21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 ULA I Jı/V ITVE GORÜŞLER bütün fakirlere sadaka vereceğim, deyip yola koyulmuş. Bir süre yürüdükten sonra, secde edip af dilediği şeyin bir çamur yığınından başka bir şey olmadığının bilincine vararak hemen geri dönüp ona: "Bana bak" demiş, "Ben olmasaydım, senin de kellen gidecekti ya!" • Genç bir Bektaşi dervişi herkese çok sövdüğü için arkadaşları onu dergâhın dedebabasına şikâyet etmişler. Babaefendinin azarı üzerine birkaç gün dilini tutan derviş, sövgülü konuşmalanna yeniden başlamış ve kendisini sorguya çeken Babaefendiye: "Ne yapayım, münasebetsiz bir şeye tanık olunca sövmeden edemiyorum" yanıtmı vermiş. Bunun üzerine Babaefendi ona, büyücek bir kuru bakla uzatıp: "Al bunu dilinin altına yerleştir. Küfredeceğin zaman sert bakla sana benim tembihimi anımsatır. Hafif yağmurlu bir günde genç derviş ile Babaefendi, sokakta bir evin önünden geçerlerken, alt kat penceresinden bir kadın: "Şeyh efendi hazretleri, birkaç dakika orada bekler misiniz?" diye ricada bulunmuş. Yağmur altında beklemişler. Bir süre sonra aynı kadın: "Şimdi gidebilirsiniz" deyince, Bektaşi dedesi merak ederek bu bekletişin nedenini sormuş. Kadın: "Arka bahçedeki kümeste bir tavuğu kuluçkaya yatıracaktım. Eğer yumurtalara daha önce bir şeyhin kavuğunu gösterirsen civcivler tepeli çıkar dedilerdi. Ben de pencere kafesinin ardından bu işi yaptım" deyince, Babaefendi genç müridine dönüp: "Hemen çıkar şu baklayı ağzından" demiş. • Kahire"de yoksul bir Bektaşi, yardım istemek için hidivin (Mısır valisinin) sarayına gitmiş. Kapıdaki nöbetçi, valinin maiyetiyle birlikte ava çıktığını söyleyince, ilerideki bir taşın üzerine oturmuş. Uzun süre bekledikten sonra, sırmalı eyerlerle donatılmış atlarla gelen birkaç kişiden öndekini hidiv sanarak hemen kalkıp saray kapısına doğru ilerlemiş, ama nöbetçi: "Hidiv hazretlerinin tavlacıbaşı kullan" deyince eski yerine dönmüş. Daha sonra gelen sırmalı giysili kişileri de nöbetçi: "Hidiv hazretlerinin ibrikçibaşı kullan, peşkircibaşı kullan, aşçıbaşı kullan" diye bildirmiş. En sonunda baştan ayağa sırma işlemeli sırma işlemeli giysili beş atlının en öndekini kesinlikle hidiv sanıp umutla sarayın kapısına koşan Bektaşi, nöbetçinin: "Hidiv hazretlerinin teşrifatçıbaşı kullan" demesi üzerine, eliyle yırtık gömlekli göğsüne vurarak gözlerini göğe dikip: "Bir kulunun kullarına, bir de senin kulunun haline bak da gerisini kendin söyle" demiş. / KASIM 198^ Kuliın Kullam... HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU • Padişah bir gün cuma namazından sonra Dalkavuğu İncüi Çavuş'la birlikte caminin kafesli köşküne çekilerek aşağıdaki açık kahvede nargile içen halkı seyrederken gözü bir pike üstünde kaykılarak nargilesini fokurdatan iri gövdeli Yeniçeri Ağası'nın geniş ensesine ilişmiş ve onu İncili Çavuş'a gösterip: "Şu adamır. ensesine bir tokat vurursan sana bir kese altın" demiş. İncili Çavuş: "Aman Sultanım, o kişi Yeniçeri Ağasıdır" deyince, Padişah: "Biliyorum" demiş, "Karar senin; kendini kurtarmak için bu işi benim yaptırdığımı söylersen parayı alamazsın" İncili, dayanamayıp Padişah'ın isteğini yerine getirmiş ve kendisini yakalayan Yenişeri Ağasının elinden, "Bağışla ağam, seni bizim köyden bir ahbaba benzettim de şaka yapmak istedim, elini ayağını öpeyim" diyerek kurtarmış. Eğlenceyi surdürmek isteyen Padişah: "İncili" demiş, "Bir tokat daha vurursan benden üç kese altın daha alırsm!' Parayı çok seven İncili Çavuş, kavuğunu ters cevirip kulaklarının altına kadar geçirdikten sonra, aşağı>ıa inerek Yeniçeri Ağasının ensesine tokatı yapıştırmış ve ardından "Tantan da intin" diye bağırıp göbek atarak deli taklidi yap.naya başlarmş. Onu öldürmek için palasıru çeken ığayı, yandaki pikelerden yetişenler: "Aklı olsa yajar mı, elini kana bulama ağam" diye yatıştırmış.ar. Ağa: "Defol buradan mecnun, bir daha gelirsen deli meli dinlemem, kafanı keserim" deyip Incili'nin yakasını bırakmış. Bu sahneden pek hoşlanan Padişah, bir süre sonra: "Bak İncili" demiş, "Bir tokat daha vurursan, şimdiye kadar hak ettiğin dört keseye dört daha eklerim" Bu çok çekici öneriye dayanamayan İncili Çavuş, aşağıya inip ağanın ensesine bir tokat daha vurunca, zaten tetikte duran ağa, görkemli gövdesiyle birden ayağa kaJkıp İncili'yi yakalayarak önündeki basık masanın mermerine yatırdıktan sonra palasını çekip kafasını kesmeye davranınca İncili: "Dur be adam, Azrail bile canını alacağı insanlara kelimei şahadet getirmek için vakit bırakır. Vasiyetimi soyleyeceğim, sonra da şahadet getireceğim, sen Müslüman değil misin" diye bağırmaya başlamış ve ağanın şaşkınlıkla duraklamasından yararlanarak: "Ey dinsiz, imansız, alçak herif; sende bu kalın ense bende bu tamah, koşk kafesinin ardında da o sırma kavuklu para kuyusu varken bir de vururum, beş de vururum" demiş. Başını kaldınp kafesin arkasındaki sırmalı gölgeyi görünce işin nereden kaynaklandığını anlayan ağa, palasını kınına sokarak sessizce oradan ayrılmış. • Bektaşi dervişlerinden biri nasılsa bir gün camiye girip oturmuş. Vaaz veren hoca: "İyilik yapanı Allah sever, o kadar cömert ve kerimdir ki bir fakire bir kuruş verene yüz kuruş, bir lira verene yüz lira ihsan eder" diyerek sozünü bitirmiş. Bu çok kârlı alışverişten şimdiye kadar niçin yararlanmadığını düşünen Bektaşi, dünyadaki bütün servretini oluşturan bir tek altın lirayı, camiden dönerken yolda rastladığı ilk dilenciye vermiş. Art arda birkaç sabah yastığmın ve yerde serili yatağının altını, odasınm bütün kıyı ve köşesini araştırıp Tann'dan geleceğini umduğu 100 altın liradan eser bulamayınca, torbasını sırtlayıp yola koyulmuş. Amacı, kendisini aldatan hocanın yaşadığı kasabadan uzaklaşıp, başka bir kasabada yerleşmek imiş. Uzunca bir süre yürüdükten sonra bir yanı sık ağaçlı bir yanı çıplak vadide bir derenin kıyısındaki ağacın gölgesinde dinlenirken, karşı yamaçta silahlı bir atlının belirdiğini görmüş. Bunu hiç beğenmeyen Bektaşi, sık yapraklı bir ağaca tırmanıp gizlenerek, atlının geçip gitmesini beklemiş. Ne var ki dereyi geçen adam atından inip Bektaşi'nin gizlendiği ağacın kütuğune atını da bağlayarak heybeyi indirmiş, belinden de palasını çıkararak ağacın gölgesine oturup heybeden aldığı rakı ve mezelerle demlenmeğe başlamış. Çoktan beri bir damla rakı yuzü görmeyen Bektaşi de neredeyse kendinden geçmiş durumda yutkunarak onu seyre dalmış. Kafası tütsülenen adam dere kıyısındaki koyu çamurdan büyükçe bir kütleyi çekip, çocukların kışın yaptıkları kardan adam biçiminde bir çamur adam yaptıktan sonra ona yüksek sesle: "Ey Musa, Allah seni insanları iyi yola götüresin diye dünyaya yolladı; sen ise onları kendi ırkından olmayanları yok etmeye teşvik ettin. Kan döktürdün, senin cezanı vereceğim şimdi" dedikten sonra yerden palasını alıp "Hayyyt" diye bağjrarak bir vuruşta çamur adamın kafasını uçurmuş. Yaprakların arasından bu sahneyi izleyen Bektaşi, içinden: "İyi ki saklanmışım, herif sarhoş olunca beni Musa peygambere benzetebilirdi ve kafam giderdi" diye düşünürken dereden bir miktar daha çamur çeken adam bu kez daha yüksek boyutlarda bir çamur adam yapıp karşısına geçerek "Ey tsa" demiş, "Allah seni de insanları iyi yola sevk etsin diye gönderdi. Sen ise 'Bir yanağına tokat atana öteki yanağını döndür' diye vaaz verdin, ama içinden çıktığın Yahudi ırkına ve daha sonra Müslümanlara karşı senin dindaşların yapmadıkları zulmü bırakmadılar. Senin cezanı da vereceğim" diyerek yerden palayı alıp onun da kafasını uçurmuş. Ağaçtaki Bektaşi: "Yahu, bu adam İsa Peygamberi de öldürdü" diye düşünürken, adam daha buyuk boyutlarda bir çfutıur adam daha yapıp: "Ey Muhammet" demiş, "Allah seni Musa'nın ve İsa'nın yapamadıkları iyilikleri yapmak için yolladı yeryüzüne. Sen ise bir 'cihad' sözü çıkardın, butün dünyanın kana boyanmasına sebep oldun. Dindaşlann da birbirini boğazlayan kırk tarikata bolündu" diye bağınp palasını çekerek onun da kafasını uçurmuş. Yaprakların arasında korkudan tir tir titreyen Bektaşi dervişi "Eyvah, bizim peygamber de gitti" diye tasalanırken, birkaç yudum daha içerek iyice kafayı bulan adam, killi çamurdan çok daha büyük boyutlarda bir insan taslağı yaparak karşısına geçip: "Ey Allah" demiş. "Ben bunları boşuna oldurdüm. Oysa bütün suç sende. Çunku hayır da senden, şer de senden gelir. Sen isteseydin hep hayır getirir, dunyayı gül gülistan ederdin. Bunu yapmadın. Bak insanlar ne halde" diye bağırmaya başlamış ve yine bir "Hayyt" narası atarak palasını alırken, Allah'ın kendisine yüz altın vereceği olduğunu anımsayan Bektaşi, kendinden geçip bütün gücüyle: "Dur be adam vurma, benim ondan yüz altın alacağım var" diye haykırmış. Gökten gelen hiç beklenmedik bu bağırış üzerine urküp gemini koparan at kaçmış, sarhoş adam da sırt üstü düşüp kalmış. Bir süre bekleyen Bektaşi, onda hiçbir kıpırtı görmeyince, yavaş yavaş ağaçtan inip ilk iş olarak palayı derenin taaa uzaklardaki bir yerine fırlatmış, sonra adamı yoklamış ve öldüğünu anlayınca yerdeki mezeleri toplayıp, kapattığı rakı şişesiyle birlikte kendi torbasına yerleştirmiş. Adamın belindeki kuşağı çıkarmak isterken yere düşen bir keseyi alıp açmış. Bir de ne görsun, içi altın dolu. Saymış tam yüz altın lira. Keseyi cebine yerleştirdikten sonra hemen dere kıyısındaki çamur heykelin önünde secdeye vararak: "Allahım, bana olan yuz altın borcunu ödemeyeceksin diye kuşkuya düştüğüm için beni affet, şimdi hemen eski dergâhıma donerek ÇAĞDAŞ YAYINLARI İlhan Selçuk ZIVERBEY KÖŞKU 7200 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları, Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğluİstanbul SHP FATİHBEYOĞLU ÖRGÜTÜNE Milletvekili aday adayı olduğumu bilgilerine saygıyla sunarım Av. MEHMET FEYYAT Eski C Savcısı ve CHP C Senatosu üyesı OKTM AKBAL EVET/HAYIR "Büyükünf Diye Diye !.. TEŞEKKÜR Türkiye'nin Altıncı Cumhurbaşkanı Kavga arkadaşımız "Ağzından çıkan sözü kulağın duymalı" der atalarımız. Bu, kendini bilmeyenler için söylenmiştir. Bir söz nereye varır, o sözün anlamı nedir? Bunu düşünmeden yapılan konuşmalar kışiyi her zaman güç durumlara düşürür. DSP Genel Başkanını geçen gün Bakırköy'deki toplantıda izledim. Önemlice bir kalabalık toplanmıştı. Ama öyle bir çoşku yoktu. Ön yerlerdeki bir iki yüz kişi arada bir bağırıyordu, alkışlıyordu, ama gerilerdeki büyük kalabalık suskundu, yalnızca dinliyordu. Yakasında güvercin rozetı takmış bir genç yanıma yaklaştı: "Nasıl buldunuz Oktay Bey?" dedı. Belli ki oradaki beşaltı bin kişiyi önemsıyor, Genel Başkanının konuşmalarındaki çoşkuyla sevinç duyuyordu. "Bulent Bey her zaman güzel konuşur" dedim. "Bölükbaşı da çok güzel konuşurdu. Ama kdnuşmak yetmiyorf" Bölükbaşı'yı da meydan toplantılarında birkaç kez dinlemişimdir. Dörtbeş saat konuşurdu. Üstelik onunkiler daha eğlenceliydi, güldürücü fıkralar anlatırdı, öfkesi bile dinleyenlere hoş gelirdi. Yıllarca sürdü bu kalabalıkları toplaması. Ama seçim sandığında Bölükbaşı'nın partisine önemli sayıda oy çıkmazdı yine de! Bir kez "Yahu, ne adamlarsınız, gelir dinlersiniz, alkışlarsınız, hak verirsiniz, sonra da gider oylarınızı başka partilere atarsınız" demişti. 1950'den sonrakı bütün Meclislere seçildi. 1960'tan sonra da milletvekılliğıni sürdürdü. Listesine aldığı on beşyirmı kimi zaman kırk kişiyi de Meclise soktu. Ama hepsi bu kadarcıktı! DSP Genel Başkanı ise hırçın, kızgın, dargın! Sırtında mavi gömlek, elinde beyaz güvercin! Yıllar önce yarattığı bir görüntüyü yinelemekte... Hava soğuk, ama o mavi gömlekle kürsüde! illede 1973lerinhavasınıduyuracak,dağlarataşlara 'umut diye adını yazdırdığı artık tarih olmuş o günlerin anısını yaşatacak! Biraz komik kaçıyor bu tür gösteriler! Niye mavi gömlek, niye beyaz güvercin! Mutluluk ve barıstan yana olduğunu böyle mi gösterecek? Oysa ne kendisinde, ne partisinde 'mutlu' bir hava var, ne de 'barış'çı bir tutum ve görüntü! Sesinin tonu, seçtiği sözcükler, hep kavgalı, kavgacı... Kiminle kavgası bilir misiniz? Daha çok kendisiyle! Kendisiyle barış içinde değil. Huzursuz. Yorgun. Umutsuz. "Burada bitsin mi hikâye Başlasam mı yeniden herşeye..." Bir şiirinde böyle diyordu şair olmaya heveslendiği günlerde... Bakıyorum birtürlü bitiremiyor 'umut' oiduğu dönemin anılarını? Yeniden başlamak istiyor her şeye! Ne var ki hiçbir şey kalmamış elde avuçta... Tüketmiş hepsini. Kırmış geçirmiş çevresindekileri. Hep kendisini haklı görerek. Hep ben ve yine ben diyerek! Boyuna saldırıyor. Yalnız saldırmayı beceriyor. En başta inönü'ye, SHP'ye... Büyük öfke içinde... Bilmiyor ki bu kalabalığın en az üçte biri SHP'lidir. Üçte biri de "Bulent Ecevit ne diyecek bakalım?" diye meraktan izlemeye gelmıştır. Başkalarını, hep başkalarını suçlamak, kendinde hiçbir kusur görmemek, bunu düşünmemek bile! Bu, bir dertge bozukluğu değil* se nedir? Üç kez kabine kurmuş bir parti liderı bu. Üç kabinesinde yer alan, kendi seçmesiyle bakan yaptığı kişilerden bugün hangisi yanında, hangisi yenı kurduğu partinin adayları arasında? Yalnızca bu gerçeği görmek bile Ecevit'in ne denli kendini yalnızlığa ittiğinin kanıtıdır. Ya Ege'deki konuşmaları! SHP ile CIA'nın işbirliği ettiği suçlaması! SHP'nin Özal'la aynı çizgide olduğu savı! Olaylar herkesin gözü önünde olup bitiyor. ABD politikasını bilmeyen mi kaldı? Soldaki birikimin parçalanması, sağcı, Amerikancı bir iktidarın işbaşında yıllarca kalmasıdır ABD'nin özlediği, istediği... Bunu kim büyük bir başarı ile yerine getiriyor? Kim soldaki büyük birikimi, yüzde 4O'ı bulan oy gücünü param parça etmeye çalışıyor? Ecevit'in kendisi... Bakırköy'deki toplantıda kendini yırtarcasına bağınp çağıran Bülent Ecevit'i seyrederken onun eski bir şiirindeki dizeleri anımsadım: "Sen olduğundan büyüksün Sen olduğundan iy'h sin Sen olduğundan güzel..." Yıl 1954'te yani 33 yıl öncesinde yazmış. Daha o günden başlamış bu büyüklük, üstünlük hayalleri! O ınce davranışları, kibarca konuşmaları, aşırı alçak gönüllü görünüşleri bir aldatmaca imiş! Prof. Akat'la, Doç. Gürsel'in son anda DSP gemisini bırakmaları doğrusu ya önce bende bir hüzün yarattı. Doğru yolu buldular diye sevinemedim. Ecevit'i bunca süre en hızlı biçimde ' destekleyip, SHP'yi kötüleyip son dakikadasaf değiştirmelerini bilim adamlığına yakıştıramadım. Bilim adamı, gerçekleri önceden görmeli değil mi? DSP'nin 'faöan'dan kurulan gerçek bir 'so/'ya da 'demokrat' parti olmadığı yalnızca Ecevitler'in kişisel Werne^/'nden başka bir anlam taşımadığı, çok çok önceden belli değil miydi? Niye Akat ve Gürsel'de bu denli bir gecikme, bu denli yavaş uyanış? Bunu anlayamadım. Ama son dakikada da olsa iki genç bilim adamının DSP gemisinîn batağa saplandığım anlayarak oradan kaçmaları da kamuoyuna bir şeyler anlatmıyor mu? Gürsel "Ecevit intihar ediyor" demiş... İyi bir gazete yazarı, şiir sevgisiyle, sanat aşkıyla dolu, bir zamanlar kendisine umut bağladığımız, belli bir yere kadar da desteklediğimiz bir aydın kişinin 'intihar' edercesine bir duruma düşmesi gerçekten üzücüdür. Apıyorum "Şiirler" kitabını, geçmişteki Ecevit'te bugünkü kişiliğinin izlerini arıyorum. Buluyorum da, işte: "Gene Tanrı mı olsam Yaratsam mı kendi kendimi Ateşle havayla suyla mı \klnız eniyle boyuyla mı Neyle kursam • Boş mu versem Tanrı'ltğı Bir başıma otursam Ne ateş ne hava ne su Ne en ne boy • Ne Habil ne Kabil Ne soy Ne ben ne Tann." FAHRİ S. KORUTÜRK'ün kaybını müteakip göstermiş oldukları ilgi ve yakınlıktan dolayı AYDEV EROEu kaybettik. "YAVUZ", seni, düşüncelerini ve mücadeleni yaşatacağız. Cumhurbaşkanı Sayın KENAN EVREN'e, TBMM Başkanı Sayın NECMETTİN KARADUMAN'a, Cumhurbaşkanlığı Konseyi Uyeleri Sayın NURETTİN ERStN, Sayın TAHSÎN ŞAHtNKAYA, Sayın NEJAT TÜMER ve Sayın SEDAT CELÂSUN'a, ATIF BEYAZITALMANYA'DAKİ TÜM ARKADAŞLARI ADINA Başbakan Sayın TURGUT ÖZAL'a, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın RAUF R. DENKTAŞ'a, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın NECÎP TORUMTAY'a, KKTC Başbakanı Sayın Dr. DERVİŞ EROĞLU'na, Milli Savunma Bakanı Sayın ZEKİ YAVUZTÜRK ve Bakanlar Kurulu'nun diğer sayın üyelerine, Eski Başbakanlar Sayın FERİT MELEN, Sayın NAİM TALU, Sayın BÜLENT ECEVİT, Sayın SADİ IRMAK, Sayın SÜLEYMAN DEMİREL ve Sayın BÜLEND ULUSU'ya, Sayın Siyasi Parti Liderlerine, Sayın Kuvvet Komutanlarına, Sayın Milletvekillerine, îstanbul Valisi Sayın NEVZAT AYAZ'a, Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Sayın DOCAN GÜREŞ'e, Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Sayın VURAL BAYAZIT'a, Îstanbul ve Ankara'daki Sayın Askeri ve Sivil Erkâna, Ankara'daki Yabancı Misyonların Sayın Şeflerine ve Sayın Kordiplomatik Mensuplarına, Dışişleri Bakanlığı Camiasına, Değerli Türk Basınına, Bu kederli günlerimizde hep yanımızda olan Cumhurbaşkanlığı eski Başyaveri, Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Sayın ÇETİN ERSARI ile Bayan MÎNE ERSARI'ya, Cumhurbaşkanlığı eski Özel Kalem Müdürü Büyükelçi Sayın ERDİL AKAY'a, Cumhurbaşkanlığı eski Deniz Yaveri Em. Dz. Alb. Sayın TOYGUN ÇANGA'ya, eski Hava Yaveri Kaptan Pilot Sayın TURAN ORAL'a, eski Kara Yaveri Em. P. Alb. Sayın ISMAtL ERDOĞAN'a, Cumhurbaşkanlığı eski Özel Doktorlan Amiral Dr. Sayın MEHMET ALİ IŞIĞIGÜR ile Prof. Dr. Tuğgeneral Sayın ORAL PEKTAŞ'a, eski Koruma Emniyet Müdürü Sayın NAZIM GÜRTEKÎN'e, Sayın KEMAL ÖZÇELİK'e, Cumhurbaşkanlığı döneminde Cumhurbaşkanlığında görevli bulunan bütün Erkân ve Personele, Îstanbul ve Ankara'da evimize gelmek, telefon etmek, telgraf ve mektup göndermek suretiyle acımızı paylaşan, cenazesine çelenk gönderen ve Türk Eğitim Vakfına bağışta bulunan tüm dost ve yakınlanmıza en içten şükranlarımızı sunarız. Evlendik. GÜLHİSALİ RIZA KOÇYtĞİT KAYIP Sapanca Askerlik Şubesi'nden aldığım sağlık karnesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait kimlik belgemi kaybettim, hükümsüzdür. GÖKSEL SUERDEMSAPANCA O mükemmel bir kafa Mükemmel bir yürek Yumruklarıyla erkek Gözleriyle çocuktu Sevgili Aydın seni hiç unutmayacağım. Kardeşin Tamay Balet AYDIN EROL onurlu yaşamın mücadelemize ışık tutacaktır. BİR GRUP DEVRİMCİ ARKADAŞIN ADINA: MURAT ÇİFTÇt VEFAT Üyemiz, Basın Şeref Kartı hamili gazeteci yazar Yapım DAMLA Vıdeo Plak Ltd $h 524 96 79 524 99 92 AİLESİ HAFTALIK HABER DERGİSİ Hedefleri Türkiye'de eylem Gerilla eğitimi görenlerin çoğu 1819 yaşında. 1314 yaşlannda çocuklar da var. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan... Kamplardaki hayat kadınsız. Barınaklarda duvarları sloganlar, afişler suslüyor. Sevgili resmi yok. Suleyman 17 yaşında Beyrut'ta İsrail'e karşı savaşmaya başladı. Ve aynı yıl iki kolunu kaybetti. TKP(B) Genel Sekreteri İbrahim Seven: "İlk hedefimiz DAL.'1 TSK Genel Sekreteri K.Saleh: ' 'PKK ile dayanışma içindeyiz.'' YVRTİHŞINpA ŞÖIİA tHAREKETLİ GÜNLERİ, YeniGündem, PKK'yı destekleyen ayrılıkçı örgütlerin kampında 29 Ekim 1987 tarihinde vefat etmiştir. 1912 yılında Istanbul'da doğan, 1937 yılında Vakit gazetesinde muhabir olarak gazeteciliğe başlayan öztekin, çeşitli gazetelerde muhabir ve yazar olarak Türk basınına 50 yıl süreyle hizmet vermiştir. Vefatı camiamızda derin üzüntü yaratan öztekin'in cenazesi 1 Kasım 1987 pazar günü (bugün) öğle namazından sonra Şişli Camii'nden kaldırılarak Feriköy mezarlığında toprağa verilecektir. öztekin'e Tanrıdan mağfiret, ailesine ve üyelerimize başsağlığı dileriz. NERIMAN HIKMET ÖZTEKİN z Ahmet Kaçmaz, sivil mahkemelerde yargılanmak için başvurdu. Ekim Devrimi'nin 70. yılında Sovyetler Birliği nereye gidiyor? "En zayıftan başlarlar" Almanyada çalışan 3.500 maden işçisi Türke yol göründü. Önseçim de kurtarmıyor Parti içi karışıklıklara yeni malzeme. İşçi vekilliği'nden milletvekilliğine Sendikacı ve işçi adaylar Meclis kapılarında TSİP de yurda dönüyor GAZETECİLER CEMİYETİ \EFAT Sevgili eşim, toplumcu, dost insan SSCB '87 AYTEN OKAIVın vefatı dolayısıyla cenaze merasimine katılan, telefon ve telgrafla acımızı paylaşan yakınlanmıza ve dostlarımıza sağlıklar dilerim. VEFİK OKAN DEĞERLİ SOSYAL DEMOKRATLAR BARIŞ, DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK Ülkemizin gelişmesi güçlenmesi uğrunda yıllardır sürdürdüğüm çalışmalarıma TBMM'de devam etmek istiyorum. Hizmet için yetki istiyorum. . İnsan Hakları kampanyasına Avrupa'dan destek • F.AIman işadamlan KKTC için para topluyor. • Bilar'ın îstanbul seminerleri • Galatasaraylı yönetici Gursoy "Fener'le dost değiliz" lafında inatçı • Nesrln Topkapı'dan evkadınlarına "oryantal" dersler • Platoon: İyilerle kötüler aynı "Müfreze"de • Tlyatro: Eleştirmenler önerlyor Bucürv ÇIKTI MUSTAFA SARIGÜL ÇATALCAZEYTfcVBURlVUŞtŞLİ MtLLETVEKtLİ ADAY ADAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle