 günü saat 11.15'e muallak davanın duruşmasmda bızzaı hazır bulunmanız veya kendinizi bir vekil ile temsil ettirmeniz, gelmediğiniz takdirde duruşmaya yokluğunuzda devara olunacağı hususu dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 9.7.1987 Basın: 7164 ILAN ÜSKÜDAR 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN tSTANBUL BtRİNCİ İFLAS MEMURLUĞUNDAN KONKORDATO TOPLANT1SININ tLANI Dosya No: 1983/13 Müflis Çolak Sanayii Turizm Deniz Nakliyat ve Ticaret A.Ş. Masasında, müflis şirket masaya kaydedilmi; bulunan alacaklılanna; konkordatonun mahkemece tasdik karannın kesınleşmesinden itibarcn 6 ay sonunda ilk taksıt tediye edümek üzere 4 müsavi taksitte ve her taksit V» 20 nispetinde olmaJc üzere tüm borcun 1* 80'inin 2 sene içinde itfası amacıyla konkordato teklifinde bulunmuştur. Bu nedenle konkordatonun görüşülmesi için 11 Ağustos 1987 Salı günü saat: 14.00'te tstanbul Birinci tflas Memurlugunda toplantı yapılaca|ından, alacaklüann bizzat hazır bulunmalan veya yetkiü bir vekil marifetiyle kendilerini temsil ettirmeleri hususu ilanen duyurulur. Basın: 8917 İLAN İSTANBLL 3. TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINDAN 9S5 9 1 : Ua^avi Sıba } Yapı Taahhuı \e Ticaret A.Ş. tarafından da\alı Yeniko> Kuranli! Sokak No: 16da nıukmı Mehmeı Kara aleyhine açıldiı ır.enfi tCibit >ia\a>ı sonunda: 1 kcşiüecİM Javacı lehdarı da\a!ı Mehmeı Kara ve hamıli davalı Ceıii lnjaaı Taahhuı Kollekü: ŞirketiHüseyin Sınır ve OrıaUan olaıı 5 10 984 lanzinı 30 10 985 vade tarıhli 1.32O.OOO lıralık boı.or.uiı ipıaiitıc. 2 lai.dır olıınan K'5.100 lira ucretı vekaleı \e 16590 lira muhak>'.r.. ııiuMalı \c 3^sl0 lira ilaır, harcının da\alılara lahmilınc lem•. > kabil olnıak u/cu 1" 6 9|T laıihınde 985 912 esas. 330 sa\ı ile ku:.n \«.i'ilıııi>ıir. llı. karar o/cii loblıj nıakamıııa Kaını ölmak uzert ilanen tebiig Basm: "122 StRECEK