19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER durmasa bile, iyiden iyiye yavaşlaştırmıştır bu süreci.."(2) Laikliğin gericiliğe göre konumu gün ışığına çıkmaktadır burada. Açıktır ki bir kavramın yetersiz yorumu, örneğin yalınç bir tanım olan "Devletle din işlerinin aynlması", hem tehlikeli hem de genelde düşünceyi yozlaştırıcı niteliktedir. Kuşkusuz laiklik devletle ya da dünya ile din işlerini ayrı ayrı ele almaktır. Ama bir yetersiz tarif, ne olursa olsun, istendiği zaman değiştirilebilen bir kavramlar örgüsü değil midir? Bu esneklik siyasilerimize 1950'lerden beri Atatürk devTİmlerine dokunma olanağını vermedi mi? Yapısal olarak devletle din işlerinin birleşmesini emreden tüm dinler, bu yapıya karşın laik düşünceyi destekleyen yasalarla donatıldılar. Kuşkusuz bu yasaları hazırlayan aydınlar her şeyin dinin içine sokulamayacağı savından yürüyerek yola çıktılar. (3)Bilinçaltına yerleşmiş geçmişin gereksiz kısımlarını anndırdılar. Tüm bu çabaların amacı bir yandan dinin aşkınsal yönünü korumak öte yandan düşünceye haklı bir değer kazandırmaktı. Sürekli bir fikir alışverişinden doğan bir dinamizmle eski ile yeniyi bireştiriyorlardı bu aydınlar. Olaylardan doğan, toplumsal değişikliklere dayanan kavramlann giderek TEK'e indirgenmeleri özellikle politikacılara yarayan bir olgudur ve bu nedenle laiklik çağdasça kurumlaşamamıştır ülkemizde. Bir yandan toplumun itici gücünün, tabanın, öte yandan devletin istekli desteği ile oluşan bir kurumlaşma. İstekli diyoruz, çünkü sözünü açtığımız laikliğin tarifi ancak geniş kapsamlı olarak gerçek anlamını bulmakta, yalnız dinsel değil tüm inançlara dokunmadan oluşan bir düşünce özgürlüğü gibi tanımlandıkça, dinamik ve faydalı bir nitelik kazanmaktadır. Ekonominin her şeye egemen olduğu savı belki doğrudur, ama düşüncenin çokça dizginlendiği ülkemizde, gericiliğin coşkulu biçimde yeşermesine şaşılacak ne var ki? Hepimizin aynı yöne, bir akültüre yönlendirilmemiz doğal değil midir bu koşullarda? Bir davranış türüdür gericilik. Toplum tutuculuğuna öykünme ve ödündür. Düşünmemeyi, düşünememeyi önce biz hazırlarız, kendimizle başbaşa: Açık ve küçük şeylere hayır diyemeyerek (yanıtın evet olduğunu bilmemize karşın), ya da tam tersi, en ufak bir ödün vermeyerek, katı ve dondurucu bir sistemin esiri olarak. Oysa bir ince, soylu farktır karşı görüşün benimsenmesi. Aydını daha aydın yapan o bir "anlık" benimseme, düşünen insanın mutlak ürünü değil midir? Gericilik bu tür üründen yoksunluktur. Kişinin kendi öz değerlerini KADİM GEÇMİŞTE araması, değişikliği yadsıması, belirgin özelliğidir gericinin. TEK düşünce dururken neden çaba gösterelim der gerici. Hepimizin gerici olması olası mı? Kuşkusuz değil diyebilirsiniz. Ama zamanla, tek düşünce her yönü sardıkça. neden olmasın? Kültür denizine dalmak bir tek düşüncenin tekelinde olursa, hepimiz gerici oluruz. Vurgulamak istediğimiz bir gerçek var: Toplumumuz gün geçtikçe biraz daha fazla "ayrı, farkh" düşünmemeye itilmektedir. Kararlı ve geriye dönülmeyecek biçimde insanlarımız gerçeğin tek düşüncede, özellikle dinsel türde olduğuna inanıyor ya da inandınlıyor. Kişi Tanrıbilmez olursa, laikliğin kapsamı dışına mı çıkar acaba? 24 HAZİRAN 1987 Hepimiz Gericiyiz Gericiliğin kökeninde yatan, bir kültür sorunudur. Yarım bilgi, yarım aydınlık ve yanılgı... Ama belki bu duruma "yarım aydın"ın konumu demek daha doğru olur bir anlamda. Kültür sürekli bir aydınlanma ortamıdır, bitmeyen, duramayan, durdurulamayan bir aydınlanma. PENCERE Kara Göründü mü?.. İnsan dünyaya bakarken üç türlü gözlük kullanabilir: Pembe, kara, saydam... Gerçeği saydam gözlük gösterebilir; ama bir de uzağı görmek sorunu var. Eskiden keskin gözlü tayfaterı, yelkenti gemilerin direğinde gözetlemeye çıkarırlardı. Gözcü ta uzaktan kıyıyı ayrımsadığında, bağırırdı: Kara göründü!.. Uzağı görmek herkese nasip değildir. Gemi karaya tosladıktan sonra dırekteki gözcü ne kadar bağırırsa bağırsın, yararı yoktur; kaptan şapa oturmuştur * 1960'ların ilk yarısında az mı söyiendi. yazıldı? Bizimki gibi az gelışmiş ya da sanayileşmemiş bir ülkeye planlı ekonomi gereklidir; devlet önoülük yapmalıdır. Ekonominin yönetimini dışa bağımlı özel sektöre bıraktın mı, İzmit Körfezi'ni yok edersin, Marmara'yı kirletirsin; nüfusu İstanbul'a çekersin; ama Güneydoğu'ya gidemezsin; çelişkiler derinleşir, halk aydınlanamaz, bütünlük sağlanamaz, bölgesel farklılaşma, ayrılıkların tohumlarını eker, sürgünlerini verit gecikmeyelim" dedin mi yanıt hazırdı: Haydi oradan komünist... Güneydoğu halkını seyyitlerin, şeyhlerin, aşiret beylerinin elinden kurtarmak sağcı partilerin işine gelir miydi? Sonra nasıl oy toplayacaklardı, topladıkları oyları siyasal iktidara dönüştürüp dışa bağımlı sermayeciliğin soygununu nasıl yöneteceklerdi?.. Planlı ekonomiyle endüstrileşmeye karşı çıkanlar, köylerin ve mezraların birleştirilmesi için yapılacak düzenlemeye de karşı çıktılar. Neden? Çünkü ta uzakta bir yoksul köy olacak; o savunmasız köyün oylarını da ağa, şeyh, seyyit, aşiret reisi derleyip toplayacaktı. O köye devlet giderse oyun bozulmaz mıydı? işte devletin 1960'larda gitmek istemediği o köye şimdi "bölucü eşkıya" gidiyor. Ve Cumhurbaşkanı Evren diyor ki: Halkımız mezralarda oturmasın, köyler birleşsin... Çok geç değil mi? • Yine Sayın Evren'in söylediğine bakılırsa NATO, Varşova Paktı'ndan bile kötüymüş... 1960'larda Türkiye'nin aydınları, solcuları, demokratları, devrimcileri, Atatürkçüleri, sağduyu sahipleri NATO'yu eleştirmeye başladılar. Çünkü siyasal iktidarlar ve gözü kapalı bürokratlar "nato kafa, nato mermer" idiler. Ne yazık ki NATO'yu eleştirenler 'Vafan haini" sayıldı. Hele NATO'yu varşova Paktı'ndan da kötü görmek ağır cezalık suçtu. Ulusal bilinç üylesine köreltilmişti ki doğruyu söyleyen çeşitli yollardan tasfiye ediliyordu. O dönemlerde Sayın Evren bugün söylediklerini söylese en azından terfi edemez, emekli edilir, Genelkurmay Başkanlığına ulaşmak şöyle dursun general bile olamazdı Evren şimdi Cumhurbaşkanıdır, olaylarla birlikte görüşü değişiyor, diyor ki: "NATO'ya bağlı üye ülkeler kendi topraklarının bütünlüğünü korurken, üye Türkiye'nin topraklarının bir kısmını alıp başkalarına vermek istiyor. Varşova Paktı bile böyle talepte bulunmuyorr Ne yazık ki bu sözler gemi karaya oturduktan sonra söylenmişlerdir. 1960'lardan yana kendimizi bilseydik, ulusal çıkarlarımızı korumakta bilinçli olsaydık, daha iyi olmaz mıydı? Sayın Evren gazete koleksiyonlarını incelese, bugünleri vurgulayan çok şey bulacaktır. • Daha birkaç ay önce AT'ye tam üye olmak için başvuran Türkiye değil midir?.. Bizim devlet ve hükümet adamlan AT'nin ne olduğunu, nasıl çalıştığını, kurallarını, ilkelerini, yapısını, topoğrafyasını bilmiyorlar mıydı? Rüya mı görüyorlardı? Eğer rüya görüyor idiyseler, tümüne "hayırdır inşallah" diyelim. < A JAK ALGUADİŞ Sokrates'in ünlü sözü "Kişi isteyerek kötülük yapmaz", kötülüğün gerçeği örten bir yetersiz bilgi ve yanılgı, bireyler arasmda anlaşmazlık olduğunu anlatır. Filozofun ya da aydın kişinin amacı bu anlaşmazlığın tutsağı olmamaktır çünkü, güzele ve doğruya aşama aşama yükselmesi gereken düşünce ereğinden saptınlmamalı, geriye doğru itilmemelidir. Gericiliğin irticanın nerede başlayıp, nerede bittiğini saptamak oldukça zordur kanımızca. Onu soyut biçimde yorumlayarak, düşünceyi soysuzlaştıran olumsuz bir tıitum gibi görmenin yeterli sayılamayacağına inanıyoruz. Gerçekten, somut yaşamda, günlük deney ve düşüncelerimiz arasında hepimiz, az çok geriye bakmaz mıyız? Hepimiz geçmişin o müthiş statik ve koşullandırıcı gücünü duyum&amaz mıyız? llerici olmanın ne denli zor olduğuna tanık oluyoruz gericiliği irdelerken. Düşünceden kopmanın nasıl bir boşluk yarattığını, ussal çabanın değerini daha iyi anlıyoruz o zaman. Hegel'in şu sözlerini anımsatmakta yarar var: "Usun yarattığı ve onu tatmin eden her şey yeni bir çalışma gerektiren bir hammadde olarak meydana çıkar. Bu hammaddeye dayanaraköncekikültürüniçerdikleri ile yeni bir yapı gereci işleyen us, zamanda yeni bir kültüre erişir."(l) Geleceğin ve geçmişin ortak nesnesi ve bağıntısı, düşünce ürünlerinin bir birikimi olarak yaşar kültür. O toplumu yönlendiren aydın düşüncenin göstergesidir. TEK'e indirgeme! Toplumsal bilinçaltını ve onun etkileşim alanındaki biz bireylerin konumunu özgün biçimde anlatmıştır Jung'çu düşünce. Bu düşünceye koşut ve belki de karşıt olarak aydının çağdışıhk/çağdaşlık arasında gerçekleştirdiği aynşım düşünce erkinliği gerektiren bir çabadır. Gericilik bu nedenle toplumsal düşüncebağlamında aşağsanmaması, önemsenrnesi gereken bir olgudur. Çünkü hepimiz gericiyiz bir anlamda. Usun kültüre dayalı mantıksal işlevlerini izleyememek, onlardan " b e r i " (kurtulmuş) kalmak, kişinin özlediği bir rahatlığın, konforun müjdecisidir. Giderek aynı şeyleri düşünmek, tıpkı bir tamtam sesi gibi yinelenen kalıplaşmış flkirlerin tekran, bunların içten gelen garip bir dürtü ile eşleşmeye başlayarak tekdüze olmaları, adeta yapışmaları birbirlerine ve aşama aşama kişinin kendisinden üstün saydığı şeyleri, insanları, nedensiz, eleştirisiz kabul etmesi, gericilik değil midir? Taşıdığı tüm kiplerle birlikte gericilik gerçek tamlamasını bir pseudokültürde, kultürün bir bütün olarak "başkalaşmasında" bulur ve bu nedenle tıpkı gericilik gibi kültürün de nerede başlayıp nerede bittiğini saptamak kolay gelmemektedir bize. Sonuç Atatürk devrimlerinin içeriği, derin felsefesi, gerçeği plüralist bir dünyada arayıp bulmasıdır sanıyoruz. Tek gerçek ancak sübjektif olabilir. Oysa objektif, yani bilimsel ve toplumsal gerçek, yineleyelim farklıhktadır, tüm fikirlerin çakışmasındadır. Günümüz Türk insanının aradığı geçmiş olaylar ne olursa olsun, önceki düşünce ile yeninin dengeli bir sentezidir. Konuya eğilen aydınlarımızın bu tür bir sentezin Batı Kültürü'nün ağır bastığı bir ortamda oluşacağını bilmelerinde yarar vardır kanımızca. Gericiliğin sandığımızdan da kolaylıkla oluştuğunu, oluşacağını sürekli anımsamalıyız. (1) Hegel: Evrensel Tarih Felsefesi üzerine dersler/ Giriş: Tarih içinde USd'Hondt'tan aktarılarak çeviri. (2) Enis Batur: Altematif: Aydın Hil Yayınlan. (3) Prof. Dr. Neşet Çağatay: Cumhuriyet 14/5/87Olaylar ve Görüşler/Laiklik Çağdaş Uygarlık Yoludur. • "Toprak reformu (hatta devrimi) gereklidir; aman Aydınlanma süreklilik ister Gericiliğin kökeninde yatan, bir kültür sorunudur. Yarım bilgi, yarım aydınlık ve yanılgı... Ama belki bu duruma "yarım aydın"ın konumu demek daha doğru olur bir anlamda, kültür sürekli bir aydınlanma ortamıdır, bitmeyen, duramayan, durdurulamayan bir aydınlanma. Enis Batur'un dediği gibi: "Gerçek aydın için aydınlanma sürecinin başı sonu olamaz... Yarım aydın... yeterince aydıniandığına inandığı için, belli bir noktada don EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Askersel yönetımler, hiçbir ülkede iyi karşılanmaz. O topluma, o halka mutluluk getirmez. Geçici bir süre için olumlu işter de yapılır, ama zamanla içten çözülmeler, yozlaşmalar başlar. Bu yüzden de hemen her ülkede darbe sonunda işbaşına gelen askerler ~en kısa surede demokratik yaşama geçeceğiz' derler. Ya gerçekten sözlerini tutarlar ya da 'daha durum düzelmedi' diyerek, yıllar yılı egemenliklerini sürdürürler. Askersel yönetimlerden daha kötüsü vardır. O da sivillerin egemenliğindeki asker yönetimleridir. Yani, seçimle işbaşına gelen bir başkan, bir başbakan, polis ve asker güçlerini denetiminde toplar, görünüşte o ülkede sivil bir yönetim var gibidir, oysa o sivil kişi bir diktatör olarak asker gücünü de keyfince kullanmaktadır Bunun örnekleri çok: Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini, Sovyetler'de Stalin, Portekiz'de Salazar... Bu dört politikacı da 'sivil'diler. İçlerinde bir Stalin, devrim sonucu işbaşına gelen kadrodandır. Ötekiler hep seçimlerde üstün çıkarak iktidara gelmişlerdir. Hitler de Mussolini de Salazar da asker kökenli değildiler. Ressam, gazeteci, iktisat profesörü idiler. Ne var ki bunlann kurduğu dikta rejimleri, kimi ülkelerde görülen askersel cuntaları aratmayacak kadar sert, katı, acımasız, baskıcı idi. Kişisel özgürlüklerin biri bile yoktu bu ülkelerde. Sivil iktidar, asker gücünü buyruğunda tutuyor, onu istediği yönde kullanıyordu. Hapisler, işkenceler, acımasız baskılar, hepsi hepsi bu sivil yönetimlerin belirgin özellikleriydi. Demek istediğim, seçimle işbaşına geldi diye asker kökenli değil de sivil kökenliydi diye, demokrasiye bağlı bir yönetim kurulmuyor. Dikta rejimlerinde yöneticiler asker de sivil de olsalar hepsi birbirine benzer Hatta sivil görünümdeki dikta rejimleri, askersel cunta rejimlerinden daha da tehlikeli, daha da uzun süreli oluyor. Hitler'in kurduğu tek partili rejim sayaş olmasaydı belki bugüne dek sürecekti. Mussolini'nin faşist italya'sı çeyrek yüzyıl ayakta kaldı. Salazar'ın sözde 'sivil' yönetimi de otuz yılı devirdi. Bakıyorum kimi düşünürlerimiz, 'sivil toplum'üan sık sık söz ediyorlar. Yakın tarihimizdeki askersel darbelerin hepsini suçluyor, kınıyorlar. 27 Mayıs'la, 12 Mart ve 12 Eylül'ü aynı kaba koyuyoriar. En kötü sivil rejimin en iyi askersel yönetimden daha iyi olduğunu yazıyorlar. Orduyu, polis gücünü buyruklarında tutan, bu güçleıie halka baskı yaptıran, ülkede demokratik hak ve özgürlükleri var gibi gösterip, gerçekte en ağır baskı düzenini sürdüren 'sivil' rejimleri kınamak akıllarından geçmiyor. Örneğin, 195060 arasındaki Menderes yönetimi, daha doğrusu DP'nin iktidar yılları!.. Menderes, prdunun ileri gelenlerini istediği gibi yönlendiriyordu. Polis. jandarma gücünün baskısıyla muhalefet üstünde ağır bir baskı sürdürülüyordu. Mecliste kesin çoğunluğu elde eden bir sivil yönetimin darbeyle işbaşına gelen askersel yönetimden pek bir farkı yoktur. Menderes rejimi de gide gide bir dikta rejimine benzemişti. Baskı yasaları, sürekli yasaklamalar birbirini izliyordu. Seçimler, onların keyiflerine göre düzenleniyordu. Sürgit bu dikta rejimi, yaşatılacağa benziyordu. 28 nisandagençliğin başkaldınşı, onun ardından ordunun alt kademelerinden gelen çıkışlar sonucj Menderes'in, sözüm ona sivil, ama askeri, jandarmayı buyruğunda istediği yönde kullanan, rejimi yıkıldı. Bir gazete 27 Mayıs sonrasından basında çıkan yazılardan alıntılar yaparak o devrimci eylemi destekleyenleri, övenleri kınıyor. Kimileri 27 Mayıs'tan sonra 27 Mayısçı olmuştur, 27 Mayısçılardan daha çok 27 Mayıs övgücüsü kesilmiş, radyolarda, Yassıada tanıklıklarında, gazetelerde 27 Mayıs olayını göklere çıkarıp, Menderes rejiminin adamlannı yerin dibine batırmıştır. Boyleleri 1965'ten sonra DP'nin izleyicisi AP'nin, Menderes'in yerini alan Demirel yönetiminin dalkavuğu kesilmiştir. Bu sağcı gazete benim de 27 Mayıs sonrası 'Vatan'da çıkan yaztlarımdan parçalar sunmuş, demişim ki: "Türk ulusu büyük bir ulus olduğunu, Türk gençliği sorumluluk nedir bilen vatansever ve aydın bir gençlik olduğunu dünyaya göstermiştir. Işıklı günlerin eşiğindeyiz. Elbirliğiyle Türk demokrasisini kuracağız. Elbihiğiyle devrimci, medeni bir ülke yaratacağız." Nitekim 61 Anayasası yaratılarak bu dediklerım gerçekleştirilmiştir. Bu sağcı gazete benim 27 Mayıs öncesinde yazdıklarımı da okurlarına sunmahydı. Baskıcı Menderes rejimini nasıl uyardığımızı, yanılgılarım, yanlışlannı nasıl belirttiğimizi, bu çirkin gidişi nasıl önlemeye çalıştığımızı... Örneğin "İnönü'nün 'Fena gideceksiniz' sözünün gerçekleşmemesi için neler vermezdik" diye yazmışım 30 Mayıs 1960'ta... Evet, 'sivil'ler de 'asker' yöneticiler kadar, hatta onlardan belki de daha tehlikeli, daha baskıcı olabiliyorlar. Demokrasi kurallarına uymaktan kaçınan her yönetici, asker olsun, sivil olsun, iyi bilmelidir ki eninde sonunda halkın bilinçli uyanışı karşısında yenik düşecektir. Ya seçim sandığında ya da ister istemez başka yollarla... özlediğimiz, istediğimiz, geçmişin acı deneyimlerinden gereken dersleri çıkarmak, demokratik ilkelere bağlı kalmaktan başka çıkar yol olmadığını bilmek... Genel Yönetim Kurulu Başkanımız, Avukat BAŞSAĞLIĞI Değerli insan, kıymetli ağabeyimiz Avukat Diktamn, Askeri Sivili Yoktur NİYAZİ AĞffiNASU'yı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Onurlu yaşamı, mücadele azmi bize yol gösteriyor. Ailesine ve tüm dostlarına başsağlığı diliyoruz. NİYAZİ AĞIRNASLPyı kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Bu değerli insanı kalbirnize gömüyor, geride kalan tüm aile efradına eş \e dostlara başsağlığı dileriz. Avukat HALKEVLERİ GENEL MERKEZİ İnsan haklarının onurlu savunucusu, değerli insan FAHRETTİN ELMAN VE AİLESİ Onurlu yaşamı ile hepimize örnek olan, sevgili ağabeyimiz, NİYÂZİ AĞIRNASU'YI kaybettik. Üzüntümüz derin, tesellimiz ve önderimiz anısı olacaktır. NİYAZİ AĞmNASLTyı kaybettik. Ailesine ve tüm dostlarına başsağlığı dileriz. AHMET ATAK, MEHDİ BEKTAŞ, TUĞRLL ÇAKIN, İBR,\HİM TEZAN, ZEKİ TAVŞANCIL TUTUKLU ve MAHKÛM AİLELERİ Her dönemde demokrat kişiliğinden ödün vermeden en ön saflarda mücadele eden, eşsiz insan TEŞEKKUR Geçirdiğim bir kaza sonucu rahatsızlanan bacağımı büyük bir özen ve başan ile tedavi ederek beni yeniden sağlığıma kavuşturan, rahatsızlığım süresince bana moral vererek destek olan müşfik insan, değerli bilim adamı, Çapa Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı değerli mensubu .L^Jt ÎNTYAZİ AĞffiNASU'nm anısı devrimcidemokrat güçlere önderlik edecektir. ANKARA YAYIN ÜRETİM KOOPERATİFİ KAYSERİ 2'NÇİ ŞULH CEZA HÂKİMLİGİ'NDEN Esas No: 1985/699 Karar No: 1986/1779 Hâkim: Mahmut Kamacı 27096 Kâtip: Ali Şahingöz Sanık: Mahmut Danacıİsmail ve Hacıkadın oğlu 1945 D.lu Kayseri Karpuzatan mevkii No: 52'de mesul müdür. Suç: Sağlığa zararlı sucuk imal etmek ve satmak. Suç tarihi: 26.3.1986 Yukarıda açık kimliği yazılı bulunan sanık hakkında yapılan ^rgılamada mahkememizin 1985/6991986/1779 karar sayılı kararı ile sağlığa zararlı sucuk imal etmek ve satmak suçundan TCK. 396, 402/12 uyarınca 5000 lira ağır para cezası ve. 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın 3 ay süreyle cürmüne vasıta kıldığı meslek sanat ve ticaretinin tatili ile 7 gün süreyle işyerinin kapatılmasına, ayncahüküm özetinin Ankara, İstanbul ve İzmir'de yayımlanan ve trajı 100.000'nin üzerindeki bir gazete ile Kayseri'de yayımlanan mahalli bir gazetede ilan edilmesine karar verilmiştir. Basm: 23019 Dr ÜNSAL DOMANİÇ ve tedavim süresince yakın ilgilerini gördüğüm hastane personeline, aynca Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi personeline teşekkürlerimi sunarım. Çagdas Yaymlan DERYA ERKUT TURK KULTUR VAKFI ULUSLARARASI EĞİTİM PROGRAMLARI KOORDİNATÖRÜ • Çok iyi İngilizce bilen, sosyal bilimler, eğitim ve işletmecilik konulannda öğrenim yapmış, • En az 3 yıllık iş tecrübesi olan, • 2535 yaşları arasında, • Gençlik sorunlarına ilgi duyan ve gerektiğinde danışmanlık yapabilecek, • Yurtiçi ve yurtdışı seyahatlere engel durumu olmayan adaylann 146 23 28 146 45 91 nolu telefonlara miiracaat etmeleri rica olunur. Erkek muracaatçılann askerlik görevlerini tamamlamış olmalan gerekmektedir. Ahmet Rasim Osmanlı İmparatoriuğu'nun Reform Cabaları İcinde Batıs Evreleri Günümüzün diliyle basıma hazırlayan: Ord. Prof. Dr. H. V. Velidedeoğlu 1800 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39/41 CağaloğluIstanbul A V R U P A ' D A EN ÇOK S A T I L A N M A R K A Ş İ M D İ TÜ R K İ Y E'D E... LİDER BULAŞIK MAKİNESİ ÜRETİCİLERİNCE ÖNERİLEN TEMİZLİK SETİ Sağlıklı ve orijinal formülüyle Batı Almanya'da üretilmiştir! B U L A Ş I K T A I D E A L T E M İ Z L İ K İ Ç İ N Bulastk rrakınenız ve soi'a takımlarm.z ozen ister Caıgonıt temizlik setıyle "lem nakınenızın sağl'kiı çalışmasını. hem de butasıklannzT sağiık kosullarına jygun. vıoranradan tertemız yıkanmasını sağlayır İLAN KADIKÖY İKİNCİ ŞULH HUKUK HÂKİMLİGİ'NDEN 1987/232 Vesayet Halen Kadıköy, Kızıltoprak, Hüsevin Paşa Çıkmazı, Evsen Apt. 29 D. 16'da ikâmeı eden Kâmil Beygo, aynı adreste ikâmet eden oğlu Musıafa Erol Beygo'ya rahatsızlığı nedeni ile vasi tayin edilmişKeyfiyet ilan olunur. Basın: 6522 Calgonit Calgonit Calgonit Bulaşık Makinesi Deterjanı Bulaşık Makinesi Parlatıcısı Bulaşık Makinesi Tuzu Sci'a iak.mlarınızı ve desente.'im çızmeden. yıpratmadar temızler pırıl pırılyapar Aeladedeter.ar.arçızer. hatta zananla bozar Bu nedenled'r ki VILLEROY BOCH. ROSEMTHAL RiEOEL VVILKENS gıtn dunyaca jnlu sofra takmı arelıcueı daıma Calgonıfı tavsıye eder. En son juru.ama sjyLnda. her urlu su leketen ve ızlenm'yok eder. ozenletemızienen bulaşıklarınıza göz kamaştıran kalıcı bir parlakiı* kazandınr Kıreçtennev onler WaKner z; çesftli hasarara Karşı <orur. orırunu jzatır Alelade t'jziar herşeyı maKinenızm ıçmı. çaial bıçağı bile cızer Temizler, korur, parlatır" ARÇELİK, PROFİLO, BEKO, BOSCH, SIEMENS,AEG, MIELE ve diğer bulaşık makinesi üreticilerince önerilen marka... Bulaşık makinenize ve sofra takımlarınıza özen gösterin. Calgonit temizlik setini kullanın! Üstun Batı Alman Temizlik Teknotoıısı BENCKISER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle