23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER knnuda çok açık ve kesin bir hadisı bulunduğunu soylemiş ve unutmamam için Arapçasıyla bana yazdırmıştı; hadis şöyle idi: "İnsanlar aralannda bir tarağın dişleri gibidirler, ne Arabın yabancıya (Aceme) iistünlüğü vardır, ne de yabancının Arap'a iıstünliiğii vardır." O yıllarda Urfa1 da tanıyabildiğim, hocalann çok yüksek duzeyli ve ileri görüşlu olduklarını sonradan anladım. Örneğin Abbas Vasık Efendi Prof. Celal Saraç'ın babası ve Urfa'da lise bulunmadığından, Fransızcaya dek, tüm lise oğretimini kendisi vererek çocuklannı yetiştiren Miiftii Hasan Efendi, 1950'nin sonlanna doğnı, elini hükümetin öptüğü Said'i Norsi (Bitlis'in Nors köyunden olduğu için "Norsi" denmesi gerekirken, temiz kalpli halkımızı aldatmak içni "Nursi" deniyordu) karşısanda yükselen tek sesin sahibi Hacı Abdurrahman Efendi... vb. Anımsadığıma göre o: "Zamanımızda İslamın en büyüğü Atatürk'tür, ondan büyüğü yoktur, ondan başkası da yoktur" anlamına gelen bir çıkış yapmıştı. Fransızlara karşı 10 Şubat 11 Nisan 1920 Urfa Kurtuluş Savaşı'nın yurütüculeri bu hocalar olmuştu. Kaç yıl önce idi, şimdi kestiremiyorum; Cumhuriyet'te çıkan bir yazıda, Kur'an da Hucurat Suresinde, 13. ayetinde, Arapların üstunluğü ileri sürülüyordu. Diyanet lşlerinin "Kur'anı Kerim ve Türkçe Açıklaması" kitabına baktım, Ayet şöyle idi: "Ey insanlar! doğrusu biz sizleri bir erkekle bir kadından yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi kolayca tanıyasımz. Şüphesiz AUah katında en değerliniz, ona karşı gelmekten sakınanınızdır, Allah biiendir!' Bu ayete göre, herhangi bir ulusun (Arabın) başka uluslardan üstünlüğu anlamında bir hadis olmaması gerekir. Bu nedenle 23 mart gunkü yazınızda değindiğiniz , adını vermediğiniz o okurunuzun. kaynak gostererek yazdığı gibi, pevgamberin Arabı böylesine üstün göstermesine olanak yoktur; onlar uydurma hadisler olabilirler. Nitekim yine peygamberin diye söylenen: "Ben Arabım, ne var ki, Arap benden değildir" sözü de uydurmadır; bu sözler onun anlatısına, biçemine U>TOUyor. Yazık ki, birçok kentimizde Islam'ın Suudileşmiş, Norsileşmiş Süleymancılaşmış olduğunu duyuyoruz. Bir buçuk yıl önce Amasya'da düzenlenen UNESCO haftasmda, "Ataturk ve Turk Kadını" konferansına bayan öğretmenler bile katılmamış, salon yalnız iikokul oğrencileriyle doldurulmuştu. Oradaki ve Tokat'taki açılış törenlerinde bile hiç kadın bulunmamıştı. Ayhk, "'Büyük Meclis" gazetesinin aralık 1985 günlü sayısında "İrtica Var mı" yazısında, geriliğin tüm ülkede nasıl hortlamış olduğu açıklanmıştı. Çok gerilerde kalmış olan yıllardaki gibi, kentlerimizde bir Türk Ocağı, bir Öğretmenler Derneği, bir Halkevi bulunmadığından, adına "muhafazakârlık" denerek gericilik almış yürümüş, basınımızda buna tutuculuk deniyor. Oysa bizde muhafazakâr (conservateur) yok, gerici (reactionnaire) var. (...)" Tartışma konusu olan okur mektubu üzerine, Mühendis Orhan Sefe, imzasıyla aldığım mektupta da bu hadisler hakkında: "... Verilen türlü referanslar ve referans niteliği tasıyan eski bilginlerin sözleri tartışılabilir.(...) Size yollanan mektupta verilen hadislerin gerçekliği veya referansı da tartışılabilir. Her biri birçok yorum gerektiren sozler oluşturmaktadır. Bu yorumların niteliği, sözlerin soylendiği çağa, kitleye, ulusa ve kişinin kutsalhk derecesine göre de değişebilir. Yani bir yorum, koşullann etkisinden bağımsız olamaz" denilerek, yayımlamış olduğum okur mektubundaki düşünce ve kesinlemeler eleştirilmektedir. Sayın Rauf tnan, aydınlatıcı mektubunun ikinci bölümünde "Orman Deyince Okumazlar" başlıkh yazımdaki bir cümleve değinerek, 1940'larda Tarım Bakanhğı'nın ormancıhk uygulamasıyla Köy Enstitüleri arasında rekabet ve sürtüşme olmadığını belirtiyor ve örnekler veriyor. Ben 1942'den 1947ye kadar Hasanoğlan, Gölköy, Bcşikdüzü. Cılavuz Pulur Köy Enstitulerini ziyaret etmek fırsatını buldum. Bu "rekabet ve sürtüşme" lakırdısını o zaman duydum. Köy Enstitülerini tutar görünen Tanm Bakanı rahmetli Şevket Raşit Hatipoğlu'nun gerçekte bunlan sevınediğini, nitekim Köy Enstitülerine daha CHP iktidarı döneminde ilk büyük darbeyi vuran, dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer'in yakın arkadaşı ve onunla aynı ideolojik doğrultuda bulunduğunu 1947'de öğrendim. Bunları bir polemik ortamı yaratmak için değil, bu konuda duyduklanmın ve bildiklerimin kaynağını Sayın Rauf Inan'a açıklamak amacıyla yazdım. (*) UNESCO Milli Komilesi Yayınlan, (Tisa Matbaası, Ankara 1983). Sayın Rauf tnan'ın bu yapıtımn sadece aşağıya aktardığım bahis başlıklannı okumak bile, değeri üzerinde fıkir vermeye yeterlidir. Atatürk'un Evrenselliği önder Kişiliği Atatürk'un Eğitimci Kişiliği ve Amaçlan Ataturk 'un Devraldığı Eğitim Durumu, Kurumları ve Düzeni Yeni Türkiye Kurulurken Bir Kultur Devrimi, Yazj Değişimi Ataturk'un Halkçıhk Clkusu ve Halkevleri Halkevleri Gerçeği Eğitim ve Öğretimde Atatürkçuluk Ziya Gökalp'te \e Ataturk'te Ulusal Eğitim Ataturk'ten Seçmeler: 1. Evrensel Görüş, II. Eğitim, MiUi Eğitim, Kadın Eğitimi, III. Bilirn, Kültür ve Güzel Sanatlar, IV. Gençlik, V. öğretmen, Yönetmen, önder. Aydın Olan ve Olmayan ilerden Y ansımalar HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Bu yılın 23 martında çıkan "Okur Mektupları ve Atatürk Milliyetçiliği" başlıkh yazımdan sonra birçok kişiden mektuplar geldi. lç karartıcı birkaç şeriatçınınki dışında, insana yaşama se\rinci veren ve Türkiye'mizin geleceği bakımından umut ışıklanyla yüklü satırlar içeren mektuplar... Bazı üzücü mektuplar da aldım. Ülkede şeriatçılığın ve tarikatçılığın çok geniş boyutlara ulaştığını ornekleriyle anlatan mektubuna açık adresini de ekleyen bir genç: "Hocam, eğer yazılarınızda mektubumdan söz ederseniz lütfen adımı yazmayınız, çünkü annem ve babamla görüşlerimiz ayn duşüyor" diyor. Anadolu'nun büyük bir merkezinde üniversite öğrenimi gören bu Ataturkçu genç, anlaşılan, babasının mali desteğinden yoksun kalmaktan korkuyor. Çok acı bir durum! Yine Anadolu'nun bir kıyı kentindeki üniversitenin eğitim fakültesinde biyoloji öğrenimi yaptığını yazan ve "İşte ben açıkça kimliğimi bildiriyorum" diyerek adını, fakulte adresini ve numarasını veren bir genç öğrenci "Okur Mektupları ve Ataturk Milliyetçiliği"' başlıkh yazıda yer vermiş olduğum bir okuyucu mektubunda, "Hz. Muhammed denilmeyip "Muhammed Peygamber" denilmesine öfkelenmiş. Mektubunun iki yerinde doğrudan doğruya bana "terbiyesiz" diyor. Hakaret dolu bu sozün bir suç oluşturdugunu bilmiyor. Kendisini adalete versem huküm giyer. Ama ben bir üniversite öğrencisine karşı böyle bir girişimde bulunmayı aklımdan geçirrnem. Yalnız böyle mektupları ve imzasız tehdit mektuplarını, ne olur ne olmaz, bunları yollayanların el yazıları saklı bulunsun dive, bir süreden beri ilgıli resmi makama tevdi etmekle yetiniyorum. Bir de, dersine başörtusü ile gelen bir kız öğrenciye uyanda bulundu diye, yuksek mühendis, mimar Sayın Prof. Dr. Ahmet Keskin'e gonderiien mektuptan şu ahntıları yapayım: "..... NurAhzabNisa Surekrinin sadece 303132'nci ayetlerini okusanız, hemen, inanan kadının başını öıimek mecburiyetinde olduğunu bileceksiniz, ama inanmayan buna mecbur tutulamaz ( ). Lakin inanıyorsa kanunun ona tamdığı hakkı siz elinden alamazsınız ( ). înanan kadın İslama uyacaksa, baş, tek saç göstermeden kapanacaktır." İmza şoyle: "Bursa Ulucami esnafı adına N. İnan". Bu zat demek ister ki, başı açık gezen kadın "inanmayan", yani "kâfir" kadındır. Durum böyle ise, mirasın devlet mahkemelerince Kur'an hukümlerine göre değil, Medeni Kanuna göre taksim edilmesi de, nikâhın evlendirme memuru huzurunda kıyılması, boşanmaya mahkemece karar verilmesi de kâfırliktir. Çünkü Kur'andakı hukumler başkadır. Sayın okurlanm, işte bunun adına şeriatçılık ve irtica derler. İrtica, eli, kolu, gözu, kulağı veya kuyruğu olan bir yaratık değil, hukuk kurallan ile din kurallannı, laiklık ile dinsizliği bırbirine karıştıran bir beyin tümorudur. Sayın yöneticilerimiz, Atatürk'un adını sadece laf olsun diye ağızlanna ahyorlar; gerçek Atatürkçulüğü savunmak ise, sayılan gittikçe azalan ilerici yazarlara duşüyor. Cumhuriyet'in ilanından 63 yıl sonraki bu durum ne hazin, değil mi? Evvelce yazmıştım, yine yanjorum: Atatürk devrimleri ve Ataturkçu miiesseseler hiçbir dönemde, 12 Evliil döneminde olduğu kadar yara almadı. • •* Bu arada aydın kafalı dostlardan da eleştirici ve aydınlatıcı mektuplar geliyor. Bunlardan "Atatürk'ün Evrenselliği, Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği. Amaçlan" kitabının (*) yazan, değerlı eğitimci Sayın Rauf İnan'ın mektubundan yaptığım aşağıdaki ahntıları birlikte okuyalım: ;'..... 19231942'de Urfa Sultanisi'nin (lisesinin) son sınıfında iken Hacı Abdullah Efendi adında bir hocadan Şirazlı Hafız'ın divanını okuyordum. O, bu oğretimine çok ilginç bir yöntemle başlarruştr. Kendisi aylarca ozgününu okuyarak benim dinlememi ve ancak ben bu okumanın tadını duymaya başlayınca çeviriye başlamayı uygulamıştı. Herhalde İstanbul basınını izliyor, belki de Turk Yurdu Dergisi'ni, Ziya Gökalp'i, İçtihat Dergisi'ni. Dr. Abdullah Cevdet'i okuyordu ki, Gustave le Bon, Durkheim adlannı o zaman ondan duymuştu. Bir gün de bana, Avrupa'da akderili anasoyun tum anasoylardan ustün olduğu düşününün yazıldığını, bu duşüne katılanlann çok olduğunu soylemişti ( ). Hacı Abdullah Efendi Hoca bu göruşün İslama aykırı olduğunu, peygamberin bu PENCERE 18 MA YIS 1986 Evreıfin Önerisi.. Cumhurbaşkanı Sayın Evren'in Malatya konuşmasını TV'den ayrıntılı biçimde iztedik. Devletin televizyonu haberler saatinde ilk sırada Çankaya: ya ilişkin olanları duyurur. Bu, bir "protokol" gereğidir. Bir yabancı elçi "itimatnamesini" mi sunmuş? Bir yabancı konuk Çankaya'da "kabul" mü edilmiş? Başbakan "mırtad konuşması"nı yapmak için Köşk'e mi tırmanmış? Doğal olarak TRT'nin haberlerinde birinci sıradadır; ama, gazetelerde böyle sıradan olaylar ya vardır, ya yoktur. Buna karşın dünyanın neresinde olursa olsun, cumhurbaşkamnın bir gezisi ya da bir konuşması sıradan olay değildir, önemlidir, gazetelerin birinci sayfalarında yer alır; çünkü devlet başkanının ne diyeceği merak konusudur. Cumayı cumartesiye bağlayan gece, Sayın Evren'in Malatya konuşmasını TV'den izledikten sonra ertesi sabah gazeteleri açtım. O ne? Cumhuriyet ve Tercüman dışındaki gazetelerin birinci sayfalannda Sayın Evren'in konuşması yer almamış. Gözümden mi kactı, diye düşündüm. Bir daha baktım. öyle anlaşılıyor ki yazı müdürleri, olayı ilgi çekici bulmamışlar. Oysa yakın bir zamana kadar durum böyle değildi. Sayın Evren'in konuşmaları manşette yer alırdı; ama Cumhurbaşkanının çok sık konuşması, TV ekrantarında çok sık görünmesi, tersine bir oluşuma yol açmıştır. • Sayın Cumhurbaşkanı Evren'in Malatya konuşmasında en önemli nokta 1 Mayıs'a ilişkin olanıydı. Cumhurbaşkanı dedi ki: Yakın bir tarihte 1 Mayıs geçirdik. Her gün yurt içinde, yurt dışında neler olduğunu, yurtdışındaki işçilerin elhdeki pankartta neler yazdığını, yurdun dört köşesinde neler olduğunu öğreniyor ve vatandaşı uyanyorum. Eğer işçi bayramını kutlamak gerekiyorsa, komünist ülkelerin kabul ettiği günü değil, mesela 1525 mayısı kutlayabiliriz. Fedakâr işçi kardeşlerimin başımın üstünde yeri var?' Bu öneri üzerinde durmak gerekir. Gerçi kpmünistlerie birlikte kutladığımız bayramlar çoktur. Sözgelimi üçdört hafta önce 23 Nisan Çocuk Bayramı'nı kcmünistlerte kol kola kutlamadık mı? Sovyetler'den, Çin'den, Yugoslavya'dan gelen çocuklann şarkıları, türküleri, oyunlan devletin TRT'sinden bütün yurda yansıtıldı. Sayın Cumhurbaşkanı da bu bayrama katıldı.Varsayalım kii Mayıs İşçi Bayramı'nda Sovyetler Birliği'nden, Çin'den, Yugoslavya'dan, Macaristan'dan ekipler gelse, türküler söyleseler, oyunlar oynasalar, Türk çocuklanyla komünist çocuklarının kaynaştıklan gibi Türk işçileriyle komünist işçileri de gülüp eglenseler, devletin TV'si de bu olayı halka yansıtsa... Ne olur? Böyle bir şeyi düşünmek bile kimilerinin tüylerini diken diken eder. Çünkü işçimize karşı büyüklerimizde güvensizlik var; emekçinin komünist oluvereceği kuşkusu içindeyiz. Devletimiz Türk işçisinin başını boş bırakmaz. İşçi bu!.. Türkiye'nin iyiliğini kötülüğünü emekçi kardeşimiz mi bilecek? Biz mi bileceğiz? işçinin ne yapması gerektiğini elbette işçinin dışındaki otorite saptayacaktır. Bunun içindir ki Anneler Günü, Babalar Günü, Gençlik Bayramı, Çocuk Bayramı vardır; işçi bayramı yoktur. Emekçiye özgüriük verdin mi, ne yapacağını bilemez, Türkiye aleyhine tutum ve davranışlara girebilir. Mantığımız bu değil mi? • Cumhurbaşkanı Sayın Evren, bu konuda olumlu bir adım atmış ve mayıs ayının 15 veya 20'nci gününü işçi bayramı olarak önermiştir. Anne, baba, çocuk ve genç için bayram var da işçiye neden bu hakkı çok görüyoruz? Emekçi halkımıza karşı güvensizlik duyguları beslemek büyüklerimize yakışır mı? Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğu çalışan halktır. Patron kesimi kaç kişi? Çoğunluk alın teri dökerek hayatını kazanıyor. üretiyor. Alın terine saygımızı belirtmek için işçi bayramını yasaklamaktan vazgeçmeliyiz Bu yurt için iyi olanı, bu yurt için alınten döken mi bilecek, başkası mı bilecek? İşçiye karşı kuşkuya ve güvensizllğe son verelim. OKEOf AKBAL EVET/HAYIR Yurttaşın İşi Bitild.. OKURLARDAN Belediyvnin açtığı çukurlara dikkat Geçenlerde inmek zorunda kaldığım Kadıköy'de, belediyemizin sorumsuzca ayaklar altına attığı taşlardan birine takılıp kolumu kırdım.. Bir aydır aksayan işlerime, bozulan sağlığıma, ayrıca girdiğim geriiime, acaba sorumlular nasıl bir cevap verecekler?.. "Programsız, açıp dağmp toparlayamayan, "yaptım oldu!" kanısıyla kendini aldatan belediyemiz, acaba sonunda nereye varacağını samyor? Diinyamn hiçbir uygar ülkesinde karşdaşılması olanaksız bu çalışmalar; yaya vatandaşlann genç ihtiyar şaşınp kaldıkları bugünku htanbuVu gözler önüne seriyor. Gerekli olarn, bizlerin can güvenliğini taşıyarak yaparsanız sağlıklı sonuca vanrsınız kanısmdayım. htanbul'u, sokak ve kaldırımlarmda cambazlık isteyen bu içler acısı dunımdan kurtaracak, canımızı canı kadar koruyacak belediye görevlilerimizin ve ilgililerin dikkatlerini çekebilmek ümidiyle... G.ÜRETMEN tSTASBUL (Tarlabaşı Caddesi Genişleülince) başlığı ile dile getirdiği makaleyi binlerce Tarlabaşı sakini adına okumamzı istirham ediyorum. tlave etmek istediğim bir başka husus, Tarlabaşı'nda ikamet eden binlerce dar ve orta halli vatandaşın ne başını sokacak bir meskeni, ne de iş sahibinin tezgâhını kuracağı bir yeri olmadığı ortadadır. 34 katlı ev ve apartmanlar 23 milyon gibi cüzzi fıyatlarla istimlâk edümektedir. Belediyemizin bu haksız tutumu sefaleti daha da artttracaktır. Kaldı ki, belediyemizin Taksim'de yaptığı "kondu dükkânlar"ın aylık kirası 150 bin ilâ 400 bin (bir yıllık kira 1.800.000, 5.200.000) lira arasındadır. Kendi malını altınla, bizimkileri ise pulla elimizden almaya çahşmaktadır. Bu gaspa da "yasa gereği" denmektedir. Bir yıllık kira bedelinden düşük kamulaştırma bedeli olur mu? Bina değerinin 810 yıllık kira karşuığı olması gerekmez mi? Sayın Cumhurbaşkammız, İstanbul Belediyesi'nin yeni sosyal yaralar açmasına ve tarihin emaneti eserlerin yok edilmesine ilişkin bu çalışmalara müsaade edilmemesine emir ve müsaadelerinizi arzederiz. Saygılanmızla. MEHMET ÖZOĞUZ Taksim Cad. No: 19 BEYOĞLU/İST. 'Iş Bitirmek.' ANAP iktidannın baş sloganı bu! İyi bir şeydir hızla, başanyla iş bitirmek... Ama bu arada halkın da işi bitik otmasa! Emlak vergisi kuyruklan yüzlerce metre uzayıp gidiyor. Bir telaş bir telaş... Ya zamanında veremezsek bildirgeyi, ya ceza verirlerse! Yurttaşlar korku içinde! 0 bildirgelerin doldurulması da apayn bir sorun. Bu işin uzmanlan çıkıverdi ortaya, bin lira verdiniz mi iş olup brtiyor! Emlak vergisi alımının yerel yönetimlere bırakılması eskiye bir donuştü. Belki iyi bir karar; belediye yonetimlerine büyük fleür sağlayacak. Ama bu işin bir kojay yolu, yurttaşlan yormadan, üzmeden gerçekleştirilecek bir yöntemi bulunamaz mı? Sordum soruşturdum, kimseden doğru dürüst yanrt alamadım, bu yüzden de bugüne dek hazırtayıp veremedim kendi bildirgemi, sanınm ay sonuna kadar da veremeyeceğim. İlle de vergi dairesine gideceksiniz, postayla göndermek olası değil! Niye? (Arkası 10. Sayfada) Kendi malı altın. bizimki pul değerinde Sayın Cumhurbaşkammız, Sayın Prof. Dr. Mecati Inceoğlu'nun 12 Mayıs 1986 tarihli Cumhuriyet gazetesinde BU OTOBUS "YILIN KAPTAN ŞOFÖRÜ" NÜN ODULUDUR. Otomarsan A.Ş.ve Türkiye Trafik Kazalarmı Önleme Derneği işbjrliği ile düzenlenen "YILIN KAPTAN ŞOFÖRÜ" yarışmasına katılın. Yurdumuzun lider otobüs üreticisi Otomarsan ve Türkiye Trafik Kazalarını Önleme Derneği İstanbul Genel Merkezi'nin işbırliği ile 1986 yılında büyük ödüllü "YILIN KAPTAN ŞOFÖRU" yarışması düzenlenmiştir. Gerek mesleki bilgi ve becerısiyle trafik kurallarına uygun hareket ederek ülkemizin trafik düzenine katkıda bulunan; gerekse davranışlarıyla mesleğinin insan ılişkılerinde de başarılı olarak tanınan kaptan şoförlerimiz arasından "YILIN KAPTAN ŞOFÖRÜ" seçilerek SON MODEL bir OTOMARSAN 0 302 S ile ödüllendirilecektir. Değerlendirmeyi yapacak büyük jüri, trafikle ilgili resmi ve özel kuruluşlar ve derneklerın temsilcilerinden oluşacak ve daha sonra açıklanacaktır. Bu yarışmaya katılacak kaptan şoförlerde aranan vasrflar şunlardır: • En az beş yıldır (1 Ocak 1981'den beri) sürekli olarak bilfiil Otomarsan otobüslerinde kaptan şoförlük yapıyor olmak. • Trafik suçu nedeniyle mahkeme kararıyla hüküm giymemiş bulunmak, • Jüri tarafından yapılacak mesleki bilgi, beceri elemelerinde başarılı olmak. Yarışmaya katılmak için aşağıdaki kuponu okunaklı olarak doldurup "YILIN KAPTAN ŞOFÖRÜ" rumuzuyla Otomarsan P.K. 47 Bahçelievler istanbul adresine postalayın. Size özel bir soru formu gönderilecektir. Bu soru formunu doldurup imzalayın.ilişık olarak gelen zarfa koyarak postalayın. Müracaatların bitim tarihi 30 Agustos 1986 Cumartesi günüdür. MERCEDESBENZ r 7 / ,• Otomarsanın "YILIN KAPTAN ŞOFÖRÜ' yarışmasına //• "* katılmak istiyorum. Soru formunun adresime ' ' '•' gbnderilmesini rica ederim. 1... İsim: Soyadı.. Adres: ÖIDMARSAN DAIMLERBENZ AG Türkiye Genel Mümessili • Otomarsan P.K. 47 Bahçelıevlerİstanbu! ı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle