16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER toprak erozyonunu durdurmak zorundayız. Erozyonu arttıranlar ülkemize en büyuk fenalığı yapmaktadırlar. Doğadaki bitki örtüsünün ne kadar değiştirilebileceği konusu, uzun süreli ve geniş kapsamlı araştırmalan gerekli kılan bir konudur. Bu araştırmalar yapılmadan kararlar verilecek olursa, veya kişiler özel isteklerine uyarak bitki örtüsünü değiştirirlerse, seller ve çeşitli facialar ortaya çıkar. Bugünlerde Kızdırmak havzasında sellerin olduğunu gelen haberlerden öğreniyoruz. Bu durum çevredeki bitki örtüsünün bilinçsizce değiştirildiğinin veya yok edildiğınin kanıtıdır. Sellerin onlenmesinde, sık ve çok tabakalı ormanlar çok yararlı olmaktadırlar. Bu özellikteki ormanlar, yağışlarla gelen sulan yapraklanyla tutmakta ve toprağa içirmektedirler. Orman seyrekleşir ve incelirse, su tutma kapasitesi de azalmakta ve seller oluşmaya başlamaktadır. Çünkü; yağışlarla gelen sular kısa zamanda toprak yüzeyinde akışa geçmekte ve seller oluşmaktadır. Orman tamamiyle yok edilince sellerin oluşumu da çok hızlanmaktadır. Sellerden kurtulmak için bütün Türkiye'yi ormanlarla kaplarnaya gerek yok. Orman kadar tarım ve otlak alanlarına da gereksinmemiz var. Sellerden ve toprak erozyonunun zararlanndan kurtulmak için, belirli yerlerde, belirli miktarda orman bulundurmak ve bazı önlemleri de almak zorundayız. Bu doğal yasaya uymazsak zararımız çok büyük olur. Orman otması gereken yerier ve büyüklükieri, ancak bilimsel yöntemlerle saptanabilir. Yukanda belirtildiği üzere, ulkemizde bugüne kadar çıkanlan orman yasalan, orman olması gereken yerlerin saptanmasını amaçlamamış, bunun yerine var olan ormanlann saptanmasını amaçlamışlardır. 937 yılında çıkanlan 3116 sayılı îlk orman yasası, o yıl var olan ormanlann saptanmasını istemiştir. 956 yılında çıkanlan 1744 sayılı orman yasası ise 961 yılındaki ormanlann saptanmasını istemiştir. Son olarak 983 yılında çıkanlan 2896 sayılı yasa da 981 yılında var olan ormanlann saptanmasını istemiştir. özet olarak; hangi tarihte var olan ormanlann saptanacagı sorasuna yasalann verdigi yaoıt, devamlı olarak ileri yıllara ahnmısür. Ormanın yasalardaki tanımı da devamlı olarak daraltılmışür. Eski yasalara göre orman olan bir çok yerier, daha sonrakı yasalarda orman dışı bırakılmıştır. Hem var olan ormantann saptanacagı yülann ileri alınması, hem de orman tammının daraltılması, orman alanlarımızın devamlı küçülmesine sebep olmustur. Nüfusumuzun artması nedeniyle yakıt, konut ve kâğıt gereksinmelerimiz de süratle artmıştır. Bu gereksinmeler yasal yollardan karşılanamamaktadır. Bu durum da ormanlarımızın içten göçmelerine, seyrelmelerine ve incelmelerine neden olmustur ve olmaktadır. Buraya kadar açıklanan olaylara bakarak, aynı ve benzeri olaylann önümüzdeki yıllarda da devam edeceğini söyleyebiliriz. Bu tutumun sonucu olarak da, seller ve toprak erozyonu artacak, ülkemiz bannılamaz ve yaşanılamaz bir ülke durumuna gelecektir. Oluşmasından korktuğumuz bu durum, ülkemizin bir çok yöresinde olmuştur ve olmaktadır. Topragını erozyonla ve sel baskınlanyla kaybeden insanlar ister istemez başka yeriere göç edecek, genellikk büyük şehiriere gidecektir. Büyük felâketlerle sonuçlanacak olan bu gidişi durdurmanın yegâne yolu, ileri ülkelerin yaptığını yapmak, yani ülke yaran bakımından orman olması gereken yerleri bilimsel yöntemlerle saptamak ve orman olmasını sağlamaktır. Ne yazık ki hazırlanmakta olan yeni orman yasasında böyle bir anlayışa yer verilmemiştir. Ormanın tanımı biraz daha daraltılmakta ve orman köylüleririe tarım yapmalan için arazi dağıtmaktan söz edilmektedir. özet olarak; bilime ters düşen yönde bir süre daha yıirünecek, sel ve erozyon biraz daha arttınlacak demektir. Gercek yol göstericinin bilim olduğunu unutma>ıalım ve bilimin gösterdiği yola donelim. Yarın bilim yoluna dönme olanagı da kalmayabilir. Bîr Orman Yasası Dahaî Gidişi durdurmanın yegâne yolu, ileri ülkelerin yaptığını yapmak, yani ülke yaran bakımından orman olması gereken yerleri bilimsel yöntemlerle saptamak ve orman olmasını sağlamaktır. Ne yazık ki hazırlanmakta olan yeni orman yasasında böyle bir anlayışa yer verilmemiştir. Ormanın tanımı biraz daha daraltılmakta ve orman köylülerine tarım yapmaları için arazi dağıtmaktan söz edilmektedir. Kime Yakışır?.. PENCERE 5 HAZİRAN 1986 Prof. Dr. TAHSİN TOKMANOĞLU ÎÜ Orman Fak. Öğretim Üyesi 1983 yılı sonunda çıkanlan 28% sayılı yasa nedeniyle 24 Temmuz 1985 günlü Cumhuriyet gazetesinde "özlediğimiz Orman Yasası" başlıklı bir yazı yayımla1 mış ve bugüne kadar çıkanlan orman yasalannın "var olan ormanlan saptadığını ve bundan fedakârlıklar yapmayı amaçladığını, ileri ülkelerde ise, ülke yaran bakımından orman olması gereken yerlerin saptandığını ve ormanlaştınldığını, bizim de öyle yapmamız gerektiğini" belirtmiştim. 2896 sayılı yasa da daha on, ceki orman yasalan gibi, ormandan arazi venneyi amaçlıyordu. Ormanlarımızı daraltmayı amaçlayan bu şekildeki yasalara artık son verilmesıni, ülke yaran bakımından nerelerin orman olması gerektiğinin saotanması yoluna girilmesini istiyor ve bunu özlediğimizi 24.7.1985 günlu yazımızda vurguluyorduk. Ne yazık ki; yazımızın uzerinden henüz bir sene dahi geçmeden, aynı amaçlı yeni bir yasanın daha hazıriandığını, ormanlarımızın biraz daha daraltılacağını, TRT'den ve Başbakanımızın ağzından öğrenmiş bulunuyoruz. Sayın Hıfzı Veldet Velidedeoğlu 6.4.1986 günlü Cumhuriyet gazetesindeki yazısında, "Onnan denilince okumazlar" demektedir. Dedikleri herhalde çok yerinde, özellikle aydınlanmız ve siyasilerimiz, ormanla ilgii yazüan okumamakta ve bu konuda derinligine düşunme yoluna girmemektedirler. Bundan da iilkemiz bfiyük zarar görmektedir. DOĞA YASALARINDA AF YOKTUR Doğa yasalan, sosyal yasalardan çok daha güçlüdür ve çok daha acımasızdır. Sosyal yasalar arasında af yasası bulunmaktadır, fakat doğa yasalannda af yoktur. Suç işleyenler ve doğal dengeleri bozanlar, kesinlikle cezalannı görürler. Doğa bir arazi parçasını onnanla kaplamışsa bunun bir nedeni vardır. Doganın yarattığı bitki örtüsünün ne kadar degiştirilebitecegi konusu, ozun süreli ve geniş kapsamlı bilimsel araştınnalan gerekli kılan bir konudur. Bu araştırmalar yapılmadan kamriar verilecek olursa, veya kişiler özel isteklerine uyarak bitki örtüsünü degiştirecek olurlarsa, seller ve toprak erozyonu dedigimiz facialar ortaya çıkar. Geleceğimizin garantisi; doğadan en büyük faydayı sağlarken, doğanın dengesini de bozmamaklığımıza bağlıdır. Doğada çok duyarlı bir denge buhınmaktadır. Bu denge ancak bilimsel yöntemlerle sağlanabilmektedir. Ülkcmizi çok yakından Ugüendiren bu dengenin, konuyu bilmeyen kişilerin eline bırakılması, geleceğimizin Afrika ülkeleri gibi açhk felâketine uğramasına neden olur. Orta Asya'nın doğal dengesini bozdngumuz ve toprak erozyonunu çok arttırdıgımız için yaşanmaz hale getirmiş ve bu nedenle de başka yeriere göç etmisiz. Anadolu'dan başka yeriere göç edemeyeceğimiz için, doğal denge üzerinde çok düşünmek ve "Çifte standart" diye bir kavram var; son yıllarda sık sık kullanılır oldu. Nedir çifte standart? Nasrettin Hoca camide vaaz veriyor, kadınların boyanmasının günah olduğunu anlatıyormuş; cemaatten biri: Hocam, demiş, senin hanım da boyanıyor. Hoca gülmüş: Yakışır haspaya!.. Çifte standart ışte budur; Nasrettin Hoca çifte standart kullanıyor: Birincisi öteki kadınlar içindir, ikincisi sevgili kansı için... • ölüm cezasına karşı mısın? Bütün insanların idamına karşı duracaksın. "ölüm cezası kime yakışır, kime yakışmaz?" sorusunun yanıtını aramayacaksın; "Başbakanlar, bakanlar asılmaz; eylemci gençler asılır" demeyeceksin. 27 Mayıs 1960'ta Demokrat Parti iktidan devrildi. iktidarın sorumlulan >fessıada mahkemesinde yargılandılar. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan'ın idam cezalan infaz edildi. Bugünden geriye doğru bakıldığında "keşke asılmasaydılar" diye düşünmek doğaldır. Ancak 12 Eytül 1980'den sonra ilk üç yılda birbiri ardına darağaçları kuruldu; yirmı beş genç asıtdı. Ne düşünülüyor bu konuda?.. Menderes ve arkadaşları olağanüstü bir mahkemede yargılandılar; 12 Eylül'den sonra asılan gençler olağan mahkemelerde mi yargılandılar? Menderes ve arkadaşları Türk Ceza Yasası'nın 146'ıncı maddesinden yargılandılar; 12 Eylül'den sonra asılan gençler 146'ıncı maddeden yargılanmadılar mı? 146. madde şöyle: "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir öcVümünü değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve Büyük Millet Mectisini görevinden zorta alıkoymaya girişenler idam cezasına çarpttnlırlar." İlginç bir maddedir 146... Çünkü bu maddeyi çiğneyenler, eyiemlerinde başarı kazanırlarsa, iktidar suçlu olur; lersıne bir sonuç oluşursa girişimciler suçlu sayılacak ve idam edileceklerdir. 12 Eylül'de de bu kural ışlemiştır. Bugün devletin en yüksek düzeyinde görev başında bulunan 12 Eylülcüler TCK 146'ncı maddesı kapsamındaki girişimlerini başarıya ulaştırabildiklerinden iktidara geçmişler ve 25 genci de idam etmişlerdir. Acaba bu 25 genç ölüm cezasına çarptınlmayı hak etmiş kişiler miydi? Sorunun yanıtı üç noktada belirlenebilir: 1) Ölüm cezasına karşı olanlar için; hiçbir insan ölüm cezasını hak etmez. 2) Hukuk mantığı açısından 146' ncı maddenin kesin bir kuralı vardır. Anayasayı ortadan kaldırmak ve Meclisi dağıtmak için eyleme geçenlerin durumları bu suçu işleyebilecek güçten yoksunsa, suç tam anlamında oluşmuş sayılamaz. 3) Olağanüstü bir rejimde, olağanüstü yargılama yöntemleriyle, olağanüstü mahkemelerde görülen 25 dava dosyasını ayrı ayrı incelemek, çok ilginç gerçekleri gözler önüne serecektir. • Demek ki Menderes ve arkadaşları da olağanüstü mahkemelerde yargılandılar, 12 Eylül'ün astığı gençler de... Menderes ve arkadaşları da 146'dan hüküm giydiler, 12 Eylül'ün astığı gençler de... Öyleyse niçin özellikle Menderes ve arkadaşlarının ölümleri üzerinde duruluyor? 12 Eylül'ün astığı 25 gencin darağacında sallanan kişiliklerine bakarak kim şunu söyleyebilir: Ölüm onlara yakışıyor... "Çifte standart" kullanmayan kişi darağacının kime yakıştığını, kime yakışmadığını tartışamaz; ölüm cezasına toptan karşı çıkar. 146' ncı madde tartışmaya açık bir içerik taşıdığından bu konudaki hukuksal tartışmanın dibi bulunamaz. Sağ basın, sağcı kesimin duygularını gıcıklamak için Menderes'in idamını bir kampanya ile gündeme getirdi; ama unutmayalım, bu ülkede 146'ıncı maddeden asılan yalnız Menderes ve iki arkadaşı değildir. EVET/HAYIR OKTflY AKBAL OKURLARDAN Tartm ilaçları doğru kullanılmah Sayın gazetenizin 19 Mayıs 1986 gunlu nushasında okurlar köşesinde Akyazı'dan Emin Orsavaş imzası ile yayımlanan yazıda Zirai Mücadele tlaçlarının böceklere etki etmediği ve pahalı olduğu belirtilmektedir. Zirai mücadele ilaçlanmn hangi hastakk, haşere ve yabancı otta kuUanılacağı uzun araştırmalardan sonra Tanm Orman ve Köyişleri Bakanhğı Bölge Zirai Mücadele Araştırma Enstitüleri tarafindan hazırlanan talimatlar çerçevesinde pratiğe intikal ettirilmektedir. Tanm ilaçları sektörümüz bu talimatlar doğrultusunda, ürettikleri üaçlarda kullamm alanlannı detaylı olarak beürtmektedirler. Bir zirai mücadele ilacı tavsiye edilen alan eaştnda kullamldığı takdirde ya tam etkili olmaz ya da toksik bir durum yaratabilir. Aynca üaçlann kullanma dozlan önerüen miktarda olmazsa, haşere, hastahk ve yabancı otun biyolojisine göre uygulanmazsa, ve miadt dohnuşsa bu durumlarda da kesin etkiden bahsedilemez. Aynı aktif maddeli ilacı devamlı olarak kullanmak bazı haşere ve hastauklarda bağışıklık sorununu da ortaya çıkarabilir. Sayın Orsavaş'm belirttiği gibi üaçlann kaütesiz veya etkisiz olması mümkün depldir. tlacın içindeki etkili madde miktan devamlı olarak fabrika laboratuvarlannda kontrol edildiği gibi, ilaçlann üretilmesi esnastnda yine devamlı olarak Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanhğı yetkili organhmnca yapdan kontrollerle de tespit edilmektedir. Üaçlann pahalı olması konusuna gelince; sektörümüz tanm ilaçlanm dünya fiyatlanmn alnnda üreticimize vermektedir. Tanm ilaçlanmn ana girdilerinin tamamına yakını ithal edilmektedir. tthal fiyatlan (döviz olarak) aynı seviyede seyrettiği halde paramızın sürekli değer kaybttmesi, iç*pazarda fiyatlan pahalı göstermektedir. İlaçlann flyatumdmhnası da Tanm Orman ve Köyişleri Bakanhğı'nın denetiminde yapümakta olup, fiyatlar bakanuk tarafindan tespit edilmektedir. M. METE YÜCER Tarım İlaçları Sanayici, Ithalatçı ve Temsilcileri Derneği Biz gençler gurbette çok zor kosullar alnnda yaşıyoruz. Artık burada yaşamaktan bıktık, usandık. Bir an önct yurdumuza dönmek, orada çauşmak istiyoruz. Bunun için de gönderdiğimiz bedel paralanyla, bir an önce ülkemize dönebilmemiz için isyerleri açılmasmı istiyoruz, ASKERLİK ÇAĞIS'DAKİ GENÇLER RFRGKAMENEALMANYA Tarihsel Görev... SHP Kuruttayı Türk halkına şöyle sesleniyor: "AtBtürk devrimlerinin ve ilkelerinın asıl sahibi bızız. Sürdürdüğümüz çizgi, İstiklal Savaşı'ndan gelen, cumhuriyeti kuran ve onu sonsuza kadar yasatacak olan çızgidir. Amacımız, halkla birtikte iktidardır." Kurultay bıldırisi önemlı bir belgedir. Türk halkı bu belgede yer alan görüşlerin gerçekleşmesini yıllardır özlemle bekliyor. Ne zaman işbaşına Atatürk devrîmlerini sürdürmek, onları tamamlamak isteyen insanlar gelse; karşıdevrimci güçler eyleme geçip kısa sürede bu atılımı durduruyor, hatta geriye çevirtmeyi başarıyor. Kurultay bildirisinde yer alan düşünceleri daha önceki yıllarda da okuduk, alanlarda liderlerin konuşmalarında duyduk. Ama olmadı, bütün bu sözler, özlemler havaya uçtu. Tam tersi işler, eylemler gündeme geldi, ağırlık kazandı; öyle ki 'Atatürkçulük' yaptığını söyleyenler bilerek bilmeyerekbıle Atatürk devrıminin ilkelerini, kurumlarını, düşüncelerini ayaklar altına aldılar. SHP, yedi yüz bin üyesı olan, ilk genel seçimde yüzde 40'tan çok oranda oy gücüne ulaşacak bir partıdır. Bildiride de yazıldığı gibi, İstiklal Savaşı'nı yapan. cumhuriyeti kuran devrimci atılımın partisi... Büyük Inönü'nün bilim adâmı oğlu Erdal inönü'nün genel başkanlığına seçilmesi de bu güvenilirliğin bir simgesi sayılmalıdır Yeni oluşturulan MKYK üyelerinin özgeçmişine baktığımızda yaş ortalamasının kırklarda olduğunu göfüyoruz. MKYK'nin en yaşlı ama kafa açısından belki de en (Arkasll3.Sayfada) Bedelli askerlik Biz Almanya'nın Bergkamen kentinde yaşayan gençler, bugün Ulusal Kurtuluş Savası'nda M. K. Atatürk tarafindan biz gençlere armağan edilen "19 MAYIS GENÇLİK ve SPOR BAYRAMI'm coşkuyla kutluyoruz. Ve biz 19 Mayıs senliklerine katılan 600 genç, sizden burada korkuuı rüyamız haline gelen, ödemekte zorluk çektiğimiz için bizi kötü yollara sürükleyen, hırsızlık yaptvan bedelli askerlik sorunumuza çözüm bulmanızı istiyoruz. Bedel miktannın ödeyebileceğimiz düzeye, yani 5 bin marka düsüriilmesini istiyoruz. Tekel de katildı kervana Tütün ureticisinin başlıca derdi,r sıkıntısı, TekelHn beceriksizliğinden faydalanıp, en olmadık. en düşük fiyatlarla alım yapan, mal kapatan tüccar iaL Ama Tekel, yine de bir devlet güvencesi oluşturuyordu. Şimdi Tekel yoktur. Üretici, kendini her yerde, her zaman, her fvsatta kandırmaya hazır tüccarla büsbütün karşı karşıya bırakılmıştır. Pul sayıp devirdikleri ulusal değerler kervamna böylece Tekel de katumış oluyor. MÜNİF AKMANOĞLU ANKARA Rekabet ortamında varlığını sürdürebilmek, doğru bilgi ve profesyonel hizmet desteğini alabilmeye bağlıdır. Sorunlara anında çözümlerini bulmak, tercihler yaratmak ve en uygun maliyetlerle çalışarak müşterisini rahatlatmak, bankacılafın desteğidir. Teb'le tanışın. TÜRK EKONOMİ BANKASI AŞ. "Bankacılık" İSTANBUL • İZMIT • ANKARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle