19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ŞUBAT 1987 KÜLTÜRYAŞAM CUMHÜRİYET/5 ISMAIL CULGEÇ FÎLİZ ALI MUZİK HAYVANLAR Offenbach'ın "Paris Hayatı" opereti Devlet Operası'nda Operet oynamak zor zanaat Operet oynamak ve sahneye koymak kolay iş değildir. Belirli bir esneklik, zevk kurallarına bağlt bir özgürlük gerektiren operet türünü "kitsch"leştirmek, sanıldığından çok daha kolaydır. Offenbach'ın "Paris Hayatı" operetinde emeği geçen sanatçı arkadaşlarım ve eski öğrencilerim beni affetsinler. "Olmamış, bir daha deneyin" demek zorundayım. Geçen yıl Londra'da epey Sovyet orkestra şefini tanıtna şansım oldu. Konserlerine gittim, provalannı izledim. En çok Yevgeni Svetlanov, Yuri Simonov ve Gennadi Rojidestvenski etkiledi beni. Üç değişık kuşaktan, üç değişik Sovyet şefin ortak özellikleri, karşılarındaki orkestra üyelerinin tek tek her bırıne alışık olmadıkları cinsten bır dinamizm, bir enerji aşılamalarıydı. Teknıkleri, Orta ve Batı Avrupa geleneksel şeflik tekniğinden oldukça ayrıydı. Gevşek bilek hareketleriyle vuruşlarının daha net olmasını sağlıyorlar, sol ellerini mim sanatçıları gibi kullanarak bir bakıma müzik cümlelerinın resmini çiziyorlardı havada. Böyle anlatımcı bir yaklaşımla en katı müzisyenden bile istedikleri biçimde müzik cümleleri elde edebiliyordu Sovyet şefler. Işin ilginç yönü, orkestra şeflerini genellikle can düşmanlan gibi gören orkestra üyelerinin, bu şeflere kul köle olmalarıydı. İDSO Konseri lstanbul Devlet Senfonı Orkestrası'nın 30 ve 31 ocak konserlerini yöneten Gürcü şef Cansug Kahidze de aynı ekolün başarılı temsilcilerinden birıydi. Konserin ilk eseri olan Weber'in Oberon Operası Uvertüründe İDSO, alışılagelmişın çok üstünde bir başarı düzeyi tutturdu. Konserin ikinci yarısında Ermeni asıllı Sovyet besteci Aram Haçaturyan'ın Spartakus Bale Süıti'nden bölumler dinledik. Haçaturyan'ın müziği, çok usta bir bestecının elinden çıkma olduğu KtM KÎME DUM DUMA BEHIÇ AK KORKUYORSON BEN PE S £ * ı C£NWsıVLf BAKIŞIK 8 I R TEPEBAŞIŞEHİR OPERASI'NDA Bir lamanlar ohmaklar kısıtlıydı, ama zevksizUk henuz egemen olmamıştu Sözgelimi, lstanbulŞehir Operası'nda, aralannda Azra Gun ve Resit Gıirzap'ın da bulunduğu ustalardan "Yarasa" opereti gibi zevkli prodüksiyonlar izleyebiliyordu sanatseverler. bellı, yüksek dozda duygusal, popüler ağırlıklı, Hollyvvoodvari aşkmacera ve duygu filmlerının fon muziğini anımsatan türden, romantikoryantal bır müzik. Dinleyiciyı canevinden vuran, çalgıcıları coşturan cinsten duygusallığı vc dınamızmi var. bırlıkte gözlemek ve yaşamak durumunda kaldık Ravel'in eşliğinde. Biraz da operet 1960 ile aşağı yukarı 1975 yılları arasında Türkiye'de önemini ancak şimdilerde kavramaya başladığımız bir kültür rönesansı yaşandı. Az kalsın çağa ayak uyduruyorduk, bu 15 yıllık zaman ıçinde. Çağa ayak uydurmaya teşebbüs dahi etmerün ne denli sakıncalı olduğunu henüz bılmıyorduk! Fakat bılenler vardı ve boş durmadılar. Bizim kultur ve sanat rönesansımızı daha ıyıcc serpilip boy atmasına fırsat bırakmadan kökünden kazıyıverdiler. "Yorgan gitti. kavga bitti" böyleee. Kültür ve sanatın gelışıp, serpilip, boy atmasının ancak özgür bir ortamda gerçekleşebileceğini bilenler önce "özgiır" sözcüğünü yasakladılar, sonra da "çagdaş" sözcüğü iyıden iyiye sakıncalı bulunmaya basladı Zamdn ıçinde akıllarda ancak kınntısı kalan bu kavramlar da gerçekliğını yıtırdı. Sanat tarihinde "kitsch" olayı, zevksızlığin sanat sanıldığı dönemlerde patlak verır. Zevksizliğin, sanata egemen olması da daima özgürce yaratma özgurluğünün kısıtlandığı dönemlere rastlar. Bunun en son orneğı Nazi Almanyası'nda yaşanmıştır. Şimdi, sorarım size, muziğin, edebiyatın, plastık sanatların en önde gelen basyapıtlarını yuzyıllar boyunca dünyaya armağan eden Alman ulusu, Nazi yönetimınde yaşadığı yıllar boyunca hangi kalıcı sanat yapıtını urctti? Bugun bır Nazi sanatından söz edebilir miyiz? Oysa, "kitsch"in en mükemmel öınekleri yine bu dönem Almanyasında boy göstermişti. Merak edenler 1930 ve 4O'lı yılların Alman dergilerine bır göz atsınlar, yeter. Operetin uslaları 1960 ve 1975 yılları arasında TUrkıye'de yaşanan "ozgurce" ortamda ortaya çıkarılan sanat yapıtlarıyla, son yıllarda yapılan işler arasında da böyle bır paralellik kurulabilır. Konumuz opera veya operet olduğuna göre, o günlerin kısıtlı olanaklarıyla Tepebaşı Dram Tiyatrosu'nda ve Açıkhava Tiyatrosu'nda opera ve operet temsılleri veren lstanbul Şehır Operası'nı hatırlayalım yeniden. Olanaklar kısıtlıydı kısıtlı olmasına, ama zevksizlik henüz egemen olmamıştı. Dekoruyla, kostümüyle, rejısıyle, oyuncularıyla, şarkıcılarıyla dünya standartlarının altında bıle olsa hiç olmazsa doğru yorumlanan zevkli prodüksiyonlar izleyebiliyordu sanatseverler. Operet temsillerınde Azra Gun, Mete Llgur, Guher Giiney, Resil Gür/ap, Behzal Butak ve daha birçokları gıbı bu ı$ın ustalarının adlarına rastlanıyordu. Operet oynamak ve sahneye koymak kolay ış değildir. Hem opera, hem de operette başarılı olan ender sanatçılardan tenor Nicolai Gedda şöyle der "Hangi şarkıcıya sorarsanız sorun, operet soylemenin zorluklarını anlatacaktır size. Sahnede rahatlıkla nasıl hareket edeceğini bilmeyen, ya da dozunu ayarlayamayan şarkıcı operet oynayamaz. Dünyanın en iyi opera şarkıcıları, peynir ekmek sandıkları operel dunyasına girdiklen sonra neye ugradıklarım şa^ınrlar, eger akıllan varsa yol yakınken vazgeçerler bu işten." Dekoruyla, kostümüyle, mızansenı, orkestrası ve şarkıcılarıyla belirli bır esneklik, zevk kurallarına bağlı bır özgurluk gerektiren operet turunu "kilsch"leştırmek sanıldığından çok daha kolaydır. Zevklilık ile zevksızlık arasındakı ayrım kıl payıdır çünkü. Bu nedenle, Offenbach'ın "Paris Hayatı" operetınde emeğı geçen sanatçı arkadaşlarım ve eski öğrcncılcrım beni affetsinler, "Olmamış, bir daha deneyin" demek zorundayım PİKNİK PİYALE MADRA Kiz'AklımafVzvkala. d<2 bır fıkır Qddi dt bagırdı. Sordu 'Ncdır, ncdir?* h<2yt2canla Kız cavap verdi : Çaresiz sorunlar Orkestramız, konserin ılk yarısında yer alan Maurice Ravelin Sol Majör 1. Piyano Konçertosu'nda pıyanıst Meral Guneyman'a eşlik ettı. Piyanonun uçucu sololarını sarmalayan fagotlar, flütler, klarnetler, obualar ve korangle içın Ravcl'in yarattığt ses örgüsü, rıtmık dikkat isteyen tuzaklarla dolu. Haçaturyan'ın orkestrasyonunda olduğu gibi gümbürtü patırtı arasında kaynama olanağı yok burada. Her şey, her melodik çizgi ayan beyan ortada. Zaten, Herbert von Karajan da gelıp İDSO'yu yönetse, ba7i koşullar değışmedıkçe çaresi bulunamayacak sorunları hep HIZLI GAZETECt NM:DET 0EN DE SENI SBVtiORUM SEVıLDt&iNi Bh ÇEKtOölOEGıM OOM, A&İOİN ırn &ENIM, GıT/HE 0EM 5EN5IZ NE , 5EN OL/VIAS/\NJ KIM HAŞAT EDO? BEM • SFNPEKİ ufcllCE"K MELANETLERE Ş KiArt KORUR CJEH OLMA5AN ?. GıTMt, )AMULT &EHİ GüÇlü s"*" f ) I ^.v \ ) ) ) ( ( ) BU IVORUM , VEROlGiM P/iR/lLuaA ĞENF KU/MAR O OYM'VCAK AMA OL5UN, ONSUS YAVuMAM ÖVLE GÜIEl 0ÖVÜYO Kİ KALBıMıM E(?KEöl SENI 5EI//VDAU/VI ÇİZGİLtK KÂMİl MASARACl ÜÇSORUN Tunç Ünver sanatçunızın sorunlanm 'emprezaryoluğungelişmemisolması', 'çalgı' olarak smalıyor. (Fotoğraf: MEHMET AKİF) 'nota've Tek dayunağımız devlet Paris Konservatuvarı'ndan sonra Zino Francescatti ve Arthur Grumiaux ile çalışan kemancı Tiınç Ünver, Türkiye'de kendisinden yeterince yararlanılmadığından yakınıyor. ÜSTÜN DURUEL "Ben kemanı hisseltiklerimi, ya$adıklanmı, birikimimi aklarabilecegim bir araç olarak gdrüyonım. Klmi sanatçı vardır, ya$anlısını enslriimanına adaını^tır. Bir de enstrumanını yaşantısına adamış kişi vardır. Ben duha çok ikiıuLsini uyguladım, uyguluyorum." lstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın bu hafta sonıı konserlerine konuk olarak katılacak olan Devlel Sanatçısı TUnç Ünver'le sohbetimı? böyle başladı 1965 yılıııda göndcrıldığı FransaL da başarılı bır öğrencılık dönemı geçıren, Parıs Konservatuvarı'nı bitırdıkten sonra aynı okulda lısansüstü eğitım gören (İnver, Marsılya'da Zino Krancescalti ile ve ardından onun önerısıyle Arthur Grumiaux ile çalıştı. 1978'de Paris'te Czıffra Vakfı'nca yılın en başarılı yorumcusu seçılen Ünver, ülkcmız sanatçılarının sorunlarını, "emprezaryoluğun gelişmemls olması", "nota" ve "çalgı" sorunları olarak üç ana başlıkta topluyor Genç sanatçı, "Benim için sorunların başında faaliyet konusu gellyor" diyor ve eklıyor: "Ben Turklye'ye 1973'le dondUm. 14 yıldır bekledlgim şey devletin ve ilgili organlann beni kullanmaudır. Çunku bunu için yelişlirildim ben, amaç buydu. Geldigim günden bu yana Uç buyuk kenlimizde verdlgim sayısız konser ve resitaliıı yanı sıra, Anadolu'da 50'ye yakın kenlle konser yaptım. Bunlann dışında devlel kanalıyla gerçekleşlirdiğim konser sayısı sadece 4S'lir. Biliyorsunuz Devlel Sanatçılıgı'nın birinci gorevi Tıırk sanalını ozellikle yurtdışında temsil etmektir. Bir çesil sanal elçiligi. Islerdim ki, birçok değerli §analçı arkadaşımın bir konser sezonu içerisinde gosterdikleri faaliyetin en aıından yuzde ellisi bana da kısmel olsun. Her zaman ıımııtla bekliyoruın. Dunyada isim yapınış sanatçılara baktıgınızda hepsinin arkasında bir guç gorursunuz. Kurııın, kuruluş, emprezaryo ya da devlel. Ulkemizde emprezaryoluk gelişmedigine gbre vanalçı olarak lek duyanagımu devletin yapacagı organi/asyon oluyor. Ozellikle lurkiyc'de yaşayanlar için." 1983 yılıııda Islanbul'a yerleşen, e>i ve iki çocuguyla mutevazı bir yaşam süren TUnç Ünver'le sohbelimiz sanatçının şu sozleriyle sona erdi: "Dunyada her insanın bir gorevi, bir fonksiyonu vardır. Bana duşen gorev de dorl çelik tel uzerinde dogru bildiklerimi Kerçckleşlirmek ve hirikimlerimi dinleyiciye aktarabilmektir. Bu o kadar guç bir i$ ki, çoğu zaman bir. oıtıur yelmez. Onun İçin muzik dı>ı bazı kavramlarla oyalanmak hiç isime gelmez." trol Krdinç yönetımındekı İDSOnun 67 şubat tarıhlı konserlerınde Tunç Unver'den Max Bnıch'un Sol Mınör Keman Konçertosunu dınleyeceğız Orkestra ayrıca VVagner'in "Valkurelerin Lçuşu"nu ve hhan Usmanbaş'ın 3. Senlonısıni sesledıretek ÎDSO'nun bu haftaki solisti, kemancı Tunç Ünver: AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL COKHAN TARİHTE BUGÜN MUMTAI ARIKAN J.Prevart 19001977 4 Şubat Sadun Ersin, Türkiye'de santur çalan belki de son kişi ÇAĞDAŞ TRUBADUR? 190O'P£ SUSUM, UMLU FRANSIZ OZAhll JACÇÜES PRİVEfZT DOĞPU. ONCELER.I GEgÇEtajSTUCULUĞE(SÜKX£l4LıZMs) YAKINUK. DurAM OZAU, GİDSREK KENDı 7»ezifJI BULACACT1R BU mgz, KOia£Rı YUZyiLLARA PAyAMAM H4LK EDEBlYATlNA yAICINLIKTAKl VE yALIN 8İR AMLAT1M~ OAKI DOĞACAKTie. SOSYAL KONULAeDA UMUT VEfZEH, DUYGUSAL AÇK TE*AALA£IUI DA ıÇEfZEH Şı/fg~ LERl, ONU KıSA SueEPEj BU ÇOK OtOJMAN O2ANLAR ABAS/A/A SOKACAtCTI. PGEVEeT, AYMI ZAMAMPA ÖNEMLİ 8H? SrNEMA SEMARYOCUSU SAYILACAK, UMLU YOAJETTbiEAjLEJSE yiarctl Carne 'n ££AfJ R£NOIR, MASCEL CASA3İ VB~) BU KO "LesEnfanti du MUPA KATklDA SuLUMACAtCTIZ Pamdıi" l i (Fra*stzaxsı Troubaclour) XII t>,rsah*e J L 8ar rau/t ve ArleHy sozJu geJeneğe loağlı Imlc ozan Santurun en vefakâr dostu Dünyaıun en eski çalgüanndan biri olan santur, bir zamauüar Türk müziğinde önemli ycri olan bir çalgıdır. Santura eski Yunanda "pîalttrion", Çin'de "Yugchia", Hindistan'da "HUMnr", Araplran kuitürUnde "santlr", Macaristan ve Balkanlar'da çtmbalom", Batı Avrupa'da "duldBter" adlan verilir. Santur da kanun (zither) gibi, ah$ap bir kutu üzerine teller gerilerek ses elde edilen çalgılar ailesindendir. Ne var ki, kanun, parmaklara geçirilen nuzraplarla teller çekilerek çalınırken, santurda tellerc ıki ince, uçları çuha kapb çubukla vurularak ses elde edilir. Bu nedenle, kanundan daha yumusak ve tatb bir sesi vardır. Santur, aynı zamanda, çaglar boyunca çesjüi geu$me a$amalanndan sonra piyanoya dönusen "ktavkhord"un da atasıdır. 631 ocak carihleri arasında Dcstek Sanat Galcrisi'nde bir suluboya sergisi açan eski GUzel Sanatlar Akademisi başkanlarından lç Mimar Sadun Ersin'in bu sergi dolayısıyla Türkiye'de hâlâ santur çalan ve kendi çalgısını kendi yapan belki de son kisi olduğunu ögrendik. Yine Sadun Ersin'den oğrendığımize göre, santur öğretecek usta olmadığından Türk Musıkisi Konservatuvarı'ndaki santur bölumü kapanmış. Prof. Sadun Ersın ise santuru amatör bir heyecanla severek çalıyor hâlâ. Beylerbeyi'nde büyümüş Sadun Bey Beylerbeyli Hafu Fahri Bey, kemençecı Hasan Fehmi Bey gibi üstatlarla orada tanışmış çocukluğunda ve santura merak sarmıs. Sonrakı yıllarda bir süre Konservatuvara da gitmıs, Danls Özden'le çalışmış, Şefik Günneriç'den teori dersleri almıs. Uzun yıllar akademik çalısmalarını, yoğunluğu dolayısıyla santur çalmayı ve yapımını ihmal eden Prof. Ersin, 1983 yılında Mimar Sinan Universitesi'nden kendi isteğıyle emekliye aynldıktan sonra yine ilk göz ağrısına dönmüş. Kendi yapımı, tellere ve eşiğe yaptığı eklemelerle bazı yeni buluşlar da içeren santuru ile hem sergisinin açılışında hem de kapanısında merak lı sanatseverlere birer konser veren Sadun Ersin, Türk müziğinin bu tatlı sesli çalgısının galiba en vefakâr dostu. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet hotıt ( iiıtıo'nıııı (lıınıhııri\vt'v lwyrııı<ıtı Mılano ? (Doğan Nadı tele/onla hıldırıyor) Italva Harıcıvc Nazın Kont Cıano, restnı teblıg neyedıldıklen sonra hukumet konağında "Cumhunvel" nıuharrırını kabul ederek $u beyanaila 4 Şubat 19)7 llalvada Tıırk mılletıne kurşı daımu nıcvcud olan senıputı ve dostluk hıslerının ne kadar kuvvetlı olduğunu ınuhlerem Rıiitıı Aras bnzal vormek tedır. Bu dosıluk umumıyetle Akdemzde ve bılhaisu n,arhı Akdenızde sulhun muhajuzuv ı<,ın elzemdır" ,19371987 MahuHi Idarpler lliiıılmsı Ankara 3 (Telefonla) Dahıhye Vekaleiı ılerıde kurulacak mahallı ıdareler hanka<iina köyierın de ıştıraklerını temın ıçın bu sene koy hütçelerme %S ntsbetınde bır tahstsat konmasmı kararlastırmışhr. hnsıyalını ıfade eitı. " Turkıye Harıeıve Vekılılc temasta bulunmak Jırsalmı elde ettıjjtmden dolavı fevkalade meınnumını. Bu teınai esnasında gerek Turkıye'nın, gerek ttalvanın huruı \ıvasetlerı ıçın çok faydalı bır anlaşnıu yolu çızılnıii olduğuna kunıım
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle