16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nuklarını tanımış gerçek müzik sanatçılarının yonlendirmesine bıraîılması zorunludur. Bu olmadığı için muzik diye ortaya sürülen şeyler, çoğunlukla ulaşılamavan sevgilinin aygm baygın bakışına, guzel yanağına ...vb. ovgiıyu ve ozlemi, kader di\e açıklanan derdi, haksızlığı, yoksulluğu... sözum ona anlatan, yine çoğu Doğu'dan ya da Batı'dan apartılmış uydurma parçalar olmaktadır. Ama insan duygu ve duşünceleri bunlardan mı ibarettir? Cinsel davranışların insan yasamının doğal bir parçası olmakla bırlikte tumü olmadığı, yüzde uçu. bilemediniz yuzde beşinden daha büyuk yer tutmadığını özellikle belirtmek gerekir. Dostluğu, duşmanlığı, banşı, savaşı, sevgiyi, kini, tiksinme>i, çoeukluğu, gençliği, yaşlılığı, doğumu, ölumu, sağlığı, hastalığı, kışı, yaa, bahan... sesler dünvasının olanaklarıyla anlatamayan bir toplumun muzik sanatı bulunduğu söylenebilir mi? Sinemada bir kovalamaca olaymın heyecanını, bir korku sahnesinın gerilimini, bir sevinç boşalmasının taşkınhğım... izleyiciye daha iyiduvurabilmek için; bunlar bir yana, orneğin radyo ve TV'nin türlu programlarına tanıtma muziği (jenerik diyorlar) yapmak için bile, hemen Batı muziğinden parçalara sığınmak zorunluğunda kalmamız, ulusal kültur ve ulusal kimlik uzerine soylev çekenleri derinden düşundürmeli, değil mi? Ataturk'un onca yoksulluklar içindeyken çağdaş bir konservatuvar kurdurması ve bugun uygar insanlık karşısına muzik diye çıkarabileceğimiz hemen ne varsa tumunü üreten, başta Turk Beşleri olmak üzere unlu muzik, opera, bale sanatçılarının yetişmesini sağ' laması, içtenlikli ulusçulara yol gosterici olmak gerekmez mi? Bugun Türkiye'de muzik alanı, yapay olarak, "Turk muziği çok seslı olamaz!" diye tınturan, hem yanlış, hem de hoşgorüsuz bir burokrat tutumunun baskısı altındadır. Milli Eğitim Bakanlığı, yukanda belirtilen niteliklerde muzik öğretmenleri yetıştirme ve her duzeydeki okullan yeterli muzik araç gereçleriyle donatma gorevini artan ölçüde savsaklayagelmiştir. Atatürk döneminden kalan konservatuvar, opera, orkestra, bale kuruluşlarına gerekli destek ve özendirmenin gösterildiği söylenemez. 'Sanat güneşi' işlemi görenlerin, ulusumuz için uygar insanlık karşısında muzik alanında yuz ağartıcı bir yer sağlayan sanatçılar olduğu söylenebilir mi? TRT de müzik sanatımızın oluşup geliynesine en büvük katkıyı yapabilecek ikinci kurum durumundayken, bu konuda verimli olamamıştır. TRT bir yandan on beş yıldan beri müzikte yığınlara ula>manın en etkili yolu olan kaset \e video alanının dışında kalarak, bu alanı seks, gozyaşı, populıznı, din \e ideoloji somurusü yapanlara sanki bırakmış gibidir. Öte vandan sinema sanatı, belgesel filmler. eğitim ya da eğlence yayınları... için gerçek sanatçılara yeterli muzik siparişi vermediği gibı, hafıf müzik, konçerto, sen/oni, opera ya da bale muziği üretimini canlandıracak çalışmalar da yapmamaktadır; Turk halk ya da alaturka muzik parçalarını çağdaş tekniklerle, çok sesli olarak, değişik çalgıların katkılanyla zenginleşt rip geliştirebilecek sanatçıları, bu çalışmalarında o/.endirip yüreklendirici olmamaktadıf. Folklar düzeyinden sanat duzeyine yükselmek ve böylece gerçek anlamında bir Turk müzik sanatı oluşturmak, bunlar yapılmadan nasıl olabilir? Oysa bir yandan Polis Radyosu yoğun biçimde arabesk denilen müzik yayımlamaktadır. Özellikle şofor yurttaşlarımıza ve onlar aracılığıvla her gun yuz binlerce, belki milyonlarca yolcuya çunku otobus, dolmuş ve taksilerde müzik çalma yasağı hemen hiç uygulanmamaktadır seslenen istasyon ve ona eklenen ucuz kasetçiler, müzik eğitiminden yoksun toplumun kulağını bu muziğe adeta koşullandırmış oluyor. Ortam bu iken, TRT'nin bir ölçude yapmakta olduğı1 çağdaş çok sesli yabancı müzik yayınları da iğretı durmaktan oteye pek gidememektedır. Bu tablonun uçüncü bir temel öğesi de, son 35 yılın ekonomi politikasıdır. Bu politikanın sonucu olarak Türkiye'de gerçek bir eğitim ve yetişmeden geçen, guzel sanatlann ne demek olduğunu bilen insanlar, eğlence ve dınlenme yerlerinin giderek dışında kalmışlardır. "Guzel zaman geçirme'"nin ne demek olduğunu bilenlerden yoksun kalan bir eğlence sektörünün, gerçek sanatçılar ve sanat yaratımları için ozendirici olması beklenemezdi. Türk muziğindeki ağır yozlaşmanm mekanizması şoyle ozetlenebilir kanısındayım: Yapay olarak yaratılan bir tekel ortamında, "arz talebi yaratmıştır, talep arzı değil!" Türk Müziğiniıı Dranıı: "Arz Talehi Yaratırr Polis Radyosu yoğun biçimde arabesk denilen müzik yayımlamaktadır. özellikle şoför yurttaşlanmıza ve onlar aracılığıyla her gün yüz binlerce, belki milyonlarca yolcuya çünkü otobiis, dolmuş ve taksilerde müzik çalma yasağı hemen hiç uygulanmamaktadır seslenen istasyon ve ona eklenen ucuz kasetçiler, müzik eğitiminden yoksun toplumun kulağını bu müziğe adeta koşullandırmış oluyor. PENCERE 17 EKİM 198 Hukuku Sevemedik... Eskiden hukuk, kralların ya da sultanların iki dudağı arasır daydı. Buyurgan emrederdi: Zindana atın!.. Sürün!.. Asın!.. Siyasal iktidarın hukuk kurallarına bağlanması, uygarlığıı son aşamasında gerçekleşebilmiştir. Bugün de dünyanın geı ülkelerinde astığım astık kestiğim kestik diyen iktidarlar eksi değil. Devlet gücünü ele geçirenleri hukuk denetimine almalı ancak gelişmiş ülkelerde görülebilen bir olgu... özal diyor ki: Muhalefet boşuna çırpınmasın, Mecüs çoğunluğu ben dedir, istediğimi yaparım. Meclis çoğunluğu nasıl sende oluyor? 6 Kasım 1983 seçimleriyle... O seçimler nasıl yapıldı? MGK'nın denetim ve gözetiminde... Demek ki baskı altında yapılan seçimlerle Meclise geleı çoğunluk her istediğini yapacak... Evot... Peki, askeri yönetim güdümü, gözetim ve denetimi altın da yapılan seçimlerle parlamentoda yer alan çoğunluk, yürüı lüKteki hukuku da hiçe sayarak Seçim Yasası'nı ANAP'ın çı kartarına göre değiştirirse, bunun adı çoğunluk diktası olma mı? İster bir kralın elinde olsun iktidar, ister sultanın, isterse par lamento çoğunluğunun; eğer hukuk denetimine bağianmıyorsi adını nasıl koyacağız? • Hukuku sevemedik... Hele siyasal iktidarın hukuk denetiminde bulunması hiç hc şumuza gitmiyor. 12 Eylül kendi hukukunu kendi yaptı; yaptığı hukuka sayç duymasını bilmiyor; Başbakan özal, televizyondan yumruğu nu sallayarak, sağa sola posta koyarak, pehlivan edasıyla me> dan okuyor; bar bar bağırıyor: Seçimden kaçıyorlar... Az gelişmiş toplumlarda pehlivanlık hoşa gider; bütün tari himiz, düşmanlanmızı yere çalmak, hasımlanmızın canına oku mak yolunda söylencelerle doludur. Okudukça şişiniriz; ama insanhğa hukuk alanında ne katkımız olduğunu pek araştırma yız. Bu yüzdendir ki çağdaşlasmak için Ceza Kanunu'nu ital ya'dan, Medeni Kanunu Isviçre'den almak zorunda kaldık. Ana yasa Hukuku ve İnsan Hakları Bildirisi bizim dışımızda, Batı da oluştu. Hukukumuz tümüyte aktarmadır; benimseyip özüm sediğimize ilişkin göstergeler pek güçlü değil... Demokrasi anlayışımız da ilkel değil mi? Gel ulan seçim meydanına... Erkeksen kaçma!.. Pehlivan böyle konuşuyor; ama, hasmının elini kolunu bağ ladıktan sonra meydan okuyor. • Sevemedik hukuku... Ya demokrasiyi? Diyorlar ki: Batı demokrasilerinde hükümetler uygun bir zaman kol layarak erken seçim yapabilir... Doğrudur; ama, Batı demokrasilerinde fıkir özgüriüğü var iktidarın kuruluşunda askeri darbe yok; seçim yasalannda gö renek, gelenek, uzlaşma, adalet geçerli; siyasal yasamda bi askeri yönetimin koyduğu antidemokratik yasalar uygulanmı yor. Sonra, bir hükümetin kendisine uygun zamanda seçim yap mak hakkı varsa, muhalefetin de hukuk yollarına başvuraral zamanlamayı saptamakta gücünü kullanma hakkı yok mu? • Hukuku sevemedik... Demokrasinin ancak hukuk devletinde geçerli olabileceğl ni oğrenınceye kadar kargaşa sürecek... Prof. Dr. ÖZER OZANKAYA SBF Öğretim Üyesi Ünlü besteci Strauss'un bir tek "Mavi Tuna"sıyla insanhğa yetmiş bin doktordan daha çok hizmer ettiği söylenmiştir. Kuşkusuz bu ka\rayışta olanlar, çağdaş bir ulusal kültur için guzel sanatlann vazgeçilmez değerini bilenlerdir. Yalnızua dar 'teknik' bilgilerle iyi doktor da iyi muhendis de ve iyi yönetici de olunamavacağını anlayanlardır. Sanat, yani guzellik duyu ve becerisi, eskilerin "mutenasip" sozcüğu ile anlattıkları ölçüluluk, orantılıhk uzerine dayalıdır. Böylece insanlarda ölçülülük beğenisinin oluşup guçlenmesini sağlar. Güldüru ya da ağlatı biçimleriyle bile sanat, asIında olçünun, orantının onem \e değerini \urgulamaktadır. Shakespeare toplumu bir çalgıya benzetirken, ölçu ve oraniının sanat için de, toplum için de zorunluluğunu vurgulamaktadır: "Şu çalgıdan ölçüyu kaldırın. ses uvumunu \ok edin bir Gorursunuz o zaman çıkacak guniltu>u!" Olçulerin değiştiği ve değişeceğı gerçektir, ama ilerleme ve gelışme, ölçüsuzlük demek değildir. Sanatı "folklor"dan ayırmak da buyuk onem taşır. Folklor "halk bilgi \e becerileri" demektir. Uzmanca ve dizgesel bir yetişmeden geçmiş, tarihsel ve uluslararası karşılaştırmalar yaparak dalının turlü anlatım yol ve içeriklerini gereğince incelemiş kişilerin yaratılarına ise "sanat" diyoruz. Kulturel çağdaşlaşma da folklor düzeyinden sanat duzeyine yukselme başarısı demektir. Müzik, türlü insan duygu ve duşuncelerinin, toplum ve doğa olaylarının, sesler dünyasının olanaklanyla, insanları derinden ilgilendirip etkileyecek biçimde anlatılması sanatıdır. Müziğin özellikle gunümüz toplum koşullarında, obür iletişim yollanna oranla çok daha bıiyuk etki olanakları doğmuş bulunuyor. Ses kayıt ve yayınlama teknolojisindeki büyuk ilerlemeler dolayısıyla müzik, gorüntu ve yazıdan daha etkin biçimde insanlara ulaşabilmektedir. Ama bunun da otesinde, çalışma yaşamının, siyasal yaşamın, insanlar arası ilişkilerin bilinen gerilimleri ve ırmaklar gibi akıtılan propaganda yayınları karşısında bireyler, sık sık bir paragraflık bir yazıyı okumayı, birkaç dakikalık bir ciddi konuşmayı bile katlanılmaz bulmakta ve hemen müziğe sığınmaktadırlar. Toplumsal ve kültiirel yozlaşma Boylesine buyuk onem taşımasına karşın, muziğin Türkiye'de kırk yıldır artan ölçude yuz ustü bırakılması, ancak bir toplumsal ve kulturel yozlaşma ortamıyla açıklanabilir kanısındayım. Nitekim "Bir toplumda müzik bozulmuşsa, orada pek çok şey bozuk demektir" gözlemi KonfuçyuVten beri yapılır. Türk muziğinin çağımız koşullan içinde varlığından soz edilebilmesi için, bu alanın düzenli yetişmeden geçmiş, ulusal ve uluslararası düzlemde, dünü ve bugünü ile karşılaştırmalı incelemeler yapmış, sesler ve çalgılar dünyasının türlü anlatım ola Ulusal banş hareketimizin öncüsü, Banşseverler Cemiyeti'nin kurucusu, Türkiye Barış Derneği ONUR KURULU ÜYESÎ, ülkemizin seçkin evladı: BEHİCE BORAN'ın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Işçi sırufımızın mücadelesinde her zaman ön saflarda yer alan, savaşsız, sömürüsüz bir dünya için ömrünü adayan Yaşamını sınıf mücadelesine adayan, bir kadın olarak sosyalizm mücadelesinin ön safında yer alan ve bu yüzden 7 yıldır sürgünde yaşamak zorunda bırakılan BEHİCE BORAN' anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Bağımsız Sosyalist Adaylar MUZAFFER BAL SUNGUR SAVRAN Bir yaprak daha düstü Bir dal daha kınldı içimizden Ama kökleri derinde yasıyor ın BEHİCE BORAN'ın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. PETROLİŞ SENDİKASI ÜYELERİ adına AYHAN ŞAHİNGÖZ tşçi sıaıfımızın yiğit evladı, banş savaşımıan öncüsü, büyük yurtsever ALÎ FİDAN MÜSLİM ÖZBEY MAHMUT DtKERDEM Barış Derneği Genel Başkanı O, Bağımsızlık, Demokrasi, Barış ve Sosyalizm mücadelesinin yılmaz savaşçısı, seçkin önderi idi. Onurumuzdu. Unutmayacağız! Selam Türkiye'nin ve Dünyanın Aydınlık geleceğine. Kapatılan TlP Düzce llçe Yönetim Kurulu adına BEHİCE BORAN'ı ömrünü yoluna adadığı işçi sınıfımız unutmayacaktır. Anısı ışığımız olacaktır. BEHİCE BORAN tşçi sınıfımızın yiğit önderini saygıyla anıyoruz. ADANALI YOL ARKADAŞLAR1 ve DOSTLARI ADINA AT. HACI A I İ IŞK AT. ALİ ŞAHİN KARAYpLLARI 17. BÖLGE MÜDURLÜĞÜ İŞÇİLERİ ADINA YAŞAR YILDIRIM HAKKI DEMİR ARAŞTIRICILARA, YENİ BULUŞLAR ARAYIŞINDA OLAN MÜTEŞEBBtSLERE ÇAĞRI Kendinizi g^tijmi; bir Olkede madde ile çesitli probtanleri bulunao biı ar»?uncı olvak düjününOz. Bu durumda, yapüacak ilk iş o problemin jimdiye kidar ba*kalan tanfıodan oasıl çözüldüğünü öğrenmektir. Bu ihüyı , nzi pateat ttttpkaaderiK gitmeye zorlayacakur. Oıada fOrOlecektir ki her ulustan nke araştıncı insan, benzer problemlerle uğranujlar, nice tekâmOl etmiş çözumler bulmuşlardır. Çözmeye çalıjujjnız problemle ilgüı sayısız patem sıa beklemektedır. ABD'de buguoe kadaı lescil edilmi} 4.700.000 patent vardır. Bunlar ABD'deki 62, tngıltere'deki 27 kamuya açık merkez gibi ilk defa Ankara'da T i ı t Suadartlan Eajöltui'ode tOm ügUenenlerin hizmetioe açılacaktır. Her türlü ticari Oretim temeli olan Pıtrat Stateaini tanıtmak amacıyta tejebbüs destekleme ajansı (TDA) ve Turk Standartlan EastitOsO (TSE) i|birtiji ile düzenlenen açıj koou$masuu, Devlet Bakanı yapacağj seminerlere tttm endustnyel Oreticiler, mübendisler, bilim adamlan davetUdirler. Mehmet Yümaz ARIYÖRÜK TÜRK STANDARTLARI ENSTlTÜSÜ BAŞKANI ANKARA: İSTANBUL Tarih: 19 Ekim 1987 Pazartesı Tarih: 21 Ekim 1987 Çarşamba Yer: TSE Konferanj Salonu Yer: tTO Mecüs Salonu Saat: 10.0012.00 Saat: 10.0012.00 Demokrasi, bağımsızlık, özgürlük savaşında yaşanunca ödün vermeyen Sayın KENDİSI ÎÇİN HİÇBİR ŞEY İSTEMEDEN TÜM YAŞAMINI TÜRK HALKINA ADAMIŞ YİGİT SOSYOLOJl HOCAMIZ ANM A Geçen yıl kaybettiğimiz Aktör, Şair yitinnenin acısı içindeyiz. Anısına saygı duyuyoruz. BEHİCE BORAN'ı SHP'Lİ KADINLAR İSTANBUL BEHİCE BORAN öldü. Adıyla, anısıyla yaşamakta devam edecek. 1948 Öncesi DilTarih Fak. öğrendlerinden: Şükriye TtitengU, Sıdıka Su, Nabi Dinçer, Rad Oinçer, Seza Bensel, Nermin Ergin, Möjgan Işçil, Selma Knrdakul, Vedia Uyar ve HilmJ Artan. KâmranYüce TülâyDeniz Yüce 18 Ekim Pazar günü saat l l ' d e Kozlu'daki aile mezarlığında dostlarıyla beraber anıyoruz. Sn. M.Tmaz TİTtZMn "B yaphgım, fikirleriyazıya dökmektir.## Montaigne TÜRK EĞİTİM VAKFI YURT DIŞINDA YÜKSEK LİSANS (MASTER) ÖĞRENİMİ İÇİN BURS VERECEKTİR 198889 ötretinı yıbnda ABD, Kanada, lngütere, Federal Almanya, Fransa, Italya, Isviçre, Avusturya ve diğer Baü Avrupa ulkelerinde Sanayi Sevk ve ldaresi, Biyoteknoloji ve Mühendisük (Endüstri, ElektroMekanik, EndüstriydElektronik, BUgisayar, Nükleer Enerji, Makina, Uçak, Metalurji, Inşaat, Maden, Jeoloji, Petrol, Tekstil, Ziraat ve Gıda) dallannda YUksek Lisans (Master) ögrenimi için Türk Eğitim Vakfı'nca burs verilecektir. ADAYLARIN: a) TC vatandaşı olmalan ve 30 yaşından büyük bulunmamalan (1957 doğumlular da müracaat edebilir); b) Yukanda belirtilen dallarda eğitim yapan ünivcrsite veya yüksck okullardan 4 üzerinden en az 3, 10 üzerinden en az 7,5, 20 üzerinden en az 15 genel not ortalaması ile mezun olmalan (son sınıf öğrendleri aday olabüirler); c) Ingilizce, Almanca, Fransızca veya ttalyanca dillerinden birini yüksek lisans öğrenimini üniveTsitede sürdürecek düzeyde bilmeleri; d) Mczuniyet ortalama notlan ile gırecetleri test sınavlanndakı basan durumlan Yüksek Lisans (Master derecesi) veren üniversitelerce yeterli görülerek bu üniversitelerden yüksek lisans ögrenimi için mutlaka kabul belgesi (akscptans) almalan; e) Yurt dtşında ögrenim yapmak için gerekli maddi imkânı olmadığını belgelemeieri; gereklidir. ONEMLt NOT: Yukandaki ön koşuUan taşıyan istekülerin "YURT DIŞ1 BURSLARI HAKKJNDA TAMAMLAYICI BlLGtLER" Ue "MÜRACAAT FORM'Hannı en geç 23 Ekim 1987 Cuma gününe kadar Türk Eğitim Vakfı'ndan almalan veya mektupla istemeleri gerekmektedir. ADRES: TÜRK EĞtTlM VAKFI Eğitim Müdurlüğü Büyükdere Caddesi TEVKocabas Işhanı No: 111 Kat: 8 80300 GayrettepeISTANBUL C ağdaş insan yazısıyla vardır ve kalemiyle... Birey^ farklı kılan yazısı, kalemidir. Once çivi, çekiç kalem olmuştur düşünen insana... Ve tarihini kile. taşa geçirmiştir. Bir kamış parçası papirüs üzerinde ya da bir tüy parşömeni okşayan... İnsan yazısıyla e\Timi yaşamıştır ve yazan kalenıiyle... Yazı kalenıle çıkar yola ...ve "insan" yazıyla başlar Scrikss Tükenmezkalem 84
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle