18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Türk hukuk dünyasının Yargı Erki Başkanı'ndan bu sözleri dinlemek ve işitmek, çok ilginçtir. Hukukun demokrasiyle var olacağı inancı ortaya çıkıyor bu sözlerde.. Sayın Coşar, son yıllarda yaşanan antidemokratik uygulamalann ezdiği, susturduğu, kitlelerin doğal ve hukuksal haklarını da dile gelirmişti: "Gerçekte demokrasi; hukuka dayalı sivil bir yönetim biçimi olup, özde ulaşma ve hoşgörü esasına dayanan ve yine değişik ve karşıt düşüncelerin özgürce barış içinde açıklanıp tartışılmasına imkân veren, bireylere hemen her konuda anlatım, siyasal ve toplumsal örgütlenme özgürlüğü ve bu özgürlükleri genişletme fırsatı tanıyan, halkın siyasete etkin biçimde katılabilmesinin yollann< açan, halkın kendisini kendi özgür iradesi ile yönettiği bir rejim ve bir devamlıhk süreridir!' Sayın Coşar, Yargıtay Başkanı olarak bireylerin kendi haklarına sahip çıkmalarını da öneriyordu: "Bu nitelikteki bir yönetim biçimi içerisinde gizlilik ve suskunluk yoktur. Aksine, "vatandaşların her şeyi bilmek ve söylemek haklan vardır. Önemli olan eksikleri ve yanlışlıkları korkmadan, çekinmeden ortaya koymak, eksik ve yanlış olan şeyleri kabul etmek ve bunları düzeltip değiştirmektir!' Elbette Türkiye'nin çıkarları bunu gerektiriyor. Çağdaş bir toplum olabilmemiz, saygınlık kazanmamız, demokrasinin tüm kurallannı işletmemize bağlıdır. Zaman zaman ortaya çıkan askeri müdahalelerin bu çarkı durdurduğu, bilinen bir gerçek. Böylece gerçekleri düşünüp konuşmaklan kaçan, çekinen bireylerden oluşan bir toplum kesimi ortaya çıkıyor. Böyle bir toplumun doğruları bulması olası değil. Eleştiriye açık, sabırlı ve hoşgörülü, özeleştiri yapmaya alışkın olan toplumlar, çağdaş anlamda ilerleme sağlamışlardır. "Ülkemizde dün olduğu gibi bugün de Türkiye Cumhuriyeti devletinin laik yapısına uymayan kimi eylemler, laik toplum ve devlet düzenini ortadan kaldırmayı amaçlayan kimi davranışlar yoktur demek mümkün değildir. Bu eylemleri ve bu davranışları yürütüp yönlendiren unsurlar zaman içerisinde kazandıklan deneyimlerle biçim değiştirmişler fakat özlerini ve amaçlannı korumuşlardır. Olayın gecmişteki örneklerinden ve yapısından bir farkı budur. öbür farkı da, bu unsurlann azımsanmayacak bir ekonomik güce sahip olmaları, geçmişe oranla dışarıdan daha fazla destek görmeleridir" Sayın Coşar'ın Türk yargı organları adına yaptığı bu uyarı bizce çok önemliriir. Çünkü aynı konuşmada belirtildiği gibi laikliğe, çağdaşlaşmaya ve Atatürkçü düşünceye karşı olan bu unsurlar, sahip oldukları geniş ekonomik olanaklarla, yeni örgütlenme biçimleri ve yöntemleri ile içeride ve dışarıda kurdukları yeni ittifaklar ve dengelerle gelecek için gerçekten kaygı duyulacak bir tehlikeli tırmanış içerisindedir. İşte Türk yargı organları adına yapılan bu açıklama ve uyarı ciddiyetle ele alınmalı ve gerekli önlemlere başvurulmalı idi. Coşar, toplumda gerekli tartışma ortamı yaratılmak suretiyle Türk Ceza Yasası'nın değiştirilmesinden yanadır. Zaten Avrupa Topluluğu'na girebilmek için bunda zaruret de vardır. Başta 141142 ve 163. maddeler olmak üzere Türk Ceza Yasası'nda yer alan antidemokratik hükümlerin değiştirilmesini Avrupa Topluluğu koşulladı. tstesek de istemesek de bu maddeleri kaldırıp atmak zorundayız. Öte yandan yargı bağımsızhğı ve yargıç güvencesi de büyük bir sorun haline geldi. Sayın Coşar'a göre 19 yıl süreyle yargı bağımsızhğı ve yargıç güvencesinin arahksız yaşandığı toplumumuzda bugün bu bağımsızlık ve güvencenin daraltıldığı bir dönemden geçmekteyiz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun oluşumu antidemokratiktir. Adalet Bakanı ile Bakanlık Müsteşarının kurul içinde yer almaları güvence ve bağımsızlık ilkeleriyle bağdaşmaz. Sayın Coşar yargıçlann benimsemedikleri ve de demokratik bulmadıkları için, içlerine sindiremedikleri bu sistemin yanlışlığının kabul edilmesini istiyor ve sözlerini şu güzel tümceyle bağlıyordu: "Sağlam bir inanç, esnekliği ile sınanır. Her yücelen gerçek gibi, o da yanlışlarını kabul ettikçe yeşerir;' Yargının Beklentîlerine Çöztim Gerekli Gerçekte de "olması gereken"le, "olan" aynı şey değildir. özellikle 12 Eylül müdahalesinden sonra ülkemizde görülen adli uygulamalar hukuk •devleti anlayışıyla, hukukun üstünlüğü ilkesini zedelemiştir. Bu savımızı Jkamtlayan yüzlerce örnek gazete ve dergi sayfalarında genişçe yer aldı. Böylesi tutum ve davranışlar dış dünyanın da büyük tepkisine yol açtı. Adli soruşturmaların, işkenceyle bütünleştirilmesi; sanıkların en kötü koşullarda ve acımasızca sorgulanmaları, itirafçıların ödüllendirilmesi insan haklannın ayaklar altına alınması, hukuk devleti anlayışının dışlanması çok acı durumlar yarattı. PENCERE 2 ARALIK 1987 Halk Limon Gibi Sıkılmaktan Hoşlanıyor mu? Egemen ideoloji, siyasal manttğını da yaratır, sözlüğünü otuşturur; en aklı başında sandığınız insani bile etkisine alıp papağan gibi konuşturabilir. Kimileri diyor ki: ANAP seçimi kazandı; demek ki halk limon gibi sıkılmaktan pek hoşlanıyormuş. Yerinde bir tepki mi? Olaylara bu kafayla yaklaşıldığında zaman ve mekân içinde sanık sandalyesine oturtulacak o kadar çok halk bulunur ki!.. Günümüzde Güney Afrika Cumhuriyeti'nde yaşayan halk, beyazlann egemenliğini pek mi seviyor? Ya Hindistan'daki halklar? Sefalet çekmekten çok mu hoşnutlar? Haitı halkı kırk yıl sonra bir seçim görecekti; kan gdvdeyi götürdü. İngiltere'de halk çoğunluğu Thatcher yönetimine bayılıyor mu sanıyorsunuz? Iran ile Irak'ın savaşında halklar birbirterini öldürmekten zevk mi alıyorlar? 29 Kasım seçimlerinde halkın yüzde 65'i ANAP yönetimine karşı oy kullanmadı mı? Sonuç ortadayken, halkın limon gibi sıkılmaktan, yüzde 50 oranında enflasyondan, ANAP yönetiminden pek hoşlandığını ve "istikrar" arayışı içinde beş yıl daha Özal'a yetki verdiğini söylemek, egemen ideolojinin mantığında bilim ve aklı errterek papağanlaşmaktır. • Galileo, 1633 yılında engizisyon mahkemesinde yargılanırken 70 yaşındaydı. "Dünya evrenin merkezi değildir; Güneşin çevresinde döner" dediği için zamanın iktidanna ters düşmüstü. Acımasız ve yanlı yargıçlann karşısında korktu, savından vazgeçti, tükürdüğünü yaladı, imzaladığı belgede dedi ki: Ben Fforansalı Galileo Galilei, yargıçlar huzunında dize gelerek söylediklerimden dönüyorum, yüksek sesle okuduğum ve kendi elimle hazıriamış olduğum bu belgeyi imzalıyorum." Zamanın iktidan kiliseye dayanıyordu; halk egemen ideoJojiye bağlıydı, Güneşin Dünya çevresinde döndüğüne inanıyordu. Galileo, gerçeği dile getirse de yalnızdı; çünkü halkın sesi hakkın sesini yansıtmıyordu. Aradan yüzyıllar geçecek, halk kitlelerı bilimsel öğretimden geçecekler, kilise iktidariarı yıkılacak, "egemenlik tanrı adına kralındır" ilkesi yerine "egemenlik uiusundur" ilkesinin bilinci yaygınlaşacak, Galileo haklı çıkacaktı. Ama neden sonra... 1923'te Gazi bir referandum yaparak o dönemdeki Anadolu halkına sorsaydı: Cumhuriyet mi istiyorsunuz, padişahlık mı?" Yanıt ne olurdu? Kimse kendini aldatmasın; halkların zaman ve mekân içinde değişmesi tarihi yaratır. Eğer halkın sesi her zaman ve mekân içinde aynı olsaydı, insanlık tarihi olmazdı. 20'nci yüzyılın sonuna yaklaşıyoruz. İki yüzyıldan beri süren savaşımlar ve gelgitler içinde Türk halkının bilinci ışıyor; ama aydınlığı ve bilimi savunan nice insanın bu yolda harcandığı da bir gerçektir. Yalnız Türkiye'de yaşanan bir gerçeklik değildir bu; evrensel bir kuraldır.Bugün Batı Avrupa'nın çoğu gelişmiş ülkesinde sol keşim, yüzde 30'lan biraz aşmış ya da aşmamıstır. Fransa'da, İngiltere'de, ispanya'da, Portekiz'de, İtalya'da sol ideolojinin yaygınlaşma oranıyla Türkiye'deki arasında büyük fark mı var? Ülkemizde toplam sol oyların oranı, bugünkü baskı ve yasaklara karşın seçim sandığında yüzde 33'ü aşıyorsa. halk kesimlerinde büyük bir bilinçlenme göstergesi sayılmalıdır. Halk Türkiye'de çağdaşlaşıyor. Çağdaşlaşmayı, dışgüdümlü sermayenin yabancı kumpanyalara yaptırdığı köprüler ve gökdelenler vurgulamıyor; halkın uyanması ve bilinçlenmesi gelişmeyi gösteren en sağlıklı Ölçüdür. Ne var ki dışgüdümlü yönetim, solu böldü, azınlık oylarıyla iktidarı yine ele geçirdi. Özal yonetiminın kurnazlığına diyecek yok; ama biz ona değil, solu kendi kpinden bölmekte siyasal deha gösterenlere maşallah diyelim; çünkü dış ve iç sermaye ittifakının tuzağına solun bir kesimini sürükleyebilmek için "Fareli Köyün Kavalcısı" kadar usta olmak gerekiyordu. MEHDİ HALICI Hukuk Doktoru "tnsanın başta gelen niteliği, onu tüm canlılardan ayıran ve tüm eylemlerinin maddi temelini oluşturan uğraşısı 'Yaşamı için gerekli olan biitün gereksinimlerinin üretimi'dir". "Hukuk ise; varlığma insanoğlu tarafından hemen her toplumda ve çağda gereksinim duyulan ve o nedenle yine insan tarafından yaratılan, geliştirilen ve giderek kurumlaştırılan bir toplumsal olgu, bir insani ve tarihsel uğrasın ürünüdür" "Nasıl ki; tarihte tanıdığımız bütün uygarlıklar, zaman içerisinde birbirlerinden çıkarak ve birbirlerini yadsıyarak tam bir diyalektik akış ve karşılıklı etkileşme sonucu gelişmiş ise; hukuk da ilkel toplumdan günümüz toplumuna kadar, doğal hukuk ilkesinden çağdaş hukuk anlayışına değin aynı biçimde değişmiş ve gelişmiştir!' Yukandaki tümceleri 19871988 Adalet Yılı nedeniyle Yargıtay'da açış konuşması yapan Yargıtay Başkanı Ahmet Coşar'ın konuşmasından aldım. Sayın Coşar'ın, epey gerilerde kalan bu konuşmasını, şu günlerde belirecek yeni iktidara anımsatmak istedim. Bakın Sayın Coşar, Türk yargısının sorunlanna eğilmeden önce "hukuk"tan ne anlamamız gerektiğini nasıl ortaya koymuştu: "Gerek günümüzde gerekse gelecekte ve her şey gibi evrimini, gelişmesini sürdürecek olan hukukun değişmez niteliği ve kahcı yapısının temel içeriği ise "evrensel, herkes için bağımsız, tarafsız, eşitlikçi, özguriükçü, adil, haksızlığa karsj ve vazgeçilmez oluşudur". Böylece adaletin gerekliği ve hukukun üstünlüğü vurgulanmış oluyor. Hukukun niteliklerini sayarken hukuka bağlı devlet anlayışının özelliklerini irdeliyor: "Çağımızın devlet anlayışına egemen olan ve özde hukukun üstünlüğünden başka kural ve koşul tanımayan, temel hak ve özgürlükleri güvencesi altına alan, yasaiarın anayasaya uygunluğunu, yönetimin hukuka bağlılığını ve yargı bağımsızhğı ile güvenirliğini sağlayacak koşulların yerleşmesini amaçlayan bir hukuk devleti..!' diyerek bu anlayıştan ülkemizde zaman zaman bazı sapmalar görüldüğune işaret ediyor. Gerçekte de "olması gereken"le, "olan" aynı şey değildir. Özellikle 12 Eylül müdahalesinden sonra ülkemizde görülen adli uygulamalarhukuk devleti anlayışıyla, hukukun üstünlüğü ilkesini zedelemiştir. Bu savımızı kanıtlayan yüzlerce örnek gazete ve dergi sayfalarında genişçe yer aldı. Böylesi tutum ve davranışlar dış dünyanın da büyük tepkisine yol açtı. Adli soruşturmaların, işkenceyle bütünleştirilmesi; sanıkların en kötü koşullarda ve acımasızca sorgulanmaları, itirafçıların ödüllendirilmesi insan haklannın ayaklar altına alınması hukuk devleti anlayışının dışlanması çok acı ve giderilmesi olanaksız durumlar yarattı. Yargıcın yalnızca bir pozitif hukuk uygulayıcısı olmadığmı, aksine ideal hukukun ve toplumun gerçekleri bulması konusunda düşünce üretmekle yükümlü bulunduğunu söylüyor Coşar. Ona göre yargıcın da bir aydın, bir yurtsever olduğu ve bu nitelikleri gereği hemen her konuda sorumluluk taşıdığı kabul edilmelidir. İşte bu inancı taşıyan Yargıtay Başkanı Sayın Çoşar yasama yılı konuşmasında "Batılılaşma olgusu", "demokrasi ve sivilleşme", "barış ve hukuk" konulanna özel bir önemle eğilmişti. Gerçekten de bu üç önemli konu, Türkiye'nin gündeminde olan, ağırlığını koruyan ve üzerlerinde cesaretle tartışılması gereken konulardır. Coşar'a göre, "Atatürk'ün Batılılaşmak ile amaçladığı ve bizlere gösterdiği hedef, pek çoklannın sandığı gibi bir Batı taklitciliği değildir" Atatürk'ün gösterdiği hedef, "Batılı gibi olmak, Batılı gibi düşünüp, Batılı gibi davranmaktır!' Atatürkçü düşünce ve laiklik Kuşkusuz Atatürk'ün laik bir cumhuriyet kurulmasındaki rolü büyüktür. Ancak çeşitli yollardan Atatürk ilkelerinin yaşamda en çok önem ve ağırlık taşıyan laiklik ilkesi özellikle demokrasinin askıya alındığı dönemlerde büyük tahribata uğradı. Adeta bu konuda bazı güçlere ödül verildi. Zaman zaman Atatürkçülerin haklı sızlanmaları karşısında şeriatçı unsurlara "fazla ileri gitmeyin, uslu durun" gibi anımsatmalar da yapılmış olsa uygulamada görünen o ki yönetimi ellerinde tutanlar siyasi nUfuzlannı genişletmek ve daha fazla iktidarda kalabilmek uğruna laiklik ilkesine karşı davranışlara hâlâ göz yummaktadırlar. Böylesi tutum ve davranışlann ülkemizin çağdaş bir toplum olma yolundaki çabalarını boşa çıkarttığını göz ardı edemeyiz. Bu konuda Sayın Coşar laiklik ilkesinin korunması sorununa konuşmasında büyük ağırlık vermişti. Ona göre bilimin egemenliği, aklın her türlü dogmatik baskıdan kurtulması ve deneysel bilimin getirdiği denetlemeye ve seçenekli düşünceye olanak sağlayan tek güç laikliktir. Türk insanina ve Türkiye'ye bu yolu Atatürk açmıştır. Sayın Coşar iktidann kaynağını ve meşruiyetini, sosyal ve ekonomik örgütlenmeyi, devletin temel yapısını, kişisel ve ailevi ilişkileri ve bunlardan kaynaklanan sorunların çözümünü özgür düşüncede, müsbet ilimde ve akılda değil de; şeriat hükümleri ve dini kurallar arasında aramaya alışmış çağdışı zihniyete ilk darbeyi Atatürk'ün vurduğunu belirttikten sonra günümüzde laiklik ilkesine karşı tavır alışlan da şu tümceleriyle eleştirir: Demokrasi ve sivilleşme Ülkemizin Avrupa Topluluğu'na tam üyelik başvurusunda bulunması, Batılı gibi düşünmenin ve Batılı gibi davranmanın özgün bir örneğini teşkil eder. Yargıtay Başkanı bu olguya büyük önem vermekte ve şunları söylemektedir: "Dileğimiz, Cumhuriyet hükümetinin bu önemli, gerekli ve ulusumuz için gerçekten yararlı sonuçlar doğuracak olan adımının, ülkemizin tam üyeliğe kabulü gibi başanlı bir noktaya ulaşması ve böylece büyük ATATÜRK'ün ulusumuza hedef gösterdiği Batı toplumu içinde Türkiye'nin hak ettiği ve layık olduğu yeri almasıdır" Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'na başvurma yolunun da açılmış olmasını olumlu ve önemli karşılayan Coşar'ın görüşlerine yürekten katılıyoruz. Hukuk devletinin varlığında en önemli etken, demokrasidir. Demokrasinin işlerliğini korumadığı bir ülkede gerçek hukukun ve adaletin işlerliğinden söz edilemez. Yeni yasama yılının açılış konuşmasında, Yargıtay Başkanı Sayın Coşar, bu gerçekten hareket ederek, "demokrasi ve sivilleşme"nin zorunluluğu üzerinde durmuş ve "Amaçlanan, özlenilen ve ulusumuzun gerçekten hak edip yaraşır olduğu demokratik bir çizgiye ulaşıldığından herhalde rahatça söz etmek kolay değildir" demiştı. Yeni iktidara anımsatma... Sayın Coşar çeşitli yargı sorunlarını anlatırken yargıç ve savcılann, özellikle son zamanlarda pek çok yasanın, klasik yasa yapma tekniğine aykırı biçimde yasa hükmündeki kararnamelere başvurularak cıkartılması olayına karşı çok duyarh olduklannı vurgulamışiır. Bu konuda Yargıtay'ın görüşü şudur: "O nedenle kimi yasaiarın çıkarılmasında aceleci davranışlardan kaçınılmasını, olanaklar ölçüsünde yasa hükmündeki kararnameler iie yasa çıkarma yoluna başvurulmamasını, çerçeve yasalardan uzak durulmasını, yasalarda yer alması gereken temel kuralların yönetmeliklere bırakılmamasını, yasaiarın diline ve düzenleme tekıiiğine özen göslerilmesini yargı adına talep ederiz." Sayın Coşar böylece yargı organımn sorunlarını ve dileklerini net bir şekilde ortaya koymuştur. Şimdi seçim sonunda bugünlerde belirecek yeni iktidar'dan beklediğimiz: Yasama ve yürütme organlarının bu haklı istekleri yerine getirmesidir. EVET/HAYIR Türkiye halkının beş yıllık yazgısı bir kez daha ANAP'ın, yani Özal'ın eline bırakılmıştır. Demek 'limon gibi sıkılmak' halkımızın hoşuna giden bir durum! Acaba öyle mi? Türkiye'de seçmen çoğunluğu ANAP'ın yanında mı, yoksa karşısında mı? Kesin sayılan sonuçlara göre ANAP'ın aldığı oy oranı yüzde i 36.30'dur. Oysa, yalnız SHP ile DYP'nin.oy oranı yüzde 42'ye yaklaşıyor. Buna DSP'nin 8.53'ünü, Refah'tn 7.09'unu da eklersek ANAP'a oy vermeyen seçmenlerin yüzde elliyi epeyce aşan bir orana yükseldiği ortaya çıkar Demek ki ANAP yüzde 37'ye bile varmayan oy oranı ile bir 'azınlık iktidan' oluşturacaktır. Ozal ustaca bir düzenlemeyle MecNs'te 300'ü bulan bir milletvekilliğı elde edebilmiştir Yani üçte bir oyla Parlamentoda üçte iki sandalye kazanmıştır! Bugüne dek ülkemizde yüzde 37'yi bile bulmayan bir oranla iktidar olunduğunu görmedik. 1950'den ve 1960'tan, hatta 70'ten. 80'den sonra oluşan iktidarlarda partiler ya tek başlarına salt çoğunluğu elde etmişlerdi ya da ortaklıklar kurarak hem seçmen oyların da hem de Meclis'te çoğunluğu arkalanna almışlardı. Şimdi ilk kez yüzde 3630 oyla bir parti tek başına hem de beş yıl içiniktidar oluyor. Üstelik bu ona anayasayı da istediği biçimde değiştirmek hakkını da veriyor. Tehlikeli bir yola girdiğimizi kabul etmek gerekir. Yüzde 500nin altına düşen iktidar partilerinin sonları hiç de iyi olmamıştır ANAPın hele ben neymişim meğer, artık her istediğimi rahatça yapabilirım gibi bir büyüklük tutkusuna kendini kaptırması demokrasimizi önceden düşunülmeyecek tehlikelerle karşı karşıya getirebilir. ANAP yönetıcılenne, en başta Başbakan Özal'a bir yurttaş olarak öğüdümüz, sağduyu çizgisinden ayrılmamasıdır. Bu genel seçim sonuçlarının verdıği bir başka önemli ders de sol oylardaki bolünmenin halk yararına ne denli zarar verdiğinin bir kez daha ortaya çıkmasıdır. SHP'nin yüzde 25'e yaklaşan oy oranı ile DSP'nin yüzde 9'u bulan oy oranını birleştirdiğinizde CHP'nin yüzde 35'i bulan gücünü görürsünüz. Bu gerçek gözden kaçınlmamalıdır. Sosyaldemokrat güç, ANAP'la eşit durumdadır. Ama Özal sosyaldemokratları ustaca bdlmesini bilmiştir. DSP lideri Bay Ecevit'le sayın eşi de bilerek, isteyerek bu oyunun araçları olmuşlardır Kaç kez yazıldı, söylendi: DSP barajı aşamaz, ancak sosyaldemokratlara zarar verir, diye! Oysa Bay Ecevit SHP ortadan çekilirse DSP'nin tek başına yüzde 40'lann üstüne çıkacağını söyleyip durdu! Ecevit'e göre en büyük 'düşman' SHP idi, bir de sosyaldemokratların biraraya gelmesini isteyen yazarlar, gaze teciler... Doğrusu ya, Bay Ecevit 'bir bölen' olduğunu dosta düşmana ilan etmiştir. Üstlendiği 'bölücülük' işini başarıyla yerine geti rerek siyaset sahnesinden çekilmiştir. Bu açıdan kendisini kutlamak gerekir. Demirel'in DYP'si de yüzde 20 oranda bir oy gücüyle Meclis'e altmışa yakın temsilci sokmayı başarmıştır. SHP'nin yüz kadar milletvekili ile DYP'nin tabanın oylarıyla seçilerek gelen 60 kadar millevekili önümüzdeki dönernde ANAP'a ve Bay Özal'a oldukça güç ariar yaşatacaklardır. Çünkü bu Meclis'teki muhaletet 1983 seçimlenyle oluşturulan Meclis'teki HP ve MDP gruplarının muhalefetine benzemeyecektir ANAP istediği kadar 300 kişiyle iktidar olsun; ytrttaş yüzde 37'yi bile bulmayan oranda bir oyla iktidar olduğunı her fırsatta ileri sürecektir Muhalelet partilerinin üyeleri de 198387 arasında görülmeyen, yaşanmayan ciddi bir denetimle ikticarı sürekli yıpratacaklardır. Özal, seçim konuşmalannda uiusumuza güzel masallar anlattı.Her eve üç TV, bir araba gireceğini, halkımızın konut sorununu çczümleyeceğini, hatta her aileye deniz kıyısında ev sağlayacağın falan filan! Gerçi bunlara ulus çoğunluğu kanmadı Ama Özal bcl keseden attığı vaatlerle bu sözlerinin hesabını vermek zorundfdır. Oysa halkımızı güzel hayaller değil yeni zamlar, yeni vergiler, yeni sıkıntılar, yeni acılar bekliyor Nerde kalmış her eve üç TV htr eve bir otomobil vb! Türk siyasal yaşamında belirli bir güce sahip üç partinın varlığı kjsinleşmistir. ANAP'la DYP'nin arasındaki ayrım öyle bir kesmliıte degil, SHP'nin tutumu, davranışı onlardan çok ayrı.. Bir kez dtha, sosyaldemokrat birikim kendi arasında yapay bir bölünmeye ujramasa halkımızın en az yüzde 35 desteğine sahip olduğunu teiıtlamıştır. Şimdi inönü'ye ve SHP yoneticilerine düşen görev, bi yüzde 35'lik oy gücünü biraraya toplamayı başarmaktır' Ben doğrusu ya bu Meclis'ın beş yıl ayakta kalacağım pek sanmyorum. Özal 'beş yıl daha istiyorum' dediyse de 83te kendisir» verilen beş yılı bile bitiremeden erken seçime gitmek zorunda taidı. Bana öyle gelir ki bir iki yıl geçince yine aynı kısır döngüye gflınecektir. Seçim sonuçlan halkımıza iyil'kler, mutluluklar getirsin dıyemiytrum. Yalan söylemek, sizleri de kendimi de aldatmak istemediğm için... EATMA KARACAOĞLU Babayiğit bir emekçiydi. Bile bile ağaçlar gibi ayakta öldü. Nur içinde yal. 30 Kasım 1987 KENANGURSOY GÖTÜRDÜLER BlR GÜN ONU... VE HABER Ç1KMADI BlR DAHA Onurlu bir yaşam sürdü. lyiyi, doğruyu, haklıyı savunanların yüreğiyle ölüme bile gülerek gidebilenlerdendi CAN DOST; YOLUN YOLUMUZ, YAŞAMIN ve MÜCADELEN ONURUMUZDUR. YAŞIYORSUN, YAŞATACAĞIZ. Zor Bir Dönem Başlarken AKBAL AĞABEYİN AYHAN HÜNALP TELEFON DEĞİŞİKLtĞİ istanbul'daki Genel Merkezimizin santral numaraları 7 Aralık 1987 tarihinden itibaren aşağıda gösterilen şekilde değişecektir. Duyurulur. Diyarbakır'dan arkadaşlan adına FERDAG KOÇ ve CAHİT ÖNCEL VEKALETTEN AZİL Müvekkilem Eser Ergin'in T.C. Noıerliklerinden verilen genel ve özel vekaletnameler ile vekil tayin ettiği Mustafa Ergin tüm yetkilerinden ve vekilliğinden T.C. B«yoğlu 9. Noterliği'nin 26.11.1987 tarih ve 37897 Y. Sayılı bildirimiyle azledilmijtir. llgililere ve üçüncu şahıslara duyurulur. ESER ERGİN VEKİLİ AVUKAT MLSTAFA GÜR 174 88 96 (4 Hat) PETROLİŞ TÜRKİYE PETROL, KİMYA, LASTİK İŞÇİLERİ SENDİKASI ÇAĞRI Tüm devrimci, demokrat kişilere, kuruluşlara ZİNDANLAR BOŞALSIN GENEL AF ÎDAM CEZALARI KALDIRILSIN BİRKOBİRLEŞİK KOYUNLULAR MENSUCAT TİCARET VE SANAYİ A.Ş.'DEN TASARRUF SAHİPLERİNE DUYURULUR. Şirketimizin yıllık faizödemeli, % SOsabit faizli I. tertip tahvilleri 11.12.1987 tarihinden itibaren Gazi Mustafa Kemal Bulvarı No: 47/2 ANKARA'da bulunan merkezinde satışa sunulacaktır. Işbu tahvillerin halka arzı Sermaye Piyasası Kurulu'nun 9.11.1987 tarih ve 190/B16 sayılı iznine dayanmaktadır. Ancak bu izin tahvillerimizin ve ortaklığımızın kurul veya kamuca tekeffülü anlamına gelmez. 1 Ortaklığın a. Ticaret unvanı BİRKOBİRLEŞİK Koyunlular Mensucat Ticaret b. Merkez Adresi Gazi Mustafa Kemal Bulvarı No: 47/2 ANKARA c. Sermayesi 1.) Çıkarılmış sermayesi: 6.000.000.000. TL. 2.) Kayıtlı sermaye tavanı: 20.000.000.000. TL. d. Faaliyet konusu Pamuklu ve yün iplik ile makine halısı üretimi e. Süresi Sınırsız f. Çıkarılacak tahvillerden sağlanacak fonun kullanım yeri Tevsi yatırımı için kullanılacaktır. 2. Izahnamenin, a. Yayınlandığı T. Ticaret Sicili gazetesinin tarih ve numarası b. Halkın incelemesine açık tutulduğu yeri Ankara Merkez Bürosu (G.M.K. Bulvarı 47/2 ANKARA) 3. Çıkarılacak tahvillerin a. Itibari değerleri tutarı ve tertibi 3.000.000.000. TL. I. tertip b. Kupürler itibariyle dağılımı Kupür Değeri Sayısı Toplam Tutarı 50.000. TL. 12.000 Ad. 600.000.000. TL. 500.000. TL. 800 Ad. 400.000.000. TL. 1.000.000.TL. 500 Ad. 500.000.000. TL. 2.000.000. TL. 250 Ad. 500.000.000. TL. c. Satış süresi 21 gündür. Başlangıç tarihi 11.12.1987 Bitiş tarihi 31.12.1987 d. Erken paraya çevirme taahhüdü yoktur. e. Satış fiyatı Tahviller nominal değerle satılacaktır. f. Tahvilleri tamamı hamiline yazılıdır. g. Vadesi 3 yıldır. h. Ödemesiz dönem süresi 3 yıldır. i. Tahvillerin ödeme planı ödeme tarihi Faiz TL. Anapara TL. 31.12.1988 1.500.000.000. 31.12.1989 1.500.000.000. 31.12.1990 1.500.000.000. 3.000.000.000.TOPLAM 4.500.000.000.3.000.000.000.j . Faiz ve anapara ödeme yeri Şirketimiz Merkezidir. 4. Anapara ve faizlerin odenmesini taahhüt eden kişi ya da kurum yoktur. BAĞKUR kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. HURME KATIRCI Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. YUSUFZtYA TELLİ YÜRÜYÜŞ + MİTİNG Kadıköy Yoğurtçu Parkı 6 Aralık Pazar Saat: 13.00 İNSAN HAKLARI DERNEĞİ HAVA HARP OKULU'NA GİRMEYE İSTEKLİ ÖĞRENCİLER! 19881989 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDA HAVA HARP OKULU BİRİNCİ SINIFINA GİRMEK İÇİN BAŞVURACAK ADAYLARDAN ÖSS SINAVIM KAZANMA KOŞULU ARANACAKTIR. NİSAN 1988 TARİHİNDE. BASIN VE TRT ARACIÜĞI İLE HAVA HARP OKULU GİRİŞ KOŞUL VE İŞLEMLERİ DUYURULACAKTIR. AYRICA HAVA BİRLİK VE KURUMLARl. LİSE MÜDÜRLÜKLERİ İLE ASKERLİK ŞUBELERİNE BAŞVURU FORMLARI GÖNDERİLECEKTİR. HAVA HARP OKÜLU KOMUTANLIĞI YeşilyurtİSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle