19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER maddesinin kaldırılmasını benimsemek suretiyle. Anayasal bir düzenleme varkcn hukuksal hiçbir anlamı olmayan ANAP'lı milletvekillerinin bu değişiklik önerisindeki yabansılık herhaldc uzun sürc unutulmayacaktır. Şimdi de 1988 genel seçimleri için ANAP'ın yepyeni seçim duzenlemeleri ile görunmesi beklenmelidir. Genel hukuk düzenini, nesncllik, eşitlik, süreklilik gibi yasa öğelerini sık sık unutan, hukuku dilediği gibi anlayan ve uygulayan bir iktidarm, geçici bir hukümle pekis.tiril.se bile zamanlamadaki güvencesine kolay kolay inanılamaz. Uygulamada zaman bir yana, özde beklenen nedir? Anayasa değişikliklerinde üçte iki oy çokluğu aranırken, devletin temel yapısını, insan hak ve özgürlüklerini dü/enleyen ıısfiin hukuk kurallarının, akla estiği gibi biçimlendirilmesi veya yururlukten kaldırılması onlenmek istenmiştir. Yasal ve yönetscl tüm düzenlemelerin anayasaya uygun olması gerektiğine göre, anayasa yaparken ve değiştirirken ona özgü tutarlı bir prosedürün gözetilmesi hukuka ve halin icabına uygun olanıdır. Anayasayı değiştirmek Meclisteki çoğıınluğun oyuyla sağlanabiliyorsa, iktidar lar anayasaya aykırı yasadan vazgeçecegine, bunu önlcycn anayasa kuralını değiştirmeyi yeğler; o zaman Anayasa Mahkemesi'ne de gerek kalına/. Hukuk düzenimizde, anayasayı bir yasa gibi değiştirme kolaylığı bugüne kadar duşünulmemiştir. 1293 (1876) Kanunu Esasîsi, anayasa değişiklik onerilerini, önce "Meclisi Mebusanda, mürettep azanın sulusan (uçte iki) ekseriyetiyle" onanmasını öngörüyordu (madde 116). lkinci Meşrutiyet dönemiııde (1908), Kanunu Esasi yeniden yürürlüğe konurken bu orana dokunulmamıştır. 20.1.1921 (1337) ve 20.4.1924 Teşkilâtı Esasiyc kanunlarında, anayasa değişikliği için üçte iki çoğunluk koşulu vardır. 1961 Anayasası'nın 155. ve 1982 Anayasası'nın 175. maddelerinde aynı kural benimsenmiştir. MeşrutiyetCumhuriyet derken kesinlıli de olsa 111 yıl korunan oturmuş bir anayasal kural, şimdi göze batmaktadıı. ANAP'ın "evet" demesi halinde, geçici 4. maddenin değiştirilmesine ciddi bir engel kalmadığının su yuzune çıktığı bir dönenıde, köktencı bir değişiklik ısteminın haklı ncdenleri olmulıdıı. LAİKLİK VE ÖTESİ Din, politik bir araç olarak kullanıldığı sürece, bunu engellemeye çalışan "laiklik", karşıtlarınca dinsizlikmiş gibi kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bugün, yurtlardan başlamak uzcre değisık tarikatların ilerıde siyasal amaçlarına ulaşmada çocukları ve ergin inanmışları koşullandırırken, gizli veya açık işlediklcri konu dindir. Buna karşın, basının ve aydın çevrenin duyarlığı ANAP iktidarını tedirgin etmiş görünmektcdir. Sayın Başbakan söylenenleri, yazılanları öfkeyle "abartılı" buluyor; olanları önemsememekte direniyor. Parlisinin Genel Başkan Yardımcısı ise "türbanı" neden sayarak açıkça "Bizler de yıllarca önce aynı ıstırapları çektik. Aynı yolları /orlayaıak belli yerlere geldik. Bu meseleyi er veya geç çözeccğiz. Bu konunun kanuni çöziim yollarını ararız" demektedir. TRT kendisine duşeni yapmış, "Osmanlı devleti de laikti" tezinin televizyondan seslendirilmesine göz yummuştıır. Sürüp giden tartışmalar, laiklik ilkesinin anayasada olnıasına gerek kalmadığına yönelmektedir. Onlara göre, anayasada laiklik kavramı, hep zihinlcri karıştırmış, inançlı Türk toplumunda tedirginlik nedeni olrnuştur. "Halkçılık, devlctçilik, devrimcilik" gibi laiklik de artık anayasa metinlerinde bulunmamalıdır. "Şeriat devleti" isteyen olmadığına göre, laiklik de işlevini tamamlamış demektir. Anayasa değiştirme kolaylığı sağlanırsa, laiklikle yetinilmeyecek, geriye dönuş dal budak salacaktır. Gundeme gelecek konuiardan birisi de, sanırım Türkiye Cumhuriyeti'nin "sosyal bir hukuk devleti" olarak nitelenmesidir. Bazı çevrelerce, yurütmenin zaman zaman başarılı olamamasının başlıca nedeni, hukuk devletinden kaynaklanan yargısal müdahaledir. Yurutnıeyi ve yasanıayı köstekleyen yargı denelimi 1982 Anayasası'nda sınırlandırılmışsa da yeterli değildir. Sosyal devlet kavramının gereksızliğini ise bugüne kadarki yasalyönetsel düzenlemeler ve uygulamalar yetcrince göstcrmcktcdir. Liberal ekonomik bir sistemde, sosyal devletten söz etmenin anlamı yoktur!.. Bir şey daha var! ABD düzeyine ulaşmak, anayasamızdaki parlamenter sistemin yerıni başbakanlık sislemine donuştürmekle olur. Ekonomimiz ve devlet yapımızla 1950'lerin "kiiçiik Amerika" olma özlemini gecikmeden gerçekleştirmeliyi/. Anayasada yapılacak değişik liklerin aynı zamanda halkoyuna sunulacağının, bunun en büyuk guvenceyi oluşturduğunun söylenmekte olduğunun; aynca cumhuriyetin bazı niteliklerinin değiştirilemeyeceği kuralının elbet de farkındayız. Ancak bu engelleri aşma yöntemlerini de "ehli" olanlar bilmektedir. SONUÇ Yıllanmış hukuk kuralları, bilimin, sağduyunun ve uzun deneyimlerin ürünüdür. Hatalı bir adım, siyasalsosyal sorunlara yenilerini katmak olur. Kolaycı yöntemler, aynı zamanda etkin gruplara verilmiş silahlardır. Bu formülün bazı haksızlıkları gidereceğine inanmak da, kammızca ağır bedeli olan bir yanılgıdır. 4 ŞUBAT 1987 Anayasayı Değiştirmeji Kolaylaştırmanın Ardında Yatanlar ' Yıllanmış hukuk kuralları, bilimin, sağduyunun ve uzun deneyimlerin ürünüdür. Hatalı bir adım, siyasalsosyal sorunlara yenilerini katmak olur. Kolaycı yöntemler, aynı zamanda etkin gruplara verilmiş silahlardır. Bu formülün bazı haksızlıkları gidereceğine inanmak da kammızca, ağır bedeli olan bir yanılgıdır. PENCERE Seçim Noktası?.. Hakses dergisinin kapağında, yeşilmavi renkler düzenlemesi içinde "Nur Suresi"nden a\\n\\, "Cenabı Hak Buyurdu" başlığı altında yayımlanmış: Mümin kadınlara söyle, gözlerinl haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, süslerini göstBrmesinler. Ancak yüz ve eller gibi dışarda olanlar hariç. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar koysunlar." Bana gönderilen islamcı dergileri okuyorum. Bu kesim bir dünya görüşünü savunuyor. Hakses dergisinin kapağının içinde "Dikkatl" başlığı altında şu bilgiler veriliyor: "Diyanet işleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 7.1.1979 tarih ve 28 No.lu kararlan ile, Merkez ve il Müftülüklerl İçin abone olunması, başkanlık yayınevlerinde satılması uygun görulmüştür. Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu'nun, öğrencilerin okumasında sakınca görülmediğini belirten, 29.3.1985 gün ve 1838 sayılı tavsiye kararı, Tebllğler Derglsi'nln 20 Mayıs 1985 tarih ve 2188 sayılı nüshasında neşredilmiştir." Görüldüğü gibi Hakses dergisi devletin desteklediği bir yayın organıdır; hem Milli Eğitim Bakanlığı hem Diyanet işleri Başkanlığı kararlarıyla okullara girmiştir; yarı resmi bir nitelik kazanmış da denebilir. Hakses dergisi başörtüsü (türban, sıkmabaş) olayını ele alıyor; "tesettür"ü savunuyor. Türkiye Din Görevlileri Federasyonu Genel Başkanı Sayın İsmail Coşar, "Başörtüsü Bahanesiyle Iman Sahipleri Renclde Edildiler" başlıklı başyazısında diyor ki: "Kız öğrencilerimiz, islamın emirleri doğrultusunda başlarını örtmektedirler. Başlarını örtmeleri; dinin bir emrini yerine getirmekten ve anayasal haklannı kullanmaktan başka bir anlam taşımaz. Dergi baştan sona "türban, sıkmabaş, başörtüsü" olayında İslamın kaynaklarından yararlanarak "tesettür"ün savunmasını yapıyor; kendine göre gerekçelerini yerli yerine oturtmaya çalışıyor; Çankaya'nın fikirleriyle ters düşen bir çizgl çekiyor. * Kuşkusuz bu ülkede herkesin aynı düşüncede olması gerekmez; Çankaya ile ortak fikri paylaşması da beklenemez; eğer demokrasi isteniyorsa bir derginin ya da gazetenin "fesettür"ü savunmasını da doğal karşılamak gerekir. Aykırı olan nedir? Türkiye Cumhuriyeti laiktir; anayasamız böyle yazıyor. Laik bir cumhuriyette Milli Eğitim Bakanlığı, kadınlara "tesettür"ü öğütleyen bir dergiyi devletin yapısı içinde maddi ve manevi destekle güçlendirmeye çalışırsa, ortada düşünülmesi gereken bir sorun vardır. Bu destek yalnız "Hakses" dergisine özgü değildir; bir tarama yapıldığı zaman görülecektir ki bütün İslamcı akımların siyasal odakları devlet içine yerleşmişlerdir. Öyle bir devlet düşünün ki Cumhurbaşkanı, öğrenci kızların üniversiteye başörtüsüyle gelmesıni istemez; Başbakan, tersıni düşünür ve ıdareı maslahat yoluna sapar; yüksek kurumları ve mahkemeleri, bu yolda çelişkili kararlar verir; Milli Eğitim Bakanlığı, "tesettür"ü savunan akımları besler ve destekler; adına YOK denen sözde üniversite yönetimi, Cumhurbaşkanının dilediği yolda kararlar alır; Ortada kargaşadan başka sonuç yoktur. • Çok merak ediyorum? Kuran'da "Nur Suresi"nde "tesettür" öngörülmüştür; ama, Türk kadını örtünecek mi? Herkes bilir, çoğu kişi söyleyemez: Kuran'ın buyruklarından bir bölümü Türkiye Gumhuriyeti'nin devlet düzeninde işlemez duruma gelmiştir; şeriat düzeni tastamam benimsenmedikçe İslamın kuralları yarım yamalak uygulanır ki bu savı ileri süren hocalar temelde haklıdırlar Ne var kl hayat, şertatı aşmıştır. Sorun şudur: Türk insanı artık bir seçim yapmak zorundadır; ya sonuna dek şeriatın buyruklarını benimseyecektir ya da şeriat kurallarını benimsemediğini bilinçle, akılla, açık seçik özümseyecektır. KÂZIM YENİCE Hukukçu 6 Kasım 1983 milletvekili genel seçimlerinden bu yana, anayasanm geçici 4. maddesinin yürürlükten kaldırılması istemi giderek yoğunluk kazanmıştır. Buna yandaş görunmeyen ANAP bir şeyler söyletnek zorunda idi. Sayın Özal'ın aklına bu arada anayasanın 175. maddesi geldi. önce bu madde değiştirilmeliydi. ANAP, olmayacak duaya amin denilmeyeceğini düşünmüş olacaktı. Ne var ki, geçici 4. maddenin tüm siyasal partilerce koro halinde kaldırılması gereğinden söz edilmesi; öte yandan Çankaya'nın kesin karşı tavır almaması, olaya "yasama yetkisi s o r u n u " gözüyle bakması ANAP'ı köşeye sıkıştırmıştı. Sayın Bülent Ecevit, beklenmedik biçimdc, özal'ın önerisini, üzerinde durmaya değer bulunca tartışmalar yeni boyutlar kazandı İNANU1KIC1LIK Bu kez sayın özal, 175. maddede yapılacak değişiklik sonucu, çoğunluk oyuyla anayasada değişiklik yapılabilirse, yeni kuralın 1989'dan önce uygulanmayacağını söylemeye başlamjştı. Bunda, SHP ve DYP'ye, "1988 seçimlerinde iktidar olursanız, o zaman siz i&tediğiniz değişikliği yaparsınız" meydan okuması da vardı. Aslında söylenmesi ve tartışılması gereken, istenen değişikliğin, uygulamadaki zamanlaması değil; değişiklik öncrmenin gerekliligi ve tutarlılığı idi. Aynca bu güvence nc getirirdi vc nc kadar inandıncı olabilirdi. Hir tek konuda, örneğin siyasal partiler ve seçim hukukunda, uç yılda yarattığı dalgalanma, bu iktidarın değişik yapısını ve inandırıcılık payını ortaya koymaya yeımektedir. Açıklayalım: 2820 sayılı Siyasal Partiler Yasası 22 Nisan 1983'te kabul edilmiştir. Bundan dokuz ay sonra çıkarılan yerel seçimlere ilişkin 2972 sayılı yasada ANAP, bu yasanın "önseçim" gibi demokratik içerikli en öncmli kuralını celmelemiş; geçici hükumlerle yerel parti yönetimine, aday seçiminde oldu bittilerle egemenlik sağlamıştır. 1986 martında ANAP iktidan 2820 sayılı yasada değişiklik istemektedir. Şu vaı ki, siyasal partilerin başında Demokles1 in kılıcı gibi asılı duran, hukukun üstünlügüne inanılmış bir ülkede mutlaka değişmesi gereken, muhalefetin de ısrarla üzerinde durduğu ve tutarlt formuller önerdiği 'anlidemokratik kurallar'ın tümu olduğu gibi korunmuştur. Sadece "hangi değişiklikler ANAP'a yarar" yaklaşımı içinde yeni düzenleınelere gitmiştir. Bu arada, seçimlerin temel hükümlerini içeren 298 sayılı yasada da, grubu olmayan siyasal partilerin seçimlere katılabilmeİeri için yaşamsal nitelikli, illerin ve ilçelerin "en az yarısında" orgütlcnmiş olması kuralı, "en az iiçte ikiye" dönüştürülmüştür (3270 s, Yasa m. 26). Aynı iktidar ara seçim ufukta görununce, daha dun 26 Mart 1986'da yaptığı değişiklikleri unutarak, ara seçime özgü kuıallar ureımenin peşine düşmuştür. Bu arada otuz kurucıı üye ile tüzük vc programından başka varlığı olmayan tum siyasal partilere seçime girme kapılarını aralamıştır. ANAP, eşitlikçidcmokratık uygulama getirmekle övünürkcn, davul delen Jaguarlı ara seçimlik yapay partileri seçmenler TRT'de ibretle izlemiş; tepkilerini ve iktidara güvensizliklerini seçim gunu oylarıyla açıklamaktan da geri kalmamışlardır. GİDİŞ NEREYE? ANAP, aklına gcldikçc yasa değiştirme, oturmuş seçim kurallarıyla oynama alışkaniığına, bütçe görüşmelerinin son gununde getirdiği yeni değişikliklerle bir örnek daha vermiştir. Hem de, anayasmın 16. maddesinde zaten var olan ve "anayasa Halkoylamasına özursuz katılmayanlara verilen beş yıl yasaklılık" yaptırımını iceren 2707 sayılı yasanın yineleme nitelikli 12. OKTAY AKBAL EVET/HAYIR İnsanı Üstün Değer Saymak... "Demokrasi, her şeyden önce, insan haysiyetine dayanan ve İnsanı üstün değer sayan bir rejimdir. Açlığa, işsizliğe, evsizliğe çare bulamayan bir rejtmin, ne kadar üzerine titrersek titreyelim, demokrasi olmaktan çıkması ve bir gün çökmesi tabiidir. Türk demokrasisinin yasatılması. açlığı, işsizliği ve evsizliği ortadan kaldıracak yüksek bir istihsal seviyesine götüren yolları bulmakla mümkün olabilir." 20 Aralık 1961'de yayın yaşamına giren "Yön" dergisinin bildirisinden bir parça... Aradan çeyrek yüzyıl geçmiş, "insan haysiyetine dayanan, insanı en üstün değer sayan" bir rejim kurulabilmiş mi? Bu soruya "evet" demek olanaksızdır. 1980'li yıllarda, 1961'dekinden çok daha kötü koşullar yaşandığını hep biliyoruz. Demokrasimiz bir türlü kurulamadı, yerleşemedi; 'açlık, işsizlik, evsizlik' sorunları çözümlenemediği gibi, bu yolda ileri, yapıcı adımlarda atılamadı. Her şey 1961'dekinden daha beter durumdadır. 'Yön' dergisinin bildirisini yüzlerce aydın imzalamıştı. Kimler imzalamış diye baktım, 61'den bu yana ilerici bir çizgide yaşamını, çalışmasını sürdürmüş kişiler elbette ki çoğunlukta... 12 Mart'ın, 12 Eylül'ün fırtınalı günlerinde türlü acılar çekmiş olmalarına karşın bu inançlı devrimciler, bugün de aynı yolda savaşım veriyorlar. Hangi birini sayayım? Muammer Aksoy'dan Sadun Aren'e, Rona Aybay'dan Fakir Baykurt'a, Oktay Ekşiden Rıza Güven'e, Tarık Dursun'dan Suphi Karaman'a, Fethi Naci'den ilhami Soysal'a, Engin Tonguç'tan Tahsin Yücel'e ve daha nicelerine dek Atatürk devriminin temel ilkelerine dayanan bir düzenin savunmasını, yüceltilmesini kendilerine görev bilen aydmlar büyük bir çogunluktadır. Içlerinde yaşamdan ayrılanlar da var: En başta Avcıoglu kardeşler, Tütengil, Murat Sarıca, Hasan Hüseyin, Ceyhun Atuf Kansu, Cemal Reşit Eyüboglu, Özdemir Asaf vb... Bir de 1961'de bu bildiriyi imzalayıp da şimdiden büsbütün başka bir nitelik kazananlar ya da öyle görünmeyi yeğleyenler de var; Tunca Toskay bunlardan yalnızca biri, daha başkaları... Ama asıl önemli nokta, 'Yön' bildirisini imzalayanlar arasında askerlerin, devlet görevlilerinin de bulunmasıdır. Orneğin astsubaylar, ilkokul ve lise öğretmenleri, yargıçlar, PTT memurları, müze görevlileri, nahiye müdürleri, hesap uzmanları, okul müdürleri, yedek subay oğrencileri, sağlık memurları, kaymakamlar, ilköğretim müfettişleri, bankacılar, genel müdürler ve yardımcıları... OKURLARDAN Tekirdag Anadolıı Lisesi yoslaştırılıyor Çağdaş bir eğitim görmesi için çocuklarını Tekirdag Anadolu Lisesi'ne veren veliler, bu okula il düzeyinde yapılan ideolojik ve maksatlı oğretmen atamaları ile eğitimin yozlaştmlmasından ciddi endise duyuyorlar. Daha önce okulda görev yapan Atatürkçiı öğretmenler değişik okullara verilip, bu okulda öğretmenlik yapacak düzeyde olmayan öğretmenler amaçlı olarak getirildiler. Beş yıllık eğitim tecrübesi olan ,, oğretmen, Vali Süleyman Oğuz tarafmdan yönetmeliğe aykırı olarak bu okula müitür olarak atandı. Genç ve belli amaçla tayin edilen müdür Anadolu lisesinin yozlasması için elinden geleni yapıyor. Okulda öğrenciler kızerkek ayrımına tabi tutularak, servls otobüslerine ayrı ayn bindiriliyor. Yemekhanede ayn bölümlere oturtuluyorlar. Çocuklara kaba davranılıyor ve keyfi arama yapılarak çocuklanmız hırpalanıyor, öğrenciler disiplin cezasına çarptırılıyor. Çağdışı eğitimle yetiştirilmeye çahşılan çocuklarımızın, gerçek amaçlarına uygun eğitim veren Anadolu lisesine kavuşturulmasını dileyen veliler Ankara'dan ilgi bekliyorlar. Tekirdag Merkez Sağlık Ocağı'nda türbanlı doktoru baştabip yapabilmek için, bu görevi sürduren doktor Nihal Ozeren uydurma gerekçelerle görevinden alındı. Devlet dairesinde türban takmak yasak olduğu halde, bayan doktora valilikçe hiçbir uyarıda bulunulmadığı gibi aksine desteklendlğine tanık oluyoruz. Özel idarenin yaptırdığı, Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurdu, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü'ne işletümek üzere devredilirken, sonradan vazgeçildi ve Tekirdag Kültür Tanıtma ve Kalkındırma Vakfına kiraya verildi. Bu vakfın kime hizmet ettiği çok iyi biliniyor. Çiftlikönü mahallesindeki bağlık içinde özel şahıslara ait bir binada, özel kişilerce yiyecekleri karşılanan yurda benzeyen yerde öğrenciler barındırılıyor. Burada kalan çocuklara tatil günleri ve geceleri ders veriliyor. Kimsenin yaklaşamadığı bu yer hakkında sanıyoruz ki valimizin bilgisi vardır. Tekirdag 'da çocuklarımızın beyinleri yıkanarak yozlaştırılıyor. Bu duruma çok üzülüyor, huzursuz oluyoruz. Gericilerin kadrolaşması Atatürkçü öğretmenlere uygulanan haksızlıklar ilde ilerici oğretmen kıytmma da yol açıyor. A TA TÜRKÇÜ BİR OĞRETMEN TEK/RDAĞ Hava kirliliği Eskiden hava kirliliği dediğimizde, sadece Ankara ilimiz gelirdi akla. Şimdi ise, başta yine Ankara olmak üzere tstanbul, İzm'ır gibi iller de gelebiliyor. Peki neden böyle ilerledi hava kirliliği? Neden tstanbul'u, tzmir'i de sardı? Yanıt aslında çok basit: Nufus artışı ve sanayileşme! tlgililerin bu konuda ciddi ve çok korkutucu açıklamaları var. Hava kirliliği büyük boyutlara ulaşmış ve insan sağlığına bir namlu gibi çevrilmiş... Durum böyle ve bu konu belediyelerce halen tartışılıyor, çözüm yolları aranıyor. özellikle İstanbul'da hava kirliliğinin temel sebebi hiç şüphe yok ki nüfus yoğunluğu ve şehir ortalarındaki fabrikalar. Tabii buna ek olarak trafik... Egzozlardan çıkan pis hava. Trafik sorunu da bir yerde nüfusa bağlı. Nüfus oranı arttıkça, trafikte de o derece artıs oluyor. tstanbul için (+ Ankara ve Izmir için) bir sorun da kalorifer bacalarından çıkan duman. Yaz gelince havadaki kir oranında iniş bekleniyormuş.. Mantıken doğru, ancak az önce saydığım diğer nedenler faaliyet verdiği sürece durum ne yaz ne kış hiç değişmeyecektir. TOLGA AKGÜN KARTALİSTANBUL CÜZZAMLA SAVAŞTA BİZE YARDBVf EDİNİZ TW: 572 71 88 572 61 22/50 T.C. Ziraat Bank. Tünel sb. 7013 Bir düşünelim, 1987 yılında bir dergi "Yön" bildirisine benzer bir bildiri hazırlasa ve bunu askerler, memurlar, öğretmenler imzalasalar sonuç ne olurdu? Hemen hepsi için yasal soruşturma açılmaz mıydı? Bıraktn bir dergide kamuoyuna seslenen bir sosyal demokrat programı imzalamayı, Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına seslenen bir dilekçeyi imzalayanların bir bölümü aylarca askeri mahkemelerde yargılanmadı mı? Bu dilekçeyi imzalayan yüzlerce kişi gece yarıları evlerinde rahatsız edilip sorguya çağrılmadı mı? Üstelik bu dilekçeyi imzalayanların içinde devlet memuru, muvazzaf asker, kaymakam, okul müdürü, oğretmen gibi insanlar sanırım hiç yoktu. Kimse de onlardan böyle bir dilekçeye imza koymalarını istememişti başlarına dert açmamak içinl.. (Arkası 13. Sayfada) bedava '* $lmdl OMOalan herkese LuxSabun •1* Yıllardır üstün temizleme gücüne ve kalitesine inandığınız ülkemizin lider deterjanı 0M0, bedavaLuxTuvaletSabunu veriyor. Şimdi dilediğiniz boy 0M0 kutularının arka yüzlerinden 2 adet "DÜNYALI 0M0 ŞEKLİ'ni kesin, bakkalınıza verin, LuxTuvaletSabunu'nu (100 gr) bedava alın. ö 3, mnrmnıA Olay 2 kampanyamız 5 Nisan 1987 tarihine kadar geçerlidir. Dahacok~DÛNYALI OMO ŞEKLİ"kesin, daha çok Lux Sabun alın... Bedava
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle