28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 23 EKİM 1987 Var, Ne Yok" dedi, "Eski İstanbul" dedim, tarihi anlatmaya kalktım, kesti sozümü, "Buranın asıl adı İslambol'dur" dedi. Peki, meki diyerek işi tatlıya bağladık. Şikâyetçi adam "Anladın mı?" dedi. "Anladım" dedim. Aynldık. Senin başına da hep böyle olaylar gelir, bu yüzden ararsın beni. Gani Girgin, Hayır, dedi, bu kez doğrudan sana geliyordum, senden şikâyete. Ama yol üstü başımdan bu olay geçti. Benden şikâyetin nedir? diye sordum. Gani Girgin, Yahu, diye başladı, sen hiç demokrasiden anlamaz mısın? Demokrasi ile ilgilenmez misin? Neden ilgilenmeyeyim, dedim, aklım fikrim onda. Gani Girgin, Zor onda, dedi. Son günlerde hep sanat üzerine yazıyorsun. Bu kez ben, Sanat olmasa da olur mu demek istiyorsun? diye sordum. Sanattan anlamaya başlasak, demokrasi biraz kolaylaşır. Gani Girgin, Hayır omı demek istemiyorum, dedi. Ama her şeyin bir sırası var. Bak, erken seçimlere gidiyoruz, ANAP parlamentodan bir yasa çıkardı, Yüksek Seçim Kurulu seçim hazırhklarına başlarken Anayasa Mahkemesi yasanın bir maddesini anayasaya aykırı buldu... Ben bir cıgara yaktım, o sürdürdü sözlerini. Partilere milletvekillerini atama yetkisi veren bir yasaydı bu, önseçimsiz bir yasa. Sen hiç oralı olmadm. Oldum, ama konuyu bir de benim ele almayışıma kızacağını hiç düşünmedim. Bak sen ne gü MELİH CEVDET ANDAY Gani Girgin odaya yıldınm gibi dalınca, "Bana bir konu çıktı?" diye düşündüm. Gözleri ateş püskürüyordu. Buyur otur, dedim. Gene ne oldu? Yaşamı boş geçmeyen adamlardandır Gani Gir• gin, bir bakıma "mesele adamı" diyebiliriz onun için, nereye gitse bir mesele çıkanr. Daha doğrusu, bu gibiler sanki ararlar ve aradıklan her yerde ayaklarına gelir. O gün ne olmuş, diyeceksiniz. Anlatayım. Yeşilköy'den otobüsle geliyormuş, otobijs suriardan içeri gırdiğinde yanındaki kadının kulağına eğilmiş, "Bizans'a giriyonız" demiş. Derken efendim, arkadan bir adam uzanmış, "Kendine gel, burası Bizans değil, İstanbul" demiş. Arkadaşım ellerini yukarı kaldırdı. • Hangisine kızarsın, dedi, beni dinlediğine mi, • Jafa kanştığına mı, ne demek istediğimi anlamadığına mı? Yüzü üzgün bir çocuğun yüzü gibi oldu, kısık bir sesle sürdürdü sözlerini: Eski Bizans oradan başlıyordu, ben burası ,Türkiye ya da İstanbul değil demek istemedim ki... Tarih tadı ile eski Bizans'a girdiğimizi... Bana kendini savunmaya kalkma. Sonra ne oldu? Ne olacak, herif ayağa kalktı, otobüsü durdurdu, "Yürii karakota" dedi bana. Nerdeyse yakamdan tutup indirecek... Ben de yanımdaki hanımdan özür dileyerek indim aşağı, otobüsü bekIetmemek, yolculan yollanndan alıkoymamak için. Kibarlığına diyecek yok. Belki de biraz sevinmişsindir, mesele çıktı diye... 1 Gani Girgin bu sözlerimi duymazlıktan geldi. Adama anlatmaya çalıştım ama, dinlemedi bile. Çaresiz karakola gittik. Komiser olayı dinle• dikten sonra, bana "Rum musunuz?" diye sordu. Türk olduğumu öğrenince de "Ne demek Bizans?" zel anlattın, bir de benden mi okuyacaktın? Sonra herkes her şeyi yazdı. Sanat üzerine yazılmadık şey mi kaldı sanki! Boynumu büktüm, Haklısın, dedim. Bunca okur var, her biri kendi istediğinin yazılmasını bekliyor. Bir dönemin en önemli olayı hangisidir? Bunu saptamak hiç de kolay değildir. Gani Girgin, Oyaüyorlar halkı, diye sürdürdü sözünü, "Erken seçime gideceğiz" diyorlar, halk heyecanlanıyor, yasa çıkarılınca muhalefet partileri kıyameti koparıyorlar, halk heyecanlanıyor, derken muhalefet partileri de önseçime gitmeden adaylannı saptıyorlar. Halk gene heyecanlanıyor, kimler var, kimler yok diye. Bu sırada listelere giremeyen aday adayları ya da eski milletvekilleri bayrağı açıyorlar. Artık kimin nerden, hangi yandan olduğu anlaşılamaz bir durum çıkıyor ortaya. Bu durum halkı heyecanlandınyor. Dahası var, parti değiştirmeler başlıyor derken, neden, niçin, bilmiyoruz ama halkın heyecanı arttıkça artıyor... Yoksa demokrasiyi halkın heyecana gelmesi mi sanıyorlar? Ben bu konuda yazmadığıma göre beni yermeğe kalkamazsın. Ama halkın heyecanlanması, gazeteleri kapışması, onun demokrasi ile ilgisini göstermez mi? Gani Girgin, Hay Allah belanı vermesin, dedi. Bu heyecan demokrasiden değil, dedikodudan kaynaklanıyor kardeşim. Halk eğleniyor. Ortaya politikacı denen adamlar çıkmış bir oyun oynuyorlar, halk da seyrediyor. Evet, oyun diyorum, çünkü gazetecilerimiz de sık sık, "Oyun kurallanna göre oynanmalı" diye yazmıyorlar mı? Gani Girgin gitmek üzere toparlandı ve: Ben sana bir şey söyleyeyim mi? Halk demokrasiden bıkacak, dedi. Şaka için, E.. dedim, dünyada demokrasi lâfının ortaya çıkmasından beri ne çok zaman geçti, bıkılma sını olağan görmeli. Gani Girgin, Ne demek istediğini açıkla, yoksa seni karakola götürürüm, dedi. Kahkahayı bastım. Benim demokrasi ile bir alıp veremediğim yok. Bizde demokrasiyi kuran Ismet Paşa bile, bir dostuna, "Acaba yüz yılda alışabilir miyiz?" demiş. Gani Girgin, Tartışmayı şakaya vurmak aptalların işidir, dedi. Ben, son olaylardan şikâyetçiyim, evet, ama bizde gene de bir ilerleme var. Bak, bu devlet rahmetli Behice Boran'ı yurttaşlıktan çıkarmıştı, kadıncağız ölünce milletvekili oldu, yeniden, cenazesinde devlet töreni yapıldı. lyi bir belirti, dedim. Gani Girgin, "ilerleme" sözünü söylediğine pisman olmuştu sanki. Kapıdan çıkarken gene celâllendi. Atatürk'ün söylediği sözleri yayımlamak yasaklanıyor, yayımlayanlar suçlanıyor. Bizim yaşımızdakiler için ne inanılmaz bir şey! 12 Eylül'ün kapattığı siyasal par<iler başka adlarİa yeniden açıldı, peki, neydi bunlann günahı? Adları mı hoşa gitmemişti? "Geçmişi unutalım!" Unutulacak idiyse bu geçmiş neden yaratıldı? Şimdi yeni adlarla kurulan partiler arasında gene seçim var. Akhmız fikrimiz seçimde. Bu arada unutulan bazı şeyler de oluyor elbet. Fatih Köprüsü'ndeki grev gibi, nakliyatçıların grevi gibi, Migros grevi gibi, hatta Güneydoğu'daki olaylar gibi. Hikâyeyi belki bilirsin, bilginin biri olağanüstü bir makine yapmış, ne sorsan yanıtını yapıştınyor; bir Türk yaklaşmış makineye "Ne var, ne yok?" diye sormuş, azizim makine önce çatır çutur etmiş, sonra da çatlamış. O makine yeniden yapıldı ise gidip sormalı: "Tiirkiye'de demokrasi?" Elini sıkarken, Söylediklerini yazacağım, dedim. Benden şikâyete gelen Gani Girgin, Yazacaksın da ne olacak... demez mi? PENCERE Buyurgana Karşı... İranlı; Firdevsi'nin, Şeyh Sadi'nin, Hafızı Şirazi'nin torunudur, şairdir, mazlumdur, yumuşak başlıdır. Kimi zaman bir Şah gelir, halkın ensesinde boza pişirir, aydınları işkenceden geçirir, İranlı kırk yıl gık çıkarmadan zulme katlanır; kimi zaman bir Humeyni gelir, kitleleri koyun sürüleri gibi ölüme gönderir, çoluk çocuk cepheye sürer, İranlı'da yine ses seda yok... Çoğu dünya halkı gibi İran'daki kitlelerin yekinmesi için de zaman gerek; şimdilik sarıklı ve kavukluların güdümünde sürüklenip duruyor İranlı... Bir ara İran'a gittiğimde Isfahan Havaalanı'nda seyyitleri görmüştüm; kocaman kavukları vardı. Mihmandarımız cin gibi bir Azeri Türküydü. Sordum: Kim bunlar? Bunlar Seyyit oluptur. Kavuklarına bakılırsa çok akıllı kişiler... Azeri dedi ki: Bir ozan Sait Tebrizi vardı; Şah Abbas zamanında yaşamıştı; Şah'ın konuğu olur, şiir söylerdi. Bu Sait Tebrizi, seyyitle rin imameleri (kavukları) için demiş ki: 'Nice küçük ses, kümbetin (kubbenin) içinde büyük işitilir. Bunlann da imameleri ne kadar büyük olursa, akıllan o kadar küçük olur." Kavuk ve sarık İran'da sağduyunun üzerine oturmuş, aklın soluğunu kesmış... Olayın bir yanı bu... Ya öteki yanı? Bitlis'teki ortaçağ düzeninden türeyerek, aşıret kapsamında kurulan seçim sandığından çıkarak, Avrupa Konseyi'nde ülkemizdeki rejimin demokrasi olduğunu savunan değerli politikacımız, ANAP'tan milletvekilimiz Sayın Kâmran İnan, birkaç ay önce şöyle bir itirafta bulunmuştu: Batı'nın (Amerika, NATO) kucaklanna oturrnuşuz. Şimdi onların kucaklarından kalkmak kolay iş değildir." Gerçekten Türkiye'de artık solcusuyla, sağcısıyla, ortacısıyta herkes Amerika'nın kucağına düşmüş olduğumuzun artık bilıncındedir. Peki bir devlet, bir ulus, bir halk için bu duruma katlanmak onursuzluk değil midir? İnsanı insan yapan, insanlık onurudur. Tarihin eski dönemlerinde buyurgan uluslar vardı, aşağı halklara tepeden bakarlar, kasım kasım kasılırlardı. Romalılar bunlardandı ve koskoca bir imparatorluk kurarak nice ülkeyi güdümleri altına almışlardı Güdüm altına giren halk, Pax Romana'nm (Roma barışının) şemsiyesi altında yaşıyor, belki canını güvenceye alıyordu; ama, insanlığını ve onurunu satmakla kalmıyor, Sezar'a haraç ödüyordu. 20'nci yüzyılda Atatürk Türkiyesi, Vaşington'un kucağına oturmuş, güvenliğini "Pax Americana" da arıyor, efendinin buyruklarını yerine getiriyor; ama, ülkeyi yöneten seçkinlerimize sorarsanız yanıt hazır: Ne yapalım? Biz Amerikasız yaşayamayız. Amerika'nın kucağından kalkıp Rusların kucağına mı oturalım? insan olan kahrolmaz mı bu yanıt karşısında, yerin dibine girmez mi? Kendi kendisini küçük gören, aşağılayan, ikinci sınıf ulus ve halk sayan kişi, özgür, demokrat, bağımsız olabilir mi? İran, bu bakımdan hepimize ders veriyor. Önce Vietnam, Amerika'ya karşı çıkarak yaşanabileceğini bütün dünyaya öğretti; şimdi küçücük Nikaragua, Vaşington'a direnişin örneğini veriyor. İran, kimsenin kucağına oturmadan, kimseye boyun eğmeden, kimsenin karşısında el pençe divan durmadan savaşıyor. Savaş çok kötü şey... Onur güzel. "Amerikan Mandası" altına girmemek için "İstiklal Harbi"ne giren ve Türkiye Cumhuriyeti kuranlar, bugün Amerikan güdümünü benimseyenlerin suratlarına tükürseler, bizimkiler "yağmur yağıyor" diyecek kadar onursuzdurlar. ARADA BİR M. NACİ ÜNVER Yargıtay Üyesi Toplumsal düzenin sürekliliği ve bireyin huzur ve güvenliği için uyulması zorunlu birçok toplumsal kurallar vardır. Bu kuralların birçoğunun insan için var olduğu kuşkusuzdur. Herkesçe bilindiği gibi, bunlann başında hukuk kuralları gelmektedir. Düzenli toplumların kendilerine özgü birer hukuk sistemine sahip olmaları toplumsal yaşamın sürekliliği için zoruniudur. Ayrıca en iyi toplumsal örgütlenme modeli olarak karSımıza çıkan, devletin hukuka bağlılığı da onun varlık nedeniyle yakından ilgilidir. Birey olarak, günlük yaşamımızın değişik kesitlerinde, bilerek ya da bilmeyerek birçok hukuksal ilişkilere girmekteyiz. Sabahın erken saatlerinde kapımızı çalan gazetecimizden sütçümüze, alışveriş yaptığımız bakkalımızdan bindiğimiz otobüsün işletmesine kadar birçok kişi ya da kuruluşla, bir dizi sözleşme ilişkisine girdiğimizin çoğu kez farkında bile olamayız. Birçoğumuz yaşamımızda önemli sonuçlar doğurduğu kesin olan "evet" sözcüğünden sonra bile imzaladığımız sözleşme.nin bize ne gibi hak ve hükümlülükler getirdiğini belki de düşünmemişizdir. Ayrıca bizden izin almadan hiç kimsenin konutumuza giremeyeceğini bilmemize karşın, bunun bir hukuk gereği olduğunu aklımıza getirmemişizdir. Ta ki sözleşmede taraf olan kişilerle ilişkimiz bozulup ya da bir haksızlığa uğrayıp ya da konutumuza hukuka aykırı olarak girilince, hemen .hukuku getirmişizdir aklımıza. Gerçek odur ki, toplum içinde^ki her birey için önemli bir gereksinimdir hukuk. Başka bir deyişle, hukuksuz bir toplumsal yaşam düşünülemez. Ama naşıl bir hukuk? Bilindiği gibi, devletin önemli bir görevi de hukuk yaratmaktır. Bu işlevi yerine getirirken devletin çeşitli erkferinin, toplumun gereksinimlerini gözleyerek, yaratım faaliyetinde bulunmaları gerekir. Yaratılan bu kurallara herkesçe de bilindiği gibi, "pozitif hukuk kuralları" denilmektedir. Devletin öncelikle kendisini bu kurallarla bağlı sayması hukuka bağlı devlet olgusunun ilk koşuludur. Bu görüntüye bakarak, devletin çağdaş anlamda bir hukuk devteti olduğunu söylemek bizjeri yamlgıya düşürebilir. Çünkü bu görüntü hukuka bağlı devlet olgusunun sadece biçimsel koşuludur. Öyleyse hukuka bağlı devtetten söz edebilmek için gerekli olan koşullar nelerdir? Hemen belirtelim ki, bu konudaki en önemli koşul, devletçe yaratılan kurallann hukukun temel ilkelerine uygun olmasıdır. Birçok modern devletlerce yasaların yargı denetiminden (anayasa yargısı) geçirilmesi kuralı bu nedenle benimsenmiştir. Buna bir yönüyle de yasa devletiyte hukuk devleti olgusunun aynı şeyler olmadığının benimsenmesi de diyebiliriz. Başka bir deyişle, yasaların insan yüzlü olmalarının gerektiği görüşünün kurallaşmasıdır. Ve tüm kurallann günümüz insanının değer yargılarıyla bağdaşık olması ve onun mutluluğunu hedef alması gerektiğinin açık kabulüdür. Her ulusun bir hukuk sisteminin olması, bir yönüyle de o ulusun egemer.lık hakkının gereğidir. Ve ulusların hukuk sistemleri onların toplumsal düzeyierinin birer aynasıdır da diyebiliriz. Bu nedenle bir uluşun ne denli çağdaşlaşıp uygarlaştığını görebilmek için o ulusun hukuk sistemini incelemek yeterlidir. Kimilerine göre, toplumsal gelişmişlik, salt teknolojik gelişmeyle koşuttur. Hiç kuşkusuz bu yaklaşım toplumbilim açısından tutarlı bir görüş olmaktan uzaktır Çünkü toplumsal gelişme ile teknolojik gelişme her ne kadar birbirleriyle etkileşim içinde iseler de ayrı ayrı olgulardır. Teknolojik gelişmenin olanaklarından yararlanan bir toplum, çağdaş bir yönetim sistemini ve hukuk sistemini benimsemeyebilir. Bu nedenle, bir toplumun çağdaş bir topt)jm olduğundan söz edebilmek için, o toplumun öncelikle çağdaş bir hukuk sistemine sahip olması kaçınılmazdır. Çünkü hukuk sistemindeki çağdaşlık, insana verilen önemi ve ona yönelik çağdaş yaklaşımlan gösterir. Modern devletlerin toplum Ve insan anlayışının temel öğesi de budur. Bu düşünceden yola çıktığımızda şu sonuca varabiliriz: Çağdaş bir toplumdan söz edebilmenin temel koşulu, çağdaş bir hukuk sistemidir. Bir topkımda çağdaş bir hukuk sisteminin oluşması için, o toplumdaki bireylerin öncelikle hukukun erdemlerini iyi algılayıp, özümlemeleri gerekir. Ayrıca o toplumun hukukçularının çağdaş ve yetkin kişiler olmaları zorunluluğu vardır. Bu konuda devlete de önemli görevler düşmektedir. Devlet, bu nitelikteki kişilerin hukuk alanında görev almalannı özendirici önlemler almalı ve yeterli güvenceler sağlamalıdır. Devlet bunu çağdaş toplumun bireylerinin mutluluğu için kaçınılmaz bir görev şaymalıdır. Böylece yaratılacak çağdaş hukuk kurallarının çağdaş bir uygulamaya dönüşmesi için, devletin yargı erkine büyük bir özenle yaklaşması da gerekmektedir. Bu yaklaşım, devletin gerek ulusal alanda ve gerekse uluslararası alandaki saygınlığı ile yakından ilgilidir. Bu konudaki düşüncemizi şöyle noktalamak istiyoruz: İnsan onuruyla en çok bağdaşır sistem olan demokratik sistemin yerleşip kökleşmesi, hukuka verilen Önemle doğru orantılıdır. Türkiye işçi sınıfına selam, yaratana selam, tohumların tohumuna selam, serpilip gelişene selam. Bağımsızlık, demokrasi barıs ve sosyalizm savaşçısı Yaşamı boyunca demokrasi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesinde ödün vermeyen Hukuk ve İnsan BEHİCE BORAN'a selam. BEHİCE BORAN'ı saygıyla anıyoruz. tLERİCt DEMOKRAT VE SOSYALİST ANTALYALILAR ADINA SELAHATTtN SAĞDAŞ DTCF'den bir grup öğrenci adına YILMAZ ÖZGÜN TURKIYE HALK BANKASI A.S. SÖZLEŞMELİ MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI GİRİŞ SINAVINA ÇAĞRI Türkiye Halk Bankası A.Ş. Teftiş Kurulu'nca açılan sınav, 56 Aralık 1987 günlerinde saat 9.00da Ankara, İstanbul ve İzmır'deyapılacakttr. Sınavlara katılabilmek için; 1) Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesindeki yazılı nitelikleri taşımak, 2) 1.1.1987 tarihinde 30 yaşını doldurmamış bulunmak,v 3) Eğitim süresi en az 4 yıl olan Boğaziçi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile diğer üniversitelerin İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri ile Siyasal Bilgiler, Hukuk, Işletme ve Iktisat Fakültelerinden (YÖK teşkilatı hakkında 41 sayılı Kanun hükmünde kararname ile isimleri değiştirilen İdari İlimler Fakülteleri ile İktisadi ve Ticari İlimler Akademilerinden mezun olanlar dahil) veya bunlara eşitliği Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığınca kabul edilen yerli ve yabancı fakulte veya Yüksek Okullardan bırini bıtirmiş olmak gerekmektedir. Sınavlara giriş şartlarını ve sınav konularını gösteren broşür; Ankara'da Teftiş Kurulu Başkanlığı'ndan, İstanbul ve İzmir'de Bölge Müdürlükleri ve Şubelerimizden, diğer illerde İl Merkezlerindeki şubelerimizden sağlanabilir. İsteklilerin en geç 27 Kasım 1987 Cuma günü akşamına kadar Türkiye Halk Bankası A.Ş. Teftiş Kurulu Başkanlığı Mithatpaşa Cad. No: 8 Sıhhiye/ANKARA adresine belgeleri ile birlikte başvurmaları gerekir. Onurlu yaşamını barış, demokrasi ve sosyalizm mucadelesine adayan ONURUMUZ BEHİCE BORAN'ın anısını saygıyla taşıyacağız. MERSİN İ.K.D. ŞUBE BAŞKANI FATMAŞEN DİKMEN GÜNEY BÖLGE SEKRETERİ SEMRA ÇARKÇIOĞLU BEHİCE BORAN'ı UNUTMAYACAĞIZ İSPtRLİ YOL ARKADAŞLARI ADINA ADNAN VE TURHAN FEYİZOĞLU Dr. ERDAL ATABEK çalışmasına yeni muayenehanesinde 26 Ekim 1987 pazartesi gününden itibaren devam edecektir. Altıyol, Serasker Cad. No. 112 Kadıköy Tel: 336 04 49 %%'\7'azarken yamtmak, önceden A hazırlanan taslağın sınırlannı aşmak; araştırmak, içimizdeki o derin gerçeğe kıılak vermek demekîir. 99 Cesare Pai'ese ' ff 'M^ m ' *^H ^ ^ "* gg' \ m Mk Â^M Politika ve bilimin aynlmazlığını odünsüz ve örnek yaşamına sindirmiş banş ve demokrasi mücadelesinin yurtsever önderlerinden 'azıdır insanoğlunu çağdaş kılan... Yazıyla Y Ç X k kendini eğitir, dünyaya seslenir, yazıyla varoluşunu belgeler, yarınlara ulaşır... Ve yazısıdır insanı farklı kılan... Yazısı ve kalemi... Önce kalemini seçer çağdaş insan ve kalemiyle biçimlendirir yazısını... Kalemle paylaşır düşüncesini, bilgisini... Yazı kalemle çıkar yola BEHİCE BORAN'ı saygıyla amyor ve selamlıyoruz. TMMOB YÖNETİM KURULU 1727 yaşlaruıda bayanlar Ingiltere'de çocuğa bak, karşılığında tngilizce öğren : 158 53 42 ÖĞRENCİLERE İngilizce ve Almanca ders verilir. Göztepe, Ömer Paşa Sok. Tel: 359 75 58 ...ve "insan" yazıyla başlar * < Scrikss Dobnakalem 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle