18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
• UMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER "yabancı dillerin boyunduruğundan" kurtuldu, her alanda gelişti, serpildi ve olgunluk çağına girdı. Cumhuriyet'in sahibi ve en eskı yazarı Nadir Nadi ise (siz onun şimdiki yaşına bakmayın) Atatürkçuluk yolunda yine 32 yaşında coşkulu bir delikanhdır. • • • 3 Mayıs 1942'den sonraki yazılarım hukuk ve ekonomi sorunlarını irdeliyordu. Hukuk ve ekonomi bilgisini yalnız iıniversite kursüsune mal etmeye alışmış köklü bir zihniyetin henüz ulkemizde yaygın olduğu bir dönemde bu konuları halka indirmek isteyen gazete yazılan bilimsel olmamakla suçlanıyordu. Ama bence hukuk, ekonomi ve toplumdan söz açan her yazıda, hele yalnız hukukçulara değil, aynı zamanda ve ozellikle bütün yurt aydınlanna ve halka seslenen gazete yazılartnda kürsü dilini aramak gerekmezdi. Adına "hukuk" dediğimiz düzen, yaşamın düzeninden ve dolayısıyla toplumu doğrudan doğruya ilgilendiren kavramlar dizgesinden başka bir şey değildi. Cumhuriyet'in ilanından sonra en köklu devrim bu alanda yapılmıştı. Şu halde hukuku halktan ayıran kaleyi yıkmak, zırhı delmek gerekiyordu. Bunun için de halkın bireysel ekonomik ve sosyal yaşam düzeni içindeki yerini, bu duzendeki türlü ilişkilerini, Kemalist devrimin hukuk alanına getırdiği akılcı, laik, yeni düşünce, kural ve değerlerini açık bir dille herkesin gözü önüne sermek, hukuku o zamana kadarki kabuğundan çıkarıp halka yaymak, onu hukuk, demokrasi, ekonomi ve toplum sorunları uzerinde düşünmeye ahştırmak, kısacası, toplumun temeli olan hukuk, ekonomi ve sosyal adalet konulanndaki çağdaş düşünceleri, olanak ölçusünde, her Turk ınsanına aşılamaya çalışmak. bir universite hocasının kursu çahşmaları dışında halka yapabileceği en buyuk hizmettı. Ben btınu yalnız hizmet değil, aynı zamanda bir ödev saydım. Bu yolun doğru olduğuna ınanıyordum. "Hak bellediğim yolda" yürümeyi sürdürdüm. *•* 1942'de ikinci sayfanın bu sütunlarında yalnız ünlü yazarlara yer verilirdi. Ord. Prof. Mustafa Şekip Tunç, A. Adnan Adıvar, Hasan Âli Yücel, fsmail Habib Sevük, bir ara Peyami Saf a ve Ahmet Hamdi Tanpınar, daha sonra bir süre Falih Rıfkı Atay gibi tanınmış imzalar kervanına "dümen neferi" olarak katılmış olmanın ve Cumhuriyet gibi adını Atatürk'ün koymuş olduğu büyuk bir gazeteden kamuya seslenmenin çok buyuk kıvanç ve coşkusunu yaşıyordum, 3 Mayıs 1942'de. O tanhte bu yazarlar kervanmın en genci idim. Şimdi onlar yok anık; en yaşlı ben oldum. Bu yolda yurümeyı sürduruyorum ve 45 yıl oncekı kafileden bu sütunlarda kalan tek kişi olarak hâlâ aynı yolda yüruyebilmekten çok buyük bir mutluluk duyuyorum. Ama ne yazık, geriye baktığımda göruyorum ki, hâlâ hep aynı konular, aynı kavgalar, aynı savaşımlar surüp gidiyor, çunkü kimi konular bazı kişiler ya da çevrelerce hoşgörü ile karşılanmıyor. Yazar olarak kendi üzerine duşmanlık şimşeklerini çekmek istemezsen, bugün yazılarında ozellikle şu konulara dokunmayacaksm: 1) Laiklik ilkesi karşısında din bağnazlığı ve tarikatçılık; 2) Ekonomik sömuru düzeni; 3) Dilimızin özleştirijmesi sorunu. Ben ise, aksi gibi, 45 yıldır yazılarımın pek çoğunda bu konuları işledim. Din bağnazlığına karçı vazdım, ölumle tehdit ettiler; ekonomik adaletsiz.lık ve duzenM/lıği .ergıledım, bana sövdüler; Ozturkçe'yi savundum, "uydurukça" dediler. Oysa 45 yıl önce gerek bu konularda, gerek dilimızin ve ozellikle hukuk dilinin Turkçeleştirilmesı doğrukusunda yazılar yayımladığımda bir şey diyen olmuyordu. Acaba Ataturk Devrimi'nin nereşindeyiz, diye duşunüyorum ve bugun bu alanda hangi nokıada olduğumuzu belirleyecek sözcük bulamıyorum. Hele 12 Eylül müdahalesinden sonra Atatürk'ün ozel vasiyetnamesine kadar butun tasarruflan ve kurumlan yok edilerek Atatürkçuluk sadece bol bol haykınlan laflarda kaldı. 45 yıl onceki ilk yazımı kaleme aldığım zaman 38 yaşında olduğumu söylemiştim; şimdi seksen uç yaşındayım ve dediğım gibi hep aynı savaşımın içindeyim. Umudumuzu yitirmedik ve yitirmeyeceğiz. Ata'nın çizdiğı doğrultudan sapanlara karşı tam 45 yıldan beri, ulusalcı, bağımsızlıkçı, laik, devrimci, halkçı ve devletçi cumhuriyet yolunda nasıl savaşım vermişsek, bundan boyle de aynı doğrultudaki savaşımı sürdüreceğiz. Ataturk Devrimi bugun tumuyle savunma durumundadır. Ama Başkomutan'ın Sakarya Savaşı sırasmdaki deyişi ile "Hattı miıdafaa yok, sathı müdafaa vardır. Bu saüh bütün vatan topraklarıdır." Günumuzde Ataturk Devrimi'nin savunmasını yapanlar ve ileride yapacak olanlar ulkenin her yanında bulunan, devrim inancı ile dolu, her yaştan ve her meslekten vatan evlatlanoır. Atatürk Devrimi'nin "Sakarya"sı ve "Büyuk Zafer"ı er geç ve kesinlikie kazanılacaktır. Elverir ki yürekliliğimizi ve umudumuzu yitirmeyelim ve teslimiyetçi olmayalım'... 3 MA YIS 1987 Cumhııriyet'te 45 Y ıllık Savasım... HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Başbakan yuksek mühendis [\ırgut Ozal, yaklaşık iki ay ön:e ABD'de ameliyat masasına ıfataıak bir "bypass" (baypas) sperasyonu geçirdi ve TV sayesinde bu olayı Turkiye'de bilmeyen kalmadı. Bu İngiüzce sözcük "yan yol" detnektir. Hani bir yerde ana yol herhangi bir nedenle tıkandığında araçlann geçmesi için trafik yetkililerince ikinci derecede bir yol gosterihr ya, işte tıpkı onun gibi, kalp damarlanndan biri hastalanınca yurekteki kan trarığini sağlamak için oraya ameliyatla bir yan damar lakıhr ve bu işleme bypass denir. Sayın Başbakan, bu operasyondan pek hoşlanmış olacak ki, şimdi kendisi T.C. Anayasası'nı ameliyat masasına yatırıp onda bir bypass operasyonu yapmak çabasına düşmüş. Ne var kı, kendilerince duşunulen bu operasyona hiç gerek yok: Çünku, iki hafta önceki yazımda açıkça belirtmiş olduğum gibi, anayasada değişiklik yapmanın anayolu tıkalı değil. Böyle olunca bu amaçla bir yan yol açılması için anayasayı ülke çapında bir ameliyat masasına yatırmak, olsa olsa, bu yasanın kendi içindeki anayolu tıkayıp butun anayasal trafiğj sayın yüksek mühendis Özal'ın açacağını umduğu yan yola yöneltmek olur ki, bu da anayasanın kalbinde yeni ve tedavisı güç bir "spazm" yaratılmasına neden olur. Biz, az çok deneyimli bir hukukçu olarak, söylüyoruz: Boyle operasyonlar, ulkenin duzeni ıçın çıkmaz \e tehlikeli bir yoldur. Önümuzde anayol dururken çıkmaz sokaklara sapmayalım. * * * Bugün benim Cumhuriyet Gazetesi'nin bu sütunlarında yazmaya başladığımın tamı tamına 45. yılı olduğu için biraz da bu olaydan söz edeyim: "Geçenlerde nıerak ettira, klasörleri araştırdım: Bu sulunlarda ilk yazılanm 3 ve 4 Mayıs 1942deçıkmış. Demekkiaradan tam 26 yıl geçmiş. Bugün 44 yaşında oîan Cumhuriyet Gazetesi, o zaman henüz 18 yaşında idi. Rahmetli Yunus Nadi, ömrünun belki de en faa) dönemini yaşıyordu. Vazılanmı beğenmiş. Gazetesinin sutunlannı bana açtı. Onun erken olumunden sonra Cumhuriyet'i babalarına layık bir nitelikte devarn ettiren ve geliştiren ogullan, sayın dostlanm. Nadir Nadi ve Doğan Nadi de bu sutunları bana kapamadılar..." Bu satırlan 4 Mayıs 1968'de çıkan "26. Yılda Nereye Gelmişiz?" başhkh yazımdan harfi harfine aktardım. Demek o vakit yirmi altı yıllık bir zaman aralığını yazarlıkta çok uzun bir süre sanmışım. 1942 yılının 3 mayısında çıkan ilk yazımdaki adımın başında "Doçent Dr." unvanı vardı. 1%8 yılının 4 mayısında çıkan yukarıki yazmın başında ise "Ord. Prof. Dr." yazılı (demek o tarihlerde bu unvanlardan vazgeçemiyormuşum!) 1942'dek'i yazımın başlığı "Medeni Kanunumuzun Dili ve Yeni Dil Cereyam" idi. Hukuk terimlerinin Türkçeleştirilmesini savunduğum o yazıyı kaleme aldığımda 38 yaşındaydım. Üzuntuden doğan bir tepkinin sonucu olarak guzel kitabına "Ben Atatürkçü Degilim" adını koyan gerçek Atalurkçü Nadir Nadi de, benden yaklaşık bir yıl önce, 7 Şubat 1941 tarihli Cumhuriyet'te çıkan başyazısında dil konusunu genel olarak ele almış ve şoyle yazmıştı: "Dil bahsinde birçok muharrirlerimiz gazete fıkralan ile broşttrler ve makalelerle zaman zaman oldukça gürültü yapıyoriar. Fakat doğrusunu soylemek lazım geiirse, v^azılanlann çoğu muspet fikir sahasından ziyade yapılanı beğenmemek. >iapı)raak isteneoe itiraz etmek, yahut da hiçbir şey yapılmadığmı ileri surmek suretiyle menfi propaganda sahasında kalıyor. Halbuki Türkçe gibi milli bir dava konuşulduğu bir sırada, her Turk munevverinin en ehemmiyetli vazifesi bu mevzu uzerinde duşunmek ve diişündüklerini samimi olarak yazmak değil midir?" (7 Şubat İ941). Bu satırlar, butun Türk aydınlarını Turk dili uzerinde düşünmeye çağırıyordu. Ben de Ataturk devriminin bir parçası olan öz dil konusunu, Nadir Nadi'den bir yıl sonra hukuk alanında ışleyip ilk yanmı yayimladım. Nadir Nadi, sözunu ettiğim başyazıyı kaleme aldığı tarıhte, eğer yanılmıyorsam, 32 yaşında idi. O tarihten bu yana Ataturk tarafından kurulmuş olan Turk Dil Kurumu'nun ve dil devrimine inanmış aydınlarımızın çabaianyla dilimiz Atatürk'ün deyişiyie PENCERE Madanoğlu'nun "Anılar 19111938" adlı kıtabı (Çağdaş Yay/nlan) o gün bugündür suregelen Kürt sorununa ılışkın gerçekleri yalın bir dille sergiler. Yüzbaşı Madanoğlu, 1937'ye kadar yaklaşık üç yıl güneydoğuda görev yapmış, "Sason Harekatı"nda görev üstlenmış. Sason Harekâtı ne? Madanoğlu anlatıyor: "Sason, kuş uçmaz kervan geçmez dedikleri yabanıl ve sarp bir bölgedir. Burada halk askere gıtmez, vergı vermez, kendine göre bir düzen ıç/nde ve ilkel koşullarda yaşar. Türkiye Büyük Mıllet Meclisi'nden çıkantan bir yasaya göre hükümet, bu yöreyı yasak bölge yapmış. Ankara'dan bir kurul gelmiş. Sason çevresındekı sarp tepelerin üzerine bîrer tlama dikmiş, bu sımrlar içinde oturmak yasak denmiş. Halk, yönetimin gösterdiğı, önerdiği başka b&gelere yerleştirilecek." İşte bu kapsam içinde aşiret örgütleriyle jandarma birlikleri arasında bir çatışmadır başlıyor ve yıllar sürüyor, ölenin, kalanın, kim vurduya gidenin sayısını bilen yok. Bu hayat memat salıncağında kolan vuran Madanoğlu'nun anılarında, doğudakı halkdevlet ilışkisının arasında beynamaz kalan ınsanlann gerçek öykülerıni okumak, bugüne de aydınlıklar serpiyor. Kürt sorunu yeni değil. Bir yandan silahlı çatışmalar, bir yandan sıcak dostluklar, ınsanlık manzaralan . Madanoğlu anlatıyor: "Bir gün bızımkiler yasak bo/gede dolasan bir Kürdü yakalayıp getirmışler. Baktım bir zavallı adam... Sordum, anladım kı çoluğu çocuğu var. Ben şimdi bu adamı ne yapayım? Görevim aşağı teslim etmek... Oradan kim bilir nereye gönderirier? içımde oluşan bir duyguyla yanımdaki mavzerı aldım Bılıyorum silah boş; ama, şöyle arkaya dönüp mekanızmayı kurdum, verdım Kiırde. Yat, dedim, şu leyleğe ates ef, vurursan seni salıveririm. Leyiek iki yüz metre kadar uzakta dolaşıyor. Adamı ızliyorum. Kim bilir aklından neler geçıriyor? Eğer leyleği vurursa, kansına, çocuklarına, evıne kavuşacak. Kolay değil durumu .. Yüzünden tüm düşünceleri, kaygtları okunuyor. Kürt nişan aldı, hedefe baktı, bir daha baktı, kıvrandı, işı uzatıyor. Arsana u/an, ne duruyorsun? Yalvanr gibi döndü bana adam, insanlığı sanki gozlerinde toplanmıştı, ağlamaklı bir sesle: Yüzbaşı B&g, dedi, hacı leyiek yahu!.. Bunun üzerine elınden mavzerı aldım, çok duygulanmıştım Hadi git, dedım, ortahkta görünme!.. * Yıltarca çatışma, ateş, ölu, yaralı; derken Madanoğlu Istanbul'a atanmış. Yıl 1937 Genç yüzbaşı, sonradan Teknık Üniversite olan (şimdi sanırım otele dönüşecek) Taşkışla'daki 189'uncu Alay'ın 2'nci Bölük Komutanı olmuş; bir dünyadan bir başka dünyaya geçmiş... Madanoğlu yazıyor "Istanbul sinemalarryta, gazinolarıyla, tiyatrolarıyla, pastaneleriyle, mağazalanyla, Beyoğlu'su, Bebek'i, Kadıköy'ü, Mod» s/, Şışli'sıyle Sason dağlarından ne kadar uzaktı" "Madanoğlu'nun Anılan" şimdi sıcağı sıcağına okunacak bir kıtap, çünkü güneydoğuda yıne kanlı çatışmalar var; gazetelerin manşetleri ateş püskürüyor; ama, asıt ateş değdiği yen yakıyor Bu gibi durumlarda en tehlikeli eğilim, ayrılıkçı çetelere kızarak halkın uzerinde baskı kurmak siyasetmde yoğunlaşır Çünkü bu tür politika, ayrılıkçının ışine yarar. * Turkiye, karmaşık bir dönemi yaşıyor insan haklarının yanı sıra Köyceğız Dalyan'tnda kaplumbağa haklan gündeme gıriyor, güneydoğuda ıse çok buyük acılarımız var. Yine de hacı leyteği unutmayalım kaplumbağaları dadüşunelim; ve. cığerlerimize ışleyen yoğun acılar içinde olsak da olaylara serinkanlılıkla çözum arayalım. 19371987... EVET/HAym OKTM AKBAL Onyılgeçti.Tamon uzun yıl... 1 Mayıs 1977yı unutmakolası mı? Bütün canlılığıyla yaşıyor belleklerımizde. Emeğın bayramındaydık. İki yıldır 1 Mayıs büyük törenlerle kutlanıyordu. Yazarlar Sendikası Cıyeleri olarak Beşıktaş'tan Taksım'e kadar yürüyenler arasındaydım. Saatlerce Beşıktaş'ta bekletildik Hava sıcaktı. Güneş yakıcıydı. Sonra yürüyuşe geçıldı. Dolmabahçe'de bizim takım yorulmaya başladı. Öndeki sendıkacılarla aramız açıldıkça açılıyordu. DISK goreviıleri 'hızlanın' diye seslenıyorlardı Ama oldukça yaşlı yazarların oluşturduğu ön sıralardakiler bu uzun yürüyuşe, bir de yokuşa yenik düşmek üzereydiler. Sonunda Taksim'e vardık. On bmlerce, belki yüz binlerce kafa kol emekçileriyle bıriikte.. Resimler, filmler çekiyorlardı. Yürüyuşe katılan bütün yazarlan filme almışlar. Sonradan bir yerlerde göstermişler. 12 Eylül'e geliş nedenleri arasında bu yürüyüşleri de kanıt saydılar, TV'de bile bizim yürüyüş göstenldı. Bir ılgili anlatmıştı, önemli toplantılarda bu filmi birtakım görevlilere seyrettirmışler, arada bir filmi durdurup bir bir bizleri gösteriyorlarmış, bakın şu kişiye, bakın bilmem kime, hepsi nastl da 1 Mayıs'a katılmışlar, işte baş sorumlular bunlardır, iyi belleyin diye... Saklayacak bir şey yoktu ki! Bugün de yok Üstelik kaç kez ya2dık 1 Mayıs bir bayramdır. Emeğin, ılkyazın, güzelliklerin, dayanışmanrn bayramtdır diye... Dünyanın her yanında kutlanan bir emek bayramıdır. Yalnız sosyalıstlerin, komüntstlerin değil, kapıtalist ülkelerdeki emekçilerin de bayramıdır diye.. Ûstelik 1 Mayıs'ların emek bayramı sayılması Amerika Birleşik Devletleri'nde başlamıştır diye... Ama anlayan, dinleyen kim? 1976'dakı yürüyüş çok düzenlıydi. 1977'deki ıse kanlı bir bayram oldu. Nice can gitti. Nasıl, niçin gıttiği bugüne dek beliıienemedi. On yıl sonra bile bu konu karanlıkta... Daha nice kanlı olayın karanlıkta kaldığı, bırakıldığı gibi... Tutengil'lerin, Doğanay'ların, Öz'lerin öldürülmelerı, Maraş kıyımı ve 1 Mayıs 1977 olayı... Bir 1 Mayıs daha yaşadık. Ama toplumca bugünü kutlayamadık. Bir kaç yıldır 1 Mayıs resmi bir bayram günü olmaktan da çıkarılmıştı zaten. . Oysa Atatürk döneminin güzel bayramlarından biriydi. Adj 'Bahar Bayramı' idi. Ama bu tatil gününde emekçiler de bayramlannı kutlarlardı. Kimse nıye düşünmez, Atatürk'ün 1 Mayıs'ı neden resmi tatil günü seçtirdiğini? O da 1 Mayis'lann bir kutlama gunü olmasını isterdı de ondan... Ama 12 Eylül sonrasında 27 Mayıs gibi, 1 Mayıs da resmi tatil günü olmaktan çıkanldı. Bu arada 23 Nisan'ı da kaldırmışlardı. Ama sonradan düşündüler kı, Ulusal Egemenlik Bayramını, üstelik de Türk çocuklarına armağan edilen bir bayramı, dünyada çocuklara sunulan ilk ve tek bayram gününu iptal' ettirmek çok yanlış olacaktı. bu karardan vazgeçtıler. Ama 27 Mayıs kı demokrasinin gerçek anlamda kurulmasının bir başlangıç tarihidir ve 1 Mayıs ki dünya emekçılerinın bayramıdırbirkaç yıldır tarihe kanştı. Bu 1 Mayıs'ta sosyal demokratlar görkemlı bir tören düzenlemişlerdi Kartal'da... Gazetelerde ilanlar da çıkmıştı SHR başka yerlerde de toplantılar yapacaktı. Genel Başkan gelip konuşacaktı. Böylece 1 Mayıs emekçı bayramına sahıp çıktığını gösterecekti SHP... Yanılgılardan geri donülmesınde büyük bir etken olacaktı SHP'nin, Inönü'nün 1 Mayıs'tan yana bir tutum almaları... Ama ne olduysa otdu, SHP bu toplantıları 'ıptal' etti. Neden, SHP'li milletvekillerinin 1 Mayıs'a karşı tepkı göstermeleriydi! 1 Mayıs'ı kutlarlarsa kamuoyunda SHP'ye gölge düşermiş, birtakım milletvekilleri böyle düşünüyorlarmış! Bu tür bir gerekçe inandıncı değildir. Tam tersine, SHP'ye güven duyan, daha doğrusu yeni yeni böyle bir güven duymaya başlayan emekçi yığınlarda ki Türkiye'nın en büyük bölümu onlardan oluşur böyle bir 'iptal' kararına doğallıkla tepki uyandıracaktır. Beş on tutucu, çağdışı kafalı milletvekilimn ısteklerı emekçi yığınlarının özlemterinden daha ağır basmamalıydı. SHP Meclis Grubunun nasıl oluşturulduğunu bilmeyen yok. 6 Kasım 1983 seçıminde ne biçim seçim oiduğunu herkes biliyor Meclise gelen kışilerin çoğu 1 Mayıs'ın gerçek anlamını duymayan, duyamayan kişilerdır... SHP yonetımı bu gibilerin görüşlerine önem vermemeliydi. Ne yazık kı tam tersi oldu! 1 Mayıslan tarihten silmek, emekçi yığınlarını ortadan kaldırmakla mümkündür ancak... Bir ülkenin en büyük kesımi de emeğiyle yaşayanlardan oluştuğuna göre ister istemez 1 Mayıslar bir bayram günü olarak yaşayacak, yaşatılacaktır. Bunu önlemek kimsenin elinde değildir. Kimsenin de buna gücü yetmez. DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk gibi hepimiz "Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yaşamlannı yitıren onurlu insanlarımızı saygıy/a anarken, geleceğimizı yaratacak ve yaşatacaknasırtı ellerı ve mücadelemızde saf tutan dostlan' yurekten selamlanz. OKURLARDAN Vali Ayaz'dan açıklama .. iki 1 Mayıs Yok Edilemez. • 3.4.1987 tarihli gazetenizde yayımlanan "VEZKECİLER K1Z YURDU ÖĞRENCİLERİ YAKINIYOR" başüklı haber hakkmda valilikçe gerekli inceleme ve denetim yaptmlmıştır. Vezneciler Kız Yurdu 'nda öğrenci ile çok yakın akrabası olan ziyaretçinin, günduzleri belli saatlerde ve yurt idaresinin bilgi ve izni ile ancak ziyaretçi odasmda görüşebildiği tespit edilmiştir. Günduz ve gece yurdun yatakhane ve etiid bölümlerine yurt görevlisi bayan memurlardan başkasının giremediği, omuzlarında kurmalı saat taşıyan resm{ uniformalı gece bekçilerinin bile girebilecekleri yerlerin çok sınırh olduğu anlaşılmıştır. Öğrencilerin yurtta güvenlik içerisinde bulunmalan için gerekli her türlü tedbirin alınmış olduğu görulmüştür. 12.3.1987 gecesi kalorifer dairesinde dort nolu brü'lör cihazmda meydana gelen yangın başlangıcı, nöbetçi kalorifer teknisyeni tarafından anında sondürıilmüştür. Bu tip olayda ymngmm yakıt kazanma ulaşmasını önleyen birden fazla vana olduğu gibi, yangmla ilgili her türlü güvenlik gereçleri ve tedbirlerinin de eksiksiz olarak buiunduğu ve öğrenciler için hayati tehlikenin söz konusu olmadığı anlaşılmıştır. • 13.3.1987 tarihli gazetenizde yayımlanan "ATATÜRK'E YAKIŞMA YAN ANIT" başhkh haber hakkmda valilikçe gerekli inceleme yaptmlmıştır. , Üsküdar Paşakapısı'nduki Adliye binası önünde yer alan Ataturk anıtt, Üskudar Adliyesi Idari tşler Müdürlüğü tarafından yeniden düzenlenerek projesine uygun hale getirilmiştir. İlginize teşekkür, bilgilerinizi saygı ile rica ederim. NEVZAT AYAZ tSTANBUL VALtSl Bir fabrikada müaür baskısı Ben, Tekel Ambalaj Fabrikası'nda işçi olarak çalışmaktayım. Tekel Ambalaj Fabrikası Müdürü, işçilerin uzerinde baskı kurmuştur. tşverenin yetkisine bırakılmış birtakım sosyal hakları isterse vermekte, istemezse vermemektedir. Imza ve yetkisi olmadığı halde 9.4.1987 tarihinde bir arkadaşımızın çocuğunun cenazesine gitmek istememize rağmen bizleri göndermedi. Işyerimizde resmi ya da gayrı resmi sekilde paralar toplanmaktadır. Örneğin işçi ve memurlardan Kartal Devlet Hastanesi için 1,5 milyon lira toplanmıştır. Çocuğu ölen arkadaşımız da 3 senedir doktor doktor geziyordu. Çaresi ameliyattt, çok paraya ihtiyacı vardı. Bu arkadaşa da bu şekildt para toplanabilirdi. Ben daha önce de bu durumu müfettişe şikâyet ettiğim için çok baskı gördüm. Geçici görev altında fabrikadan uzaklaştırıldım. Fabrikaya geri döndüğümde müdür, işçi kolumu değiştirdi ve yoğun ekonomik baskı uyguladı. 22.2.1987 tarihinden Mbaren emekli olduğu halde gece günduz fabrikadan dışarı çıkmıyor fabrikamn içinde geziyor, emirler direktifler veriyor ve işçilere göz korkusu veriyor. Benim bunlara katlanmam oldukça zor. Çunku ben bir işçiyim, kimse de bana korkudan tanıktık yapmaz. Ama yasalar önünde eşit olduğuma guvenerek Sayın Rıdvan Metal'in 20 senedir sürmüş olduğu saltanaüna son verilmesini sayın yöneticilerimden saygı ile istiyorum. Olaya müfettislerin el koymasını diliyorum. TEKEL AMBALAJ FABRİKASl'NDAN BİR iŞÇt îşyerlerimizi mi kapatahm? Yozgat ili Çayıralan ilçesi Çandır bucağı küçük esnaf ve sanatkârlanyn. Çayıralan Vergi Dairesi'nin bizlere uyguladığı götüru vergideki sınıflandırma ölçüsünün ne olduğuna akıl sır erdiremedik. Komşu koy ve ilçelerde bizlerden çok kazanan esnaf ve sanatkârlarm dereceleri bizden tamamen farklı ve bizim ödediğimiz verginin de yarısı kadardır. Adil olmayan bu uygulamanm duzeltilmesi için yaptığımız basvurulara •sayın mal müdiirü duzeltilmesinin imkânsız oiduğunu söylemektedir. Saym bakanımız ülkemizdeki isühdam sorununu biliyorsunuz. Hele bizim • bölgemizde işsizlik daha geniş boyutlardadır. Yapmakta olduğumuz işlerimizl bırakıp, dilencilik mi yapalım. Mahiyemiz merkezinde 150 civarında küçük esnaf ve sanatkârız. tşyerlerimizin kapanmasına sebep olacak bu gayri adil vergilendirmenin acilen duzeltilmesi için iigi bekliyoruz. BİR GRUP KÜÇÜK ESNAF VE SANATKÂR Okulumuzun 19871988 öğretim yılı için tecrubeli ıdarecilere tngiüzce, Almanca, beden egitimi ögretmenlen ile İngilizce oğretım yapacak matemaük, kımya, biyoloji öğretmenlerıne ihtiyacı vardır DUYURU ÖZEL MODA LİSESt Müracaat Tel: 338 64 39 COOLWOOL:YAZ İCİN SERİN VE MÜKEMMEl COOL WOOL WoolT>arkYun Domgası nın ıncecm. yumuşacık seçkm ve saf yer» yunderı yazltk yen/ kumaşı Enşıtmet ozelltklenyie. senn dokuvu canlı bır ştklığa öonuşturerı COOL WOOL yaz movsımnın favorı kumaşıdır. Ve saf yeni yurun bütün avantaılarmöan yararlonabılmenız <çın WcolmarkYun Damgası'nı arayın Dgrngası saf yenı yvnden yapılmij urunlerde dunyomn en guvenılen garantı semboludur VEFAT Sevgili amcamır, buyuğümuz CELAL ÇAKIR'ı dün sabaha karşı geçirdiği ani bir rahatsızhk sonucu kaybettik. Tanrı rahmet eylesin. ÇAKIR AİLESİ Woo)markYun Damgası, Wustararası Vün Birliğı'nin 15 OOO'ı askın yun tekstıl üretıcisine kullanma hakkı verdiğı kalıte garanti simgesiatr J) FUUMAR Uluslararası Yun Bırlığı Turkiye Şubesı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle