24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
MART 1986 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SİNEMA HAYVAJNLAR tSMAlt GÜLGEÇ Klasik bîr romanın ezdîgî Knyacaklı Yusuf / Yö ATİLLA DORSAY tıetim, senaryo: Fevzi Tuna / Görüntü: Çetin Tunca / Müzik: Timur Selçuk / Sanat Yönetmeni: Gürel Yontan / Oyuncular: Talat Bulut, DerpeArbaş, Ahmet Mekin, Seırta Çeyrekbaşı, Engin tnal, Melih Çardak, Atilla Yiğit, Seda Yıldız, Nilgün Nazlı, kemal tnci, Bülent Oran, Ferda Ferdağ / Mine Film yapımı / 110 dakika. (Lale, tnci, Suadiye, Ünverdi, Bakırköy, Reks, Yumurcak, Nilgül, vs.) Sabahattin Ali'nin "Kuyucakh Ttosuf'unu sinemalaştırmak, yılIar yılı kimbilir kaç senaryo yararınm, kaç yönetmenin düşlerîne girmişti.. Bu iş, sonunda Feyri Tuna'ya nasip olmuş. Tuna, üstelik romanı senaryolaştırriıak çabasını da kimselere bırakmamış. Böylece filmin tüm günahını ve sevabını yüklenmiş. Ancak "Kuyucaklı Yusuf'u gördükten sonra, bu önemli romanın aynı önemde bir film olarak slnemamıza kazandınldığını söylemek zor. Feyzi Tuna'nın sevapları hanesine yaalacak şeyler çbk. Ama günahlan hanesi de oldukça zengin... Özetlemek gerekirse, "Kuyucakh Yusuf" edehiyatımızdaki ağırlığıyla sanki blr pehlivan Koca Yusufa dönüşerek Feyri Tuna'yı da, fılme katkıda bulunan herkesi de ezmiş denebilir... Önce şunu söylemeli: Tuna, romana büyük bir saygıyla yaklaşmış, oldukça "sadık" bir uyarlamayı, oldukça ağırbaşk bir tavn yeğlemiş. Bu, yalnız romanın yer yer kimi önemli satırlarıyla kimi bölümlere 'yol göstermesi' tarzında belirmiyor. Birçok önemli, anahtar sahnede de, Tuna, Sabahaltin Ali'nin anlattıklarını ve anlatma biçimini, diğer t>ir deyişle uslübunu korumaya, bu üslubu 'ayniyle* görselleştirmeye çaüşmış. Örneğin filmin en zor sahnelerinden biri olan sondaki kıyım bölümünde, S. Alinin anlattığı hemen herşeyi kullanmış: Meşin kamçının kalkıp KİM KÎME DUM DUMA BEHİÇ AK <ıh fabahtan ak&mo kadar cent Ç/İNC0* YUSUF'LA MUAZZEZ Yusuf'ta Talat Bulut, sinema yaşamır, harcıyor. Filmdeki rol arkadaşı ise gencecik Derya Arbaj. inmesi, lambanın kınlarak odanın yarı karanlığa gömülmesi, körü körüne ateş, Muazzez'in kınkdökük bir sesle yaşadığını belli etmesi, vs. Ama bu sahnede ve daha kimi sahnelerde ortaya çıktığı gibi, romana 'sadakat', filmin inandırıcı olmasını, sahnenin (sinemanın) dramatik eylem bakımından, gerçeğe uygunluk bakımından doyurucu olması sonucunu getirmiyor illa da... Roman (edebiyat) gerçeğiyle film (sinema) gerçeği mutlaka birbirleriyle örtüşmüyor çünkü... Farklı değerlerle yaklaşmak, yazının uygun görsel karşılıklarını bulmak, uyarlama sorunları üstünde daha çok kafa yormak gerekiyor. • filmde kimi temel davramşların nedeni belirmiyor.. Niye Kiibra kızın annesi, gözünün önünde olan bir olayı (Yusufun Hacı Etem tarafından vurulması) Yusufun yakınlarına, örneğin Kaymakam Selahattin beye anlatmaz? Aynı kaymakam, ilçedeki onca etkinliğine ve iyiliğin, adaletin savunucusu yanına karşın, düğünde herkesin gözü önünde işlenmiş bir cinayetin örtbas edilmesi olayina karşı çıkmaz? Hilmi beyin ne mal olduğunu onca iyi bildiğı halde onun adamlarıyla kumar masasına oturmayı kabul eder? Hilmi beyin ve oğlu Şakir'in Muazzez'de ne denli gözleri olduğunu, Şakir'in Muazzez için elini kana bulamaya dek gidecek tutkusunu bildiği halde, Yusuf nasıl olur da açıkça bir tuzak olduğu belli olan bir işi, kendisini uzaklaştırmayı amaçlayan 'tahsildarlık' görevini kabul eder? Romanda da böyle olması mazeret değil, çünkü yazıyla inandırıcı kılına •a gelen en büyük fırsatı bilen kimi şeyler, görüntüyle aynı sonucu vermeyebiliyor. Yoksa "Kuyucaklı Yusuf, kahramanlarının, sonucunu bilseler bile kimi eylemleri, kadere boyun eğercesine yaptıklan bir 'tragedyamıdır ? Kuşkusuz ki toplumcu S. Ali'nin romanına, bu tür bir nitelik yakıştırmak doğru da olmaz... PİKNİK PİY4LE MADJL4 Kimi Olumsuz Ögeler... Gerçekçilik konusu böylece tam anlamıyla çözümlenemedikten başka film, kimi sahnelerinde de romanın içerdiği yoğun heyecanı, duygusalhğı veremiyor. Örnekse, Yusufla Muazzez'in ilk kez birbirlerinin oldukları sahne, S. Ali'nin tek bir sayfaya sığdırabildiği coşkuya, şiire yaklaşamıyor. Filmde •kötülügiı" simgeleyen kişilerin, başta Hilmi bey ve Şahende, yeterli boyutlarda verilememesi, özellikle Hilmi beyin yozlaşmışlığı, sefahati, baskıyı, ahlaksızlığı temsil eden kişiliğinin çok silik kalması, filmin gücünü azaltıyor. Timur Selçukun aceleye geldiğini sandığım müziği, filme birkaç sahne dışında (final gibi) yeterli desteği sağlayamıyor. Oyunculann da tümü aynı düzeyde değil. Özellikle Yusufta Talat Bulut'un sinema yaşamında önüne gelmiş en büyük fırsatı harcadığı, Yusufa bir türlü hayat veremediği gözlemleniyor. inandırıcı olmayan kişilikler, davranışlar "Kuyucaklı Yusuf'u okumuş olun veya olmayın... Filmde insanı doyurmayan şeyler var. Senaryo aşamasında başlayan kimi eksik, yetersiz şeyler... Örnekse, HIZLI GAZETECI >ECDET ŞE\ 9EN MELEK ' TAMI/H4ZSIN DİI *M °. /MELEK BENLM /MANfTA 8U YOLUN USTUMDE TAM 1+ TAME DALSAVI VAR MELEK &İBİ ... OC>l?DÜrJE PE U&RAR . RAK1/VM İÇEİ?, YOLA DEVA/V1 EDERİM... VOLL/N 5ONUNDA DA EV2 KARI PA EVPE BEKLEİ?... "SACFİYAT" UAP 6AFHADA ^ÖNİ . (?A5İT ABINIM NELER ÇEKCTİSİMİ ?.. ©ELDIK I5TE.. BAK EPLÛTUM O EV 8EYAZ. (Zerçekçilik temelinden kayursa büdirinin etkisi de zayıflar B e k ç i / Eser: Orhan Kemal / Yönetmen: Ali Özgentürk / Senaryo: Işıl Özgentürk / Görüntü: Ertunç Şenkay / Müzik: Sarper Özsan / Oyuncular: Müjdat Gezen, Güler Ökten, Halil Ergün, Macit Koper, İhsan Yüce, Orhan Çağman, Ferda Ferdağ / Moda, Dünya, Konak, îpek, vs. ' Ali Özgentürk, Orhan Kemal'in tanınmış romanı "Murtaza"ya yaklaşırken, Feyri Tuna'nın tersi bir tutumu yeğlemiş. Burada, ana yapıta 'saygı1 nın yerini, ana yapıtın temel motiflerini özgür, serbest bir uyarlama çerçevesinde korumak, giderek y'eni, güncel motifier eklemek çabası var. Ancak burada da sonuç, ne yazık ki "Kuyucaklı Yus u f d a n daha iyi sayılmaz. Senaryo ve film, Orhan Kemal'in "Murtaza"sını çağdaş toplumsal ve siyasal çağnşımlarla yükleyerek daha ilginç, güncel ve simgesel kılmaya çalışıyor. Bekçi Murtaza, "kurs görmiiş, iyi terbiye alniış" bir memur olarak, bekçiliğine atandığı fabrikaya 'disiplin' getirmeye, 'önce vaafe' anlayışını yerleştirmeye çalışıyor. Işine son derece bağlı, görevine düşkün biri Murtaza.. Sabahakşam yalnızca işini düşünen, sabahın köründe gidip geceyarılarına dek çalışan, istirahat iznini bile almak istemeyen... Temelde işine bağlı olmak, görev duygusuna sahip olmak iyi, güzel nitelikler değil mi? Birer erdem değil mi bunlar? Ne var ki Murtaza, bu yolda durdurak bilmiyor, sınır tanımıyor. 'Vazife' duygusu, bir şizofreniye dönüşüyor, çocukların oyunundan kadınlann türkü çağırmasına, ailelerin geç yatmasından 'kenefte en çok iiç dakika Ralınmasına" (!) dek herşeye karışmaya başlıyor kahramammız.. Dedesi Kolağası Hasan Bey'in Balkan Savaşı kahramanhklanna sığınmak, toplumu o kahramanlık günlerine, akşamları ınsanlann toplanıp birbirlerine ecdatlannın savaşlarını, gözüpekliklerini anlattığı günlere geri götürmek istiyor... Ancak dedesinin kahramanhklarını anlatmaya kalktığı bir sünnet düğunünde alaya alınıyor.. Geçmişte, geçmişin değerlerinde yaşamak, tümüyle gününden, çağından kopmuş olmak, sonunda Murtaza'ya felaket getiriyor.. Onu gerçeğe döndürmek için, kimi dinsel efsanelerde olduğu gibi, evladının (küçük kızının) acılı ölümü kaçınılmazdır... Edebiyat / Sinema İlişkileri Tüm bu olumsuz eleştirilerime karşın, "Kuyucaklı YusuT'u sonuç olarak yine de saygıyla selamlıyor ve görülecek bir film olarak niteliyorum. Niye? Çünkü Feyzi Tuna, yapıta büyük bir ciddüikle, saygıyla yaklaşmış, filmini mekân seçiminden görüntünün kalitesine, ışıklandırmadan kalabahk sahnelerin yönetimine, özenle, dikkatle çekmiş. Kurgu, seslendirme gibi çekim sonrası işlemleri de üst düzeyde... Klasik bir yapıt, böylece, kimi yeteneksiz yönetmenlerin elinde, ticari amaçlı bir uyarlamanın düşebileceği çeşitli tuzaklardan, saplanabileceği bayağılıklardan, verebileceği ödünlerden ırak biçimde, temel boyutlarıyla sinemalaşmış oluyor. Filmin bir Türk filmi için alışılmamış bir uzunluğa (125 dakika) sahip olması da, yapımcısı ve yönetmeni hesabına, bu iyi niyetin, bu saygının bir göstergesi (Ancak bu uzurüuk, sinemalarda 110 dakikaya indirildi). Her ne kadar "Kuyucaklı Yusuf", bize başarılı bir filmden çok bir TV dizisinin tadını verdiyse de, en azından gündemde bir soru olan edebiyat /sinema ilişkileri üstüne düşünmek ve S. Ali'nin başyapıtının olası uyarlamalarından birini izlemek için, görülmesi gerekli bir yapıt deriz. UEPSl Bİ Y4M4 MELEK Bİ YANJA... ÇOKK< krÜLTÜRLÜ KAGI...GÖRPİM (ŞTE . TEL5fZLE İŞ VOG 1CANCIK . . . ÇIZGİLJK KÂMİL MASARAU AĞAÇ YAŞKEN EĞILİR KEMAL GÖKHA\ İLGİNÇ KOMPOZİSYONLAR '•Bekçi'de tüm oyunculann yaru sıra Müjdat Gezen de ilginç bir kompozisyon çiziyor. Film, yütn en önemli yapımlanndan biri. beliren temel bildirisi, aslında açık: bir yerleri, birşeyleri 'kurtannak', 'disiplini kurmak' için gelenlerin, sonunda nasıl yaşama, yaşamın özüne karşı çıkmaya başladıklarını ve baskıcı, totaliter bir düzene giden yoldaki durakları anlatıyor film, bir bir... Ancak bu bildiri, zaten öykünün/senaryonun yapısında gereğince var. Öykü Orhan Kemal'in kurduğu gerçekçi temelden kaydırılınca, bu bildiri bizce olsa olsa sarsılıyor, zayıflıyor. Siyasal bir güldürü, siyasal çağnşımlan güçlü bir allegori yapmak kolay değil, belki sinemada en güç iş. Bunun için aynı zamanda güldürüye yatkın olmak, kimi bölümleri bir tüy gibi hafif, dantel gibi ince biçimde işlemek gerekiyor. Oysa filmde bu tür bölümler, tüy gibi hafıflik şöyle dursun, tonlar çekiyor nerdeyse... Buna en belirli örnek, final (daha doğrusu finaller) bölümü.. Bekçi Murtaza'nın anlamsız otoritesinin simgesi olan giysilerinin, başta ölen kızının sevgilisi, bir avuç genç tarafından yakılması çok güzel bir sahne.. Ama bundan sonra gelen, Murtaza'nın yaralı haliyle, kanlar içinde fabrikaya gelip koro eşliğinde (!) 'vazifenin önemi' üstüne nutuk çekmesi, yenüiryutulur gibi değil. Filmde bu vb. sahnelerde egemen olan bir saflık, bir 'nairiik duygusu var ki, herşeyden önce çok zeki, çok alaycı olması gereken bir türe, siyasal allegori türüne hiç yakışmıyor... Sonuç olarak "Bekçi", kuşkusuz yürekli tavrından özgün yapısına, Müjdat Gezen'in ilginç kompozisyonundan tüm yan oyunculara, oyun düzeyinin yüksekliğinden, görüntü ve müzik çalışmasının kalitesine, yılın sıradanlıktan hemen sıyrılan, önemli yerli filmlerinden biri... Ancak amaçladığı sonuca tam olarak ulaşamayan ve değişik, çarpıcı bir yapı kurma çabasının bedelini oldukça ağır ödeyen bir film... Özgentürk'ün Orhan Kemal uyarlamasından, doğrusu daha iyisini bekliyorduk... Güle güle Uğur Dündar Uğur Dündar'ın TRT ile olan sözleşmesi iptal edilmiş. Bu haber, aynı günlerde okuduğumuz 2 haberle birleşerek çağrışımlar yarattı kafamızda.. İlk haberde, ciddi bir yayın orgarunın >aptığı kamuoyu araştırmasında, seyircimizin ekranda en çok görmek istediği yüzün Uğur Dündar'ınki olduğu belirleniyordu. Bir Fransız dergisinde okuduğumuz haberde ise, Fransız TV'sinin gözde sunucusu Patrick Sabatier'nin yeni kurulan özel kanal "Kanal 5"e geçmesi için çok parlak bir öneri aldığı, aylığının ayda 500 ilâ 600 bin Fransız Frangı (4550 milyon T.L. kadar) olacağı söyleniyordu. İşte TV'de başarısını kanıtlamış, milyonların gönlüne girmiş bir programcıya bizim reva gördüğümüz ve eloğlunun sağladıkları... Her alanda başarıya erişmiş. bir yertere gelmiş sanatçının, yazarçizerin hâlâ "ne mutlu Türküm diyene" diyebilmesi için, bu ülkeyi ne çok sevmesi gerekiyor!.. JL eni biçimler arama peşinde Ali Özgentürk sinemasında en ilgimi çeken şeylerden biri, hep yeni biçim arayışları içinde olması, yeni öz/biçim dengeleri aramasıdır. "Hazal", kazandığı başarıya karşın, tümüyle farklı bir film olan "At"a çok az şey esinlemişti. Aynı biçimde, "Bekçi" de ilk iki filmden tümüyle farklı olmayı deniyor. Özgentürk, çok genel olarak "yaşamın içindeki fantastigi ortaya çıkarmayı" seven ve deneyen bir yönetmen... "At" ta da belirgin olan bu tavır, "Bekçi"de ön plana çıkıyor. Ya doğrudan doğruya fantastik, düşsel bölümlerin filme eklenmesiyle: işçilerin, ellerinde süpürgelerle, Murtazanın peşinden gitmeleri, genelev sahnesi, ağızların bantlanması, yıkıntılarda dans bölümü, tel örgüyie çevirme, Kolağası Hasan Bey'le konuşma gibi bölümler... Ya da, tümüyle gerçek/gerçekçi olması gereken kimi bölümler, kaydırmalı bir yaklaşımla, gerçek/düş arası gibi sunuluyor. Böylece Orhan Kemal'in tümüyle gerçekçi türdeki romanı, perdede simgesel/düşsel boyutların damgasını bastığı yarıfantastik bir denemeye dönüşüyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKA.\ AZ/Z DEDE EFEA/DI 19OS'7E 8ü£ÜH,B££nEa VENEtZEN AZİZ. P£PeEFEU& OLDÜ. 18SS y/LINDA ÜSKÛOAR 'bA POĞMUŞ, G&HÇUĞİfJDE hfSlü'A &OEREK fjtBl/LEI//' MÜ2IĞİYCE rLGiLEHMİfTİ. U£y ALETİMİ ÇALMAYI Ö6ISEMEKI peNDl ÖMRü BOYUNCA 8U BEC£~ RİSİKJİ 6EÜŞTİ£to£YE ÇALtŞAOUTt. MlStR'PAN YURPA PÖH£AJ AZİZ eFEMPl, "fJEY2EN*OLA&U£ ANILACAK, BU AEADA BİUBİZ SÜMUİtC ÇJLESİNİ DOLPURARAK "PEPE"' UNl/AAJIU/ ALACACTIR.MEVLEVÎ DEDESİ fiZİZ EF€HDİ 'NİN £A/ ÖM6MÜ ÖZELUĞi iS€gESTECİÜĞİYDİ. O, D'Ul~ YAPtTLARIHlN YAUt SllSA, P£$R£VLERİ, SA2 SEM4ilE£tYL£ AUIMSAUACAJO/R.. 7 Mart üesak s«z samaitinin bir bilamvnim noha 50 YIL ONCE Cumhurivet Gazetemiz Kurban Bayramı nedeniyle bugün 7 Mart 1936 yayımlanmarmştır: OPERATÖR DOKTOR 19361986 DR. DURSUN KIRBAŞ Nöroloji Uzmam Kırağı Sok. 5153 Kavukçu Apt. D. 3 Osmanbey/Şişli (Site Sineması arkası) Tel: 141 40 91 (16.00 19.00 arası) KÂZIM SARI Genel Cerrahi Uzmanı Mua.: Büyukdere Cad. 57/5 Feride Apt. Mecidıyeköy İSTANBÜL. Mua.: 166 96 66 166 47 48 Hst.: 148 41 50 Gereksiz bir 'naiflik'... Ama Ali Özgentürk, bence, bu karmaşık yapıyı gereği gibi kuramıyor, istediğini perdede somutlaştıramıyor. Filmin romandan da güçlü biçimde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle