27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER aynısı, dolambaçlı kıyı (sahil) parkı yollarında volta atmaktan, renkli kaydıraklardan kaymaktan, teller arasında top oynamaktan ibaret olmadığını göstermek fırsatı. Birkaç tescilli yapıyı göstermelik olarak korumanın kentin tarihine sahip çıkmaya yetmeyeceğini, İstanbul kentinin yaşamı boyunca geliştirdiği yaşantı zenginliği ve çeşitliliğine sahip çıkmak gerektiğini kavramak fırsatı. Gökdelenli, altı şerit yollu, her yanı otoparklarla kaplı bir "Downtown İstanbul" imgesinden vazgeçip, İstanbul'u binlerce yıl biriktirdiği değerlerle Türkiye*nin günümüzdeki kentleşme sürecinin kendine özgu dinamiğinin bilinçli bir sentezi olarak yaşatmanın fırsatı. Haliç için kim ne tür bir plan ve ne kadar yaratıcı projeler hazırlarsa hazırlasın, her tür tasarının tek sahibi ve sorumlusu, kent halkı adına belediyedir. Hiçbir teknik beceriklilik, akılları durduracak çözüm ve kentsel tasarım cambazlığı deneyimi, projenin gerçek sahibi durumunda olan belediyenin belirleyece| i doğru istem ve amaçların yerini alamaz. Haliç Projesi, Kabataş ve Fındıklı tarafında bekleyen holding donanmasının Dolapdere'den Haliç'e indirilmesini değil, İstanbul halkıyla Haliç arasında hiçbir duvar oluşmamasını amaçlamalı. Bu temel ilke üstüne geliştirilecek en beceriksiz ve deneyimsiz proje bile, İstanbul halkını sadece Haliç'e değil, İstanbul BeJediyesi'ne de kavuşturmaya yeter. Belediyenin bulması gereken, kıvrak tasarımcı arabulucular değil, İstanbul halkının çıkarları adına, vurguncu çevrelerin baskılarına göğüs germe gücü. HALKA AÇIK KULLANIMLARA YÖNELMELt Haliç Projesi'nin tasarım ilkelerinin en belirleyicilerinden birisi, yıkım yapılan aianlan sınırlayan ve Haliç'in iki yanında uzanan yollara takınılan tavır olacak. Bu yolların deniz tarafında hiçbir yapılaşmayı ongörmeyen, Haliç'i çepeçevre saran tekdüze bir "yeşil bölge"den başka bir kullanım ve mekânsal düzen getirmeyen, duyarsız ve katı bir bölgeleme tavrı, öbür yanında bir "yüksek yapılaşma bölgesi" nin oluşumunu kaçınılmaz kılan altı şeritli bir trafik duvarının temelini atmak olur. Tıpkı, Marmara kıyısmdaki sahil yolunun tarihi yanmadanın güneyini denizden kopanşı, İzmir'de Kordonboyu ve Karşıyaka'daki yüksek yapılaşmaya yol açılışı gibi. Aradaki yolun bir ayırıcı değil bir bağlayıcı olması, genişliğinin ve trafik akımı ile hızının sınırlıhğı kadar, iki yanındaki kullanım ve yapılaşmanın sürekliliğine de bağlı. Açılan alanda, toplumsal kullanımlar sağlayan yapılaşmadan kaçınılmamalı: ancak, bu yapılaşmayı desteklemek için yolun karşı yanındaki yapılaşmanın bugünkü ölçeğinde tutulmasına ve olabildiğince halka açık kullanımlara dönüştürülmesine özen gösterilmeli. Korunup yeni kullanımlara donüştürülebilecekken, acele ve götürü bir yıkım programına kurban edilen kentsel doku parçaları, yeni bir anlam ve biçimde, fakat geçmişteki olçek ve yoğunlukta yeniden yapılabilir. Hâlâ yıkılması düşünülen yapıların bir kesimi, hatta fabrikaların uygun olaniarı bile. yeni kullanımlarla donatılarak korunabilir. İbret için bile olsa, bu yapılar da İstanbul tarihinin belli bir parçasını, Haliç'in sanayi yapılanyla kuşatılmasının anılarım yansıtan yapılar. Yeniden yapılan kentsel doku parçalannda, örneğin, dar gelirli İstanbulluya denize yakın yaşamak olanağı tanıyacak kiralık belediye konutları aianlan oluşturulabileceği gibi, korunan imalathane ve depo yapıları da çeşitli kapah spor, eğlence, dinlence, kültür aianlan ve örneğin, Haliç"te çeşitli biçimlerde halkın yararlanmasına sunulacak teknelerin yapım ve bakım yerleri olarak değerlendirilebilir. Haliç geçmişte, yoğun yapılaşmanın ardında, dar sokaklarm ucunda, pislik altında halka kapanmış bir deniz parçasıydı; ancak, aynı yoğun yapılaşma arasında, dar sokaklar üstünde ve pislik içinde, halka alabildiğine açık bir kıyı parçasıydı. En zor bulunan mallann aranabildiği, pazarlıkla sohbetin birbirine karıştığı, renk ve ilişki çeşitliliği cümbüşüydü. Mekânı "temiziemek" adına bu ilişki biçimlerini tümüyle yok etmek, Haliç'in İstanbul halkına açılış biçimlerinden belki de en önemlisini yok etmek olur. Haliç sokaklarında yüzyıllarca yaşayan ilişki biçimİeriTbugün mahkum edilip küçük sanayi sitelerine sürulmemeli, çok katlı iş hanlarına hapsedilmemeli. SONUÇ Haliç'in halka dönen yeni yüzü, sıcak, canlı, yumuşak ve sevecen olmak için geçmişin tüm birikimlerinden yararlanmak zorunda. Örneğin, Haliç boyunca varlığını surdürebilmiş azınlık topluluklanndan ve Fener'deki Patrikhane gibi farklı etnik kültür merkezlerinin varlığından yararlanarak, Haliç'in bir kesimi de, çeşitli halk gruplarının arasındaki tek ilişki biçiminin birbirini soykınmla suçlamak olmadığını gösteren bir dostluk ve külturel paylaşım alanı haline getirilebilir. Rumlann, Ermenilerin, Yahudilerin, Avrupalıların ve Turklerin yuzlerce yıl birlikte şenlendirdikleri bir kent, bu hoşgörü mirasını bugünün kuşaklarına Haliç kıyısında armağan edebilir. Haliç, İstanbul'u tüketmemizin geçmişte kalmasının, yeniden birbirimiz için var etmenin fırsatı olabilir. 11 AĞUSTOS 1986 Haliç: Kimin Fırsatı? Haliç geçmişte, yoğun yapılaşmanın ardında, dar sokaklarm ucunda, pislik altında halka kapanmış bir deniz parçasıydı; ancak aynı yoğun yapılaşma arasında, dar sokaklar üstünde ve pislik içinde, halka alabildiğine açık bir kıyı parçasıydı. En zor bulunan mallann aranabildiği, pazarhkla sohbetin birbirine karıştığı, renk ve ilişki çeşitliliği cümbüşüydü. Mekânt "temizlemek" adına bu ilişki biçimlerini tümüyle yok etmek, Haliç'in îstanbul halkına açılış biçimlerinden belki de en önemlisini yok etmek olur. ERHAN ACAR ODTÜ Mimarhk Fak. eski öğretim üyesi Haliç'teki son buldozer çekildiğinde, son moloz yığını kaldı" rıldığında ve son çimlik yeşerdiğinde, bir fırsat yaratılmış olacak. Tarih boyunca, pek az büyük kentin böylesine merkezinde bir kıyı bandı, bu çapta bir gelişme fırsatı olarak açıldı. "Böyle mi açılmabydı, boyle mi yıkılmalıydı?" sorulan, durdura' madığırruz, yönlendiremediğimiz dozerlerle birlikte Haliç kıyısından çekilecek. Karşımızda, binlerce metrelik bir yeşil alan şeridinden oluşan tek bir soru kala cak: kimin fırsatı, bundan kimler yararlanacak? Altı şeritli bir gürultü ve telaş bandının beri yanına görkemli yapılar dikecek, kıyıya yatlarını sıralayacak, Haliç'i en yaman Ceneviz tacirinin bile aklını durduracak bir pazarlık, vurgun ve kâr sofrasına dönüştürecek holdinglerin; değerlenecek azınlık mülklerinin sahiplerinin izini belki şimdiden Atina'da sürmeye koyulmuş spekülatörlerin; ', binlerce yıllık bir kenti sadece bir manzara olarak teraslanndan yaşamakla yetinecek birkaç yüz ailenin fırsatı mı? Ya da, bugün bile canını sakınarak geçtiği yolun ötesinde, gölgesinde serinleyeceği ağaçlar, kıyısında dolasacağı temiz bir deniz arayan; kentin şimdiye kadar kendisinden çoğunlukla esirgediği spor, dinlenme, kultür, hatta kreş, sağlık merkezi, eğitim olanakları, iş bulma hizmetleri gibi çağdas kent yaşamı koşullarını da bulmayı uman dar gelirli İstanbullunun, e\ ine kapanmış e\ kadınının, arsa arası parklara tıkılmış çocukların, satacak becerisi olmayan işsizin, işyeriotobüsev zincirini kıramayan işçinin, deniz görmemiş gecekondulunun, tstanbul tarihinin bekçiliğini yapan azınhkların fırsatı mı? Haliç ne kadar geniş olursa olsun, böylesine birbirine karşıt iki fırsatı birlikte barındıracak kadar geniş değil. Kimse de bu iki fırsatın karşıt fırsatlar olduğunu ileri surmemeli. Haliç kıyısının yıkım parasını odeyen. tozuna toprağına dayanan, yerinden edilmeye katlanan ve tüm bu sıkıntılara karşın, çağdaş bir kentsel yaşantı beklentilerini yeşerten İstanbul halkı, artık örneğin Bebek'teki gibi, bir yanı apartmanlar ve arabalarla, obür yanı yatlar ve kotralarla kuşatılmış bir parka tıkılmakla, lüks ablukası altında bir yoksul cennetiyle yetinmemeli. Haliç'in geleceği, uzerine hiçbir tedirginliğin ve güvencesizliğin gölgesi düşmeden, öncelikle, tarihi yanmadanın dar sokaklarına, karşı sırtların sıkışık yapılarına hapsedilmiş istanbul halkının fırsatı olmah. "İŞ BİTİRİCİLİK' KİMLER İÇİN? Belediyeler, şimdiye kadar genellikle ilk tür fırsattan yana bir gorünüm içinde oldu. Boğaziçi, istanbul halkı için değil, petrodolar için bir dinlence alanı olarak görüldü. Tarihi Beyoğlu'nun, daha rahat bir trafik akımına feda edilerek "temizlenmesi" göze alındı. Tarihi yapılan korumanın akla gelen ilk biçimi, beş yıldızlı otellere çevirmek oldu. Los Angeles ya da Dallas gibi, gökdelenIeriyle New York'u geçecek bir İstanbul imgesinden söz edildi. Istanbul'un zengin turistlere, holdinglere ve spekülatörlere pazarlandığı izlenimi, halka hizmet önceliğine baskın çıktı. Gerçi, kazılı sokaklarm bolluğu, altyapı hizmetlerinin de belediyelerin artan gelirleri oranında ele alındığını yansıtıyor. Ancak, "Iş Bitiren Belediye" imgesinin, kimin için iş bitirdiği, kimin için ış varattığı sorusu, Haliç'in geleceği için yeterli bir gü\ence verebilecek duzeyde, kent halkından yana yanıtlanamadı. Bu yüzden, Haliç belki de herkesten önce belediyenin fırsatı. Belediyenin İstanbul halkına yakışır gördüğu dinlence biçimlerinin, kilometrelerce birbirinin OKURLARA. OKAY GÖNENSİN Altı İlke... B OKT4Y AKBAL /HÂYIR Gerici eğitim Uzun zamandan beri okulumuzda gerici eğitimin maşası durumundaki öğretim görevlilerinden biz öğrenciler yeteri kadar nasibimizi aldık. Gericilik her yerde başım almış giderken, biz öğrenciler olarak sesimizi, kaygılanmızı, sıkıntılanmızı dile getirmeye çahştık. Alabildiğine bir baskı içindeyiz. Şu anda epey öğrenci Türk Dili dersinden (Mustçfa Çakırca) namaz kümayıp oruç tutmadığı için dönem kaybetmiştir. Adı laik olan bir ülkede üniversitelerdeki bu kadrolaşma ülkemizi nereye göturecektir? Bu OKURLARDAN kadrolafmaya neden olanlar hâlâ halk tan ne yu'zle oy isteyeceklerdir. Saygılanmızla. SİİRT EĞT. YÜK. OKULU OĞRENCtLERt yüksek oranda ucret farkı bütün ülkeler arasında olabilmektedir. Örneğin Fransa ile Almanya arasında Fransa aleyhine % 75 oranında bir ücret farkı bulunmaktadır. Hal böyle obnakla beraber abonelere yansıyan ücretlerin tümü değerlendirmeye almdığında Türkiye'deki abonenin Almanya'daki aboneye nazaran çok daha az ücret ödediği görülecektir. Örneğin; Almanya'da her abone 240 şehiriçi konuşma karşüığı 324 DM abonman ücreti ödemektedir. TL. olarak karşıhğı 106.000 liradtr. Yıllık abone başına 3000 kontör atışı olan trafik değerini esas alırsak 0.23 DM = 75.25 TL., 75.25 TL.x3000 = 225.750 TL. yılda toplam 331.750. TL. ödemiş olmaktadır. Türkiye'de ise 500 şehiriçi konuşma karşıhğı yılda 12.500 TL. ücret almmaktadır. 3000 kontör karşıhğı ise 40x3000=120.000r TL.'dir. Yılda toplam 132.500r TL. ödenmiş olmaktadır. Görüldüğü gibi ortalama 3000 kontör değeri esas almdığında Almanya'daki bir abone Türkiye'deki bir aboneye nazaran % 250'nin üzerinde bir ücret ödemektedir. Durumu bilgilerinize sunar, kamuoyunun aydınlatılması için konunun sayın gazeteniz vasıtasıyla duyurulmasını saygılanmızla rica ederiz. EMİN BAŞER PTT Gen Müd 'DoğaJUderNe Demek?' başlıklı yazım bazı kişileri kızdırdı, ama pek çok okurun da övgüsünü kazandı. Ben ne övgü, ne yergi bekJerim. Düşüncemi açıkça belirtmekten hiçbir zaman .yasalar, koşullar ölçüsünde kaçınmadım. Bunu, bu yazılan sürekli izleyenler bilir. Ama arada bir "Cumhuriyet'e göz atanlar karşılarına çıkan yazıdan hoşlanmazlarsa, hemen kaleme sanlır mektuplar döşenirter. Siz niye şunu şunu yazmadınız, siz niye bunu bunu yapmadıntz diyel.. Oysa hepsi yazılmış, yapılmış, soyfenmiş, hatta bu yüzden başımız zaman zaman dertlere de girmiştir. O gelip geçici okuıiar bunu bilmezler. Doğal lider olur mu? Olmaz. Ne olur peki? Belli bir siyasal akımın belirli bir zaman içindeki lideri olur. Hiç kimse de sürgit lider kaiamaz, kalmaz. Kalmakta direnirse, gülünçleşir, saygınlığım yitirir. üder rter an stnav vermek zorundadır. Her an lidertiğini kanıtJamak, her an çevresindekilere üstünlüğünü gostermek... Ayağı bir tokezlemesin, bir seçim yiiirmesin, siyasal bir tarttşmada yenik düşmesin, liderlik durumu tehlikeye düşecektir. Sayın Bülent Ecevit'i kimileri, sosyal demokrasimizin 'doğal lider'i sayiyortar. Türk toplumunun gözünde Sayın Ecevit eski bir başbakan, eski bir liderdir. Evet, haksızlığa uğramıştır, on yıl politika dışına itilmek büyük bir haksızlıktır. Bunu bu sütunda sayısız kez belirttik. Ama geçmişteki yanlışlarını, yanılgılarını da.. Lider, elestirilerden korkmamalı, kızmamalı... Kimse, tek başına lider olamaz. Bir çevreye dayanır; dostları, uzmanlan, danısmanlan, yakınlan vardır liderin... Nitekim Bülent Ecevit deinonü'nün başlattığı 'ortanın sotu' politikasının lideri olarak ortaya çıktığında çevresinde değerli kişiler vardı. Onlaria birlikte sosyal demokrasi savaşını verdi, onların yardımı, desteğiyle... Yani bir beyin takımı vardı yanında, bilim ve siyasa adamlan... vb. Hepsini bir bir saymam gerekmez sanırım. 1965'ten bu yana gecen yirmi bir yıllık siyasal yaşamı izlemiş olanlar bunu biliıier. Ecevit'i lider duruma getirenler, her şeyden önce politikacı arkadasları, çevresinde toplananlar ve basında onu kalemleriyte destekleyenlerdi. Ecevit kendini bu göreve önceleri pek yakıştıramıyor oimalıydı ki, Turan Güneş'e gerçek liderliği bırakmaya kalkmıştı. Bugünlerde birtakım kınama mektuplan akJım. Anlıyorum, Ecevit'i hâlâ coşkuyla sevenler var. Sayıları az, ama içtenlikli kişiler bunlar. Sanıyorlar ki, Ecevit'i yermek için, değerini küçültmek için bu tür yazılar yazılıyor. Oysa Ecevit'in geçmişteki başanlı işlerini, tutumunu bilen, zamanı geldiğince bunu belirtmiş bir kişiyim. Her zaman da Bülent Ecevit'in başarı kazanmasını istemişimdir. Ama o ne zaman ki kendisini sosyal demokrasinin lideri haline getirenleri dışlamış, onları çevresinden uzakiaştırmış, yeni bir kadrotaşmaya kalkışmış, ne zaman ki sağcı politikacılara yararlı olmaya başlamış, o zaman bu tutumunu eleştirmekten kendimi alamamışımdır. Bugün de övle... Ecevit ailesinin özel kurumu durumundaki bir parti ki Türkiye'nin pek çok il ve ilçesinde bir tabela bile asamamıştır bugün sosyaJ demokrat birikimi parçalamak görevini üstlenmişe benziyorl Benzemekten do öte bu gorevi sanki Bay özal'dan almış gibil.. Şu ara seçimde Bay özal'ın partisi üstün çıkacaksa, bunu her şeyden önce Ecevit ailesinin siyasal tutkusuna borçlu olacakiır. Izmir'de Sayın İnönü'nün karşısına Ecevit soyadını taşıyan bir aday çıkararak sola verilecek oyların hiç değilse küçük bir parçasını almaya kalkışmak ki bu küçük parça SHP'nin başansını önleyebilir başka bir anlam taşır mı? Türkiye'de bir savaşım veriliyor. Sağcı bir iktidara, Türkiye'yi günden güne çökmeye götüren, anamaicılara bağımlı, savruk, sorumsuz bir iktidara karşı elbirliğiyie bir savaşım veriliyor. Ecevit ailesini hiç degilse belirli bir süre için 'doğal' lidertik ki böyle bir şey olamaz savından vazgeçip, sağcı iktidara karşı verilen bu savaşıma katılmasını beklerken, onlan ANAP'ın yaranna yorumlanacak bir tutumda görmek üzücüdür... Ama bunun sosyal demokrasiye gerçekten inananlar için yararlı bir yanı var, o da Ecevit'in 'doğal liderlik' efsanesinin bu ara seçimde alınacak sonuçla tepetaklak yıkılması olacaktır. Sosyal demokrasinin 12 Eylül öncesindeki lideri, kendine de, çevresinde toplananlara da yazık ediyor. Oktay Akbal tatile çıkacağından, yazılarına bir süre ara verecektir. İSTANBUL Yine "Doğal Lider" Konusu... Gazeıenizin 26.7.1986 tarihli nüshasında yayımlanan "ENKA Holding'in 1985 faturası 1,5 milyar" başlıklı yazı incelenmiştir. Yazınızda bahsi geçen şirket ilgilisinin iddia ettiği gibi AlmanyaTürkiye aramalan 300 lira değil 423 lira, TürkiyeAlmanya aramalan ise 1500 lira değil 800 liradır. Bu seviyede, hatta daha Türkiye'den Almanyu'yı arama 800 lira KAPI+PENCERE DENEY ve ARAŞTIRMA MERKEZİ IE 13 asın var otuşundan bu yana hep eteştirilmiştir. Öyle ki, basın özgürlüğü üstüne en çok düşünmüş, yazmış siyasi kişilerden olan ABD eski başkanlanndan Thomas Jefferson, o günün gazeteferinden söz ederken, bunlarda tek inandığı şeyin reklamlar olduğunu söyleyebilmiştir. insanlar, başka insanlann ne yapbğını, ne düşündüğunu, ne hissettiğini bilmek istedikleri sürece gazetelerin de yasayacağı anlaşılıyor. l'nanılmaz TV kanallanyla kuşatılmış Amerikan insanının bile dilinden "gazetede okuduğuma göre" cümlesi henüz düşememiştir ve çeşitli araştırmacılar, kamuoyunun oluşmasında halen yazılı basının etkisinin hiç de azalmadığında birteşmektedirier. "Gazetede okuduğuma göre" deyince Jefferson'ın öfksli tepkisinin dtşında, okuyucunun inanç ve güveninin yok olmadığı da ortadadır. Türk basını da geçtiği zor dönemlere karşın, başta özgürlük olmak üzere gazeteci/fğin temel ilkelerini koruma yolunda genel olarak mücadelesini vermektedir. Basın Konseyi ve Basın Ahlak Yasası tarbşmalan hep bu çabanın, mücadelenin ürünleridir. Bunca yasakla, yasayla, kısıtlamayla kuşatılmış olan basınımız kendi soluklanma alanım genişletmek zorundadır. Bunun ortak ynlları bulunacak, yasalardaki anüdemokratik kısıtlamalann kaldınlması mücadelesi de gündeme gelecektir. 12 Eylül dönemi bu açıdan tüm basın için büyük bir sınav olmuştur. Ama benzer deneylerin hemen her ülkede belli ölçülerde yaşandığını biliyoruz. Dünyada gazeteciliğin geçirdiği aşamalar, gazeteciliğin (gerçeğin) birkaç temel ilke dışında kurala bağlenmasının söz konusu olamayacağını da göstermiştir. Ve her zaman da çeşitli kademelerden yöneticiler, çıkar çevrelerl, bu gücün kendilerine bağımlı olması ya da kendi çıkarianna karşı tutum alamaması, insanlan uyaramaması için her yönden çabalar içinde olmuşlardır. Gazeteciler her yerde de kendi mesleklerinin temel ilkelerinin savunuculan olmuşlar, bu ilkelerin başkalarınca saptanmaması ya da bozulmaması için titizlikle direnmişlerdir. Gazeteciliğin temel ilkelerinin en açık seçik belirtildiği belgelerden biri de Amerikan Gazete Yayıncılan Birliği tarafından saptanmış ahlak kurallan. Bu belge, gazetecinin sorumluluğunu en açık ve özlü biçimde tanımlıyor: 1. SORUMLULUK: Bir gazetenin okuyuculannı cezbetme ve tutma yolundaki her girişimi, ancak ve ancak kamu çıkaharı göz önünde tutularak yapılabilir. Bir gazetenin anlamı, tek tek her çalışanının paylaştığı kamu dikkat ve çıkanna hizmet eden sorumluluk duygusundan ibarettir. Gücunü kişisel ya da özel amaçlarla kullanan bir gazeted, yüksek bir güveni hiçbir zaman hak edemez. 2. BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ: Basın özgürlüğü, insanoğlunun en geçerli haklanndan biri olarak korunmalıdır. Yasa tarafından özel olarak kısrttanmamış her şey, hatta kısıtiayıcı yasanm geçerljği bile tartışılabilir. 3. BAGİMSIZLIK: Bir gazete, kamu çıkarianna sadakat dışında herhangi bir konuda zorunluk altına alınamaz. 1. Her ne nedenle olursa olsun, kamu çıkanna karşı bir özel çıkann teşvik edilmesi, dürüst gazetecilikle uyuşmaz. Özel kaynaklardan edinilen haberter, içerdikieri iddialar değeriendirilmeksizin, kaynakJan bolimimeden yayımianmamalıdır. 2. Imzasız olarak gazetenin göruşünü yansttmak amacryfa yazılan fikir yazılannda partizanlık yapmak, Amerikan gazeteciliğinin ruhunu yıkıcı nitelikiedir. Aynı şeyin haber sutunlannda yapılması ise mesleğin temel ilkesini yok eder. 4. İÇTENÜK, DOĞRUCULUK: Okuyucuyla gazete arasındaki karşılıklı guven duygusu, gazeteciliğin temelidir. 1. Bu karşılıklı güvenin en büyük unsuru, gazetenin gerçeklerie sınırlı olmasıdır. Doğruyu ve gerçeği etde etmek olanağı varken, bunu yapamamak kesinlikle bir özür olamaz. 2. BaşlıkJar, yazıların içeriğinin dışında hiçbir anlam ya da yorum içermemelidiner. 5. TARAFSIZUK: Haberlerie yorumlar arasında açık bir aynm vardır. Haberter, her türiu yorumdan uzak olmalıdtr. 1. Bu kural, yazarfann kendi imzalanyla yazdığı ve vardığı sonuçlaria, yorumlannı aktardığı makaleler için geçerli değildir. 6. CENTİLMENÜK: Bir gazete, itiban ya da ahlaki özellikleri suçlanan birisine gerekli savunma fırsatını ve söz hakkını tanımadan resmi olmayan suçlamalan yayımlamamaltdır. Yargılama süreçleri dışında bütün ciddi suçlamalarda savunma fırsatı ve söz hakkı tanınmalıdır. 1. Bir gazetenin bir özel hak ya da duyguyu çiğneyebilmesi için kamu merakından öte kesin bir kamu yararı olmalıdır. 2. Kaynaklan ne olursa olsun herhangi bir düşünce ya da olay hakkmda kendi yapöğı hatalan düzeltmek bir gazetenin önceHkSi görevidir. TELEPON DEGİŞÜOJGI YENİ TEL.: 170 04 13 (3 HAT) Dr. F. Firik İlaç San. Tic. Lmt. Şti. İstanbul 4. Levent Akçam Sokak 25/3, 11 Ağustos 1986 tarihinden itibaren telefon numaralarımız değişmiştir. incekum ALANYA KAPIEDAM Her türlü kapı, pencere veya asma cephe elemanlarının DINASTMCEN normlarında uygun olarak incelenmesi, denenmesi ve geiiştirilmesi maksadı ile kurulmuştur. KAPEDAM LABORATUVARI İstenilen inceleme ve testleri uluslararası norm ve standartlara uygun olarak yapmak için gerekli tüm laboratuvar teçhizatı ile donatılmıştır. Hakiki ebadlarındaki (max. 3.00 x 3.30 mt.) bir örnek elemanı (kapı, pencere v.s.) üzerinde, a) Fuga geçirgenlik katsayısı ve güvenlik grubu tayini b) Su geçirgenlik grubu tayini c) Rüzgar basıncına mukavemet tayini d) Contalar fonksiyon testleri e) Soğuk, sıcak iklim mukavemet testleri f) Eloksal kalınlık ve Anotest değerterı ölçümü yapılmaktadır. "TTl 771 » • » n Club 1. ',. SJİ »50 : f r :=:: { f Kulübunüz Incekum'da Şahane bir tatıl Geleneksel konukseverliğimiz ve dostça hizmet anlayışımız ile Her türlü eğlence ve spor olanağı LnoeJoum Fıyatlara yemek ve ŞARAP dahıldır. Yabancı hocalardan wmd surf ve tenıs derslerı hariç olmak uzere sunulan tüm hızmetler ücretsizdir. »' DM . i Kff 1 Ba^ium GAZETESJ Bayram g jnlerl vurdumuzun her yerl nae okuvabıleceâlnlz gazete ISTANBUl BAYRAM CAZETESI Ûlr «an vererek vukseK tlra/ından yararlanaülıeceğlnlz yegane gazete. ofset Daskıh ISTANBUL B A Y R A M CAZETESI dir PROGRAMLARI •AEROBİK ÇOCUK KULÛBÜ <BASKETBOL AÇIK BÜFE 'VOLEYBOL WIN0SURF' MİNİ FUTBOL SU KAYAĞI' SUTOPU OKÇULUK <HENTBOL YELKEM •MASATENİSİ TENIS •DOKTOR ÖZEL SH0W JİMNASTİK < PROGRAMLARI MERKEZ BÜRO: . ANİMASYON Aöres Gazetecıter Cer>>yel< Cagaloglu ISIANBUL Telex 23508 YETI Tei 522 !2 22 522 54 08 526 ÖC 46 Ankara Temsılcıl'ğı Tunui Cad 59/5 Teı 26 52 7~ K y\. I IE 1 A .VI ÇUHADAnoâUI ŞİRKETLER GRUBU KURULUŞUDUR. 3 Cemil Bengü Cad. No 41 Şişli İSTANBUL Tel: 147 87 00 Haramidere. Yakuplu Koyü Yolu İSTANBUL 3 Soysal Sitesi Işham Kat 4, No: 404409ANKARA TEL: 31 18 19 31 69 69 Tix: 46945 tiatr. Fax 314682 CLUB İNCEKUM Alanya Tel: (3231) 1420 1421 Tlx: 56605 inkmtr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle