19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
'1 NtSAN 1987 CUMHURtYET/13 TEKİRDAÛ (a.«.) ! ier Birliği'nden ahnacak doğal gazın Türkiye'ye taştnabilmesi için döşenen boru hattının Trakya kesirainde kuUanüacak dordüncü ve son parti boruiar Tekirdağ iimamna geldî. Panaroa bayrakh "Sprik Seaguit" adh gemiyle getirilen 3.229 adet boruyia, Trakya kesimi için gerekli boru sayısı topiamı 12 bin 821'e yükseldi. Yetkiiiler, d ö n parti halinde getirtilen borulann topianı uzunluğunun 224 bin 367 metreye ulaştığmı belirterek, bu uzunluğun KırklareliMalkoçlar ile IstanbulAmbarh arasmda döşenecek doğal gaz boru haîtına yeterli oiduğunu açıkladılar. Doğal gaz boruları Fabrikada doğum kontrol dersi Saldırgan manda vuruldu KONYA ( u . ) Konya'da sahibinin elinden kaçan bir manda kent merkezinde panik yarattı. Keçeciler Mahallesi'nde oturan Yaşar Eral'ın ahıra sokacağı sırada birden ürkerek kaçan manda, sağa sola saldırmaya başladı. Çok sayıda kişi, saldırgan mandanın önünden güçlükle kaçarak, kapalı yerlere girip yaralanmaktan kurtuldular. Kuduz olduğu sanılan manda bu arada belediye ve güvenlik kuvvetlerine bildirildi. Görevlilerce şehır içinde üç saat kadar kovalanan manda, sonunda belediyeye ait araçlarla köşeye sıkıştınldı. Ekipler, yanına kimseyi yaklaştırmayan mandayı öldürtnek zorunda kaldılar. Manda, kuduz teşhisi için veteriner hekimliğı görevlilerine teslim edildi. Bulana 1 milyon lira ödül tSTANBUL (aju) Mener'deki evinin önünde oynarken kaybolan ve sadece 'annebaba' diyebüen 15 yaşındaki geri zekâlı Cüneyt'i bulana, ailesi tarafından 1 milyon lira ödül verilecek. 7 nisan salı günü Merter, Lalebahçe Sokak 13 numaralı evlerinin önündeki parkta oyun oynarken kaybolan 15 yaşındaki Cüneyt Kahyaoğlu, tüm aramalara rağmen bulunamadı. Cüneyt'in ailesi, oğullanrun 6 aybkken menenjit hastalığı geçirdiğini, bu nedenle de zekâsının gelişmediğuü bclirtiyor. Cüneyt'in 40 kilo ağırlığında, 1.40boyunda, çelimsiz, sıfır numara traşlı, yeşil kazak.siyah pantolonlu oiduğunu kaydeden Kahyaoğlu ailesi, Cüneyt'in, çocuklan pazarlarda dilendiren bir şebekenin eline düşmesinden endişe ediyor. ANTALYA (a.a.) Antalya'daki fabrikalarda çalışan kadtn işçilerin, aile planlaması konusunda eğitihnelerine. Sağbk ve Sosyal Yardım ll Müdüriügö'nce başlandı. tlk uygulama Aksu Iplik Fabrikas'nda yapüdı. Sağlık ve Sosyal Yardım ll Mödür Vekili Dr. Nursen Yıldınm, fabrika salonunu dolduran 200 dolayında kadın işçiye, isteameyen gebeHkierin duşük ya da künaj gibi yöntemlerie önlenmesi yerine, doğum kontrol metodlanran uyguianması gereküğini anlattı. özbayrak, fabrikada çalısart kadın işçilerin doğum konlrolu konusundaki sorulannı da cevaplandırdı. Papa'yı beklerken Güney Amerika ülkelerine yaptığı gezi sırasında büyük ilgi gören ve yer yer de olayb gösterilerle karşılanan Papa II. Jean Paul'ü her yerde büyük kalabahklar karşıladı. Arjantin'in Corrientes kentinde de Papa'nın dua törenine gelen büyük kalabahk, fırtına nedeniyle geciken töreni gök gürültülü sağnak yağmur altında saatlerce bekledi. Fotoğraftaki rahibeler de ellerine geçirdikleri tenteler ve şemsiyelerle Papa'yı beklerken "ıslak" saatler geçirdiler. HABERLERİN DEVAMI PolltHca Kulisleri Yüklü (Baştarafi 1. Sayfada) Diyaloğun adı kaldı söylemiştir. Bu durumun demokrasiyle ne ölçüde bağdaşabileceğini düşünebiîirsiniz; bunu bir yana bırakatım. Fakat yüzde 32'yie bile eğer seçim kazanılabilecekse ki ANAP'ın ara seçimlerdeki oy oranı yüzde 32'dir7 yüzde 23'lük oranlar bu denli hayati bir rol oynayabilecekse, siyasal yasakların seçim öncesı kaldırılmasını doğrusu hiç kimse beklemesin. ANAP, bu konuda bize kalırsa arabayı atın önüne koymaya devam edecektir. Şüphesiz bunu yaparken, topu karşı tarafa atmaya ve kamuoyunu kendi yaklaşımlarının "daha demokratik" olduğuna inandırmaya çalışacaktır. Ancak ne ölçüde inandıncı olabileceği ayrı bir konudur. Sayın Başbakan'la dun sohbet ederken bir kez daha gördük ki, Türkiye artık seçim rayına oturmuş ve bu yolda mesafe almaya başlamıştır. Bu seçim, erken mi olur 1987 sonbahan ya da 1988 naziranındar yoksa zamanında mı, onu şimdilik kestirmek kolay değil. Ama ibrenin "erkeni" gösterdiği soylenebilir. Ancak gerçek şudur ki, iktidarda ve muhalefette artık her hesap, seçim sandığına göre yapılırken, ülkede siyasi tansiyon da gittikçe artacaktır. Bu gerilimi makul ölçüler içinde tutmanın yolu, bir yerde, seçimlerin "yasakstz" bir ortamda yapılmasından geçmektedir. Ama ne yazık ki şimdilik ufukta görülen bu değildir. ceği izlenimini vermişti. Mesajda bu yönde bağlayıcı ifadeler olmasa da Atina Büyükelçisi Nazmi Akıman'ın Ankara'ya getirdiği izlenimler, Türk hükümetinde bu yönde "ihtiyatlı bir iyimsertiğin" doğmasına yol açmıştı. Ancak, Papandreu'nun sonradan kamuoyuna yaptığı açıklamalar ve ardından hafta içinde Başbakan Özal'a gönderdiği yanıt mesajını lcatı bir şekilde Uluslararası Adalet Divanı önerisiyle sınırlaması bu iyimserliği ortadan kaldırmış bulunuyor. 2) Başbakan Ozal, Papandreu'nun bu yeni yönelişi karşısında, ilk başta Yunanistan'ı cesaretlendirmek amaayla kıta sahanlığı uyuşmazlığının Lahey'e götürülmesi de dahil olmak üzere bütün banşçı yollann görüşülebileceğini belirterek, oldukça esnek bir tutum takınmıştı. Başbakan Özal, karşı tarafı görüşme masasına çekebilmek amacıyla Türkiye'nin Ege sorunlan karştsındaki bilinen tutumunu bile kayda geçirmekten kaçınmış, bu yuzden muhalefetin eleştirilerine hedef olmuştu. Ancak, Papandreu'nun tutumunu katüaştırmasına Ankara da geçen hafta aynı şekilde karşılık verdi ve sorunun Lahey'e götürülmesine yanaşmayacağını, bunun yerine ikili müzakerelerde ısrarlı olacağını Dışişleri BakanlığVnm açıklamasıyla duyurdu. 3) Taraflann diyaloğun yöntemi konusundaki lutumları 180 derece (Baştarafi I. Sayfada) teri, başkentteki gelişmelerin ana yörüngelerini belirgin biçimde ortaya koymaktadır. Kulister yüklüdür. örneğin, gün geise, anayasa değiştirilse ve cumhurbaşkanını da doğrudan halk seçse, daha iyi olmaz mı?.. Her beş yılda bir genel seçimlerde meydanlara iki ayrı sartdık yan yana konsa ve ülkeyi yönetecek partiyte birtikte cumhurbaşkanı da aynı zamanda seçilse daha iyi olmaz mı?.. Aynı kişinin ancak 5'er yıldan en çok iki dönem için cumhurbaşkanı seçilebileceği de anayasal bir hüküm olarak benimsense... İşte bu, politikanın yüksek sosyetesinde ANAP liderinin baypass ameliyatından sorv ra kimi zaman dile getirilerek nabız yoklanan fbrmüllerden birisidir; 1989'da Çankaya'ya Turgut özaf\ yakıstıran bir arayış da sayılabilir bu formul... Ama bundan önce hiç kuşkusuz siyasal yasaklar gündemin birinci maddesinde yer almaya devam edecektir. Bu konuya ilişkin birçok oyunapolttika arenasında tanık olacağız. Sayın Ozal ile ANAP'ın, kendileri açısından gerçekten yaşamsal olan genel seçimlerde "yasaksız" bir Demirel'i görmek istemedikleri açıktır. Bunun nedeni sır değildir. Sayın özal, dün IPI Direktörü'nü kabulü sırasında kendisi ile yaptığımız sohbette, mevcut seçim sistemine göre yüzde 32'lik oy oranıyla 227 milletvekili çıkarmanın mümkün oiduğunu lik bir farklılık gösteriyor. Papandreu, "Diyaloğa hemen başlayalım" derken diyaloğu, uyuşmazlığın Uluslararası Adalet Divanı'na götürülmesi halinde hazırlanması gereken •'tahkimname'nin ele alınacağı görüşmelerle smırlıyor. Türkiye ise uyuşmazlığa siyasi açıdan yaklaşıyor ve ikili göruşmelerde ısrar ediyor. Atina, "Hemen Uhkimnaraeyi konu alan göriişmelere başlayalım" derken, Ankara "Önce masaya oturup çözüm için bangi yöntemi esas alacagımıza karar verelim" diyor. 4) Diyaloğun "yöntem"inin yanı sıra, "konusu" üzerinde de göriiş aynlığı mevcut. Papandreu, Türkiye ile kıta sahanlığı dışında görüşecek hiçbir sorun olmadığını belirterek, "Egemenlik haklanmı müzakere konusu yapmam" diyor. Ankara ise kıta sahanlığını Ege'ye ilişkin sorunlardan yalmzca biri olarak görüyor. Ankara'ya göre, Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkarma iddiası, hava sahası sorunu ve adaların silahlandınlması Ege sorunlan paketinin diğer unsurlarını oluşturuyor. Ankara, bu çerçevede TürkYunan sorunlarının bu bütün içinde ele alınmasını, sorunlann tümü üzerinde yapılacak bir pazartıkla genel bir anlaşmaya varılmasını savunuyor. Yunanistan, bu yaklaşımı kategorik bir şekilde reddediyor. 5) tki tarafın tutumlarımn taban tabana zıt olduğu ve bu farkh çizgileri bağdaştıracak bir "orta yol" formülünün bulunmasının bugünkü konjonktürde mümkün olmadıgı Başbakan özal'la Yunan Başbakanı Papandreu arasmda yürütülen mesaj diplomasısi sonucunda her iki başkentte de anlaşılmış bulunuyor. Ancak, ortaya çıkan ilginç bir durum, her iki tarafın da özde bir ilerleme olmadığını belirtmelerine karşılık, diyaloğu koparmaktan kaçınmalan. Yetkili çevrelerden alman izlenimlere göre, özal'la Papandreu arasındaki "mesaj diplomasısi", TürkYunan sorunlannı düzlüğe çıkarmasa da bir süre daha devam edecek. Taraflar bir yere varmayacaklarını bildikleri halde bu "diplomatik oyunu" neden surdürecekler? lsminin açıklanmasını istemeyen bir yetkiliye göre, "Bu durum ber iki tarafın da işine geliyor". Aynı yetkili şöyle dedi: "Krizin ber iki tarafta da önemli bir etkisi oldu. Her iki taraf da yeniden bir kriz çıksın istemiyor. tki ulkenin kamuoyu durumdan memnun. Aynı şekilde Batı da bu havanın korunmasından yana..." Aynı yetkili. "Öze ilişkin hiçbir ilerleme saglanamayınca bu bir sağıriar diyaloğu olmuyor mu?" şeklindeki bir soruya da, "Sağırlar diyaloğu da, diyalogsuzluktan iyidir COMEYT ARCAYÖREK yazıyor (Baştarafi 1. Sayfada) hokfet partUerinden mületvekMeriyleneredeysehavaaansudandiyenitelenebilecek söyleşüer yapıyordu. özal sözü dönüp dolaşlınyor, 175. maddeyle ilgili önerisine getiriyordu. Değinmelerinde siyasal ortamı yumuşatacak herhangi bir ipucu yoktu, fakat 175. maddeden surekli söz ediyordu. Nitekim Cmdoruk dayanamodı, "Sayın Başbakan" dedi, "Sizin ilkokulda sınıf numaramz 175 miydi?".. Cindoruk'un iğnelemesine özal biraz bozulur gibi oldu, ama renk vermedi. tşie, tam bu sırada ANAP yöneticilerinden Eytip Aşık'ın verdîği "ilk genel seçimlerde siyasal partilere verilen Hazine yardımmm üç misline çıkanlmasaa" isteyen önerge Meclisi karıştırdı. Muhalefet ilk baslarda, özal'm bu girisimini Hazine parasını kendi lehine artırmaya çalıstığı biçiminde yorumladı. Bu yıl ANAP Hazine'den l milyar 356 milyon, SHP 582 milyon, DYP ise 66 milyon lira almıştı, bu öneriyle ANAP'ın alacağı para birdenbire beş milyar dolayına çıkıyordu. Hele bu yıl genel seçim yapılacak olursa para altı buçuk milyara kadar yükselebilirdi. Hazine'den aynlan para artınlırsa ANAP'ın payı daha yüksek miktara çıkacaktı. Hazine yardımı üç misline çıkarılırken bütçeden aynlacak ödeneğin partilerin milletvekili sayısma göre bölüşülmesi de hükme bağlanıyordu. Ayaküstu yapılan hesaplara göre, sağdan soldan, nereden bulursa ANAP'a transfer etlikleriyle ikıidar, her milletvekitine yaklaşık 17 milyon lira değer biçiyordu. Bu rakam, Mecliste bir çeşit transfer parası olarak nitelendi Muhalefet gafil avlanmıstı, ANAP'ın önergesiHazine Yardım Yasası'naeklevdi. Kıyametin büyüğü gece saatlerinde izlendi. özal biryandan oldubittiyle Hazine parasını lehine genişletiyor, öte yandan basınla söylesilerinde "genel seçimin 1987'de yapılabileceğini" söylüyordu. önceki gün özal'da birden görülen bu iki gelişme, iktidarın genel seçimleri 1987 sonbaharmda yapabileceği olasılığını hemen gündeme getiriverdi. özellikle DYP, SHP'nin önemli bölümü böyle düşünüyordu. Özal'm söylediklerine inanmanm zor olduğu yolundaki muhalefet görüşü birden haklılık kazandı. Bypasstan beri neredeyse yemin ederek genel seçimin 1988'de yapılacağmı söyleyen Özal, Hazine yardımını ANAP kasasına yontarak genel seçim işareti mi veriyordu?.. Daha önceleri Özal'm kimi uygulamalanm seçim yatınmı olarak görenler, kuşkulannın haklı çıktığmı söylüyorlardı. 1987 yılının genel seçim yılı olacağını irdeleyen görüsler, ister istemez birden güncelleşiyor, güçlü bir olasılık olarak ortaya çıkıyordu. özaL seçmenin giderek ANAP'tan kaydığını, enflasyonun tırmanısıyla geç tarihe bırakılacak seçimi yitireceğini, yaptırdığı "gizli anketlerde" görüyordu. Nitekim bu kuskusunu ANAP'ın son MKYK toplantısında üstti kapalı biçimde dile getirmişti. Başbakan "eğer parti kadrolan birbirine düşmezse, eğer daha bugünden çok iyi çaltşılırsa" ANAP'ın genel seçimi ne hayal 350 milletvekiliyle alabileceğini, lersine yürütülecek çalışmaların ancak 200 milletvekili getirebileceğini belirtiyordu. Oysa, ANAP'ın 200'ün altına düşeceği korkusu ile yaşıyor, dilinin altındaki bu gerçeği söyleyemiyordu. Hazine yardımını daha büyük ölçeklere getirerek "tnutlaka iktidarda kalmasım isteyen çcvrelerden toparlaytp depoladığı paralan" kamufle edecek, seçimde kullanacağı olağanüstü maddi kaynaklarm Hazine yardımıyla sağlandığını söyleyebilecekti. Böylece ANAP da "depoedilen paralann" üstüne bir örtü serecekti. Muhalefete göre, özal'm Hazine yardımını arttırmaktaki asıl amacı buydu. özal, seçim öncesi başka bir manevranm eşiğindeydl Siyasal tansiyonu düşürmeye çalışır görünüyordu. Genel sekreterler düzeyinde başlatacağı partilerarası toplantılar, düzenlediği siyasal oyunun başka bir aşamasıydı. Bu toplantılarda kimi siyasal konularda "anlayıs birüği" arıyor görünecekti. örneğin siyasal yasakların kaldırılmasını gündeme getirecek, tabii 175. madde üzerinde "mutabakat" arayacaktı. Başansız bir sonuç çıkarsa, "elinden geleni yaptığını" öne sürerek siyasal yasakların sürdüğü bir ortamda genel seçime gidecekti. Son yasayla 150 milyon lira bağışladığı DSP ile bu konuda da işbirliğine gidebilir, iktidann 225 milletvekiline DSP'den ve bağımsızlardan ekleyeceği oylarla 175. maddeyi değiştirebilirdi. Cumhurbaşkanının bu değişikliği veto edeceğini biliyordu. Varsın Çankaya yasayı veto ets'm. özal geçici 4. maddenin kaldırılmasının önünu 175. maddeyle açtığını, ne çare muhalefet partilerimn direnişiyle yasakların kalkması olanağının ortadan kalktığmı söyleyecek, seçime giremeyecek Demirel faktörünü böylece "dalgalanmaya" bırakacaktı. Kulisler, bu varsaytmlarla çalkalanıyor özal bir taşla beş kuş vurmanm yollannı açtığını sanarak, hele korkulu düşü Demirel'den sıynldığım varsayarak konutıa plan üstüne plan yapıyordu. Genel sekreterler toplantıst, liderlerle yapacağı öne sürülen yeni görüşmeler, siyasal havayı yumuşatmaktan çok, kazançlı çıkacağını sandığı belirli hedeflere varmanın parçalanydı. Eğer Özal, 1987'de seçim yapmaya karar verirse, mayıs sonunda tatile gireceği açıklanan Millet Meclisi'ni eylülde olağanüstü toplantıya çağırabilir. ANAP bünyesinde erken seçime direnecek olanlara, "bir yolunu bulup depoladığı paralardan son bir yıllık maaşlannı" verebilir. Kulis, dün bu olasılıklan işlerken, bypasslı Özal'm "bugüne dek akla gelmeyen ama daha büyüğe oynayan bir başka amacım" konuşuyordu. Bugün için somut hiçbir dayanağı olmayan varsayıma göre, özal'm ilk genel seçimde mutlaka ikt'ıdar olmayı istemesinin nedeni 1989yılıyla ilgiliydL Bir genel seçimde yeterli çoğunlu '• ğuyakalarsa, 1989'da Evren'den sonra Çankaya'ya çıkabilir, saptayacağı "bir arkadaşına" başbakanlığı bırakabilirdi. Böylece "yukardan" hem hükümetle partiyi yönetebilir hem de bypass sonrası gereksindiği rahat çalışma ortamını bulabiiirdi. Şimdilik somut dayanaklardan yoksun bu varsayım neden gerçekleşmesin?.. Siyasete girenlere özgü sınır tanımaz iktidar ihtirası, kimbilir belki Özal'ı da böyle planlar yapmaya zorluyor. özal'm Demirel'i Cumhurbaşkanı yapmayı, başbakan olarak kalmayı istediğini öne sürenler bu son olasılıkla özal'ı bir kez daha tanıyabilirler, iktidarda kalabilmek için neler yapabileceğini önceki gün başlayan, dün de süren siyasal çalkantılann içeriğiyle bir kez daha anlayabilirler. Seçim ister 1987'de ister 1988'de olsun, tek umut sandığa gidecek halkımızın sağduyusunda. Özal'm tezgâhladığı bütün oyunlan ancak sandık bozabilir. 12 Eylülün getirdiği saktncalı siyasal tablodan böyle kurtulabiliriz, halkı gerçek anlamıyla temsüeden bir Millet Meclisi ancak bu yoldan kurulabilir. Demokraük haklara. halkı ezmeyen bir ekonomik düzene, yeni bir seçimle kavuşabüiriz. Demirel korkuyor (Baştarafi 1. Sayfada) nun için, ben önce anayasa değişikliğinin nasıl olması gerektiğini söylüyorum. Önce 175. maddenin değistirüerek referanduma gidilmesini söylüyoram. Rrferandumu neden zorunlu görüyorsunıız? ÖZAL Çünkü, halk bu anayasayı yüzde 92 ile kabul etti. Şimdi Mecliste bir değişiklik yapılarak anayasa değişikliğine gidilmesini sakıncalı bulurum. Referanduma gidelim, halk karar versin. Referanduma gidiş yolu da anayasanın 175. maddesinin değiştirilmesiyle açılır. Ben parlamentodaki siyasal partilere bunu öneriyorum. Onlar kabul etmiyor. Neden kabul edilmiyor sizcc? ÖZAL Referandum kolay bir müessese değil. Anayasa değişikliği eğer Mecliste üçte iki ve hatta dörtte üç çoğunlukla gerçekleşse bile, toplumdaki bazı güç odakları, bundan yine de rahatsız olabilir. Ama, referanduma gidildiğinde, halkın vereceği karar doğrultusunda alınacak sonuç, hiç kimseyi rahatsız etmez. Aslında, mesela Doğru Yol Partisi referanduma yanaşmıyor. Çünkü, Demirel hertıalde referandumdan korkuyor. Ama, ben Demirel'den korkmuyorum. DYP sürekli benim yasakları kaldırmak istemediğim gibi bir izlenim yaratıyor. Böyle bir izlenim yaratmaya çalışıyor. Oysa, ben bundan korkmuyorum. Anayasa değişikliğinin nasıl olması gerektiğini, toplumda rahatsızhk yaratmadan gerçekleştirmek istediğimi, anlatmaya çalışıyorum. 175. madde degişikUgine Cumhurbaşkanı'nın taraftar olmadıgı biliniyor... ÖZAL Ben Sayın Cumhurbaşkanı'na söz verdim. Kendisinin Cumhurbaşkanlığı dönemi bitinceye kadar, anayasada geçici dördüncü madde dışında, bir başka değişiklik clmayacak. 1988 secimlerinde nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?.. Koalisyonsuz hiikümet formulü çtkmazsa, siz kiminle koalisyona gidersiniz?.. ÖZAL Seçim sistemi iyi incelendiğinde görülür ki, bu seçim sistemi ile koalisyon çok zor çıkar. Yani, sistem bir partinin iktidara tek başına gelmesini sağlamaya daha elverişli. Biz, ANAP olarak. yüzde 32 ile yüzde 40 arasmda bir oy alırız. Daha çok yüzde 40'a yakın bir yerde oluruz. Ben ara seçimde alman sonuçlara göre hesaplattım, yüzde 32 alsak bile, 227 milletvekili çıkaıtıyoruz. Şunu unutmayın: Ara seçimlere dokuz parti katılnuştı. Bu sefer altı partinin katılacağım sanıyoruz. Bu durumda da biz yeniden tek başına iktidar oluruz. Yunanistan'la son haftalardaki gelişmeleri nasıl degerleodiriyorsunuz? ÖZAL Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlar hukuki değil, genel itibarıyla siyasi sorunlard;r. Meseleye yalmzca hukuki açıdan yaklaşılması ve Türkiye'nin 52 milyon nüfusuyla Ege'de oldukça uzun bir sahile sahip olduğunun göz ardı edilmesi gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Aynca, tek sorun kıta sahanlığı değildir. Bunun yanı sıra karasuları ve hava sahasına ilişkin sorunlar da vardır ve bu sorunlann hepsinin görüşülmesi gerekir. Ancak onlar tek yoİun Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'na gitmek oiduğunu soylüyorlar. Biz bunu da reddetmedik ve Lahey'in ihtimallerden biri olabıleceğini söyledik. Başka ihtimaller de vardır. Biz, gelin bunları görüşelim, dedik. Belki hakeme gidebiliriz ya da oturup kendi aramızda görüşebiliriz. Ancak, Yunanistan yalmzca tek bir yol olduğu konusunda ısrar ediyor. Bunu kabul ettiğimiz takdirde de karşı tarafın koşuUarmı, yani Ege kıta sahanlığının yüzde 97'sinin Yunanistan'a ait oiduğunu kabul etmiş olacağız. Bu doğru değildir. Bu nedenle oturup iyi ve makul bir çözüm bulmamız gerekiyor. Bulunacak çözüm her iki tarafı da tatmin etmelidir. Yalmzca bir tarafı tatmin eden bir anlaşma çözüm olmaz. Öte yandan IPI Direktörü Galliner, dün sabah Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Hasan Celal Güzel'i ziyaret etti. Ziyaret sırasında Galliner, "Türkiye'nin her alanda uluslararası temaslarını arttırması gerektiğini" vurguladı. Hasan Celal Güzel ise, kabul sırasında basının önemine değinerek, şunları söyledi: "Biz Türkiye'de soramlu bir basın istiyoruz. Basının sorumluluğunun bilincine varmasmı istiyoruz. Basının kendi sonımlulugunu büerek yayınını sürdurmesini ve bu arada buna herhangi bir devlet mudahalesinin olmamasını istiyoruz. Sorumluluğun basuı tarafından göriılmesini diliyonız. Etkin bir basın, ancak sonımlu oldttgu surece dördüncü güç olarak görevini yerine getirebtlir". herhalde" karşılığıru verdi. Anlaşıldığı kadar diyalog biraz da "Dostlar alışverişte görsıin" yaklaşımı ile yürütülüyor. 6) Yunanistan Başbakam Papandreu'nun diyaloğu canlı tutmasının gerisinde bazı taktik hesaplarının da bulunduğu savlanabilir. Bilindiği gibi, Yunan Başbakam Papandreu, son üç yıl içinde Başbakan Özal'ın diyalog önerilerini geri çevirirken, Batı nezdinde "uzlaşmaz Uraf" görüntüsü kazanmış ve şimşekleri üzerine çekmişti. Başbakan Özal "zeytin dalı" politikasıyla daha avantajlı bir konuma geçmişti. Papandreu, Türkiye ile diyalog içinde gözükerek uzlaşmaz taraf görüntüsünü belli ölçülerde ortadan kaldırmış bulunuyor. Mesaj diplomasisi sona erdiğinde Papandreu, "Türkiye Lahey'e gitmiyor. Artık benim yapabilecegim bir şey yok, suç Türkiye'de" diyerek Türkiye'yi uzlaşmaz görüntüye sokmak isteyebilir. 7) Yunanistan'ın Türkiye ile girdigi diyalog arayışı aynı zamanda, kendisini avantajlı gördüğü Uluslararası Adalet Divanı'na gidilmesi konusunda uzun dönemde Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya dönük bir manevra olarak da değerlendirilebilir. Papandreu'nun kıta sahanlığı sorununun Divan'a göturulmesi konusunda özellikle Batılı hükümetleri ve Batı kamuoyunu etkileyerek bu yönde bir ağırhk oluşturmak istediği anlaşılıyor. Nitekim Avrupa Parlamentosu'nun önceki gün Yunanlı üyelerin girişimiyle Türkiye ve Yunanistan'ı kıta sahanlığı uyusmazlığını Lahey'e götürmeye çağıran bir karar tasansını kabul etmesi Papandreu'nun bu stratejisinde önemli bir kazanım oluşturuyor. Batıda bu yönde ağırlığın oluşması, kuşkusuz Türk diplomasisinin işini zorlaştıran bir gelişme olacak. 8) Türkiye ise özellikle AET'ye tam üyelik başvurusunu yapmaya hazırlandığı bir dbnemde, Yunanistan'la iüşkilerde bir kriz içinde gözukmeyi sakmcalı görüyor. Yunanistan'la diyaloğu koparmayarak başvurudan sonra bu ulkem'n AET içinde yapabileceği engellemeleri etkisizleştirmeyi tasarlıyor. Ankara, diyalog havasını sürdürecek, çünkü diyaloğu bozan taraf olmak istemiyor. GOZLEM UĞUR MUMCU (Baştarafi l. Sayfada) ABD'den askeri yardıma ürpan Evren: Olümünıü ikinci gününde helikopterle Manisa'ya giden Evren, Sanayi Sitesi'nin açılışını yaptı ve Manisa Lisesi'nde incelemelerde bulundu. Evren öğrencilere çeşitli öğütler verdi, özellikle yabancı dil öğrenmelerini istedi. Evren liseye girerken "tarikatçı kız" diye anılan Nevin Kaya'nın annesi Nezaket Oğulkalmış ve kızkardeşleri, Evren'in yolunu kestiler. Anne Oğulkalmış, "Paşam, bizi irticacüardan kurtar" diye bağınrken, Evren'in yanındakilere dönerek, "Bu konu ile ilgilenin, sonra da ben ilgilenecegim" dediği duyuldu. Liseden vilayete geçen Evren'e burada polis günü nedeniyle Manisa Emniyet Müdürü Turan Kozan tarafından bir şilt verildi. "Tarikatçı kız" Nevin Kaya'nın annesinin, vilayet çıkışında yine önünü kesrae girişiminde bulunması üzerine Evren, Vali Rafet Üçelli'ye (Baştarafi 1. Sayfada) burada kaç dernek var diye sordu; Üçelli yanıt vermekte tereddüt etti, ancak derneklerin denetim altında oiduğunu söyledi. Bunun üzerine Evren, "Devanüı kontrol altında tutacak ve bana rapor vereceksiniz" diye çıkıştı. Manisa Orduevi'ndeki yemekten sonra helikopterle Alaşehir'e geçen Evren'i coşkulu bir yurttaş topluluğu karşıladı. "Atamızın izinde, paşamızın sözündeyiz", "Bugün aramızda, her an kalbimizdesiniz" pankartiarı iie karşılanan E\Ten burada yaptığı konuşmada "heykel" konusuna değindi ve şunları söyledi: "Bir insan kendi heykelinin açılışına gelmez. Dünyada böyle birşey görülmedi. Heykel meraklısı bir insan değilim. Bana Alaşehirli hemşerilerim bunu teklif ettiklerinde karşı çıktım. Ama çok ısrar edince Atatttrk kadar azametli olmaması ve f azla para harcanmaması şartıyla kabul ettim." Konuşması sık sık alkışlarla kesüen Evren makamı ve kendisi ile çok uğraşıldığını belirterek şöyle devam etti: "Önce sinsi sinsi başladılar, sonra hızlannı arttırdılar. Ama ben bunlara cevabımı televizyon ve radyodan veriyorum. Anayasayı yaparken beni desteklesinler diye Süleymancılara, Nurculara taviz vermişim. Türkiye'de kaç Süleymaneı var ki reylerine tenezzül edelim. Söylediklerimin çogunu saptınyorlar. Örneğin üniversiteye giden kız öğrenciter tarikat mensuplan gibi aynı fabrika malı başörtüsü ile çıkıyorlar. Bunlann arkasında başkalan var. TBMM'deki kadın milletvekillerinin bile tayyör giyme zorunluluğu var." Evren konuşmasının son bölümünde de 1950'lerden beri hırgür yüzünden çok çektiklerini belirterek,"Ama ben fikir aynlıgı olanlaıia tatlı tatlı sohbet ediyorum, küsmek, danlmak gerekmiyor. Ölümüraü, hastalığımı isteyenler var, ama şükür sapasaglam ayakta duruyorsam sizlerin duası, desteği ile duruyonım" dedi. Reşat altını (Baştarafi 1. Sayfada) şısında yeniden önemli değer kayıplarma uğrayarak Tokyo borsasında 142.50 yene kadar düştü. Dolar, Japon Yeni karşısında tarihinin en düşük değerine iıierken altınfiyatlantırmanışa geçti. Nevv York borsasında altının onsu dün sabah 420 dolardan 432.80 dolara yükseldi. Altın Londra Borsası'nda da 433. 50 dolardan satıldı. Dünya borsalarındaki bu gelişmelerden sonra, dolar Tahtakale'de önce 788 li.aya düştü. Ancak akşam saatlerinde talep olması nedeniyle 793 liraya çıktı. Mark da gün içinde yükselerek 438 liraya kadar tırmandı. Merkez Bankası da, markın döviz alış kurunu 434.75 lİTaya çıkarırken, doların döviz alış kurunu 784.50 liraya çekti. Dış borsalardaki gelişmelere bağlı olarak öğle saatlerinde 75 bin liraya tırmanan Cumhuriyet altını da talep olmaması nedeniyle 74 bin liraya çekildi. Reşat altını da, 102 bin Liralık bir fiyata yükselerek rekor kırdı. 24 ayar külçe altının fıyatı ise 11 bin 130 lirayı buldu. WASHINGTON (m.«.) ABD Temsüciler Meclisi Dış tlişküer Komisyoau, Reagan yonetiminin 1988 yılı dış yardım bütçesinden Turkiye>e verümesini önerdiği miktarda 300 milyon dolara yakın kesinti yaparak, toplam yardım miktannı 569 milyon dolara indirdi. Komisyon karanna göre, toplam yardımın 490 milyon dolan askeri, 76 milyon dolan ekonomik ve 3 milyon dolan da askeri eğitim yardımı şeklinde sagUa (Baştarafi 1. Sayfada) yiik kısmı da dogrulanan iddialardan nacak. Komisyon, 1988 bütçesonra, Enıinönu Belediye Başkanı sinden Yunanistan'a sadece asTahir Aktaş hakkında herhangi bir keri yardım olarak 344 milyon işlem yapmamakta ısrar edecek midolar verilmesini onayladı. siBİz?" diye sordu. Reagan yönetimi, yılbasında ANAP İstanbul İl Sekreteri Cen1988 bUtçe yasa tasansmı Konggiz Zengin, Halil Karagöz'ü "kendi re'ye sunarken, Türk SUahlı Kuvvetleri'nin, NATO görevle yaptığı hatayı sağa sola savurup berini gereğince yerine getirebüme lediyeyi ve parti örgutünıi yıprattığı için partiden ihraç eltiklerini" söylesi için acilen modernize edilme di. si geregini vurgulayarak, bu geEminönu Belediye Başkanı Tahir rekçeyle her yıl en az " 1 milyar Aktaş, dün akşam hakkındaki yol200 milyon" dolarlık yardıma suzluk iddialanyla ilgili olarak "Bu ihtiyacı bulunduğunu acıklamış bir komplodur" dedi. ANAP Genel Merkezi'nce, hakkındaki yolsuzluk O. Ancak ABD bütçesindeki açıiddiaları nedeniyle Merkez Disiplin ğın ydlar içerisinde kapatılması Kurulu'na sevk edileceği açıklanan amacıyla kabul edilen GrammAktaş, bir açıklama yaparak şunları Rudmann bütce dengeleme yasöyledi: sasına uyarak, Türkiye'ye gelecek yüm bütçesinden askeri yardım olarak 785 milyon dolar verilmesini istemişti. Temsüciler Meclisi Dışüiskiler (Baştarafi 1. Sayfada) Prof. Yaşar Yücel üzerine kayıth Komisyonu, 1988 dış yardım yasa tasansını, Türkiye için öneri göriindüğü saptandı (Raporda 5. len yardımı 295 milyon dolar ke yüzyıla ait olduğu belirtilmekle serek, kabul etti. Böylece Türki birlikte Kuranı Kerim, ancak Halife Ebubekir'in öncülüğünde ye'ye, askeri yardım olarak 490 632634 yıllarında '7. yüzyılda' milyon dolar verilmesi kararlaşyazıya döküldü).DTCF Dekanı tınldı. Komisyon, Yunanistan soruşturmacıya verdiği ifadede için önerilen rakamda ise sadeel yazması Kuranı Kerim'i ce 91 milyon dolarhk kesinti "kaybettiğini" bildirdi. yapü. Soruşturma sırasında, kıymetKomisyon, gelecek yüın askeri li yazmalann bir kısmının, fayardımında 300 milyon dolara külte emekli profesörlerinden yaklasan kesintiyi yaparken, yaHalil tnalcık ve Mehmet Altay sa tasansına, Türkiye'nin askeri satış kredileri ve hibe biçimin Köymen ile Prof. Orhan Köprülü ve kütüphaneden aynlan mede sağlanan ABD yardımlanyla aldığı askeri silah, araç ve gereç murlardan Mehmel Hadımoğlu leri, bundan böyle Kıbns'ta kul üzerlerinde kayıth göründüğü de lanmasını yasaklayan bir madde saptandı. 1984 yılı ağustos ayında de eklendi. bir kütüphane gorevlisinin ihban ile başlayan soruşturma, 28.11.1986 günü sonuclandı ve dosya rektörlüğe gönderildi. Philipp Soupault DTCF Disiplin Kurulu eski Çağdaş Yayınlan Türkocağı Dekan Prof. Yücel ve KütüphaCad. 3941 Cağaloğlutstanbul ne Müdiresi haklarında aldığı Tahir Aktaş, Konu, ilk kez, DTCF kütüphane göreviilerinden Nurşen İlhan tarafından 22.8.1984 tarihli bir dilekçe ile fakülte sekreterliğine bildirilmiştir. Daha sonra olay soruçturulmuş ve olayın sorumluları saptanmıştır. Fakülte Disiplin Kurulu'nun 20.11.1986 gün ve 93 sayılı kararı ile takülte eski dekanlanndan Prof. Dr. Yaşar Yücel ve Kütüphane Müdiresi Benal Acır'ın ceza yasasının508'inci maddesi uyarınca "emn/yef;su//sfv>na/"suçundan cezalandırılmaları için dosya Ankara Üniversitesi Rektöıiüğü'ne gönderilmiştir. Soruşturma raporlarında, demirbaş defterterinin tarihsiz ve onaysız olduklan, 1969 yılından 1986 yılına kadar, kitaplıkta sayım yapılmadığı, satın alma ve bağışlarla ilgili kayıtların tutulmadığı, "755 adet yazmanın fiilen kayıp durumda olduğu", bu arada yazmalar böiümünde "267 adet menşet belli olmayan ve herhangi bir yere kaydedilmemiş kitap bulunduğu", demirbaş defterleri ile fiş katologları sayılarının birbirlerini tutmadığı, daha yüzlerce yazma ve binlerce basma yapıtın yerinde olmadıkları saptanmıştır Prof. Dr. Cevdet Bayburtoğlu, Doç. Dr. Reşat Genç ve Yrd. Doç. Dr. Yusuf Oğuzöğlu'nun imzalarını taşıyan 24.10.1986 tarihli soruşturma raporundan bir bölüm okuyalım: Dekan Prof. Dr. yaşar Yücel, soruşturma evrakı içindeki belgelerden anlaşıldığına göre, kendisi iare (ödünç) olarak aldığı yazmalan teslim etmemiş; hatta bunlardan 5. yuzyıla ait çok nadir bir Kuranı Kerimi, kütüphane müdürünün ısranna rağmen, dekanlık sıfatının verdiği gücle almış, hâiâ da vermemiştir... (Kuran ilk kez Hazreti Ebubekir'in halifelik yıllarında 632 ile 634 yılları arasmda yazılı hale getirilmiştir. Bu nedenle soruşturmacılann sözünü ettikleri "5. yüzyıl"da yazılı bir Kuran söz konusu değildir. Soruşturmacılann belirttikleri gibi gerçekten 5. yüzyıla ait bir Kuran bulunmuşsa bu Kuran'ın değeri çok büyük olsa gerek (!) Bu konu herhalde soruşturmacılann dikkatlerinden kaçmış olacaktır.) Soruşturmacılar, "Makrizi El Suluk" ile "Vusuli Cihadname" adlı yazmalann da eski dekan Yücel tarafından alındığı ve geri verilmediğini saptamışlardır. Kütüphanede yapılan sayım sonucunda üzerinde yazmalar bulunduğu belirlenen öğretim üyesi ve memurlar da şurv lardır: Emekli Prof. Halil inalcık, emekli Prof. Mehmet Attay Köymen, Prof. Orhan Köprülü ve kütüphane memurluğundan aynlan Mehmet Hadımoğlu.. Soruşturmactlarca saptanan bir başka konu da kütüphanedeki kitapların bazı öğretim üyelerince alındığı ve 2530 yıldır geri verilmediğidir. Fakültenin eski dekanlanndan Prof. Dr. Emin Bilgiç'in dayısı tarafından bağışlanan "üç sandık dolusu yazma, kitap ve evrak"\an ancak "Nrkaç vesika" bulunabilmiştir. Gerisi kayıptır. "Yazma eserter" için aynca bir bölüm ayrılmasına karşın yazmalardan bir kısmı "depo"da bulunmuştur! Bazı yazmalar da hiçbir yetkisi olmadıgı halde Prof. Dr. Adnan Erzi tarafından ayıklanmış ve bu işlemler sırasında hiçbir kayıt da tutulmamıştır! Bu soruşturma dosyası, "kultür vartıklan" ile, "milli ve manevi değerlere" ne ölçüde ilgi ve saygı gösterildiğini de kanıtlamaktadır. Benzer olayın, "Türk Inkılap Tarihi Enstitüsü"nde de olabileceği yolunda bazı duyumlar ve ihbarlar bizlere kadar ulaşmıştır. Sayın rektör, bu soruşturma dosyası ile ilgili ne gibi işlemler yaptı? Birinci sorumuz budur. İkinci sorumuz da "Türk İnkılap Tarihi Enstrtüsü"nde son zamanlarda bir sayım yapılıp yapılmadığıdır. Bir sayım da "Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü'nde yapsak" ve belgeleri tek tek çıkarsak diyoruz. Tam zamanı değil midir? "Hakkımdaki iddialar bir komplodur. Bunlann soruşturulması için ANAP tarafından leftiş edilmeyi biz de istiyoruz. Yann (bugun) basın toplanlısı yaparak, aynntılı açıklamalarda bulunacagım. Bu arada. bazı meselelerimiz var. Son derece baskı allındayız. Emniyet müduriinü iki giindiir anyorum, kendisini bulamıyorum." SHP Genel Başkanı Erdal tnönü de dün yurda dönüşunde ANAP'U belediyeler etrafında yoğunlaşan yolsuzluk ve rüşvet iddialanyla ilgili bir soruyu yanıtlarken, "Biz konuncn takipçisiyiz. Bu yolsuzluklar TBMM'ye, belediye meclislerine getiriliyor. daha da getirilecek. ANAP iktidan bu konuda koruyucu bir tavır almazsa, pek çok şey rahatlıkla incelemeye, arastırmaya alınır ve sonuçlandınlır." şeklinde konuştu. Üniversitede tarîh ŞARLO kararda "kütüphanede yüzlerce yazma ve binlerce başka eserin kaybolmasına sebebiyet vermek, kitaplıkta demirbaş sayımı yapmamak, ödünç verilmesi yasak olan el yazmalannm kitaplık dışına çıkmalanna izin vermek ve bu yolla devlet malının ve milli servetin yok edilmesineyol açmak" gibi suçlamalar yer alıyor. Kararda aynca, eski Dekan Yücel'in "dekanlık resmi sıfatının verdiği güç ve nüfuzla çok nadir bir eseri alıp hâlâ teslim etmemiş olduğu" da belirtildi. Eski dekanın, bu tutum ve davranışlanyla "kasıtlı ihmal şüphesi uyandırdığı" da kaydedildi. Uzmanlar, yazmalann değerlerinin milyarca lira oiduğunu bildiriyor. DTCF'deki el yazmalarınvn kaybolmasından sonra "Türk ttıkılap Tarihi Enstitüsü"nde de benzer olaylann olabileceği ileri sürülüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle