Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER karakola çekip, sabaha kadar bekletebilmektedir. Böylece o kişi, "gözaltına ahnmış" olmaktadır. Ardından tutanak düzenleyip, hiç ilgisi bulunmadığı siyasal bir suç nedeniyle sorgulanırsa, yeni tasanma göre, artık yaşam boyu kamu kunıluşlannda çalışamayacaktır. örneğin, hukuk öğrencisi ise, ileride, yargıç, savcı oiamayacak, tıp fakültesinde okuyorsa, devlet hastanelerinde görev yapamayacaktır. 3 Siyasal suç sanıklarına, aKlansaiar bile, Kamu kurumlannda görev verilmeyeceğinden, devlet örgütü, iktidarlann yönlendirmesi doğrultusunda aşın politize edilecek, kamu hizmetine girmede, siyasal düşünce aynmları etkili olacaktır. Elbette bu koşullarda, inanç ve düşunce özgurlüğünden söz edilemeyecektir. 4 "Yasa önünde eşitlik" ilkesi bozulacak, suçlu olmadıklan halde, "tutsak" konumuna düşürülen bazı yurttaşlar için, anayasal güvenceler işletilmeyecektir. 5 Kolluk örgütünün derlediği denetimsiz bilgiler, siyasal iktidarlann elinde, suçsuz kişileri karalayıp gözden düşürmek için etkili bir araç olarak kullanılabilecektir. Bu dizgeleri, daha pek çok olumsuz örnekle çoğaltabiliriz. Hiç kuşku yok ki, böyle bir tasarım gerçekleşemez. Eğer yasa olarak getirilirse, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilir. Genelge, yönetmelik türünde belgelerle yürürlUğe konursa, olağan yargı kuruluşlannca benimsenemez. Çok yaralar almasına karşın, Türkiye "hukuk devleti" ilkesinden, "hukukun üstünlüğü" kavramından büsbütün uzaklaştınlabilmış değildir. Asıl sakınca, anayasanın 6. maddesinde "Hiçbir kimse veya organ, kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz" denildiği halde, yönetsel kararlarla, yuntaşlar arasında bu tür aynmlar yapuabileceğinin düşünülmüş olmasındadır. Anayasanın 38. maddesine göre, "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz... ldare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz:' Bu temel kurallar karşısında, yargılanmayan ya da mahkemelerce aklanan kişilerin fişlenip kamuoyu önünde birer suçlu gibi sergılenmeleri, her şeyden önce, devletin niteliğini belirleyen "Cumhuriyet" olgusu ile bağdaşmayacaktır. tNSAN HAKLARIYENİ UYUMSUZLUKLAR Bu girişim, durulma yoluna giren Türkiye'nin Avnıpa Konseyi ilişkilerinde yeni uyumsuzluklar yaratma eğilimindedir. 1954 yüında bir yasa ile onayladığımız Avnıpa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/2. maddesine göre, "Kendisine bir suç yüklenen herkes, yasaya göre suçluluğu kanıtlanana değin suçsuz sayılır!' Aynı sözleşmenin 8. maddesinde, özel yaşamın gizliliği, kişinin adı ve onuru, hukuk dışı sataşmalann önlenmesi amacıyla, yasal güvence altında tutulması gereken değerler olarak benimsenmiştir. Türkiye'den giden temsilcilerin de katüdığı Avnıpa Konseyi Parlamento Kurulu'nun 4 Temmuz 1985 günlü 37. toplantısında, "meslek sırn" kavramımn kapsamını genişleten yeni ilkeler saptanmıştır. (1985/1012) sayılı kurul karannda, teknik gelişmeler nedeniyle yaygınlaşan özel ve kamusal bilgi işlem odaklarında derlenen denetimsiz birikimlerin özel yaşama sayga ilkesiyle birlikte temel hak ve özgürlükler yönunden getirdiği sakıncalara değinilmiş, Avnıpa ülkelerinin bu konudaki yasalanru yeniden gözden geçirerek, birbiriyle uyumlu düzenlemeler yapmaları önerümiştir. Kararda "..teknik ilerlemeler, uluslararası bütünleşme, serbest ve hızlı dolaşım.!' nedeniyle, çeşitli ulusların kişileri arasındaki iletijim akışı gözetilerek, Avnıpa Konseyi üyelerinin, özel yaşamın korunması için, yasalannda tekdüzeliğe yönelmeleri istenmiştir. tlk adım olarak, bilgi işlem odaklannda çalışanlann, bu görevleri nedeniyle edindikleri bilgilerin, "meslek s ı m " kapsamına girdiği kararlaştınlmıştır. SONUÇ Üyesi bulunduğumuz uluslararası kuruluşun, Avnıpa hukuk birliğine yönelen önerileri bu doğrultuda gelişirken, Anayasaya aykırıhğı açıkça görülen "fişleme" tasarımında direnilmemelidir. Daha ileri bir adım atıp, gelecekte pek çok sorun yaratması beklenen özel ve kamusal bilgi işlem odaklannın, kişilik haklanm yaralamaması için, yasal denetim yöntemleri saptanmalıdır. Fişlenmek! 'A.nayasaya aykırıhğı açıkça görülen "fışleme" tasarımında Üdirenilmemelidir. Daha ileri bir adım atıp, gelecekte pek çok sorun 'yaratması beklenen özel ve kamusal bilgi işlem odaklarımn, kişilik [fıaklarını yaralamaması için, yasal denetim yöntemleri saptanmalıdır. PENCERE 30 EYLÜL 1986 lİÎÜNEY DİNÇ İzmir Barosu Avukatlarından "'• Suç kovuşturmasında yararla\iulacak bilgileri toplamak, kolluk örgütünün olağan görevleri .arasındadır. Suç işletne ahşkan' lığı edinenlerin çevre ilişkilerinin saptanması, uyguladıklan yöntcmJerin, kuliandıklan araç ve gereçlerin bilinmesi, kimliği belirlenemeyen sanıklann yakalanmasında önemli yararlar sağlar. Suç odakları süreklı gözetim aJtında bulundurulur. Güvenlik kuruluşlannm topladıkları bilgilere göre kuşkulandıklan kişileri fışledikleri bilinen bir gerçektir. Ancak, ön soruşturmavı yönlendiren bu tür bilgi birikimlerinin, yeni olaylann çözümünde, geçcrli kanjtlarla doğrulanmadığı sürece hukuksal bir değeri yoktur. Ceza yargısı geçmişte kalan varsayımlara dayandırüamayacağmdan, her eylemin kendi özgül koşullan içinde kanıtlandınlıp aydınüğa çıkanlması gerekir. Güvenlik örgütlerinin gelecekte yararlanmak amacıyla depoladığı yargısaJ kesinük taşımayan bilgiler, bu kunıluşlar yönünden "meslek sırn" niteliğindedir. Avukatlar, noterler, sağkk görevlileri gibi, güvenlik kuruluşları da, çalışmaları nedeniyle edindikleri bilgileri yasal zorunluluk bulunmadığı koşullarda açığa vuramazlar. Emniyet arşivlerinde, pek çok kişinin, kaçakçı, rüşvetçi, dolandıncı oldukları yolunda, kuşkuya dayalı bilgiler derlenmiştir. Toplum içindeki saygın görünümünü sürdürdüğü halde, uyuşturucu alım satımına kanştıkları, ya da kamu olanaklarını kişisel çıkar kaynağı yaptıklan saruldığı için izJenenler vardır. Bu bulgular yeterli olsaydı, kuşkulanılan kişiler mahkeme önüne çıkanhp, yargılanmalan sağlanırdı. Salt suç kovuşturmasında yararlanılacak kesinük taşımayan bilgilerin kişilik değerlendirmelerine dayanak yapılmak amacıyla özel kuruluşlara ve hatta kamu kurumlarma iletilmesi toplumsal güveni temelinden sarsar. Yasal dayanağı bulunmayan "güvenlik soruşturması", bu tür bir uygulamadır. Mahkemelerce yargılanıp cezalandırılmadığı halde, pek çok insan, hukukun gecersiz saydığı nedenlerle kamu hizmetinden dışlanmıştır. Şimdi bunlara, bir yenisi daha eklenmektedir. Içişleri Bakanlığı'nca hazırlandığı açıklanan fişleme tasansma göre, "...siyasal nitelikteki herhangi bir suçun zanlısı olarak gözaltına alınan sanıklann, yargılama sonrasında aklansalar bUe, fişlenerek, sürekli takip ve kontrol altında tutulacaklan.." bildiriliyor. Yeni yöntem uyannca, "siyasal nitelikli bir olaydan dolayı gözaltına alınan kişi, daha sonra aklansa bile, hakkında fış açılmış oldugundan, bir kamu kuruluşunda işe giremeyecek!' Böylece, "polis devleti"ni pekiştirmeye yönelen çok tehlikeli bir adım atılmaktadır. ANAYASAL DÜZENLE ÇELİŞME Türkiye'nin anayasal düzeni ile temelden çelişen bu girişimin gözlenen en önemli sakıncaları şunlardır: 1 Kolluk örgütünün geçerli kanıtlara dayanmayan değerlendirmeleri, kesinleşmiş yargı kararlanndan daha etkili duruma getirilmektedir. Yargının akladığı kişiye, yürütme "suçlu" gözüyle bakabilecektir. 2 Kişilerin gözaltına alınmaları, son derece kolay ve denetimsiz bir işlemdir. Bir gece bekiçisi bile, yürüyüşünden ya da bakışından kuşkulandığı yurttaşı 12 Eylül Programı ve Ara Seçimler... Ara seçimden önce Turgut Özal ne diyordu: '' Alternatifimiz yoktur!..." ANAP, toplumun göğsüne çeki taşı gibi oturmuştu. Olayın en ilginç yanı, çok ciddi kişilerin, pek derin düşünürlerin, kimi solcuların, bol mürekkep yalamışların alternatifsızlik propagandasına kapılmalarıydı. IMF'nin kesin programına bağlanmış, 12 Eylül'ün askeri konsey yasalarıyla pekiştirilmiş, dış ekonomik ilişkilerin bukağısına vurulmuş ülkemizın soluksuz kalan göğsüne bağdaş kuran Özal, "Sahibinin Ses/"ne dönüştürülen televizyondaki "İcraatın İçinden" programında, kalemini sık sık gözümüze sokarak yineliyordu: " Alternatifimiz yoktur!..." Meğer Özal'ın alternatifi Sayın Demirel'miş; ara seçimlerde bu gerçek ortaya çıktı. Turgut Bey, hasım olarak SHP'yi gördüğünden ve DYP'yi küçümsediğinden, solu bölmek için DSP'ye bütün olanakları tanıyınca, aralanan kapıdan DYP girdi ve ANAP'a öldürücü yumruğu ındirdi. "Ara seçimler referandum değerindedir" dıyenler haklı çıktılar. "Halk istikrar istiyor, geçmışin canlandınlmasını istemiyor, kavga istemıyor" diye yaygınlaştırılan propaganda boşa çıktı. Bu halk değil miydi Süleyman Bey'e siyasal yasak koyan,1982 Anayasası'na yüzde 92 oranında oy veren? Şimdi 12 Eylül muhalefetinin yüzde 70'e tırmanması nasıl açıklanacak? 28 Eylül ara seçimlerinin en çarpıcı göstergesi Süleyman Bey'ın başarısıdır. Başarı nereden kaynaklanıyor? Hiç kuşkusuz ANAP'ın başarısızlığı, DYP'nin yükselişini pompalayan en etkili güçtür; ama bu kadarı yeterli değil. Süleyman Bey, kadrosunu sürekli olarak gözetmiş, örgütüyte ilışkilerini canlı tutmuş, eski arkadaşlannı suçlamamış, hırçinlıkla değil, sennkanlılıkla davranmış, gösterişe değil strateji ve taktığe önem vermiştir. Aldığı sonuç şaşırtıcıdır. Dışa bağımlı büyük holdingler ANAP'ı tutarlarken DYP'nin iktidara doğru tırmanabilmesi kimi dış çevreleri de etkileyecektir. Süleyman Bey, ızlediği siyasette geçmişle gelecek arasındaki köprüleri açık tutmaya özen göstermış, seçmene "Kır atn böğrüne damgayı vurun" demiştir. ANAP ıse geçmişi silmeye çalışıyordu. SHP'nın başarısızlığı ara seçimlerin öteki yanını oluşturuyor. Sol, kendi içinde bölünmenin tedirginliğini seçmene ister istemez yaşatmak zorunda kalmıştır. Bu bölünme olmasaydı, sosyal demokratlar şımdı yüzde 30'u aşkın oy oranıyla "ikinci büyük parti ve iktidar atternatifi" kimliklerini koruyacaklardı. DSP'nin yüzde 10'un altında kalması bekleniyordu, ama bu olguyu, ayrıca yorumlayıp değerlendırmek gerekiyor. Çünkü DSP olayı, karmaşık nedenlerin ve kişiselliklerın yarattığı bir örgüden oluşuyor. • Partılerın çekişmesi, oylann artması veya eksilmesi, sevinçler ve hüzünler, aldatıcı ve geçici görüntüler önemli değildir. Türkiye'deki siyasal gelişmeyi partilerüstü bir bakışla değerlendırmek daha doğru olur. 1979 petrol bunalımı, Iran'dakı siyasal patlama, Afganistan İran halklarmın Amerikan sistemınden kopması, 24 Ocak 1980'de Türkiye'de ilan edilen ekonomik programın, ancak bir askeri yönetimle uygulanabılır nitelikte olması, Yunanistan'ın NATO askeri kanadına geri dönüşünü sağlamak kaygısı, Washıngton'dan Türkıye'ye dönük siyasete bir askeri darbe kararını verdirmekte büyük ağırlıklar yaratmıştır. O günden bugüne uygulanan ekonomik politika aynıdır ve siyasal yaşamda da Türkıye'ye deli gömleği giydirilmiştir. 12 Eylül 1980 darbesi süre açısından 10 yıllık bir program saptamıştı. 1982'de anayasa ve cumhurbaşkanlığı oylaması, 1983'te seçimlerle 1988'de ulaşılacak genel seçimler ve 1989da yeni cumhurbaşkanı seçimiyle 1990'a varılacaktı. Bu sürede uygulanan ekonomik ve siyasal programla "ülke istikrara kavuşacak", yeni düzen kurumsallaşacaktı. Program yürüyor, ama kurumsallaşma gerçekleşemiyor, "istikrar" sağlanamıyor. DYP'nin şaşırtıcı başarısı, bu süreç içinde 12 Eylülcülere de bir darbe nitel'ıği taşıyor. HESAPLASMA BUBHAN ABPAD Enflasyvnun yükü Yüksek enflasyon hızı, tartm ürünlerini ucuz tutmakla gözlerden uzaklaştınlmak ve saklanmak isteniyor. Bunun dışında ne ticarete, ne imalata ve sanayie hiçbir kısıtlama yok. Bu alanlar alabildiğine şişirüiyor, kazandırıhyor. Gü'nümüzün ekonomik politikası bu. Yani enflasyonun yükü, kamburu tanma yükleniyor. Bu da tanm kesiminde nzık arayanlann daha çok sıkıntı altına sokulması demek oluyor. Işlerine gelince A tatürkçülüğü diUerinden düşurmeyenler, O'nun 'bu memleketin gerçek sahibi' dediği köylüyü tümüyle ihmal etmeyi, çaresiz, kolsuz kanatsız bırakmayı, Atatürkçülukle nasti bağdaştırabilirler, bilinmez. MÜNtF AKMANOĞL U A TAKÖY/tSTANBUL OKURLARDAN Istanbul 131 23 69 numarah telefondan, Ankara 30 67 48 numarah telefonla normal kategoride göruşme talebinin, Ankara abonesinin cevap vermemesi nedeniyle saat 22.13'te iptal edildiği anlaşılmıştır. Görüşme isteği iptal taleplerinin karşüanmasında titiz davranılması ve açıklanan görüşme talebinin gecikme ile karşilanması hususlannda ünitesi uyanlmıştır. Bilgilerinizi ve yukanda belirtilen açıklamanın gazetenizde yayımlanan yazıya cevaben kamuoyuna duyuruhnası hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz. PTT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Herbirinın diğerlerinden neredeyse daha gürültülü çalışması için yanştığı bu motosikletler derdinin dışında, Antalya'mn başında, yerliya da yabancı, kente dışardan gelenleri şaşırtan ve şikâyetlerine neden olan sünnet olaylan var. En önde at ya da motorsiklet üzerinde yol alan sünnet çocuğunun arkasında bir kamyonetin arkasına bindirilmiş durumda davul, darbuka ve klarinetten oluşan saz ekibi.. Onun arkasında hepsi birlikte komolanyla müziğe istirak eden on beş yirmi araba... Antalya 'yı bir yeryüzü cenneti gözüyle gören göz, bir yeryüzü cehennemi olarak duyan kulak! Bu dualizm böyle sürdükçe ve konu ile ilgili kunıluşlar bu duruma kayıtsız kaldıklan sürece, sorunun kısmen giderilebilmesi için insanın gurültünün zararlannı öğrenmesi, ya da onâ öğretilmesi gerekiyor. İnsan denilen canlı varhk, gürültüye maruz bırakıldığında, gözlerinin sulandığt, haztnının yavaşladığı, nefes alıp vermesinin ve nabzının hızlandığı, kan basıncınm arttığı, adalelerinin gerginleştiği va kana kanşan şeker miktannda önemli ölçüde artışlar olduğu saptanmıştır. Gene günlük yaşantımızda şikâyet ettiğimiz bas ağnsı, migren. mide bulantısı, uykusuzluk, ülser, böbrek rahatsızhğı, cinsel iktidarsızhk gibi nice rahatsızuklann gürültüyle ilişkisi bulunduğu ileri sürülmektedir. Laboratuvarlarda yapılan bir dizi deney sonunda, muhtelif zamanlarda gurultüye tabi tutulan farelerin enfeksiyona karşı bağışıklıklannı yitirdikleri, bu hayvanlardan doğan fare yavrulannın doğum esnasında kol ve bacak gibi kimi organlannm bulunmadığı ya da deforme olduğu gözlenmiştir. Gurültünün insan sağlığı üzerinde yukanda bahsedilen ve bilinen zararlan dışında bugün için bilinmeyen mutlaka başka zararlan da olmah... Her geçen gün Uerleyen, ufkunu genişleten bilim gelecekte insana bu konuda daha kimbilir ne "müjdeler" verecek! Çevre kirlenmesinin en amansızlanndan sayılması gereken gurültüyü önlemenin çaresi, şu aşamada, insanın konuşurken sesini bir parça alçaltmasıyla da bulunabiür rni acaba, diyorum. HASAN ÇELİK/ANTAL YA "Anatevkâ" Dolayısıyla... MOzikal nedir, ne değildir? Klasik operetin anayurdu oian Viyana'da bunun karşıhğı: Ne operet ne müziklı komedi ne revü ne şu ne bu; Viyanalılar şöyle demekle yetindiler: Müzikal bir piçtir, nesebi belirlenmemiş bir yaratıktır. Ne var ki müzikal, özellikle şu son dörtte bir yüzyılda dünya sahnelerini sardı. Tüfk Devlet Tıyatrosu bile bir ara My Fair Lady, Hırçın Kız, Damdaki Kemancı, Don Kişot gibi müzikaller sundu Hepsini izledim ve bir "Anatevkâ" dışında hıçbirinı sevmedim. Anatevka'dan gayrısı, Viyanalılann buluşuyla bir piçti Anatevkâ, (Damdaki Kemancı)'yı ilk olarak yurtdışında izledim. Münih'te Deutsches Theater'de Başrol sütçü Tjeve'yi, ünlü sahne sanatçısı Arthur Rodınstky üstlenmışti. Müthış bir Tjeve'ydi. Tedirgin, üzgün, kimi zaman alaycı, kimi zaman kaia tutan bir Rus Yahudi'siydi. Damdaki Kemancı, sıradan bir müzikal değildi. On dokuzuncu yüzyıl sonları Çariık Rusyası'nda sıradan ınsanların kışiliklerini, günlük kaygılannı, iç dünyalarını, en kötü durumlarda biie iyimseriiği ve küçük küçük şakaları elden bırakmayan insanların dramını abartmadan sunuyordu. Evet, Anatevkâ, ne müziklı komediydı ne operetti ne de müzikaldi! Anatevkâ, başlı başına bir tiyatro olayıydı. Arthur RodinstkyVi izterken kafama takılan: "Bizde oynarlar mı?" sorusu, kısa süre sonra karşılık gördü: Turk Devlet Tiyatrosu, Damdaki Kemancı (Anatevka)'yı sundu. Hem de müthiş bir sanneleyişle. Müthiş başanlı bir oyunculukla. Türklenn Anatevka'sı, Almanların Anatevkası'nı gölgede bırakan parlak bir başan örneğiydi. Büyük sanatçı Cüneyt Gökçer, başı çekryordu. Gökçer, Arthur Rodınstky'nin yorumundan çok Daşka ve ınsancıl bir oyun sunuyordu. Gökçer, tedırgınlıklerı ve kötu yaşam koşullannı bir Nasrettin Hoca felsefesiyle gülumseyerek karşılayan bir sütçü Tjeve olabilmişti. Geçenlerde TRT'nin sunduğu Anatevkâ filminde ızlediğim Topel ı de katınca, tanıdığım üç ayrı Tjeye'nin en gerçekçi ve ınsancıl yorumunu Cüneyt Gökçer getirmişti. CüneytGökçer'in sütçü Tıevesini altı kez izledim ve doyamadım. Yedincı kez Anatevka'yı yasamak için yine gittiğimde kapıdan çevirdiler. Türk Devlet Tiyatrosu'nun başanlı ve ınsancıl Anatevka'sı, kimi yabancı diplomatların girişimi sonucu, sahneden kaldırılmıştı; Ankara'dan telefon edilmişti. Yadırgamadım. Dış politika alanı grttıkçe cılıdaşan bir ulke için olağandı. Ne var ki, daha başka durumlar da izlendi. İleri oorünumlü bir dergide yazan genç bir doçent, Anatevka'nın o sevimli ve alaytar yüklü "Ben de zengin olsaydım..." şarkısının sözlerini tersine yorumlayarak, cyunun bütününü kapitalizm propagandası yapmakla suçluyordu. Oysa o şarkının bütünü de ayrıntıları da parayla, kurulu düzenle ve hatta Tanrıyla, ince ince alayiaria yüklüydü. Damdaki Kemancı'dan söz açınca, ister istemez Cüneyt Gökçer üzerine durmam gerekiyor. Sadece Anatevkâ ile değil, Yunan klasiği Oidipus'u Yunanistan'da Yunanhlara dakıkalarca ayakta alkış tutturan, Donkişot1 ta başannın doruğuna ulaşan, MasikJerde olduğu kadar modern pyunlarda da başandan basarıya kosan Cüneyt Gokçer'i insanlarımızdan ve seyircilerimizden nasıl uzak tutuyorlar? Yaşayan en büyük Türk aktörü olan Gökçer'ı burokrasi gereği yaş sınınna geldi diye emeklıye ayırmış olabilirter! Fakat devlet sanatçısı Gökçer'in asıl yeri sahnedir, Devlet Tiyatrosu sahnesidir, Türk seyircısinin kalbidir. Dünyanın hiçbir kültür ülkesinde sahne sanatcısına, sen emekJi oldun, yaşlandın, sahneyi bırak demezler. Bunu demek hiçbir genel müdürün elinde değildir. Derse, yetkisini kötüye kullanmış olur, oyun yazan bile olsa, tiyatro sanatını sevmeyen kişi durumuna düşer. Yirminci yüzyıl Alman sahnelerinin büyük ustası Albert Bassermann, New York'a oynamak ıçın uçarken uçakta öldüğünde seksen yaşını aşmıştı Avusturyalı buyük akiör Ernst Deutsch seksene yaklaşırken öldüğünde, sahneden kopmamıştı. Devlet Tiyatrosu genel müdürünün bilmez göründüğü bir tiyatro gerçeği vardır. Rejisursüz, yazarsız, sahnesiz tiyatro yapılabilir amma, aktorsüz tiyatro var olamaz. Cüneyt Gökçer gibi büyük aktöner, çok yönlü sanatçılar seyrek yetişir. Genel Müdür, Gokçer'i sahneden uzak tutmakla ne kazanır bilemem, ama bu tutumuyla, Türk tiyatro dünyasını parçalıyor, 'büyük aktör'den yoksun bırakıyor. Gürültii ve insan sağlığı PTTden açıklama Gazetenizin 26.7.1986 tarihli nüshastnm 2. sayfa, 5. sutununda yayımlanan "TELEFON KEŞMEKEŞİ" başlıklı yazı incelenmiştir. Yazınıza konu olan yakınıcı Neriman ÖZABA Y'ın 9.7.1986 günü saat 20.25'te Türkiye turizminde, arkeolojisinde ve sivil mimarisinde Antalya'mn yadsınamayan bir yeri var. Bu gün bu güzelUkleri görmek, yaşamak özlemiyle Antalya'ya gelenleri, egzoslanmn susturuculan çıkarümış, sürüler halinde yollara dağılmış, trafik kuralı tanımayan motosikutler insanı çılgına çeviren gürültüleriyle karşıhyor. Türkiye'nin belki de en yüksek motosiklet nüfusu Antalya'da... İkisi de Nescafe.Jkisi de üstün kalite! Farklan özelliklerinde! Nescafe Classic Kahveden güç alanlara Çarpıcı kokusu, uyanct etkisiyle Nescafe Classic, kahvaltjda, yemekîen sonra çalıştrken... günboyu kahveden güç almak isteyenler için! Nescafe Gold. Doyumsuz tadı, mis gibi kokusuyla, soylu, has içimii Nescafe Gold, seçkin, sevilen ortamlarda.. dostlarla, konuklarla kahve keyfıni tatmak. tattırmak isteyenler için! Kahveden keyif alanlara "Nescafe Nestie'nindir." NESCAFE NESCAFE