28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 NtSAN 1986 CUMHURİYET/U \ 12 Mart'tan Bir Kesit... Ilhan Selçuk Açıklıyor iverbey öşkü... Nasıl yapıldiy nasıl belgelendi? 4 tstanbul'da Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün'ün emrindeki bir örgütün elindeydim. Karşımda konuşan adam bir emir kuluydu. O görevini yapmakla yükümlüydü. Içimdcn öfkeyi sildim. Sorgucularla ilişki kuracaktım. Hayatın çeşitli deneyimlerinde iyice öğrenmiştim ki soru ile yanıt bir bütündur. Sorguya çekmek isteyen, sorguya da çekilir. Ancak bu düşüncemi uygulamaya koymak kolay değildi. Nitekim bcn kendi içimde bir hesaplaşmanın suskunluğunu yaşarken, sorgucularım öfkelendiler. Bardak taşınca da bir tekmc ycdim; küfflrle hakaret başladı. Konuşsana vatan haini!.. KJUU bozok Marksist!.. Vatan haini!.. Rus casusu!.. Biraz daha küfrederlersc diyalog kurmak daha da zorlaşacaktı; birdcn konuştum: Sizler benim öyle olmadığımı bilirsiniz; ama, siz Amerikan usağı değil misiniz? Dilim çözülmüştü ya, bu bir aşamaydı. Sorguculanm profesyonelleşmişlerdi; durumu hemen kavradılar. Yetkili olan sorgucu bana göre solda kalıyor; ötekinin sağında bulunuyordu. Konuşma başladı. Kimi zaman bcn yukardan alıyordum, onlar ekiliyorlardı, kimi zaman onlar yukardan alıyorlar, bcn geri çckiıiyordum. 12 Mart dönemini simgeleyen 3 tarihi belge tlhan Selçuk'un eşi Handan Selçuk'un 23 ekimde yaptığı başvuruya sıkıyönetim, "Eşinizin yerini açıklayamayız" yanıtı veriyor. 2 kasımda Sıkıyönetim Komutanlığı, "Işkence iddialan maksatlıdır" diye basın açıklaması yapıyor ve tlhan Selçuk 28 ekim tarihlerinde Ziverbey Köşkü'nde işkence ve baskı altında ifadelerini yazıyordu. Aşağıda bu üç belgeyi yan yana görüyorsunuz... Başvuruya yanıt (Tarih: 23 Ekim 1972) Yalanlama (Tarih: 2 Kasım 1972) tşkence belgesi (Tarih: 28 Ekim 1972) Tercuman gazetesı 1718 Nısan 1986 tarihmde "12 Mart Cuntaları" dizisi içinde tlhan Selçuk 'un 12 Mart döneminde Ziverbey Köşku 'nde baskı altında alınan ifadelerini yayımladı. llhan Selçuk bu ifadelerinin içine 'akrostiş' yöntemiyle baskı altında olduğunu belırten cumleler koymuştu. 'Akrostiş' her cümlenin sondan ikinci kelimesinin birinci harfının alt alta okunmasmdan oluşuyor. Aşağıda Tercuman gazetesınde aynen yayımlanan bu ıfadeterı ve tlhan Selçuk'un 'akrostiş'leyazdığı cümleleri bulacaksınız... Eşinizin yerini açıklayamayız! CaJAT/9T. Z SAYl kONU ISTAN.MJL SIKIIlVil rlM tOll, "\NLlfil AIH i MI ş w i k i ır.ı İşkence iddialan maksath 1. Ordu vt SıkıyBn*tim Komıv tanhjı. dUn Buın v« Halkla î!i» kller Çubesl vaajtasiyle v«p'.'(h açıklamada, tamklart lıkenee v» pıldıjı yolundakl lddialann hifl bir esaaa day«nmadı|nu, t ı n » men y»İM Oldufunu bildırmi»> tir. Konuylı ilglU olar«k (7 Num»ralı açıklam» »öyledlr. «Son (Unlerda çeıltl! makam'v ra ytpılan mUneaatl«r Ue b u ı tç ve dı» baund* »« tutumu herkcsee bılinan bir dı» radyoda y>> pılın yayınds halen »orgul&malan yapılmakta olan sanıklars \y konc* yapıldıfı lddia edllmekt» dlr. tşkence, zuliim var ne katılıyorum Bütün sorumlulukları da onlar kadar yükleniyorum. Çekimserliğimin nedeni, yanlış yapmak endtşesirv den doğmaktadır. Ayrıca kurulan bütün örgütlerin kısa süreler sonra feshedilmiş olması, önem ve dikkatimin bu konular üzerinden dağılması nedenif^ ya J ratmıştır. Bu koşullar içinde cevaptafimı veriyorum: Samyorum, 1968 sonu veya 1969 başı evrelerinden birindeydik. Tam mmmm hatırlayamayacağım. Ancak 12 Mart'la düşürülen iktidarın, Anayasa dışı uygulamalan yoğunlaşmıştı. Aydınlar bu gidişe dur demesinin lOzumunu paylaşıyorlardı. Bir şey yapamamanın vicdanımıza yükledifli OzOntOyO tasıyorduk. Birgünllhaml Soysal, Ortıan Kablbay ve ben bir masada buluştuk. Başka kimsenin vafl^Hiı hatırlamıyorum. Gene sanıyorum ki, biraksamyemefliydi. Kabibay, içinde yaşadığımız ortamın resmini çiz. (18 Nisan 1986 tarihli Tercüman Cazetesfnin 5. sayfasmda tlhan Selçuk'un ifadeterL) Afelmtefde vanılabilirim. Ancak bukonularda arkadaslarımtn söytedikîeri: radan çok süre geçtiği için, tarih ve : ,«, Ys t : •,*!• ı'.ıdrtı Fain >y ' p t . İL İ.J l Eçiniz tllııı . T T C 'ıkıvo,ıetı . Komutanlıgınca gocaltına "LC alınıra şt ı r . TaliKika'. n seyri icsbı ?imâili« bulunduğu yerin açılclanmaFx salcıncall .orJİnıelctedi*. <er.<*ısıne verae. istsıii. inlz l' r ««y nevcut i s e ilatllmek uzere SLkıyonetiı» Konutanlı^ı Ailî Hiışav r l i ' ı n e gettntenlz ger«knertedir. ıtı. fcc ederıij. Her türlü an) v« eaatun u a k olan bu lddl&lann makaath nlv rak yıpıldıjı ve telt merk'.zden yönetı!d!Jl. iddiaların aynı mshlyette ve aynı tamanlarda ortays atıtmasından anlasilmaktsdır Uaksat »e gayesı yargı ortanlannuı lalemlert hakkında kamu oyunda şüpheler yaralmak v» TUrk adaletine «ölge dUşürmektir. Bu iddlalann tamsmen v v lan ve irtira oldufu. komutanlıkça tanıklann yakınlan ve ıvukat tan taratından yapıtan mUraeaatlarıc p»r*gı yapılarak. rrlahiyetli mereılere *«rllen raonrlardan anlatşılıma bulunmaktadır. Kaynaklan ve maksatları herkacce malfim olan bu menfur v« asılsız lddia ve haberlere asla itibar edilmeme busıuu aayın halkımııa duyurulur.ı I simlerde S öylediklerine •Kadar •E ndişesinden N edenini •C evaplarımı •E vrelerinden Z •U L •U M amanını ygulamalan üzumunu züntüyü asada 'ahr.ttin "trktTCtuöLU .Uim Jilbav ı k i ' o n c t ı n Adl^f BLışaTirl Amaç morali yıkmaktı Bu gibi işlerde kontrgerilla sorgucusu ilk aşamada karşısındakinin moralini yıkmak amacına yöneliktir. Bir kez sanığın iradesini yıktı mı, rahatlar. SanıkU teslimiyet başladıktan sonra da gerilim sona erer. Bizimki de öyle yapıyordu. Albay, yaşantımı avucunun içi gibi bildiğini sOyledi. özcl hayatımm, aile ilişküerimin girdisini çıktısını izlemiş, soluk alıp vermemi bile saptamıştı. Yetkinliğini duyunnak için rahmetli tiyatro sanatçısı Ulvi Uraz'ın Bebek'teki evinde geçcn bir toplantıyı cle aldı. tlhan Selçuk 'un eşi Handan Selçuk 'un başvurusu üzerbte tstanbul Sıkıyönetim Komutanltğı'nın 23 Ekim 1972 tarihli 1972/5204 sayüı ve Sıkıyönetim Adü Müşaviri Hâkim Albay Fahrettin Kibritçioğlu imzah yazısmda föyle denüiyordu: "Eşiniz tlhan Selçuk, Sıkıyönetim Komutanlığı 'nca gözaltına ahnmıştır. Tahkikatın seyri icabı, bulunduğu yerin açıklanması sakıncalı görülmektedir. Kendisine vermek istediğjniz bir şey mevcut ise iletilmek üzere Sıkıyönetim Komutanlığı Adü Müşavirliği'ne getirmeniz gerekmektedir. Bilginizi rica ederim." Sıkıyönetim Komutanağı nm İşkence iddakarmı yalanlayan habert (CUMHURİYET, 2 Kasım 1972) *V arlığını •A kşam esmini (tlhan Selçuk 'un ifadeUri arasmda 'akrostiş' yöntemiyle yerleştirdiği cumleler. Türün: İşkence dediklerinin, tabana yurulan birkaç sopadan ileri gitmediğini gördüm Ulvi Uraz eşimle beni bir akşam yemeğine çağırnuşb. Başka konuklar da vardı. O toplantıda Mustafa Kemal ile Mustafa Suphi konusu açılmıştı. Teyp ile mi dinlenmişti? Yoksa konuklardan birisi rapor mu vermişti? Bümiyorum. BUdigim, bizim sorgucu toplantıdaki konuşmalan yalan yanlış bana aktanyordu. Ne olmustu, suç mu işlemiştik? Hayır, işin rengi değişikti. > Sorgucu albay, beni biraz zayıf bulsa, hemen orada çözüverecek, Ulvi LJraz'ın evindeki akşam yemeğine katılan konuklardan birkaçuıı sanık olarak gözaltına aldıracaktı. Ancak boyle bir zayıflık belirtisi görmediğinden olacak, zorlamadan vazgeçti. Türün, 1974 yılında basına yaptığı itiraflarda, "Erenköy Köşkü bana bağlıydı. tlhan Selçuk'un saçları kesildi" diye anlatıyordu, lerini ya ele geçirerek, ya etkileyerek büyük rol oynayabilmektedir. Kimi istihbarat örgütlerinin benim için düzenledikleri bir kocaman dosya kuşkusuz sorgucunun önünde dunıyordu. Ben de o dosyanın içindeydim. Suçlamayı tersine çevirince Sorgucu, Cumhuriyet'te yayımlanan yazılarımdan parçalar okuyor; kendine göre suçlamalarla mantığunı bükmeye çalışıyor, Marksist ve Leninist olduğumu bana kanıtlamak için uğraşıyor, tlhan Selçuk'u kendine göre yöntemlerle köşeye sıkıştırmaya çabalıyordu. Kimbiiir, sonunda teslim olacağıma mı inanılıyordu? Doğaldı ki, bu alanda yeterince güçlü değildi. Her sorusuna doyurucu bir yanıt alıyor; düşünsel eksikliği nedeniyle çıkmazlara düşüyordu. Kimi zaman suçlamayı tersine çeviriyordum. O zaman sorgucu konuyu degiştirip bir başka yönden saldınya geçiyor; beni suçluluk duygulanna itecek, ya da korkutacak çıkışlar yapıyordu. Ben de geri çekilmiş görünüyordum. Bu gerilimli şenlik, günlerce sürdü, salmcakta günlerce sallandık. Hazırlanan tutanaklara imzayı basıncaya kadar, karanlıkta çatışma, hesaplaşma ve tiyatro yaşandı; oldukça acı, çokça sert ve kınp dökücü... Bu satırlan yazarken dosyayı açtım. Mahkemeye gönderilip tutuklandıgım tarihe baktım. 17 Kasım 1973. 19 ekimde gözaltına alınmış, 20 kasımda sorgu odasına indirilmiştim. Demek ki hayatımın en uzun bir ayını yaşamışım. ' E B U " neydi? Faik Türün, bu sorguculara "EBU" diyor. Esaslı BUgi UuurUVnın ilk harfleri. Istanbul'daki "hizmetlcri'ne karşılık Faik Türün emekliye aynldıktan sonra "Umumi Mm|azalar A.Ş. Yönetim Kanılu üyeliti"ne atandı. 8 Şubat 1974 gunlü Hürriyet gazetesınde Türün, Erenköy'deki Ziverbey köşküne ilişkin sorulan şöyle yanıtlıyor: "Pranga dogru; ama (sanıklar) adım atabilirdi. Bcn Erenköy'de kAfkte yapılan sorgnda bulundam. Evet, gözlere bant koyuyorlardı. Gdrdiim bunu. Tedbirdi. (Sanığın) keodistni sorguya cekeni ta•ımaması için tedbirdi. (Sorgucular) bana ba|h Erenköy'de sorguya kaOlryorlardı. Biz buulara EBU diyonu. EBU, yani 'Esas BUgi Unsnrian.' Emrimde balunaa Gcneral Memduh Ünlütirk sorasturmayı neyetle biriikte yürütüyordu. Orada küçuk odada bhan Selçnk'un saçlan kesildi." 29 Mayıs 1974 günlü Milliyet'te yayımlanan itiraflannda da Sayın Turün yaptırdığı işkencelerin boyutlannı küçültmeye çalışıyor: " tşkence denilen hareketin ekseriyetk tabana vurulan birkaç sopa ve tokattan ileri gitmediğini gördüm." Demek ki sanıklar falakaya yatınlırken Bay Faik Türün de hazır bulunuyormuş. Çünkü "gördüm" diyor. Sayın Türün gözlere bant konmasını "sanığın kendini sorguya çekeni tanımaması için tedbir" diye niteliyor. Bunu biraz değiştirmek gerekir: "Sanığın kendisine işkence yapanı tammama«a için aunan tedbir" demek daha doğnı olacak. Türkiye'nin içine düşürüldüğüduruma bakın!.. l'inci Ordu Komutanı Orgeneral Türün, sanıklann gozlerine gizli köşklerde bant taktırıyor, ayaklarına pranga vurduruyor, sonra sanık falakaya cekilirken hazır ve nazu* bulunuyor. 12 Eylül Harekiü'ndan sonra MDP (Milliyetçi Demokrasi Partisi) deneyimi içinde liderliğe sıvanan Targut Sunalp da sorgucular hakkında şunlan söylüyor: " (Sorgucuiaria) daha ziyade o suada köşkte nezaret eden Memdnh Ünlütürk Pasa alakalıydı. Hatta kendisine kontrgerillanın bası dedUer. Uygnlanan sorgulama yöntemi özd bir teknik aslında. Yetişmiş adamlan var. Nasıl sual sorulacagını fevkalade iyi biliyorlar. Siz isterseniz orgeneral olun, oradaki nfak bir memurnn yaptıgı sorgulamavı yapanuusınız. Ozd olarak yetisnüs insaniar bunfaur." Beni sorgulayan kişi kimdi? "Ufak bir memur" muydu? "Yetişmiş miydi?" Sorgunun ikinci eklemi Sorgunun omurgasında önemli ikinci eklem, Devrim dergisi çevresinde toplananlann bir cunta oluşturduklan suçlamasıydı. İçinde komunistlerin de bulunduğu bu cunta, bir eylem planı hazırlamıştı. lktidan devirecek, devleti ele geçirip komünizmi ülkeye getirecekti. Cuntanın başı Madanoğlu idi. Ne var ki iş biraz karışıktı. Çünkü Genelkurmay Başkam'yla üç kuvvet komutanı 12 Mart Muhtırası'yla hükumcti bir buçuk yıl önce devirmişlerdi. Olaylan açıklamak zordu. önce Kara ve Hava Kuvvetleri Komutanları biriikte çalışarak bir plan hazırlamışlardı. Sonra bu konunun tartışması yapılmış, geniş bir komutanlar toplantısı düzenlenmiş, 12 Mart'ta muhtıra elbirliğiyle vcrilmişti. Bir buçuk yıl önce gerçekleştirilmiş eylem ortadayken, evinde oturan Madanoğlu Paşa ne yapmış? sorusu havada kalıyor, suçlamanın mantığı tutmuyordu. Ancak Ziverbey köşkünde işleyen saat, mantıgın tiktaklanm yansıtmıyordu. Daha geniş bir planın bir parçasıydı Madanoğlu davası. Sırası gelince bu konuya biraz daha genişçe ve belgeleri ortaya koyarak ilişeceğiz. Yukanda söylediğim gibi Doğaıı Avcıoğlu, llhami Soysal ve ben, gözaltına alınmadan önce Ziverbey'de ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı tanışmıştık. Ben 12 Mart döneminde gözaltına alınan her arkadaşıma da benzer şeyleri söyledim. Ne isterlerse "evet" deyin ve imzayı basın. Direnmenin anlamı yok; mahkemelerde gerçek ortaya çıkarsa çıkar... Ne var ki daha değişik bir yöntem bizleri bekliyordu. Erenköy Ziverbey köşkünde bu yöntemleri uygulayanlann akıl hocalan elbet ABD'de kontrgerilla kuramını geliştirenlerdi. Ancak özel bazı yöntemlerin uygulandığını da sanırun. Sözgelimi köşk eski bir yapıydı. Ahşap bölumleri hem gınrdıyor, hem ses geçiriyordu. Böylece işkence sesleri kolayca duyuluyordu. Benim kaldığım odadaki pencere doğaldır ki özel olarak yapılmış bir işkence hücresinin değil, köşkun penceresiydi. Dışansı görülmesin diye beyaz yağlıboya ile camları boyanmıştı. Sürekli yatakta yatmaya zorlanmak, belki bu yüzdendi. Pencereye yaklaşmanın tehlikeli olacağı düşünülüyordu. Zincir hem moral bozmak, hem acı çektirmek için, hem de sanık kıpırdadığı ve yataktan kalktığmda şıngırdasın diye takıbyordu. Faik Türun'le Memduh Ünlütürk'ün daha iyi olanakları olsaydı, kuşkusuz daha gelişmiş bir işkence yuvası hazırlayabilirlerdi. FAİK TÜRÜN 1972 "Erenköy'de sorguda bulundum... menler kurulu duzene karşı suç işlediği gerekçesiyle Sokrates'i ölüme mahkum ederler. Cellat bir köledir. Sokrates'e baldıran otu zehirini içirecektir. Köle bakar ki Sokrates serinkanlıdır. Biraz da şaşkınhğmdan sorar: Sen ötekilerden niye farklısın? Nasıl? Sen bana kızmıyorsun... Çünkü Sokrates kime kızılması gerektiğini biliyor; görevini yapan köleye neden öfkelensin? Gerçi ne ben Sokrates'im, ne de Ziverbey'deki sorgucum köleydi. Ama Sokrates'ten bu yana 2400 yıl geçmiş. 20'nci yüzyılda bir insan kime kızacağını bilmezse, çok ayıp olur. O zaman 24 yüzyıl daha geriye düşmüş olmaz mıyım? Sorgucumun kişiliğini sorgu başladıktan sonra yavaş yavaş kavradım. örgütün kendisine yüklediği görc/inden ötede bir kin ve saldırganlıkla davranıp davranmadıgma baktım. Amacı beni konuşturmaktı. Üstlerine karşı göruntüsüne yeni bir başarı katmış olacaku. Bu yuzden ben direndikçe o hırçınlaşıyor, sinirleniyordu. Ama profesyonelleşmişti. Küfür veya iltifatının ne kadan gerçek, ne kadarı yapaydı, bilinemezdi. Bir salıncaga binmiştik, kolon vuruyorduk; bir o yana bir bu yana. Kimi zaman tatlılıkla, kimi zaman sertlikle. tlhan Selçuk'u mahkum edecek ifadeleri alacak, tutanaklan hazıriayacak, altına imza attıracak, sonra örgütün üst kademesine sunarken başannın verdiği doyum duygusuyla: Buyrun, diyecekti. Benim davam sorgucularımı aşıyordu. Yan yana masanın başına geçmiş iki "albay" ya da "albay" diye çağnlan iki görevli, kökü derinlere giden bir örgütlenmenin emrindeydiler. Bu kök, öylesine derindi ki örgütün ödeneğini ABD veriyordu. FAtK TÜRÜN 1975 Taksim AP mitinginde "selam" Bak, ne yazmışsın? Ideolojik sorgulama bu eksen üzerinde yürüyordu. Ziverbey köşkünü kuranlar, "komiınistlerle cuntacı)ar"ın işbirliğini kanıtladıklan zaman amaçlanna ulaşacaklardı. Klasik deyimiyle "ajan provokatör'Mer de yıllardan beri bu amaca ulaşmak için çabalıyorlar, raporlar haarlayıp veriyorlardı. Ne var ki "ideolojik sorgulama" için az buçuk bu konulardan anlamak gerekiyordu. Turgut Sunalp'ın şu sözu boşuna değildir: " Siz isterseniz orgeneral olun, oradaki ufak bir memurun yaptığı sorguhunayı yapamazsınız." Peki, benim sorgucu ideolojik konuları biliyor muydu? Bu soruya "evet" diyemem, "hayır" da diyemem. Sorgucunun yetişme biçimi bu konularda yetkin olmasına elverişli değildi; kırık plak gibi dönup dolaşıyor, hep aym şeyi soruyor ve suçluyordu: Sen Atatürkçü degilsin, fahan Bey, sen AUtarkçülügü kuUanıyorsun!... Bcn gerçek Atatürkçüyüm, sizler değilsiniz. tşkenceli köşkte "sensin bensin" tartışmasına girilir mi? Giriliyor işte... Anlatıyorum: Ataturkçülük (ya da Kemalizm) bir ideoloji ise nasıl açıklanacak? Ataturkçülük AtatUrkçulukle açıklanamaz. Bir ideolojinin ne olduğu, ancak bilimle açıklanabiür. Bunun içindir ki Atatürk "Hayatta en hakiki murşit benim" dememiştir; "Hayatta en haküü mürşit Uimdir" demıştir. Bir scssizlik... Sorgucu: Bırak bunlan tlhan Bey, biı biliriz, sen Marksist ve Leninistsin... "Biz biliriz" sözü bu gibi yerlerde önemlidir. Turkiye'de bürokrasinin çarkından geçmiş coğu kişi "bilir." Nasıl bilir? Yüksek bir koltukta oturuyorsa makamına sunulan rapordan, önüne konan dosyadan "bilir." Bu bakımdan o raporu kim hazırlıyorsa, o dosyayı kim oluştumyorsa, çok önemlidir. Hele raporları ve dosyalan hazırlayanlar gizlice örgütlenmişlerse, devlet mekanizmasını istedikleri gibi yönlendirirler. Yüksek koltuklarda oturanlan parmaklarında oynatırlar. Amerika bu işin ıcığını cıcığını çok iyi kavradığından dost görünüşüyle girdiği ülkelerde devletin örgüt Sorgucu? Benim için karşundaki kişi önemliydi. Onu görmüyordum. Benim durumumda olanlar bu tiplere düşman olurlar. Hakaret, zincir, küfür, aşağılama, falaka kuşkusuz insanın ağınna gider. Şimdi kafamda görmediğim bir fotoğraf oluşuyor. Ayaklanmda tokyo, sırtımda pis bir pijama, kafam sıfır numara traşlı, ellerim kollarım zincirli, gözüm bantL oturuyorum. Sorgucu karşımda kasılıyor. Orada bulunanlara kimi zaman kaş göz ederek sorular soruyor. Avucunun içindeyim onun... Insanın yüreğinde öfke kabarmaz mı? Hayır. Tek dakikadan başlayarak biliyordum ki sorgucu bir araçtı. örgütün bir görevlisiydi. Ne örgütü o kurmuştu; ne de Ziverbey köşkünü o donatmıştı; bir emir kuluydu. Dostlar Tiyatrosu'nun oyradığı "Yaunayak Sokrates" oyununa gittiniz mi? Olay tsa'dan önce dördüncü yüzyılda Atina'da geçer. O dönemin Atina'sında 150 bin yurttaş, 2S0 bin köle yaşamaktadır. Ege Sorgunun omurgası? Sorgunun omurgasında birbirine takılmak istenen eklemler nelerdi? tlk önce tlhan Selçuk'un "Marksist, Leninist, hatta Maoisl" olduğu ortaya konacaktı. Ben "Maskeli AUtürkçuler"dendim. Sorgucu, sık sık Cumhuriyet'te yayımlanmış yazılarımdan birini çıkanyor, bir parça okuyordu: SCUECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle