25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 31 MA YIS 1986 tşsizliğe "Özel Istihdam Projeleri" öneriyorlar Program karşılaştırması RAHŞAN ECEVtTLE DSP PROGRAMI ÜZERİNE SHPveDSP'nineğitim, SHP DSP Nerede birleşiyor? iletişim programları Nerede ayrılıyor? yeterince açık değil ŞAHİN ALPAY SEYFETTİN GÜRSEL 7 larla özerklik" tanınmasını (s. 49) ongörüyor. Ozel şirketlenn, derneklerin, vakıfların, sendikaların. siyasal partilerin, kısacası devletten bağımsız kuruluşların radyo ve televizyon istasyonları kurmalarmın serbest bırakıhp bırakılmayacağı; bu alandaki devlet tekelinin kaldınhp kaldınlmayacağı sorularır.a yanıt getirilrr.iyor. Oysa bilginin serbestçe dolaşımının sağlandığı, çoksesli bir toplum ideali ile radyo ve televizyonda devlet tekelinin (yani teksesliliğin) bağdaşmadığı bir gerçektir. Bu bağlamda, radyo ve televizyonda devlet tekelinin ülkemizde âzellikle olumsuz deneyimleri olduğu unutulmamalıdır. Radyo ve televizyon, her dönemde siyasal iktidann borazanı olmuş; tekel olmanın verdiği rehavetle geri ve toplum ihtiyaçlarım karşılamada son derece yetersız kalmıştır. Aynı olumsuz deneyimlerin yaşandığı Batı Avrupa ülkelerinde radyo ve televizyon üzerinde devlet tekeli bir bir kaldırılmakta. Ispanya ve Fransa gibi ulkelerde bu reforma sosyalist partilerin öncüluk ettikleri goruluyor. "Urüversitelerin, arastırma kurumlarının ve TRT gibi kuruluşlann özerkliğine ve iletişimdeki çoğulculuğun gerekliliğine" (s. 25) inanıldığı belirtilen SHP programında da radyo ve televizyondaki tekelci sistemin değiştirilip değiştirilmeyeceğine ilişkin bir işaret bulunmuyor. rat partilerimizin, ekonomi ve kültürle ilgili anlayışlarmda merkeziyetçi, tektipçi gelenekten a>Tildıklarını söyleyebilir miyiz? Devletçilikten aynlan; kooperatiflerin yaygınlaştınlması, üreticilerin ortak olduğu yatırım fonlarının kurulması ve diğer somut önemlerle, ne devletin ne de özel tekellerin egemen olmasına izin verilmeyen bir ekonominin yerleştirilmesini amaçiayan DSP'nin çoğulcu bir ekonomi düzeni anlayışım geniş ölçüde benimsediği görülüyor. SHP programı ise, ekonomik alanda devlete çok çeşitli görev ve işlevler yu^lemekte. SHP'nin iktidara gelip, bu programı uygulaması halinde, Türk ekonomisinde merkeziyetçiliğin daha da artması beklenebilir. Ancak, Aydın Gaven Gürkan SHP programının bizim değerlendirdiğimiz ölçüde devletçi olmadığı görüşünü savunuyor. Kendisiyle yaptığımız söyleşide, programın ekonomide piyasa sisteminin ve çoğulculuğun esas olduğu görüşunü benimsediğini ozellikle vurguluyor. Öte yandan sosyal demokrat partilerimizin kültur hayatı, özellikle eğitim ve iletişim ile ilgili programlarının hayli yetersiz kaldığını, çoğulcu bir kültur hayatının gerektirdiği reformları hemen hiç ele almadığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte, yapmış olduğumuz söyleşilerde, gerek SHP, gerekse DSP genel başkanlarının iletişimde devlet tekeline açıkça karşı çıkmaları ve çoğulcu bir eğitim sisteminin önemini vurgulamalan her iki parti yönetiminde de çoğulcu kültür hayatı anlayışinın yerleştiğine dair işaretler veriyor. Sosyal demokrat ve demokratik sol kesimde genellikle "kişisel" düzeyde surdürülen tartjşmalann program ve temel konular çerçevesinde derinleştirilmesi kuşkusuz sol düşünce platformunda düşünce yasamını daha da zenginleştirecektir. Ilke olarak radyo ve TVde devlet tekeli kaldırılmalı 7 DSP programında nufus politikasına hiç yer verilmiyor. Türk halkımn nufus planlamasına karşı oldugunu, tepki gösterdigini mi düşuniiyorsunuz? ECEVtT Turk halkı nüfus planlamasına kesinlıkie karşı değil. Onun için bu konuda gerekli aydınlatıcı bilgiler halka yeterince ulastığı takdirde halk, nüfus anışındaki dengeyi sağlamaya kendi katkısını yapacaktır. AyTica bilinen bir gerçek de, ne kadar sanayileşilir ve kentleşilirse, nüfus artış hızı da o kadar düşüyor. Biz de kentleşmeyi sağlıklı biçimde yaygınlaştırmayı, yani kırsal toplum birimlerini yer değiştirme zorunda bırakmaksızın kentleşmeyi amaçiayan bir politika öngörüyoruz. Tam boyutları bilinmemekle birlikte halen yüksek bir düzeye ulaşıruş bulunan (en iyimser hesapla faal nüfusun yüzde 1314'ü) ve gelecek yıllarda Türkiye'nin en vahim toplurasal sorunu olmaya aday işsizlik sonınuna iki programda da fazia bir yer verilmiyor. Bu soruna çözümün hızlı ve yaygın sanayileşmeyle bulunabileceği göruşü hâkim. Hızlı sanayileşme gerçekleşebilse bile sorunun tatmin edici biçimde çözumleneceği (işsizlik oranının yüzde 23'e indirilmesi) oldukça kuşkuludur. Yeni teknolojilerin istihdamı olumsuz yönde etkilemesi hesaba katılması gereken bir olgudur. Ayrıca işsizlik salt ekonomik bir olgu olarak düşünülemez. Toplumsal yapının özdlikleri ve külturel davranışlarla birlikte ele alınmaüdır. Çünku işgücü (aiebinin düzeyi kadar işgücü arzı da işsizlik oranını belirleyen bir elken. Ne DSP ne de SHP konuyu bu boyutlarıyla irdeliyor. Her iki parti de, uluslararası rekabete ayak uydurabilmek için ulusal ekonominin çağdaş verimlilik düzeyinden kopmaması gerektiğinin, bunun için de gereken teknolojik atılımların yapılması gerektiğinin btfincinde olduklarından, issizlikle mücadeie için enıekyoğun geri teknolojileri seçme yoluna gidilmesine bazı istisnalar dışında, karşılar. Bu durumda, iki parti de hızlı sanayileşmeye ulaşılıncaya ve bunun istihdama etki&i ortaya çıkıncaya kadar istihdamı geliştirici özel projeler uygulanmasını öngörüyorlar. SHP, "kısa dönemde is alanı yaratmaya yönelik özel istihdam projeleri" (s. 43) uygulamayı yeğlerken; DSP de "emek yoğun altyapı, toplumsal kalkmma ve doğayı zenginleştirip değerlendirme projelerini" (s. 87) tasarlıyor. Ama ne yazık ki, her iki programda da istihdam yaratıcı faaliyetler konusunda yeterli bilgi bulunmuyor. İşgOcünün azallılması, yarım gün çalışma, fîrmalann genç işsizleri istihdam etme Türk halkı, nüfus planlamasına kesinlıkie karşı değil. Onun için bu konuda gerekli aydınlatıcı bilgiler halka yeterince ulastığı takdirde, halk, nüfus artışındaki dengeyi sağlamaya kendi katkısını yapacaktır. Son kampanyada şu dikkatimi çekti. Sayın Cumhurbaşkanı bir anlamda politikacı olduğu halde bu konunun üzerine cesaretle yürüyor. Ama politikayla hiç ilişkisi olmayan birtakım uzmanlar, nüfus artış hızını kesmeyi telaffuz etmekten bile korkuyorlar; daha çok, aile planlamasının başka unsurlannı belirtiyorlar. özüne, nüfus kontrolüne değinmekten kaçınıyorlar. Herhalde halktan tepki gelir sandıkları için. Fakat bizim gözlemlerimiz toplumda bu konuya hiçbir tepki bulunmadıgını gösteriyor. Şahsen ben, nüfus artış hızımızın kesilmesi için özel bir cabayı gerekli gormüyorum. Türkiye'nin, sağlıklı bir gelişme politikasıyla, daha çok nüfusu besleyebileceğine, daha çok nüfusa iş alanlan yaratabileceğıne ınanıyorum. öyle bir gelişme politikası da, zaten nüfus artış hızını kendiliğinden ayarlar. Ama bugunkü düzende ve işsizliğin bu kadar arttığı bir dönemde nüfus planlaması kaçınılmaz oluyor. Dediğim gibi, halkta da buna karşı bir tepki yok. Yeter ki yol gösterilsin, yardıma olunsun! SHP VE DSP'DEN ÖNCE Aydın Güven Gürkan, HP Genel BaşkanUğı'na seçildip kurultay sonrasında, henüz resmen kurulmamıs olan DSP'nin "olası"genel baskam Rahşan EceviCi ORAN sitesindeki evinde ziyaret erti. Bu, olumsuz sonucu önceden bilinen bir 'birlik önerisV ziyareüydi. gün Türkiye'de kışi hak ve özgürluklerine dayalı; liberal, özgürlükçu demokrasi anlayışım sosyal demokrat paniler temsil ediyor. Demokratik düzenin yerleştirilmesi yolunda son kırk yıldır verilmekte olan mücadelelerde kazanılan deneyimlerin özJu bir ifadesini, sosyal demokrat partilerimizin siyasal programlannda bulduğumuzu kolaylıkla söyle>ebiliriz. Ülkemizde yerleşürmeye çalıştığımız çoğulcu demokratik düzen ancak çoğulcu bir ekonomi düzeni ve çoğulcu bir kültur düzeni ile birlikte varolabilir. Siyasene çoğulculuğun (yani, siyasal karar, işlev ve sorumlulukların devletin elinde toplanmayıp; devlet, belediyeler, siyasal partiler, sendikalar, diğer gönüllü kuruluşlar ve bıreyler arasmda dağıldığı; kısacası, hiçbir gücün siyasal hayatı tekeline, egemenliği altına alamadığı bir duzenin), merkeziyetçi bir ekonomik düzenle bağdaşamayacağı; ekonomik gücun büyük ölçude guçlü özel şirketlerin ya da devletin elinde toplandığı bir ekonomide çoğulcu bir siyasalrejiminişleyemeyeceği açıkür. Aynı şekilde, çoğulcu demokrasi farkb görüş ve düşüncelerin uretilmesine olanak vermeyen; güçlu merkezlerin egemenliği altındaki, tektipçi, teksesli bir kültur hayatı ile de bağdaşamaz. Örnek aldığımız Batı demokrasilerinde çoğulcu siyasal ve kukurel yapı, çoğulcu bir ekonomi temeli uzerine kuruludur. Çoğulcu demokrasinin önkoşulu, iktisadi kararlann şirketler, kooperaufler, belediyeler, vakıflar, ekonomik faaliyette bulunan tüm kuruluşlar ve haneler arasında dağıldığı; ekonomik gücün belirli ellerde toplanmasına ızin verilmeyen bir ekonomi düzenidir. Siyasette çoğulculuğu benimsediklerini rahatlıkla savunabileceğimiz sosyal demokraı partilerimizin, ekonomide ve kültürde çoğulculuğu benimsedikleri aynı kolaylıkla söylenebilir mi? Siyasal kultürümuzde güçlü bir yeri olan "merkeziyetçi, tekçi, tektipçi ve teksesli" siyaset anlayışından arınmış olduklarını çekinmeden ileri sureceğimiz sosyal demok Karşılaştırmanın sonuçlan SHPDSP programları karşılaştırması burada bitiyor. İki parti programında ifadesini bulduğu şekliyle Türk sosyal demokrasişinin bugünkü düşünce yapısı üzerine genel bir yorumla yazımıza son vermek istiyoruz. tki programın karşılaştınlmasının oldukça açık bir şekilde ortaya koyduğu bir husus, sosyal demokraı hareketin ülkemizde çoğulcu ve katüımcı bir demokrasinin yerleştirilmesinde öncüluk rolünü yüklenmiş oluşu. Bu Biz, askeri ortaokullar hariç hepsini bir çatı altında toplamak derken, bu okullan aynı fizik çatı altında bir araya getirmeyi kastediyoruz. Böylece öğrenciler birbirleriyle diyalog kurabilsin, aynı tiyatroda, aynı futbol takımında oynayabilsin. Endüstri meslek lisesi öğrencisi ile imam hatip okulu öğrencisi birbirlerini daha iyi anlayabilsin. DSP programında ortaögretim kurumiannın tek bir çatı altında toplanıp. aralanndaki denksizUgin giderilecegi soyleniyor. Bu ifade, iirkütucü bir şekilde DSP'nin eğitim hayatına, YÖK benzeri merkeziyetci ve tektipçi bir sistem getirmek isledigi izlenimini veriyor. Bu konuya aqkhk getirir misiniz? ECEVtT Biz "bir çatı alunda toplama" kavramını fızık anlamında kullandık. Çeşitli öğretim kurumları birbirinden kopuk hale geldi. Klasik liseler, a>Tica Anadolu liseleri, endüstri meslek liseleri, imam hatip okullan vs. Bunların ayrı ayrı çatılar altında olması, bina, araç, gereç, öğretmen ısrafına yol açıyor. Aynca değişik dallarda yetişen gençlerin birbirlerine yabancılaşmasına neden oluyor. Biz, askeri ortaokullar hariç, tüm ortaögretim kurumlannı bir çatı altında toplayalım derken, bu okullan aynı fizik çatı altında bir araya getirmeyi kastediyoruz. Böylece istiyoruz ki, tüm öğrenciler birbirleriyle diyalog halinde bulunabilsin. Ayn dallarda eğitime devam etseler de, aynı tiyatroda, aynı futbol takımında oynayabilsin. Endüstri meslek lisesi öğrencisi ile imam hatip okulu öğrencisi birbirlerini daha iyi anlayabilsin. Her birinde ayn ayn ve yetersiz birer kitaplık bulunacak yerde, yetersiz laboratuvarlar bulunacak yerde, yeterlileri bulunsun. Bir çok yerde yabancı dil, matematik öğretmeni bulunamıyor. Halbuki okullar bir çatı altında toplanınca. bu sorunlar daha kolay çözülebilir. BÎTTÎ Gerek SHP, gerek DSP radyo ve televizyonda özerklikten yana, özerkliğin güvence altına alınmasından yana. Ancak programlar, devletten bağımsız kuruluşlann radyo ve televizyon istasyonu kurup ' kuramayacağına bir açıklık getirmiyor. ' ye teşviki gibi Batı'da giderek yaygınİaşan issizlikle mücadeie yöntemlerine de değinilmiyor. SHP ile DSP'nin görüşbirliğinde oldukları konulardan biri de sosyal güvenlik. Bu konuda her iki programda da başhca üç vaat yer alıyor. Bu vaatleri şöyle özetleyebiliriz: Sosyal güvenliğin toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştınlması. Mevcut sosyal güvenlik rejimleri arasındaki haksız farklılıklann gıderilmesi. lşsizliğe son vermenin devletin görevleri arasında kabul edilmesi, bu hedefe ulaşılamadığı ölçüde de işsizlik sigortasının tesis edilmesi ve iş bulmayı kolaylaştırmak amacıyla da işsizlerin eğitimine önem verilmesi. 'Radyo ve TV'de tekelin kalkması anayasa değişikliği kadar önemli 7 İşsizlik, sorunlarımızın başında gelivor. Bu sorunun nedenlerinden bir tanesi de hızlı nufus artışını. Öte yandan teknolojik yarışta geri kalmamak için Tiirkiye genellikle sermayeyogun teknolojileri tercih etmek durumunda. Oysa SHP programında nufus artışı sorun olarak gormüyor. Bu konuda ne diyeceksiniz? GÜRKAN İşsizlik sorununun aşılmasının temel yolu tabii hızlı sanayileşmedir. Başka yolu ve yöntemi yoktur. Onun dı$ındaki arayışlar genellikle zaman kaybettirici arayışlardır. Hele emekyo|un teknolojiler kuramı ya da eski bir teknolojiyi kullanahm da daha fazla emek istihdam olanağı tanıyahm gibi yaklaşımlar, bizim yaklaşımlarımız değildir. Emeği en üretken kılıcı teknolojileri kabul etmek ve emeğin üretkenliğinden doğan kaynaklarla yeni sanayileşmeler oluşturarak istihdam alanı açmak politikasını benimsiyoruz. Ama akut bir sorunla da karşı karşıya olduğumuz için, parti programımızda geçici istihdam projeleri uygulanmasını çok gerekli ve zorunlu görüyoruz. Ama bunlar bir geçiş süreci için söz konusudur. Bence Tiirkiye yüksek doğum hızına rağmen, kalkınma hızı yüzde 7,5 lara, yüzde 8'lere ulaştığında yoğun bir işsizlik baskısı altında kalmadan yıllarını döndürebilmiştir. Zaten yüzde 8'lere ulaşan bir kalkınma hızını gerçekleştiremiyorsamz, hiçbir şeyi çözemiyorsunuz demektir. Bu arada işsizlik de çözülmemiş, çok önemli değil. Temel hedef olan yuzde 8'lere ulaştığınızda ancak Avrupa'ya uzun bir sürede yetişebilirsiniz. Böylece, ancak azgelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkeler arasındaki uçurumu zaman içinde kapatabilirsiniz. Hedef bu olunca işsizlik başlıbaşına ayrı bir sorun olmaktan çıkıyor. bir nufus artışına yoneltirseniz, kendi gelişme zorunluluğunun gerekçelerini de ortadan kaldınrsınız. Onun için asıl hedef, daha hızlı bir gelişmedir. Toplum gelişince, rasyonalize olunca kendi nufus artışını kendi denetleyecektir. SHP programında yeterli açıklık bulunma>an bir konu eğitim politikası. Çeşitli ulkelerin eğitim politikasında iki temel yaklaşım, sislem olduğu söylenebilir. Bir yanda, tek bir yerden yonetilen, tek bir statüye baglı ve standart bir eğitim vermeyi amaçiayan eğitim kurumlanndan oluşan bir sistem. Diğer yanda, farklı slatülerde ve farklı eğitim programları uygulayan, birbirleriyle rekabet eden eğitim kurumlarına dayanan bir sistem. SHP'nin eğitim konusundaki görüşii bu iki sistemden hangisine daha sakın? GÜRKAN Programııruzda bu konuda açık bir politika olmadığı doğrudur. Ancak genel yaklaşımımızı konut politikamıza benzetebilirim. Konut politikamızda diyoruz ki, insanları serbest bırakın. Herkese 40 metrekare standart konutu zorunlu kılmayın. Herkesin kendi ihtiyaçlarına göre oluşturduğu çozumü teş\ik edin. Kendi normlarınızı onlara zorla kabul ettirmeyin. Çunkü sizin normlarınız muhtemelen oniarın kendi ihtiyaçları doğrultusunda bulduğu normlardan daha az akılcıdır. Onun için gecekonduda oturan kendine göre güzel bir sistem bulmuş. Evini ihtiyaçlarına göre genişletiyor. Önce bir oda yapıyor. Şanları elverdiğinde ikinci odasını yapıyor. En acili mutfağıysa önce onu yapıyor; sonra biraz daha refaha kavuşunca yanına banyosunu yapıyor. Ben bütün ihtiyaçlann karşılanmasında böyle bir sistemi doğru buluyorum. Eğitimde de bu yaklaşım olmalıdır. İnsanlara kendi ihtiyaçlarına uygun olarak eğitim yapabilmelerini sağlayacak bir çeşniyi, çoğulculuğu sağlamanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Onun için de bu sözünü ettiğiniz iki sistemden birini tercih edecek olursam, çeşnili; standartları, eğitim amaçları birbirinden farklı; belki donatımJarı, iletişim teknolojileri birbirinden farklı bir yapılanmayı seçerim. Çünkü insanların eğitim konusundaki ihtiyaçları da birbirinden farklı. Onlara uymak daha doğrudur diye düşünuyoırum. Bu yaklaşım, genelde çoğulculuğun dinamizmine inanan sosyal demokrat yaklaşımdır. Baştan standartlaştırırsanız gelişme yollanru tıkarsıruz. Kiüesel olarak yükselme çok guçtür, ama farklılaşmaların birbirini iterek ve çekerek daha yüksek bir noktaya göturmesi daha kolaydır bence. Çoğulculuğun altında yatan muthiş dinamizmden yararlanmalıdır. Sosyalizmi niye reddederiz? Yeknesaklığı yarattığı için. Bazı farklılaşmaları niye sineye çekeriz? O farklılaşmalardan değişme dinamizmleri üreyeceğine ve daha üst iyi bir çözümün ancak oradan üretilebileceğine inandığımız için. Bu yaklaşımın gereği olarak, eğitimde de belli ölçüde çoğulculuk ve farklılaşma gereklidir diye düşünüyorum. Öte yandan, elitist bir yaklaşımı da reddetmemiz lazim. Örneğın Türkiye'de bu kadar yüksekoğretim gören insana ne ihtiyaç var diyemeyiz. Eğitim temel bir haktır. Oğrenme hakkını sadece toplumsal gereklerle olçüp yonlendiremezsiniz. İnsanın yaşamak, içmek kadar doğal bir hakkıdır bilgilenmek. Biz zaten yüksekoğretim konusunda çozumu buluyorduk. O çözümü bir ölçude kendimiz onledik. Bir tarafta kitle eğitimi yapan yüksekokullar... Bunların adı akademi idi. Bunlar üniversiter bir biçimde orgütlenmeliydiler, ama kitle eğitimi yapan kurumlardı. Bir de elitist eğitim diyebiieceğimiz, üstun nitelikli eğitim diyebileceğimiz üniversitelerin oluşması gerekti. Bunlara girmede fırsat eşitliği sağlanmalıydı. Ünıversiteleri yayma çabalanna destek olmak lazım. Ama yeknesaklığı ve düşuk bir düzeyde denkliği de reddetmek gerek. Radşo ve televizyonda devlet tekelinin sürdurulup surdürulemeyeceği konusunda da SHP programında bir açıklık bulunrnuyor. SHP iktidara geldiğinde özel şirketlerin ve diğer sivil toplum kuruluşlannın radyo ve televizyon istasyonları kurmalanna izin verecek mi? GÜRKAN Kişisel kanımca iletişim alanında çoğulculuk mutlaka sağlanmalıdır. RadyoTV uzerindeki devlet tekelinin kaldırılması yolunda bir yasa teklifini çoktan Meclise vermiş olabilirdik. Ancak, devlet tekeli anayasa hükmü olduğu için bunu yapamadık. Bence Türkiye'nin temel sorunlarından biri iletişim tekelidir. Bir tarafta sermayenin kurduğu bir iletişim tekeli, öte tarafta devletin daha doğrusu hükümetin kurduğu bir iletişim tekeli vardır. Her iki tekel de çok ustalıklı politikalarla aşılmalı ve iletişimde çoğulculuk mutlaka sağlanmalıdır. Bunu ben anayasa değişikliği kadar önemli bir sorun olarak gorüyorum. Bilgilendirilmcyen bir toplum, koşullandırılan bir toplumla hiçbir yere varamazsınız. İstediğiniz kadar anayasayı genişletin, istediğiniz kadar özgürlükçu hukümler koyun. Eğer toplum bilgilenme konusunda ipleri belli bazı odakların eline vermişse, yönlendirilen, denetlenen, manipule edilen, özgürlüklerinden kopartılmış bir toplumdur. Onun için radyoda da, televizyonda da, yazılı basında da çoğulculuğun sağlanması Türkiye'nin bugün belki bir numarah sorunudur. Radyo ve televizyonda devlet tekelini kaldırarak sendikalara (altını çizerek söylüyorum) sendikalara, yerel yönetimlere, üniversitelere. ozel şirketlere yayın yapma hakkını sağlamak gereklidir. Aksi takdirde çoğulculuk nutuklan atarak denetli bir toplumu yaşamak zorunda kalınz. Her konuda ozelleştirmeye meraklı olanların bu konuyu ağızlarına almamaları çok ilginçtir. Kaldı ki, ilerleyen iletişim teknolojisi uydu yayınlanyla devlet tekelini kendiliğinden parçalayacak gibi gözükmektedir. AYDIN GÜVEN GÜRKAN'LA SHP PROGRAMI ÜZERİNE Kültürde çoğulculuk ve tektipçilik SHP ve DSP programları kültur politikaları konusuna sınırh bir yer ayırmakta (bkz. DSP, s. 138143; SHP, s. 4854). DSP pogramı orta öğretimde şu düzenlemeyi öngörmekte: Programda şöyle deniyor: "Askeri okullar dışında tüm orta öğretim kurumları tek çatı albnda loplaoacaknr [altını biz çizdik]. Böylece ders seçme olanakJan arttırılacağı gibi, öğretim üyelerinin, yapıların ve ders araç ve gereçlerinin ortak değerlendirilmesi yoluyla orta öğretim kurumlan arasında denksizlik de giderilecektir [altını biz çizdik]" (s. 139). DSP'nin yüksek öğretim alanında öngördüğu düzenlemeler ise şu cümlede toplanıyor: "Üniversite özerkliğine gerçeklik kazandınlırken, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin yönetime ve program duzenlemelerine demokratik ve yapıcı katılımlan sağlanacaktır" (s. 138). Yüksek öğretime daha geniş bir yer ayıran SHP programı, YÖK düzeninde köklü değişiklikler getirecek düzenlemeleri öngörmekte. DSP ve SHP programlanndaki düzenlemelerin, bugun ülkemizde gerek orta, gerekse yüksek öğretimde çoğulcu bir eğitim sistemi için gerekli reformlar sorununu gündeme getirmediği görülüyor. Oysa, ülkemizde eğitim alamna egemen olan merkeziyetçi ve teküpçi eğitim sisteminin değiştiriknesi; yerine, daha iyisini başarmak için birbirleriyle yanşan, farklı statulerdeki kurumlardan oluşan, çoğulcu bir eğitim sisteminin yerleştirilmesi, gerek siyaset ve ekonomide, gerekse kültur hayatında çoğulculuğu amaçiayan sosyal demokrasinin belli başlı amaçları arasında olduğu söylenebiliı. RAHSAy ECEVtT TV'de devlet tekeline karşı Eğitimde, insanlara kendi ihtiyaçlarına uygun olarak eğitim yapabilmelerini sağlayacak bir çeşniyi, çoğulculuğu sağlamanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Başîan standartlaştırırsanız gelişme yollarmı tıkarsınız. Yüzde 8'i, Türkiye gerçekleştirebilir mi? Türkiye zaman zaman çok elverişsiz çok yanhş politikalarına rağmen, adeta kendi iç dinamiği ile bu yüzde 8'leri oluşturmuştur. Dünyada sürekli bir biçimde yüzde 7'lerde yüzde 8'lerde kalkınan ulkeler vardır. Japonya bunu uzun bir süre böyle götürmuştür. Guney Kore böyle götürmuştür. Romanya bunu böyle götürmuştür. Şunu ifade edeyim: Biz Yunanistan'la birlikte 1950'lerde aşağı yukarı eşit gelir düzeyindeydik. Bugun Yunanistan'da kişi başına milli gelir bizim üç katımız. Şunu demek istiyorum: Türkiye kararlı bir biçimde Yunanistan'ın kendine sagladığı gelişme duzenıni sağlayabilmiş olsaydı, bugün işsizlik gibi bir soruna sahip olmayacakn. O halde başlıbaşına bir işsizlik sorunu değil, başlıbaşına gelişme hızının düşüklüğü sorunu vardır... Sayın Gürkan, Yunanistan örnegini veriyorsunuz. 1950'lerden günümüze Yunanistan'da nufus pek az artlı. Oysa, aynı süre içinde Türkiye'nin niifusu hemen hemen iki katına çıktı. Açık olarak SHP'nin bir nufus planlaması politikası duşunup düşunmedigini ögrenmek istivoruz. GÜRKANToplum rasyonalize oldukça, toplum akılcı bir biçimde olaylara yaklaştıkça, bu kendiliğinden çözümlenen bir sorun olacaktır. Ama yapay bir biçimde nüfus artış hızını yavaşlatmak, buna karşılık kalkınma hızını da yavaşlatmak biçiminde bir politikayı SHP benimsememektedir. İki nedenle: Bunun zaten gerçekleştirilebilmesi çok mumkun değildir. Yani akılcı bir toplum oluşturamıyorsanız, rasyonalize olmuş bir toplum oluşturamıyorsanız bunlarla toplumu oyalamanın ve bunu bir kurtuluş yolu gibi sunmanın fazla bir anlamı yok. Toplumun enerjisini, dikkatini ve politikalarını daha duşuk Radyo ve TV'de devlet tekelini kaldırarak, sendikalara, yerel yönetimlere, üniversitelere, özel şirketlere yayın yapma hakkını sağlamak gereklidir. Aksi takdirde çoğulculuk nutuklan atarak denetli bir toplumu yaşamak zorunda kalınz Her konuda ozelleştirmeye meraklı olanların bu konuyu ağızlanna almamaları çok ilginçtir. SHP'de bir program değişikliğini gerekli görü>or musunuz? GÜRKAN Bugünkü SHP programı ilkesel tavırları yeterince belirlenmiş bence yeterli bir program. Somutlaştınlması, aynntılarla bezenmesi ve süslenmesi gereğini daha öncelikli bulurum. Çok büyük haıalar, parti ideolojisine çok ters düşen, tartışmayı gerekli kılan aykınlıklar gormüyorum. Kuşkusuz eksiklikler var. Bazı konularda, kultür konularında açıklık yok. Ama bu yeıersizliklerin ayrıntılı alt programlarla, uygulama programlarıyla giderilebileceğini düşünüyorum. Ciddi bir program tartışması açılacaksa, onu, partinin daha oturduğu bir dönemde yapılmasında yarar görürum. Şimdi ise başka şeyler öncelikli. Seçimlere hızla yaklaşıyoruz. Şimdi aynntılı alt programlann yapılması, seçim sonrasında da belki bir program çalışmasına başlanması duşunülebilir. Bugunkü program radikal bir program değildir. Esnek bir programdır ve en beğendiğim tarafı, demokrasinin, çoğulculuğun ve katıhmcılığın önemle ve özenle vurgulanmış olmasıdır. Ben demokrasiyi başlıbaşına bir ideoloji sayıyorum. Başlıbaşına bir ideoloji, başlıbaşına bir amaç. Pek çok sorunu çozebilecek bir araç. Iyi çalışan bir demokrasi ekonomik sorunları da çözer, sosyal sorunları da çözer, siyasal sorunları da. Onun için kendi başına bir amaç gibi görü\orum. Bu programla biz topluma bir tek şey \aat edi^oruz: Çoğulcu ve katılımcı bir demokrasi. Ondan sonrasını kendin çöz. Yani, kulturunü nasıl belirliyorsun, ekonomini nasıl belirliyorsun kendin karar ver. Onun için aynntılarla çok fazla kendimizi bağlamamızı bu demokrasi anlayışımıza ters buluyorum. Onun için programın esnek olmasında demokrasi anlayışının gereği olarak yarar gorüyorum. Bir gencı ille belirli alanda ihtisaslaşmaya da zorlamamak gerekiyor. Örneğin, bir genç, Ticaret Lisesine gidiyordur, ama bir yandan psikolojiye de merakı olabilir. Kaldı ki psikoloji üe ticaret arasında ilişki, pazarlama yöntemlerinin gelişüği çağımızda, gitgide belirginleşiyor. Liseler, fizik anlamda bir çatı altında toplandığı zaman, bir dala ağırlık veren bir lisenin öğrencisi, başka bir daldaki lisenin derslerinden de seçme hakkına kavuşabilir. Çok yönlü olarak yetişebilir. Programda açıklık bulunmamakla biriikte, DSP'nin iktidara gelmesi halinde radjo ve televizyonda devlet tekelinin surdıirüleceii izlenimi uyanıyor. Bu konuya açıklık getirir misiniz? ECEVÎT llke olarak ben, radyo v'e televizyonda devlet tekelini sürdurmeme yanlısıyım. Ama bu, partide henüz tartışılmamış bir konu. Onun için ihıiyatla konuşmalıyım. Şu açıdan devlet tekelinin karşısındayım. Anlatım özgürluğünun bugun en etkili aracı, basın değil, radyo ve televizyondur. Radyo ve televizyon devlet tekelinde olduğu sürece, iletişim ve kamuoyu oluşturma olanağı buyük öleüde devlet tekelinde demektir. Hele Türkiye gibi, gazetelerin genellikle köye gitmedigi bir ülkede, vatandaş çok büyük ölçude radyo ve TV'ye bağımlıdır. O bakımdan, basın için doğal saydığımız bir hakkı, herkesin gazete ve dergı çıkarabilme hakkını, radyo ve TV için de tanımak gerekir diye düşünüyorum. Zaten bundan kaçınmak gitgide anlamını yitiriyor. Çünkü iletişim teknolojisi ilerledikçe, Turk halkı, Türkiye'nin sesi olarak, yalnızca kendi devlet TV'sini seyretmeye mahküm olsa bile, başka devletlerin TV'sini izleyebilecek. Sınır bölgelerimizdeki halk zaten sevrediyor. Şimdi İlke olarak radyo ve televizyonda devlet tekelini sürdürmeme yanlısıyız. Ama bu, partide henüz tartışılmamış bir konu. Onun için ihtiyatla konuşmalıyım. Basın için doğal saydığımız bir hakkı, gazete ve dergi çıkarabilme hakkını, radyo ve TV için de tanımak gerekir. yeni antenler, uydu antenleri geliştikçe, bunlar süratle ucuzlayacaktır. Başka ulkelerin televizyon yayınlan izlenebilecekse, niye kendi ülkemizde de başka istasyonlar serbestçe kurulmasın! Zaten radyoda tekelcilik çokıan fiilen işlemez haldedir. örneğin demokrasinin askıya alındığı dönemlerde vatandaşımız gunlük haber gereksinmesini BBC'den karşılıyordu. Bunun sakıncah bir yönü, bu ihtiyacm kısmen, Doğu Almanya'daki "Bi7im Radyo" gibi radyolardan da karşılanmasıdır. Ama bu arada, herhalde. oncelıkle, devlet radyo ve televizyonunun özerkliği ve tarafsızlığı sağlanmalıdır. Gazete çıkarmak artık çok pahalı bir iş haline geldi. Ama televizyon değilse de. radyo istasyonu kurmak çok ucuzladı. Hatıa yerel televizyon istasyonları da pahalı sayılmaz. O bakımdan da, bu olanağın sağlanması gerekir. Ancak bu olanağın sağlanmasından önce, sendikalar \e meslek kuruluşlan uzerindeki antidemokratik sınırlamalann kaldırılması zorunludur. Bunlar da kendi radyo TV istasyonlarıru serbestçe kurabılmeli, siyasal goruşler dahıl her göruşu serbestçe açıklavabilmelidır. Once bu sınırlamalar kaldırılmazsa, radyo \e televizyon istasyonu kurma ozgurluğü, yalnızca holdinglere ve zengin partilere tamnmış olur. tletişimde devletçilik Özgur toplumda "Gerek açıklanan düşüncelerin, gerek bilginin... serbestçe ve yaygın bir biçimde dolaşabümesj de sağlanmajıdır"' diyen (s. 47) DSP programı, "Devlet [Htinı biz çizdik]radyosunave televizyonuna... yansızlığı güvence altına alıcı kural
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle