24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER dahası müzeler birbirine karıştırılagelmiştir. Kütüphane etkinliğinin dıştan çok içe dönük olması, örneğin eldeki bilgi kaynaklarının denetim altına alınamayışı ve bunlara ulaşımda karşılaşılan güçlük yüzünden 'düzenleıne' çabasının öncelik/ağırlık kazanışı da, ortak sorunlardan birini yansıtır. Bu cerçevede gerçekleştirilen çalışmalar mesleki boyutta hizmet olmaktan çok yarı teknik iş niteliği taşır. Sözü edilen görünümün, günümüzün gelişmiş Ulkelerinde kütüphanecileri XIX. yüzyıl boyunca uğraştıran sorunlarla büyük benzerlik gösterdiği anlaşılmakta. Bir çağdaş düşünür, Andre Maurois, "Halkı eşit haklarla donanmış, yürütmede pay sahibi ve kamuoyuna biçim veren ülkelerin sayıca arttığı bir çağda yaşıyoruz. Kamuoyu, yönetim Ustündeki etkisi ile savaş ya da barış, haklı ya da haksızın belirlenmesi, kısaca ulus yaşamı ve bütünüyle dünya gidişinde son çözüm yeri olarak ağırlığını duyurmakta. Halkın bu gücü, ki ona demokrasi diyoruz, yetki kaynağı olan kitlenin aydınlatılmasını gerektirir. Okullar bu eğitimi artan bir ölçüde vermekle birlikte okulun işi onu destekleyen kütüphaneler yoksa, tamamlanmış olmayacaktır" der. Oysa, kimine göre kamuoyu kütüphaneciliğin mesleksel öncmine inanmış değil. Kütüphaneci kesimdeki yetersizlik ve yanlış yargılar 'sade vatandaş'ı tedirgin ya da duyarlı kılmıyor. Kütüphaneye yabancılaşma kuşkusuz önenıli. Ancak kamuoyu, kütüphane ve kütüphanecilik konusundaki 'olumsuz' tutumu nedeniyle haklı/haksız diye eleştirilmemeli. Çünku, toplum bunların 'gerçekte ne olduğu' ile ilgilenmiyorsa kütüphaneciler de 'yanlış'ı düzeltmek için dişe dokunur bir çaba göstermiyor demektir. Sabahattin Eyuboglu da, "Okurun iyisi her kitabı sevmeyen, kitaplık müdürünün iyisi her kitabı sevendir" demiş. Kısaca, kütüphaneciliği kavrayış ve niteleme gUcUmüz salt 'kitaba duyulan sevgi'den kaynaklanmakta, ya da duygusal. Hiç olmazsa, "kütüphanecinin iyisi her okuru sevendir" deseydi. Bu yaklaşım, ister istemez, 'kütüphanenin ne olup olmadığı' konusunda basına yansımış kimi tartışmalann da çağrıştırıcısıdır. örneğin, bir Konya gazetesi, Türk Sözü, kütüphanenin öğrenim çağındaki gençlik, bilim adamı ve öğreticiler için anlamı açıklanan 9 Temmuz 1917 günlü başyazısında: "Herkesin zevkine, temayülatına (eğilimlerine) göre her nevi kitap bulundurmanın bir umumi kütüphanenin harimine girecek mesaiden olduğu; bu ihtiyaçlar başka suretle karsılanamayacağından (o sırada) kurulan milli kütuphaneyı >ehrin istikbalini temin ve takrir edecek birinci derece amillerden saymak gerektiğini" belirtir. Yirmi bir yıl sonra (1938), Zekeriya Sertel, "Butün Istanbul kütüphanelerinde dörtte üçü eski ve müzelik kitap olmak üzere 165 bin eser varsa, kütuphanemiz yok sayılır. Zengin bir milli kütüphanesi olmayan millet, kültür hayatına henüz girememiş demcktir." (Tan, 13 temmuz) deyince, Niyazi Ahmet Banoğlu, buna "Gerçi şehirde muazzam bir kütüphane yoktur. Fakat tstanbul kütüphanelen bir hazine gibi duruyor. Öyle kıymetli yazma eserlcrc malikiz ki, bunların birkaç sayfası elbette Kolombiya Üniversitesi kitaplarının birkaç binine bedeldir!' (Kurun, 14 temmuz) sözleriyle karşı çıkıyordu. Tartışmayı sürdüren Sertel, şunu vurguluyor: "Banoğlu, kusurumuz kitaplarımızın tasnif edilmemiş olmasından ibarettir, yoksa kütüphanelerimizde öyle yazma kitaplar vardır ki, kıynıeti ölçülemez demekte. Bu arkadaş kütüphane ile müzeyi karıştırıyor. Kütüphanelerimizde hakikaten müzelik çok kıymetli eserler vardır. Fakat herhangi bir meselede modern cereyanları anlamak isteyen birisi kütüphanelerimizde okuyacak ne bulabilir? Müzelerimiz eksik değildir ve eserler dünyanın pek az müzesinde bulunabilecek kadar kıymetli ve nadidedir. Fakat kütuphanemiz yoktur, biz bunu istiyoruz" ( Tan, 15 temmuz.) SONUÇ Aydınlanma yolunda bir temel kurum olma özelliğini sürdüren kütüphaneyi kavrayış düzeyimizde ne değişti; yaşamın onunla ya da onsuz oluşundaki ayrımın bilincinde miyiz? Sorunun karşıhğını, gelişme zorundaki Türkiye'yi bunaltan sorunların niteliği yeterince veriyor. 24 MART 1986 Neyin Türkiye, kütüphane kurumu ile sorunlarına, gelişme çabasındaki ülkelerde gözlenen tipik sezgi ve davranış biçimi içinde yaklaşıyor. Nitekim içerik, işlev v.b. yönlerden kütüphane, arşiv, dahası müzeler birbirine karıştırılagelmişür. CUMHİJRİYET'TEV OKVKLARA... OKAY GfİNENStN Doç. Dr. ÖZER SOYSAL DTCF 1964'ten beri mart ayı sonuna doğru 'Kütüphane Haftası' düzenliyoruz. Bu yıl XXII.si kutlanan hafta, hem ilgiyi kütüphaneler üzerine çekerek ondan sağlanabilecek yarar konusunda toplumu uyarmak hem, de kütUphane kurumunun sorunlarını kitleler önünde tartışmayı amaçhyor. Ancak bizdeki uygulama ve sonuçlanna bakılırsa, kütUphanecilerin 'kendi kendine çalıp söylediği' yedi günlük bir şölen olmaktan Ote gittiği kuşkulu. Türk toplumu. kütüphanenin işlevini, özde, bir tür 'toplayıp koruma'; kütüphanecinin görevini ise 'isteyeni bu birikimden yararlandırma' olarak algılar. Daha açarsak, kütüphane kurumuna bakışımız, onun gclişim çizgisi ve çağdaş işlevini kavrayıcı boyutlarda değil, ağırlığını artık büyük ölçüde yitirmiş kimi tarihsel nitelikler ile gelenekselleşmiş alışkanhklar açısından olmaktadır. Bu kavrayışa egemen öğeler irdelenirse: Kütüphane, başta kitap, çoğu 'yazılıbasılı' ürünlerin saklandığı, 'sosyal' yaşam bütününün parçası olmaktan çok başlı başına 'edebi' bir kuruluş olarak düşünülen yer; kütüphaneci, 'koruması altındaki emaneti arandığında isteyene ulaştıran', ya da sade vatandaş gözüyle, 'okuyucukitap ikilisi arasında trafîkten sorumlu 1 kişidir. Yer yer eski mimarinin kalıntılannda donmuş ve çoğu çağdaş insanı daha ilk adımda duraksatan bir boyutışık geometrisi içinde, kapalıaçık dolaplara sıkıştırılmış ölgün kitap dermeleriyle hizmet vermeye çalışan kütüphanelerimize bakarsak, bu anlayışın yadırganacak yanı yoktur. Toplumsal gereksinimden kaynaklanmasına karşın, ülkemizde gözlendiği gibi, gerçek kimliğiyle özümsenip yaygınlaşamamış bir kurumun derleyip toplama; burada iş üretenlerin belli ölçülerdeki 'kitap alışverişi'nden öte yük ve sorumluluk üstlenmiş olabileceğini sokaktaki adamın kendiliğinden düşünüp bunun gereklerini bekleyeceği de sanılmamalı. Kütüphaneci kavramının aslında bu denli yavan bir içerikte donmadığı gerçek. Bugün onu karikatürize eden evrensel ve sevimli çizgilerin sık sık orta yaşı geçkin, evde kalmış, gözlüklü, huysuz, sanki önündeki kitaplar dan fırlayıvermiş sıska ve bilgiç kadın görünümünde acımasızca katılaştığı izlenmekte. Bizde 'hafızıkütüp' teriminin çağrıştırdığı; rahleminder ile bütUnleşmiş, genellikle somurtkan ve ödün vermez, 'işinin adamı olmaktan çok, işi kendine uydurmada usta' kişi de, kütüphanelerimize özgü düşkün susuk havanın neredeyse ayrılmaz öğesi değil mi? öyle ki, meslekte en büyük mutluluğu 'okuyucuya dağılmış kitapların tümünü kütüphaneye topladığı gün yaşadığını' söyleyen kütüphaneciden, bu duyguyu bilginin paylaşımı yollarını arayıp uygulamada bulan kütüphaneciye kolay ulaşılmadığı; artık onun 'kitap koruyucusu' değil, bir 'bilgi yayıcı, yorum ve yönlendirme aracı' olduğunu anlatmaya çalışanlann bizde başarı olasılığı bugün de güçlü sayılmaz. KÜTÜPHANECİLtK ANLAYIŞIMIZ Türkiye, kütüphane kurumu ile sorunlanna, gelişme çabasındaki Ülkelerde gözlenen tipik sezgi ve davranış biçimi içinde yaklaşıyor. Nitekim içerik, işlev vb. yönlerden kütüphane, arşiv, M uzır Yasası tartışması şimdlllk saklnleşmiş görünüyor. Muzır yayınları saptayacak heyet yavaşça çalışmalanna başlarken yasanın asıl hedefi olarak baştan ilan edilmiş olan dergilerin çoğunluğu kendi deyişleriyle "çarşafa" yani siyah poşete girmeyi gönüllü olarak kabullendller ve yine yasa gereğl konut fonuna yatırmaları gereken yüzde 25'lerl sağlayabilmek İçin de zam yaptılar. Artık muzır heyetinin çalışmalarını beklemekten başka yapacak bir şey yok. Muzır tartışması gibi sansasyonel konular arasında hâlâ gözardı edilen Basın Kanunu'nun ilginç bir maddesinln uygulanmasma, geçen hafta Muğla'da başlandı. Olay kısaca suyle: Gazeteci Özcan özgür bir yazısı nedenlyle sıkıyönetim mahkemesince 1 yıl hapse mahkum edlllr. özgür, cezasını tamamladıktan sonra yeniden mesleğlne döner ve Muğla ilkadım gazetesinde çalışmaya başlar. Bunun üzerine de İlkadım gazetesinin sahlbl Tufan Doğu'ya dava açılır; gerekçe, Basın Kanunu'nun llglll maddelerince yasaklanmış olmasına karşın hükümlü gazeteci çalıştırmasıdır. Davaya 16 nlsanda devam edllecek. ' Barış Derneği davası tutuklu sanıklarından arkadaşımız Ali Sirmen'in tahliyesiyle Samim Lütfü'ye yol görünürken, hem doktorumuz, hem de sağlık yazarımız olan Erdal Atabek ayağının tozuyla çalışmaya başladı. Dr. Erdal Atabek'ln sağlık köşesi her pazar Cumhuriyet Dergi'de yer alacak. Cumhuriyet Dergl'nln ilk sayısının dağıtıldığı 16 şubat tarihli Cumhuriyet 175 bin adet basılmışt. Dergill iklncl pazarın tirajı ise 196 bin oldu. Ve artık Cumhuriyet her pazar Cumhuriyet Dergi ile birlikte 210 bin adet basılıyor. Mart ayının ilk iki haftasında Cumhuriyefln günlük ortalama net satışı da 125 binin üstünde. • Şubat 1986'da on büyük gazetenin günlük ortalama net satışlan şöyle oldu: 100 LİRALIK GAZETELER 210 Bin EVET/HAYIR OKTM AKBAL OKURLARDAN 31 ocak günkü Cumhuriyet şunu bildiriyordu: "....Sanat Kurumu, kurulduğu 1952'den bugüne kadar luna Caddesi'nde bulunan salonda sanat ve kültür etkinliklerinl sürdürüyordu. 196 7'de Rakanlar Kurulu karanyla 'kamu yararına çalışan dernekler'den kabul edilen Sanat Kurumu, salonu tarih ve sanat değerleri çok yüksek birçok çini süsleme, vitray ve rölyeflerle donatmıştı. Her ay çeşitli konularda açıkoturumlar, konserler gibi çeşitli sanat etkinliklerinin gösterildiği kuruma ait salonda..." "... SSK'da çalışan isçiler, önceki gün, kaynak makineleri ve kazmalarla kurumun bulunduğu salona gelerek, duvarlannda asılı bulunan çini süsleme panoları, vitraylan, rölyeflerle öteki sanat değeri yüksek eserleri İlginç Yaşamöyküleri... Sadun Tanju artık bu işin uzmanı oldu. Değişik alanlarda büyük ün kazanmış kişilerin yaşamöyküleri birbirinl izliyor, Hacı Omer, Vehbi Koç vb... Şimdi de basınımızın ünlü kişilerinden, "Milliyet" gazetesinin kurucusu Ali Naci Karacan'ın yaşamöyküsünü yayımladı. Tanju, rahatlıkla okunan bir yazarımız. 'Vatan' ve 'Cumhuriyet' gazetelerinde çıkan röportajlan, haftalık yazıları ile geniş okur yığınlarına kendini tanıtmıştır. Bir süredir de yaşamöyküsü alanında çaba harcıyor. Ünlü işadamlarının yaşamlarını ayrıntıları ile yazıyor. Bu kitaplar övgülerle dolup taşmıyor Yergilerden de uzak... Yansız bir inceleyici olarak ele aiıyor o kişiyi. Ta çocukluğundan bugüne uzanan bir süreç içinde tanıyoruz hepsini. Bir roman gibi ki hemen hepsinin yaşamları ilginçtir anlatıyor, okutturuyor bu yaşamöykülerini... Son kitabı 'Dolu Dizgin'. Ali Naci Karacan'dır bu yapıtın konusu... 'Vakit', 'inkılâp', 'Tan', 'İkdam1, 'Milliyet1 gibi gazeteler yayımlamış bir gazeteci... Basının büyük adlarından biri. Tanju1 nun bu ünlü gazeteciler dizisini Ahmet Emin Yalman, Hüseyin Cahit Yalçın, Sedat Simavi, Yunus Nadi, Zekeriya Sertel vb. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde etkin olmuş gazetecilerle de 8ürdürmesini dilemek gerekir. Bu tür kitaplar belge değeri de (Arkası Sa.S, Sü. 7'de) Bu "vandalizm"dir... söktüler..." Bu haber karşısında insan düşünüyor: Ankara'da Kültür Bakanhğı'nın bulunduğu yerde bu nasıl yapılabllmis? Şaşılacak şey! 50 yıldır içinde yetiştirdiği çok yüksek değerde sanatçılarıyla ulusumuzu, eklnimizi en ileri sanat çevrelerinde dünyaya tanıtan, alkışlatan bir tarihsel Konservatuvar binası vardı Ankara'da. Atatürk'ün sanat öılemlerini karşılıyordu, karşılamıştı. O bina şimdi sanatla tümden ilgisiz bir bürokratik kurum olmuştur: Evlendirme dairesi!.. Alnındakl Konservatuvar yazıtının blle betonla kapatıldığı bu tarihsel yapıt neden sanat amacında bir eğitim kurumuna dönüştürülmemiştir? Kültür, Milli Eğitim Bakanlıklarınm, YÖK'un bulunduğu Ankara'da bu nasıl yapılabilmiş? Şaşılacak şey! 4045 yıl önce Eskişehtrin sonradan kaymakamları, belediye başkanlan, tlcaret llsesi de olanMahmudiyc'sinde, Köy Enstitüşü öğretmen ve öğrencilerinin elleriyle kurduklan akasya ormam, bağlar, bahçeler yok edilmiş, onların yaptıkları binalar yıkıma btrakılmıs. Eskişehir'de, orman yapmak hevesinde ve çabasında olan sayın valilerin bulunduğu bu ilde bu yıkım nasıl yapılabilmiş? Şaşılacak şey! Bu, vandalizm, ulusal ekinimize ihanettir, saldırıdır. Ekin yetersizliğinin belirtileri bllimsel deylmleriyle şöyledir: Mysophilie (pislikseverlik), Neophobie (yenilik korkaklığı), sadizme (işkenceseverlik), vandaltsme (yıkıcılık), temporisation, = (tuer le temps) (oyalanma, zamanı değersizleştirme, boşa harcama). Sanaiımıza, güzel yapıtlarımıza saldıran bu vandalizmden eklnimizi koruyacak ve kurtaracak yetkillleri bekliyoruz. ANKARA / M. RAUF tNAN Erimizde kiracı durıımunfkıyız Son Emlak Vergisi uygulamaları ile yükseltilen arsa ve inşaat birimlerine ilaveten vergi oranlarmın arttınlması ile kendi evimizde kira ile oturur duruma geldik. Yılan hikâyesine dönen belediyelerin vergi indirim yetkilerini kullanmalarını çaresizlik içinde bekliyoruz. Bu durum ortadireği dayanılmayacak derecede tepelemektedir. Bir an önce düzeltilmelidir. İmza saklı FATtH İSTANBUL Cumhuriyet Milliyet Güneş 80 LİRALIK GAZETELER Tercüman Günaydın Hürriyet Yeni Asır Ege 60 LİRALIK GAZETE Sabah 117.486 262.554 354.134 191.209 154.025 599.819 70.162 563.002 204.493 414.428 + 9.331 t 8.889 + 123.289 19.144 64.499 71.018' 1.591 18.526 39.911 50 ÜRAUK GAZETE Bulvar 40 LİRALIK GAZETE Tan 13.925 Goğsunuzde ağn vc yanma varsa yokuş ve mercSıven çıkarken ağnlar artıyorsa Kalbımzı konlrol ettırınız Muayene ve Konlrol ıçm Tel 148 58 66 TUrfc Kalp Vaktı B90 "Mercedes Sürüşte dinamizm, güyen ve inaiîilmaz ekonomi il k i... Dinanıik sürüşün mükemmel otomobilleri. 190 Meroedes'ler. Azatııi eınniyet ve ekonomiyi gerçekleştiren Mercedes teknolojİMİnin ürünleri. Karbüratörlü 190 ve t*njeksiyonlul90 E,190 E2.3 ve 190 K2.6 olarak dört henzin motorlu ile 190 D ve 190 D2.5 iki dizel motorlu 6 model 190 Mercedes, dinamik otomotul kullanımına bamhaşka boyutlar getirmektedir. 190 Mereedes'ler, rüzgar direneini en aza indiren yapıdadır. Bu yapının, yakıt ekononıisine katkısı büyüktür. Multilink arka aks, lıiçbir aks sisteminin sağlayamadığı diiz gidiş ve viraj dengesini kazandırır. Bir otomobilde olabilecek en üstiiıı kalile, uzun ömiir ve dayanıklılık, İ90 Mercedes'lerin yüksek verim ve değer y itirmeme özelliğinin nedenleridir. 190 Mercedes'ler, Mercede^s'in Türkiye Genel Mümessili Otomarsan ve Yetkili Bayilerinin geniş servis/bakım ağı ve orijinal yedek parça güvencesiyle seçiminize sıınıılmaktadır. MercedesBenz ÖIDMARSAN DAIMLERBENZ AG Türkiye Genel Mümessili
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle