15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
\ CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kıyasla 1980'Ii yıllarda akademik başan oranının daha yukseldiğini savunmanın tutarlı olmayacağı kanısındayım. Gerçekte bunlar anlamsız kıyaslamalardır. Başan olçütunü (kıstasını) aşağıya çekersiniz, başarı oranı artmış gözukür. Yani, daha once 100 üzerinden 60'ın altında not alan öğrenciyi başarısız sayarken, bir kararla bu sayıyı 40'a duşürürsünuz, ortada akademik bakımdan değişen bir durum yokken, bir kalemde başarı oranı istatistiklerde bir sıçrama gösterir. Soruna sayısal açıdan bakıldığı zaman başanyı simgeleyen bu gibi isiatistikler, konu, nitelik açısından değerlendirildiğinde fazla bir anlam taşımayabilir. Kanımca, bilimsel kuraklığın başlıca nedeni gelişmiş iiniversitelerimizin giderek kişiliklerini kaybetmekte olmalarıdır. Bir üniversite, gelenekleriyle, kendi özellikleriyle kişiliğine kavuşur ve bir bütündür. Farklı kişiliğe sahip bu kurumları bir bütünün parçaları haline gelmeye zorlamak üniversitenin bünyesine ters düşer. Kaldı ki nesillerin çabalarıyla şekillenen bir birikimin böyle harcanması en hafif deyişiyle israf'tır. Turkiye bu kadar gelişmiş bir üniversiter potansiyele sahip midir ki tstanbul Üniversitesi'nde, lstanbul Teknik Üniversitesi'nde, Boğaziçi Üniversitesi'nde yılların oluşturduğu birikim bir kalemde silip atılarak yeni akademik deneyimlere kaliçışılabilsin? Hatırlanacaktır, YÖK 1981 yılında kamuoyuna tanıtılırken AngloSakson sisteminden yararlanıldığı öne sürülmüştü. Bugün İngiltere'de Oxford ve Cambridge de var, Viktorya çağında ve II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan universiteler de var. Bunların yonetim \e akademik sistemleri birbirlerinden farklı, fakat İngiltere'de bunların hepsini tek bir kanun çerçevesine alarak anonimleştirmek kimsenin aklına gelmiyor. Gelmiyor, çunkü çeşitli yükseköğretim kurumlarının sahip olduğu farklı sistemlerin zararh olmayıp yararlı olduğuna inanıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, kurumlar arasında yatay geçişi sağlamak için hepsinin aynı kalıba sokulması yerine, bilimsel rekabeti kamçılayıcı akademik farklıhğı yeğliyorlar. Üniversitelerde inisiyatifin yukarıdan aşağıya doğnı kullanılmasının bilimsel yaratıcıhğa sekte vurduğunu, gelişimi sınırlandırdığını biliyorlar. Merkeziyetçi sistemin bazı kurumlar için gerekli olduğu, bu olmadan sistemin yürümeyeceği kuşkusuzdur. Ama üniversitenin bunlar arasında yer almadığj, zaten alırsa niteliğini yitirip liseleşeceği kanısındayım. Gidişin bu yönde oluşu gerçekten üzücüdür. Üniversitenin nitelikleri göz önünde tutulduğunda YÖK'ün, "Yükseköğretim Bakanlığı" olması doğal karşılanamaz. YÖK, yoneten bir kurum olmak yerine, üniversitelerin kendilerince seçilen kurullar tarafından planlanan ve kendi inisiyatifleri ile girişecekleri akademik ve bilimsel faaliyetlerin gerçekleşmesinde onlara yardımcı olacak bir üst kurum şeklinde çalışırsa, üniversitelerin gelişmelerini merkezden yönlendirmek yerine, aralarındaki koordinasyonu sağlarsa, üniversitelerin gündelik işleri ve yönetmelikleri ile değil de uzun sureli eğitim planlaması sorunlarıyla ilgilenirse çok daha yararlı olur. Bünyesine eski rektörleri, ust kademe devlet memurlarınj toplayan YÖK'ün, sorunlara böyle bir zihniyetle yaklaşması, daha verimli sonuç alınmasını sağlar. SONUÇ Sonuç olarak, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu dört yıldır edinilen deneyim ışjğında, Büyük Millet Meclisi'nde görüşülmeli, YÖK'ün neler getirip neler götürdüğü araştırılmalı, akılcı bir tutumla, önyargılara saplanmadan, üniversite sorunu etraflıca tartışılarak bugünkü huzursuzluk giderilmelidir. Sistemin yürütücüsü öğretim üyelerinin büyük tepkilerine neden olan etkenler, hassasiyetle değerlendirilerek üniversite sorununun çözümünde geç kalınmayacağını umuyorum. 7 N/SAN 1986 Profesörlerle Toplantmın Döşündürdükleri Başbakan Turgut özal'ın profesörlerle sohbet toplantısı, Yüksek öğretim Kunılu'na (YÖK'e) karşı tepkinin boyuîlannı açık seçik göstermesi bakımından son derece yararlı, yararlı olduğu kadar da öğretici olmuştur. Prof. Dr. APTULLAH KURAN Boğaziçi Üniversitesi öğretim Üyesi Başbakan Sayın Turgut Özal'ın, îstanbui'daki üniversitelerde halen görevde bulunan veya aynlmış profesörlerle 29 mart cumartesi günü Sheraton Oteli Balo Salonu'nda yaptıkları sohbet toplantısı, Yüksek Öğretim Kunılu'na (YÖK'e) karşı tepkinin boyutlarını açık seçik göstermesi bakımından son derece yararlı, yararlı olduğu kadar da öğretici olmuştur. KANAVAN YARA Öyle anlaşılıyor ki, Turk üniversite sistemini yeniden duzenleyen Yükseköğretim Kanunu, en kıdemli öğretim u>elerince benımsenmemekte, üniversite sorunu, kapanmayan bir yara gibi kanayıp durmaktadır. Gerçi sohbet toplantısında 27 üniversitemizden sadece altısının öğretim üyeleri yer aldığı için tepkinin genel tutumu yansıtmadığını öne surecekler olabilir. Ama toplantıda yapılan eleştirilere katılanlann coşkuiu alkışları, YÖK'ün en azından İstanbul'da güvenoyu alamadığının kanıtıdır. Ünhersite öğretim üyelerini YÖK'e karşı çıkmaya iten başlıca etken, herhalde bu kurumun getirdiği birtakım bürokratik işlemler değildir. Kısıtlayıcı, zorlayıcı onlemlerden hoşlanmayan ve yakınanlar bulunabilir. Ne var ki, görevini dün ne şekilde yapıyorsa bugün de aynı şekilde sürdüren pek çok öğretim üyesi, ana sorunun ayrıntılardan çok özde yattığı görüşünü paylaşmaktadır. Ana sorun, duşünme sanatınjn öğretildiği, tartışan insanlar topluluğu olan universitenin bu niteliğini kaybederek bazı bilginin ve tekniklerin oğrenciye aktanldığı bir yüksek okul duzeyine inmiş veya inmekte olmasıdır. 1970'li yıllarda üniversiteyi kendisine alan seçen terör ve anarşi'nin, eğitimin düzenli yürümesine köstek olduğu inkâr edilemez. Ancak üniversile şimdi de bir başka tehlike ile karşı karşıyadır: Bu tehlike büimsel kuraklıktır. Üniversitede eğitimin düzeyinin yükseldiği one sürülüyorsa da göziemlerimiz bu iddiayı desteklemiyor. Yetkililer YÖK uygulamalarından sonra öğrenci başarı oranının yüzde 20'lerden yuzde 80'Iere çıktığını beiirtiyorlar. Bu konuda üniversitelerimizdeki genel durumu değerlendirecek bilgi ve istatistiklere sahip olmadığım için kesin bir şey söyleyemem. BAŞARI ORANINDA YANILTICILIK Ama öğretim standardı ve genel not ortalaması açılarından, kendi üniversitemde (Boğaziçi Üniversitesi'nde) 1970'li yıllara OKURLARA. OKAY GÖNENStN Telefon Sesi Beklemek E EVET/HAYIR OKEflfAKBAL OKURLARDAN 21 Mart Dünya Ormancıhk Günü'nü, Orman Haftası olarak kutladık. Memleketimizin çeşitli yörelerinde seminerler, konferanslar, hatta orman koşulan düzenlendi, boş alanlara fidanlar dikildi. Yapılan konuşmalarda, ormanlann fa) dalan anlatıldı, ormansızlığın getirdiği felaketler vurgulandu Ormanlann korunması üzerinde duruldu. lyi güzel de, ormanlanmızı hangi nedenlerden oturü koruyamıyoruz? Her yıl yüzlerce hektar orman yanıp kül olmakta, kesilip açılarak tarla haline getirilmektedir? Memleketimizin çıplaklaşması bir yana milyonlar değerinde odun serveti yok olup gitmektedir. Niçin? Tarım alanlannın koruyucusu, akarsuların tükenmez kaynağt, toprak erozyonunun önleyicisi, odun sanayiinin ham madde deposu güzel ormanlanmız neden yakılıp yıkümaktadir? Öncelikle belirtmeliyim kl, ormanköylü ilişkileri hiç iyi değildir. îlk Önce bu ilişkiler düzeltilmelidir. Bunun için de orman içi ve bitişiğinde yaşayan köylülerle anlaşmak, konuşmak, beraber olmak, ormanları korumanvn baş koşuludur. Ikincisi, politikaya soyunanlar, ormanlardan etterini çekmelidir. Nasıl ki, dini siyasete alet etmek toplumda bir huzursuzluk yaratıyorsa, ormanları siyasete alet etmek de orman vartığını tehdit eden unsurlann basında gelmektedir. Birkaç oy ve kişisel çıkarlar için ormanlann araç olarak kullanılması, en kısa zamanda önlenmelidir. Politikacılar ve onların uzantısı olan ağaları devre dışı bırakılarak ormanköylü ilişkileri kuvvetlendirilmeli, yıllardan beri süre gelen sürtüşme ve çekişme ortadan kaldınlmalıdır. Ormanlan korumanın tek çıkar yolu budur. Bahattin Bayraktaroğlu Emekli Orman Yük. Müh. BOSTANCI/İSTANBUL Ortnan Haftası Yıkımlar, Yıkımlar.,. Topiumun her kesiminden sesler geliyor. Acı sesler bunlar. Umutsuz, güvensiz... Ortadirek çökmüştür. Altdirek ortadan kalkmıştır. Yüksek direktekiler ise her şeye egemendir. İktidarı elinde tutanlar, kRndilerinden yana kişi ve çevreleri olanaklar içinde yaşatmaktadıriar. Bunun dışında kaJanlan kimse düşünmemektedir. İstanbul da yıkım çaiışmalan yeterince incelenmiyor, araştırılmıyor. Evter, kulübeler insanların üstüne yıkılıyor. Halkımız ne yapacağını, kime, nereye başvuracağını, hakkını nasıl arayacağını bilememektedir. tstanbul'un pek çok koşesinden bu konularda yakınma mektupları alıyoruz. Bu seslenişler durup dururken ortaya çıkmaz. Bir gerçeğe dayanmayan yakınmalar olmaz... Duyulan acı çığlıktar halkımızın cektiği sıkıntılann, korkuların, yaşam savaşının yansımasıdır. Nereye, kime yansıyacaksa... İşte bir sesleniş: "Etiler Büyük Armutluk mevkiinde 2. Boğaz Köprüsü nedeni ile yapılan istimlak sonucu birçok ev yıkılmıştır Aradan epey zaman geçtıkten sonra yeni bir ek istimlakla karşı karşıyayız Daha önce istimlak sahası sayılan Geylani Sitesi'nin yıkımı durdurularak yıkım gecekondu bÖlgesine kaydınlmıştır. Soruyoruz Bo&a? Köprüsü'nün önceden belirlenmiş ve saptanmış olan yeri nasıl oluyor da değiştiriliyor? Yoksa bu, gecekondu bölgesinin kaldınlmasına yönelik bir taktik midir? Gecekondu halkının hiçbir sorununa değinmeyen ANAP iktidarı şimdi de evterimizi başımıza yıkmaya başlamıştır. Soruyoruz, biz bu vatanın üvey evlatlan mıyız? Sadece seçim dönemterinde gelip bizlere çeşitli vaatlerde bulunanlann maskesi düşmüştür. Emekçilerin yoksul bir yaşam geçirdiği bu dönemde, ikinci sınıf insan muamelesi gören gecekondu halkı, şimdi ne yapacak? Başbakan TV'ye çıkıp 'lcraatın İçinden1 programında bunları şunları yaptık diye bizleri kandırmaya nasıl çalışacak?" Büyük Armutluk gecekondularında yaşayanlar adına gönderilen bu mektup şöyle sürüyor: "Otuz yıldır emek verdiğimiz, çeşitli zorunluklara katlanarak yılmadan bıkmadan uğraşarak cennet haline getirdiğimiz, eskiden kimsenin dönüp bile bakmadığı, burada da yaşamr mıymış dediği yerleri eski haline mi döndürecekler, bırakın evleri, bu kadar ağaca yazıkl Yıllarca çektiklerimizin karşıiığı bu mu olacaktı?" içerenköy Sosyal Mesken aileleri de şoylo sesleniyor: "Bizler bu sosyal meskenlerde oturan 40 aile altı aydır sokaktayız, çoiuk çocuk... Dokuz yıldır oturduğumuz sosyal meskenlerdeki evlerden Bay Dalan tarafından çıkartıldık. Kıralarımızı düzenli ödediğimiz halde fuzuli işgalci olarak evlerden dışarı atıldık. Sorunlanmıza sahip çıkmanızı bekliyoruz." İki mektubun altında pek çok ımza var. Geçen günkü bir yazımda da Zeytinbumu'ndaki Sümer Mahallesi'ndeki yıkım olaylanna değinmiştim. Bu yıkımlar hangi amaca yönelik? İstanbul'un daha güzel, daha düzenli olmasına mı? Oyle bile olsa yurttaşlann durumu önemli bir etken değil midir? Bir insanı, bir aileyi içinde yaşadığı evden, kondudan, daireden atmakla bir toplumda banş nasıl kurulur? İstimlak konusu öteden beri büyük bir sorundur. Uygar toplumlarda böyle işler düzenli biçimde yapılır Yani yıkılacak evler, sokaklar önceden beiirienir, oraiarda yaşayanlara yeni konutlar ayrılır, herkes, yerli yerine oturduktan sonra yıkım çaiışmalan başlar. Ama bizde böyle olmuyor, kazma kürek makine ile halkımızın tepesine dikiliyorlar, 'haydi buradan çık, nereye gidersen git' diyoriar. Hep duymaktayız, ANAP'lı belediyeler kendi yandaşlanna, daha da çok önde gelenlerine devlet arsalannı, topraklarını kolaylıkla sunmaktalar. öte yandan türiü vaatlerle ellerinden oyları alınan gecekondu halkı inim inim inletilmekte... Ama ANAP'lılar günü saati gelince yeniden gecekondu halkının önüne çıkıp oy isteyeceklerini unutmasınlar! O zaman ne deseler ne yapsalar kimseyi inandıramayacaklardır. hizmetleri sınıfı biyologlarıyızAynı fakültenin değişik bölümlerinden mezun olmuş ve aynı işyerinde aynı işi yapmamıza rağmen, kimyager ve flzikçiler teknik hizmetler sınıfı olduğundan bizlerden 2535 bin TL. fazla aylık almaktadırlar. Bu olay da tamamen teknik hizmetler sınıfının özel hizmet tazminatı ve yan bdemelerinin bizlerden oran ve miktar olarak fazla olmasındandır. Sayın başkanımız televizyonda karamame yetkisi hakkına bilgi verirken "çevreden gelen sesleri dinleyeceğiz, ona göre ayarlayacağız" dedi. İşte biz de çevreden seslenerek diyoruz ki, mağdur sağlık hizmetleri sınıfı biyologlarının yeni karamame yetkisiyle mali mağduriyetlerinin önlenmesi ve ekonomik durumlarımn teknik hizmetler sınıfı duzeyine getirilmesini saygılanmızla arz ediyoruz. Ve bu konunun sayın yetkililer tarafından çözüleceği günü tüm sağhk hizmetleri sınıfı biyologlan olarak beklemekte ve ummaktayız. CERRAHPAŞA VE ÇAPA 'DAN BİR GRUP BİYOLOG ski bir gazeteci, 1960 öncesini ve hatta 50 öncesi basının sıkıntılarını dile getirirken simgeleşen bir "motosiklet sesi"n/ anlatmıştı. O zamanlar Cağaloğlu da bu kadar kalabalık ve gürüttülü değil ve ne zaman yokuşun attlanndan bir motosiklet patırtısı duyulsa herkes işini bırakıp beklemeye başlarmış, bakalım kime ne "piyango" çtktı, nasıl bir taJimat ya da kısıtlama geliyor diye; herkes durup izlermiş motosikletle gelen resmi görevlinin hangi gazetenin önünde duracağını, ne tur bir emir getirdiğini. Ve zaman değişti, artık kimse motosiklet beklemez oldu, telefcnla "resmi istekler, dilekler, kısıtlamalar" anında ulaşır oldu gazetelere. Hasan CemaHn "Tank Sesıyle Uyanmak" kitabı 11 Eylül 1980'de başlıyor ve gazete merkezlerinde hep "telefon bekleyişi" tedirginliğinin yaşandığı günleri anlatıyor. Hasan Cemal, Cumhuriyet Ankara Temsilcisi olarak karsıladı 12 Eyiül'ü, sonra Genel Yayın Müdüru olarak tüm boyuttanyla yaşadı. yayımlanamayan habeıier, görüşmeler, izlenimler ve hep telefon uyarıları, kısıtlamalar, yayın yasaklan, kapatılmalar, "ne zaman açılırız" gerginlikleıi, hiç tükenmeyen demokrasiye kavuşma umudu ve elbette bu umudun gerçekleşmesi için gazetecinin sorumluluğu... 12 Eylül sabaha karşı, gazeteler ne olacak sorusuna resmi yanıt: "Sansür yok üzerinizde. Ancak serbestsiniz diye de istediğinizi yazabileceksiniz gibi bir sonuç çıkarmayın. Dikkatli olmanız gerekiyor." 13 eylül, Hamburg Konsolosluğumuzun basıldığı haberi geliyor, ne yapacağız? "Haberin dogru olduğuna inanıyorsanız kullanın. Fakat doğru çıkmazsa bunun hesabını verirsiniz." 15 eylül: "Yeni hükümetin kuruluşu hakkında yorum ve haber istenmiyor... Resmi açıklamaları bekleyin..." 17 eylül: Ilhan Selçuk ve Oktay Akbal'ın yazılan beğenilmemiş, lstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nca Orhan Erinç uyanlıyor: "Sonra gereği yapılır." 26 eylül, Orhan Erinç'e bir telefon daha: Ankara'dakiler gazetenin yayınından memnun değil, kapatılması için birçok gerekçe bulunabilir... Bunlar ilk telefonlar, ilk uyanlar... Ve ilk kapanma: 11 Kasım 1980. Cumhuriyet daha sonra defalarca kapatıldı, yüzlerce kez uyarıldı, yayın yasağı konulan haberlerle ilgili notlar birkaç dosya doldurdu, duvaıiarda bunları asacak yer kalmadı... Hasan Cemal, siyasal gelişmeleri o gun yazılamayan boyutlanyla günü gunüne aktanrken, gazete olarak ne guçlüklerden geçtiğimizi de paralel olarak anlatıyor. "Bir kez daha tank sesiyle uyanmak istemiyorum" diyor Hasan Cemal, evet uyarmayaltm ve bir uyarıyı, bir haber yasağını ya da kapatılmayı bildirecek telefon sesini beklemeyelim. YAZ TARIFESI Uzakdoğu, Ortadoğu, Kuzey ve Doğu'da 1S Şehre uçuyoruz. Afrika Dr. NURDOĞAN ALPAY Anestcziyoloji ve Reaminasyon Uzmanı Lascr, Akapanktnr ve Blokajla «4n tedavisi. Mecidiyeköy, Büyükdere Cad. 57/5 Tel: 166 96 66 Hukümetinizin TBMM'den almıs olduğu 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hakkında, kanun yetkisindeki karamame yetkisiyle devlet memurları içindeki değişik gruplann ekonomik ve sosyal durumlarımn düzeltileceğini kamuoyunda öğrenmiş bulunuyoruz. Bizler, lstanbul Üniversitesi'ne bağlı Cerrahpaşa ve Çapa Tıp Fakültelerinde çahşan sağlık Biyvlogların bakanlıktan beklentisi İSTANBVL'DAN ABUDABİ Sah AMMAN Pazartesi, Çarşamba, Petşembe, Cuma BAĞDATSah, Perşembe, Pazar *BAHREYNPazar CİDDE Sah, Çarşamba, Perşembe, Pazar DAHBAN Pazartesi, Perşembe DUBAİ Perşembe, Pazar KAHİRE Sah, Perşembe. Cumartesi KARAÇİ Salt, Pazar KUVETT Pazartesi. Çarşamba, Perşembe *SİNGAPUR Pazar ŞAM Çarşamba, Pazar TRABLUS Pazartesi, Salı, Perşembe, Cuma ANKARA'DAN AMMAK Pazartesi, Perşembe CİDDE Salı, Pazar DAHRAN Pazartes, Perşembe ADANA'DAN CİDDE Perşembe ANTALYA'DAN AMMAN Çarşamba İZMİR'DEN KAHİBE Perşembe Tukandaki seferkrimize ANKARA, İZMİR, ADANA ve ANTALYA'dm iç hathnmızh boğlontüar mevcuttur. * Smgapttr ve Babrtyn seferkrimtz, 1 Hazmtn 1986 torihmden itıbmrn başlayacakttr. Singnpur, Bahnyn, Cidde sefkricrimizde First ve Tourist Class uyfjulnnmakttuür. İsfonbul Rezervasyon Ankara Rezervasyon Izmir Rezervasyon Adana Rezervasyon Anlalya Rezervasyon Tel: 573 35 25 (15 hat) Tel: 12 62 00 ' Tel: 25 82 80 TeL431 43/372 47 Tel: 128 30/234 32 Rezetvosym, Satıs Büroknmız ve IATA Acentekritnizk temas edümesini Saym Yokulanmtza duyururuz. Telefonknmız Değişti Yeni telefon numaralarımızı lütfen not ediniz. Büyükşehir Direkt: 144 75 22 Odakule Santral : 144 45 77 151 49 27 151 49 28 BCYDKSEH1R ırlı Sorumk K O N U T Odakule Iş Merkezı. Kal 7 Beyoğlu lstanbul YAPI K O O P E R A T İ F İ TÜRK HAVA YOLLARI TURKISH AIRLINES
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle