16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/4 KÜLTÜRYAŞAM Londra Mektubu 16 HAZİRAN 1986 TELEVİZYON ; 07.00 Açılış ! 07.01 İyi Haftalar • Canlı olarak yaytmlanacak oian programda, haftanm oiaylan, hava durumu, spor, haber, jımnastik \e müzık böiümlerı yer aiıyor. Türk sineması Larousse söztiiğünde Kültür Servisi Dünyaca ünlü Larousse yayınlarının yeni çıkardığı "Sinema Sözlüğü" (Dictionnaire du Cinema), sinema dünyasında büyük bir Ugiyle karşılandı. JeanLoup Passek yönetiminde ve Claude Michel Cluny, Michel Ciraent ve JeanPierre Frouard'ın yardımcılığında yayımlanan 900 sayfalık dev kitap, 4700 maddeyi, 2001 fîlmi, 250 fotoğrafı içeriyor. Fransız dilinde yayımlanmış en önemli kaynak kitap niteliğini kazanan "Sinema Söriügıi"nün başında yer alan 58 adlık hazırlayanlar listesinde, gazetemiz sinema yazarı Aülla Dorsay'ın da adı geçiyor. Larousse'un vayımladığı "Sinema Sözlügü"ne sizin ne gibi katkılannız oldu? DORSAY Beş yü kadar önce sinema yazarı ve tarihçisi JeanLoup Passek'ten bir mektup aldım. Projeyi açıkhyor ve Türkiye'yle ilgili rnaddeler konusunda yardımda bulunup bulunamayacağımı soruyordu. Hemen kabul ettim. Sözlukte Türkiye'yle ilgüi kaç madde var? DORSAY Yedi madde var. En uzunu, kuşkusuz, "Türkiye" maddesi ve bu maddede yer alan Türk Sineması'yla ilgili yazı. Sonra öteki maddeler, alfabe sırasıyla Lütfi Akad, Yümaz Güne>. Zeki Ökten. Ali Özgentürk, Türkân Şoray ve Atıf Yılmaz. Bu maddeleri siz mi seçtiniz? DORSAY Açıklayayım. Benden istenen, başta yalmzca iki maddeydi: Türk Sineması ve Yılmaz Güney. Verdifim yanıtta, Türk Sineması'nın "Sinema Sözlüğü"ne iki maddeyle girmesinin yetersiz kalacağıru söyledim ve bir üste önerdim. On on iki kadar ad içeren bir listeydi bu. Listeden, az önce adlannı belirttiğim sanatçıları kabul ettiler ve nazik bir dille bu kadarının yeterli olacağını söylediler. Ne zamandı bu? DORSAY 1981'in yaz aylarıydı. "Yol" filmi henüz bitmemişti. Öyle ki, benim yolladığım metinde bu fîlmden çekim sırasındaki adıyla "Bayram" diye söz ediliyordu. (Sonradan bütün maddeler, Paris'te sarunm Mehmet Basutçu'nun da katkısıyla günümüze kadar getirilmiş). O sıralar belki de Batı, Şerif Gören'i de Erden Kıral ya da Ötner Kavur'u da tanımıyordu. Sanınm bu yüzden bu adları gerekli bulmadılar. Sonradan ben de kendi işlerime daldığım ve birkaç yıldır Paris'e gidememiş oimamdan dolayı Passek ve ekibiyle temasa giremediğim için, doğrusu ya bu işi unuttum gitti. Ve beş yıl sonra birden sözlük çıkıverdi. Tö'V Çınemasrnın eksiklerle de Ozetle Elgin Mermerleri Yunanistan Kültür Bakanı Melina Mercouri, îngiltere'de bulurtan "Elgin Mermerleri "nin Yunanistan 'a geri verilmesi için Işçi Partisi lideri Neil Kinnock 'tan söz aldığını belirtti. 1801 yılında Ingiltere'nin Yunanistan Büyükelçisi Lord Elgin tarafından Partenon Tapınağı'ndan çıkarılarak Ingiltere'ye kaçınlan "Elgin Mermerleri "ne ilişkin, İşçi Partisi sözcüsü Norman Buchan da "Mermerler Londra'da, ancak Londra'ya ait değil" dedi. İngiliz tsçi Partisi 'nin iktidar olduktan sonra mermerleri Yunanistan 'a iade edeceğini söyleyen Mercouri, Chcford Üniversitesi Birliği'nde yaptığı konuşmada, "Mermerierin Yunanistan'da bulunması, Yunanlılığın şartıdır" dedi. 09.00 Eğitim Önlisans Programı Açt/ış anonsundan sonra Yrd. Doç. Dr. Zulal Balpınar ile Michael Smith , "İngılizce" ve Yrd. Doç. Dr. Mehmet Üreyen "matematik" derslerini veriyorlar. i 09.45 Kapamş 17.44 Açılış 17.45 Eğitim Önlisans Programı Yrd. Doç. Dr. Zülal Balpınar ile Michael Smith "Ingilizct" ve Yrd. Doç. Dr. Mehmet Üreyen "matematik" dersleri veriyor. 18.30 Dünya Kupası (Özet Yayın) ; 19.00 Haberler 19.10 Esteban Esteban ve arkadaşlan, başka ıpuçlan bulabıtmek içm eski kiıabı lyice incelerler. Bu arada Fernando Laguerra ve guzet arkadaşı Mamche 'nin de altın şehirieri aramakta olduğunu öğrenirler. 19.40 tl tl Türkiye 1 Programda, Cazıantep Mmız sosyal ve ekonomik yönden tanıtıhyor. 20.10 Uykudan Önce 1 GLYNDEBOURNEMALtKÂNESlNDE Müzik yazanmız Ftliz Ali, Glyndebourne'da operanın perde arasmda viyolacı Ruşen Güntş'le. VerdVnin "Simon Boccanegra" operasının sahnelenmesinde en büyük başan Peter HalVun (sağda) L.ıne /^« d ^ u dktkmnatre Şekip Davazhn başarısı tsviçre'nin Sierre kentinde "Illustre" dergisinin düzenlediği Uluslararası Çîzgi Roman Festivali kapsamında gerçekleştirilen "Genç Yetenekler"yansmasmda Şekip Davaz üçüncülük ödülüne değer görüldü. Geçen yılki yanşmada uçuncü olan Bahadır Işler'in bir çalısması da bu yıl sergiye ahndu İki sanatçı, 1922 haziran günleri arasında Çizgi Roman Festivaü'ne katılacaklar. Derya Abla, CingOz'ün davrantşlarında bir tuhaflık hısseder. Sanki bır derdi ' varmif gibidir. uncekı gün arkadaşı Can'la birlikte "Atlı Ballı" pastanesine gidip istediklerini almışlardır. Can babasınm bıraktığı elektnk parasım alıp arkadaşı Cingöz'le bir giizel yemiştir. Program çizgı film "Cellboun" ile sona erer. 20.30 Haberler ve Hava Durumu 21.15 Türk Denizciliğinin 100. Yıldonümü Özel Programı 22.10 ArjantinUruguay Dünya Kupası Maçı (Banttan) 23.50 Haberler 24.00 Dıs Kaynaklı Müzik 01.00 BrezilyaPolonya Dünya Kupası Maçı (Naklen Yayın) 02.45 Kapamş Verdi operasının perde arasmda şampanyak piknik Glyndebourne'da sahnelenen Verdi'nin 'Simon Boccanegra" operasında, başannın kaynağı, yönetmen Peter Hall ve sahne tasarımcısı John Gunter'dı. Ama Glyndebourne'un en hoş tarafı, perde arasında verilen uzun yemek molası. Geniş çimenlikte şampanyalı, kaz ciğerli, havyarlı piknik... FÎLİZ ALİ LONDRA Gecen hafta sonu iki gun üst üste Glyndebourne'a (Glaynborn okunuyor) opera izlemeye gittim. Arabayla iki saat gidiş, iki saat dönüş; iki günün sekiz saati yolda geçti, ama değdi doğrusu. Operaya meğerse hasret kalmışım. Hoş, Londra'da Covent Garden var, ama kapısından içeri adım atmak mesele. Covent Garden politîkasında basına kolaylık gostermek diye bir madde yok. Parası olan duduğu çalar hesabı. Para olsa da yer bulabilmek ayrı bir sorun. Ancak benden de daiıa fazla opera hastası isenız, en üst balkonda, bir koca sutur.un arkasında opera dinle>rebilirsini2İ Kri Te Kanawa, Placido Domingo, Pjvarotli, Agnes Baltza gibi şu sıralarda pek gözde olan opera sanatcılarının temsillerinin biletleri, daha satışa çıkmadan tükeniyor nerdeyse. Küçük bir fedakârlık Glyndebourne ise, başlı başına başka, garip bir olay. 1934 yılında John Christie adında bir zat, Glyndebourne'daki malikânesine bir opera sahnesi ve salonu inşa ettirmiş. Neden icap etmiş acaba diye sorulacak olursa. yanıt şu: John Christie ve eşi Audrej, Mozart hayranıymışlar. (Paralarmı harcamakta zorluk çekiyorlarmış herhalde). Ayrıca Audrey, opera şarkıcısıymış (Yani işin doğrusu hevesli imiş). Hayattaki en büyiık emeli. sahnede Mozart söyleyebilmek olan Audrey için, eşi ufak bir fedakârlığı göze almış ve evinin bahçesine Audrey için bir opera binası yaptırıvermiş Işte, bu tipik Ingiliz kır cenneti. her yaz Ingiltere'nin yüksek sosyetesine, Avrupa ve ABD'nin paralı operasever turistlerine, dunyada eşi az bulunur bir opera deneyimi sunuyor. Glyndebourne, mikro düzeyde bir Bayreuth. Mikro diyorum, çunku Bayreuth'un opera binası, özellikle sahnesi ne denli büyük, gösterişli, operaya elverişli ve en kaliteli teknik olanaklarla doNanmışsa, Glyndebourne'da bunun tam tersiyle karşılaşıyoruz. Opera binası ve sahnesi, ııerdeyse bir taşra halkevi boyutları \e görünumünde. Glyndebourne sahnesi, aşağı yukan Ataturk Kültür Merkezi'nin Oda Tiyatrosu genişliğinde, tek a\antajı sahnenin derinliğinin olması ve ışık düzeninin dahice çalıştırılması. Kuruluş aşamasmda amaçlandığı gibi Mozart operaları için elverişli denebilir bu sahneye, ama orneğin "Don Gio«anni" gibi bir operayı bu sahneye sığdırmak için Peter Hall olmak gerek herhalde. Nitekim Glyndebourne'un kuruluş aşamasmda, daha sonra da İkinci Dünya Savaşı bitiminde yaratıcı ve yapıcı gücüyle başan grafiğini hızla yükselten, Turk Devlet Opera ve Tiyatrosu'nun kurucusu, buyuk sahne adamı Carl Eberfden sonra, bu sahneye butün kısırlığına ve kısıtlamalara karşm işlerlik kazandıran tek rejisör Peter Hall. Geçen hafta izlediğim operalardan biri Verdi'nin "Simon Boccanegra"sıydı 14. yüzyıl Cenova'sında, soylularla halk arasındaki iktidar çatışmasını konu alan bu olağanüstu dramatik operanın kalabalık sahnelerini, bu ufacık sahneye sığdırmak için yinelemek zorundayımherhalde Sir Peter Hall gibi biri olup. John Gunter gibi bır sahne tasarımcısı ile işbirliği yapma şansına sahip olmak gerek. tin ulkesı ve milletiyle bolunmez butunluğunu kollamak ve korumak görevini hemen yerine getirerek en yakın telefonla durumu polıse arzettı. Kimi olumsuz kişıler "Yetişin. adam clduruyorlar diye karakola haber versen. polıs maktulun cenaze namazına ancak yetışir" gibısinden aleyhte propaganda yaparlarsa da bovle yalanlara kanmamalı. Işte. bir memleket evladı çıkıp "'Başbakana sovduler" diye telefon ettikten sonra masadaki verıne dönunceye kadar çelik yelekli vurucu tim kahveyi basmıştı bile. Her şey öylesine usulunce olup bittı ki. ancak polis otosunda kendilcrine geldiler ve dön kışi olarak yakalanıp arabaya ııkıldıklannı görrını çevirmeyi amaçlayan kötü adam Paolo'yu canlandıran Ingiliz bariton John Rawnsle>. gerek sesiyle, gerek oyunuyla çok inandırıcıydı. Sesi uygun olsaydı eğer, oyunuyla ideal bir lago yaratırdı diye geçti içimden. Fiesco'da bas Robert Lloyd, ses kullanımı biraz fazla nezleli ve sallantıh olmakla birlikte, sahne kişiliğiyle kusursuzdu. Ama asıl övgüyü Sir Peter Hall ile John Gunter'a saklıyorum. Erken Rönesansı özellikle kalabalık sahnelerde bir Giolto freskosu duyarlığı ve estetiği ile yansıtan bu iki sanatçı önünde şapka çıkarmaya değer. Glyndebourne'un en hoş tarafı, iki perde arası verilen uzun yemek molası olsa gerek. İngiliz havasına pek güven olmaz, ama İngilizlerin piknik yapma sevdasına da gem vurulamaz. Yemek molasında. uzun elbiseli bayanlarla, smokinli baylar, geniş çimenlikte, yere serdikleri battaniyeler uzerinde. bizlerin hiç alışık olmadığımız biçimde, şampanya ve benzeri gibi lüks yiyecek ve içecek maddeleriyle piknik yapıyorlar. Koca piknik sepetlerinden kristal şampanya kadehleri ve buzlu şampanya şişelen çıkıyor. Artık yamnda kaz ciğeri patesi mi, havyar mı, yoksa sıradan sandviç mi yerler, kendi bilecekleri iş. Kısaca Glyndebourne başka bir dünya... Barış ve Dostluk Ödiilü olsa bu sözlukte temsil edilmesi önemlidir. tkinci bir basımda bu eksikliklerin giderilmesi için kuşkusuz gerekeni yapacağız. Kitabın sonunda yer alan "2001 Film" arasında hangi Tiirk filmleri yer alıyor? DORSAY Bu 2001 filmi, "Sinema SözlügıT'nü hazırla>ran dört Fransız sinema yazarı seçmişler. Demek ki, sorumiuluğu da üstlerine alıyorlar. Bu seçim konusunda şimdiden eleştiriler, tartışmalar var. Neyse, biz de iki filmimizle yer aJıyoruz. Öteki filmlerde olduğu gibi tüm jenerikleriyle birlikte verilen bu iki filmimiz, "Sürii" ve "Yol". Abdi tpekçi Banş ve Dostluk Ödülü için son basvuru tarihi 1 Eylül 1986 olarak belirlendü Kırısma bu yıl röportaj, şiir ve kısa metrajlı film daUannda gerçekleştirilecek. Yansmaya katuacak yapıtlann daha önce hiçbir yerde yayvmlanmamış olması gerekiyor. Her dalda ancak birer yapıtla katılınabilecek olan yanşma sonunda şiir ve röportaj dalında birinci olan yapıta 300 bin lira tutarmda para ödülü verilecek. Başvurular Milliyet Gazetesi'ne yapılacak. (UBA) RADYO I K l I OS.OO Açılış, program ve kısa haberler. 05.05 Ezgi kervanı. 05.J0 Şarkılar ve oyun havalan. 06.00 Köye haberler. 06.10 GUnaydın. 07JO Haberler. 07.40 Gunün içinden. 09.40 Arkası >arın. 10.00 Kısa haberler. 10.05 Reklamlar. 11.00 Kısa haberler. 11.05 Solısıler geçidi. 1150 Çejıtli müzik. 1Z09 Kısa haberler. 12.85 Rekiamlar. 12.10 Türküler geçıdi.lzJO Turk sanaı müzıği özel programı. 1Z5S RddamJar ve radyo programlan. 13.00 Haberler. 13.15 Müzik. 13J0 Bölgesel yayın ve reklamlar. 14.45 özürluler ve toplıım. 15.00 Kısa haberler. 15.05 öğleden sonra.16.00 Kısa haberler. 16.05 Sarlular geçidi. l * J 0 Tdrkçe sözlu hafif müzik. 17.00 Kısa haberler. 17.0SİŞ ve işçi dunyası. 17.25 Bölgesel yayın ve reklamlar. 18.00 Çocuk bahçesi. 18.15 Haıtarun çocuk şarkısı 18.20 Sulıani yegâh faslı. 18^0 HaTıf müzık ve reklamlar 19.00 Haberler ve olaylann içinden. 20.00 Beraber ve solotürküier 20J0 Melodiler geçıdi. 21.00 Kısa haberler. 21.05 Türk sanaı müziği dinleyici isıekleri. 2150 Türk haJk müzigi (yurttan sesler) erkekler topluluğu. 22.00 Çeşitlı sololar. 22.25 Türküler. 22.40 Şarkılar. 23.00 Haberler. 23.15 Gecenin içinden. 00.55 Günün haberlerinden özetler. 01.00 Program ve kapamş. T R T I I 07.00 Açıhş ve program. 07.02 Solistlerden seçmeler. 07J0 Haberler. 07.40 Tüıküler ve oyun havaları. 08.00 tkı solıstten şarkılar. 08J0 Sabah konseri. 09.00 Tıirküler. 09.15 Çocuk bahçesi. 09J0 Çeşitlı müzık. 10.00 Solisıler geçıdi. 1050 Tarihten sayfalar. 11.00 Yurttan sesler. 11J0 Ankara radyosu çoksesh korosu. 11.45 tki solıstien şarkılar. 12.15 Hafif muzik. 12J0 Beraber ve solo tiirkukr. 13.00 Haberler. 13.15 Hafif müzik. 13J0 Kadınlar toplulugu. 14.00 Türkülerden bır demeı. 1450 Yabancı dil dersi. 15.30 Çeşilli sololar. 16.00 Çeşiıli müzik. 16.20 Arkası yarın. 16.40 Türküler geçidi. 17.00 Küçük koro. 1750 Türkçe sozlü hafif müzik. 17.45 Turkııler ve oyun havaları. 18.15 Edebiyatımızdan seçmeler. 19.00 Haberler ve olayların içinden. 20.00 Beraber ve solo şarkılar. 20.50 Yabancı dil dersi. 21.30 Hafif müzik. 21.45 Şarkılar. 22.00 Türküler. 22.15 Hafif muzik.2230 Bir roman/bir yazardan hikâyeler. 22.45 Oyun hawlan. 23.00 Haberler. 23.15 Btraber ve solo şarkılar. 23.40 Hafif müzik. 23.55'Sevilen eserler. 00.55 Program ve kapamş. T R T I I I 07.00 Açılış ve program. 07.02 Hafif müzik. 07J0 Sabah konseri. 08.00 Sabah için muzik. 09.00 Haberler. 09.12 Müzikli dakıkalar. 10.00 Dıskotegımizden. 11.00 Ögleye dogru. 12.00 Haberler. 12.12 Gunün konseri. 13.00 Klasik Türk muzigı korosu. U J t Tttrk halk müziji toplu programı. 14.00 Konser saaiı. 15.00 TRT çocuk koroları. 15.25 Caz muziği. 15.55 Haftanın çocuk şarkısı. 16.00 Turk halk muziği toplu programı. 16J0 Iki solistten şarkılar. 17.00 Haberler. 17.12 Sizler için. 18.00 Stüdyo FM. 19.00 Haberler. 19.12 Çeşitü sololar. 20.00 Muzik kervanı. 21.00 Müzik demeti. 22.00 Haberler. 22.12Bir konser. 2350 Yıllann ötesinden. 24.00 Gece ve müzik. 01.00 Program ve kapamş. Tenor Pavarotti Pekirtde ünlü tenor Luciano Pavarotti, Cenova Operası 'yla birlikte Çin Halk Cumhuriyeti'nin baskenti Pekin 'e gidiyor. Son olarak Paris Operası'nda Puccini'nin "La Boheme" adlı yapıtında sahneye çıkan Pavarotti, Pekin 'de Cenova Operası'yla birlikte "La Boheme' 'i üç kez sunacak ve çeşitli reütaller verecek. YUNUS NADİ ARMAĞANI MİZAH ÖYKÜSÜ YARIŞMASI198586 Yanına Komamak NECDET ÖKMEN / N 428 O BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Başı ve kanatları mavi, boynu ve karnı yeşil olan göçücu bir kuş. 2/ Üzme, sıkıntı verme... Bir nota... Bir soru sözü. 3/ Radon elemenıinin simgesi... Y'avru, çocuk. 4/ Yeşil yapraklı, dikensiz, ateşe atıldığında çıtırdıyarak yanan bir bitki... Bir renk. 5/ Yabancı... Sosyolojide boy. 6/ Yazg'ı. 7/ Guney Amerika'da yaşayan bir yuk hayvanı... Göze takılan bir lur mercek. 8/ Yankı, yansıma... Tavlada bir sayı. 9/ Bursa'nın bir ilçesı. YUKARIDAN AŞAĞ1YA: 1/ Realite. 2/ Sübjektif.. Maksira Gorki'nin bir romanı. 3/ Akım şiddeti birimi kiloamper'in simgesi... Buyruk. 4/ Havagazı lambasının ucu... Bazı Turk ağızlannda "ağa" sözcuğunun bir başka soylenişı. 5' Eklemek, katmak... Aktinyum elementinin simgesi. 6/ Iran kahramanı Rüstem'in babasınm adı... Çok hafif olan tahtası uçak yapırnmda kullanılan bir ağaç. 7/ Anıt! 8/ Öğuıulmüş lahıl... Gureşte bir oyun. 9/ ABD'nin bir eyaleıi. S a n k i , daha once birkaç kez dünyaya gelmiş, birkaç ömur yaşamış gibi hiçbir şeyi yadırgamayan. çevresinde yapılanlan, söylenenleri garipsemeyen, daha beteriyle karşılaşmadığı için gizliden sevinen kışilerdendi. iki ahbabıyla kahvede oturmuş kâh gazete okuvarak, kâh akıllarına gelıveren bir lafı ortaya sallayıp yeni bir sohbeti koyulaştırarak kahveye çıkanlann çogunun yaptığı gibi vakit geçiriyorlardı. Içlerinden sarı bıyıklı olanı yeni bır konuya girişmişti: Yafıu, bizim komşular daha on beş yıl önce yetmiş beş bin liraya satın aldıkları dairevi geçen hafta aylığı yüz elli bin liraya kiraya vermişler. Rıza Bey'in oralı olmadığınj görünce ekledi: Yani, bir aylık kirası, satış fiyatının tam bır katı. Rıza Bey bu açıklamamn doğrudan kendisine yonehildiğini farkedince, "Yaa.." demekle yetindi. Öteki parladı. Ne "Yaa.;'sı yahu. Bu kadar da olur mu? Olmuş diye kendin söylüyorsun, demek ki olurmuş, dedi Rıza Bey ve beli yaldızlı cam bardaktan bir yudum çay ıçti. Sarı bıyıklı adam usteledi: Pekı sen ne diyorsun buna? Rıza Bey deminden beri orada değilmiş de yeni gelip lafa karışıyormuşçasına sordu: Neye ne diyorum? Neye olacak canım. anlatıyoruz ya... Bu kadar kira olur mu? Bilmem... Kirayı ben almıyorunı ki... Anlatamadık. Sen alıyorsun diyen vok yahu. Yani bu denli yuksek kira olur mu diyorum. Başbakansa, habire pahalılık yok divor. Öyleyse Başbakana sor. Sarı bıyıklı adam, ofkeyle patlayıp ağzından oyle bir söz çıkardı ki, Rıza Bey iki yanına bakındı Başbakan fılan yakında mı diye. İyi ki Sayın Başbakan oralarda değildi de hakkında edilen sözu duymadı. Rıza Bev, labağa taşan çayın bardagın dibinden pantalonuna damlamaması için bardağı masadakı gazetenin ustune koyup. dibindeki çayı emdirüi, sonra tekrar bir fırt aldı. Dibi yine çaylanmasın diye bu kez bardağı tabağa koymadı, elinde tuttu, içinde donup durmakta olan çay taneciklerini dikkatle ıncelemeye başladı. Sarı bıyıklı adam Rıza Beyin bu umursamaz tavnna kızgınlığından Başbakanla ilgili bir söz daha savurdu. Tabii orda olmadığı için Başbakan yine duymadı. Başbakan duymadı, ama bitişik masada oturmakta olan bir memleket evladı duydu; devle düler. Üçü, aynı masada oturan bildik kişilerdi de dörduncüsunu pek çıkaramadılar. Bu dördüncu, elinde ıhlamur dolu bir bardağı tutmakta olan kısa boylu, enseli, göbekli bir vatandaştı; öylesine şaşırmıştı ki, öbürlerini gormuyordu bile, fıldır fıldır gözleriyle dünyaya düşmuş bir uzay yaratığı gibi durumu algılamaya çalışıyordu. Bakışlan karşılaşınca Rıza Bey yumuşak bir sesle sordu birşey söylerrie«i gerekiyormuş gibi: Nereye teşrif? • "'• Böyle bir soruyu beklemeyen adam büsbütun şaşalıyarak ne diyeceğini bilemeden elindeki ıhlamur bardağına baktı. O zaman Rıza Bey kendi elmde de çay bardağı bulunduğunu farkeltı. Anlaşılan adamcağız yakın bir iskemlede kendi başına oturmuş ıhlamurunu yudumlarken onlardan sanılıp ne oluyor demeye kalmadan hep birlikte bardaklanyla derdest edilmişlerdi. P o l i s otosu sıçraya sarsıla ilerledi. Biraz önce Başbakarun geçmışini anımsayan sarı bıyıklı adam dızleri çen,esine değecek şekilde dertop olmuş süklüm puklum oturuyor, laz mavisi gözleriyle çipil çipil bakınıyordu. Rıza Bey, onun dizkapaklannın ağrıdığmı tahmin etti. Çünkü bir yerleri ağrı>ınca hep boyle çipil çipil bakardı. Onlan sorgulayacak memurun huzuruna getirıldiklerınde ağnları epey anmış gozukuyordu. Sonra memurun şivesinden memieketlısi olduğunu anlayınca yavaş yavaş sakinleşip hemserilik ayaklarına yattı. Bir sure valtaklanıp dil döktüğu halde memurun yemediğini gorunce bu kez basiretii bır ış adamı, bir buyuk armatör gibi gerçekçi davrandı. Sonunda amacına ulaştı ve koyverildi. Eh, asıl söven paçayı kurtarıp karakoldan savuşunca gerı kalan uçü de salıverileeeklerini umdular. Ama olmadı. Komıser, sanki birisinın ille Başbakana sövmesi lazımmış gıbı buçu uçünden birıne yuklemeye niyetlıvdi. Istedikleri biçimde ifade verdirmek için basıırmaya koyuldular. Kekeme olan arkadaşlan korkudan daha da teklemeye başladı, ne dediği anlaşılmaz olup çıktı. Üstüne varıldıkça sozcukler diline düğumlenip kızışmış hindi gibi mosmor oldu. Sorgulama uzmanı olarak yetiştırildiği halde kekemeleri sdyletmek için ozel eğitim gormediğinden olacak, zavallı memurun sabrı tükendi. kantarlıyı basarak kekeme sanığı karakoldan kovdu. Sıranın kendisine geldığini anlayan ıhlamurlu adam yurek paralayıcı yakanşlarda bulunup yanık bir sesle duğu için bu dediğimi hemen kabul eder, işkence altında alınan ifadenin geçersız sayılmasma karar verir, butün bu emekleriniz de boşa gider. tyisi mi ne siz yorulup uzülün, ne de ben beyhude eziyet çekip üzüleyim. Bırakın beni de gideyim. dedi. B u , usa yakın sözleri bu adam gerçekten söyledi mi gibisinden memur uzun bir sure garip garip baktı. düşundu. kulağının memesiyle oynadı, odayı kaplayan derin sessizlik içinde Rıza Bey'in burnuna doğru eğildi: Allah belanı versin. diye kestirip attı. Sonra doğruldu ve tabanca patlatırcasına şiddetli bir sesle "Defol git" dedi. Dedi de, belki gorevini tamamlamış olmak için, belki bu denli beleş bir kurtuluşu hiç unutmaması için suratına bir yumruk sallamayı ihmal etmedi. Anatomiyi iyi bellemiş sorgulama uzmanının hızı, yönü, açısı ustalıkla hesaplanmış vumruğu havada yüzüne doğru uçarken aksilik bu ya, Rıza Bey'in başını çeviresi tuttu. Duvara asılmış yaldızlı çerçeveli Ataturk resminin biraz eğri durduğunu farketmişti. Oysa Rıza Bey'in eğri şeylere karşı duyarlığı vardı. Yabancı olduğu bir yerde bile duvarda iki milim eğri bir tablo görse, uzanıp o iki milimi duzeltmeye kalkışırdı. Işte, çevredeki eğriiiği sezip yuzunu Ataturk'e doğru çevirdiği anda, bu beklenmedik devinimle yumruk suratının yanlış yerinde patladı ve açılan kaşından kan fışkırdı. Rıza Bey ne oldu' ğunu birden anlayamadı ama yumruğu atan pekâlâ anladı ve basbayağı korktu. Komiser daha beter korktu, dehşetli ofkelendi. Komiser kızmakta haklıydı. Her şeyin bir yolu yordamı vardı. Boyle ahmakça vurulur muydu? Herifin şakağına raslayıp gebertseydi ne halt ederlerdi? Cesedi ne yaparlardı? Kent büyüyup gelişmişti. Nerde o doğanın guzelliklerine yayılıp uzanmış eski İstanbul... O eski yalılar, o köşkler... Rumelihisarı'ndaki, Kanlıca'daki yalılar yakılıp kul edilmiş. Altunizade'deki. Erenköy'deki.Ziverbey'deki koşkler yıkılıp gökdelen edilmiş. Ne altına şezlong çekilip kitap okunacak bir manolya ağacı. ne de bir köşesine ceset gomülup saklanacak karakol bahçesi kalmış. Maazallah Rıza Bey bu densiz memurun yumruğuyla ölecek olsa cesedi başlarına bela olurdu. Herifin ifadesini alırken bakın ne hale getirdik diye otopsiye yollavacak değildiler ya. Ailesine verseler işkenceden adam oldü diye basarlardı yaygarayı, ortalığı ayağa kaldınrdı gazeteler. Hoş, sonunda bir bok olmazdı ama \TJkardan zılgıtı vçrler, uykuları kaçardı epey zaman. Bu acemi uzman da hep böyle yapardı. Başbakana iki laf etti diye bu kadar vuracak ne vardı? Zaten Başbakana kızmayan mı vardı? Al işte, şimdi nolacaktı: Rıza Bey'in kaşından oluk gibi kan akıyordu. Kafasını musluğun altına sokup şefkaıle yıkadılar. silahlarını temizlemekte kullandıkları ustüpuyle guzelce tampon yaptılar, kaşın ayrılan etlerini birleştinp plasterle yapıştırdılar. Sonunda akacak bır şey kalmadı mı ne, kan dindi. Fakat Rıza Bey'in bir gözü öylesine şişip kuiağına kadar ham patIıcan moru bir renge bulanmış ki, gorenin gonlu bulanır. Bu haliyle sokağa bırakmaya vicdanları elvermediğinden yumruk izi geçinceye kadar Rıza Bey'i karakolda konuk ettiler. Bir gün. dunyada hiçbir kötülük kalmadığına insanın yemin edesi gelen pınl pırıl bir sabah vaktinde onu kapı önüne koydular. Güneş sırtını ısıtıyor, asfalt caddeden yansıvan gunışığı, gozlerıni kamajtırıyor, dermansız bacakları ozgür kaldınmlarda vurudükçe yay gibi geriliyordu. Evine geldi. Bir haftadır hiçbir haber alamamış olan apartıman halkı onu görunce oyle bır şamata kopardılar ki. uçuncü dun>a savaşından sağ salim dönduğünu sanırdınız. Rıza Be\ olup bitenleri tatlı tatlı anlattı. Ortalık şampıyonluk maçında yenilmiş bir takımın soyunma odasına dondu. Ağlamalar.. Masalara yumruk vurmalar... Sovmeler... Anayasa, ozgurlük, hak. hukuk gibi ılgisiz bir suru sozcük... Alan Jay Lerner öldü "My Fair Lady" ve "Gigi" gibi müzikallerin ünlü yaratıcısı, besteci, oyun yazarı Alan Jay Lerner, beş ay önce yakalandığı kanser sonucu öldü. Amerikalı sanatçı altmıs yeai yasındaydı. Dışarıyn Merhaba Genç karikatüristlerden A vni Oda başı'nin "Dışanya Merhaba" adlı karikatür sergisi Mülkiyeliler Birliği'nde açıldı. Odabaşı'nm sergisinde 19831986 yılları arasında cezaevinde yaptığı karikatürler yer alıyor. A vni Odabaşı 'nin sergisi 26 hazirana kadar açık kalacak. Spoleto Festivati 10. yıhnda Bu yıl onuncu kez düzenlenen Spoleto Festivali, kurucusu ünlü besteci Gian Carlo Menotti'nin 75. doğum gününün kutlandığı bir galayla kapandı. ABD 'nin Güney Carolina eyaletinin Charleston kentinde düzenlenen festivalin kapamş gecesinde Mikhaii Baryshnikov, Alicia Alonso ve Alessandra Ferri gibi bale sanatçüan da gösteriler sundular. HAVA DURUMU MUU feMM. bMM AMM MBU BDMMM TMBM MtU •dMMOI BkHİ SMMİ Bulutlu Bulutlu Buıutlu Bulutlu Bulutlu Bulutlu Yajmuflu Bulutlu Bulutlu Acık Bulutlu M" TT ve w vr sr tr «• ir ir ır zr r vr tr ır zr 17° w M* sr Her neyse... "Simon Boccanegra" operasını Hollandalı şel" Bernard Haitink yonetiyordu. BaşMBA Acık zr nr rolleri iki Amerikalı opera sanatçısı payiaşmıştı. Simon'u bariton MU BuluOu tr V Timothy Noble, kızı Amelia'yı ise nra Buiutiu zr ır şu sıralarda Ingiltere ve Avrupa1 da yıldızı pek parlayan soprano IWİforok>tl G*IM/ Müdvrtuğv'rKfrn ttıntn bUgly gön, furdun kıamf kniml*ri Carol \aness yorumladı. Carol V'abulutlu, OrU n Doğu Kmdan/z, h Antdotu'nun Ooğutu U» Ooğu Anmtotu ness, bizde "gtir" diye tammlanan BHgtl fi'pij dlfur yrfr tçık guçuetk. HJVA SICAKLIĞI: ÖIMIKU bir dmjtykltk ofcıuyacafc. RUZGM: Kuzmr n doğu f&ntorrton httlf. an » n ortj kurvvtt» cinsten volumlu sesiyleaslında tam « K d ı Otnlzltnto. yılöız n günöoğutunömn 35. u*flc 1011 dmnlı mlll hıztt bir Wagner ^opranosu. İkinci de•MC«*. OCNİZ: OrU n Doğu Kfötniz f&şh. aiğtr Otnlzfr bulutlu g*ç*c*k. D*nH mufdll a*lg*lı olup, otruf utMkkğı )0 km. fğn tmnöt 5 km dolmyındt recedeki karakter rollennde, özeloltctk. Muı Oölu'nd» hty» ıyx bulutlu g»ç»cmk. Rüzçtr kıaıy » dojju r6nl*rö*n likle Boccanegra'vı iktidara getırip. htftf «n » n Oft» kuvntf •««:•* 061 mufdll dtlçtlı olup flini» uaktığı 510 km perdearkasından kendi entıikalaaotrfina* oltcMk AMSTERfMM ; Acık ATİHA : Buludu BAĞDÂT .BukıUu BEUSMD : Bukıflu SERÜN : Bukıflu BONN : Açık BHOKSEL : Bulutlu CENEVRf : BuluBu CİDOf . A«ık FRANKFUftT : Apık Gft»NE : AcJk KAHİRE : Acık KÖLN : Açık LOHDRA : Acık UADRİD : Agık UOSKOVA : Açık UUNİH : Bulutlu NEW yOAK : Acık OSIO : Açık PARİS : Açık RİYAD : Acık ROMA : Bulutlu SOFYA : BuluOu ŞAM : Bulutlu TEL AVtV ; Bulutlu TOKVO : BuluOu TMBUISGARP: 8ulutlu ZÜRİH : yaOmırlu 2S° 32° 33° 28° 26° 25° 25° 24° 38° 25° 29° 33° 26° 19° 21° 22° 26° 24° 23° 22° 41° 25° 27° 29° 31° 22° 32° 24° 600 ynpıthk sergi Sovyetressam İlya Glazunov'un 600 yapttından oluşan kisisel sergisi, Moskova 'daki Merkez Sergi Salonu'nda açıldı. Glazunov'un, kanlt gözyaşlan döken Hazreti tsa 'yı ve blucin giymis üstü çıplak bir kadını betimleyen tablolannın da yer aldığı sergisinin, yaklaşık 20 yıldır Merkez Sergi Salonu 'nda açüan ilk kisisel sergi olduğu belirtildi. 56 yaşındaki sanatçı, eski Sovyet lideri Leonid Brejnev döneminde yöneticilerin ve parti liderlerinin portrelerini yaparak unlenmisti. avaz avaz ağlamaya başlayınca, laıklığe a>kırı olarak resmi daırede mevlut okutulduğu sanılacak dıve sorgudan vazgeçip onu da evine yolladılar. Ellerinde kala kaia Rıza Be> kalmışlı. O da "Ben sovmedim" diyor, başka birşey demiyordu. Sorgucu memur biraz fazla zorlamaya nıyetli olduğunu bellı edince. yuzunde tatlı bir gulumsemeyle: Bakın memur bey, diye soze başladı. Şımdi sız kılıma dokunma^anız da ben paşa paşa suçu kabullenıp altına imzamı atsam bile, önune çıkarılacağım ılk yargıca, bu itade>i kabul etmediğırnı. ışkence yapılarak alındığını soylerım. Tabii. yargıç akla yakın ve geleneğe uygun ol R ı z a Bev çevresıni süzdu suzdu de bir avağa kalkış kalktı; herkes ne yapacak diye dikıldi kaldı. O kiııcı bir tavırla başını birkaç kez salladı: Bu yapılanları vanlarına komıyacağım. dedi. Hepsı nefeslerini kesıp sozun gerisini bekledıler. Rıza Bey kabuk bağlamaya başlayan kaşındaki yara yerini usulca kaşıyarak. Elbette komıyacağım, önümuzdeki genel seçımde Başbakanın partisine oy vermeyeceğım. dedi ve kararlı bir tavırla verıne oturdu. Havada dolaşan bir avare sınek uçmasını ^aşırıp duvara tosladı. Ayşe Gönüllü leroğlu İlk sergisini ocak aymda İstanbul Fotoğraf Evi'nde açan Ayşe Gönütlüleroğlu ikinci sergisini bugün Atölye Çizgi'de açacak. sanatçı sergi süresince bugün ve 21 haziran saat 18.00'de bir de dia gösterisi yapacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle