17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER tap yayımlamış ve bu kitap hekimlerimiz tarafından ilgi görmüştü. Fakat yayındaki zorluklar ile bu yayın sürdürülememiştir. Bu koşullarda hele sözü edilen özet şekilde yenilikleri bir arada toplayan kitapların ancak resmi kuruluşlann teşvik ve yardımı ile yayımlanarak ucuza satümasında ya da ücretsiz olarak dağıtılmasında yararlar vardır. Memleket sağlığından sorumlu kuruluş olan Sağlık ve Sosyal Yardım BakanlığTnın bu konuyu ele alması, Gençlik ve Milli Eğitim Bakanlığı ve aynca üniversiteler bütçesine ucuz kitap bastırmak için yeteri kadar ödenek verilmesi ve tıp fakültelerindeki yazarlara da teşvik edici davranışlarda bulunulması gerekmektedir. Batıda ve Amerikada bu tür yenilikleri kapsayan küçük kitaplar ya kişiler, çok kez de resmi kuruluşlar, ya da resmi kuruluşlann onayı ve denetimi altında ilaç firmalan tarafından yayımlanmakta ve hekimlere ucuz, bazen de ücretsiz olarak yollanmaktadır. sünde yaptıklan ve yapacaklan toplantılar da kuşkusuz çevrelerindeki hekimlerin mesleki bilgileri için verimli olmaktadır. Fakültelerin geliştirilmesi ile verimi daha da artacaktır. Amerika'da hekimlerin bilgilerini yenileyebilmeleri için bölgelere göre değişmek üzere kurallar konmuştur. Serbest çahşan bir hekim, örneğin iki yılda bir belirli kredi sağlamak zorunluğundadır. Bu krediler hekimin çalışmalanna göre değişmektedir. Kitap yazmak, ciddi bir dergide bir makale yazmak, bir kongrede tebliğde bulunmak ya da katılmak, uygulamalı kurslardan sertifika almak... derecelerine göre hekime kredi sağlamakta ve bu sayede hekimliğini sürdürebilmektedir. Tersi durumda çalışmalan yasaklanabilmektedir. Her hekimin mezuniyetten ve uzmanlık sertifikasını aldıktan sonra devamı. olarak okuması ve yenilikleri izlemesi zorunluğu zaten bilinen bir konudur. Mezuniyetle hekimin öğrencilik yaşamı bitmiş değildir. Memleketimizde bu durumu bilmeyen ve bu gereksinimi duymayan hekim bulunacağını tasavvur edemiyorum. Yalnız yukarıda sayılan yardımlan sağlayacak organizasyonun kurulması gerekir. \ani, hekimlere gerekli yayınlann yollanması ve mesleki toplantılara katılabilmeleri için kolaylıklann gösterilmesi gerekmektedir. Heknnlerin Itfezuniyet Sonrası Ögretimi Bugün sayısı çoğalmış ve Anadolu'nun uzak bölgelerine kadar dağılmış tıp fakultelerinin yalnız öğrenci yetiştirmekle yetinmeyip, mezuniyet sonrası öğretim ve eğitimi de yürütmeleri, yılın belirli zamanlarında bilimsel toplantılar, kongreler, konferanslar, uygulamalı kurslar düzenlemeleri ve bu toplantılara katılacak resmi görevli ya da serbest çalışan hekimlerimize gerekli kolaylıkların sağlanması gerekmektedir. Aynı görevi tıp fakülteleri kadar, bugün geniş kadrolu, yetkili uzmanlara sahip olan devlet hastaneleri de üstlenmelidirler. Prof. Dr. OSMAN BARLAS Bir süre önce gazetelerde, büyük merkezlerden uzak bolgelerimizde çalışan pratisyen ya da uzman hekimlerin mezuniyet sonrası mesleki bilgilerini yenilemediklerini belirten yazüar yayımlanarak, çok önemli bir konu dile getirildi. Son yıMarda tıbbın hızla gelişmesi, biyolojik, biyoşimik ve biyofızik taru ve teidavi yöntemlerinin tıbba bu kadar hızla ve bu kadar derinlemesine girmesi, hekimin çok uyanık olması ve bu gelişmeleri yakından izlemesi, mesleki yeterliliği bakımından zorunlu hale gelmiş bulunmaktadır. Bu hızlı gelişmeleri hekim vaktinde izlemiyorsa, hastalanna yeteri kadar< faydaiı olamıyor demektir. Eğer bir hekiın, örneğin bir lç Hastahklan uzmanı, uzmanhk yetkisini aldıktan sonra, 12 yıl mesleğindeki yenilikleri okuyarak ve mesleki toplantılara katılarak izleyip öğrenememişse, yalnız olduğu yerde kalmış değil, olduğu yerden gerilemiş ve belki de bir pratisyen haline gelmiş demektir. Aynı gerileme kendi ölçüsünde pratisyen hekim için de geçerlidir. ha etraflı anlatılacağı üzere, bu konuyu tartışacak meslektaş grupları ile buluşması da zorunludur. Bu da ancak mesleki bilimsel toplantılara, kongrelere, seminerlere, konferanslara, uygulamalı kurslara katılması ile olanakhdır. Yani hekimin daha önceden konuyu okuyarak öğrenmiş olması, sonra da tartışmah toplantılara katılması gerekmektedir. Okumadan yalnız toplantılara katılmak da ya da toplantılara katılmadan yalnız okumak da yeteri kadar verimli olamayacaktır. Birinci koşul olan okumayı sağlamak için hekimin yeni kitap ve dergileri vaktinde alması gerekir. Son yıllarda yerli kitap ve dergi yayınlanmız eskiye göre çoğalmıştır. Bununla beraber yenilenmenin daha verimli olabilmesi için yabana kitap ve dergileri okumakta da zorunluluk vardır. Yabana kitap ve dergilerin sağlanmasındaki zorluklardan birisi son yıllarda bunlann çok pahalanmış olmasıdır. öğretim üyelerimizin birçoğu önceki yıllarda, döviz transferindeki zorluklara karşın pahalı olmamalan nedeniyle aynı anda 4, 5 yabana dergiye abone olabiliyordu. O meslektaşımızın yalnız kendisine değil, beraber çalıştığı arkadaşlarma, özellikle asistanların yalnız yenilikleri izlemede değil, araştırmalarmda ve tezlerinin hazırlanmasında da verimli olmakta idi. Eğer bir hekim, hele araştırma yapmakta olan bir öğretim üyesi ya da yardımcısı, konusuyla ilgili bir dergiyi hemen vaktinde sağlayamıyorsa, öğrenme ve araştırma kesintiye, dolayısıyla gerilemeye uğrayacaktır demektir. Kitap ve dergilerden başka Batı'da ve Amerikada her yıl belirli konulardaki yenilikleri, o konu ile ilgili yetkililere yazdırarak bir arada yayımlayıp hekimlere sunan küçük çaptaki yayuılar hekimlere büyuk kolaylıklar sağlamaktadır. Bunlann değişik tipleri vardır. Bir kısmı yuksek düzeyde araştırma niteüğrndeki kitaplar, kongre tutanaklan, bir kısmı da araştırmacıya değil doğrudan pratik hekimliğe yararlı olanlardır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi lç Hastalıklan öğretim üyeleri, hekimlerin bu gereksinmelerini göz önünde tutarak "lç Hastahklannda llerlemeler" adı ile üç yıl böyle bir ki PE 5 KASIM 1987 Göstergebilim!.. Bilimsel toplantılar ve katılma kolaylıklan Yukarıda da sözü edildiği üzere hekimlerin bilgilerini yenileyebilmeleri için yalnız kitap, dergi okumak yeterli değildir. Bunun yanı sıra bilimsel toplantılara da katılmalan zorunluğu vardır. Batı' da ve özellikle Amerıka'da mesleki toplantılar, hekimin ayagına gelecek derecede yakın ve çoktur. Her büyük hastanenin, haftanın belirli günlerinde devam eden toplanüları olduğu gibi, kısa aralıklarla yapılan sempozyumlar, seminerler, bazen ücretli uygulamalı kurslar düzenlenmektedir. Bu toplantılara katılmak için birçok kolaylıklar vardır. Gideceği yerlerin çok uzak olmaması, resmi kuruluşlarda çalışanlara bu konuda kolay izin verilmesi toplantılan çekici hale getirmektedir. Bu toplantılarda konulan yetkili konuşmacılardan dinlemekte, toplantılarda tartışmalara katılması, kulislerde de konulan yine tartışabilmesi, hekimin her yönden görgü, bilgi ve kendisine güvenini arttırmaktadır. Memleketimizde kongre ve başka bilimsel toplantılar son yıllarda artmış olsa bile, Batı'daki ölçülerde çok olmadığı ve hekimin kolayca gidebileceği şekilde duzenlenmediği gerçektir. Memleketimizde hekimin yakıruna kadar giden toplantılann verimli olduğunu gösteren örnekler vardır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Beslenme Bölümü ile Türk Diyabetikler Derneği'nin ortaklaşa düzenledikleri toplantılar, her yıl bir il merkezimizde düzenlenmekte, birçoklanna konuşmacı olarak yabancı otoritelerin de katılması ile rağbet görmekte ve çok sayıda katılma olmaktadır. Türk GastroEnteroloji Derneği'nin Istanbul şubesinin her ay düzenlediği bilimsel paneller ve konferanslar şeklindeki toplantılar büyük ilgi görmekte ve tartışmalara katılanlann konuşmalan ile gerçekten yararh olmaktadır. lstanbul, Ankara ve Izmir'deki tıp fakultelerinin tekrarladıkları benzeri mesleki bilimsel toplantılara birçok dinleyici katılmakta ve katılanlara yenilikleri sunmaktadır. Yeni kurulan tıp fakultelerinin de olanaklan ölçü Sonuç Bugün sayısı çoğalmış ve Anadolu'nun uzak bölgelerine kadar dağılmış tıp fakultelerinin yalnız öğrenci yetiştirmekle yetinmeyip, mezuniyet sonrası öğretim ve eğitimi de yürütmeleri, yılın belirli zamanlarında bilimsel toplantılar, kongreler, konferanslar, uygulamalı kurslar düzenlemeleri ve bu toplantılara katılacak resmi görevli ya da serbest çalışan hekimlerimize gerekli kolaylıkların sağlanması gerekmektedir. Aynı görevi tıp fakülteleri kadar, bugün geniş kadrolu, yetkili uzmanlara sahip olan devlet hastaneleri de üstlenmelidirler. Yukanda da sözü edildiği üzere esasen memleket sağlığından sorumlu SağJık ve Sosyal Yardım Bakanlığı memlekete yayılmış hastanelerine bu olanaklan sağlamalı ve hastanelerini bu amaç için gorevlendirmelidir. Anadolu'da zor koşullarda çalışan hekimlerimiz, bazı yerlerde, belki de okuma ve haber aldıklan toplantılara katılabilme imkânlarından yoksundurlar. Toplantılardan vaktinde haberdar edildikleri ve toplantılara katılma kolayhklan sağlandığı takdirde katılanlar çok olacak ve bu suretle hekimlerimizin bilgilerini yenileme olanaklan sağlanacaktır. Bu da hekimlerimize bilgilerini yenilemelerinin verdiği manevi güç ötesinde, hastalanna daha fazla yardım edebilme olanaklannı verecektir. Bu hastaneler yeni cihazlarla donatılmalı, aynca yeni çıkan kitaplar ve dergileri de alabilmelidirler. Bütün bunlardan başka hekimlere çok hasta bakımı, raporlar yazma... gibi günlük rutin işler dışında, okuma, araştırma, kongre ve konferanslara hazırlanma için zaman ayırma olanaklan da sağlanmalıdır. Halen devlet hastanelerimizde olanak verildiği takdirde bu güce sahip yabana dil bilen hekimlerimiz vardır. Çagımızın insanı göstergelerle yasıyor; yotda yürüyorsun trafik göstergeleri, arabaya biniyorsun benzin ya da hız göstergesi; büyük kerrtte göstergesiz soluk almaya olanak var mı? Kırmızı ışık yanarken gostergeyi hiçe sayabilir misin? Hele bir dene bakalım, gözlerini ya karakolda ya hastanede acarsın. Evde camaşır makinesinin, elektrik ütüsünün, süpürgesinin, radyonun, televizyonun, telefonun göstergelerini bellemek zorundasın. Kimi bilim adamlan bu işi daha da büyütmüşler, dilde kullanılan sözcüklerin, reklamlardaki biçimlerin, tiyatrodaki araçlann da birer gösterge olduğunu söyteyerek aralanndaki bağıntıyı incelemeye başlamışlar; göstergebilim oluşmuş. • Umberto Eco, "Gülün Adı" romanıyla ülkemizde de büyük ün kazanmış bir göstergebilimcidir. "Adam" sanat dergisinin 22'nci sayısında "Ttyatro Gösteriminin Gösterge Bilimi" başlıklı bir yazısı (Çeviren: Ayşın Candan) yayımlanan Umberto Eco, düşüncelerini anlatmak için bir örnekten yota çıkıyor: içki düşkünluğüyle savaşan (Yeşilaycı) bir örgüt, alkolizmin ne kötü şey olduğunu halka anlatmak için sokakta bir sarhoşu teşhir ediyor,gelen geçene gösteriyor. Sarhoş, hırpani, kırmızı burunlu, kaykık gözlü, bitik ve yrtik bir adamdır. Kalabalık, bu kişiye bakarak içki içmenin insanı ne hallere düşurdüğünü anlayacaktır. Peki, kimdir bu sarhoş? Umberto Eco'ya göre artık sarhoşun gerçek kimliği geriye itilmiştir; o artık bir göstergedir, içki düşkünlüğünün ne kadar kötü olduğunu vurgulayan bir gösterge... Oemek ki insanın da göstergeleştiği durumlar ve zamanlar bulunmaktadır ^ 12 Mart döneminin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç'ın unutulmaz bir sözü var: ' Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı; bunu durdurmak gerekiyorf' Tağmaç, ekonomi ve toplum konularında bilisiz bir adamdı; ama, "soyleyene değil, soyletene bak" demişler. Bir ülkede genelkurmay başkanı "sosyal uyanışı durdurmak" görevini üstlenirse artık o bir genelkurmay başkanı değildir; sermayeci akımın üniforma giymiş bir göstergesine dönüşmüş; Umberto Eco'nun örneğindeki sarhoş gıbı, kişiliğinin dışında bir anlam kazanmıştır. 12 Mart'ın Genelkurmay Başkanı'nın "ekonomT dediği de kaprtalizmin koşullandır; ancak sermaye egemenlerinin izin verdiği kadar "sosyal uyanış" daha başka deyişle, demokrasi olmalıdır. * Günümüze gelelim; Başbakan Özal, son günlerde Cumhuriyet'e ve bir Yunan gazetesine verdiği demeçlerde, Türkiye1 nin demokrasi sorununu Tağmaç gibi ekonomiye bağlıyor. Bir bakıma yerinde bir görüştür bu; ama, sonuçta ne oluyor? "Türk Ceza Kanunu'ndaki 141, 142, 163'üncü maddeler kaldınlaöilir mi? Komünist partisi kurulabilir mi? işçi sendikalanyla sol partiler arasında dokusal ilişkiler kurulabilir mi?" sorularına Sayın Özal'ın yanıtı: " Olabilir de, olmayabilir de..." Nasıl? 'Bunlar ekonomik olarak toplumun refah sevryesinin artmasına (gelişmesine) bağMır." Başbakana göre, Batı, ekonomik kalkınmasını "hurriyetlet yokken hatletmiştir" (Cumhuriyet 28 Ekim 1987); öyleyse Türkiye'de özgürtükler, Özal'ın 2000 yilına dek sürecek programındaki ekonomik başarısını beklemek zorundadır. Görüldüğü gibi, 12 Mart'ın Tağmaç'ı ile 12 Eylül'ün özal'ı arasında demokrasiye bakış açısından bir fark yok; ancak biri asker, öteki sivil bırer göstergedir; ikisi de dışa bağımlı büyük sermaye çevrelerini simgeleyen birer gösterge... Hckimin, yenilikleri izlemesi Bir hekimin mesleki yenilikleri tam izleyebilmesi için pek çok fcoşul gerekir. Bunlardan ikisi en önemlilerini oluşturur: 1) Yenilikleri kitaplardan ve dergilerden okumak, 2) Yeniüklerin konu edildiği tartışmalı toplantılara katılmak. Hekim, konusuyla ilgili kitapların yeni baskılannı vaktinde alıp okumak zorunluğundadır. Bugün klasik el kitaplan bile 23 yılda bilgi bakımından eskimekte, kısa sürede birçok konularını değiştirerek yeni baskılanmn yapılması zorunluğu hasıl olmaktadır. Buna göre hekim, konusu ile ilgili kitapların yeni baskılarını alabilmelidir. Kitaplardan hemen sonra ya da onunla birlikte dergiler gelmektedir. Hekim belirli sürelerle çıkan ve konusu ile ilgili dergilerden hiç olmazsa bir ikisini, abone olarak okumak zorundadır. Büyük merkezlerden uzak bir hekimin kitaplan ve dergileri sağlayarak okuması çok yararlı olacaktır. Fakat okuduklarını daha iyi değerlendirerek uygulayacak duruma gelebilmesi için biraz ileride da EVET/HAYIR AKBAL Yazmak Üstüne... '"tezarken sıkıntı çeker misin? Ben hiç çekmem. Vbzmadığım zaman ya da yazmadan hemen önce it gibi sıkıntı çekerim, yazdıktan sonra ise boş ve posam çıkmış gibi hissederim. Ama hiçbir zaman yazarkenki kadar iyi hissetmem." Bir toplantıda bir bayan öykücü Pınar Kür'e, "Vaktim oisa ben de birçoklanndan güzel şeyier yazardım" demiş. "örneğin kim1 den daha güzel?" diye sormuş Kür Vakti olmadığından yazariık için zaman bulamayan o bayan, "Sait Faik'ten daha iyi" der demez, Pınar Kür "Otur yerine" diye çıkışmış... İyi de yapmtş. Kendini bilmeyenlere karşı böyle davranmak gereklidir. Ernest Hemingvvay'in sözünü anımsadım bu olayı gazetede okuduğumda. Hemingway'e sormuşlar: "Tam olarak ne zaman yazar olmaya karar verdiniz?" Usta yazar, "Ben her zaman yazar olmayı istedim" diyor. Bir genç arkadaş vardı, bir gün "Ben yazar olmak tstiyorum" dedi. Yüksek öğrenimi yarıda bırakmıştı. Kendine bir yol, bir tş, bir meslek anyordu. Bir ikı kitabımı okumuş, sevimli bir genç, "Nasıl yapayım, ne yapayım" diye soruyor. Yanıt olarak, bu yazaıiık uğraşının böyle birdenbire verilen bir kararla gerçekleştirilemeyecek kadar 'ciddi' bir iş olduğunu söylemiştim. Böyleleri yok mudur? Vardır. Bir kişi, yaşamının belirli sürelerinde bambaşka işler, uğraşlar içinde koşmuştur, sonra birden oturur, yazar yaşantılannı, düşlerini, özlemlerini... Ama dikkat ederseniz bu 'sonradan' olma yazarların çocukluklarında, ilkgençliklerinde yazınla pek ortaya çıkmamış bir yakınlıgı vardır. Durup dururken ne ressam olunur, ne besteci, ne şair, ne yazarl Bir birikimdir, bir kendini yetiştirmedir; okuyarak, düşünerek, bir şeyler karalayarak, önceleri herkesten gizlı gizli, sonra kendine bir güven duyarak açık açık... Mektuplar alırım ya da getirir bırakırtar dosyalarını, defterlerini... Şiirlerle, öykülerle doludur bu beyaz kâğıtlar. "Nasıl buluyorsunuz? Sizin eleştırınız benim için çok önemli" derler. Bir yarışma açılmaya görsün, yüzlerce, binlerce şiir, öykü ile karşılaşınz. Duygularını, gözlemlerini, iç ve dış yaşantılannı kâğıda dökmek yeterli sayılır! Yüz yıllar önce yazılmış olsa da kendimizi bulduğumuz, bugün yazılmış gibi gelen kitaplar vardır. İşte bunlardır önemli olan, kalıcı olan... Yeni çıkan "Çeviri" dergisinde Ernest Hemingway'e geniş bir yer ayrılmış. Usta yazann, yazı sanatıyla, kendisiyle ilgili pek çok ilginç sözleri var. Gerçek bir yazar yazmakla yaşamayı eş tutar. Daha doğrusu yazmak için yaşarlar. Tüm yaşamlarının tek amacı budur. Hemingvvay bir konuşmada bakın ne diyor: "fazmak başlı başına bir amaç mıdır sizce? Evet, tabii. Emin misiniz? Eminim. Çok zevkli olmalı. "öyle" dedim, "Zevkli olan tek şey". Yine Hemingvvay'den, yazmak, kendini, özel dünyasını başkalarına anlatmak, duyurmak isteyenlere bir uyarı: "Nasıl yazıldığı konusunda bir kural yoktur. Bazen bu, kolayca kusursuz bir biçimde gelir. Bazen de kayayı delip patlayıcılarla parçalamak gibidir." İlkokuldaydım. Kumkapı'da, yokuşun ta dibinde bir yabancı okul. Karda, yağmurda Şehzadebaşı'ndan Beyazıt'a, oradan Gedikpaşa'ya gider gelirdim. Derslerte de ilgilenirdim, ama daha çok gündelik yaşam, kent, sokaklar, insanlar, komşular, ev içinde olup bitenler, okuduklarım ve kurduğum düşler ilgimi çekerdi. Hem yürür, hem de kafamda gizli bir yere satır satır yazardım. Kendiliğinden olurdu bu. Evde alt katta boş bir oda vardı, ne soba yanardı, ne güneş görürdü. Orasını yazariık odası yapmıştım. Karşıda erik ağacının dallan sarkardı. Komşu evin penceresinden güzel bir abla arada bir görünür, şarkı söylerdi yavaşça... Ben yazardım. Kendi kendime yazardım. Bir film mi gördüm, bir kitap mı okuduml Ya da bir olay mı duydum! Yazardım işte... Kimseye göstermeden, 'Bak ben neler yaptım' diye anama babama bile söylemeden... Kendim için yazardım. Öyledir, kişi kendi için yazar. önce kendi için, sonra da başkaları için... Ernest Hemingvvay'in yazartık konusunda, yazmak konusurv daki sözlerini okurken kırk yıl önceki kendimle baş başa glbiydim. "Boş kâğıdın, kalemin ve gerçekte olabileceğinden daha gerçek şeyler bulma zorunluluğun var. Elle tutulamayan bir seyi alıp tümüyle elle tutulur yapmak ve bunu olağan göstermek zorundasın ki okuyan, kişinin deneyiminin birparçası olabilsin" Yazmak kişiyi mutlu kılar. Yazdığın senin parçandır. İyi kötü, ama o senindir. Son olarak Hemingvvay'in benim de katıldığımşu sözler üstünde de düşünmeye çağırmak isterim, yazmak, nep yazmak isteyenleri, içlerinde bu dürtüyü duyanları: "Karşılığında para alsam da almasam da mutlu olmak için yazmak zorundayım." AYDIN EROL'u Dostlukla anıyoruz..! İSTANBUL DEVLET BALESİ ÇALIŞMA ARKADÂŞLARI VEFAT tzmit Suadiye eşrafından merhum Şevki Çelebi'nin oğlu, Emekli Milli Eğitim vlüfettişlerinden Niyazi öncelay'ın ve merhume Münevver öncelay hanımefendinin kıymetli damatlan, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Çocuk Esirgeme Kummu personel ve Sosyal Işler Daire Başkanı 1\ınç öncelay ile Ziraat Yüksek Mühendisi Yavuz öncelay'ın muhterem enişteleri, Hacı ömer Çelebi'nin ağabeysi, Av. Hasan önen'in dayızadesi, ömer Uğur Çelebi ve Ahmet Refık Çelebi'nin, amcazadeleri, Nezih ve Kenan Çelebi'nin dayıları, Muammer Çelebi'nin amcası, Merhum Murat Çelebi'nin ve Konservatuvar Yüksek Bölümü mezunu Ümit Çelebi'nin sevgili babaları, Sülün Çelebi'nin yegâne varlığı ve kıymetli eşi, Elektronik Yüksek Mühendisi, NATO Karargâhından emekb", Harp Okulu 1938/12 mezunu TEŞEKKUR Değerli varlığımız, Üsküdar 2. Noteri Ş. KEREMPELİ ERSÖZ'ün ani ölümü üzerine bizzat cenazeye katılan, çelenk gönderen, TEVe ve TMKV'ye bağışta bulunan, telefon, telgraf, mektupla ve evimize gelerek acımızı paylaşan bütün akraba, dost, Giresunlu hemşerilerimize ve kuruluşlara uşekkür etmeyi borç biliriz. EŞt: BtLGtN ERSÖZ ÇOCUKLARI: EGEMEN, ÖZGUR, GENCO NflCAN ERSÖZ DtSK'e baglı Tekstil Sendikası Yönetim Kurulu üyesi değerli dostumuz DEMOKRASİ GÜÇLERİNE DUYURU 129 gunlük çetin bir mücadelcden çıktık. Ejer lokavtı geri püskürttüysek, son günümüzdc bile grevünizi ilk günün coşkusuyla devam ettirebilseydık ve işverenleri bir adım da olsa geriletebilseydik, bunu Türkiye ve uluslararası i$çi sınıfına ve tüm demokrasi güçlerinin dayanışmasma borçluyuz. Bu örnek dayanışmanızdan dolayı; Basta basına, işçilere, aydınlara, öğrencilere, demokratik kuruluşlara ve tüm emekçi halkımıza, grevci deri işçileri olarak teşekkur eder, başannuzın tüm demokrasi güçlerinin başansı olduğu inancıyla, saygılar sunanz. ÎSMAİL ÇELEBİ AİLESİ TÜRKİYE DERİtŞ SENDİKASI YÖNETtM KURULU 1727 yaşlannda bayanlar Ingillere'de çocuğa bak. karşılığında Ingilizce öğrea 158 53 42 Ingıltere'de Ingilizceyi ucuz öğrenme ımkânını şirketimiz sağlar. Derin Limıted 158 53 42 vefat etmiştir. Merhumun cenazesi 6 Kasım 1987 Cuma günü, cuma namazını müteakip tzmit Suadiye kasabasında toprağa verilecektir. Mevla Rahmet Eyleye. ALAADDİN TUNA'yı elim bir trafik kazası sonucu kaybetmenin uzflntusü içindeyiz. Mücadele dolu onurlu yaşamı hepimize örnek olacaktır. DOSTLARI MEHMET TOKGÖZ MUHARREM A*YDEMİR ##£)/>• düşünce serüvencisidir insan. JLJ Uzak çağlardan beri düşünegelmiştir. Tahtadan, taştan küçük biçimlerde düşünüyordu ilkin. Sonra dikilitaşlarla, kilden süindirlerle, papirüsler üzerinde resimyaztyla düşündü.99 D.II. Laıvrence T"^V üşünceyi paylaşmaktır 1 1 yazı. Ve düşünceyi \ ^ y paylaşarak ilerler * insanoğlu... Uygarlıklar doğar yazıyla ilerleyen, yazıyla belgelenen... Düşünce kalemle geçer yazıva, kalemle kazanır sonsuza uİaşacak biçimini... Yazı ve kalem zaman ötesine taşır insanoğlunu... Yüzyıllar ötesinden bir ozan bugünle söyleşir, çağdaş insanla buluşur yazının serüveninde... Yazı kalemle çıkar yola .ve "insan" yazıyla başlar < Scrikss Tıikenmezkalem ~?7 SCHUAĞ ş•
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle