15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 EKİM 1987 • • • • C utvın unrı *j ı / Bu sergi başka sergi Ingiliz mahkumlann zamanlannı değerlendirmek üzere gerçekleştirdikleri çeşitli el işleri Londra'da açılan bir sergide halka sunuldu. Londra'daki bir tutukevinin görevlisi bayan, sergilenen çalışmalarla Ugili bilgi verirken, tutuklulann çoğunlukla oyuncak yapmayı tercih ettiklerini söyledi. (Fotograf: AP) „ KONYA (AA) Büyük Turk düşünürü ve şairi Mevlana Celaleddini Rumi, doğumunun 780. yıl dönümü dolayısıyla Konya'da Büyukşehir Beîediyesi'nce düzenlenen törenle anıldı. Büyukşehir Belediye Başkanı Ahmet Öksüz, anma törenini açarken yaptığı konuşmada, Mevlana'nın, Konya ile Konyanın da Mevlana ile bütünlmeştiğini söyledi. Mevlana'nın, bundan böyle ölüm yıldönümünden ayrı her yıl doğum yıldönümunde de törenlerle anılacağını bildiren Ahmet Öksüz, evrensel bir kişiliğe sahip bulunan Mevlana'nın, Türk İslam külturünün banş ve sevgi meselesi olduğunu anlattı. Anma töreninde daha sonra Türk tasavvuf musikisinden örnekler sunuldu, semazenler de sema gösterisinde bulundu. Mevlana anıldı Yavuz fırkateyni Gölcük'te Amerikalı Derviş Kullandığı ad "Elijah"... Dünyayı dolaşarak insanları sevgiye çağırmayı iş edinmiş. Üzerinde "lsa benim tannsal efendimdir" yazıh çantasıyla dünyayı gezen Elijah Frank... ABD vatandaşı olmasının yalnızca dünyayı gezmek için pasaport temin etmesine yaradığını bildiren Elijah, gerçekte dünya vatandaşı olduğunu söylüyor. Yaşlı, zayıf ve uzun boylu, beyaz sakallı ve uzun saçlı Elijah, kendisini "Dünyaya düşmüş bir adam" diye tanımlıyor. (Fotoğraf: AA) U€V T* lencelerle kutlanan Bira Bayramı'nda çocuklar da hoşça zaman geçiriyorlar. Onlar bira içmeseler de özellikle bu bayram için hazırlanan dev simitlere rağbet ediyorlar. Ama simitleri yemekten çok, oyuncak gibi oynuyorlar. Bira Bayramı 1 hafta sürüyor. (Fotograf: REUTER) Slffllllcr '.^^'j.1 Federal AananyaTim Munıhken tinde her yti 1 ekimde büyük eğ GÖLCÜK (AA) Federal Almanya'da inşa edilen Yavuz fırkateyni, dün saat 10.00'da Gölcük'e geldi. Federal Almanya'dan 10 gün önce yola çıkan TCG Yavuz fırkateyni, Gölcük'te 2 muhrip, 1 helikopter, fırkateyn personelinin aileleri ve donanma yetkilileri tarafından karşılandı. Türkiye'nin, bu zamana kadar askeri alanda gerçekleştirdiği en büyük proje olan 4 fırkateyn projesi çerçevesinde ilk etapta Gölcük'te inşa edilen Fatih fırkateyni 24 nisanda Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in katıldığı törenle donanmamıza katılmıştı. Türgut fırkateyninin yapımı Federal Almanya'da, Yıldınm fırkateyninin yapımı da Gölcük Tersanesi'nde devam ediyor. HABERLERİN DEVAMI TürkAmerikan HışkilerL. (Baftarafi 1. Sayfada) Gün Sazak cinayeti (Baştarafı 1. Sayfada) nına ulaştırdığı geniş açıklamalarına gelmişti. Orgeneral Celasun, önündeki dosyalarından birine uzanarak "Bakın Sayın Muracu bizler de boş durmuyonız" diye dosyalann arasından bir kâğıt çıkartıp, bana gösterdi. Çayırovalı Osman'ın itiraflarında geçen askeri kişilerin adlannı taşıyordu bu liste... Korgeneral Mehmet Kral, bu görüşmede, silah kaçakçılığının önemini vurguladı, kaçakçıların 12 Eylül döneminde emniyet genel müdürluğunde adam bulduklarım anlattı. Bu durumdan yakınarak, adı o günlerde çok geçen bir emniyet üst yöneticisinin ünlü bir silah kaçakçısı ile sık sık buluştuğunu söyledi. Tümgeneral Hulusi Sayın da benim anlattıklarımı doğrulayıcı örnekler verdi. Bütün bunlardan sonra söz, CHP soruşturmasına geldi. CHP'nin devlet kuran parti olduğunu, böyle bir parti hakkında açılacak soruşturmaların toplumda çok kalıcı yaralar açacağını anlattım. Orgeneral Sedat Celasun saşırmış görünüyordu. "Sayın Mumcu" dedi. "tnanın CHP hakkında dava açılacağını Uk defa sizden duyuyorum. Baxı davalann açüdığını da gazelelerden okuyorum, bu davalan açanlar bizlerin fenahğını istiyorlar." Sonra, Celasun'a soruşturmalann terör ile sınırlı olması gerektiğini, DİSK gibi, Barış Derneği gibi davalann 12 Eylül rejimini de çıkmaza sürükleyeceğini anlatmaya çalıştım. Kalkarken Celasun gülerek: "Evren Paşa'ya, Mumcu gelecek, yanıma bir de askeri hâkim alayım mı? diye sordum. Evren Paşa 'Yok, Mumcu, tstanbul'daki askeri savcıları şikâyete geliyor' dedü' O günlerdeki yazılarımın bir kısmında üsiu kapalı da olsa bazı askeri savcılardan söz edilmekteydi. Üstelik, Orgeneral Üruğ da kendisine sunduğumuz bilgi ve belgeleri Milli Güvenlik Konseyi'ne aktarmıştı. Konuşmanın başmda Celasun "Üruğ Paşa, sizinle konuşmalannızı bizlere anialıyor" demişti. Bu görüşmeden kısa bir süre sonraydı. lstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcısı Albay Süleyman Takkeci, Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Kuruluna, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcısı Albay Nurettin Soyer de Izmir'de Hava Kuvvetleri'nde askeri yargıç görevine gönderilecekti. Nurettin Soyer, görev süresi içinde, sağ ya da sol, birçok örgüt hakkında soruşturma ^ r ü t müş. DevYol iddianamesini de imzalamış.. MHP'li bakan Gün Sazak'ın DevSol militanJarı tarafından öldürülmesi olayına da el koymuş... Soyer'den Gün Sazak olayını anlatmasını istiyorum, anlatıyor: "... Bir gece evimde telefon ile arandım. Komulan Nifaat Özer generalimdi. 'Nurettin acele gel' dedi. 'Merkez Komutanlığındayım' dedi. Hemen Merkez Komutanlığına gittim. Gece saat 11 civarıydı. Nihat özer dedi ki: 'MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak öldürüldii' 'Ne yaptınız tedbir olarak?' dedim. Vallahi" dedi: 'Şu anda sağa sola bakıyoruz' "Olmaz öyle şey komutanım" dedim. 'Çankaya ve civannı sarın... Şıipheli her evi arayacağız' dedim. 'Bu önemli bir olay" dedim. Nihat Özer paşamız hayatta... 'Tamam Nurettin' dedi Özer generalim... Hemen emirler verildi. Ben de hemen Gün Sazak'ın evine koştum. İlk tespitleri yapmak için.. Yakalanan bazı kişiler vardı. Onların ilk sorgularını yaptım. Karakollara koştum. Sabaha kadar, oradan oraya... Polisten bir ressama katillerin resimlerini çizdirdik. Sanıklar yakalanamadılar o gün... Pek çok ev arandı Çankaya'da... Yollar tutuldu. Gelen geçen arabalar arandı. Bütun polis alarma geçti. Bir süre sonra emniyetten Gün Sazak'a tabanca ile ateş edenin yanında bulunan sanığın yakalandığına dair bir haber geldi. Ve olay mahallinde polisin keşif yapacağını söylediler. 'Ben de bulunacagım' dedim. Çünkü olay gecesini ben yaşadım. l 'fak aynntılarını bile biliyordum. Gittik. Sanık anlatmaya başladı. 'İşte şurdan geldim. Burdan kaçtım' dedi. Bir arsa vardı olay yerinde... Cinayet günü o arsa boştu. Sanık yakalanınca 'Ben buntda bir arsadan geçtim' dedi. Halbuki, arsa dediği yerde anlatım zamanında bina vardı. Ben o zaman anladım ki. Bu çocuk cinayette bulunmuş... Yani polisin korkusu ile böyle konuşmuyordu. Öyle sözler söyledi ki, ben bu sanığın olaya karıştığını anladım. Polisler keşiften sonra sanığı teslim ettiler. Ben savcı yardımcılanmdan Haluk Tandoğan'a sivil savcıeyrakı verdim. Dedim ki 'Haluk' dedim. 'Bak, ben keşifte bulundum. Bu sanığuı olayda bulunduguna dair ben de kesin kanı yerleşti. Zaten çocuk söylüyor. Aman sorguyu dikkatli yap.' 'Tamam abi' dedi. Aradan bir saat bir buçuk saat geçti. Ben bu arada başka işlerle meşguldum. Telefon etti Haluk. 'Abi' dedi. 'Bu çocuk tamamen inkâr ediyor. Yok, diye... Ben keşifte söylediklerimi bakmadan imzaladım diyor... Tamamen yalandır... diyor'. Hemen fırladım Haluk'un odasına gittim. Girdim, odaya 'Yahu evladım, sen ne yapıyorsun?' dedim. 'Sen bunlan anlatmadın mı biraz evvel?'. Önce cevap vermek istemedi. İki saat ben bu çocukla uzun uzun konuştum. 'Sen bu işte yardımcıydın. Boyle ifade verirs«n aslı fail dunımuna düşersin' gibi açıklamalar da bulundum. Ondan sonra bu çocuk, bu işi nasıl yaptıklanru, nasıl ettiklerini uzun uzadıya anlattı. Nerede gizlendiklerini, ki keşifte bunlan söylemişti... Bunlar sorgu tutanağına da geçti. Vuran sanığın halen firarda olduğunu adını hatırlayamıyorum tabii Bu şahsın tstanbul'dan geldiğini, kendisinin Ankara'da görevli olduğunu ve daha ziyade "mibmandar" durumuna girdiğini, tstanbul'dan gelen şahsa yol gösterdiğini, böyle bir görevi olduğunu, ateş sırasında o şahsın yanında olduğunu, ondan sonra da kaçtıklannı ve birbirlerinden aynldıklannı, kendisinin Ankara'da kaldığını, öbür sanığın da İstanbul'a döndüğünü anlattı. Bu çocuk hakkında dava açıldı. Ağır da bir ceza aldı..." Nurettin Soyer, Gün Sazak olayını anlattıktan sonra, her insanın bir siyasi inancı olduğunu, bu inancın bu gibi işlere kanştırılmaması gerektiğini söylüyor. "Hâkimken solcu bir çocuğu mahkum etmişim. Dunışmadan çıkarken... 'Pis faşist' diye bağırmış... Bir sağa çocuğu mahkum etmişim. O da bu defa 'Pis komünist', 'namussuz komünist' diye slogan atarak çıkmış mahkeme salonundan" Soyer, bunlan anlatıyor, örnekler veriyor. "Bunlar hukukçuluğumla ilgilidir. Hukukçuluguma toz koodurtmam. Kondurtmadım da". Nurettin Soyer, komutan Ergun'un polisler ile ilgili soruşturmalarda savcıların ışıerıne ÇOK kanştığını, bu soruşturmalan yapan savcı yardımcılarının, cezaevi ile ilgili polis ile ilgili dosyaları bu nedenle almak istemediklerini anlatıyor. Buna benzer bir olayı da Soyer'e ben anlatıyorum. Yargıtay tetkik hâkimlerden Naci Ünver, sanıklara işkence yapmak suçundan Mehmet Yılmaz ve Bekir Pullu ile ilgili davaya bakıyordu. Naci Ünver, tam karar oturumuna çıkmaya hazırlandığı gün Yargıtay'daki görevine dönme kararını masasında buluyordu. Evet tam o gunü. Nurettin Soyer, önümüzdeki günlerde sıkıyönetim anılannı yazacak... Soyer'e rıangi konulara değineceğıni soruyorum. Birkaç olay anlatıyor. Herhalde anılar çok ilgi çekecek... Soyer'e teşekkür ediyoruz. 12 Eylül adaletini bizlere anlattığı, olaylara ışık tuttuğu için.. Bu yazı dizisini noktalarken, şu açıklamayı da yapmak istiyorum. Bu gibi röportajlarda genellikle iki yöntem izlenir. Birinci yöntem, konuşulanları teybe almak ve konuşmalan olduğu gibi yayımlamak... Ben bu yolu izlemedim. Ikinci yolu seçtim. lkinci yol, yapılan röportajın, gazetecinin kendi yorumu ile sunulması ve söz konusu olaylan yine gazetecinin elindeki bilgi ve belgeler yardımı ile anlatılmasıdır. Örneğin, Türkeş'in odasında bulunan "Deniz Kuvvetleri Komutanlıgı Ue ilgili not" ile "Hakim ve savcılar ile ügili artı ve eksi biçimindeki degeriendirmeler" özel arşivimizde gun ışığına çıkacak tarihi beklemekteydiler... Bu belgeler, Soyer'in anlatımlarını doğrulayıcı nitelikteydi. Olaylara ışık tutacak belgeler, işte bu yüzden, Soyer'in anlatımları sırasında yayımlandılar. Sanırım bu belgelerin yayını olayların daha da iyi anlaşılmasına yol açtı. Türkeş'in odasından çıkan "artı ve eksi" işaretli askeri yargıç listesi, bu listeleri Türkeş'e ulaştıranları ilgilendiren bir konuydu. Buna benzer bir dosya, eski emniyet genel mudürlerinden Ömer Naci Bozkurt'un çantasında çıkmışü. Eski lçişleri Bakanlarından Hasan Fehmi Güneş ile AP senatörü Bozkurt'un TBMM'deki kavgalan sırasında. Bozkurt'un çantası elinden fırlamıştı ve 12 Eylül'den hemen önce tarihe raslayan bu olayda ele geçen çantasından çıkan bu dosyada vali ve emniyet müdürleri ile ilgili degeriendirmeler yer almıştı... AP hükümetinin vali ve emniyet müdürlüğünun atamalan, senatör Bozkurt'un çantasından çıkan bu dosyaya uygun olarak gerçekleşmişti. Turkeş'in odasından çıkan askeri savcı ve yargıçlarla ilgili liste özellikle bunalım dönemlerdeki atama işlemlerinin bakanlıklardan çok siyasal partilerde yapılan bu gibi degeriendirmeler sonucu gerçekleştiğini kanıtlamaktaydı. Nurettin Soyer'in anlatımlarından, Ankara Sıkıyönetiminde bir avuç askeri yargıç ve savcının baskılara karşı direndiklerini vc "Hak bildikleri" yoldan da dönmediklerini öğreniyoruz. Istanbul'da, tzmir'de, Adana'da vicdanları doğrultusunda karar veren askeri yargıçları da tanıyoruz. Ya direnemeyenler? Ya bu gücü kendilerinde bulamayanlar? Bunlar hakkındaki yargıyı da adalet tarihine bırakıyoruz. 7710 oranına tabi kılınması ve Kıbrıs'ta ödün koşuluna bağlanması; FMS (askeri krediler) borçlarının silinmesine ya da ödeme koşullarının koJaylaştınlmasına ilişkin isteklerin dikkate alınmayışı; Amerikan pazarına dönük demirçelik ve tekstil ihracatımızın yüksek bir koruma duvarına çarpması; Ve tabii, son olarak reddedilmiş olsa bile, "Ermeni soykırımı" konusunun Amerikan Kongresi'nde sık sık ısıtılıp önümüze sürülmesi. Ankara'da öteden beri rahatsızlığa yol açan başlıca hususlar böylece özetlenebilir. Nitekim Özal hukümeti, bundan yaklaşık iki yıl önce, TürkAmerikan Savunma ve Ekonomik İşbiriiği Anlaşması'nı (SEİA) görüşmeye açarken, bütün bu noktaları masaya getirmişti. Alınan vaatler ve iyimser beklentiler sonucu, anlaşmayı bir beş yıl daha uzatan "ek mektup", Dışişleri Bakanı Halefoğlu tarafından imzalandı. Ama ne yazık ki beklentiler kısa sürede boşa çıkınca da bu mektubun onayı askıya alındı. Ancak SEİA, pratikte işleriiğini korumaya devam etti ve geçen ay kendiliğinden bir yıl daha uzadı. Bu açıdan Amerikan tarafını rahatsız edici bir durumun olduğu pek öne sürülemez. Fakat Türk tarafını rahatsız eden hususlar devam ettiği gibi, son günlerde bunlara hoş olmayan bazı gelişmeler de eklenmiştir. FMS borçlan konusunda Reagan yönetimi tutumunu değiştirmekten uzaktır. Son haberlere göre, vadesi gelen 400 milyar doların ödenmesini istemektedir. VVashington'un desteğindeki BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar, 29 Mart 1986 belgesini bir yana bırakarak, Kıbns'ta Türk tarafından yeni ödünler talep etmektedir. Amerıkan Dışişleri Bakan Yardımcısı Rkjgeway'in ıse, Kıbrıs so rununun "uluslararası konferans"\a ele alınmasına ilişkin Rum, Yunan ve Soyyet görüşünü tümüyle yok saymadıklarını dipiomatik bir dille ihsas ederek Ankara'ya baskı uyguladığı söylenebilir. Washington'daki bu yönelişlerin, Ankara açısından hiç hoş olmadığı açıktır. Ûzal hukümeti, bu durumda ne yapacaktır? Bir seçim öncesinde TürkAmerikan ilişkilerinde çarpıcı bir gelışme beklemek, gerçekçi bir tutum değildir. Sonrasında ne olur? Sayın Özal'ın Amerika'ya dönük yaklaşımı baştan beri bellidir. Ekonomik modelini sürdürebilmek ve Avrupa Topluluğu ile ilişkilerini istediği gibi geliştirebilmek için VVashington cephesinde bir sorun çıkmasını Başbakan Özal istemez. Ayrıca TürkAmerikan ilişkilerinin yapısını. tek boyuttan, yani sadece askeri ilişki ve yardımdan, çok boyutluluğa, yani ekonomik ve ticari ilişkilerin çeşitlendirilmesine doğru değiştirmeyi amaçlamaktadır. Amerikan sermayesiyle geliştirilecek bağlantılar ve AB0 pazarına arttınlacak Türk ihracatı, Başbakan Ûzal'a göre, Amerika ile ilişkileri daha sağlıklı bir yörüngeye oturtabilecektir Başbakan özal'ın Amerika ile ilişkilere bakış açısı böyle özetlenebilir. Böyle olunca da herhalde VVashington'un bugünkü tutumuna şaşmamak gerekir. Türkiye'nin kartlarını kullanmayacağını gören Amerikan yönetimi bazı konularda dayatmaya devam edebilir. Ayrıca VVashington, Moskova ile bir detant (yumuşama) ortamına girdikçe, Türkiye'ye yaklaşımını daha da katılaştırabilir; neden olmasın. Ama önce 1 Kasım'ı bekleyelim. Seçim '87 sonrasında gelişmeleri hep birlikte göreceğiz. UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) GOZLEM YÖK yeniden düzenlenmeli (Baştarafı 14. Sayfada) cut sistemin bir Amerikan modeli olduğu açıklanmaktadır. Başlangıçta ozerkliğin taraftan bulunmayanlann, bugunlerde kulaklara özerklik üflemelerinı işilmek yıllan nasıl harcadığımıZa güzel örnek teşkil eden tutarsızlıklardır. Bilindiği gibi, A vrupa Topluluğu Amerikan model i diye tamtılan şekli pek benimsememektedir. Herhalde üniversitelerimizin şimdiye kadar kazandığı bilgi ve tecrübeleri de dikkate alarak yeni bir model arayışı yerine YÖK'de meydana gelmiş olumsuz hususları dikkate alarak duzeltmek en akılcı yol olmalıdır. Seçilecek model kendi modelimiz olmalıdır ve daha evvel kısmen başarılı olan kanunlan da dikkate alarak yeni bir düzenleme en gerçekçi ve akılcı yol olacaktır. Üstelik yeni yapılacak herhangi bir düeenlemenin üniversiteler topluluğunca benimsenmemesi halinde sonucun başarılı olması beklenilmemelidir. YÖK'de yeniden yapılacak duzenlemede gereken hususlara gelince öncelikle, üniversitelerin temel gorevlerinden olan bilimsel ve teknolojik araştırmalar yapmak, bilgi ve teknoloji üretmenin sağlıkla yerine getirilmesi için vazgeçilmeyecek öncelikli unsur BİLİMSEL ÖZERKLİKTİR. Zaman, zaman YÖK mensuplannın bazıları bunun unıversıtelerimizde fazlasıyla bulunduğunu ileri sürerler. Ders programlarını istediği gibi duzenlemeyen, gelişen yeni bilim ve teknoloji alanlarına ait birimlerin teşkiline ve dış bilimsel temaslardaki en basit ızinlere dahi karar veremeyen, akademik terfılere YÖK'çe müdahale edilen, hergün tazelenen değişik kararlarla öğretim düzenini devamlı koruyamayan universitelerde bilimsel özerklikten söz edilebilir mi? Bugün birçok kişinin ifade ettiği gibi özerk olan universiteler olmayıp, YÖK'ün kendısı veya bizzat onun temsilcisidir. Şu halde, yapılacak iş duzenlenecek kanunda bu sonucu meydana getirmiş olan organın yapısı ve yetkileri yeniden ele almarak yeni bir şekle sokulmalıdır. Üniversitenin en önemli unsuru olan öğretim üyeliğı ve onun kaynağı olan araştırma görevlileri üzerinde ö'nemle durulmalıdır. Asistanlık muessesesinin ıhya edilmesi tıp hariç bütün alanlar için gerçekçi bir hareket olacaktır. öğretim üyeliğindeki kazanılmış akademik unvanlar kadroya bağlı olmaksızın bütün akademik haklanyla kullanılabilmelidir. Tek yetkili ve uzmanlaşmış kurullar olan fakulteler kendi alanlan esas alınmak suretjyle karar yeri olmalıdır. YÖK'ün özellikle profesörlük hususundaki kanunlan aşan, akademik kurallara uymayan tasarrufları kaldırılmalıdır. Üstelik mevcut kanundaki akademik kararlar, akademik kurullar yerine tayınle gelmiş yönetim kurullarınca yürutülmelidir ki bu hususun bilimsel özellikle ilişkisi nasıl kurulabılir? Üniversitelerin onde gelen sorunları arasında, heryönden yetenekli eleman topluluğunun bulunduğu bu seçkin kunıluşların kendisini yonetecek olan yöneticîleri ve kurullan seçmekte herhangi bir şekılde görüşünun alınmayışı, söz sahibi bulunmamasıdır. Bu hususun, yetenekli eleman topluluğunu barmdıran bu seçkin kuruluşlar bakımmdan kabulü düşünülemez. Bu açıdan yeni düzenlemede değişik tecrübelerden geçmiş eski kanunlarda olduğu gibi idari özerklik denilen hususun yer alması şarttır. Bugunku yonetim şeklinin aynı zamanda bilimsel özerkliğe de olumsuz etkileri olduğu açıktır. Önemli hususlardan bir diğerı de üniversitelerarası akademik usuller ve koordinasyona aitfaaliyeılerde daha onceki dönemlerde çok başarılı ve olgun çalışmalar yapmış bulunan üniversitelerarası kurula eski şahsiyetine yakıştr yetki ve hükmi şahsiyet verilmelidir. Üniversitelerin kendi imkânları ile temin edecekleri döner sermaye, bağış ve benzeri her türlü gelirleri kullanmada kendi organlarınca denetlenmek kaydı ile mali özerklik verilmelidir. Kuşkusuz, devletin denetim ve gözetimi, uyarıcı, teşvık ve koordine edici bir organ yolu ileyapılmasına genelde kimse karşı çıkmayacaktır. Üniversitelerin endüstriiş alemi ile ilişkileri üzerinde durulmalıdır. Bunun en iyi çözümu ise endüstri, iş alemi, kamu kuruluşları, üniversite mensupları, vakıflar, eski mezunların temsil edileceği üniversite danışma kurullarının teşkilidir. Bu suretle üniversiteye dış destek, teşvik imkânlarını yaratabilirler ve bu danışma kurullan icabında üniversitelerin işleyışlerinde bir bakıma fahri denetleme gorevıni de yuklenmiş olurlar. BtTTt lkinci haber, Amerika'da "Watergate Skandalı"n\ ortaya çıkartan iki gazeteciden biri olan Bob Woodward'ın CIA ile ilgili kitabında yer alan konular ile ilgiliydi. Kitapta, CIA'nın, İtalya'da Komünist Partisi'ne karşı "Suudi Arkbistan Fonlan" kullandığı ileri sürülmekieydi. Kitapta ayrıca, CIA Başkanı Casey'in 1983 yılı ağustos ayında Türkiye'ye geldiği de yazılmaktaydı. Oysa 14 ve 15 Ekim 1982 tarihli Cumhuriyet'te Casey'in Ankara'da olduğu, dönemin Milli Savunma Bakanı Ümit Haluk Bayülken ile görüştüğü haber veriliyordu. Türkiye, CIA'nın "serbest doiaşım hakkı"na tebren ve hile /7e"sahip olduğu "serbest öö/ge/er"den biridir. Bu köşede, Paul Henze ve Ruzi Nazar gibi CIA görevlilerinın ne gibi hünerlere sahip oldukları çok yazıldı ve çizildi. Yaptığımız son araştırmalar da, CIA'nın Türkiye başkanlarından birinin "PanAmerican $/riceft"nin eski temsiicilerinden biri olduğu yolunda bazı ipuçlarını ortaya çıkardı. CIA Başkanı, 1983 seçimlerinden önce Türkiye'ye acaba niçin gelmişti? Herhalde, "şiş kebap" yemek ve rakı içmek için değil... Neyse, buraya bir nokta koyup, gelelim aday listelerine... Başbakan Özal'ın Özel Kalem Müdürü Tevfik Ertürk, Ankara'dan aday... özal'ın başbakan yardımcılığı sırasındaki Özel Kalem Müdürü Mehmet Perçin de Adana adayı... Başbakan'ın koruma polisi Musa Öztürk'ün kardeşi İbrahim Öztürk de yine ANAP'tan Adana kontenjan adayı olmuş... Halaoğlunu Tarım, bacanağını içişleri Bakanı yapıp, kardeşini DPT müsteşarlığına getiren özal için bu "özel kalem kayırması" doğaldır. özal'ın, koruma polisinin kardeşini aday gostermesi de bir o kadar doğaldır. Niye şaşırıyorsunuz ki? Buna "nepotizm" derler. "Egoizm"\n hısımakraba ve iktidar yakınlannı kayırmacılığı türüdür. Türkçesi "yeğencilik" demektir. Koruma polisinin kardeşi Havaİş Sendikası Genel Başkanı ibrahim Öztürk, solculuk adına mangallarda kül bırakmayan bir sendikacıdır. Barış Derneği davası sanığı Nurettin Yılmaz; Ecevrt'in danışmanı Işın Çelebi; CHP'nin kontenjan milletvekili sendikacı Doğan Onur ANAP'tan aday olurlarsa, "Ecevitçi sendikacı" Yolİş Sendikası Başkanı Bayram Meral DYP adaylığına soyunursa, "Sosyal demokrat sendikacı" Öztürk de elbette ANAP'ta yerini bulur. Hele hele bir zamanlar Marksizmin bayraktan olan Çetin Altan, IMF ve Pentagon damgalı, "ekonomilerin militarizasyonu" ve "dinin politizasyonu" ürünü bu "arabesk Hberalizm"e ideolojik kılıf geçirip ANAP sözcülüğü yaparsa! Solcu Havaİş Sendikası Başkanı İbrahim Öztürk, Özal : ın eski özel kalem müdürlerinden "Ülkücü" Mehmet Perçin ile birlikte Adana birinci bölgede "bir sosyal sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini" savunacak. Yani, burjuvazinin holdingler aracılığı ile işçiler ve koylüler üzerindeki egemenliğini... "Nereden çıktı Mehmet Pecçiri'm ulkuculüğü?" diye sorarsanız, hemen belgesini sunalım: Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı'nca hazırlanan MHP idrfianamesinin 335'inci sayfasında, Hakan Yurdakuler'i öldüren Davut Haskiriş adlı ülkücünün MHP Genel Başkanı Türkeş'e cezaevinden yazdığı mektupta; o zaman, Ankara Diş Hekimliği Fakültesi Genel Sekreteri olan Mehmet Perçin'in ülkücülere yaptığı yardımlardan övgü ile söz ediliyor. Nereden mi bulacak bu iddianameyi solcu sendikacı ve ANAP adayı Öztürk? Bu iddianemeyi ANAP Kayseri adayı, eski Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun'dan isteyecek. Sıkıyönetim Komutanı Ergun, bu iddianameyi, Mardin ANAP adayı "Barış Derneği davası sanığı" Nurettin Yılmaz'a yollayacak; Yılmaz, bu iddianameyi, ANAP İzmir adayı ve "Ecevit'in danışmanı" Işın Çelebi'ye verecek, Çelebi de bu iddianameyi "solcu sendikacı" ve ANAP adayı Öztürk'e ulaştıracak... Ve bu iddianame, solcu sendikacı Öztürk'e, MHP davası avukatlarından Halil Şıvgın ve ülkücü Mustafa Taşar tarafından yorumlanarak okunacak... Genel af imzaları 10 bine ulaştı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İnsan Haklan Dernegi'nin baslattığı "Genel Af ve Ölüm Cezalannın Kaldınlması" istemli kampanyada toplanan imza sayısının 10 bine ulaştığı bildirildi. Çeşitli kitle örgütlerinin yöneticileri ile bazı SHP'liler, kampanyayı desteklemek amacıyla dün Güvenpark'ta bıraraya geldiler. İnsan Haklan Derneği'nce imzaya açılan kampanyayı desteklemek amacıyla Güvenpark'ta biraraya gelen partili ve kitle örgütu yöneticileri şunlar: SHP Ankara II Başkanı Onur Kumbaracıbaşı, Çankaya llçe Başkanı Zafer Akkan, İl Kadın Yönetimi uyeleri, tnsan Haklan Derneği Genel Başkanı Nevzat Helvacı, Genel Sekreter Akın Birdal, Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı tbrahim Yetkin, ÇG Derneği Genel Başkanı Ahmet Abakay, Halkevleri Yönetim Kurulu üyesi Güngör Aydın, Bilar A.Ş. Yönetim Kurulu üyesi Haluk Gerger, Veteriner Hekimler Derneği Yönetim Kurulu üyesi Yakup Yılmaz, Otomobillş Sendikası Ankara Şube Başkanı Süleyman Türker, Barış Davası sanıklarından eski Denizli CHP miUetvekili Mustafa Gazalcı. insan Haklan Derneği Genel Sekreteri Akın Birdal, 19 Eylulde başlattıklan kampanya çerçevesinde, bugüne kadar yalnız Ankara'da toplanan imza sayısının 10 bine ulaştığını bildirdi. BirdaJ, hedeflerinin kısa sürede 100 bin imzava ulaşmak olduğunu belirterek, 1 kasımda oluşacak TBMM'nin milletvekillerinden, Meclisin gölgesindeki darağacının kaldınlması yönunde kararlar alınmasını beklediklerini söyledi. Helvacı, kampanya çerçevesinde toplanacak imzaların, insan haklan haftasının ilk günü olan 10 aralıkta TBMM Başkanı Necmettin Karaduman a verileceğini bildirdi. Nüfus huviyetimi ve ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. M. YAVUZ YILMAZ GÖRÜS HINCALIILUÇ SeyirciL (Baştarafı 12. Sayfada) miyorsa, hiç değilse susun efendiler.. Gölge etmeyin başka ihsan istemez. insan hata yapacaktır. Futbolcu her gün aynı formda olmayacaktır. Kendileri acaba işlerinde, ya da evterinde eşleriyle iken, hep aynı performansı gösterebiliyorfar mı? Biz sahada spor, güzel spor istiyoruz.. Üç tane ne iş yaptığı beiirsiz amigonun peşinde sürüklenen yığınlar ise, kelle peşindeler.. Lütfen biraz insaflı, biraz sporcu olun.. Yararınızın bittiği yerde hiç değilse zararınız dokunmasın.. Bunca Avrupa maçını televizyondan izliyorsuhuz.. Kendi takımını, kendi oyuncusunu yuhalayan bir başka seyirci daha gördünüz mü? Biz de artık Türkiye'de seyirci avantajı istiyoruz.. (Baştarafı 1. Sayfada) sel'de yayımlanan ortak bıldiride, her iki parti üyelerinin, 1 kasımda yapılacak genel seçimlere katılamayacaklarına işaret edildi ve partilerin birleşme güç birliğinde bulunma kararı aldıkları kaydedildi. Bildiride, iki parti yöneticisinin, ortak programlarını açıklamak üzere 7 ekimde Brüksel'deki Uluslararası Basın Merkezi'nde ortak bir basın toplantısı yapacakları da duyuruldu. Toplantıda partilerin yöneticilerinin, Türkiye'nin iç ve dış politikasına ilişkin soruları cevaplandıracaklan bildirildi. Nüfüs cuzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. ADEM IĞRELlMOĞLU İngiltere'de AvPairlik organizasyonu bizim işimizdir. Derin Limited Şirketi tstanbul 158 53 42 TTPüe Sivü elbiseye izin ANKARA (Cumhuriyet Biirosu) Askeri ve sivil cezaevlerinde yapılan açhk grevlerindeki en önemli istemlerden biri olan "tek tip elbise giyrae zorunlulugunun kaldınlması" uygulamasında ilk olumlu yaklaşım, bir askeri cezaevi yönetiminden geldi. 3. Ordu Erzincan (2) No'lu Askeri Cezaevi'nde tutuklulann sivil elbise giymelerine izin verildi. Erzincan (1) No'lu Askeri Mahkemesi'nde yargılanan Giresun DevYol davasının tut'klu sanıkları da, önceki gün yapılan duruşmaya sivil elbise ile çıktılar. Edinilen bilgilere göre, görüşlerde de sivil elbise giyilebilmesine olanak sağlayan uygulamaya 3 hafta önce başlandı. 292 sanıklı Giresun DevYol davasında önceki gün yapılan duruşmada haklarında idam ve ömur boyu hapıs cezası istenen 4 sanık tahliye edildi. Haklarında TCK'run 146/1 maddesi uyarınca idam istenen Temel Keriraoglu. Adnan Elevli, ibrahim Kmmlı ile yine aynı madde uyarınca ömür boyu hapsi istenen Nusret Dural'ın tahliyeleriyle, bu davadaki tutuklu saruk sayısı 7'ye düştü. Otomarsan ve sigorta kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. MEMDUH OTUR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle