25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 6 MA YIS 1986 © akşam Sayın Evren'in konuşmasını dinledim radyoda. Ankara'ya döndük hemen. CHP'nin kapatılması çok vahim bir olaydı. Atatürk'ün kurduğu parti, devlet kurmuş olan ve Türkiye'yi demokrasiye getirmiş olan parti hiçbir mahkeme kararı olmaksızın kapatılıyordu... 3 Ecevit'e göre, Etimesgut'ta imzalatılan tebligat, tıpkı bir mahkeme celbi alındığında, mahkemeye çağrılan sanığın çağn kâğıdır.ı imzalaması gibi bir işlemdi. Eğer Devlet Başkanı'nın mantığı geçerli olsa, mahkemeden gelen celp yazısını aldığına, tebellüğ ettiğine daiı imzasını atan her sanık, daha mahkeme önüne çıkmadan, suçluluğu kabul etmış sayılmak gerekirdi. Ecevit'in avukatlan, bu gerçeği, iki kez açıkladılar. Ancak, o gunlerin koşullan ve baskılan altmda, bu açıklamalara, basmda pek az yer verildi; ve açıklamalar Avrupa Parlamentosu'na duyurulamadı. Kaldı ki, Ecevit'le ilgili olarak, gözden kaçırılan bir başka gerçek daha vardı: Ankara'ya döndükten birkaç gün sonra, Ecevit, CHP Genel BaşkanlığYndan istifa etmişti; oylelikle, yasak kararının kapsamı dışına çıkmıştı. Çünkü, Etimesgut Havaalanı'nda kendilerine tebliğ edilen karardaki yasaklar, faaliyeti durdurulan iki büyük partinin genel başkanlan olmalan dolayısıyla konulmuş yasaklardı. Ecevit, genel başkanhktan ayrıJınca, bu yasagın zaten kendisini kapsamaması gerekirdi. B a ş k a n l ı k t a n istifa e d i p " A r a y ı ş " ! ç ı k a r t t ı Nitekim, kısa bir süre sonra, "Arayış" dergisini çıkartarak, düşüncelerini yazılanyla açıklamaya başladı|ında, o yasak kararı kendisine uygulanamamıştı. 1982 nisan ayında Ankara Sıkıyönetim Komutanı, kendisini, Milli Güvenlik Konseyi adına çağınp, hakkındaki yasak karanna rağmen yazı yazmasını eleştirince, bu konuda kendisini uyannca, Ecevit, komutana, Ecevit'in Hapishane Dönemi CÜNEYf ARCAYÜREK Bülent Ecevit'in Evren'e yanıtı 'Kişisel önyargılarla partileri sınırlayıp demokrasiyegeçüemez' Bülent Ecevit'in 19 Ekim 1981 günu TRT'ye gönderdiği Evren 'e yanıt ve düzeltme yazısı, başhca şu noktalara değiniyordu: "... Sayın Devlet Başkanı'nın 16 Ekim 1981 günü yaptığı konuşmayı içeren TR T yaymiannda ayrım gözetilmeksizin bütün partilere ve o gün kapatılan bu partilerin yöneticilerine yöneltiten iddialar beni de hedef alır biçimde öne sürülmüştür. Bu yayınlar, anayasadakı deyimle, "gerçeğe aykın yayın' niteliğindedir. Şoy/e ki: 1. Yaytinlanan konuşmada, 'Siyasi partilerin vatandaşlar arasında urlaşmaz ayrılıklara, kırgınlıklara ve bölünmelere asla yer venneden medeni ve seviyeli bir hizmet yarışı yapmaları gerckir. Şimdi elimizi vicdanımıza koyarak dtişünelim, milletin kaderinde başlıca rol oynamış partiler ve yöneticilerinden hangisi 12 Eylül'e gelinceye kadar bu görevlerin idraki içinde oldu? Hangisi devlet çatısının çatırdayarak yıkılmaya başladığını görüp de milletin refahı ve huzuru, devletin bekası için kişisel ve parti çıkarlarından feragatte bulunabildi? ' deniliyor. Başka partilerle veya yöneticileriyle ilgili olarak yanıt verme durumunda değilim. Fakat Atatürk'ün kurduğu ve Cumhuriyeti de demokrasiyi de kuran, devlet sorumluluğunu ve millet huzurunu her şeyin üstunde tutan Cumhuriyet Halk Partısi, her zaman bu görevin idraki içinde davranmıştır. Bunun sayısız kamtlanna, Cumhuriyet Halk Partisi'nde sorumluluk taşıdığım donemlerden birkaç örnek vermek isterim. ( ) 12 Eylül 1980 öncesinde, 'devlet çatısının çatırdayarak yıkılmaya başladığını'gören Cumhuriyet Halk Partisi, başlıca partileri devleti ve demokratik rejimi demokrasi kurallan içinde onanp kurtarabilecek bir hükümet ortaklığı kurmalarmı ve aralannda uzlaşma yoluyla bir Cumhurbaşkam seçebilmelerini sağlamak uğrunda, 'kişisel ve parti çıkarları 'ndan azami 'feragat 7 göze alarak aylar süren ısrarlı girişimlerde bulunmuştur. Kendim için bir mevki istemeksizin bu konularda aylarca çağrılarda bulundum. Gerek sağ gerek sol görüntülü bölücü akımtar veya cepheleşme hareketleri karşısında, Cumhuriyet Halk Partisi, her türlü cepheleşme düsüncesini reddetmiştir; 'milliyetçilik' kisvesi altmda milletimızi bölmeye ve kendi içinde vuruşturmaya kalkışanların da, 'halklar' slogantyla veya mezhep ayrımı kışkırtıcılığıyla Türk halkınm büıünlüğünü bozmak isteyenlerin de en kesin biçimde ve Aıatürk milliyetçiliğiyle karşısına çıkmıştır. ( ) 2. 'Gizli kapılar arkasında toplantılar duzenleme' ve 'yalan haberler yayarak temiz vatandaşlan mevcut yönetim aleyhine zehirleme' iddialannm muhatabı olmayı asla kabuledemem. Bugünku yönetim biçimini ve Türkiye için yöneıimce öngörulen rejimi, kendi demokrasi anlayışım açısından, içime sindiremediğim bir gerçektir. Içime sindirmeye de mecbur değilim. Yürürlükteki anayasayı benimsemek ve Türkt' " ye 'nin başına getirilen dertlerden anayasamn sorumlu gibi gösterilmesini reddetmek suç olmasa gerektir. (. ) 3. Söz konusu yayında yer alan 'mevki ve menfaat dağıtma' iddiasımn da hedefleri arasında yer almayı kabul edemem. 12 Eylül 1980'den kısa bir süre sonra, Genel Başkanlık sorumluluklartndan hiçbirini yerine getiremez durumda bırakılmam karşısında ve siyasal faaliyet serbest bırakıldığı zaman Genel Baskanlığımuı ö'nieneceği yolundaki resmi açıklama üzerine, kendi mevkümi, seçimle getirıldiğım gorevi bile bıraktığıma göre, herhangi bir kimseye 'mevki' vaat etmem herhaldesöz konusu olamazdı. Kimseye 'menfaat' dağıtmaya kalkışabilecek bir durumda bulunumadığım ise sanırım herkesin bilgisı ıçindedir. 4. 'Siyasi partilerin yöneticileri hâlâ biribirlerine karşı kin ve nefretle dolular'yollu iddia da benim için geçersizdir. Hiçbir zaman kimseye karşı kin ve nefret beslemedim. Kin ve nefreti insan yüreği için bir yük saydım. 5. Söz konusu yayında, yine ayrım gözetilmeksiniz, tüm partiler ve pani yöneticileri, 'kendi içimizde halledebileceğimiz problemleri dış ülkelere jurnal ederek birtakım kuruluşlar vasıtasıyla baskı yaptırmak denemelerıne girmekle suçlanıyorlar. Benirr. bakımımdan gerçeğin tam tersi olan bu suçlamayı da reddederim. 'Yabancı ülkelerden gelen politikacı, sendikacı veya gazetecilerden isteyenlerin benimle de görüşmelerine, yönetim ızin veriyor. Bu uygarca bir davranıştır. Ancak bu kimseler benimle çay içip edebiyattan konuşmaya gelmiyorlar; Turkiye '• nin bugünkü ve gelecekteki siyasal durumu ve sorunlarıyla ilgili düşüncelerimi oğrenmek istiyorlar. Herhalde yönetim, onlarla konuşurken kendi kendimle tutarsızlığa düşmemi benden bekleyemez. Bu konularda nasıl duşünüyorsam, kendi sorumluluk anlayışım içinde, herkesle öyle konuşurum.' dedim. Başka turlusünü yapmak, yalan söyleyemediğim ve düşüncelerime ters düşer biçimde konuşamadığım için, elimden gelmez. Eğer yabancı konuklarla göruşmelerim 'gizli kapılar arkasında' oluyor diye, benim 'jumalcılık' yapıyor olabileceğim düşünülüyorsa, şunu hatırlaımak isterim: Ocak ayında, bu tür ziyaretçilerin artması Üzerine, ben, Dışişleri Bakanhğı 'na başvurarak, kendi iradem dışmda yabancılarla gizli kapaklı görüşmeler yapıyormuş gibi görünmekten rahatsızlık duyduğumu bettrttim ve benim kendi devletimden saklayacağım bir davranışım ve düşüncem olamayacağını söyleyerek, yabancılarla görüşmelerimde devletin bir gözlemci bulundurmasını ısrarla istedim. Fakat bu isteğim kabul edilmedi. (. ) 6. Yayımlanan konuşmada, 'kurulacak özgurlükçü demokrasiye. .. ideolojik dogmatik sapıklıklardan uzak, Atatürk ilkelerinde birleşebilen partilerle başlama' isteği, tüm siyasal partilerin feshi içm bir gerekçe gibi gösıerilıyor. Oysa kişisel değerlendirmelere ve önyargılara dayanarak partileri fesheımekle veya devlet yöneticiierinin kişisel eğilimlerine göre partileri ve programlarını sınırlandınp yönlendirmekle 'özgurlükçü demokrasi'ye geçilemez. Yıllarca üyeliğini, milletvekılliğini, genel sekreterliğini ve genel başkarlığını yapmaktan onur duyduğum Cumhuriyet Halk Partisi 'yle ilgili olarak, 'ideolojik dogmatik sapıklık' iddiasını da reddederim. Cumhuriyet Halk Partisi de ben de 'ideolojik dogmaüzm 'e her zaman karşı olduk. Gerek programımız gerek olaylar ve değişik akımlar karşısındakı tutumumuz bunun açık kanıtlarıyla doludur. Atatürk'ün kurduğu ve onun yolunda Türk devletine ve ulusuna sayısız hizmetler vermiş bir parti A tatürk 'ün yüzüncü doğum yıldönümünde kapatılırken, bir de bu partiye 'sapıklık' isnat ediliyormuş gibi anlaşılabilecek resmi beyanlarda bulunulması çok acıdır. Milyontarca yandaşı olan herhangi bir büyük parti için böyle sıfatlar kullamlması kamu vicdanını da incitir. 'Atatürk ılkelerinde bırleşme'yegelince, o ılkeler, kuruluşundan ben Cumhuriyet Halk Partisi programlarının ve tUzuklerinin başında yer alan ve bilinçle bağlı kaldığımız ilkeIerdir. Cumhuriyet Halk Partisi kapatılsa da ülkemizde o ilkeleri, en başta, Cumhuriyet Halk Partiideryaşatacaklardır... " (• ) TAHLÎYE Ecevit, Kastm 1980'de hapisten çıktıktan sonra evinin önünde karşdarurken... (Fotoğrqf: RIZA EZER) 'CHP'nin kapatılmasma karşı toplu tavn, arkadaşlarım uygun bulmadı' "O yasak karan ancak genel başkan kaldıgım siirece bana uygulanabilirdi: ben genel başkanlıktan ayrıldığıma gore, artık herhangi bir yurtfas düsünceierini açıklamakta ne kadar serbestse ben de o kadar serbestim. Onun için yazı yazmaya devam edeceğim!" demişti. Komutanın, "Ama siz, genel başkanlıktan aynlmış olsanız da partinizin lideri olarak göriilüyorsunuz" demesi üzerine de, "Ondan ben sonualu tntuiamam!" yanıtını vermişti. Etimesgut'ta tebliğ edilen yasak karannın, genel başkanlıktan aynlan Ecevit'i bağlamadığı bu şekilde kesinliğe kavuşunca da, Milli Güvenlik Konseyi 1982 hazıranında, 52 sayılı bildiriyi çıkararak, Ecevit'i, o yoldan, yasak kapsamı içine almıştı... "CHP'nin son dönem yönetiminde bulunan arkadaşlara sessiz kalmmamasını önerdim" diyor Ecevit^ Hamzakoy'da alınan ifadeler Soruşturmalar Hamzakoy'da başlamıştı. 1980'den önceki parti önderi olarak yaptığı kimi konuşmalar nedeniyle Ecevit'in ilk ifadeleri Hamzakoy'da alındı. Ecevit bu konuda şöyle konuştu: "Hamzakoy'a bir savcı yardımcısı geldi. Birkaç ifade aldı. Bu ifadeler arasında 159. maddeyle ilgili olanı var mıydı, şimdi anımsamıyorum. Fakat, 1980'den önceki siyasal hayatta toplantı saatinden sonraya kalan saatlerde yaptıgım konuşmalarla ilgili davalardan dolayı alınan ifadelerdi." "12 Eylül'le yeni bir rejim, askeri yönetim gelmiş. Sizi Hamzakoy'a götürmüşler ve hemen soruşturmalar başlatılıyor. İfadelerin daha Hamzakoy'a gider gitmez ahnması sizde naşıl bir duvgu uyardırdı?" "Tabii şunu yadırgadıın: Özellikle orada ifademin alınmasına neden olan olaylar, birtakım teknik konularla ilgiliydi. Her politikacının başına gelen olaylaria Ugiliydi. Toplaoü yerine saatioden bir saat gec ulasmakla Ugiliydi. Bunlann giındeme getüiimesiıti y«dırgadım. Fakat sonradan uzerinde durmadım, önemsemedim." "Önemsemediniz, pekal*. Ama bu ilk girijim 12 Eylul yönetimioin sizler haklunda daha geniş kapsamlı davalar açnuuuun bir belirtisi olamaz mıydı, böyle bir degerieıtdirnıe yapmadınız mı, bir kaygı doğmadı mı?" "Aaaa, tabii!.. Özellikle 159. maddeye dayanarak açılan da>aları çok yadırgadım. Bu konudaki davalar Hamzakoy'dan döndükten sonra açılma>a başlandı. Yadırgadım, çünku benim eleştirdiğim hükttmetlerin başkanını zaten askeri müdahale görevden almış. Bir yandan "geçmiş karıştırılmasın' denili>or. unutturulmak, geçmişin uzerine bir perde çekilmek isteniliyor, bir yandan da mahkemelerde geçmişin 'irdelenmesi' adeta zoriaoıyor. Bunu elbette yadırgamıştım." "O sırada size gore, bunlar birer belirti miydi, dava açılması sürecek miydi?" "Eee, tabii... Hele hepishaneden çıküktan sonra soruşturmalar. kovuşturmaiar benim tam zamanımı alan isler oldu. Hakkımda dava açümasını ysdırgamayabilirdim, ama sözünü ettiğün konulardaki gibi davalan yadırgı>ordum." "Daha büyük bir dava beklentiniz var mıydı, orneğin 'Ülkeyi 12 Eylül'e siz getirdiniz, sorumlusu sizsiniz' gibi bir dava?" "Evet, bunun düşünüldügunü gösteren bdirtiler vardı." Ankara'ya dönünce Evren'in konuşmasına bir yanıt hazırladım. Ayrıca CHP'nin son dönem yönetiminde bulunan arkadaşlardan Ankara'da olanları da çağırdım. Onların da sessiz kalmamasını önerdim. Bizlerin manen CHP'nin sorumluluğunu taşıdığımı%ı söyledim. Ama uygun bulmadılar. uzerinde durmuyorum. let kuruluşu olarak kurmayı dogru bulmamıştı. Bunlar Atatürk'ün Cumhuriyet Türkiyesi için zorunlu saydıgı bir kültür politikasını oluşturmak ve >a>mak üzere kurduğu kurumlardı. Çok ileri goruşlü bir davranışla ve demokratik davranışla Atatürk bunlan akademi şeklinde veya devlet kurumu gibi kurmayı uygun görmemişti. Çünkü, o zaman tek parti doneminde bu kurumlar devlet zoruyla kültür politikasını yaymış olacaklardı. Oysa Atatürk. bu konuda devlet zorlamasını istemiyordu. İkincisi; Atatürk'ün amacı çok partili demokratik rejirae geçmekti. Çok partili demokratik rejime geçildiğinde bu kurumlarla guttuğü amacı paylaşmayan bir parti iktidara gelebilirdi. O zaman kurumlar amaçlarından saplırılırdı. Bunu da güvence aitına alabilmek için vasi olarak CHP'yi bırakmıştı Atalürk. Dolayısıyla CHP'nin kapatılması, Ataturkün vasiyetinin çiğnenmesi sonucunu kaçınılmaz olarak doğuracaktı. Böylece bukuk devletinin temel ilkelerinden biri çignenmiş olacaktı. Bu nedenlerle ben, mutlaka, hem ilke olarak partilerin kapalılmasına karşı, hem de CHP'nin kapaülmasına karşı tavır almamız gerektiği kanısındaydım. Aynca, Devlet Baskanı'ıun partileri kapatan yasa vesilesiyle yaptığı konuşmada, CHP'ye yönelen bence çok haksız bazı suçlamalar, isnatlar vardı. Onları da yanıtlamayı tarihsel bir görev sayıyordum. Onun için Ankara'ya donünce TRT'ye gönderilmek ve kamuoyuna açıklanmak uzere, Sayın Evren'in konuşmasına bir düzeltme ve yanıt yazısı hazırladım. Bu benim anayasal ve yasal hakkımdı." "Bu konuda arkadaslannız ne düşünüyordu" sorusu üzerine, Ecevit, kısa süre durdu, surdürdü: "... Ajrıca, CHP'nin son dönem yönetiminde bulunan arkadaşlardan Ankara'da olanları da çağırdım. Onlann da sessiz kalmamasını önerdim. Arkadaşlarım uygun bulmadılar; ama uzerinde durmuyorum..." dedi. Gizli kapılar yoktur Neden valnızlık? ^ Ecevit'ten Evren'e vanıt davası 16 Ekim 1981... Ecevit, radyoyu açtı. Devlet Başkanı Kenan Evren'in sesi odayı doidurdu: ".. Radyo ve televizyon haberlerinde de duyduğunuz gibi, ülkemizde mevcut tüm siyasi partiler bugünden geçerli olarak feshedilmişlerdir..!' Ecevit, birden irkildi. Oysa, bir yu kadar önce askeri yönetim işbaşma geldiğinde, Devlet Başkanı Kenan Evren, "Partilerin 'feshedilmeyeceğini', ancak yeni siyasal partiler yasasıyla seçim yasası hazırlanıncaya dek 'faaliyetlerinin durdurulduğunu'..!' bildirmişti. Ecevit, "MGK'yi bu kararı aimaya zorlayan durum ve sebepleri" ilgiyle dinlemeye başladı: ".. Ancak, Türkiye'nin bu duruma gelmesinde..!' diye sürdüruyordu Devlet Başkanı, "... Büyük sorumluluk taşıyan siyasi parti mensup ve yöneticiierinin, milletin büyuk çoğunluğuna uyarak bu gereği idrak etmeleri yeni anayasa, yeni seçim ve partiler kanunu hazırlanıp normal seçimler yapıhncaya kadar. bu 'yönetime yardımcı olmalan', hiç olmazsa 'köstek' olmarnaları veya 'gölge* etmemeleri beklenirken; maalesef yazı ve demeçlerle siyasi amaçlı faaliyet gösterdikleri veya siyasi nitelik taşıyan tutum ve davranışlarda bulundukları, hatta kendi içlerinde iktidar kavgasını başlattıklan, kısaca 12 Eylül'den önceki davranışlarıru memlekette hiçbir şey olmamış gibi devam ettirme çabası içinde bulundukları görtılmuş, bunun üzerine Türk toplumunun muhtaç olduğu huzur ve guven açısından bu gibi faaliyet ve davranışların önlenmesi maksadıyla 52 sayılı Milli Güvenlik Konseyi karan alınarak yürurlüğe konulmuştur... Ecevit duruşmada, arka planda Rahşan Ecevit. yışı gosterebilseler, kendilerini geçmışm kin ve nefretinden temizleyebilseler, kendi içimizde halledeceğimiz problemleri 'dış ülkelere jurnal ederek' birtakım kuruluşlar vasıtasıyla bize baskı yaptırma denemelerine girişmeselerdi, belki bu kararı almak gereğini duymayacaktık. Bunlann hiçbirisini yerine getirmeyenler gitmeli ve geçmişten ders alarak kurulacak yeni partiler sahneye çıkmahdır..." Ecevit, radyoyu kapattı. İçinde yukselen ofkeyi bastırdı ve eşi Rahşan Ecevit'e dönerek; "Hemen Ankara'ya gidiyoruz" dedi. Kesin tavır almalıvdık "Esimle birlikte İstanbul'daydık" diye başladı Ecevit o gunleri anlatmaya: "... İzmir'den gelen ailemiz kadar yakın saydığımız yakın bir dostumuz amelijata hazırlanıyordu. Onun baş ucundaydık. O akşam Sayın Evren'in konuşmasım dinledim radyoda. Ankara'ya döndük o akşam. Oıomobille. Kesin olarak bir tavır ahnması gerektiği kanısındavdım. Çünku: Bir kere hiçbir mahkeme kararı olmadan partilerin kapatılması çok vahim bir olaydı. giderilmesi olanaksız >aralar açabilirdi ve demokrasiye döntişü zorlaştırabilirdi. Veniden siyasal yapılanmayı çok zoıiastırırdı. Veniden siyasal >apılanma zorlaşınca o nedenle demokrasi>e dönuş aynca zorlaşmış olurdu. Bunun dışında CHP'nin kapatılması başlı başına çok vahim olaydı. Atatürk'ün kurduğu parti, devlet kurmuş olan ve Türkiye'yi demokrasiye getirmiş olan parti hiçbir mahkeme kararı olmaksızın kapatılıyordu. Ayrıca CHP'nin kapatılması, ister istemez, Atatürk'ün vasiyetinin çiğnenmesi sonucunu doğuracaktı. Çunku. Atatürk'ün vasiyetinin uygulanmasından CHP sorumluvdu. Bazı kimseler tş Bankası hisselerinden CHP'nin para aldığını sanırlar. Oysa biz bankadan hiç para almamıştdi ve alamayacak durumdaydık. Sermaye artırımları üzerine CHP'ye oradan gelir sağlama olanağı dogduğunu bir ara one sürdük, fakat mabkemeler bunu da kabul etmediler. Yani CHP'ye bankadan para gelmiyordu, fakat CHP tş Bankası'nın yönetiminde temsil ediliyordu. bir çeşit nezaret ediyordu paralann kullanımına. Bu paraların Turk Dil ve Tarih Kurumlan'na verilişine... Şimdi, CHP kapatılınca bu işleri devlet üstlenmiş olacaktı. ^^ Gizli kapılar ardında ... Acaba milletin kaderinde başlıca rol oynamış partiler ve yöneticilerinden hangisi 12 EylüJ'e gelinceye kadar bu görevin idraki içinde oldu? Hangisi devlet çatısının çatırdayarak yıkılmaya başladığını görüp de milletin refah ve huzuru, devletin bekası için kişisel ve parti çıkarlarından feragatta bulunabildi? Yine vicdanımıza danışarak şu soruya cevap arayalım: Hangi siyasi pani ve yönetici 12 Eylül'den sonra siyasi ihtirasını bir müddet olsun durdurup da yıkılan devlet düzeninin tamiri için beklemevi tercih etti?.. Aksine basın ve diğer yollarla eskiden olduğu gibi biribirlerine sataşmaya, senben kavgası yapmaya ve 'gizli kapılar arkasında toplantılar düzenleyerek, yalan haberler yayarak temiz vatandaşlan mevcut yönetim aleyhinde zehirleme' içerisine girdiler... ... Bu siyasi partilerin yöneticileri hâlâ biribirine karşı o kadar kın ve nefretle doludurlar ki; bugün siyasi faaliyetlere musaade edilmiş olsa, tekrar 11 Eylu) 1980 günu kaldıkları noktadan yine bildikleri yolda yürümeye devam edeceklennden kimsenin kuşkusu olmasın... ... Eğer mevcut siyasi partiler yöneticileri milletin gösterdiği anla Atatürk'ün kültür kurumları Oysa, Atatürk o kurumlan, Türk Dil ve Tarih Kunımlan'nı dev Ecevit, İstanbul'dan Ankara'ya anlattığı duşunceleri kafasında yoğurarak geldi. Ybl boyu Devlet Başkanı'nı yanıtlayacak yazısının ana şemasını çizdi, uyguiayacağı yöntemi hazırladt. Partilerin, hele CHP'nin kapatılmasını içine sindiremiyordu, bir de Devlet Başkanı'nın konuşmasındaki kimi savları.. Vardığı kararlardan ötekisi, CHP'nin son yönetici kadrosunu da yanıt eylemine çağırmaktı. Partinin eski genel başkanıydı, yalnız başına Devlet Başkanı'nın savlarını, partileri kapatma kararını yanıtlayabilirdi^tma CHP, yalnızca Ecevit'in değil, "öteki yöneticilerin" de partisiydi. Toplu bir yanıt eylemi daha etkili olabilirdi, partiye her voneticinin sahip çıkması daha değerli sonuçlar verebılirdi. Sezinlediğim bu hava içindeyken Ecevit'in birden ama çok dingin bir sesle "Arkadaşlarım uvgun bulmadılar" de>ince, "Ciddi misiniz?" dedim, bu sözcük içine düştuğum şaşkınlığı anlatıyordu. Ecevit, sakindi: "... Tabii..." dedi. Şaşkınlığım suruyordu: "Yani anlattığınız biçimde bir yanıt vermeyi arkadaslannız istemedi mi?" Ecevit, merakımı giderebilmek için açıklama yaptı: "... Hayır" dedi, "kendileri böyle bir tavır almak istemediler. Ben, bunun kişisel sorunum olmadığını. bizlerin manen CHP'nin sorumluluğunu taşıdığımızı söyledim. Gerçi ben o sırada genel başkanlık görevinden ayrılmıştım, ama seçimle gelmiş son gend başkandım. Henüz partinin son yönetimi, son dönem paıiamenterieri vardı. mutlaka bir tavır alınması gerektiğine inamyordum. Eğer böyle toplu bir tavır alınırsa, CHP örgütünün ve CHP'li balk kesimlerinin de sessiz kalmayacaklan kanısındaydım. En azından Atatürk'ün vasiyetinin çiğnenmesi dolasıyia hukuk yollanna başvurulması gerektiğine inamyordum. Gerek İş Bankası'nda CHP'yi temsil eden arkadaşların. gerek CHP'nin son dönem yöneticiierinin ve kayyımların çünkü atanan kayyımlar CHP'nin malını, mülkünü ve haklannı temsil edeceklerdi CHP'nin malını ve mülkünü teslim etmeye. Atatürk vasiyetinin gereği olan sorumluluğu bırakmaya yetkileri var mıydı yok muydu, bunun en azından bir mahkeme karanna bağlanması gerektiğine inamyordum. Mahkemeden karar şöyle veya boyle çıkabilirdi. Fakat herkes sorumluluğunun gereğini bence yerine getirmeliydi..." "Yani en azından 'sorumluluklar' saptanırdı?" "Evet" dedi Ecevit: "... Saptanırdı ve en azından somut bir tepki gösterilmiş olurdu.. Böylesine ağır ve vahim olayın tepkisiz geçiştirilmesini benim aklım almıyordu. Fakat kendi başıma da olsa tepkimi gosterdira... Oysa, Atatürk nutkunda ..hangi ahval ve şerait içinde olursa olsun, vazifen.. diyordu. Bu cümle sadece "cumhuriyeti korumak" için değil, kurduğu CHP açısından da geçerli değil miydi?" SUI1ECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle