16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CÜMHURIYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER inancında bulunan Çehov'la aralan açılır. Konuya yavaştan girelim... Henri Troya, kitabının bir yerinde şöyle diyor: "Çehov, yaşlandıkça, edebiyatın yaşamına benzediğine daha çok inanıyordu. Gösterişli olaylar, büyük büyük laflar. kahramanca tutumlar yok, bofuk, içten, dokunaklı bir müzik, karanlık yollar, yanılsız sorular, bizi dalga dalga, başdöndüriicü bir hızla son uçuruma siirükleyen günlük yaşamın tatlı saçmalıgı var." Bu sözlerde hüzünle güîümseme içiçedir, tıpkı Çehovun yüzü gibi. Fars değil bu, ama dram da değil. Gerçekte Çehov, yalnızca günlük yaşamı değil, dünyayı saçma bulmaktadır ve bu saçmalık karşısında büyük büyük laflar edenler, elbette kendiliğinden gulünç düşmektedirler. Öyle ise neden oyun ve hikâye yazıyor? Bunin'e gönderdiği bir mektupta şöyle demiş, "Bir serseri, bir gezgin olmak, kutsal yerleri gezmek, bir orman yakınında. bir göl kenannda bir manastıra verleşmek, bir yaz akşamı manastınn kapısında bir sıraya oturmak..." Ozlemlerini dile getiriyor. Ben bu özlemlerle onun oyunları arasında bir yakınlık buluyorum. Vişne bahçesi pazarlığına ve iflas bayrağı açmış aristokrat aileye elbette gülümseyerek ve en önemlisi, dünyanın saçmalığına gülümseyerek bakıyor yazar. Demokritos, gülümseyerek çıkarmış evinden, umutsuz olduğu için. Umutsuzluk güîümseme getirir, ama kendisi acıdır. Çehov'un alçak sesle konuşması da bundandır. Henri Troya, "Maddeci ve inançsız olan Çehov, içinin derinliklerinde mistik bir kaygu, (anımlayamayacağını soylediği bir gizli önsezi saklıyordu" diyor. Çehov bütün yaşamı boyunca hep nasıl yazacağından korkmuştur. "Tiyatro sanatı ona, seyircilerle doğrudan, nerdeyse tensel bir ilişki saglıyordu. Tiyatro, onun için kişilerinin içine saklanan yazarla, bunları sahnede dinleyerek kendi kaygulannı unutması gereken, onlann kaygulannı paylaşan seyirci arasında bir güç sınavıdır." Şimdi Çehov'un söylediklerine bakalım bir de. Yazar, eşi, tiyatro oyuncusu Olga'ya, "Bu bir dram değil, bir komedi, hatta bir fars" diye yazıyor bir mektubunda. Oyunu Yalta'daki evinde yazıp bitiren ve eşine yollayan Çehov, Stanislavski'ye güvenmemekte ve onun "Vişne Bahçesi"ni bir dram olarak yorumlayacağından korkmaktadır. Burada sorulması gerekli olan şudur: Çehov niçin bu korkuya kapılmıştır? O ki, "Vişne Bahçesi"ni yazarken boyuna oyuncuları düşünmüş, kendi sözlerini onların ağandan dinleyerek çahşmıştı, hangi tiyatro için yazdığını, kimlerin oynayacağını biliyordu çünkü. Güvensizliği nereden doğuyordu? Nerdeyse yerinden kımıldayamayacak denli hasta olan yazar, kendini kuruntulara kaptırarak, dayanamayıp Moskova'ya yollanır. Stanislavski bir dostuna şunlan yazıyordu: "Çiçekler tam açmaya başlarken yazar geldi ve her şeyi alt iist etti." Henri Troya şunlan ekliyor, "Bu uyuşmadıgın kökeninde, yapılın psikolojik yorumunda, temelde bir karşıtlık vardı. Çehov yirmi kez söylemişti Vişne Bahçesi'ni bir komedi, hemen hemen bir fars olarak tasarladığını. Stanislavski ise, bunda toplumsal bir dram göniyordu, kır kesiminin küçük soylularının girişken yeni zengjnler karşısında silinişinin dramı. Çehov gelmeden önce oyuncuları bu yönde koşullandırmıştı. Söz konusu, güldürmek ya da gulümsetmek değil, günün ekonomik zorunluluklarının mahkum ettiği sevimli bir dünyanın yıkılışı karşısında seyireileri aglatmaktı." Görüyor musunuz, Çehov'un "Oyunum komedidir, hatta farstır" diye diretmesindeki abartma, oyunu sahneye koyanlarda bunun tam tersini abartma biçiminde ortaya çıkmaktadır, afişlere "dram" diye yazdırmışlardır. Buna hakları yoktu. Bütün oyunlan gibi "Vişne Bahçesi"de, yazarın yüzündeki o hafif ve hüzünlü gülümse.Tieye benzer, seyireileri ağlatmaya kalkmak yanlıştı elbet, çünkü yıkılan dünya seyirci için hiç de sevimli değildi. Nitekim bu çapraşık durum basını da şaşırttı. "Kimi sağcı gazeteler, oyunu çok yinelenmiş bir konuyu sömürmekle suçluyor. solcu gazetelerse, bu toplumsal tragedyadaki kimi komik etkileri eleştiriyorlardı." Ben on oyun yazmış bir yazar olarak, sahneye koyucunun, bir yapıtı istediği gibi yorumlamasından yana değilim, ama anlaşmazlığın bunca katı olabileceğini de anlayamıyorum. Oynanan oyunlarımın başka başka tiyatrolarda başka başka yorumlandığını gördüm, hiç şaşmadım, hatta bu yorumlann oyuna ne kattığını düşündüm. Böyle bir katkı gereklidir, yoksa sahneye koyuculuğu yazarın üstlenmesi gerekirdi. Çehov, oyununu savunurken daha ayrıntılara girebilir, oyunundaki gizli hüzün ile ince alayın içiçeliğini, sahneye koyuculara anlatabilirdi. Ayrıca güçlü bir oyun hiç bir yorumdan zedelenmez. Nitekim "Vişne Bahçesi"nin temsili başanya erdi ve Çehov'a mutluluk getirdi. Yazımı, evde unutulan yaşlı uşak Firs'in sözleri ile bitireyim: "Yaşam çekti gitti, daha başlamamış gibi sanki." Yaşamın ve dünyanın saçmalığı! Çehovun anlatmak istediği yalnızca budur ve "saçma" hem trajik, hem komiktir. Eşine yazdığı bir mektupta şöyle diyor yazar: "Bana soruyorsun yaşam nedir diye. Bu tam tamına havuç nedir diye sormaya benzer. Havuç havuctur. Daha fazlasını bilmiyor kimse." 2 EKÎM 1987 Gülümseme ve Hüzüıı MELIH CEVDET ANDAY Anton Çehov, Tolstoy"a hayrandır, özellikle "Savaş ve Barış" ve "Anna Karenina" adlı romanlarına, ama onun peygamberlik taslamasım yadırgar ve anlamadığı, bilmediği konulara el attığını söylemekten çekinmez (Ama Tolstoy'un da ona "Sen Shakespeare'den de kötü bir yazarsın" dediğini unutmayahm); Turgeniev'in sadece "Babalar ve Oğullar" adlı romanını beğenmekle yetinir; Zola1 nın ölüm haberinden sarsıldığını söyler, ama "tyi bir yazar sayılmazdı, ben onun yiirekliliğine hayranımdır" der, buna karşın kendi edebiyatını siyasa dışı tutmakta büyük özen gösterir; genç dostu Gorki'yi çok sever, ama ona acı eleştiriler yöneltmekten de geri durmaz; yakın dostu olan Bunin için "tkrde çok büyük bir yazar olacaktır" der; tümü ile sevdiği tek yazarın Gogol olduğu anlaşıhyor, öyke ki, hikâyelerinde Gogol'ün esprilerine sık sık yer vermiştir. Bunları biliyoruz, ama onun hiç bir dostu ile danlmadığını da. Çehov'un çok iyi bir insan olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur, ama dostlarından, kendisini sevenlerden biraz uzak durmağa baktığı da doğrudur, insan ilişkilerinde barışseverdir, yumuşaktır, kimse ile kavga çıkarmarruştır, yardımseverliği ise en belirgin özelliklerinden biridir; yüzündeki hüzünlü gülümsemeyi hikâyelerinde, oyunlannda da görürsünüz, ailesini hoş tutar, aile içindeki geçimsizlikleri yatıstırır; para canlısı değildir, ama iyi yaşamayı sever, giyimine özenlidir, yazılanndan iyi para kazanmaya başladığında kırda güzel evler, gösterişli yurtluklar almıştır, ama bu evlerde pek de rahat yüzü görmez, kalabalık ailesinden başka, konuklann çokluğu, onu zaman zaman bezdirirse de sesini çıkarmaz, acısını içine atar, gülümsemesini sürdürür. Yapıtları ile bunca benzerliği olan başka bir yazar göstermek oldukça güçtür. Son aylarımı Çehov'la geçirdiğimi söyleyeyim; Ada Yayınlan arasında yeni basılan, Henri Troyanın "ÇehovYaşamı ve Sanatı" (Çev.: Vedat Günyol) adlı kitap neden oldu buna, hıkâyelerini, oyunlarını yeniden okudum Çehov'un, diyebilirim ki, eskisinden daha çok sevdim onlan. Yanlış anlaşılmasın, Çehov sevdiğim yazarların hep başında olmuştur; bu kez, bu yapıtlan, onun yaşamı içindeki yerleri ile birarada değerlendirmek, bana başka bir tat verdi. Hele şimdi dünya sahneleri repertuvarlarından inmeyen oyunlannın, başta yuhalarIa, ıshklarla karşılanmış olması, beni yeniden düşündiirdü. Ama o bu oyunların başansını da gördü, mutlu oldu, yazarlığın bütün armağanlarına kavuştu, alkışlara ve övgülere doydu. Bütün yaşamını veremli olarak, öksürerek, kan tükürerek geçiren Çehov'un, son oyunu "Vişne Bahçesi"ni ne büyük yorgunluklar, takatsizlikler, sıkıntılar, ne dayanılmaz aalar içinde yazdı|ını biliyoruz. Bu oyun geçen yıl İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda, bir Rus yönetmenince sahneye konmuştu. Gene geçen yıl rejisör Yücel Enen'in sahnelediği "Martı" ise, basınımızda, tiyatroseverlerimiz arasında bir tartışmaya konu olmuştu: "Martı, bir dram mıdır, yoksa bir komedi mi?" Yönetmen Yücel Erten, oyunun komedi olduğunda direnmiş ve bu savını kanıtlamak için yazann sözlerini tanık getirmişti. Tartışmanın a>Tintılanna girmeden söyleyeyim, bu tartışma, olsa olsa "Vişne Bahçesi" için söz konusu olabilirdi; çünkü Çehov, son oyunu olan bu oyunun bir komedi, hatta bir fars olduğunu söylemişti, Martı için değil. Ben Çehov'un oyunları için bu tür yaftalar konmasmdan yana değilimdir. Düşündürücü birtakım gerçekleri, Rusya'nın o zaman içinde bulunduğu toplumsal ve ekonomik koşulları ve bu olaylarda açıklayıcı rolü olan kişileri, gülümseyen bir biçemle anlatır, güldürücü olması koşulu ile ona ısmarlanan, takma adla yazdığı ilk hikâyelerinden kalma bir biçemdir bu ve onun çağdaş tiyatroda nıodern ve öncü sayılmasının nedenidir. Artık tragedya, komedya, dram yazılmıyor çağımızda. Şöyle de diyebiliriz, çağımızın oyunu bütün bu öğeleri içeren, ama bunların hiç birini vurgulamayan, büyütmeyen bir yapıdadır, böylece bir bakıma daha da gerçekçidir ve seyircide, deyim yerinde ise, bir iç eleştiri gücü ve hevesi uyandırarak onun oyuna katılmasına yardım eder. Ele aldığımız oyunda küçük aristokrat bir aile, para sıkıntısından vişne bahçesini kölelikten gelme bir yeni iş adamına satıyor ve evden aynlıyor. Perde vişne ağaçlanna vurulan baltalann sesi ile kapanıyor. Bir dönemin bitmek üzere olduğunu ve yeni bir dönemin yaklaştığını gösteren seslerdir bunlar. Moskova Sanat Tiyaırosu'nda oyunu sahneye koyan Stanislavski, olayın hüznünü yansıtmak istemekle kalmaz, ortaya trajik bir durum da koyar ve bu yüzden, Vişne Bahçesi'nin bir komedya, hatta bir fars olduğu ş KADINLAR DAYAĞA KARŞI PENCERE Rotterdamlı Erasmus Erasmus,evlilikdışındadoğmuştu;dahaçarpıcıtanımıytaptçti; tarihin en büyük hümanistlerinden biri olarak uygarlığın siciline adını yazdırdı. 1469'daRotterdam'dadünyayageldi Erasmus. Herçağınkendineözgü birortamı vardır. Kilisenin yetiştirdiği bu kimsesizçocuk, kimliğini ProtestanKatolik çatışmalannın kanlı savaşım sureçlerinde belgeledi. Ne var ki Erasmus' u kavga adamı sanmayın.Odünyasınıkâğıtüzerindesınıriamayaçalışanbirdüşünadamıydı; benliğini korumaiçgüdüsüöylesineyoğundu ki, kendistneçıkarcı, pısınk, yüreksiz diyenlerin haksız otdugu söyienemez. Erasmus, Roma kilisesine başkaldıranlarla papalıktan yana olanlar arasında derinleşen çelişkinin uçurumuna düşmekten kendisini yaşamının sonuna dek korumaya çalıştı. Oysa Hıristiyanlık dünyası ikiye çatlıyordu ve bu çatlaktan st. zan işık, yeni bir çağın aydınlığını haber veriyordu. Bagnazlıküzerine tahtını kurmuş papanın otoritesl zayıfladıkça, Ortaçağın karanlığı aklın ışığıyladelinecekti. Rotterdamlı Erasmus iştebusüreçteaklınözgürlüğünüsavunmuş; amasüregelen kavgadakendinden başkasınıtutmakyürekliliğini gösterememiştir. Yine de insanlık tarihinin büyük hümanistlerinden biri olarak anılıyor. • ' 'Hümanizma' 'yı' 'insancılık" diye Türkçe'ye çevirebiliriz. Tarihin her döneminde hümanizmanın geçerti olduğu söytenebilir. İlkçağhümanizmasıkölelikdüzenininelverdiğiboyutlardaydı. Burjuva insancılığını izleyen aşamada, sosyalizm de "insanın ınsanlaşması" yolunda hümanist bir atılımı yansıtmaktadır. Kuşkusuz insanın yaratıcılığını geliştirmek, insanı özgürieştirmek, insan ı mutlu etmek için çalışanlar; her dönemde eş koşullarda yaşamadılar. Erasmus'un hümanizmi de Hıristiyanlık kapsamındadır. 16. yüzyılda kilisenin kubbesini delmesi kolay değildi hümanizmanın; evrenselleşmesi için insan aklının inanç dogmalannı yıkması gerekiyordu ki uygarlığın bu aşamaya varması için daha yü^yıllar boyu tarih babaya iş düşecekti. Erasmus'u güncelleştirip bugünlere getiren birkaç etken var. "Banş içinde bütünleşen birAvrupa"1\kh Erasmus'un "utopya"sıydı. Gerçi fikir bugün de bir düş olarak görünüyor; Avrupa ikiye bölünmüştür; ama"birduşunceningerçekleşmemişoluşu, o düşüncenin ne yanhşlığını, ne de yenilgisinikanıtlar." Yalnız Avrupa'da değil, bütün dünyada banş içinde ortak yaşama ve bütünleşme ülküsü, güncelliğini, çekiciliğini, gücünü, değerini korumaktadır. Erasmus, bir yandan çağının etkili barışseveri iken, öte yandan şu uyarıyı da gelecek kuşaklara yapmıştır: " Yeryüzündekorkunçkargaşalarçıktığınıgörürsen, ozaman Erasmus 'un bunlann otacağını önceden söytediğinianımsamazlık etme!.." Din savaşlarının sürdüğü; ama aklın aydınlığının da karanlık odaya perdenin aralığından sızan ışın gibi girdiği birçağda yaşayan Rotterdamlı Erasmus'un hümanizmasını yaşadığı ortamın somut koşullarında değerlendirmek gerekiyor. Hem çağımızda bile hümanist olmak, barışı sevmek kolay mı? Erasmus 1516'ncı yüzyılların barışseveridir: 20. yüzyılın sonuna doğru Türkiye'de barışseverler yargılanmıyorlar mı? Kültür ve sanat yaşamımızda kendine özgü bir işlevi tutarlılıkla sürdüren Ahmet Cemal, Stefan Zweigr\n ünlü yapıtını Türkçeleştirdi; "Roterdamlt Erasmus 'unZaferiveTrajedisi" adlı kitap "BFS Yayınlan "nda çıktı. Kimi kitapgenişyığınlaraseslenir, kimi kitap datadını her okura kolaycasunamaz. "RotterdamlıErasmus'unZaferive Trajedisi" ancak değerini ve güzelliğini almaya hazır olanlara açık bir yapıt... Hem tarih, hem özyaşam, hem toplumlarm devrim ve dönüşüm yasalarını içeren bu kitap; edebiyatla toplumbilimi şaşılası bir yetkinlikle harman etmiş. Din kavgalarının günümüzdeki sınıfsal çatışmalarla yakından bağınttsı, bilinçli okuriann gözünden kitabı okurken kaçmayacaktır. ARADA BİR SAMİ SELÇUK 4EKİM l 18 •KARIYE MUZE5 KD Atatürk Devrimi ve Bizler Daha önceki yazılarımda (Cumhuriyet, 20 mart, 13 haziran 1987) Atatürk devrimine yaklaşım biçimine değinmiş, Atatürk karşısındaki tutumların tipolojisini çizeceğimi belirtmiştim. Konuyu işlemeyi sürdürüyorum. Hemen belirtmeliyim ki, Atatürk devrimi doğruttusunda davranmakta soyut Atatürkseverliği birbirinden ayırmak zorunludur. Gerçekten onu sevenlerden büyük bir bölümü onun yolunu izlememişler, devrimlerini aynı duyarlılıkla yürütmemişlerdir. Öyle ki, "Atatürk'ü sevmenin bir ibadet" olduğunu söyleyenler arasında, bu aşırı sevgiye karşın onun yolunu izlemeyen, devrim hareketlerini yerleşenler yerleşmeyenler diye ayıranlara, onun kendi bulduğu "kurmay" sözcüğünü "erkânı harb " biçiminde değiştirenlere, binbir özenle çevirdiği ve "sorun din değil, dil sorunudur" diye savunduğu Türkçe ezanı, Arapçaya geri dönüştürenlere rastlanmıştır ve bu da ulusal istenç onların deyişiyle "iradei milliye" peçelemesi altında sunulmuştur. Oysa devrimler halka karşın halk için, halkı demokratik erginliğe (rüşte) ulaştırrnak için yaptlmışlardır. Eğer ulusal istenç temelinden yola çıkılsaydı, her birini halkoyuna sunmak gerekirdi. Atatürk devriminden yana olmak için Atatürk'ü sevmek yetmez. Onu iyi anlamak gerekir. Birincisi yürek işidir, kolaydır. ikincisi akıl işidir, algılama yetisine dayanır. Kaldı ki, Atatürk hiçbir zaman tapılan biri olmak istememiştir. Kendisi için öldükten sonra çok sade bir kabir istemesi bundandır. Yüzünü görmek isteyenlere yalın bir insan olduğundan ve bunun gereksiz olduğunu söylemiştir. Ancak özellikle düşüncelerinin iyi anlaşılmasını istemiştir. Doğrusu da budur. Oysa o öldükten sonra tıpkı Hz. Muhammed'in yaşadığı dönemdeki gibi bir "mutluluk çağı" yaratma girişimleri olmuştur. Peygamber bir din ulusuydu ve kutsaldı, "habib"di. O yüzden peygamberin döneminde yaşayanlar da bir ölçüde öyle sayılabilirler. Ancak Atatürk ulusal bir önderdir. Onu görenlere ya da ünlü sofrasında bulunanlara bir ayrıcalık tanımak Atatürk'ün bilimsel, akılcı yöntemine ters düşer. Oysa son zamanlarda bu sofraya katılanlann sayısı gittikçe artmıştır. Onlardan, Doğuluca tutumla sofrada bulunmakla değil, Batılıca tutumla Atatürk devrimi doğrultusunda davranmakla övünmelerini istemek hakkımızdır. Atatürkseverlerden bir bölümü de, her köyde, her okulda büstler dikerek, her gün ondan söz ederek Ata'yı topluma sevdireceklerini ummaktadırlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde, aynı kentin caddelerine, okullarına, üniversitelerine aynı kişinin başka başka adları verilmez. Hiçbir ülkede bir büyük adam. ölüm yıldönümlerinde ağıtlarla, yalnızca tarihi değiştirilmiş basmakalıp içeriklı söylevlerle anılmaz. Bu güldürüye, yapayalnızlığa ve de sömürüye son vermek gerekir. Yapılacak iş, Atatürk'ü bilimsel araştırmalarla anmaktır. Eğer bu yol sürdürülürse, bilimin dediği de gerçekleşecek, toplumlarda oluşan bıkkınlık karmaşasının (Aristidis kompleksinin) oluşması önlenemeyecektir. Bundan da Atatürk ve Atatürk devrimi zarar görecektir. O yüzden iyi niyetlere karşın, Atatürk'ü yıpratan kaş yapalım derken göz çıkartan bu yavan ve Doğuluca tutumdan kaçınmak zorunludur. Unutmamalıdır ki, Atatürk, bilime göre düşünen ve yaşamayı öneren uygar bir insandı. Bu nedenle onu yalnızca yorumlarken değil, severken de bilimin dediklerine uymalı, bıkkınlık karmaşasının ağlarınaonu düşürmemelıyiz Sözü bilime getirmişken, Atatürk devriminin bir ideoloji olup olmadığına değinmekte yarar görmekieyim. Gerçekten, Atatürk'e karşı çıkanlardan bir bölümü, Atatürk devriminin bir ideoloji olmadığını ileri sürmektedirler. Bunlardan biri, Atatürk'ün adını taşıyan bir kuruma da sızmayı başarmıştır. Şu satırlar bu bilim adamınındır: "Yapılan bütün propagandaya rağmen, Atatürkçülük bir ideoloji olamaz. Zira her ideolojinin temelinde bir fikrin bulunması icap eder. Atatürk ise bir fikir değil, bir şahtstır. Bu kadar insicamsız bir fikir mecmuasına ideoloji adı verilemez... insicamlı ve tenkitli birzihniyetle incelenirse, Atatürk'ün hareketleri arasında bir sürü tezatlar bulunabilir (...) Atatürkçülük, Türkiye'de, Atatürk öldükten sonra doğan bir içtimaî hastalığın adıdır." (M. Kaplan, komünizmle mücadeleye, Mayıs 1952). Atatürk devrimini içtenlikle savunagelen bir kesim aydınlanmız ise, onun bir ideoloji olduğunu ileri sürmektedirler. Bu görüşe göre, soylu tanımıyla ideoloji, bir topluma yön veren ve kendi içinde tutarlı olan tüm inanç ve düşünce biçimlerinin bütünüdür. Atatürk devrimi de, bu tanım doğrultusunda, "dogmatiktotaliter" ideolojilerin tersine, pragmatikdemokratık'" bir ulusal çağdaşlaşma ideolojisidir. Atatürk devriminin bir ideoloji olmadığını ileri sürerek onu düşünce temelinden yoksun kılmak ve bu yoldan yıkmak isteyen yukarıdaki düşünceyi karşılama ve Atatürk devrimine düşünsel temel arama kaygılarının bu görüşte payı bulunduğun sanıyorum. Ben bu konuda başka türlü düşünmekteyim. Düşüncelerimi gelecek yazımda sergilemeye çalışacağım. 6 A H Ç E 5 İ N 0 E Ayhk Siyasi Dergi AL1NTERİ, banş. demokrasi ve özgürlük için fabrikalarda, tezgah başlannda, sendikalarda, mahallelerde. ALINTTRİ, bu gıdişe dur diyen tüm emekçilenn sesıdır. EKİM SAYISINDA .11.00 AÇiuS »1130 Şı'nnTekel f'm'n lconuşmasi «139O KONSER CöulbenizŞen+ay) ıo »13*15 Konuidarla 50hbeV»l^r0O KONSEB. Sohbet •1630 v 16 *I5.OO Tiyo+ro ı?ifa Epik ' M f ?i HO O ETKiNi.ıK5«aH«n dıjında : STAHOl MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLİĞI HESAP UZMAN YARDIMCILlGl GİRİŞ SINAVI Maliye ve Gümrük Bakanlığı Hesap Uzmanlan Kurulu Başkanbğı'nca 23, 24 ve 25 Kasım 1987 gttnlerinde Ankara, İstanbul ve lzmir'de Hesap Uzman Yardımcıhğı giriş sınavı açüacaktır. SINAVA KATILABİLMEK tÇÎN; a)' Devlet Memurları Kanunu'nun 48'inci maddesinde yazılı niteliklere sahip olmak, b) 1.1.1987 larihinde 35 yaşını doldurmamış bulunmak. c) Eğitim süresi en az dört yıl olan, siyasal bügüer. iktisat, işletme, hukuk, iküsadi ve idari bilimler fakülte ve yüksekokullan veya aynı süre egitira veren ve bunlaıa eşitliği YOksek öğretim Kurulu'nca kabul olunan bcnzeri yabancı fakülte veya yüksekokullann birinden mezun olmak gerekmektedir. Sınavlara giriş şartlannı ve sınav koşullanru gösteren broşOr ile başvuru formu, Hesap Uzmanlan Kurulu Ba$kanlığı ve kunılumuzun Ankara, istanbul ve tzmir Gnıp Başkanhklan'ndan saglanabilir. lsteklilerin 2 Kasım 1987 günü akşamına kadar Maliye ve Gümrük Bakanlığı Hesap Uzmanlan Kurulu Başkanlıgı ANKARA adresine belgeleri ile birlikte yazılı olarak başvurmalan duyurulur. Erken seçım 1 Kasım'da Seçımler ÖZAL'a mutlaka ders olmalı Özal ve ANAP'm yalanlanna daiı/Remzi CANAY Halk oylamasuun sonuçlan ve 1 Kasım seçimlen/Tevfik ÇAVDAR Demokıası Mücadelesı Bıtmeyecektır/Mehmed KEMAL Yasaklar Kalktı mı?/Güney DİNÇ Türkİş Genel Eğîtım Sekreleri MnsUfa Bafoyln. HarbIş Genel Başka nı Kenan Ehırukan Türkıye Madenİş Genel Başlcaru Mnstafa Orhan Basınİş Genel Başkaıu Ali Ekbeı Gnvenç ve Agaçİş Genel Başkanı Görol Erçaku erken seçıme ılışkın görüşlen YolIş Dıyaıbakır Şube Başkanı Remzi Tekkol: •'Hükumet doğu ve güneydogudaki ışçılere paıalı asker gözüyle bakmakiadır." Bağcılaı ve Dudullu/İstanbul'da bir semt/Röportajlar: Nuıten Akça ve Ercöment K. TUdız ^^ Egıtım tekeri patlarruştır/Hasan KIYAFET "Oğlan okuyacagım deyıvenrse diye ödüm yanlıyor" ABD ve Sovyetler Biılıği anlaşu: "Orta mermllı füzeler kaldınlıyor" ABD ve SSCB elçüerinin AUNTEKİ'ne deraeçleri "Sonuç türr. ınsarüık için başandu!" Mahmat Dtkerdem: "Banş guçlen. şimdi her zamankınden daha kajarlı ve dıkkatlı olmak zorunda ' Selda Bağcan: "Hepımız 1980den sonra dıkenlenn üsründe yürümedik mi?' Oğlumuz AHMET CEM SOYOĞUL'un dünyaya gelişini tüm dost ve akrabalanmıza duyururuz. 28.9.1987 İZMİR GÖNÜLCEMAL SOYOĞUL TEŞEKKÜR Bajarıh bir amelıyaıla b«ni ü j h j a kavuşıuran. ameliyaı oncesi ve sonrasında yakın ilgılerini csirgemcyen Haceıtcpe Hasıanni ve Gend Cerıahi Bölümü dcgcıli hekimlenndtn. Sayın TUTÜN, TÜTÜN MAMULLERİ, TUZ VE AL^OL 1§I<PTMELERI GENEL MÜDURLÜGU MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI GİRİŞ SINAVI 1 Genel Müdürlügümüz Tefti« Kurulu Başkanlıgı'nda sözleşmeli statüde çalıştınlmak üzere alınacak müfetti; yardımcılan için yanşma sınavı açüacaktır. Müfettiş yardımcılıgı yanşma sınavırun yazılı bölümü 31.10.1987 ve 1.11.1987 günlerinde İstanbul, lzmir ve Ankara'da yapılacaktır. 2 İktisat, Işletme, Hukuk, İdari Bilimler, Siyasal Bilgiler konularında lisans düzeyinde egıtim yapan fakülte, akademi ve yüksek okullardan veya bunlara denkliği Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı'nca kabul edilen yurtdışındaki öğretim kurumlanndan birini bitirenlerden; Devlet Memurlan Kanunu'nun 48. maddesinde yazılı koşullan taşıyan ve 1.1.1987 tarihi iübanyla 30 yasıru doldurmamış, askerlik görevini bitirmiş ya da erteletmiş bulunan adaylar, sınava giriş şartlarıru ve sınav konulannı gösteren broşür ve gerekli belgeleri bizzat ya da mektupla; A tstanbul'da Karaköy Bankalar caddesi No: 48 adresindeki Tekel Teftiş Kurulu Başkanlığı'ndan, B Ankara, tzmir, Bursa, Eskişehir, Adana, Samsun, Erzurum, Diyarbakır, Gaziantep, Antalya, Trabzon, Van Tekel Başmüdüılüklerinden, temin edebilirler. 3 Adaylann istenilen belgeleri, en geç 12.10.1987 günü çalışma saati sonuna kadar Teftiş Kurulu Başkanlıgı 'na tevdi etmeleri gerekmektedir. (Postada vaki gecikmeler nazara alınmaz.) 4 Müfettiş yaıdımcısı olarak alınanlar Uç yıllık staj devresinin sonunda yapılacak yeterlik sınavmı başararak müfettiş olduktan sonra Teftiş Kurulu Yönetmeliği'ndeki esaslar dahilinde, kuruluşumuzla ilgili çeşitü konularda inceleme yapmak üzere yabancı ülkelere gönderilecektir. Duyurulur. Basın 28314 Prof. Dr. MEHMET HABERAL'a, Doç.Dr. ZAFER ÖNER'e Dr, YUSLT ÖZOGUL'a, Dr. TURGUT NOYAN'a, Dr. OSMAN ABBASOĞLL'ng, Dr. TACETTİN GÜÇER'e; ameliyaıhanc bashemşiresı NACIVE ERlM'e. 73. balum hanşire vc persontlme içıen teşekkürlehmî sunuyorum. ETEM YAZGAN (AJANS TÜBA Gcncl Yayın Yanctmenıl İLAN GEMLİK GÜBRE SANAYİİ A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN Genel Müdürlüğümüzde 300 m : ( + ^o 30) çelik konstrüksiyon, ekipman, boru ve düz satıh boyanması işi yaptırılacaktır. Teklif verecek firma ve kuruluşların kapalı teklif mektuplarını en geç 9.10.1987 Cuma günü saat 16.00'ya kadar Gemlik Genel Müdürlüğümüzde bulunacak şekilde postaya vermeleri veya elden tevdi etmeleri gerekmektedir. îstekliler, bu işe ait şartnameyi mesai saatleri içerisinde, 1Gemlik Gübre Sanayii AŞ Genel Müdürlüğünden, 2TÜGSAŞ İstanbul Satınalma Müdürlüğü Rıhtım Cad. Denizciler Sk. No: 2630 R Han kat 2 Karaköyİstanbu! adreslerinden bedelsiz olarak temin edebilirler. Genel Müdürlüğümüz, 2886 sayılı kânuna tabi değildir. Basın: 30115 MAJOR OZGUN MÜZİK YAPIM ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİYİ ÇIZMEK SELDA BAĞCAN KONSERİ 3 EKİM 1987 • 21.15 BEYOĞLU ATLAS SİNEMASI 15İL1 T GİŞI LLRİ Beyoglu Atlas Sineması Tel. 143 75 76 • Vakkorama Ortakoy Yazın Kitabevi Tel. 161 79 43 Sosyal Yayırtlar. Cağaloğlu • Moda Sineması Tel. 337 01 28 r MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI GÜMRÜKLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ STAJYER GÜMRÜK KONTROLÖRLÜĞÜ GİRİŞ SINAVI Stajyer Gümrük Kontrolörlüğü giriş sınavı ya?ılı kısmı 111213 Kasım 1987 tarihlerinde Ankara ve tsıanbul'da yapılacaktır. 1 Giriş sınavına katılabilmek için isteklilerde, a. Devlet Memurlan Yasası'nın 48'inci maddesindeki niteliklere haız olmak, b. Sınav başlayacağı tarihte otuz yaşını doldurmamış olmak. c Siyasal bilgiler, hukuk, iktisat, işletme, ODTÜ, idari bilimler fakülıelerinden ve diğer üniversitelerin iktisadi ve ticari ilimler fakuiıelerinden ve bu fakültelere eşitliği YÖK tarafından kabul oluı.an yerli ve yabancı fakülte ve yüksek okullardan birini bitirmiş olmak, d Gümrük kontrolörlüğünün gerektırdiği karakter ve niteliklere haız olmak, şartları aranmaktadır. 2. Yazıh sınavı başarı ile kazananlar ve haklannda yapılacak soruşturmalar sonucu olumlu olanlar, Ankara'da sözlü sınava tabi tululacaklardır. 3. Sınava girmek isteyenlerin 27 Ekim 1987 günü mesai saati bitimıne kadar Maliye ve Gümrük Bakanlığı Gümrük Kontrolörler Birim Yöneticilıği (Atatürk Bulvan No: 66 Yenisehir/Ankara) adresıne başvurmalan ve dilekçelerinde açık adresleri de belirtilerek, hangi şehirde sınava girecekleri hususu ile birlikte aşağıda kayıtlı belgeleri eklemeleri gerekmektedir. Posta yolu ile başvuracakların posıadaki gecikmeleri göz önüne ahnmayacaktu. a. Nüfus cüzdanı aslı veya noterden onaylı ömeği, b. Kendi eî'yazısı ile özgeçmiş bitdirimi, c. Askerlik görevini yaptığını veya sınav tarihinde ertelenmiş bulunduğunu gösterir resmi belge, d. Yükseköğrenim bitirme belgesi, diploması veya noterden onaylı örneği, e. Sağhk durumunun yurdun her yanında oturmaya ve yolculuk yapmaya elverişb' olduğuna daır tam teşekküllü resmi hastaneden alınacak sağlık kurulu raporu, (bu rapor yazılı ve sözlü sınavı kazanıldıktan sonra da verilebilir), f. Doğruluk belgesi, (Cumhuriyet Savcılığı'ndan), g. Altı adel (4,5 x 6) boyuüarmda vesikalık fotoğraf, h. Yazılı sınava nerede girmek istediklerini (Ankara veya İstanbul), yabancı dillerıni dilekçelerinde belirteceklerdir. 4. Giriş sınavı konularıyla, gümrük kontrolörlüğü hakkında geniş bilgi almak isteyenler, Gümrük Kontrolörler Birim Yöheticiliği'ne şahsen veya mektupla başvurabilecekleri gibi, İstanbul (Karaköy) ve lzmir'deki (Alsancak) Gümrük Kontrolörleri'nden de aynı bılgileri alabilirler. tlan olunur. 1 ADET X IŞIN FLORESANS SPEKTROMETRESI SATIN ALINACAKTIR Şartnamesi, bedelsiz olarak aşağıdaki adreslerden alınabilir... 1Karabük'te: Demir ve Çelik Fabrikalan Müessesesi Tedarik ve lkmal Müdürlüğümüz, 2Ankara'da Ziya Gökalp Cad. No: 80 Kurtuluş/Ankara'daki genel müdürlügümüz. lsteklilerin şartnamemiz esaslarına göre hazırlayacaklan kapalı teklif mekuıplarını, en gev 21.10.1987 günü saat 14.00'e kadar Karabuk D.Ç. Fab. Müessesemiz Haberleşme ve Arşi\ Müdürlüğü'nde bulundurmalan ilan olunur. Basın: 30367 KARABÜK DEMİR VE ÇELİK FABRİKALARI MÜESSESESİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN ATATÜRK YETİŞTİRME YURDU VE KORUNMAYA MUHTAÇ ÇOCUKLARI KORUMA DERNEĞİ TFI ^S« 4f, 7 7 İHTİYACIMIZ SEVGİ, İHTİYACIMIZ İLGİ HATIRLAYIN!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle