19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
.CUMHURİYET/8 8 AĞUSTOS 1986 1961 Anayasası, 27 Mayıs'ın Türkiye'ye büyük katkısıydı' 'CHP'nin 6 ilkesi: CHP'de Altı Ok'a alınan devrimcilik, devletçilik ve halkçılık ilkeleri birbiriyle bağlantılı bir bütün halinde, tutarlı ve ciddi bir biçimde 1 derinlemesine ele almıp geliştirilse ve ciddi bir biçimde uygulamaya geçirilse idi, ' CHP "demokratik devrimci" özellikler kazanabilirdi. Böyle yapılmadı. CHP'nin devletçilik politikası 193040'larda bir devlet sektörü oluşumunu başlattı ise de bu sektör hem çok dar tutuldu hem de devletçilik politikası halk kitlelerinin çıkarına değil, özelsektörün çıkarına yürütüldü, burjuvazinin palazlanmasına yâradı. 1 6 "DP, politik yaşamın demokratikleşmesi açısından adının partisi olmadı" diyor Behice Boran ANKARA,,,ANKA MUŞERREF HEKİMOĞLU Ekin İdim, Oldum Harman Ören'de Sıdıka Su ile uzun söyleşıler yaptık. Önce bizim balkonda, sonra Sunar Sitesi'ndeki evde. Eve girince çarpıldım birden. Duvarda kocaman bir RuhiSu, her zamanki koltuğunda oturuyor. Böylesine canlı bir fotoğraf az gördüm. Aldı sazı eline türkülere başladı. Ören kıyıları, Kazdağları, Madra tepeleri, zeytinlikler, çıçekler, balıklar Ruhi Su ile çınladı birden. 20 eylülde yayımlanacak uzunçaları dinliyoruz. Kimini dinlerken yıllar tersine dönüyor, o türkülere bağlı anılan yaşıyorum yeniden, kimi türküleri de ilk kez dinliyorum. Bunlardan biri "Ekin idim oldum harman / Savursunlar yele beni." Çok güzel bir türkü. Yeni uzunçalar bu türküyie sona eriyor. Oğlu llgın Su plağa da bu adı yakıştırmış. Bana çok coşku verdi, ekin iken harman olmak, sonra da savrulmak güzel bir olay. Sıdıka Su'yu Zincirlikuyu Mezarlığı'nın kapısındaki ayrılışımızdan beri ilk kez görüyorum. Kuşkusuz ikimiz de çok duygulandık, ayrıca çok mutlandık. çünkü Ruhi'nin ölmezliğini yaşadıkyeniden. Herzaman yazarım: Sevdiklerimiz ölmüyor, kimi zaman onlarta daha çok yaşıyoruz. Sevgimiz, saygımız, dostluğumuz durmadan yeşeriyor. Son yıllarda, Ruhi Su'nun hastalığına üzülen, eriyip gittiğini seyrederek kahrolan bir kadındı Sıdıka Su. Nasıl kahrolmasın, gerçeğı görüyor, bir şey yapamıyordu. Ruhi Su'ya pasaport bile verilmedi uzun süre. VBrilseydi, yurtdışına gidebilseydı sağlığı iyiye dönebilirdi belki. Bu "belki" bile insanı kahreder değil mi? Seven bir kadın, yaşam boyu verilen onurlu savaşlara, direnişlere, özverilere ortak bir eş, bu durumdan üzüntü, öfke, eziklik duymaz mı? Oysa şimdi rahat bir Sıdıka Su var karşımda, gülümseyerek bir yılın öyküsünü aniatıyor. Günlerini, aylarını Ruhi Su ile çalısarak geçirmiş. Hayli yorucu, ama doyurucu bir çalışma bu. Ruhi'nin yıllar boyu soylediği türküleri dinliyor bir bir, sesinin, sazının tüm rengini, zenginliğini yansıtan dönemlerden bir seçim yapıyor, bu çabalar sonunda güzel ürünler çıkıyor ortaya. 20 eylüle doğru Federal Almanya'nın Köln kentinde bir uzunçalar, Paris'te bir uzunçalar, Istanbul'da da 'Ekin idim Oldum Harman' yayımlanıyor, ayrıca bir kitap: Ruhi Su için içerde ve dışarda yazılanlar... Plakfarın kapakları, yazılarıyla Sıdıka Su, kaç geceler sabahladı, nice uğraştı kimbilir. Güzel ürünler sevgiyle oluşur değil mi? Onu dinlerken düşündüm: Böylesine üretken bir sevgide ölümün yeri var mı? Bence Sıdıka Su, Ruhi ile daha çok yaşıyor şimdi. Onu dinlerken büyük saygı, bıraz da öfke duydum. Saygı duydum, çünkü Sıdıka Su seven bir kadının yaratıcı gücünü, bilincini kanıtlıyor, kocasının sanatsal kişiliğıne yeni boyutlar katıyor, yaşarken yapılması gereken şeyleri ölümünden sonra gerçekleştiriyor. Güzel, onurlu bir görevi yerine getirmeye kesin kararlı. Bu çok saygıdeğer bir eylem elbet. Kuşkusuz yalnız da değil. Ruhi Su'nun sanatına ınananların ilgısi ve sevgisi ile sarılarak, ama bu tür çalışmalara ilgi gösterecek, destek olacak başka çevreler. kuruluşlar yok mu acaba? Onlar neredeler? TRT, konservatuvarlar ya da Kültür Bakanlığı bir Ruhi Su arşivi yapmak gereğini hâlâ duymuyorlar mı? Ruhi Su gibi kaç sanatçımız var? Yıllar boyunca tek başına, bir kuruluş gibi çalış tı, araştırdı, üretti, halkımızın sesini en güzel biçimde duyurdu bize, büyük özveriler, dar olanaklarla her yıl bir uzunçalar yayımladı, onca haksızlığa, yanlışlığa küsmeden, sevgisini, umudunu hiç yitirmeden savaşını sürdürdü. Bıraktığı yerden Sıdıka Su devam ediyor şimdi. llgı göstermesi gereken kuruluşların duyarsızlığı da değişmiyor. • Ruhi Su'nun cenaze törenini anımsıyorum. Bir halk sanatçısına yaraşır görkemdeydi. Anadolu illerinden, köylerden, kasabalardan minibüslere dolarak gelenler, türkülerini dinleyip deyüzünü gormeyenler, dostluğunu yaşayanlar, savaşına saygı duyanlar, sanatçılar, bilim adamları, eski, yeni politikacılarla Şişli Camii'nden, Zincirlikuyu'ya doğru dalgalanan kalabalık, msana umut ve soluk veren bir görkemdeydi gerçekten. Dağların, bayırlann baharı. çiçekleri Ruhi Su için toplanmıştı o gün. Çiçekler arasında kamu kuruluşlarından, örneğin Başbakandan, Kültür Bakanlığı'ndan birçelenk! O kalabalıkta polisten başka kamu görevlısı yoktu, ama ne yazdı. Bellı çevrelerin suregelen duyarsızlığı da ne yazar, ne yazacak. Ruhi Su'nun evrensel boyutlara ulaşmasını engelleyenleri tarih nasıl yargılar, yaşayanlar görecekler bir gün... • Geç saatlerde Sıdıka Su'dan ayrıldım. eve dönüyorum. Sunar Sitesi'nden genç kızlar, delıkanlılar önümü kestiler, gözleri sevinç ve hüzünle parlıyordu: Top oynarken Ruhi Amca'nın sesini duyduk, oyunu bıraktık, biz de konserini dinledik, dediler. Ören kıyılannda, "yıtdız" rüzgârı, iğde dallarında rüzgârın şarkısıyla güzel bir geceydı. Derken, "RuhiAmca" başladı yeniden: Savursunlar yele benı! Bir Uzun Yürüyüş Uğur Mumcu sordu, Behice Boran anlattı 6 Sosyalistlerin yakın tarihe baktş açıları, kitle partilerinin sözcülerine göre çok değişik oluyor. örneğin, Atatürk dunemi nasıl değerlendirüiyor? 193850 arası "Müli Şef dönemi" nasıl niteleniyor? DP \ dönemi nasıl gOrülüyor? Sayın Behice Boran, "TtP olayı" üzerinde konuşmadan önce geçmişi şöyle bir genel olarak degerlendirebilir miyiz? Kurtuluş Savaşı, bu savaşı izleyen cumhuriyet. drvlet partisi olan CHP'nin niteligi ko, nusunda neler düşıinuyordııntız? BORAN 1960'larda hatırlarsınız, CHP döneminin "devrimci . okhığu" varsayunıyla DP'nin 1950'de iktidan alışı kimilerince "karşıdevrim" olarak nitelenmiş, bunun tartışması yapılmıştı. Ben bu görüşe hiç mi hiç katılmadım. Meşrutiyetle başlayan "burjuvaderaokratik devrim" süreci, Mustafa Kemal'in önderliğinde emper• yalizmin tasallutuna karşı ulusal bağımsızlık savaşının kazanılması, padişahlığın silahlandırdığı gerici güçlerin tasfiyesi, cumhuriyetin ila1 IU, sultanlık ve halifeliğin kaldınlmasıyla noktalanması olgusu ve hukuk, eğitim alanındaki reformlar, laiklik ilkesi uygulamalan ile noktalandı. Bunlar "devrimcidemokratik" dönüşümlerdi. BP ve CHP: DP, öznel etmenler bir yana, nesnel olarak burjuvazinin kendi içinde laynşmasının bir ürünüydü. O da CHP ile aynı sınıfsal nitelikteydi, ticaret ve sanayi •sermayesinin, büyük toprak sahiplerinin 'partisjydi. Ne var ki cumhuriyetin ilanından sonraki gelişmeler devrimin demokratikliğinin bunlarla sınırlı kaldığını gösterdi. Işçi, emekçi halk kitleleri, aydınlar, düşün ve sanat yaşamı, tam ve sert bir baskı altında tutuldu. Demokratik hak ve özgürlüklerin hiçbiri tanınmadı, uygulanmadı. Kısacası, Batılılaşma, "muasır medeniyef'e ulaşma, Behice Boran, askeri mahkemedeki sayısız duruşmalanndan btrinden çıkarken yani Batıh kapitalist ülkelerin düzeyine ulaşma sözde amaç olduğu '< halde, Türkiye Batı demokrasileri türünde bir demokratik rejime bi içinde bir muhalif grubun oluşup önerge vermesini, sonra da ayrıDP döneminde asker/sivil memurlar kitlesinin yaşam duzeyi düş• linçli olarak sokulmadı. lıp yeni bir parti, Demokrat Parti'yi kurnıasını eski usullerle önlemüştü. DP iktidarı CHP yanlısı olarak gördüğü bu kitleyi ihmal ediyemezdi. Kendi dışında yeni partiler kurulmasına ister istemez izin yor ye onlar arasında gerek bu nedenle, gerekse DP yönetiminin be.6 ok ilkeleri gelistirilmedi verecekti. lirttiğimiz gidişini beğenmediklerinden hoşnutsuzluk büyüyor, yeni eğilimler filizleniyordu. Ordu huzursuzdu. Ne var ki, İnönü'nün ve CHP'nin ve egemen sınıflann baş kor! A]tı Ok'a alınan devrimcilik, devletçilik ve halkçılık ilkeleri birbi: Amerikan kontrolü altına tam alınamayan işçi sınıfı sendikal hariyle bağlantılı bir bütün halinde, tutarlı ve ciddi bir biçimde derin kusu komünizmdi. Savaşın kazamlmasında Sovyetler Birliği'nin bereketinde ilerici eğüimler gelişiyordu. Aydınlar, yüksek öğrenim genç' lemesine ele alınıp geliştirilse ve ciddi bir biçimde uygulamaya geçi lirleyici etmen olması, bundan ötürü itibarının çok yükselmesi ve liği içinde de benzeri bir durumun belirtileri görülüyordu. Ekonogücünün artması bu korkuyu arttırıyordu. Türkiye şöyle veya böyle "rilse idi, CHP "demokratik devrimci" özellikler kazanabilirdi. Böyle minin darboğazda boğulma noktasına gelmesi, DP'nin Millet Mecçok partili, genel seçimli, parlamentolu bir rejime geçerse, Batılı dev'yapılmadı. 1960'larda önemi çok abartılarak öne çıkartılan, CHP'nin lisi'nde CHP muhalefetine tahammülsüzlüğunün son haddine varletler, hele ABD daha ötesini kurcalamazdı. Nitekim de öyle oldu, '"devletçilik" politikası 19301940 dönerründe ekonomide bir devlet komünist partisi, hatta 1960'lara kadar herhangi bir sol partisi olsektöru oluşumunu başlattı ise de, bu sektör hem çok dar tutuldu, mayan birçok partili parlementer rejime geçildi. Batılı demokrat ülsanayileşmeyi başaracak çapta ve nitelikte öngörülmedi, hem de daha Ü F ve ABD: Türkiye'yi NATO'ya sokan, kelerden hiçbir ses çıkmadı. önemlisi, bu devletçilik politikası halk kitlelerinin çıkanna değil, özel yurt topraklannı Amerikan üslerine açan, ikili sermaye ve sektörün çıkarına yürütüldü, burjuvazinin palazlanmaTek ayuk üstünde seken demokrasi anlaşmalarla Amerika'ya akıl almaz ayrıcalıklar sınâ varadı. J ' Dama sonrakî dönemlerde çok genişleyen devlet sektorü bu sınıftanıyan DP iktidan, ulusal bağımsızlık diye bir O zamandan beri Turkiye'de çok partili parlamenter demokrasi sal niteliğini hep korudu. Devlet eliyle zengin yaratma, burjuvaziyi tek ayak üzerinde sekip sendeleyen, on yılda bir duşe kalka sürdükavrama sahip değildi. ' güçlendirmenin bir aracı oldu. CHP tek partili rejimi kitlelerin yok rülmeye çalışılan bir şüpheli demokrasi olmaktan kurtulamadı. "sulluktan, cehaletten, egemen sınıflann sömürii ve baskılanndan kurBelirttiğim tüm bu "ihtirazi kayıüan'na ragmen, iktidann 195O'de masıyla tahkikat komisyonu gibi olağan dışı tedbirleri almaya; inö"tarmak için, bu maksatla onlann yönetime katılmasını sağlamak için sınıfsal duzeyde değil de parti düzeyinde de olsa el değiştirmesinin nü'nün gezilerini engellemeye kalkması, öğrencilerin demokratik ey•kullanmadı. küçümsenmeyecek önemi vardı. Yirmi sekiz yıl sürmekle adeta mutlemlerine karşı zor kullanması. bardağı taşıran etmenler oldu. lakiyet kazanan CHP hâkimiyetinin ortadan kalkması, kendi başı27 Mayıs hareketi tüm bu gelışmelerin ürünüydü. Sayın Boran, CHP'nin 'Tek parti devrimciiiği'ni böyle yonım na olumlu bir olaydı. CHP'nin kendi geleceği bakımından bile. Halk Sayın Boran, şimdi bugünün tartışmalı konusu 27 Mayıs ihti"luyorsunuz. Peki ya DP nasıl bir partiydi? Egemen sınıflara karşı laline gelelim. 27 Mayıs'ı o giin ve bugün nasıl degeriendiriyorsubir parti miydi? Vbksa bu sınıflann iıriinü olan bir parti mi? DP'yi nuz? 61 Anayasası hakkında bele hele 12 Mart ve 12 Eylül dönem"Tiirk toplumunu demokrasiye geçiren bir parti olarak göriiyor muylerini de yasadıktan sonra ne duşünüyorsunuz? 27 Mayıs 1960 sadunuz? bahı Sayın Boran, ihtilalin yapüdığını öğrenince ne diişünmüştüniiz? BORAN 1950 öncesi benim önem verdiğim, üzerinde durduBORAN 27 Mayıs sabahının erken saatlerinde haberi duydugum olgu Demokrat Parti'nin oluşması değildi. Çok partili parlağumda içimde hem bir ferahlama, hem bir kaygılanma duydum. Az önce yapmış olduğum 27 Mayıs oncesine ilişkin değerlendirmeyi o günlerde bir bütün olarak yapmış değildim, ama ülkenin 27 Mayıs İnönü^nün korhusu: înönü'nün ve arifesinde içine duşmüş bulunduğu durumun öyle devam edemeyeCHP'nin ve egemen sınıflann baş korkusu ceği de aşikârdı. Radyoda okunan açıklamada, "NATO'ya, CENkomünizmdi. Savaşın kazamlmasında Sovyetler TO'ya baglılık" cümlesi hoşuma gitmemişti, ama başka türlü olacağını da beklememiştim. Birliği'nin belirleyici etmen olması, bundan Radyoda konuşanın 1940'larda ırkçı olaylar dolayısıyla tutuklaöturü itibannın çok yükselmesi ve gücünün nanlar arasında bulunan, albayhğa yükselmiş, o zamanki teğmen artması da bu korkuyu arttırıyordu. Türkeş olduğunu öğrenmem, Akis dergisinin onu hep Milli Birlik Komitesi'nin "kuvvetli al.bayı" diye nitelemesi ve nihayet içeriği kaygı menter demokrasiye gerçekten geçilip geçilmeyeceği idi. DP, öznel uyandıran bir yasanın Ülkü Kanunu mu neydi, öyle bir şey gündeetmenler bir yana, nesnel olarak burjuvazinin kendi içinde aynşmame getirilmesi nereye gidildiğine ilişkin kuşkularımı arttırıyordu. sının ürünüydü. O da CHP ile aynı sınıfsal nitelikteydi, ticaret ve Altı ay sonra Türkeş'in içinde bulunduğu, iktidarda kalma yanlısanayi sermayesinin, büyük toprak sahiplerinin partisiydi. Aralannsı olarak bilinen 14'lerin göre\den uzaklaştırılması ile, sözünü ettidaki ikincil farklara girmiyorum. Batı tipi parlamenter demokrasi, ğim kanunun gündemden çıkması rahatlatıcı oldu. İstanbul Üniverbüyük burjuvazi karşısında işçi sınıfının, emekçi kitlelerin de polisitesi'nden demokrasi yanhsı olmakla tanınmış ileri gelen bir grup tik düzeyde, yani komünist partisi de dahil olmak üzere, örgütleneprofesörün yeni bir anayasa hazırlamakla görevlendirilmesi, Kurubilmesi ilke ve olgusuna dayanır. İki ana sütun üzerine oturur bu cu Meclis'in kurulması ve 27 Mayıs'ın bir buçuk yıh dolmadan gepolitik demokrasi yapısı. nel seçimlere gidilmesi, olumlu geiişmeierdi. Seçim sonuçları belli Sınıf esası üzerinde örgütlenme yasağının kaldınlması, ardından olduktan sonra beliren Meclisi açtırma eğiliminin durumu belirleyi"Törkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi"nin ve diğer birkaç sol ci olmaması, Meclisin normal çahşmalarına başlaması da 27 Mayıs Behice Boran, 1976 haziran ayında bir duruşmada. partinin kurulması, işçilerin hızla sendikalaşma girişimleri, Batı tilehine kaydedilecek önemh bir puandı. pinde çok partili bir demokrasiye geçme olasılığını duşündıirmüştu kitlelerinin değişmez kaderiymiş gibi algıladıkları, hoşnut olmadık1961 Anayasası toplunıa büyiik bir katkıytü bana. Önemli olan bu olasılığın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği idi. lan bir iktidan kendi güçleriyle değiştirebildiklerini görmeleri, bu Ve nihayet 1961 Anayasası, 27 Mayıs'ın Türkiye toplumuna ve poİki partinin sınıfsal niteligi aynı olduğundan 1946 seçimlerinde da deneyimi geçirmeleri ve kendine guven duygusu kazanmalan daha litik yaşamına bir dönemeç aldırtaeak nitelikte büyük katkısıydı. Bu ha önce söylediğim gibi Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi" da önemliydi. Halk, Demokrat Parti'yi, karşı çıkılmaz sandığı yeni anayasa ile toplumda demokratikleşme sürecinin hızlanmasınin görüşüne uyarak boş oy kullandım. CHP'ye karşı çıktığı için destekledi, oylanyla iktidara getirdi, ona na, işçi sınıfının politik ve sendikal hareketinin geliştirilmesine elkitlesellik kazandırdı. Sol kanatta örgütlenme ezildi verişli yeni hukuksal olanaklar doğdu. Kırk yıllık bir gecikmeyie, Dondurulmuş politik yaşamda bir gedik açılmış, tıkanıklık bir ölUmut bağladığım olasdık gerçekleşmedi. Çok partililik çok kısa çüdegiderilmişti. Bu gediğin politik yelpazenin tüm partilerini kap Türkiye, tam değil, göreceli ölçude olsa da Batıdakilerine benzer bir zamanda sağ kanat partilerinin çokluğuna dönüştü; sol kanatta ör sayacak kadar demokratik bir boyutta genişletilmesi mücadelesi parlamenter rejime girdi. 141142. maddeler kaldırılmadı, ama yeni anayasa sol düşünceye ve sol kanatta partileşmeye kapıyı önemli ölgütlenme ezilerek önlendi. İşçilerin örgütlediği sendikalar bile yok 1960'larda başlayacaktı, bu yönde mücadele hâlâ bugün de sürüyor. edildi ve 1947'de CHP güdümünde sendikacılık başîatıldı. Demokçüde açıyordu. Turkiye'de sağ partiler, Batılı anlamda demokrat, "yani liberal" rasiye.böyle aldatmaca bir geçişe neden gerek görüldü? Daha doğolmuşlar mıdır? DP, bu bakımdan incelenmesi gereken bir "laborusu İnönü neden gerek gördü? G&reeeli parlmmentariztn: Kırk yıllık bir ( 1946'da Ctımhurbaşkanı İnönü'nün 'demokrasiye geçiş' kara ratuvar konusu"ydu. Tek partili düzenin seçeneği olarak gelen DP, gecikmeyie Türkiye, tam değil, göreceli ölçüde ınnın ardında ne gibi etkenler vardı? İnönü, çok sonra 'Etrafıraız Batılı anlamda "özgürlükçü bir parti" sayılabilir miydi? olsa da, Batıdakilerine benzer bir parlamenter '• daki Arap iılkeleri seçim uzerine seçim yaparlarken, ben utancımSayın Boran, DP'yi nasıl niteiiyorsunuz? DP nasıl geiisti? Kendi rejime girdi. 141142. maddeler kaldırılmadı, jdan duvarlara bakamazdım' diye o günlerde ne düşündüğünü açık sonunu nasıl hazırladı? jlanuştı. Behice Boran, bu döniişiimii nasıl yorumluyordu? O günama yeni anayasa sol düşünceye ve sol kanatta BORAN 27 Mayısftncesinin on yıllık DP döneminde, bu parti ılerde ne düşunüyordu? Neydi bu demokrasiye gecişin nedenleri? dışa borçlanmaya dayanan politikasıyla ekonomiye bir canlılık ge partileşmeye kapıyı önemli ölçüde açıyordu. tirmiş, sanayileşmeyi, tanmı makineleştirmeyi bir ölçüde hızlandırmıştı. Köylünun eline para geçer olmuştu. Ama ülkenin gerçekten Kapınm ardına kadar açılması için, yani 141 ve 142. maddelerin, Şüpheli demolcrasi; O yıllardan beri kalkındırılması açısından DP politikası iflasa mahkumdu. Öyle de kaynaklandıklan faşist İtayan yasasının muadîl maddeleri gibi hüTurkiye'de çok partili parlamenter demokrasi, oldu. On yıl tamamlanmadan ekonomi darboğaza girdi, tıkandı; enf kümsüz hale duşürülmesi için, işçi sınıfının ve diğer ilerici güçlerin tutarlı, inatçı mücadeleleri gerekliydi. Bu mucadelenin başanyla yütek ayak üzerinde sekip sendeleyen, on yılda bir lasyon şahlanmış, döviz ve pazar sıkıntısı çözümsüzleşmişti. rütülebilmesi için de işçi sınıfının yasal duzeyde burjuvaziden badüşe kalka sürdürülmeye çalışılan bir şüpheli ğımsız örgütlenmiş partisine ihtiyaç vardı. Türkiye İşçi Partisi, işte DP taşıdığt adın partisi değildi demokrasi olmaktan kurtulamadı. bu görevi üstlendi. Parlamenter demokrasi deniyorsa rejime, parlaPolitik yaşamın demokratikleşmesi açısından ise Demokrat Parti menter demokrasi tam gerçekleşnıeliydi. Bu da ancak yasal politik ; BORAN Demokrasiye geçmenin gerekçesi kısaca şuydu: taşıdığı adın partisi olmadığını iktidara gelir gelmez barışseverler hayelpazenin solundaki boşluğun sınırlamalar olmadan tam doldurul. tç etmenlen Cumhuriyet döneminin ta başından beri hep yoksul reketini bastırmasıyla ve ondan sonra Türkiye Komünist Partisi'ne masıyla mümkündu. luk içinde ve devlet baskısı altında kalmış köylu, kentli, işçi/emekçi o gune kadar görulmemiş boyutta darbe indirerek, bu arada 141. ve Anayasanın getirdiği bilim oğretme ve yayma, düşünce ve örgütkitlelerin yaşam koşullarının 2. Dunya Savaşı suresinde daha da zor142. maddeleri daha da ağırlaştırarak, "Vatan Partisi" yoneticilerilenme ve diğer demokratik özgurlukler ve gerekçesinin deyimiyle "iklaşmasının, daha sertleşmesinin yarattığı dipten vuruşlar; aynı sani tutuklattınp mahkemeye sevk ettırerek, işçi sınıfının sendikal hatisaden başkalanna bağımlı" olanlara yani işçi ve emekçilere tanıdıvaş yıllannda iyi kârlar vurup palazlanan ticaret ve sanayi burjuva reketini Amerikan sendikacılığının kontrolü altına sokmaya girişeğı haklar demokrasiyi genişletme mucadelesinin kısıtlı da olsa olazisinin vesayetinden kurtulma ve hareket serbestliğine kavuşma isrek ve CHP muhalefetine aşırı tahammulsüzluk gostererek kanıtlanaklannı veriyordu. temleri; bu iki sınıfsal gelişim çizgisinin CHP'ye karşı olma noktamıştı. Toplumda anayasanın demokratik, ilerici hükümlerine sahip çısmda birleşmesi. Türkiye'yi NATO'ya sokan, yurt toprak larını Amerikan üslerine kacak, demokrasinin genişletilmesi mucadelesini verecek güçler oluşDış etmenler: Savaşın Alman Nazizminin, İtalyan faşizminin ve açan, ikili anlaşmalarla Amerika'ya akıl almaz ayrıcalıklar tanıyan, muştu. Japon militarizminin kesin yenilgisiyle bitmesi; demokrasinin itibasilahlı kuvvetlerin tumunü NATO emrine \eren, orduya ilişkin her Bu soylediklerim şimdi yaptığım bir değerlendirme değildir. rının artması, Batı'dan dışlanıp yalnız kalmamak için Turkiye'nin şeyi Amerikan usullerine ve NATO stratejısıne göre duzenleyen DP 1960'larda bu değerlendirmeyi vapmış. konuşmalarımda ve yazılar katılmak zorunluluğunu duyduğu Birleşmiş Milletler Teşkilâtı uye iktidan, ulusal bağımsızlık dive bi ku\ıanıa sahıp değildi. Böyie rımda kullanmıştım. TİP'in aoruıiı de bu merkezdeydi. liğinin demokrasiyi şart olarak dayatması. olunca da yabancı sermaye \e petıol >ırketlerıne kapıları açması da Bir nıımarah durum iki numaralı durumla birlesince. CHP, parti doğaldı. Sürecek ÇAIJŞANLARIN SORLLARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL "Gazi Maaşı" Soru: "İstiklal madalyası" sahibi babam, "gazi maaşı" almakta iken, 1981 yılında vefat etti. Mayıs 1986 ayında çıkan bir yasa ile gazi maaşı alan kişilerin öliimü halinde, geride kalan eş ve çocuklanna da maaş baglanabilmesi sağlanmış. Bu durumda, gazi eşi olan anneme dul maaşı baglanabilir mi? Baglanabilirse, hangi kunıma, Emekli Sandıgı'na mı, yoksa askeriik şubesine mi başvurmamız gerekir? A T A N K A R A YANIT: " 1005 sayılı yasa ile "milli mücadeleye iştirak eden ve bu sebeple kendilerine istiklal madalyası verilmiş bulunan Türk vatandaşlanna, hayatta bulundukları sürece, vatani hizmet tertibinden" aylık bağlanması öngörülmüştür. Ancak bu aylıkların, hayatta bulundukları sürece kendilerine ödeneceği vurgulanmıştır. 3 Haziran 1986 günü Resmi Gazete*de yayımlanan 3292 sayılı "Vatani Hizmet Tertibi Aylıkiannın Bağlanması Hakkında Kanun" ile yeni bir düzenleme getirilmiş, yasanın "Amaç ve Kapsam" bölümünde "hiçbir karşıhk ve menfaat gözetmeksizin üstün başarı ve gayretle Türk vatanına hizmet etmiş ve bu hizmetleri belgelenmiş olan Türk vatandaslanna veya bunlann ölümleri halinde muhtaç duruma düşen aile fenlerine" de "vatani hizmet tertibinden" aylık bağlanması öngörülmüştür. Bu aylıklar, hayatta olanlar için 700, dul eşleri için 550, yetim ve bakmakla yükümlü olduğu diğer yakınları için 400 gösterge sayısı ile katsayı çarpımı sonucu bulunacak tutardır. 1 Temmuz 1986'dan sonra katsayı 62 olarak belirlenmiştir. Buna göre de bu aylıklar 1 Temmuz31 Aralık 1986 arası için hayatta olanlara 43.400 lira, dul eşlere 34.100 lira ve yetimler ile bakmakla yükümlü oldukları diğer yakınları için ise 24.800 lira üzerinden ödenecektir. "Ancak aylık almakta iken veya aylık bağlanmadan ölenlerin; a) Evlenmemiş eşine dul kaldığı sürece "muhtaç olmalan koşulu ile aylık bağlanabilir. Bunun yani sıra da" b) 18 yaşını bitirmemiş veya ortaöğretime devam etmekte ise 20, yükseköğretime devam etmekte ise 25 yaşını doldurmamış erkek çocuklarına, c) Evli olmayan kız çocuklanna evleninceye kadar, d) Babasına veya dul anasına da muhtaç olmalan koşuluyla bu aylık bağlanabilecektir. "İstiklal madalyası" kadar "hiçbir karşılık ve menfaat gözetmeksizin üstün başarı ve gayretle Türk vatanına" hizmet etmenin bir başka belgesi yoktur. Bu aylıkları bağlamak, Emekli Sandığfnın görev ve yukümlülüklerindendir. OKTAY AKBAL "HİROŞİMA'LAR OLMASEV Kelebek Yayınlan 770 TL. 3. Baskı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle